Kayıtlar

Bu Ülke...Cemil Meriç

  Müstağrip Müsteşrik, Doğu irfanı ile uğraşan Avrupalıların kendilerine verdikleri isim. Aynı mevzu üzerinde çalışan bir Osmanlıya bu ismin verilmesi caiz değildir. Biz, son devir muharrirleri, maarif-i garbiyeyi Şark’a ithale çalışan birer müstağribiz. Ahmet Mithat Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat müstağrip. Edebiyatımız bir gölge-edebiyat; düşüncemiz bir gölge-düşünce. Üç edebi nevi itibardadır: Taklit, intihâl, tercüme. Ama zirvelerin hiçbirini tanımıyorduk, Avrupa’yı Avrupa yapan düşünce fatihleriyle temasımız yasaktı. Haşet kitabevinden ibaretti Avrupa’mız, girdapları olmayan bir kıta, tezatsız ve tek boyutlu; bir kartpostal Avrupa’sı. Coğrafyamızda tek kıta vardı, kafatasımızda tek yarım küre. Türkçe konuşan birer Fransızdık. Cetlerimiz Avrupa’yı ehlileştireceklerini ummuşlardı. Namık Kemal bir fetih hülyasıdır. Namık Kemal ve nesli... Asya’nın akl-ı pîrânesiyle Avrupa’nın bikr-i fikrini evlendirmek. Bu cihangirane ihtiras, yerini rezil bir zevkp

Hoparlör ile Sınırsız Enerji bedava Enerji

Resim
  Yeni fikirleri çağrıştırır belki...

Âcize Bir Mucize: İman ve Akıl

Resim
  İma C. Özkan   |  10 Ekim 2012  |  Kategori :  Fikir    |  Okunma: 1.639   Karamazov Kardeşler i duymayanımız yoktur. Pek çok etkileyici diyalog ve sahnenin olduğu, eşine az rastlanır  Dostoyevski  romanı. Beni en çok çarpan sahnelerden biri şuydu: Karamazovlardan  en büyük kardeş Dimitri,  bir tartışma esnasında rütbeli bir askeri iyice pataklar. Adam handiyse yeri öper. İşin acı tarafı; bu sahnenin, dayak yiyen askerin oğlu önünde cereyan etmesi. O günden sonra çocuk hastalanır. Ateşler içinde yatmaktadır. Doktorlar ne olup bittiğini anlayamazlar. Oysa çocuk; çok güvendiği babasının, başka bir adam tarafından dövüldüğü günü unutamamaktan verem olmuş gibidir. İşte bütün derdi-davası budur:  Bir “baba” nasıl dayak yiyebilir? En güçlü o değil midir?  Dahası artık acz içinde ona teslim olmuş çocuğu şu vahşi dünyanın tehlikelerinden kim koruyacaktır? Kollayan, esirgeyen, seven ve doyuran “güçlü” baba  figürüne dair bu sahne üzerinden düşünmüşümdür. Bir çocuğun kalbine, babası

Değmesin Yağlı Boya!

Resim
  İma C. Özkan   |  15 Mayıs 2013  |  Kategori :  Fikir    |  Okunma: 2.540 İma C. Özkan, “akıldışılığı sorgulamak için, bir akıldışılık anaforundan geçmek zorundalığını” anlattı. *** Sabah mesaisinin bitimine on dakika var; işleminiz uzun. En iyisi öğlen sonrası yeniden uğrayın. Ne yazık ki sistem arızalı saatlerdir. Bugün gidip yarın gelin. Anlıyorum ama mevzuat gayet açık, bu durumda yapabileceğim bir şey yok. Saat on altı itibariyle veznemiz kapalı. Baştaki arkadaşa gidin, bu konu onun alanına giriyor. Vesikalık fotoğraflardan biri yıpranmış, ikamet belgesinin tarihi de dün itibariyle sona ermiş; evrağı tamamlayıp başvurunuzu yapın. Kalem’e kaydını yaptırın, ikinci katta soldan üçüncü odadaki yetkiliye mühürletin. Bilgisayar üzerinden yapılan başvurular malesef geçersiz, faks çekmeniz gerekiyordu. Yukarıdaki cümleler ve benzerleri sayfalar boyu uzatılabilir.  “Vazife uğrunda sakınmam gözümü budaktan”  diyen nice  bekçi Murtazalar  yetiştirmişizdir. Gereksiz kırtasiyeden,