THE SPİRİT MOLECULE (2010) (Ruh Molekülü)
Yönetmen: Mitch Schultz
Yazar: Rick Strassman (book), Mitch Schultz
Oyuncular: Joe Rogan, Ralph Abraham and Joel Bakst
Süre: 75 dk
Spirit Molekül dimethyltryptamine (DMT), inceler, insan ve
bitki ve hayvan türlerinin çok sayıda var olan bir endojen psikoaktif bileşik.
Dr
Rick Strassman’ın araştırma ve sıkıntılarıyla beraber insan DMT’si hakkında akıl
almaz birçok denemeleri hükümet tarafından onaylanmıştır.
İki
geleneksel olarak karşıt kavramları, bilim ve maneviyat objektifinden DMT's
etkilerini daha yakından incelemesi, Spirit Molekül üstün sinirbilim,
kuantum fiziği ve insan maneviyat arasındaki bağlantıları araştırıyor.
Strassman
araştırma ve öncesinde, sırasında insan denekler deneyimleri ve yoğun klinik
çalışmalar sonrasında, birçok ilginç soruları akla getiriyor. Uzmanlar çeşitli
kendi alanlarında DMT ile kendilerine özgü düşünce ve deneyimlerini ses
getirdi.
TÜRKÇE ALT YAZlSl
Bu
şehri çok uzak mesafede gördüm, koyu yeşil renkteydi. Üstünde titreşen ışıklar
ve bulutlar vardı. Son derece hızlı hareket ettiği için, tanımlanması çok güç olan
muhteşem geometrik şekillerin yavaşlamasının ardından uzaklardaki bu şehri
gördüm. Ben bu manzarayı izlerken bir ışık topu tam da gözlerimin önünden "Bu
da neydi" dedirtircesine, geçip gitti. Bu kadar yakın olması dışında
korkmadım. Etrafıma bakınmaya başladım ve sanki bu yerin içindeydim. "Neden
burdayım" derken hemen sağımda, kocaman bir burnu ve yeşil cildi olan
kadını gördüm. Bir düğme çeviriyordu, fark ettim ki uzaktaki şehrin ışıklarının
gücünü artırıp azaltıyordu. Ona baktığımı farkedince
"Başka ne istiyorsun"dedi
"Başka neyin var" dedim.
RUH MOLEKÜLÜ
İşte
DMT'nin ya da dimethyltryptamine'nin hikâyesi.
İnsan
bilinci üzerinde çok etkili, doğada bulunan basit bir bileşik.
Yaptığı
şeylerin yanısıra DMT hakkında beni herzaman etkileyen şeylerden birisi çok
basit bir molekül olmasıdır.
DMT,
N- N-Dimethyltryptamine'ni simgelemektedir. Eğer DMT'nin halka yapısına
bakarsanız, bağlama yapabileceğiniz sadece pozisyon göreceksiniz. Bu sona
ekleyebileceğiniz diethyl, dipropyl ve başka birkaç karbon değişimi var. Bunlar
da size aktif bileşikleri verir ama DMT'den farklıdırlar. Biosentetik olarak
triptofandan aşama farklıdır. Triptofandan küçük enzimatik farklılık. Tryptophan
bir amino asittir ve her yerde bulunmaktadır. Tüm organizmalarda tryptophan bulunmaktadır
ve bütün organizmalar DMT sentezine yol açan iki anahtar enzime sahiptirler. Ve
bunlar çok eski enzimlerdir, her yerdedirler ve esas metabolizmanın önemli bir
parçasıdırlar. Yani teorik olarak, herhangi bir şey DMT'yi sentezleyebilir.
DMT, şaşırtıcı bir şekilde doğadaki bitki ve hayvanlarda çokça görülmektedir. Fakat
şu ana dek kimse bunun nedenini ya da işlevini bulamadı.
64
milyar dolarlık bir soru bu.
DMT'nin insan vücudundaki, bitkilerdeki ve
tüm memelilerdeki işlevi nedir?
İnsandaki rolü nedir?
30-40
yıl önceki geleneksel akla göre DMT lerin gerçek bir işlevi yoktu ve sadece
fizyolojik gürültüydüler. Bu son derece naif bir anlayış. Bugün artık biliyoruz
ki bu ikincil bileşimler bir anlamda bitkilerin dili gibiler. Bunlar "taşıyıcı"
moleküller. Bitkiler doğadaki diğer organizmalarla olan bağlantılarını bunlarla
sağlamaktadır. Peki insanın sinir siteminin bunu deneyimlemek için bununla
donanmış olmasının işlevi nedir? Burada fark edilmesi gereken çok önemli birşey
olmalı. Bunun doğada kazara oluşan bir şey olduğunu sanmıyorum. Gerçek bir
işlevi var, bu bitkilerle birlikte evrimleştik. Bunun bir amacı, anlamı olmalı.
Bu amaç DMT'nin ortak moleküler dil olabileceği görüşüne çok uygun.. Bu
gezegendeki ve hatta diğer gezegenlerdeki canlılar arasındaki rezonans dili.
"Bilinç nedir?" sorusuna yanıt bulmak
için bundan daha güçlü bir araç düşünemiyorum. Bunlar, yaşamın tüm noktalarındaki
farkındalığı artırmak ve bu farkındalığı insanların, toplulukların, ailelerin ve
tüm toplumun ıslahı doğrultusunda kullanmak için harika şeyler. İşin güzel yanı
şu ki, bunun artık gizli tutulamayacak kadar ilginç olduğunu fark eden gittikçe
artan sayıda entellektüel, bilim adamı, sanatçı ve yapımcı var. Bu arada,
engizisyon çok uzun zaman önceydi, rasyonalizmin doğuşu da uzun zaman önceydi. Bu
noktada bu engellere takılıp kalmak sadece kötü bir alışkanlık göstergesidir. Geleneksel
olarak karşı çıkılan iki anlayış olan bilim ve ruhaniyet yardımıyla, kültürel
dialog içindeki zihin açıcıları yeniden gün yüzüne çıkarıyoruz.
DMT, yani sprit molekülü, bir bilmece,
paradoks.
SPİRİT-RUH İÇ DÜNYADlR, MOLEKÜL İSE DlŞ
DÜNYA.
Yani
psikedelikler[1] bizi bilimden ruha
taşıyan uyarıcılardır. Beynin ortasında küçük bir organ olan pineal gland'in
içindeydim. Bu bölge, pek çok ezoterik fizyolojik otorite tarafından ilgi ve
önem arzetmiştir. DMT'nin kaynağının pineal gland olması çok da çılgınca bir
fikir gibi gelmemişti. Bu da pinealin, doğal olarak oluşan mistik durumlarla
bağlantılı olduğu teorime çok uyuyordu. Bu hipotez şunu öngörmektedir:
Bazı stres uyarımlarında, pineal gland çok
önemli miktarda DMT hormonu salgılar. İŞTE RUHUN VÜCUDA
GİRİP ÇlKMASlNl KOLAYLAŞTlRAN HORMON BUDUR.
Yahudi
alimlerinin yüzyıllardır şifreli bir dille tanımladıkları şey budur. Meditasyon,
oruç, ilahi söylemek ya da başka herhangi bir teknik ile özden kaynaklanan DMT
seviyesinde bir patlama oluşabilir. Bu da mistik ve ölüme yakın deneyimle
bağlantılıdır.
Psikedelikler
ve yoğun meditasyon sonucu yaşananlar arasında bir çok benzerlik olduğuna dair
bir teorim vardı. Bu, benim ruh molekülü üzerinde araştırma yapmamın
nedenlerinden biridir. Mistik deneyimlerin açığa çıkmasına neden olan beyindeki
bileşik. Bence tarih boyunca insanoğlunun deneyimlediği halüsinasyonla ilgili tüm
fenomenlerde DMT'nin rolü var.
Yaratıcılık, hayal gücü, rüya, yalnız
olmaktan kaynaklanan değişimler travma, açlık.. hepsi halusinasyona neden olur.
Bu
fenomenler, halüsinasyona yol açtığı bilinen bileşimlerle açıklanabilir. Bildiğimiz
kadarıyla bunu yapabilecek bileşikler, halusinojen denilen bileşiklerdir. Ruhsal
durumlarda, bence içten kaynaklanan, beynin potansiyel olarak açığa
çıkarabileceği halusinojenik bileşikler ve moleküller konuyla çok alakalı. Çünkü
bu deneyimlerin nöro-kimyasal mekanizmasının ne olduğunu anlamamıza ışık
tutabilirler. Eğer iç kaynaklı, morfin benzeri kimyasallar, ya da serotonin
salınımının olduğunu varsayarsak, bu salınımı ölçebilir ve bu farklı
moleküllerin beyinde nereye gittiğini, hangi resöpterleri aktive edip
hangilerini etkisiz kıldığını görebilir, böylece de bu deneyimler hakkında daha
fazla bilgi sahibi oluruz. Çünkü bu bizim, insanların yaşadığı deneyimlerle
halusinojenler arasında nasıl bir ilişki olduğunu ve beyindeki hangi
reseptörlerle bağlantılı olduklarını anlamamızı, beynin aktive olmayan diğer
bölümlerini fark etmemizi sağlar.
DMT
farmokolojisiyle ilgili ilginç noktalardan bir diğeri de aktif olarak beyne taşınmasıdır.
DMT'nin günlük algısal aktivite üzerindeki etkisini merak ediyorsanız, çok
fazla DMT psikedelik bir etki yaratırken, yetersiz DMT ise dünyayı donuk, düz
ve gri görmenize yol açar. Bu nokta da DMT benim için çok önemlidir. Siz buna "ruh
molekülü" diyorsunuz. Benim içinse "gerçeklik molekülü".
Felsefi
olarak, gerçekliği algılama biçimimizin, yine o gerçekliğin kurallarına tabi
olması gayet anlamlı görünüyor. Bunun farklı olduğunu, başka bir şeye ve hatta
diğer psikedeliklere de benzemediğini hissettim. O kadar yoğun ve hızlıydı ki,
neredeyse farklı bir tür tepki oluşturdu. Sanki psikedelik bir bungee jumping
yapıyor gibiydim. Çok hızlı değişen bu ortamın içine acemice atlamış gibiydim. Daha
ağır seyreden diğer psikedeliklerden çok farklıydı. DMT dumanını çekmek,
psikedeliklerin ateşlenmesi gibidir.
Bir
yerdesiniz, sonra Bang,başka bir yerde.. sonra tekrar bang ve yine eski
yerinizde.. Yani "ben kimim?" "Burada ne yapıyorum, ne işim
var?" "Ne öğreniyorum?" gibi soruları sormaya pek fırsatınız
olmuyor. Sanki tekrar normale döndüğünüzde değerlendirebilmek üzere, çok kısa
sürede çok fazla bilgiyi işlemeye çalışmak gibi...
DMT verildiği anda çok kısa sürede aktive
olur.
Çünkü vücut tarafından temizlenmek üzere çok hızlı parçalanır.
DMT, monoamin oksidas denen,
karaciğerdeki bir enzim tarafından çözünür. Bu yüzden de ağızdan
alındığında aktif değildir. Bunun tam tersine psilosibini ağızdan aldığınızda monaamin
oksidas bunu hemen çözümlemez ve doğrudan karaciğere geçer, oradan kana
karışır ve beyne ulaşır.
Ayahuska
çok ilgimi çekiyor. (Halüsinojenik içki Ayahuasca kabuğundan hazırlanan;
tropikal odunsu asma halüsinasyonlar (Amazon bölgesinde bulunan) neden olduğu
özellikleri ile dikkat)
1990'larda
çalışmalarıma başladığımda, Ayahuska batıya daha yeni geliyordu. Son 10 – 15 yılda
daha da meşhur oldu.
Ayahuskada
bulunan görsel hayal içeriği DMT'dir. Amazon yerlileri, yazılı kimya bilgileri
olmaksızın ya tesadüfen ya da bir karışım yaparak DMT içeren bir bitki bir de
ayrıca enzim inhibitörü içeren bir bitki buldular. Bunlar karştırılıp DMT
içilebilir. Yarım saat içinde etkinleşir, etkisi de 3-4 saat sürer. Ve bu
yöntemle, dumanın çekilmesinden ya da damardan enjekte edilmesinden çok daha
rahat hareket imkânı sağlanır. Ağız yoluyla alınan Ayahuska, sizi göklere
çıkartır, kucaklar, temizler ve tüm mistik görselleri önünüze serer, ve sonra
tekrar sizi, tüy gibi hafifçe eski halinize döndürür.
Benim
için değerli olan DMT deneyimlerim gibi, bu kavmin, genişleyen ve hareket alanı
sağlayan teknolojisinin de çok değerli olduğunu hissediyorum. Tüm batı yani
Avrupa kaynaklı, alkol damıtma geleneğini düşünün, kimyasalları izole etmek ve
sertleştirmek ve bunları doğadan alıp koyabildiğimiz en büyük puncha
boşaltmak... En kullanışlı yöntemin bu olduğunu sanmıyorum. Bence kültürlerin dakikalık
deneyimi saate dönüştürmesinin bir nedeni var. Öyle geliyor ki Ayahuskanın bir
planı vardı ve bu tüm dünyaya ulaştı ve DMT'yi binlerce insanın yaşamına soktu.
Son bin yıldır ulaştığından çok daha büyük bir alana ulaşmıştır. Bu çok hızlı
ve en uygun yapıda gerçekleşti. Ayahuska mevcut enerji yapılarından
küçüksenmeyecek derecede daha güçlü. Çünkü binlerce yıldır Amazon'da dini ve
spiritüel çalışmalarının meşru parçası olmuştur. Bunu ilkel bir saçmalık ve
batıl inanç olarak değerlendirip görmezden gelemeyiz. Kendi koşulları içinde,
bu konunun üzerinde ciddi olarak durmalıyız. Bence gün geçtikçe daha çok insan,
doğayla, bitkilerle, hayvanlarla iletişimde olmak istiyor ve biliyorlar ki,
şamanik yöntemlerde bunu yapmanın bir yolu var. Aslında Ayahuska gibi bitkiler,
psikoaktif araçlar bunu yapmanın direkt bir yolu. Bu herkesin tercih edeceği
bir şey olmayabilir ve sanırım pek çok insan bir sebepten ötürü bundan
korkuyor... Benim neslimdeki pek çok kişi gibi ben de ilk olarak DMT'yi Terence
McKenna'dan duydum. Bu kadar güçlü, ilginç, antropolojik olarak zengin bir konu
olan DMT bileşeni hakkında bilgi edinmenin çok eğlenceli bir yolu vardı DMT,
insanlar için, kullanmak zorunda oldukları bir maddeden ziyade artık bir kavram
haline geldi.
DMT etkisi, vücuttan ayrılmış bilincin
mümkün olduğunu açıkça göstermektedir. Bence tarihteki ve
yaşamdaki tüm gerginlikler bedenden kurtulma ile alakalı. Terence çok iyi bir
girişimciydi. Aslında bir hap olmasa bile bunun, en üst düzey metafizik gerçeklik
hapı olduğunu söyledi. Kullandıktan sonra bunun iyi bir tanımlama olduğunu
düşündüm. LSD'den, meskalin ve diğerlerinden farklı bir çeşit olarak
görünüyordu. Gerçekten de DMT çok farklı bir deneyim seviyesi sunuyordu. Bu
bileşimlerle ilgili olumlu ya da olumsuz tüm fikirlerinizi askıya almanızı
istiyorum. Siz bunlara ne değer biçerseniz biçin kullanıldıkları yerlerde derin
etkiler bırakmaya devam ediyorlar, ister çağdaş batı toplumunda olsun ister
Amazon yağmur ormanlarında. 50'li yıllarda Ayahuska kiliseleri halka açılmaya
başladı. Kızılderili yerlilerinden şehirdeki melezlere dönüşüm vardı. ve bu
kiliseler, önce Santo Daime sonra da UDV kiliseleri, Ayahuskanın sadece kızılderililere
değil, bugün bizim şamanlara uzak olduğumuz kadar uzak olan büyük şehirlerdeki
halka da ulaşmasını sağlayacak törenler düzenlediler.
90’lı yılların başında, UDV
kilisesi,Amerika da kendi şubesini açtı. 90'ların sonunda ABD gümrük bakanlığı
ve uyuşturucuyla mücadele dairesi bir ayahuska sevkiyatına engel oldular. Kilise,
devleti protesto etti, ve bunun dinde özgürlükçü yenilenme hareketini sekteye
uğrattığını söylediler.
Dava Amerikan temyiz mahkemesine gitti ve Şubat 2006'da UDV lehine oybirliğiyle
karar verildiği duyuruldu.
Binlerce yıldır, yüzlerce kültür tarafından
bu kadar ilginç bulunan bu maddeler neden tüm batı dünyasında yasaktır?
Nasıl olmuş da kendilerini aydınlanmış,
demokratik ve bilimsel kabul eden toplumlar, bitkileri yasadışı olarak ilan
etmişlerdir?
Garip
gelebilir ama bu toplumların yapısını çok net anlatan bir şey var. Toplumsal
değerlerimiz problem çözme ve bilince önem verir ve bunun dışındaki tüm bilinç
hallerini değersiz kabul eder. Üretim ya da tüketimle ilgisi olmayan herhangi
bir bilinç durumu bugün toplumda küçük görülmektedir. Tabii ki sarhoşluğu kabul
ediyoruz. İnsanların, maddiyat yüküne kısa bir ara vermesine nefes almalarına
izin veriyoruz. Bu modeli destekleyen bir topluluk, problem çözme ile hiç işi
olmayan bilinçlilik hallerini kınayan bir topluluk olacaktır. Psikedeliklerin
çok yaygın olarak araştırıldığı 60'lara geri giderseniz, karşılaşacağınız
tepkiler aslında güce karşı verilen tepkilerdir. Eğer yeterince insan bu
alanlara gidip, bunu deneyimleseler, bugünkü toplum yapısı paramparça olur ve
en önemlisi de, bugün gücün zirvesinde oturanlar orada oturuyor olmazlardı. Nedensiz
bir iyimserlik vardı. Vietnam olayı vardı ve devam eden diğer bir sürü şey de
vardı. psikedelik hareketi gerçek anlamda hedefine ulaşmamıştı. Timothy'nin
bize sattığı sadece gereksiz yaygara ve dalavere olmuştu.
"Kabul edelim ya da etmeyelim,
psikokimyasal bir dönemde yaşıyoruz. Gelecekte, bilincini açman ya da kapaman
için ne okuduğun değil, hangi kimyasalları kullandığın önemli olacaktır. Kimyasallar
daha hızlı öğrenmemize, farkındalığımızı artırmamıza ya da azaltmamıza sebep
olurlar. 60'lardaki atmosfer şöyleydi:
"Araştırma yapıyoruz ve hayatlarımızı
bu gezegende yapılabilecek her şeyi yapmaya adadık. " Uğraştık,
değerlendirmeler yaptık, kendimizi neredeyse spritüel öncüler olarak kabul
ettik. 60'lara baktığımda kitlesel, kültürel olarak başlatılan bir şeyin başarısızlığını
görüyorum. İnsanlar başka gerçekliklere yönelebilir, ama bunun bir temeli yok. Yani
bilge kişiler, gelenekler ya da şaman kökenli bağlantılar yok. İnsanlar gelişip
büyüyorlar ve sonra dağılıyorlar.
Timothy
Leary bu çalışmadaki bilimsel yaklaşımı ayaklar altına aldı. Çünkü ilginç bir
araştırmaya başlamıştık, bir de baktık ki bunun kullanımını savunan son derece
tehlikeli bir yola girmişiz. Bu araştırmayı yapmak politik olarak da imkânsız
hale geldi. Kaynak sağlayan şirketler kaynakları ulaşılmaz kıldılar. Sağlık
denetim kurumları, bu tür bir araştırmayı başlatma koşullarını güçleştirdiler. Ve
sanırım bu tür araştırmalarla ilgilenen kişiler bu ilgileri yüzünden
saygınlıklarını yitirdiler. Biraraya gelen sosyal, politik ve bilimsel yayımlar
bu uyuşturucuları bilimsel pazarın dışına ittiler. Toplumun genel fikri, psikedelik
araştırmanın tehlikeli olduğu yönündeydi. Halkın çoğunluğu bu bileşimlerin
gerçek yapısı ve algılamanın, kendisini anlamadaki önemi konusunda
bilgilendirilmemişti. Bu maddelerin klinik araştırmasının yetmişli yıllarda oldukça
yavaşlamış olması da bence çok acı bir durumdur. İnanıyorum ki, bu maddeler tüm
dünyanın felsefe ve düşünce gelişiminde çok önemli bir rol oynamışlardır. 50'li
yıllara kadar bu alanda psikiyatri, nörokimyanın duygu ve davranışlar üzerinde önemli
bir rol oynadığını fark etmemişti. Şimdi, bize çok garip gelse de pek çok kişi
de bunu anlamış değildi.
LSD ve onun insan ruhu üzerindeki güçlü
etkilerinin keşfedilmesiyle birlikte neredeyse eş zamanlı olarak beyindeki
seratonin molekülü de bulundu.
İnsanlar ancak seratoninin yapısına bakıp, LSD ile karşılaştırdıktan sonra fark
edip düşünmeye başladılar ki "belki de nörokimya, Eğer LSD
keşfedilmeseydi, depresyon ve benzeri rahatsızlıkları tedavi eden ilaçlarımız
olur muydu?
ya
da bu kadar hızlı bulunurlar mıydı?"
Bu ilaçlar bir kez kötülenip, karalandıktan
sonra, psikiatri, psikedeliklerle bağlantılı bilimsel değeri olan her şeyden kendisini
uzak tutmak zorunda kaldı.
Bir
psikiyatrist olarak, psikedelikler üzerinde çalışma yapmak istediğinizi
söylediğinizde, bu çok iyi karşılanmaz. Bir keresinde bundan bahsettiğimde bir
daha bir kaç yıl dile getiremeyecek kadar çok cesaretim kırılmıştı. Kültürel
nedenlerden dolayı tüm bileşim grubu klinik masalarından kaldırıldı yıl hiç bir araştırma yapılmadı. Yani
bilimsel olarak takip edilebilecek bundan daha heyecanlı bir alan düşünemiyorum.
Kişi,
bu bitkiler ve bileşimleri incelemeyi nasıl yapabilir?
Sıradışı
deneyimlere neden olan ve insanoğlunun en büyük gizemlerine ışık tutabilecek
bitki ve bileşimler.
Dr Strassman bu sorunun yanıtını bulabilmek
için aynı jenerasyona ait, ilk insan psikedelik araştırmasını gerçekleştirdi. İlk saptadığım
şeylerden biri, bilimsel alanda kullanım ve eğlence için kullanım üzerine yapılan
çalışmalar arasındaki farkı görebilmek oldu. 80'lerde tüm bu çalışma
sonuçlarını tekrar gözden geçirdim ve fark ettim ki, eğer insanlar gerçekten
iyi bir yansıtma ve gözlem yapabilselerdi; olayları takip edip, LSD ve benzeri
psikedelik ilaçlara verilen aleyhte tepkilerin ne kadar az olduğunu takip
etselerdi, psikedelik araştırmalarda ABD cephesini tekrar açabilecek en iyi
uyuşturucu, bileşim ya da kimyasalın DMT olduğunu görürlerdi. Bu benim için
gerçekten çok heyecan vericiydi. Çünkü ilk çalışmalarda DMT güvenle kullanılmış
olmasına ve beynin doğal bir bileşimi olmasına rağmen bu aynı jenerasyon
üzerinde yapılan ilk çalışmaydı.
DMT, bilinen en temel ve güçlü psikedelik.
Dolayısıyla
sadece bir klinik araştırma başlangıcı değildi. Son derece güçlü bir
uyuşturucuyla yeniden başlayan klinik bir araştırmaydı Bu çalışmaların
yapılabileceğinden çok emindim. Rick de bu fikrime katıldı ve birkaç görüşmeden
sonra şu noktaya vardık: "Dave, peki tüm bu kağıt işlerini halledip, üzerinde
bu kadar zaman harcadıktan ve incelemeye hazır olduktan sonra ya DMT ye
ulaşamazsam?
Bu
gerçekten olasıydı çünkü klinik gri DMT, raflarda bir yerlerde bulunup kullanılan
birşey değildi. Rick'e dedim ki: "Eğer bu aşamaya gelirsen, kimse
başaramazsa, ben yapacağım. " Nihayet Rick bu noktaya ulaştığında, ben de
yapmam gerekeni yaptım Çalışmanın taslağı oldukça basitti: İnsanlara DMT ver ve
olabildiğince çok değişken ölç. Bu tür araştırmaları denetleyen denetim
organları tarafından önüme konabilecek bir sürü engeli önceden tahmin
etmeliydim Bu noktada pek çok denetim organı değil, birleşmiş olanlarla
uğraştığım yıllık bir süreç başladı. Protokolün bir tarafındaki çizgide UCLA'dan
Daniel Freeman adında bir psikiatrist vardı. Amerikan psikiatrisinin en
bilge adamlarından biriydi. 50 ve 60 ‘lı
yıllarda psikedelik araştırmalarla bu işe başlamış kişilerdendi. Daniel
Freeman'ın bize söylediği en önemli şey şuydu: "psikoterapiye
yaklaşmayın bile. " "Zihinsel hastalıkları, alkolizmi ya da
diğerlerini iyileştirmeyi unutun" Unutun gitsin. Bu, histeriyi ve
korkuları uyandıracaktır. Sen bir bilim adamısın Rick ve bu konuya öyle yaklaş.
Temel, basit ölçümler yap, kalp atışına, kardiovaskuler baskılayıcılara bak Bunu
yapmakta sorun yaşamazsın, bunu kurabilirsin ve bu verilere dayalı gerçek
bilimdir. Rick dediğini yaptı ve istediklerine, Danny'nin hiç bahsetmediği,
çalışmalarda aslında hiç niyet edilmeyen, planlanmayan hesaplara ulaştı. Ama
bunlar işi gerçekten ilginç kılan ikincil etkilerdi. Rick Strassman, bir
dergide, psikotropik bir çalışmada gönüllü olmak isteyen kişiler arandığını
duyurdu. O zamanlar STP'den gelen DMT hakkında bilgim yoktu Okuyup "Aman
Allah’ım, bu hiç iyi değil Bu işe dâhil olup, kimseye zarar gelmediğinden emin
olmalıyım. En azından bu maddenin gerçekte ne olduğuna dair biraz duyarlılık
oluşur. " dediğimi hatırlıyorum.
Rick'in
araştırma hemşiresiyle bir partide tanıştım. halusinayona sebep olan peyote yi
daha önce kullandığımı duyunca beni bir kenara çekip:
"ilgini
çekebilecek birşey var. Sıradışı bir araştırma için gönüllüler arıyoruz"
dedi. Bazı katılımcıların berbat olacağı konusunda endişelerim vardı belki bu
hiç doğru bir kelime değil ama amaçları olabildiğince çok uyuşturucu denemek
olan profesyonel insanlar var. Bunların her biri farklı seviyelerde halusinojen
kullanmışlar. Her türlü maddeyi denemeyi hayat misyonu haline getirmiş insanlar
var. Bunların dışında bir de sadece meraklarını tatmin etmek isteyenler var. Bir
keresinde uçuşa geçmeye hazırlanırken Rick bana roller coasterı sevip
sevmediğimi sordu. Gökyüzüne kadar çıkıp sonra da dünyaya çakılmak hissini
sevip sevmediğimi "Hayır, nefret ederim" dedim Bu hiç hoş değil. Sadece
deneyip, olabildiğince çok şey öğrenmek, kavramak ve bunda alçakgönüllü olmak
istedim. Yasal olarak deteklenen psikedelik fikri çok ikna ediciydi. Ayrıca,
hastanedesiniz ve olur da ölüm korkusuyla huzursuz olursanız en azından
doktorlarla birlikte güvende olursunuz. Bu çok keskin bir bıçak. Çok riskli ve insanlar
neyle karşı karşıya olduklarını biliyorlardı ve ekstra güvence istediler. Oda
da bir acil arabası olması ve acil durumlarda yardım edebilecek bir ekibin
olmasından memnundum. Hastane odasında, tıpkı önceki deneyimde olduğu gibi kokular
ve sesler, tüm bu negatif şeyler geri dönmüştü bu çevrenin üstesinden gelinmesi
gerekiyordu. Çünkü nerede olduğumun önemi olmadığı konusunda bilgim yoktu. Bedenimin
içinde değil, evrende bir yerlerde olacaktım. Nereden izlediğinizin önemi
yoktu, bir hastane odası, amazonda bir orman, nerede olduğunuz önemli değildi; çünkü
orada kalmayacaktınız Kişisel ve sosyal ortam çok önemlidir, alınan maddeden
bile daha önemli. Kişinin zihin yapısı ve sosyal ortam herşey demektir.
Gözleriniz bağılıyken bu ortam ne ifade
eder?
Bu ortam ne gördüğünüz değildir, çünkü hiçbir
şey görmezsiniz, sizin özbenliğinizdir bu ortam Öğrendiğiniz şeyler,
edindiğiniz beceriler kendi ruhunuzun ve psikolojinizin içinde bulunduğu
durumdur.
Bunlar
sizin kişisel ve sosyal ortamınızdır. Kişisel ve sosyal ortamla etkileşime
geçen ilaç, güvenlik, huzur, beceri etkisi yaratarak daha büyük adımlar
atmanıza daha büyük ödüller almanıza sebep olur, aksi takdirde dehşete kapılırsınz.
Bu yüzden, ölecekler ya da felç geçirecekler diye fiziksel bir korku
duymuyordum ama onların akıl sağlıklarıyla ilgili endişelerim vardı. özellikle
de yüksek doz sonrası...
Uyuşturucuyla
çok geçmişi olan bir adama bir doz verdik, kendisine bu onu çok etkilemiş gibi
gelmemiş. Biraz daha yüksek doz verdiğimizde, adam uçtu. Gerçekten uçtu,
"şeytan" filmini hatırlattı bana. Kendinden geçti, yatağın üzerine
çöktü, kocaman açılan gözleri kapkaraydı. Başını derece döndürecek sandım. Rick'le
birbirimize bakıştık ve şöyle dedim kendi kendime, "sanırım adam gitti,
umarım geri döner" ve döndü de... Geri sayım ölüme hazırlanmak
gibiydi, teslimiyeti beklemek gibiydi. Damarlarınızın çekilmesiyle
hissettiğiniz soğukluğu tarif etmek imkansız. Sanki damarlarınızdan buz
geçiyormuş gibi... Ve daha sonra olan şey, kalp atışlarımın artması ve boynumun
arkası da yanmaya başlamıştı... Bu gayet inanılırdı, saat gibi düzenli
işliyordu, beni DMT ile şoka soktuğunuz her an bu oldu. Sonra gittikçe artan
bir uğultu hissedersiniz. Her şeyin koptuğu zamana kadar olduğum ya da bildiğim
tek şey bu sesti. Ses yükseldikçe yükseldi.. Ta ki sese teslim olana dek Ve
işte oradasınız... orada.! Önce göğsümde, sonra da başımda sıcacık, fevkalade
bir his vardı. , inç çapında bir çubuk sanki omurga kanalından içeri girmeye
başlamış gibiydi. Yavaşça girip, göğsümde bir ılıklık yaratıp, başıma
ilerliyor, Yavaşlıyor, gözlerimin arkasında görüş açıma çok büyük bir basınç
uyguluyor ve yavaşlıyor. Büyümeye başlıyor, alnım saçlarımın gerisine doğru
derisi çekiliyor.
Fiziksel
olarak bunu o kadar hissediyordum ki, derim açılacak sandım. Kafatasımdan
yaklaşık 1,5-2 inç yukarı doğru. İşte burda psikedelik sersemleme başladı. Öldüğümü
sandım. Beyaz bulutları gördüm. Uyanış, bembeyaz pamuk gibi bulutlar, tanrılar,
melekler gördüm. Ölüyor olduğumu düşündüm. Ama Sindy ve Rick'e şöyle bir baktım
da her ikisi de sakin sakin beni izliyorlardı. "İyi haber, bedenim
gayet iyi görünüyor" diye düşündüm. Doğuyor muydum ya da henüz
gerçekleşmemiş ölümü mü deneyimliyordum anlayamadım.. Çünkü biliyordum ki, bu
gibi durumlarda zaman unufak olur, zaman doğrusalının hiçbir anlamı kalmaz. Zamanın
çöktüğü ilahi makamdır burası. İnsaniyetime ait tüm tabakalar gittikçe soyulup,
dökülüyor. Nihayet, Sonunda, nerdeyse son tabakada, bu tabakanın ne olduğunu
tarif bile edemem ama sanki seni insan olarak tanımlayan bu son tabaka, ve
puf... o da gitti. Artık bir insan değilsin, aslında artık tanımlayabileceğin
hiçbir şey değilsin Zaman kavramı yok, kafam çok karışmıştı. Çok korktum,
hayatım boyunca bu kadar korkmamıştım. Bedenimden kovulmuştum. Bedenimi geride
bırakarak, sapma hızında giderken, geriye doğru DNA'larımın içinden geçip diğer
taraftan evrene açıldım. Bu beyaz ışığın tam altından girdim. İçine girer
girmez, ayrı olduğuma dair tüm hislerim yok oldu O an ne yapıyor olduğum,
geçmiş ve gelecek hissi de... O kadar keyifliydi ki, hissettiğim şey, bu ben
değildim, ben her şeydim. lşığın ta kendisiydim, ne ayrılık, ne gölgeler, ne de
farklılık geçmiş, gelecek hissi de yoktu.. Sadece şu an ve beyaz-sarı bir ışık.
Sonra bu ışıktan aşağı düşüyor olduğumu hissettim. lşığın dışındayken, ışığın
tıpkı güneşten kopan alevler gibi olduğunu fark ettim. Düşerken, bu muhteşem
ayrılmayı hissedebiliyordum Diğer tarafa vardığımda, birdenbire evrendeydim, bu
kocaman boşluk ve varlıklar.. Benimle bu varlıklar arasında uzanan pembe ışıklı
gökkuşağına dokundum. Ve onu beyaz ışığa döndürmek istiyordum. Ama bu inanılmaz
pembe ışık, aşk enerjisi ve sevgi kapasitesi, insanoğlu olarak bizim sahip
olduğumuz bir şeydi ve ben onlara bunu yollamaya çalışıyordum. Öz bilincin
sonsuz uzayında yapılan bu meteorit seyahatte birden önümde resimli puzzle
desenli bir kapı belirdi. Kapı beni kendine çekiyor ve içinden vızıldayarak
hızlıca geçiyorum Ama artık resimli puzzle desenli kapının ne olduğunu
biliyorum. Burası insani varlığınızın varabileceği en son nokta. Burası
sizi insan olarak tanımlayan şeye geçiş kapısıdır. Buradan geçip gittiğinizde,
insan olmanın ötesine geçmeye başlarsınız ne kadar çok ilerlerseniz, insan
olmaktan o kadar uzaklaşırsınız Bu noktada bu kapı herşeydir. Burası sizin
insan olarak tanımlanmanıza neden olan her şeydir. Burası sizin... Bu kapı
sizsiniz. Burası tüm gerçekliğin açığa çıktığı öz nokta. Anlamların oluştuğu,
sembollerin aktığı, sarmaş dolaş olduğu nokta. Her bir dildeki her bir sembol
ya da harf bu noktadan çıkıyordu. Etrafıma bakındım ve anlayabilmek için her şeyi
içime çekmeye çalıştım. Ama her yerde daha önce görmediğim makinalar ve yapılar
vardı Ne olduklarını hiç bilmiyordum. Bilgisayar laboratuarındaki bir mağara
adamı gibiydim Hiçbir fikrim yoktu, ama buranın çok ileri bir medeniyet
olduğunun bilincindeydim. Ne tür bir yaşam biçimiyse; bizim dünyada
bildiğimizden çok daha ileriydiler Benim "oyuncak atlar" adını
verdiğim, birbirlerine kenetlenen, bağlı, titreşen oyuncak atlar gibi
görünüyorlar bana. Birbirlerine kenetleniyorlar ve sonsuz görünen bir görsel
bir desen oluşturuyorlar. Ve sen içerde, dışarda, içinde, her yerde oluyorsun. Artık
kelimeler kifayetsiz Uzayın dokusu sanki Meksika döşemesi gibi renk cümbüşü kaplamış
her yeri Ama aynı zamanda topraktan, balçıktan yapılmış gibi. Dünyadaki bir
şeyi işaret ediyor ama dünya değil. Göz yoktu ama sadece tanık olma hissi
vardı. Bu inanılmaz kubbeli uzayda, herşeyden uzaklaştırılmıştım, İçinde hayal
edebilecek tüm renkleri barındıran, mozaik camdan yapılmış bir katedral
gibiydi. Son derece parlak ve canlı renkler, çok büyük, muhteşem bir dom yapı, küçük
bir gezegen büyüklüğündeydi. Birde şu kanatlı yaratıklar vardı, tam olarak neye
benzediklerini hatırlamıyorum.
Melekler?
Görkemli
bir şekilde uzayda süzülen meleğe benzer şeyler Bu kadar güzel süzülen bir şey
daha önce hiç görmemiştim Orada sanki başka bir âlem vardı O anda hissettiğim
şey buranın ilahi âlem olduğuydu, ilahi alem. Bu bir düşünce gibi değil, ama sanki
içine doğan bir farkına varış gibiydi. Hiç kişisel değildi Ta ki ben tüm
ruhların yeniden doğmayı beklediği yerde olduğumu anlayana kadar. Evet
oradaydım Daha önce de defalarca gittiğimi hatırladım Hayatımda ilk defa bu
kadar huzurlu hissediyordum. Herşeyin örtüsü kalkmıştı, her umudun, korkunun,
maddi dünyayla bağlantılı herşey sıyrılıp gitmişti. Özgürdüm, sadece öz
ruh... İlacın etkisi geçmeye başlayınca, bedene geri dönmeye başladığımı
hissettim Evet bunu hatırlıyorum Duyumsal farkındalıkla bütünleşme hissi tüm
bu deneyimlerin bir parçasıydı. Bir bedene sahip olma ve biraz daha fiziksel
varlığı hissetmek Ah evet işte burdayım, bir bedende yaşıyorum ve her şey
yolunda. Laura göz kapaklarını oynatır. Ben ise gözlerimi tamamen açmadan
soruyorum:
Ne kadar zamandır burada değilim?
Bilmem
gerekiyordu.
Rick
cevap verir: "Yaklaşık 15 dakika". Bir an şok oldum. Zihin bunu
algılamaya çalışıyor. Çünkü deneyimin bilişsel uyumsuzluğu da bu fikri
yakalamaya çalışıyordu. 15 dakika
gitmiştim. 15 dakika içinde yıllık
deneyim. Çok yoğun, çok derin, çok şiddetliydi. Bir insanın hastane
yatağında yaşayabileceği en muhteşem şeydi. Tüm evreni deneyimleyebilirler, yaşam,
ölüm, ikisi arasında ne varsa... Bunun eğlencelik olduğunu düşünmüyorum.
Bu, herkesin ciddiyetsizce yapabileceği
birşey olmamalı.
Hayat
dönüştürücü birşey bu. Belkide sizi, hiçbir şey bilmediğinizi fark ettirecek
kadar sarsacak Ve bu da bilmenin başlangıcı olacak. Burada gördüğümüz şey
aslında gerçeğin çok minik bir parçası. Yaşadığım bu derin uzay deneyimini, evrendeki
diğer varlıkları, yaşam birimlerini ispat etmenin hiç bir yolunun olmaması beni
sarsıyordu. Belki bir gün medeniyet gerçekten ilerleyecek ve bir nokta
gelecek ki tüm bunların imkânsız olduğu, var olanın sadece gördüğümüz
kadarından ibaret olduğu saplantısından kurtulacağız. 95'de çalışmaları
toparladım. Birkaç yıl ara vermek zorunda kaldım. Yaptığım şeyi açıklayamamanın
verdiği, gittikçe artan bir huzursuzluk duyuyordum. Sadece insanları böyle
bir deneyime sürüklemek yerine neler olduğunu ve ne yaptığımı açıklamalıydım. İnsanları
böyle bir uçuruma sürüklemek benim sorumsuzluğumdu. Tam olarak nerede
olduğumu bilmemek, bu modeli anlamak, kabullenmek ve bu konuda rahat olmak çalışma
bittikten sonra beni depresyona sürükleyen şey spiritüel bir fenomenle
uğraşıyor olmamdı. Tüm bu deneyler bize gerçeğin yapısı, zihinlerimizin yapısı,
ya da beynimizin işlevi hakkında ne söylüyor ki, kolaylıkla başka gerçekliklere
bu kadar hızlı geçebiliyoruz? Bir adım geri gidelim ve bu deneylerin bize
kendimiz, bilincimiz ve ikisinin ortak yaşamı hakkında neler öğrettiğine
bakalım. Bana öyle geliyor ki, paralel ve alternatif evrenlere, buralardaki
varlık alanlarına geçişle ilgili raporlara göre, DMT ile oluşan şey, aslında
tüm bunları kişinin kendi bilincinin yarattığını gösteriyor. Bilincin organı
olan beyin kimyaları DMT tarafından öyle değiştiriliyordu ki, normalde elde
edemeyecekleri bilgiye ulaşabiliyorlardı.
DMT ve Ayahuska deneyimleri mevcut ve
onların da kendi işlevleri var.
Ama aynı zamanda bizim neyi görmemizi sağladığına bakacak olursak, filtreleme
mekanizmasının bir kaç dakikalığına kaldırılmasıdır, ve bir kaç dakikalığına
bir çeşit bilgi-data küresinden fırlayıp çıkmak, girdilerin, duyusal
girdilerin, hatıraların, akla getirmelerin bilgi küresinden fırlayıp çıkmak, sanki
tüm bunların gerçekliğini beyin oluşturuyor, deneyimlemekte olduğunuzu ve
önceden deneyimlediklerinizi, şu ankileri, ve uzay zamanda nerede olduğumuzu, ve
tüm bunları ilişkilendirilip sentezleyerek bize bir hikaye oluşturuyor.
Tüm bu bilgiyi işleyen ve dünyamızdakilerle
ilgili işitmeyi yaratan beynimizdir. Fakat bu beynin içinde
sıkışıp kaldık. Halbuki spiritüel deneylerde kendilerinin ötesine geçtiğini
hissettiler. Belirli psikedelik deneyimlerde, inanılmaz algısal şeyler ve
çeşitli olağanüstü şeyler yaşanmaktadır.
İnsanlar gerçekten de beyinlerinin dışına
çıkabileceklerini hissederler.
Deney anında bu insanların içinde neler olup bittiğini çok iyi incelemeliyiz bunun
fizyolojik olarak nasıl gerçekleştiğini anlamalı, subjektif ve objectif olarak
değerlendirebilmeliyiz.
"Sadece
bilim temelli açıklayalım, olsun bitsin" diyeceğinizi sanmıyorum. Bu
raporları duyduğumda ilk yaptığım şey bunun bir çeşit psikolojik durum ya da
beyin kimyasındaki bir bozukluk olarak yorumladım. Beyinde yaratık görme
olgusundan sorumlu bir bölüm var. Bu yeni bir olgu değil.
Bin yıldır farklı kültürlerde, farklı âlemlerdeki
varlıklardan haberdar olunduğu bilinmektedir. Yardımcılar, ruh,
asistanlar, melekler, bunların hepsi, çeşitli varlıklar, mitolojide ve insanın
farklı âlem deneyimleri yaşaması esnasında çok karşılaşılan varlıklar
olmuşlardır. İnsanların bir şekilde bu üç boyutlu fiziksel düzlem
dışında bir yerlerde varolan varlıklarla iletişime geçtiklerine inanmıyorum. Ben
bunu şöyle değerlendiriyorum:
Peki,
uyuşturucu sizi iyileştiriyor mu? Size yardımcı mı oluyor? veya eline birşey mi
veriyor? Sana kalan şey oralarda bir yerlerdeki varlıklardan daha fazlası
olmalı.
En
iyi psikedelik araştırmacıları, bir uçuşta gördükleri
"gerçeklikler"in bile aslında gerçek değil, sadece "yeni
modeller", yeni "farzedelimki" alternatifleri olduğunu
bilenlerdir. Bir harita ve net bir metod olmadıkça, kişi farklı deneyimler
yaşayacaktır. Rapor edilen tüm bu farklı deneyimler NDE'ler, ölüme yakın
deneyimler, uzaylılarla karşılaşmak ve onların adam kaçırması, seksüel ekstazi,
bence bunların tamamı aslında birer fraktal (Kendi kendini tekrar eden
ama sonsuza kadar küçülen şekilleri, kendine benzer bir cisimde cismi oluşturan
parçalar ya da bileşenler cismin bütününü).
Ne
kadar küçük olursa olsun, fraktal geometrisi kavramını anlayabilirsek görürüz
ki, büyük resimdeki herşeyi içinde barındırmaktadır. Bu da tüm bu deneyimleri
meşru kılmaktadır. Bu fenomeni halusinasyon veya hayal olarak kabul etmek
yerine bence olayın mekanizmasını incelemek daha faydalı olur. Eğer gerçekse, o
zaman bu nasıl işlemektedir?
Mistisizm,
din ile ilgili deneyimler, diğer varlıklarla karşılaşmak, ve bunlar gibi ileri
sürülen konularla direk bağlantılı sıradışı DÜZENLİ bir fenomen var.
İşte
burdayız. Oraya gerçekten girip, kendi nörobilimsel çerçevenizdeki bu maddeye açıklık
getiremezseniz, kocaman bir boşluk bırakıyorsunuz demektir. Tıpkı rüyalarınızı,
tüm psikoaktif tepkilerinizi açıklayabildiğiniz gibi bu maddeyi de
açıklayabilmelisiniz.
DMT kullanımı açıklayıcı bir model, bizim
bilincimizle maddi olmayan bir gerçekliğin bilinci arasında aracı görevinde. Üstelik
kullanışlı. DMT ile birlikte kelimeler yok. Deneyimin sonrasında matematiksel terimlere
daha sonra bürünüyor. Özellikle titreşim metaforuyla ilgileniyorum.
Titreşimler yaratıcı sureti nasıl
etkiliyorlar?
Manevi
alem ile normal alem arasındaki ilişkinin anahtarı budur. Bu pencere DMT ile
açıldı. Psikedelik uyuşturucuları ya da diğer farmakolojik madde çeşitlerini
kullanmak, insanın daha derin bir gerçeklik hissine sahip olmasına, gerçeği
daha temel bir düzeyden anlamasına sebep olabilir. Yaşamın nasıl işlediğiyle ve
bir insan olarak bu yaşam sisteminin neresinde olduklarına ilişkin epey ilham
sahibi olurlar. Benim deneyimimde DMT her nasılsa LSD'den, mantarlardan,
peyote ve benzerlerinden daha büyük bir çığır açtı.
Eğitici,
ileriki değişimleri, geleceğin yaratılmasını daha destekleyici kendi içinde
daha gizemli. Bu küçücük şey nasıl oluyorda bu idrakı oluşturabiliyor?
Bu aslında başka bir gerçekliğe geçiş
kapısı. Peki gerçeğin doğası nedir?
Ve
bunu deneyimleyen biz insanların doğası ne?
Daha
iyi anlayabilir miyiz bunu?
Gerçekliği
daha temel seviyelerde anlamamız mümkün müdür?
Buna
hazırlanmak için neler yapmamız gerekir?
Paralel
evrenler var, ya da bu en azından modern fiziğin teorisi. Evrenin çok büyük
miktarını, belki % 95 yada daha fazlasını oluşturan karanlık madde var. Normalde
görebildiğimizden daha fazlasını görmek için makina yerine beynimizi
kullanıyoruz. Şu ana kadar keşfedilen hiçbir bölgeyle alakası olmayan, henüz keşfedilmemiş
alanlar mevcut. Yerçekimi alanı 1604 yılına kadar bilinmiyordu. Elektromanyetik
alan 1830 lardan önce bilinmiyordu. Matematiksel fiziğin temel alanları
dediğimiz tüm bu örnekler henüz yeni keşifler. Karanlık enerji daha da yeni bir
keşif ve bunun ötesinde belki daha keşfedilmeyi bekleyen şeyler vardır ve de
daha üst boyutlar. Hala tanrı kavramını çok kullanmıyorum. ama üst
boyutların varlığına inanıyorum, üstün gerçeklik seviyelerine. artık inanmaya
başlıyorum ki beyin bilincin kaynağı değil. Gerçek biz değil. Sanki
kendisinden çok daha büyük bir şeyin frekans ayarlayıcısı gibi. Bunlar
spiritüel deneyim mi yoksa fizyolojik süreçle mi yaratılıyorlar ya da beyin
halihazırda devam etmekte olan birşeye mi tepki veriyor? Önemli olan şu ki,
kişi beynini spiritüel deneyimlere açma yolu bulabilir. Bunun, deneyimlerin ne
hakkında olduğu gerçeğini değiştireceğini sanmıyorum. Eğer Farmakoloji ya da
psikofarmakolojinin psikedelik deneyimleri, dini ya da manevi deneyimlerle aynı
sonuçları vermeye başlarsa bu da bize bu deneyimlerin insan beyninde nerelerde
oluştuğunu anlamamıza yardımcı olcaktır. Ahlaki ve etik davranışların biyolojik
temelini araştırıyoruz ve o kadar eminim ki bence bu ilk dini deneyimler dünya
dinlerinin temel bilgilerini oluşturuyor. Pineal yapı ve DMT üzerinde
araştırmalar yapıp, bulguların üzerinde düşünmek aslında bireysel arınma ve
toplumsal aydınlanma sürecini canlandırmak ve hızlandırmak için doğal
evrimleşmeyi etkileyen tanrının elidir. Ayahuska deneyimlerim yüzünden
kendimi spiritüel bir insan olarak kabul ediyorum. Bu deneyimler olmasa
asla bilemeyeceğim şeyler öğrendim. Pekçok insan için bu deneyimler çok tanıdık
ve çok kolay yaşanabiliyor çok az gayretle çok fazla bilgi ediniliyor. Bu da
bir mucize. Normal gerçekliğin ötesine geçmeyi ve belki de hayatta kalabilmek
için gerekli bir bilgiyi elde etmeyi sağlayan mucizevi bir yol. Yeni tıbbi
tedavi yöntemlerinden evreni daha iyi anlamaya, yaşam değiştiren ilhamlara
kadar uzanan tüm bu doğal araçlar bize daha fazla bilgiyi araştırabilme
yeteneği kazandırıyor. Gezegenimizdeki yaşamı olumlu etkileyebilen araçlar.
Dr
Strassman'ın sorusuna cevap verecek olursak;
Eğer
öyleyse... ne olacak?
Bilincin çökmesi yüzünden, spiritüel ve
bilimsel bilgi birbirinden ayrılır. Her iki bilme türü de
bilim ve teknoloji için biraraya gelmekte. Geleneksel dini bakışa göre bu
ekstra bir durum değil. İnsanlığın bir sonraki evresine geçiş sürecinin bir
parçası.
Peki
gelecekte psikedeliklerin en uygun modelini nasıl bulacağız?
Psikedeliklerin
gelecekte insanlığın bir parçası olacağını varsayarsak ki şu an engellenmiş ve
yasadışılar, bu durum değişirse psikedelikler hakkında rasyonel ve olgun
araştırmalara izin veren nasıl bir sistem oluşturacağız?
Bence
asıl sorun, bilime bu acayip âlemin uygunluğunu ispat etmek olacaktır. O kadar
da saçma değil. Mantıksız kabul edilip, ilgi gösterilmeyen birşey olmamalı. Aslında
yasak ilan edildiği için özelikle ele alınmalıdır. Ama kişi pire için yorgan
yakmak istemez. Bilime sadık kalmak çok önemlidir. Peki bu ne demektir?
Neden
beyinde "tanrı dedektörü"gibi görünen bir bölüm var?
Peki
beynimizde bu gibi transandantal deneyimleri tetikleyen bir bölümün olmasının
evrimsel avantajları nelerdir?
Kabala'ya göre pineal yapı, bizim daha
düşük boyutumuzun içine nüfuz eden çok daha ileri boyutun tam sınırıdır ve beynimizin
tam orta kısmında yer almaktadır. Descartes'i okuduğumdan
hatırladığım kadarıyla O, bunun spiritüel boyut ve maddi boyut arasında bir
arayüz olduğunu düşünüyordu. Eskiden bunun aptalca bir fikir olduğunu
düşündüğümü hatırlıyorum. Şu anda ise çok ilginç bir fikir gibi geliyor. Aradığımız
şey aslında gerçekten de orada. Burası geçiş noktası, giriş kapısı. Dolayısıyla
psikedeliklerin dönüştürücü etkisi üzerinde yoğunlaştık. ama aynı zamanda bunun
terside doğru. psikedeliklerin etkin olabilmesi için dönüşüm de gerekli. Postmodernizm
deki en ince paradokslardan biridir bu. Psikedelikler dönüşüm etkisine hem ihtiyaç
duyarlar hem de kendileri bu etkiyi yaratırlar.
Ruh
ile bağlantımız koptu.
TOPLUM BİZİ YlLLARCA MADDİ ALEMİN TEK ALEM
OLDUĞU KONUSUNDA İKNA ETMEYE ÇALlŞMlŞTl. BU SAPLANTlDAN KURTULMANlN TEK YOLU
RUH İLE TEKRAR İLETİŞME GEÇMEKTİ.
Bunu
yapabilmek için otların yardımına ihtiyacımız olduğuna gerçekten inanıyorum. İşimizin
bir kısmı da toplumu değiştirebilmek için bunlara, bu ilaçlara saygı duymak. Bu
ilaçları üretenlere saygı duyulabilir, iyileştirilebilir. Herkesin bunu yapmaya
ihtiyacı yok. Herkes bunu yapmak istemez ve buna gerek de yok. ama bunun bir
kenara itilmemesi, üzerinde araştırma yapılması gerek çünkü yeni şeyler, içinde
bulunduğumuz indirgeci toplumda ancak bu şekilde kabul görür. Yıllar geçtikçe,
daha derin düşündükçe, bu bileşimler üzerine yapılan çalışmalardan elde
edilebilecek bir şeyler olduğuna inananların sayısı da artmakta. Öğrenebileceğimiz
çok şey var ve özellikle geleneksel tedavi yöntemlerinin işe yaramadığı, psikedelik
modelin en uygun şekilde kullanıldığı hasta kişilerde çok faydalı olabilir. Sanırım
şu anda yapılacak en önemli şey, son derece açık sözlü biçimde Ayahuska'nın
uyuşturucu ve alkol bağımlılığı olan insanlara yardımcı olup olamayacağını
sorgulamak ve cevaplamak. Biliyoruz ki, DMT ve benzer alkoloidler
depresyondan da sorumlu reseptör alanları üzerinde çok güçlü etkiye sahipler.
Benim deneyimde, alkol ve uyuşturucu kullanan insanların çoğunluğu derin bir
depresyonu veya anksiyeteyi kendi kendilerine tedavi etmektedirler. Birkaç yıldır
psilosibin kullanma iznim var. Psilosibin, ileri seviyede kanser hastası
olduğu için anksiyete sorunu yaşayan hastaların anksiyetesini tedavide kullanılan
halusinejik mantarlardaki aktif bir alkaliddir.
Psilosibinin kimyasal yapısı 4-
phosphorylixy-N,N-dimethyltryptamine dir.
Bu
kimyasal yapı DMTninkine çok benzemektedir. Sonuç olarak, bu maddelerin tıpkı
geleneksel tedavi yöntemlerinde kullanıldığı gibi, yine insanları iyileştirmek
için kullanılmalarını istiyorum. Şimdi ise insanlara yardım etmenin yolu ölümle
yüzleşmelerini sağlamak. Bu, yaklaşan ölümünüze olan bakışınızı tamamen
değiştirir. İster inanın ister inanmayın, öleceksiniz. Bu maddelerle madde
ötesi âleme geçiş yapacağınız için daha sonra yaşayabileceğiniz korkuları
üstünüzden atmış olacaksınız. Şimdi şunu düşünmeye başladım:
Acaba bilinç biyolojik ölümden kurtulabilir
mi?
Belki
de psikiatri ve davranışsal farmakolojide üzerinde çalıştığımız model
yanlıştır. Belki tam tersidir. Bilinç esasen evrendedir, madde de bunun bir
sonucudur. DMT veya 5-methoxy-DMT gibi maddeleri kullanmak ölüm ötesi
deneyimlerine hazırlanmamıza yardımcı olabilir. Gözlemlediğimiz kadarıyla, oturum
esnasında deneyimin doğası üzerinde çok olumlu etkileri olmuştur. Sonrasında da
ruh halinin düzelmesinde, anksiyete (endişe) kontrolünde, acı algılamasında ve
kanser hastalarının yaşam kaliteleri üzerinde de olumlu etkileri olmuştur. Deneklerimizin
çoğu geri kalan zamanlarında çok iyi idare etmişlerdir. Bununla gerçekten
yüzleşenler için, ki bu yüzleşmenin bir kısmı psikedelikler yardımıyla daha
önce varlığından haberdar olmadıkları bir uzaya açılmalarını sağladı. Ve bir
şekilde onlara ölüm ötesine geçmenin, hayatta yaptıklarına daha farklı açıdan
bakmalarının, yaptıklarından memnun olmanın ne demek olduğunu gözleri önüne
serdi. Psikedelik seyahat, meditasyon ve benzeri şeyler yapanlar hemen hemen
aynı aleme giriyorlar ve aynı bilgiyi elde ediyorlar. Eğer bunu, bilimsel
metodla yaklaşabileceğimiz normal bilim şekline dönüştürebilirsek, o zaman Dünya
gezegeninde hayatta kalma yeteneğimizi ve zekâmızı geliştirmiş oluruz.
Bizler
ölümlüyüz.
Ölmekte
olan bir gezegende yaşıyoruz, gezegenimizi öldürüyoruz.
yani
hastalığımız çok ciddi.
Bu yüzden de ümitsizce bizi diğer aleme
taşıyacak yeni bilgiler, fikirler bulmaya çalışıyoruz. Evrimleşmek zorundayız
ve sanırım entellektüel evrimimiz psikedeliklerin öncülüğüne bırakılabilir. Psikedelik
deneyimin güzeliğinin tuzağına düşmezseniz eğer dünyayı değiştirmek kolaydır.
Psikedeliklerle yaşadığınız da buna benzer bir şey zaten. Çünkü bu, gerçeklik
avizesinin çok güzel bir noktasından bakmak gibidir. Artık bu noktada
kristaller arasından yansıttığınız şey de güzel olacaktır. Ama... şimdi geri
dönelim, geri. Eğer insanlara DMT ve özellikle psikedelikler vermeye devam
edersek sadece beyin kimyasını tamir etmeyebilir sadece ne olacağını görelim. Araştırmadan
öğrendiğim şeylerden bir tanesi de ilaçları verip ne olduğunu görmek
istemiyorsunuz. Calais doğru kelime midir bilmiyorum ama aklıma gelen ilk
kelime. Eğer insanlara böylesi bir açılım yaşatacaksanız, bunu bir amaç uğruna
yapmalısınız sadece bilimsel merakınızı tatmin etmek, daha akıllı olmak için
değil, onlara yardımcı olabilmek için olmalı. Bana göre, iki tarafı keskin
bıçak olarak, hem mesajlar, ruhlar ve varlıklar dünyasına açılmakta; hem de bu maddeyi
nörolojinin, sosyolojinin ve yapılanmakta olan gerçekliğin asit banyosuna
atmaktadır. Tüm bunların getirdiği ilim tanrılar, mesajlar ve ilhamlarla
karışık dinsel bir deneyime benziyor ve aklın olağanüstü yansıtıcısı gibi. Her
iki alemde de yaşıyor olmamız meraktan ya da belki de eşsiz olmamızdan
kaynaklanmaktadır.
SPİRİTÜEL VE FİZİKSEL DENEYİM YAŞAMA
KABİLİYETİNE SAHİBİZ.
Spiritüel
dünyanın acendası varsa eğer, bize potansiyelimizin tamamını kullanmayı, açığa
çıkarmayı amaçlamaktadır. Belki de toplumun uygarlaşması için şuan yaptığımız
seçimler bizden çok ötelere yansıyacaktır.
Bence
DMT gerçeklik, evren, kendimiz, biosfer ile ilgili hayal ettiğimizden çok daha
fazlası olduğu hatırlatan çok güçlü bir hatırlatıcıdır. Öyle görünüyor ki bizim
gerçekliğimiz tek gerçeklik değil. Ara sıra çatlaklar açığa çıkabilir hatta
keşfedilmek istiyor bile olabilirler. Biz insanlar bilgiye açız. Okullarda,
kiliselerde, iş ve teknoloji alanında bunu araştırmak için zaman, para ve
sonsuz bir enerji harcıyoruz. Bilgi güçtür, bu yüzden de bizim en büyük
araştırmamızdır.
Dimethyltryptamine.
Karmaşık
bir adı olan ve başka bir boyuta kapı açabilen bir molekül.
Kimbilir
belki de gelecekteki evrimimizdir.
[1] Psychedelic
: Psychedelic müzik ya da psychedelic rock, özellikle LSD gibi ruh halini
değiştirici ve düşünme paternlerini çarpıtıcı maddelerin yarattığı etkiyi
aktarmaya çalışan bir müzik türüdür. 1960lardaki yaygın madde kullanımından
etkilenerek pop kültürüne de yansıyan müzik türü, bu yıllarda en yaygın
dönemini yaşadı. the Beatles, Jimi Hendrix, Led Zeppelin, Pink Floyd, Rolling
Stones ve the Who gibi birçok dönemin ünlü grubu, bu türde şarkılar
yazmışlardır.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar