Kayıtlar

Sonsuza Kadar Varsın

Resim
  “Aşk, dünya yaratılmadan önce de vardı. Yaratılmasından sonra aşk dağılmaya/çoğalmaya başladı. Aşk mükemmelleştiğinde, dünya yok olacak ve aşk sonsuza kadar var olacaktı.” Sana! Aşk, ilahiliğin aslında var ve insanlığa kaynaktır. Hayatımız için de hayat olmuştur.   Varlığımızı ilahi sevgiye derinden bağlamazsak,   bizdeki   nefes sonunda hüsran ile ayrılacaktır. -Neden? Ruh özden ayrılınca, özgürlüğüne sevinmemiştir; tekrar yücelere kavuşmak için teklif edilen bedenle mecburen birleşmiştir.     İşte insanın özünde gizlenmiş aşkı, arayış içinde sınırlı imkânları olan bir bedenden başka bir bedene tutku ile bağlanmıştır. Uçması için tek kanadının yetmediğini bilmiştir. Öyle ki, ruh aşkın aydınlanmasına kavuşmak için bir kafesteki kuş gibi çırpınmaktadır. İşte bu nedenle, çok dolandım, çok arandım. Beni benden alan bir sevda aradım. Her zaman gözyaşı döküp, aşkımın ilahisini bulmaya can attım. Aşka olan aşkım, Tanrıma, aşık olana kadar, gayret et. Ey Sevdam! Seni gören

PESSOA PESSOA'YI ANLATIYOR

CAMI AŞTIK   İnsan, kapalı bir pencerenin dibinde vızıldayan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki?  Pencerenin ötesindeki ışık ve ısı odağını içgüdüsel olarak hisseder.  Ama kördür, göremez; ışıkla arasına giren şeyi de göremez.  Dolayısıyla, gözü dönmüş bir halde ışığa yaklaşmaya çalışır; ışıktan uzaklaşsa da, pencereden geçerek ona asla yaklaşamaz.  Bilim bu böceğe nasıl yardım edebilir? Camın yüzeyinin eğri büğrülüğünü, pürüzlerini keşfedebilir, kimi yerinin daha kaim kimi yerinin daha ince olduğunu, bir yerinin daha kaba başka yerinin daha incelikli olduğunu saptayabilir: Ama kibar filozof, bütün bunlarla ışığa ne kadar yaklaşabilir?  Gerçekten görebilecek kadar yakın olabilir mi?  Sanırım dışardaki ışığa kendini fırlatabilmek için pencereyi bir biçimde zorlamayı her şeye rağmen başaran dâhi insan ya da şairdir.  O zaman da, herkesten çok daha öteye gitmenin sıcaklığını ve sevincini hisseder -ama, o bile, hep kör değil midir?  Ezeli Hakikat'i gerçek