Kayıtlar

İnsanı Kamil...Abdulkerim Ceyli/Cili

Aşktan Önce Sekiz Var

Resim
  İnsân-ı kâmil eserinin müellifi Cîlî, aşk makamından önce sekiz makam sayar ve yalnız bunları saydıktan sonra aşk makamının başladığını söyler: “Aşk ilk zuhûru anında âşıkı yok kabul eder, ne ismini, ne vasfını, ne de kendisini bırakır. Bu mertebe kurbiyet ve vusul makamlarının sonudur. Ârif bu makamda mârûfunu inkar eder. Arada ne ârif, ne mâruf, ne âşık, ne de mâşuk kalır, tek başına sadece aşk bulunur. İşte böyle aşk resim, isim, naat ve vasıf altına girmeyen sırf ve sadece zâttan ibarettir. Âşık aşkta tamamıyla mahvolursa aşk mâşukla âşıkı fâniliğe götürmeye başlar. Fenâ – gaflet hükmünün istilâsıyla insanda meydana gelen şuursuzluktan ibarettir. Aşık’ın kendisinden fâni olması, kendine şuursuzluğu, mahbûbundan fânî olması ise, varlığının mahbûbunun varlığında mahıv ve yok olması demektir.”   Cîlî, İnsân-i Kâmil, s.292 – 293.      

Aşk Yolundan Haberler

Resim
  Abdülkerim el-Cili’nin Ayniyye' sinden   “Tecelli ettin eşyaya, ta, yarattığın zamandan; O işte...senden ırak gibi perde sarındığından... Bitişilmiş hiç değilsin, ne de ayrılan bir paysın; Sen, ancak bir pay verdin kainata güzel zatından... Rütbenin hükümleridir, eşya gerektirdi onu; Uluhiyet sıfatı zıddı da toplar olduğundan... Kainat sensin bir Hakk olarak, sensin önderimiz; “Aşk-ı ilahi öyle bir şaraptır ki, sana gecenin en karanlık zamanında güneşi gösterir          Bu şarabın evsafı ve mahiyetindeki meziyyatı, ifadeden balaterdir        Bu şarab, nur-ı mahz olan güneştir. Güneş değil, leyl-i zulmadır. Bu şarab, bir hayret-i uzmadır ki, insana teenni ve tebassur usul-i aliyesini öğretir           Ayn-ı ziya değil, yüz değildir. Mahz-ı hüsündür, mahz-ı hüsün değil, öperken dudakları parlatıcı olan yüzdür. Kokudur, ıtır değil; ıtırdır, koku değil; şaraptır peymanesi yok. Şarap değil, ayn-ı peymanedir    ** “İbnü’l-Farıd Divanı”ndan   “Zevkin

İnsan Vücudunun Mertebeleri

  Tercümesi: Abdülaziz Mecdi Tolun kaddesellahu sirrehu Önemli Not: Metinde geçen Osmanlıca kelimelerin bazıları günümüz Türkçesi ile verilmiştir. MERATİB-İ VÜCUD VE BEYAN-I HAKİKAT-İ IBTİDA-İ KÜLL-İ MEVCUD [1] Şeyh Hemedani, ârif-i rabbani, Abdülkerim b. İbrahim el-Geylanî (kaddesellâhü sırrahu’l azîz) hazretlerinin Meratib-i Vücud ve Beyan-ı Hakikat-i İbtida-i Küll-i Mevcud adlı risalelerinin tercümesidir. Bismillahirrahmanirrahim Hamd u senâ Hazret-i Hâlık-ı Kibriya’ya mahsustur. O Cenab-ı Hakk, ulu varlığın mertebelerine istihkaklarını tam ve kâmil olarak ihsan buyurmuştur. Ve O, vücud mertebelerinde hüsn ü cemal, sübut ü zeval, meyl ü itidal gibi âyât-ı beyyinat ile zahir olmuştur. Binanaleyh bu ulu varlıktan daha mükemmel bir vücudun varlığına imkân yoktur. Çünkü vücud-ı mezkur her nevi kemalâtı câmidir. Meratib-i vücudda tecelliyat-ı mezkure ile mütecelli olan Cenab-ı Hakka mecd ü iclale aid haiz olduğu kemalâttan dolayı hamd u senâ ederim. Benim bu hamd u se