Yazan: Aysel Aksümer Dudakların gerisindeki saklı kent gibidir sözcükler. Tek heceliden tutun çok heceliye kadar ne çok anlam yükler yapısına. Her biri dilde veya kâğıtta can bulmadıkça ölü gibidir. Yaşatmak, insanoğlunun dilinde veya kalem tutan elindedir. Düşüncelerin kapısının nereden açılacağını herkes çok iyi bilir ama bazen bir harf boşluğu kadar bile kıpırdamaz dudaklar. O zaman, çaresizce gözlerden medet umarsınız. Yalvarırsınız kirpiklere “ne olur perdelerini örtme” diye. Çünkü bilirsiniz ki “sözsüzlük en derin sessizliği doğurur”. Sözcükleri kendi aralarında sınıflandıran dil bilginleri, sosyal statülerine göre de bir ayrım yapmışlar mıdır sizce? Mesela anti sosyal sözcükler, dışa kapalı ama içe her yönden dönük olanlar ya da zengin veya fukara sözcükler gibi. Kimi sözcüklerini dağıtmada bonkör değildir. Sürekli bir temkinlilik halindedir. Kimi de sözcük fabrikatörü gibidir. Doğru, yanlış çocukluğundan itibaren kazandığı her sözcüğü har vurup harman savurur. Bazı sö