YAKARIŞ
Ulu Tanrı! Gün batıyor; sevgili korkun gönlümde doğuyor. Kumral akşam bana sessizlikler içinde büyüklüğünü fısıldıyor... Bu alaca karanlıklar arasında bir kulun, dilmaç [tercüman] kullanmadan, öz bilgisiyle sana diller dökmek istiyor... Ödünç giyim almadan, kendi çaputlarıyle karşına çıkmak diliyor. Onun yalvarışlarını dinlemez misin? Kanadı incinmiş, karnı acıkmış bir serçenin ötüşcüğünü anlarsın! Boynu bükük, benzi uçuk bir çiçeğin fistekçiğini duyarsın... Bugün bir Türk’ün, yıpranmamış, sesini birinci olarak sana eriştirmek isteyen suçunu bağışlasan gerektir. Ey, yüce gökleri ışıklı yıldızlarla, azgın denizleri köpüklü dalgalarla süsleyen Tanrı!... Kullarına kendilerini tanımak, kendilerinde özünü tanıtmak üzere onlara beyin, gönül verdin. Onlardan yüz binlerce Türkler, sevgili son Yalarvacının [Peygamberin] doğru izinden bu us, bu duygu kanatlarıyle yülksele yüksele uçmağına [cennetine] ermek istediler... Yeryüzünün en büyük ulusu olan Türklerin yüreklerini dond