Kayıtlar

Olmasaydı, An Kadar

tek tarafında kaldığım… benden olsun … vereyim, olmuyor ki… sende mi!   o kadar dediğinde…  sırtın mı dönüktü gönlün mü… ben bilemedim… gidiyorum …gelmeyeceğin kadar uzak… kalmışsam o kadar çok defa gelmiştim… nerdesin… geri kalan! hani ile uğranılacak kadar… bugün ne ısrarın… diyebilirsin, olmamalıydı… sen gitmiştin …ben mi… farkı  yok neydi  değil… o kadar… anlayışsızlık, değmeyen ve değersiz satılmış bir duygu … pul etmezmiş bitti sözler dediğinde… ben tutan elken, tutulan…sen oldun sıra sendeydi, şimdi… şu kadar…hiç olunmuyorsun…  boğulan güneş, dehlizlerinde mehtabın sevdasıyla doğarken…dönüşü kime… üzülür mü… sevinir mi…sorsana bir o kadar sözlerini ancak  anladım… duyar gibi… yapmışsın alıcısı olmayan… bitpazarındaki bir mal beklemeye, beklerim de… yapmayacaktın gidiyorum diye …döndüm…   vefasız kim, kime…bir oyun mu bu can sıkar…yıkarsın dersin… sevilmeseydi… sevileni hala sevgisi var…neden bitmedi… an kadar. İsmail Hakkı Altuntaş

Hurufat

  harfler gibi özgür metinlere sarhoş gibi dokunmak ne güzel söz pazarında kalamaz rüyasız zihni dirilten tazeler kalemin akan kanından kan okur…kan yazar   kağıt beyazına bulanmadan silinecek kadar cesaretli hayat kadar cömert olmadığımız kişi olmaktan bizi kurtarırken olacağımıza götüren harfler insan… esiridir bazen boyunduruk… bazen palanga işaretler de konar… nokta nokta hikayesi bir türlü bitmeyecek harflere ışık düşse görünüşler aldatıcı uzaklaşamayız bir türlü onlardan azaldıkça ışık gölgeler   uzanmış gibi dudağın altındaki dili daima bir cevher yok ki ah, ne yazık   var’lar arasında biri "var" olmayan hiç sesi duysan nedamet mi? bilmiyorum kelimelere neden geç geldin diyemeyiz içinde insana içkin bir cevher   olmalı çıkamayınca harfler güneşin altında kapkaranlık geçme ey harf, dur!.. boğazımı geçme kalın perdelerle arzularımız saklı yanlarımız sesle kaçıyor ele düşmeyen peşindelik zembilde

Kordan

  “Rabbin seni terk etmedi.” (Duhâ)   kıymetli olmaz mı iki cihanda  yarim hakkın için… sayendeyiz gün, bugün, ay hep sana yüzüne yağmurlar dahi değmesin hüzünlensin ruhumuz bir kalb ağrısına hayalen de olsa yüzümüzü hiç kaldırmayız izinden eşiğinin toprağı olmak şerefi  yerde gözümüz… kör aşıklar gibi kuruduysa gözler ağlayış merdivenine çıkarız ulaşırız gayretiyle baş gitsin ayaklar altına ellerimiz de  ağlasın aşkın yolu yordamı olmaz ki gönlümüz sahibi parıl parıl parlayan yüreğimiz yanıyor kıvılcımdan,  kordan görünüşün insan oysa ki yaradılışın tanrıdan tozun toprağın içindeyiz sana varmak için kan ağlasak  boyuna şaraba dönmeli ezilen üzüm gibi cevrinden, cefâdan bezdik diyemeyiz… ama devlet kuşumuz…gölgende  bir ben kadar bilemiyoruz… Hakk aşkına söyle canıma cananımız bizler kul… ya sen İsmail Hakkı Altuntaş

Neden Bu

Resim
  Ey Selma! bülbülün halini bir kerecik sormuyorsun bu gurur ne vakte dek sürecek güzelliğin müsaade mi etmiyor yoksa… kadehinin sarhoşlarıyız…diye mi bize uyan … daima acizlik zahitlik para etmedi melamete baş koyduk gülyabanilerle bizi korkutma mazur gör teslim olduk meyhaneye düşmüş bir başımız var ayağından baş kaldırmayacağız gururun bize bu sarhoşluk saltanatını sundu ayrı nedir bilmeyiz gece gündüz gibi umup duruyorum kalem  kesmiş ezeli takdir böyle sır olmaktan çıktı   İsmail Hakkı Altuntaş