Kayıtlar

İnan Haluk; Ezelî Bir Şifadır Aldanmak

Resim
  İma C. Özkan   |  08 Ocak 2013  |  Kategori :  Deneme    |  Okunma: 3.027   İma C. Özkan, tehlikeli müzik yapan bir sanatçıyı, Koresh Kosen’i anlattı. Her zamanki İma derinliğinde… *** Aşağı yukarı bir yıldır televizyonu hiç açmadım. Tek istisna, yaz aylarında sabaha karşı izlediğim “Sazlık”  filmiydi yanılmıyorsam. Televizyon seyrederken aldanmanın kolay olduğunu söylüyorlar. Halbuki, seyretmezken de aldanmanın kendine mahsus kolaylıkları var. Dünyadan, hatta yaşadığın kente sınır şehirden bîhaber olmanın getirdiği kolaylıklar mesela. Selmiş, zelzeleymiş, savaşmış; uzağında oluyor her biri. Bir süre sonra gözden ırak’ın akıbeti giriyor yürürlüğe: Yok hükmüne irca ediyor uzak’ta olan. Gönül işleri müfredat değiştiriyor.  “İyi böyle”  diyorsun;  “Böyle çok iyi!”  Günler gelip geçiyorlar. Kederi bir şiirden, kahkahayı vasati bir hikâyeden tanımaya başlıyorsun. Emniyetli ve konforlu oluyor bir elinde kahve fincanı varken camdan dışarı bakmak ve yinelemek şiirin kederli di

Verba (Non) Volant: Söz Uçmaz!

Resim
İma C. Özkan   |  10 Ekim 2012  |  Kategori :  Deneme    |  Okunma: 1.273   Latinlerin o ünlü sözü:  “Verba volent, scripta manent” . Yani  “Söz uçar, yazı kalır.”  Bizdeki türküler bunu hem yalanlar; hem de doğrularlar sanki. Yüzyıllar boyu yazıya geçirilmeksizin, sözlü anlatı geleneği ile “uçmamış” lardır. Ya da belki uçmuşlardır da, gönlümüzün tüneğine temas etmişlerdir kim bilir nerede, ne zaman ve kaç yaşında. Hep çok etkilenerek dinlediğim bir türküyü bugün yeniden dinledim.  “Yüce Dağ Başında Yanar Bir Işık”  bu  Sivas  türküsünün adı.  Nurettin Güler  tarafından derlenmiş. Alıştığım türkü yorumcularından değil; bu defa farklı bir sesten. Daha önce hiç fark etmediğim bir ayrıntı dikkatimi çekti sözler arasında. Sözler baştan sona güzeldi gerçi ama dörtlüklerin sonunda yinelenen  “dividim, kalemim, yazanım!”  bölümü cidden çarptı beni. Neden söz uçmazdı  dedim kendi kendime?  Söz (de) uçmaz çünkü, onu yazdıran bir görünmez kalem vardır. Kimin boyasına battıysa, öylece h

Âcize Bir Mucize: İman ve Akıl

Resim
  İma C. Özkan   |  10 Ekim 2012  |  Kategori :  Fikir    |  Okunma: 1.639   Karamazov Kardeşler i duymayanımız yoktur. Pek çok etkileyici diyalog ve sahnenin olduğu, eşine az rastlanır  Dostoyevski  romanı. Beni en çok çarpan sahnelerden biri şuydu: Karamazovlardan  en büyük kardeş Dimitri,  bir tartışma esnasında rütbeli bir askeri iyice pataklar. Adam handiyse yeri öper. İşin acı tarafı; bu sahnenin, dayak yiyen askerin oğlu önünde cereyan etmesi. O günden sonra çocuk hastalanır. Ateşler içinde yatmaktadır. Doktorlar ne olup bittiğini anlayamazlar. Oysa çocuk; çok güvendiği babasının, başka bir adam tarafından dövüldüğü günü unutamamaktan verem olmuş gibidir. İşte bütün derdi-davası budur:  Bir “baba” nasıl dayak yiyebilir? En güçlü o değil midir?  Dahası artık acz içinde ona teslim olmuş çocuğu şu vahşi dünyanın tehlikelerinden kim koruyacaktır? Kollayan, esirgeyen, seven ve doyuran “güçlü” baba  figürüne dair bu sahne üzerinden düşünmüşümdür. Bir çocuğun kalbine, babası

Ah Angelino!

Resim
  İma C. Özkan   |  10 Ekim 2012  |  Kategori :  Deneme    |  Okunma: 1.168   “Ayva sarı, nar kırmızı; sonbahar!”*  Değil, tam değil; henüz değil. Ayvaların etli gövdesini kaplayan kirli boz kadife tabaka altında hâlâ gök-sarı bir hamlık dinleniyor. Henüz havlarını dökmeye hazır değil, zamanını kolluyor:  “serin, biraz daha serinlik!”  böyle diyor dalında ayva.  Nar?  Kızıl ağlamaklığın istiaresi. Ah evet nar! Bir hafta oldu kabuğu kızaralı. Ucundaki çeneğe yakın yerinden kendine hafiften çatlayıp ayrılacağı bir satıh arıyor. Çatlamak ve kusursuz taneciklerini dikkatli olmayan gözlere bile ucundan göstermek. Güzellik böyledir işte. Güzel olan yakıcıdır: Kendini açımlamadan edemez.  Gizli bir hazinedir ve görülüp bilinmek ister.   Güzel olana Allah tadı değmiştir; Allah kokusunu salmadan edemez  üzerimize. Nar’ı gövdesinden kırdığınızda birkaç taneciğin dağılıvermesi, ortalığı Allah kokusu sarması bundan. Dağılır seken tanecikler; ardından bakanı sarhoş eder.  Kendine kusur aray

“Persona”l Külliyat Albayım!

Resim
İma C. Özkan   |  10 Ekim 2012  |  Kategori :  Fikir    |  Okunma: 1.054     “Asla gerçekleşmiyoruz. Karşı karşıya duran iki uçurumuz biz –Cennet’i hayranlıkla izleyen bir kuyu.” (Fernando Pessoa) Psikoloji literatürüne biraz ilgi duyanlar,  Jung ’un arketiplerinden haberlidirler. Bu  arketip lerden biri, Latincede  “maske”  demek olan  persona . Hayata katılırken, dış dünyaya kendimizi sunarken giyindiğimiz “kılık”lar yahut  yüz’lediğimiz heteronomik kimlikler . Herhangi bir insanı  ikiyüzlülük le suçlamak, tam bu noktada parodik olacaktır:  İki değil, en aşağı onlarca yüzle  dolaştığımız, arz-ı endam eylediğimiz düşünülürse! Jung ’a bakılırsa asıl tehlike, personalardan birini aşırı benimseyip, onsuz edemez hale gelmek. Çünkü bu;  personalardan birinin ego’yu egemenlik altına alması  demek. Böylesi durumda ne olur peki? Benlik düpedüz  o persona ile özdeşim  kurduğunda  ego şişecek  ve kişi daimi bir gerilimin konusu olacaktır. Bu  infiation’ un   beklenen sonucu ise şahs

Sazlık: Beklemek C/Esareti

Resim
  İma C. Özkan   |  10 Ekim 2012  |  Kategori :  Sinema    |  Okunma: 1.347   Bir yılı aşkın bir zamandır kesintisiz yarım saat olsun televizyon karşısında zaman geçirmişliğim yoktu. Ama son birkaç gün, uyumaya yardımcı işlevini de anımsayarak hayli geç saatlerde televizyon karşısına uzandım. İlk gün sahiden de uyutuculuğu ile yanıltmadı beni. Fakat dün,  TRT ’de yayınlanan siyah-beyaz bir filmin, tam açtığımda karşıma çıkan ilk sahnesi öylesine etkileyici bir plan içeriyordu ki, ekranın sağ alt köşesine gözlerimi kısarak dikkat kesildim.  Hani bilirsiniz  o sağ köşede neredeyse kolay okunmasın diye her türlü tedbirin akıl edildiği filmin adı  yer alır. Başlangıçta kriptoyu bir türlü çözemedimse de, muhtemelen  Angelopulos  filmlerinden birine ait olan bu uzun ve sessiz planın ait olduğu yapımı cidden çok merak etmiş, kafamı iyice ekrana yanaştırmıştım ki gördüm. Film;  “Sazlık” tı.  Metin Erksan ’ın kırk yıl önce TRT için çektiği beş kısa sayılacak filmden biri yani. Metin E

Sinemada bir BEAT yeniği: BURROUGHS

  İMA C. ÖZKAN   9, 20130    Beat Salgını Beat yazarları bilindiği üzere yazı dışında da pek çok sanatsal faaliyet içinde bulunmuşlardı: Tiyatro, resim, fotoğrafçılık, müzik gibi sinemaya da bulaştılar bir ucundan. Her ne kadar kendini doğrudan bu kuşağa ait bir yazar olarak nitelemese de beatler arasında Burroughs, yazı dışında en fazla sayıda sinemasal etkinliğe dahil olan bir adam. Beat ve sinema konusundaki kaynaklar; sözgelimi  Naked Lens: Beat Cinema  adlı yapıtta  Jack Sargeant , ilk Beat filmi olarak  Robert Frank- Alfred Leslie ikilisinin çektiği  Pull My Daisy  filminin adını anar. Bu film,  1959  yılında çekilmiştir ve yaklaşık yarım saatlik bir süreye sahiptir. Oyuncu demek ne kadar isabetli olur bilmiyorum ama, kadroda  Allen Ginsberg, Gregory Corso, Peter Orlovsky  bulunuyor. David Armam  ise filmin müziğini yapmış, dahası oyuncu olarak da boy gösteriyor. Bu demirbaş Beat yazarları, hikayede doğrudan gündelik hayat içindeki bir kesitte kendilerini oynuyorlar. İs

Sinemada bir BEAT yeniği: BURROUGHS

  İMA C. ÖZKAN      12, 2013  – Towers Open Fire: Aykırı Metinler, Bitirim Adamlar ve Rüya Makinesi Gençliğinin baharındaki İngiliz  yönetmen Anthony Balch, önce Gysin; hemen ardından da Burroughs’la tanışınca, kes-yapıştır tekniğinin sinematik eşdeğerini yakalamak için müthiş bir heyecan duymuş olmalı ki, derhal Burroughs’a teklif götürdü. Birlikte ilk deneysel filmlerine başladılar:  Towers Open Fire . Bu ilk film her ne kadar 1961-62 arasında Paris ve Cebelitarık’taki çekimlerden devşirilip, 1963’te gösterime hazır hale gelse de ancak 1966’da ilgili kitle ile buluşabildi ki bu da underground bir festivalle mümkün olabildi. Birlikte kotarılan bu ilk film, pek çok bakımdan ilgiye değer doğrusu.  Towers Open Fire Burroughs’un romanlarındaki stilin sinematik benzeriydi  elbette tema olarak. Film; bir müzik eşliğinde görüntülere yine  Burroughs tarafından basit bir Grundig teyp ile kaydedilmiş seslerin karışımı ndan oluşan yaklaşık 10 dakikalık kısa bir kolaj. Stüdyoda halled