Yalanlarım Sizi Cennete Bizi Cehenneme Götürsede
İsa (aleyhisselâm) havariyyuna
demiş:
Sizin bir kardeşiniz uyumuş olsa ve yel onun eteğini açsa,
keşf-i avret vaki olsa neylerdiniz?
Onlar demişler ki örterdik ve uyandırırdık.
İsa (aleyhisselâm) demiş:
Yok belki keşf-i avret ederdiniz. Dediler:
Subhanallah bu nice olur? Dedi:
Sizden biriniz bir kardeşinin ayıbını görse aşikâr ediyor.
Bu ondan daha çirkindir.
Yıllar geçti gitti. Çok şeyler gördük ve geçirdik.
Destanı olmasa da kısacık bir hikayeye sığabilecek hayatımızda doğruyu çok
seven birileri göremedik. Belimiz
kırıldı. Hakk için dedik, “Kırılmayız”, ya da “kırılmazlar” dedikse
de. Doğrular söyledik, Değimiz gibi de çıkmadı. Hepsi anlaşmışlar gibi,
parçalandık/parçaladılar. Sonra doğru diye yalanları çorba edip, bir bir bina
ediverdik.
Neden?
Sorana, cevabını doğrudan verince kızıp gitti. Hem
üzdük, hem üzüldük. Dediğimiz doğru da sanki kader yazıcısı gibi, aynen çıktığında da iş işten geçmiş oluyordu.
Olmasın diye, yalanlar söyleyince, dostlarımız vefalı, daha huzurlu ve yakın
oldular. Öyle oldu ki, kendimiz dahi doğrularımıza katlanamaz hale geldik.
Başkasının eğrisini tam görürken, kendi eğrimize dahi söz söyletmedik.
Sonuçta doğruyu yalana galip kılamadık.
Mesela:
Sordular, “bu nedir?”, doğrusunu söylesen,
kaderini eğriltecek olurlar. Bizede yalan söylemek hoş oldu, belki kurtarırız
dedik. Kurtuldular da. Ancak hüküm Allah
Teâlâ’nın, “yalan söylemeyin”
Sonuçta, hesabı bize kestiler, onlar ise babasından
kalmış gibi helal mirası yediler.
Düşününce;
Kıyamet günü cehenneme düşenlerin geneli, çok bilenler
olacak gibi görünüyor.
İlmin hakkı bu mu olacaktı?
Onlardan fazla bildikte iyi mi ettik?
Onların ferasetini, firasete çevirdik. Onlar atlarına
binip gittiler. Biz ise olduğumuz yerde donuk kaldık?
Birde meleklerin hesabını verecektir diye deftere
kayıt düşmeleri mi?
Fitneyi doğrunun susturamadığı
çağda yaşamak.
Yalanlara dayalı düzen kurmak.
Nasıl olur? Demeyin.
Çok kişiler tanıdım. Doğruyu söyledim. Çıkması için
altı, dokuz veya onsekiz yıl beklemem gerektiğini gördüm. Anda ise yani dediğim
vakitte hak sözü martaval gördüler. Bütün sözler unutuldu gitti. Ancak vakit
geldiğinde horozlar sabah için ötüyorlardı. Gün doğmuş, ama iş işten çoktan
geçmişti.
“Olur… olur…he… he…”
“Sen ne bilirsinler için”
dediklerim çıktıda iyi mi oldu? Çıksın diye yıllar
geçmesi mi gerekecekti.
Bir şey olmaz dediklerim içinse, o vakit içinde yalan
söyledik. Yardımımı istediler, bende söyledim, gitti.
Kendime soruyorum.
Doğruyu söylesem olmuyor, eğri olsam durmuyor. Bir de
Hakk razı olmuyor. Cam gibi kalpleri var, kırılıyor. Hangi şeye doğru dememe
gerek yok ki, “doğru birdir”.
İşte bu hal ile günlerimiz geçerken, bir gün ölmüşüm,
zebaniler gelmişler,
“Haydi İsmail gidiyoruz”.
“Nereye?”
“Nereye olacak Cehenneme”
“Hesap kitap yok mu?”
“Senin defter de doğru yok ki,
hesap olsun, konuşma zamanında çok konuştun herşeyi bilirmiş gibi, hadi doğru
cehenneme”
“Benim iyiliklerim çok olmalı,
defterime bakabilir miyim? dedim.
“Çok mu merak ettin, al da bak”
dediler…
Bakmaz olaydım, defterim kapkara, yalanlarım ile dolu
idi. Kendim için olmayan yalanlarla dolu,
birde menfaatim olsa. Başkalarını kurtarmak için söylediğim yalanlar. Meleklere
sordum,
“Bu benim yalanlar ile çok kişi
kurtuldu, biliyorum”.
“Olsun”
“ Allah Teâlâ’nın emrini bilmiyor
musun?”
“Yolunu düz tutaydın. Ateş seni
bekliyor.” dediler,
Çaresiz düştüm önlerine, yok mu denecek kadar arandım,
bir yardım eden olur mu? diye. Kimse yok…Sonra dedim ki,
“Ya rabbi sende mi beni terk
ettin?”
Ses yok gidiyordum, ağlayarak. Çok kere döndüm
arkama, belki biri, bir şey diyen olur, ama,
yoktu. Gerçekten yoktu, kalmıştım yapayalnız, kurtardığım dediklerimde..
Bu gerçek mi, hayal mi, uyandım. Sorumun cevabını
veren, duyacağım bir ses olmayarak. Tek bulduğum/bildiğim ,cehennem yolunda
olan biri olduğumdur.
Hayat hikayemin yarıda kalan yerinde, bir karar almam
gerekiyordu.
Ne yapmalıyım?.
Sonundaki kararım.
İnsanları mutlu edecek yalanları bırakmamak
olmasıydı. Buna ne derseniz deyin.
Aptallıkta dahil.
Doğruyu söyleyip kendimi kurtarabilirim. Fakat
yalanımla bir kişiyi kurtarırsam ve eğrilecek yolunu düzeltecek köprü olursam,
daha doğru olabilir, demekten vazgeçemiyorum. Onlar geçsin, bense, sıratta
ayağı kayanlardan olayım, gam yok,
dedim.
Ben yanarım yane yane
Dost boyadı beni kane
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni âşk neyledi.
Yalanla başlayan cennetten çıkışımız, öldük mü derken
ölmeyip uyanışımız, iyi bildiklerimizin birçoğunun kötü ve çirkin oluşu,
kötülerinde gerçekte çok kötü olmadığı bir dünyada, ateş yaranından biri olarak
yaşamaya devam eden, bu Allah Teâlâ kulu için acıyan biri çıkar mı?
Zannetmiyorum….
“Söyleyemediğim şeyler hakkı için”
İsmail Hakkı Altuntaş
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar