Kayıtlar

Ne Yakın Candır… Canıma

Resim
  hey can... toprağım ne doğdu gönlüne düşüncelere dalıp gidiyorsun uzaklaştırmak istiyormuşsun dostları baksana bir dilencin bekliyor açar mısın kapıyı … elinde bir eski kadehi vardı… düşürdü istemeden yaralandı kırıklarıyla baksana gönlüne kanadı kırık kuş gibi yorgun yine de sana doğru uçmak istiyor herşeyin önüne zaten sen sonsun hayâlinle… tut elini… sevdâlı gönlü kurtulsun belki eteğine tutunur derdine düşer yüzlerce kanatları çıkar kuyudan ne diyeyim? ne yakın candır…canıma sana bitişik bir de yurdu olsaydı İsmail Hakkı Altuntaş

Sus

Resim
  tanrısı sus derse bir insana… konuşabilir mi susmalıydı… kendine susulmuş olana… konuşmayalım denilene… durulmuş sular gibi ama kokmadan bekleyene… duyacak kulağa kurşun akıtmalı sessiz kalsın… susmazsa gönlüne bir hançer vursun istenmiyorsa dualar etmesin… kime tanrı erine dua edilir mi…kullarıyken har düşüne gül dermeli… kan boğaza gelmiş, boğulmuşa susmuş demeli ikram isterse can vermeli…değerliyse pul kadar sus oldur…susturan oldurmalı.. geceler sabaha kadar… beklemeli ve ağlarken…istemiyorum seni sus diyeni tanrı susturdu ağlamak sızlanmak   yasak… bir daha gelme denilmemiş ama ölseydi daha iyiydi… n’olur ki… İsmail Hakkı Altuntaş

Sen Beni Sevmiş Olmalısın

Resim
Azizlerden biri: “Vermek istemeseydi,  istek vermezdi” buyurmuştur.   Ey hayâlimize sığmayan güzelim, sana hayâl nasıl ulaşır ki? Anka kuşusun avlamak istedim, aldanıp ben avlandım. Tuzağımı topladım. Sen yükseklerin sakini sana ulaşan yalnız havadır. Kim seni tuzağa bugüne kadar düşürür ki…Sen tatlı ol da, hayat varsın bana hep acı versin. Sen benden râzı olmanı isterim, ötekilerse hep düşman…aramızda olan aşkımız binlerce yıl yaşasın, Başka dahil kim, ne var ise, varsın hep harap olsun. Kaçıncı söyleyişim.  Ben yazıya kelimelere sığınıyordum.  Sana söylediklerimi yazdıklarını okuyunca senin dudağına gözüne kavuşmuşum diyordum. Şimdi aramıza kalsın sözler, benden sen duy. Kimseler bilmesin. Artık… İsmail Hakkı Altuntaş

Daim

Resim
    sen muhtaç değilsin ama bana muhtaç sevenler verdin ben kendimi atmak için hangi dağ var demiştim kaç kere çıkıp da aşağılara baktım ama ne yer kalmış ne de asuman   beni bırak gideyim dedim… bırakmakta yok dedin… nereye gidecek bu benim bu zavallı yârim gel gidelim cehennem diyemem sen cennete giderken ben yanarım sorun etmem… herşey devam eder daim… İsmail Hakkı Altuntaş

Minare

Resim
  “Allah Teâlâ dostu, yeryüzünde kimsesizdir. Onun dostu Rabbi olup, ona kâfidir. O da terk eder mi…” sahipsiz mi yorgun seyyah gam köşesinde en kimsesiz dudağı kurumuş kalbi perişan derdin hani hastaydı yüzün gülmezdi ötmüş müydü bülbüller boşu boşuna  bitmeyen siyah gecelerde sevmişti…yalnız başına o güzel kokulu güllerin gülüydü sarmıştı hiçliğini kimsesizliğine yalnızlığına yenilmiş duyulmaz mı…kimin sensizliği günden geceden kararmış gönlünü herkes değil o sahiplenirken kaldı mı…tek şimdi İsmail Hakkı Altuntaş  Not: Kırgız Türkçesinde munara (minare); serap;  havanın kararmaya yüz tuttuğu sırada aldığı hafif beyazımsı görüntü ve destanlarda geçen kocaman bir ağaç derleme sözlüğünde ise; pınar, çeşme, yalnız,  kimsesiz olan

Ah Canan

Resim
  "Hallac Divânı"ndan  دَلالٌ يا مُحَمَّد «يا حبيبى» مُستَعارُ دَلالٌ بَعدَ أَن شابَ العَذارُ مَلَكتَ وَحُرمَةِ الخَلَواتِ قَلباً لَعِبتَ بِهِ وَقَرَّ بِهِ القَرارُ فَلا عَينٌ يُؤرِقُها اِشتِياقُ وَلا قَلبٌ يُقَلقِلُهُ اِدِّكارُ نَزَلتَ بِمَنزِلِ الأَعداءِ مِنّي وَبِنتَ فَلا تَزورُ وَلا تُزارُ كَما ذَهَبَ الحِمارُ بِأُمِّ عَمرٍو فَلا رَجِعَت وَلا رَجَعَ الحِمارُ   Farsça جانا، زمان عشوه هاى سپرى شد عشوه ها، در روزى كه موى شقيقه سپيد شده أست توكه از ذوق تنهايى بى بهره گشتهاى دلى را تسخيركردى كه آن را به بازى گرفتى ولى سرمنزلى آرام آن را تسلى داد او را ديدگانى نيستكه شوق در آن تازه شود و دلى نيست كه در آن خاطره ها به هم برخوردكند به صف دشمنانم درآمدى Türkçe Sevimli Canan, sevimli işveli zaman geçti Alın saçlarının beyazlaştığı günler İnzivaların mahremiyetinde kalben yüce hükmün sürdü Kalbi fethettin onunla karar kılıp oynadın Hasretle dertlenen gözde yok Ve hiçbir kalp kötülükten rahatsız olmaz Benden düşmanların evine

Candan Canana

Resim
  Her şeyi sevmek  Sana nefsimle kul olmak İçimde yeri doldurulmaz bir tat Kader…kader değil ki Şansızlık bu bendeki Nelerdi…neler hayâl ederken Tek söyleyebildiğim Seni çok seviyorum demekti Can canan Senden kopabilir mi... Yüzüme hiç bakmasa Silip atmış gibi Söylersin Davul sesi uzaktan hoş gelir Kızdığında binlerce bela da okuverirsin İnatla sevdiğimi de bilir Bir bırakıverseydi derdin Bana mı… vazgeçmek mi Düşünmek dahi    aklıma  gelmez Anlatmadığım bu duygumu Boş veremedim ki  Hem  can hem candan   Geçmeyen sonsuz yaram İstemem artık İyileşmesin   Kolay değil İçten içime dökülen kan Arkını  bulmasa Neden çağlasın Seni hep aradı...sordu Diller döktü yıllarca Nasıl bitmez bu şüphelerin Bir çözebilseydim Bilirim ki  Bütün sözler sana dönecek Günüm, güneşim, herşeyim   Bana bir kez bir karanlık olsaydın  Gölgelerde Yüz göz olurduk Ah... Hangi taşı kıskanmayayım Hangi kıyıyı hangi ağacı Onlara bağışladığın y

Ruhumun Gezdiği Diyarlar

Resim
   Babakale'ye doğru giderken yolumuz Ezine, Tavaklı, Kösedere derken Gülpınar'dan geçiyor. Gülpınar, tarihi M.Ö. 2. YY dayanan Apollon Smintheion Kutsal Alanı'na da ev sahipliği yapan ve   Babakale... Gülpınar'ın içinde, Kocaköy ve Babakale Köyü yol ayrımında, Gülpınar Çok Programlı Anadolu Lisesi bulunuyor.  Hemen lisenin önünde gösterişten uzak ama çok anlamlı bir durak gözümüze çarpıyor; OĞUZ ATAY DURAĞI... Lisenin öğrencileri ve değerli öğretmenleri, durağın her yerine 1977 yılında genç yaşında vefat eden oyun yazarı Oğuz Atay'ın hayatı hakkında bilgiler, eserlerinden replikler yazmışlar. Durakta geçen zamanı bir eğitim fırsatına dönüştürme gayretinden ötürü Gülpınar Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrenci ve öğretmenlerini kutluyoruz. Bu durak açık ara bizim en çok sevdiğimiz durak oldu. ''Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler. Ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.''  Oğuz Atay