Kayıtlar

Şeyh Şerafettin Dağıstani Hazretlerinin Kerameti..."Onlar iman etmezler"

Resim
 a b c Buna da tarihi bir bak anlatayım  sana Buyurun Usta Müslümanlar Kur'an'da  her hakikat vardır diyorlar ya İngilizce  baktığım takılmış Sayısal'ın Paşa  sadrazam Kent gel Meşrutiyet Neredesin  de sağdan Başbakan demek hükümette  bugünkü Milliyet onu aldı İngilizce Pro  mantı bir masa ateşin oraya geldi işini  gördükten sonra Sait Halim Paşa  takılıyor sorabilirmiyim bilgili bir  adamsın Zahit halimi de İslamcı yazar  olarak gösterenler de var  abone ol  de hayır dedim ki bunun Siz Müslümanlar  iddia ediyorsunuz ki her kurumda var ama  biz bulup çıkarmadan Siz bir şey  Kur'an'dan bulamıyorsun Bu nasıl var  bizde nebel Kur'an'dan bir şey  çıkarsanız dedi ki ben Hoca değilim bu  hoca su al sana parlamentodan birini  Çağırayım dedi O zaman parlante  Sultanahmet'te ilk bağlamanın Sarız bir  hoca Bursa nüfusu birini çağırır o  kendine göre cevap veriyor ama ikna  olmuyor bunun üzerine Sait Halim Paşa  diyor ki kocaya sen modamaisa demedin  ama hepimiz bi

Bizi Yaşatan Dinimizdir

  Bir zaman Süfyân-ı Sevrî hazretleri hastalandı. Mütehassıs bir hıristiyan doktor getirdiler. Doktor muayene edeceği şahsın müslümanların büyüklerinden ve evliyâsından olduğunu duymuştu. Süfyân hazretleri, gelen doktor ile tıp ve diğer ilimler üzerinde bir süre sohbet etti. Gelen şahıs, tabib olmasına rağmen Süfyân-ı Sevrî'nin tıp üzerine verdiği mâlûmat, hiç duymadığı, bilmediği şeylerdi. Hayretler içinde kaldı. Sonra muâyene etti.  Muâyeneden sonra dedi ki:  "Sizin akciğeriniz ve böbrekleriniz tamâmen çalışmaz durumda olup, korkudan ciğerleriniz parçalanmış. Bu hâliyle bir insanın yaşaması imkânsızdır."  Süfyân-ı Sevrî; "Allahü teâlâ her şeye kâdirdir." buyurdu. Bunun üzerine hıristiyan doktor;  "Bir dinde, tıbben yaşaması mümkün olmayan bir insanın yaşaması, o dînin yanlış, bâtıl olmadığına açık delildir." deyip hemen orada Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Devrin halîfesi bunu duyunca;  "Ben sandım ki, doktor hastanın yanına geldi.Meğer

Bende Onun Köpeğiyim

Resim
  یَا رَسُولَ الله چه بَاشَدْ چُونْ سَگِ أَصْحَابِ کَهْف دَاخِل جَنَّتْ شَوَمْ دَرْ زُمْرَۀِ أَصْحَابِ تُو، أَوْ رَوَدْ دَرْ جَنَّتْ وَمَنْ دَرْ جَهَنَّمْ... کَيْ رَوَاسْت أَوْ سَگِ أَصْحَابِ کَهْف... مَنْ سَگِ أَصْحَابِ تُو   “Yâ Rasûlallah! Çi bâşed çün seg-i Ashâb-ı Kehf? Dâhil-i cennet şevem der zümre-i ashâb-ı tû  O reved der cennet, men der cehennem, key revast? O seg-i Ashâb-ı Kehf, men seg-i ashâb-ı tû!..” ************  “Ya Rasûlallah! Ashab-ı Kehf'in arkasından giden Kıtmîr’in cennete gireceğini buyuruyorsun. Ben ise, Senin ashâbının köpeğiyim. O cennete girerken benim cehenneme girmem revâmıdır. O, Ashâb-ı Kehfin Kıtmır’i ise bende Senin Ashabının köpeğiyim   Mevlâna Câmî  kaddese’llâhü sırrahu’l aziz

Adem oldur ki, Ölümüne de kâdir olur

  Akşemseddin sık sık “Bu küçük oğlum, Muhammed Hamdi yetim ve zelil kalır; yoksa bu mihneti çok dünyadan geçerdim. ” demekteydi. Bunu işiten Hamdi Çelebi’nin annesi Akşemseddin’e; “Göçerdim dersin, yine göçmezsin” diye onu hafife almış ve şeyhi gücendirmişti. Hanımının bu ifadesine Akşemseddin; “Göçelim”; deyip Göynük’de yaptırdığı mescide gitmiş, sevenleri ve çocuklarını da yanına çağırarak, vasiyetini yapmış ve oradakilerle helalleşmiş sonra da orada bulunanlara bana Sure-i Yâsin okuyun diyerek, sünnet üzere sağ tarafına yatıp ruhunu Allah’a teslim etmiştir. Oğlu Muhammed Hamdi Efendi, yazdığı Kıssa-i Yusuf’da bu konudan esinlenerek şöyle demişti r. [1] Adem oldur ki, mevte kâdir olur Ancılayın kimse nâdir olur Diri sanursun ânı ölmüşdür Cânına cismi merkad olmuştur Cesedü cismü ruhı vuslat-ı beyn Olur ehl-i bekâya sûret-i ayn Hamdi ehl-i bekâyı yâd eyle Hâtırın yâd ile şâd eyle Bülbül-i ve bustân-ı vefâ Şehbâz-ı şikârgâh-ı bekâ Ayni nûr-ı beyâz-ı m

Su üzerinde yürümek

Resim
  Hazırlayan: Kamal Ghazal Peygamberlerin arabuluculuğuyla olağanüstü şeyler olduğunda bunlara "mucize" denir. Diğer dindar ve salih kişilerin aracılığı ile meydana geldiklerinde ise "haysiyetler" olarak adlandırılır. Su üzerinde yürümek de bunlardan biridir. İncil'de bahsettiğim bir dizi İslami miras kitabı, birçok İslam alimi ve hukukçunun bakış açısına göre, İsa'nın Tiberya Gölü'nün sularında yürümesinin mucizesini şöyle anlatıyor: “İnanç ve dindarlık, bu doğaüstü varlıkların ortaya çıkışının temelidir. Onsuz doğaüstü için ders yoktur, tıpkı Allah'ın vasilerinden her zaman onun şerefine onun için istediği ellerde görünmelerine ve benzerliklerine bir itiraz olmaması gibi ve bu, tercihini göstermez. O'nu elde eden, onu almayanlar üzerinedir, ancak farklılaşmanın ölçütü dindarlıktır. " İmam El-Şafii'nin dediği gibi: "  Su üzerinde yürüyen veya havada uçan bir adam görürseniz, onun emrini Kuran'a ve Sünnete ifşa edene kadar onun

Suda Yürümek Keramet değil

Resim
 

Normal Ötesi Fenomenler

Yazan: Kenan KESKİN Işınsal varlıkların istinasız her birimin örtük düzeninde bir boyut olarak var olması dolayısıyla, bu Nar boyutun çeşitli düzeylerinde yapılan bir programlama, görünen dünyamızda en basitinden en karmaşık ve zor olana doğru, her türlü normal üstü fenomenlerin açığa çıkmasına neden olmaktaydı. İşte bu olaylardan biride; 18. yy Avrupa’sında en çok konuşulan ve Azizlik mertebesine ulaşmış bir Jansenist ( 9 ) diyokozu François de Paris’in 1 mayıs 1727 yılında ölümün ardından, cenazesinin Paris’teki Saint-Medard mezarlığına gömülmesiyle meydana gelen olağanüstü fenomenlerdir. Bu mucizevi olaylar, Azizin ölümünü takip eden yıllar boyunca bile devam etmiş ve mezarlık her gün kalabalıklar tarafından 24 saat ziyaret edilmiştir. Hatta bu durum, daha sonraları festivallere, uluslararası kutlamalara, şölenlere de dönüşmüştür. Ancak bu fenomenlere bire bir tanıklık etmelerine karşın, Roma Katolik kilisesi, Fransız sarayı ve yandaşları, bu olayları ve kendilerinin atadı