Kayıtlar

Yokluk İşte Bu

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki Yokluk (leysiyyet) meydanını kontrol ettim. On yıl boyunca uçtum. Nihayet yokluktan yokluk içinde yoklukla oldum. Sonra kaybetmeyi/tazyî kontrol ettim ki orası tevhîd meydanıdır. Yokluk ile kaybetme içinde uçtum. Nihayet kayıp içinde kayboldum. Kaybede ede “zıya içinde zıya” ve “leyse içinde leyse” ile tazyîi de kaybettim (Sonra arifin halktan gaybubeti halkın ariften gaybubeti içindeki tevhîdi murakabe ettim.) [1] [1]     Et-Tûsî, el-Lüma ’ İslâm Tasavvufu, 454; Baklî, Mantıku ’l-esrâr bi-beyâni ’l-envâr, 43-45; Bedevî, Şatahâtü ’s-sûfiyye, 29.

Bâyezîd-i Bistâmî, herkesin kaybettiği şeyleri bulabileceği bir yerdir

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu hakkında  Cüneyd-i Bağdâdî, Bâyezîd-i Bistâmî için şu ifadeleri kullanır:  “Bâyezîd-i Bistâmî’nin sözlerinin bazıları etkisi, derinliği ve anlamı sebebiyle sadece kendisinin bildiği ve ona has kılınmış bir deryadan alınmış intibaını vermektedir.” [2] “Cebrâil melekler arasında nasılsa Bâyezîd-i Bistâmî, Allah’ın velîleri arasında öyledir.” [3]   [1] Tezkîretü’l-Evliyâ" da Ferîdüddîn Attâr (ö. 618/1221), Cüneyd’in bir sözünü aktararak şu ifadelerle Bâyezîd-i Bistâmî’nin makamının yüceliğinin ifade etmektedir: Tevhîd sahasına girenlerin seyrettikleri meydanın nihayeti, Bâyezîd-i Bistâmî’nin [kuddise sırruhû] bulunduğu meydanın bidayetidir, demişti. Onun ayak bastığı yerin bidayetine varan erenler cümlesi hep orada dolaşır, aşağı iner ve orada kalamazlar. Bâyezîd-i Bistâmî’nin [kuddise sırruhû], Bizim gibi bir gülün açması için, bir gül bahçesinin üzerinden 200 senenin geçmesi lazım gelir, demesi de yukarıdaki sözün doğruluğunun delilidir. [4]

Bâyezîd Hakk’a vâsıl oldu. Hakk’ta, Hakk ile oldu

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki   “Rabbimin huzuruna vardığımda beni iki güzel vasıfla süsledi. Bunlar nedir diye sorduklarında: Beni kibriyâ ridâsına ve izzet izârına bürüdü. Sonra da başıma kerâmet tacını kondurdu ve bana “Şimdi mahlûkatımın önüne çık” buyurdular. Sonrasında “ Nerelerdeydin? Benim ardımda bir nihayet yoktur!” buyurdular. Sonrasında öylece havada kaldım. Burası ucu bucağı olmayan sonsuz, göreni mutlak bir şaşkınlık içinde bırakacak bir meydandı. Sonra Hakk Teâlâ bana “Ey bir benzeri olmayan” diye buyurdu. Bense bunun üzerine “Ey eşi ve benzeri olmayan, ey kendisi gibi olup, hiçbir şey kendisi gibi olmayan!” diyerek Hakk’ı tesbih ettim.” Bâyezîd, Hakk’ın kendisine müşahede ettirdiği sonsuz esrarı tasvir ettikten sonra kendisine takdim edilen bu ulu nimetlerden yüz çevirdiğini ifade ederek söze şöyle devam etmektedir: “Benim buna ihtiyacım yok” dedim. Bunun üzerine Hakk Teâlâ: “Ey Bâyezîd, (mükemmel yaratışımızdan, nimetlerimizden) daha bir şey bahsetmiş

Bir anlayın Bâyezîd...O'ndan Başkası Değil

Resim
  Ebû Musa’dan nakledilir ki: Bir defasında Bâyezîd-i Bistâmî, müezzinin “Allâhu ekber, Allâhu ekber” nidasını işitmiş ve “Ene ekber (yani en büyük olan benim)” demiştir. [1] “Her şeyin Levh-i mahfuzda mevcut olduğunu söylediklerinde “Levh-i Mahfûz’un tümü benim!” buyururlar. [2] Yine bu söze benzer içerikteki bir başka rivayette Bâyezîd-i Bistâmî, Arş, Kürsî ve Levh-i Mahfûz hakkında sorulan soruların tümüne “Benim!” diyerek cevap verir. [3] “Yerde ve göklerde benim gibisi yok” veya bir başka sözünde “Benim gibisi görülmüş değil ucu bucağı olmayan okyanus gibiyim” [4] Ebu Yezid ise, bu sözüyle kendini övme niyetinde değil niteliği reddetmiş ve ‘Benim niteliğim yoktur’ demiştir.  Ebu Yezid’in buna benzeyen ‘ Bir zaman güldüm, bir zaman ağladım, şimdi ne gülüyorum ne ağlıyorum’  da demiştir. [5] “Ebû Yezid’in huzurunda ‘Rabbinin tutuşu pek şiddetlidir’ ayeti okunduğunda şöyle demiş: ‘Benim tutuşum daha güçlüdür.’” [6] Bâyezîd-i Bistâmî’den nakledilen bir başka şathiye de şudu

O’na ben tapıyorum, sanırdım. Meğer O bana itaat ediyormuş

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki “Ey Rabbim senin bana itaatin, benim sana itaatimden daha büyüktür .” [1] “İnsaf ve hakikat gözüyle baktım, tüm perestişler Hak’tandı, benden değildi. Halbuki önceleri, O’na ben tapıyorum, sanırdım.  ‘Ya Rab! Bu ne hal, dedim. “O, hep benim, benden gayrisi değil” buyurdu. Yani fiilleri doğrudan icra eden sensin ama (onları) takdir edip sana nasip eden benim. Benim tevfikim yüz göstermezse, hem senden hem de taatinden hiçbir şey husule gelmez.” [2] Bir rivayete göre Ebû Musa, şeyhe, “Sabahın nasıldır?” diye sordu, şeyh ise “Benim ne sabahım var ne de akşamım (Allah nezdinde akşam sabah yoktur) diyerek cevap verdi. [3] Rabbim beni gayrından ayırdıktan, kalbimi nuruyla nurlandırdıktan ve bana Hüviyetini ve pek çok acayiplikleri gösterdikten sonra Rabbime yakîn gözüyle nazar ettim. Kendi hüviyetimle onun hüviyetine nazar ettim ve onun hüviyetinin müşâhedesiyle şaşırdım ve şüpheye düştüm. Şüpheye düştüğümde ona Hakk gözüyle baktım ve  “K

Garipler Ne Yapsın

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki “Allah âleme nazar etti. Bunlardan bazılarının, marifeti taşıyamayacağını gördüğünden onları ibadetiyle meşgul etti.” [1] Bir başka rivayete göre ise “Allah Teâlâ, evliyasının kalbine muttali oldu. Bunlardan bazılarının, (saf) marifeti taşıyamayacağını gördüğünden onları ibadetiyle meşgul etti.” [2] [1]     Baklî, 46. [2]     Es-Sülemî, Tabakatu ’s-sûfiyye: İlk Zâhid ve Sufîler, 37; Attar, Evliya Tezkireleri, 260.

Allah'a vasıl Olursun Ama Hz. Muhammed'in izine dahi Ulaşamazsın

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî’ye “her hangi bir kimse Hz. Peygamber’in haliyle hallenmiş midir?” diye soruldu. Bâyezîd-i Bistâmî ise  “Ey miskin adam, Hz. Peygamber’in makamına ulaşan hiç oldu mu ki? Eğer mahlûkata, Hz. Peygamber’in hakikatinde bir zerre dahi aşikâr olsaydı, arştan yere kadar ne varsa yanar, kül olurdu” diyerek cevap verdi. [1] Hz. Mustafa’nın [sallallahu aleyhi vesellem] ruhuna varınca, orada yüz bin ummana benzeyen nihayetsiz bir ateş ve binlerce nurdan perde gördü. Şayet ben bu ummanlardan ilkine bir adam atsaydım, tutuşup yanar ve (kül olup) kendimi rüzgâra verirdim. Heybet ve dehşetten öylesine hayretlere düşerdim ki mutlaka bir hiç olurdum. Hz. Muhammed’in [sallallahu aleyhi vesellem] çadırının ipini görmeyi, ne kadar istersem isteyeyim, Hz. Muhammed’e [sallallahu aleyhi vesellem] vâsıl olmaya cesaret edemezdim. Bununla beraber Hakk’a vâsıl oldum. Yani (Bâyezîd-i Bistâmî demek ister ki) herkes kendi miktarınca Allah Teâlâ’ya vâsıl olabilir. Zira Hakk küll ile yani herke

Ben Ondan Başkası Değilmişim

Resim
   Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki “Bir zaman Hakk’ın Celâli aynasında Hakk’ı müşâhede etmekteydim. Sonra ben O’nun aynası oldum.” [1] “Yılan derisinden çıkar (ve gömleğini değiştirir) gibi, Bâyezîd’likten çıktım, sonra baktım, (aşkı), âşığı ve mâşuğu bir olarak gördüm. Zaten tevhîd âleminde her şey bir olarak görülür.” [2]     “Bidayette şu dört şeyde yanılmışım: Ben onu zikrettiğimi, tanıdığımı, sevdiğimi ve onu istediğimi sanıyordum. Ancak nihayette gördüm ki Allah’ın beni zikri, marifeti, beni sevmesi ve talebi, benim zikrim, marifetim, muhabbetim ve talebimden çok önceymiş.” [3]   “Rabbim bana hitaben buyurdu ki: Diğer herkes benim kullarımdır, sen hariç!” [4] [1]     Baklî, 96; Bedevî, Şatahâtü ’s-sûfiyye, 30. [2]     Baklî, Mantıku ’l-esrâr bi-beyâni ’l-envâr, 95; Attar, Evliya Tezkireleri, 256. [3]     Es-Sülemî, Tabakatu’s-sûfiyye: İlk Zâhid ve Sufîler, 38; Bedevî, Şatahâtü’’s-sûfiyye, 32. Benzer minvalde bir başka söz ise şudur: “

Cennet Bile Perde Oluyorsa Bir Allah Dostu Sevin

  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki “Allah Teala’nın öyle kulları vardır ki eğer tüm ziynetiyle birlikte kendilerine cennet arz edilse, cehennemliklerin cehennemden feryat ettikleri gibi feryat ederler.” [1] “Çünkü senin beni bir kere görmen, kendi Rabbini bin kere görmenden daha hayırlıdır.” [2] [1]     Attar, Evliya Tezkireleri, 257; Bedevî, Şatahâtü ’s-sûfiyye, 31. [2]     Bedevî, Abdurrahman. Şatahâtü’s-sûfiyye . Kuveyt: Vekâletü’l-Matbûât, 1987 , 30.

Yahudilerden Mazur Olanlar

  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu ki Rivayet edilen bir başka sözde ise Bâyezîd-i Bistâmî’nin Yahudi kabristanından geçerken “mazurdurlar”, Müslüman mezarlığından geçerken ise “mağrurdurlar”, dediği nakledilmektedir. [1] [1]     Et-Tûsî, el-Lüma ’ İslâm Tasavvufu, 458; Baklî, Mantıku ’l-esrâr bi-beyâni ’l-envâr, 45-46; Bedevî, Şatahâtü ’s-sûfıyye, 29;31.

Melekler Kadın Suretine Daha Çok benzerler

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu buyurdu “Yanında, kadınlara benzeyen bir topluluk görüyoruz, bunlar hangi kavimdir?” diye soran birine dedi ki: - Melekler gelip bana ilimlere dair sualler soruyorlar ve ben de onlara cevap veriyorum!” [1] [1]     Baklî, Ruzbihân. Mantıku’l-esrâr bi-beyâni’l-envâr. Editör Seyyid Ali Asgar Mirbâkırî ve Zühre Necefî. Tahran: İntişarat-ı Suhn, 2014, 107; Attar, Evliya Tezkireleri, 241.

Onunla Benim Aramda Fark Yok ki

Resim
  Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu hakkında “Bir hafta boyunca Beytullah’ı tavaf ettim. Sonra Allah’tan, O’nunla aramda bulunan perdeleri kaldırmasını diledim. Bunun üzerine Beytullah üzerinden bir nida işittim: Ey Bâyezîd-i Bistâmî, iki sevgili arasında hicap yoktur.” [1] ** Yokluk (leysiyyet) meydanını kontrol ettim. On yıl boyunca uçtum. Nihayet yokluktan yokluk içinde yoklukla oldum. Sonra kaybetmeyi/tazyî kontrol ettim ki orası tevhîd meydanıdır. Yokluk ile kaybetme içinde uçtum. Nihayet kayıp içinde kayboldum. Kaybede ede “zıya içinde zıya” ve “leyse içinde leyse” ile tazyîi de kaybettim (Sonra arifin halktan gaybubeti halkın ariften gaybubeti içindeki tevhîdi murakabe ettim.) [2] ** Bâyezîd-i Bistâmî der ki “Cennet en büyük perdelerden biridir. Çünkü cennet ehli, cenneti mesken etmeleriyle Allah’tan gayrında bulunmaktadırlar. Bu da onları mahcûb / kılar.” [3]  “Yılan derisinden çıkar (ve gömleğini değiştirir) gibi, Bâyezîd’likten çıktım, sonra baktım, (aşkı), âşığı ve mâşuğu bi

Ben onu Bulamadım ki

Resim
Bâyezîd-i Bistâmî kuddise sırruhu hakkında   “Bir gün bir adam şeyhin kapısına geldi. Şeyh ona kimi aradığını sordu. Adam, Bâyezîd’i aradığını söyleyince, Şeyh: Ben Bâyezîd’i yirmi seneden beri aramaktayım, diye cevap verdi.” [1] [1]     Baklî, Ruzbihân. Mantıku’l-esrâr bi-beyâni’l-envâr . Editör Seyyid Ali Asgar Mirbâkırî ve Zühre Necefî. Tahran: İntişarat-ı Suhn, 2014. , 96.