Kayıtlar

Yayınlar


Piç Komplosu

  Son günlerde, memleketin başına musallat olduğunu gördüğümüz tarihe ve hasbelkader bir makama gelmiş, başarılı, başarısız, korkak cesur vb. kişilere bir hakaret furyası var. Yani, Osmanlı da paşa makamında bütün   kurmaylar hedef tahtasına konmuş durumdadır. Onların dönmeliği, yahudiliği, feşmekânlığı vb. ne yok ki; haklarında nefret söylemi de arttıkça arttı. Hadsizlik öylesine ileri gidiyor ki, lekeleri yapıştırmak     zor geliyorsa karısına ve çocuğuna iliştirmek için gayretkeş durumdalar. İnsanların fiilleri eleştirilir. Şahsiyetlerindeki ferdi durumlarda topluma sirayet eden kısmından sorumlu tutabiliriz. Şöyle ki bir dava güdüyordur. Ancak ameli fikriyatına muhaliftir. Ona söz söylenir. Hasılı, 50 yıl üzerinden geçmiş bir adamın attığı kazığın bugüne sirayet eden kısmına bakmak gerekebilir.   100 senelik bir olaya da saldırmak ise havanda su dövmektir. Ve bir kişinin her işini de bir kelime ile silmek muhal durumdur. Örnek; filan kişi sabataist, ...

Yalanlarım Sizleri Cennete, Bizi Cehenneme Götürsede

İsa (aleyhisselâm) havariyyuna demiş: Sizin bir kardeşiniz uyumuş olsa ve yel onun eteğini açsa, keşf-i avret vaki olsa neylerdiniz? Onlar demişler ki örterdik ve uyandırırdık. İsa (aleyhisselâm) demiş: Yok belki keşf-i avret ederdiniz.  Dediler: Subhanallah bu nice olur?  Dedi: Sizden biriniz bir kardeşinin ayıbını görse aşikâr ediyor. Bu ondan daha çirkindir.   Yıllar geçti gitti. Çok şeyler gördük ve geçirdik. Destanı olmasa da kısacık bir hikayeye sığabilecek hayatımızda doğruyu seven birilerini çok göremedik.  Belimizi  kırdılar. Hakk için dedik,  “Kırılmayız”   ya da  “kırılmazlar”  dedikse de.  Doğrular söyledik, Değimiz gibi çıkmadı.  Herkes anlaşmış gibi, parçalandık/parçaladılar.  Olmayınca, doğru diye yalanları çorba edip, bir bir bina ediverdik.  Neden? Sorana, cevabını doğrudan verince kızıp gitti.  Hem üzdü, hem de üzüldük.  Dediğimiz doğru da, sanki kader yazıcısı gibi,  aynen ç...

Neden Ekonomik Sıkıntı Var Türkiye’de?

  Bir zamanlar insanlar bankanın kapısında bir arkadaşını bile beklemekten korkardı. Şimdi ise faiz belasına müptela olmuş insanlar sayımız arttı. Ne var ki, diyorlar… Mesela, çiftçiler eskiden imece usulü birbiriyle alet edevatını paylaşırdı. Sonra ne oldu; onunki var benimde olsun, daha iyisi olsun diye kredi çektiler. Faize bulaştılar. Sanki bir şans kapısı gibi havalarda güzel gitti mi, ürünler bol ve bereketli oldu. Sonra ne oldu. Bilmediler ki bir imtihan kapısı açılmış. Allah Teâlâ, hatalı harekete hemen ceza vermez. üçüncüde cezalandırır.  Kime sorarsanız sorun hep üçüncü hatayı yapmıştır. Allah Teâlâ, acır biraz mühlet verir. Sonra  sünneti olan ayetler önüne sürülür. Bizler; gelin bu faize karşı dik duralım dedikçe;  bazıları ilahiyatçıların kayığına bindiler. Enflasyon var faiz alabilirsiniz, zokasını yuttular. Sonuç ortada… Şimdi inim inim inliyor, memleketin emeklisi,  esnafı, çiftçisi vb. Nasıl düzeliriz demeden şu ayetleri gözümüzün içine sokmay...

Kafayı Yemiş Cinci mi

  İnsanlar derde düşer, çare ararlar kendilerine. Öyle olur ki, sonunda eli maharetli, ağzı dualı,  ehli havasa başvururlar. Acayibattandır, sebebi pek bilinmez ve bir şekilde işleri düzelir.  Ancak o kolayca bulunmuş, karşılığı da ödenmemiş, bu iyiliği adi hallerden sanıp, değer vermeyip, unuturlar. Şöyle ki, bu halden Allah Teâlâ da nasipleniyorsa onun dostlarına da pay düşmelidir. “İnsanın başına bir sıkıntı gelince Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah, katından bir nimet verince önceden kime yalvarmış olduğunu unutuverir; Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki:  "İnkarınla az bir müddet zevklen, şüphesiz sen cehennemliksin." (Zümer, 8) Aslında o kişi “Arkadaşınız asla cinlenmiş değildir.” (Tekvir, 22) “Nun; kalem ve onunla yazılanlara and olsun ki, sen Rabbinin nimetine uğramış bir kimsesin, deli (cinlenmiş) değilsin.” (Nun;1-2) Binâenaleyh; “Dil uzatan, sıkıntı veren kimseyi evliya affetse bile, Allah Teâlâ affetmez v...

Bizim Sınırımız

  Bir kardeşimiz bana yazdığı mektubunda … Hocam selef ulemanın kabul ettiği rivayetlerde ravileri şia mensubu olduğu ve bidat ehli kabul edildiği için ehli beytten gelen rivayetlerin azlığı/neredeyse yokluğu vakidir. Selefin geçmişteki bu davranışına binaen tasavvuf uleması tarafından bahsedilen ricalullah, kutub, gavs gibi olguların daha sonra İbn Teymiyye, el-Cezviyye hatta İbn Haldun tarafından dahi rafizi kaynaklı olduğu iddia edildiği olmuştur. Gerçekten de önemli ve mücerrep kasideler, celcelutiyye cennet'ül esma gibi, hem müellifler tarafından ehli beyt kaynaklı gösterilirken hem de ilk elden şia kaynakları içerisinde yer alıyor.  Benim şahsi kanaatim tamamen şiiliğe karışmadan evvel Kübrevilik-Nurbahşilik tarikinde bu yönden itidalin yakalanmış olduğu, Halvetiler aracılığı ile Sinaniyye'de de benzer temayüllerin bulunduğunu zannediyorum. İlmi Cifr, Mele-i Ala, Hz. Ali ve Hz. Resul'un aynı nurdan yaratılmış olması gibi garib kabul edilecek mefhumların teferruatıyl...

Bu Meydanda ABCD yi, Ebced Sahaf’ta Okumaya Geldik

Resim
  Yazmaya, okumaya başlayana, Bizim Yunus, ”Dört kitabın ma’nâsı bellidir bir elifte” “Sen elifi bilmezsin bu nice okumaktır” [1] demiştir. Erbabı ise devamında “be” de ki sırra kavuşmak için nokta gibi olmayı, ayaklar altında kalmayı; [2] “Cim” inde     içinde sırlanmayı, nihayetinde “dal” da ise sırların azametiyle boyun kesmeyi tarif ederler. Nedeni, bellidir,   her şeyin evveli “Oku/İkra” ve Elifle başladı. Cümlemizin sırrına da   Ebced damga vurdu. Böyleyken,   “ Ebced Sahaf ” da hayatımızın merkezine tekmil ve mükemmil oturdu. Hayatımda en vefalı dostum kitaplardır. Her hâlükârda   onlardan faide bulmuşumdur. Kokusunu çok severim, çünkü kendine hastır. Birde yıllanmış olunca bir dilberin, bir yiğidin, bir garibin, bir beyin, yahut bir şeyhin ve talebenin elinden öpüldüğünü düşünüce o kitap benim için fantastik dünyamda bir güzergah olmuştur. Aslında kimin eli değmişse bunu hisseder birçok kimse. Duymanız varsa kağıdın dili vardır. Yani;...