Kayıtlar

Osmanlı’nın Köpekleri de Asildi

  Bebeklere Bomba Yağdıran İsrailoğulları okumalı... Claude Farrére Türk dostu Fransız yazar Claude Farrére, İstanbul’a ilk defa geldiğinde bir kedi gemilerine girer. İnsanlardan hiç kaçmaz. Daha önce İstanbul’a gelen gemicilerden biri Claude Farrére’e; “ Bu Müslüman kedisidir. ” der. Başlangıçta bu sözü yadırgar. Ancak şehre çıkınca kendisi de durumu yakînen görür ve hatıralarında, İstanbul sokaklarında Müslümanların kedi ve köpeklerinin yanlarına yanaşıldığında insanlardan hiç kaçmadıklarını; oysaki Müslüman olmayanların kedi - köpeklerine yaklaşınca selameti kaçmakta bulduklarını söyler. Aşağıda  Claude Farrére' in İstanbul'un köpekleriyle alakalı olan bir makalesini sunuyoruz: Türkiye’nin sokak köpekleri ilk bakışta aklınıza geleceği gibi, öyle an’anesiz, örf ve adetsiz, kanunsuz, nizamsız, anarşist bir hayat sürmez. Onların cumhuriyeti, tam aksine harikulade bir düzen içindedir. İstanbul, hür köpek nüfusuna sahipken, ben İstanbul’un pitoresk medeniyetine hayrandım.

Kedi Mesellerinden

  Ahî Ferec Zencânî (ö. 457/1065) kedisinden alacağımız ders. Rivâyete göre, bir gün dergâhın aşçısı sütlaç yapmak için çömleğe bir miktar süt koymuştu. Kara bir yılan bacadan çömleğin içine düştü. Şeyh Zencânî’nin kedisi bunu gördü. Çömleğin etrafında sürekli dönüp ızdırapla miyavlıyordu. Bu durumdan habersiz olan aşçı, onu azarlayıp kovaladı. Aşçı onun anlatmak istediğini kavrayamamıştı. Kedi gelip kendini kaynayan çömleğin içine attı ve öldü. Yemeği boşalttıkları vakit o kara yılanı ölü olarak buldular. Şeyh:  “O kedi, kendisini dervişlere fedâ eyledi. Onu kabre koyun ve orayı ziyarete gidin.”  dedi. Derler ki: O kedinin kabri gerçekten mevcuttur ve halk orayı ziyaret eder. (Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns (nşr. Mahmûd Âbidî), Tahran 1375 hş./1996, s. 150-151.) Bağdatlı mutasavvıf Ebû Bekir Şiblî hicrî 334 (m. 946) senesinde vefat etmişti. Ölümünden sonra dostlarından biri onu rüyasında gördü ve: “Allah Teâlâ sana nasıl muâmele etti?” diye sordu. Şiblî şöyle cevap verdi: Rabbim ben

Boynumdaki Taşlar Daha Ağır Gelir

Resim

Dünyada çare yok, sidik de bulunur

Resim
“Yarabbi, Kötülere, Fesatçılara, İsyancılara Merhamet Et! Hayır Sahipleriyle Alay Edenlerin Hepsine, Bütün Kâfir Gönüllülere, Kiliselerde Bulunanlara Merhamette Bulun” Hz. Pir Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (Kuddise sırruhu’s-sâmî) Efendim buyurdular:   O güzele kendi gözünle bakma... isteneni isteyenlerin gözüyle gör! Kendi gözünü yum..gözünün yerine, ona aşık olanlardan ariyet bir göz edin... Hattâ âriyet olarak ondan bir göz, bir görüş, al da onun yüzüne, onun gözüyle bak! Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte ululuk ıssı peygamb er, bunun için “Kim kendini Tanrı’ya verirse Tanrı, kendisini ona verir” dedi... “Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... bu suretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur” buyurdu. Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey bile olsa değil mi ki sana kılavuzluk etti, sevgiline ulaştırdı, sevimlidir, dosttur! Vâza başladı mı zâlimlere, taş yüreklilere ve itikatsızlara dua eden bir vaiz vardı... mimbere çıktı mı yol kesenlere duaya başla

CUM’A NEMAZI

Zeyne’l-mecâlisde (isimli kitabta) mezkûr iki hadîsin mazmûmun-ı hümâyûnı (yüksek manası) budur ki; Bazı melâike Cum’a günlerinde câmi kapularında durub nemaza gelenleri isimleri ile ve geldikleri zamanla birer birer yazub, hatîb minbere (hutbeye) çıkdıkda defterlerin kapayub zikr-i ilâhî istimâ’ iderler (dinlerler). Cum’a nemazına mu’tad iken (her zaman geldiği halde) gelmeyenleri sorub; -Filan (kişi) nice oldı, niçün gelmedi? Yâ rabb! Eger marîz (hasta) olduyse şifâ virüb, fakîr olduysa ğınâ (zenginlik) vir, dalâlete düşdiyse hidâyet iyle, vefât itdiyse mağfiret iyle diyu dua iderler. (Mir’at-ı kâinat)