Kayıtlar

Evlilik İçin Olması Gereken

    2305. Gençken daha kanaatliydin; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen önceden altındın.    Üzümlerle dolu bir asmaydın; nasıl oldu da kesada uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?    Meyvanın günden güne daha tatlı olması lâzım.İp eğirenler gibi gerisin geriye gitmenin lüzumu yok!    Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları lâzımdır.    Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak!   2310. Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işine yaramaz.    Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslana kurdun çift olduğunu hiç gördün mü?    Bir gözü bomboş, öbürü tıka basa dolu olsa hurç, devenin üstünde doğru duramaz.    Ben sağlam bir yürekle kanaat yolunda gidiyorum; sen neye kınama yolunu tutuyorsun?” MESNEVÎ-İ ŞERİF Tercümesi, Çeviren: Veled Çelebi (İzbudak)…CİLT   1

Kendinden Geçmek Öylesine Kolay Değil…

Resim
  Herkes kendini bende görünce sevenlerimden oldu, eğer ki batınımdan haberleri olsaydı “kul gibi taparlar,   yahut, İblis gibi olurlardı.”     هر كسي از ظن خود شد يار من...از درون من نجست اسرار من 6. Her bir kimse, kendi zannı cihetinden benim yârim oldu. Benim bâtınım­dan esrarımı istemedi. Dost olur –zannınca- her insan bana, Sırlarım gel gör ki meçhûldür ona. [Abdullah Öztemiz Hacıtâhiroğlu belîğ ve mevzûn tercümesi] İnsân-ı kâmilin bâtınının esrârını müşâhede etmek, ancak rûh gözüyle mümkindir. Rûh gözünün açılması ise, bir insân-ı kâmilin terbiyesi altında, insân-ı kâmil oluncaya kadar, şiddetli mücâhedât ve riyâzât ile meşgûl olma­ya mütevakkıfdır. Halbuki herkesin buna tahammülü olmadığı için, sözden ve amelden, kemâli tahsîl etmek isterler. Ve insân-ı kâmili dinleyen her bir şâir ve her bir âlim-i zâhirî ve her bir sûfi, o insân-ı kâmilin sözlerine bakıp, onu da kendi cinsinden ve kendi sınıfından bir şâir ve bir âlim ve bir sûfi zan­neder. Nitekim Hz. Pî

Hz. Mevlana Bize de Çocuklarımıza da İmdad Eyler... İnşaallah

Resim
Tesadüfen rast geldiğim bu resim bana şu menkabeyi (olayı) anımsattı. Şöyle ki: Hazret-i Mevlânâ kaddesallâhu sırrahu’l-azîz Efendimizin hayâtında Mevlevî fukarasından bir zat, bir sefer esnâsında gider iken haramiler gelip bu dervişi soymuşlar, kamilen (her şeyini/uryan eder gibi) elbiselerini ve akçesini almışlar. O haramilerden birisi de başında olan sikke-i şerifi alıp kendi başına koyup alay yolu ile;  “Ne tuhaf külah!” demiş. Bir müddet sonra çıkarıp dervişe vermiş. Bir gün Hazret-i Mevlâna Efendimiz mürîdânına ders okutur iken murakabeye (düşünceye) varmışlar. Bir müddet murakabede durup, sonra başını kaldırıp yine ders ile meşgul olmuşlar. Dersten sonra, bazı yakın müridler bu esrardan sual etmişler. Buyurmuşlar ki,  “Bir tarihte bizim fukaramızdan bir dervişi haramîler soymuş idiler. Onlardan birisi alay olsun diye bizim alâmet-i şerifimizi alıp başına koyup bir müddet başında kalmış ve sikkemiz altına girmiş idi. Şimdi o adam rûhunu teslim ediyor idi. Şeytan gelip onun imanın

Tesadüfi Yayınlar

Yükleniyor...

Arşivden

Resim

Mâna, Allah’tır

  Mevlâna Celâleddin şiirlerinde ( Dîvân-i Kebîr/Dîvân-i Şems) ve özellikle Mesnevî sinde muhtelif vesilelerle bazen ismini anarak bazen de kapalı olarak birçok yerde Şeyh Ebu’l-Hasan-i Harakânî’den söz etmiştir. İleride de görüleceği üzere, özellikle Mesnevide iki menkıbesini serbest bir tarzda ayrıntılı olarak nazma çekmiş ve çeşitli yorumlarda bulunmuştur. Bu yazının temel amacı da, Mevlâna’nın söz konusu iki menkıbeyi yorumlaması ve vermek istediği mesaj olacaktır. Mevlâna Şeyh Harakânî’yi, tasavvufta mânevî âlemin en yetkili yöneticisi olarak bilinen, “Ülkenin kutbu” [1] , “şah, güneş, Hakk’ın nuru, sonsuz nur” vs. en üstün sıfatlarla anmış bazen de Hz. Nuh ve Hz. İbrahim gibi peygamberlere benzetmiştir. Hatta Mesnevinin şârihi ünlü şarkiyatçı R. Nicolson’ın kanaatine göre, Mesnevî’de Şeyh-i dîn (Dinin şeyhi) lakabının umumî mânada geçtiği yerlerde, Şeyh Harakânî kastedilmiştir. Ancak bazı müelliflerin de kaydettiği gibi Mevlâna’nın, bu lakabı (Şeyh-i dîn), Harakânî’nin dı

Gönlümdeki cennetim...

Resim
Hz. Mevlana ne güzel söylemiş; "Sevdiğinin nazını değil, kahrını çekmektir sevda" Ben neler gördüm, neleri gömdüm kalbime ki; Senin nazında, siteminde, benim canıma nefestir. Eyvallah der, sevdamı kederimle büyütür, beslerim. Sevdiğim... Sonsuz Cennetim...

AHMED YESEVÎ’NİN DÎVÂN-I HİKMET’İ VE MEVLÂNÂ’NIN MESNEVÎ’SİNDE İNSAN

Resim
    Hazırlayan: Darkhan ABISHEV   Ahmed Yesevî [1] , Türkiye’de doksanlı yıllardan beri yoğun bir teveccühe mazhar olmaktadır. O günlerden bu yana Ahmed Yesevî hakkında telif edilen kitaplar, düzenlenen bilgi şölenleri, yazılmış bilimsel makaleler bunu açıkça göstermektedir. Son yıllarda Ahmet Yesevi Üniversitesi tarafından artık geleneksel hâle gelen Uluslararası Yesevî Sempozyumları da bu ilgiyi canlı tutmaktadır. Türkiye’de Ahmed Yesevî hakkında yapılmış çalışmaların ekseriyeti, Ahmed Yesevî’nin başlattığı Türk tasavvuf hareketinin Anadolu topraklarındaki mutasavvıflar üzerindeki etkisini kendine konu edinmiştir. Özellikle Ahmed Yesevî ve Hacı Bektâş-ı Velî, Yunus Emre, Hacı Bayrâm-ı Velî arasındaki müşterek noktalar çokça tespit edilmiş, onların aynı irfan ekolünden oldukları söylenmiş ve bu iddia delillerle desteklenmiştir. Aynı şekilde Mevlânâ ile Gazzâlî, İbn-i Arabî, Yunus Emre ve diğer mutasavvıflar arasında karşılaştırma yapılmıştır. Ancak adı geçen mutasavvıflardan dün