Kayıtlar

DALDAN DALA

Daldan Dala “Dindar kişi her şeyde aynı varlığı bulur. Din duygusu estetik duygu gibi tek tek nesnelerin çeşitliliği ve özellikleri içinde kendini bölmez. Bu duygu Tanrı ile kendini bir duyan mutlak bir duygudur. Her şeyi Tanrıda görmek, Tanrıyı her şeyde görmekle birdir. Dini duyguda, kendi etkinliğimiz saydığımız şeyleri tamamıyla Tanrının etkinliği diye yaşarız ”. [Besim F.Dellaloğlu, Romantik Muamma,Bağlam Yayıncılık, 1.Basım,İstanbul ,2002,s.64] ‘Her insan varlığı temelde bir bütünlük duygusuna, tam güçlü mükemmel bir kendilik duygusuna sahiptir. İnsan erişkin olduğunda da bireyselleşmiş ego bilinci bu kendilikten-ruhsal bütünlükten yükselir. [   Carl Gustav Jung, İnsan ve Sembolleri, Çev:Ali Nahit Babaoğlu, Okuyan us YayınlaRI,4.Baskı, İstanbul,2009, s.123] Bir kentin başına büyük yıkımlar gelmeden önce, genellikle bunu haber veren şeyler olur. Khios’un başına gelecekler de önceden belli olmuştu. Delphoi’ye koro olarak gönderdikleri yüz gençten yalnız ikisi geri döneb

Yalanlarım Sizi Cennete Bizi Cehenneme Götürsede

İsa (aleyhisselâm) havariyyuna demiş: Sizin bir kardeşiniz uyumuş olsa ve yel onun eteğini açsa, keşf-i avret vaki olsa neylerdiniz? Onlar demişler ki örterdik ve uyandırırdık. İsa (aleyhisselâm) demiş: Yok belki keşf-i avret ederdiniz. Dediler: Subhanallah bu nice olur? Dedi: Sizden biriniz bir kardeşinin ayıbını görse aşikâr ediyor. Bu ondan daha çirkindir.   Yıllar geçti gitti. Çok şeyler gördük ve geçirdik. Destanı olmasa da kısacık bir hikayeye sığabilecek hayatımızda doğruyu çok seven birileri göremedik. Belimiz  kırıldı. Hakk için dedik, “Kırılmayız”, ya da “kırılmazlar” dedikse de. Doğrular söyledik, Değimiz gibi de çıkmadı. Hepsi anlaşmışlar gibi, parçalandık/parçaladılar. Sonra doğru diye yalanları çorba edip, bir bir bina ediverdik.  Neden? Sorana, cevabını doğrudan verince kızıp gitti. Hem üzdük, hem üzüldük. Dediğimiz doğru da sanki kader yazıcısı gibi,  aynen çıktığında da iş işten geçmiş oluyordu. Olmasın diye, yalanlar söyleyince, dostlarımız vefalı, daha huz

Çedene

  Yazan: Coşkun Yüksel Nadir anlatılmaya değer sanıyorum. Nadir’ e biz çedene derdik. Çedene nedir bilir misin? Çedene, bir bitkidir. Bir ağaç. Ekilmez, biçilmez, sulanmaz, gübrelenmez, budanmaz. Tıpkı o yörenin insanları gibi suyunu kendi bulmak, hayatını kendi devam ettirmek zorunda bir garip mahluktur. Bodur bir ağaçtır. Tek tük kıraç topraklar üzerinde boy atar. Yaz gelince yeşillenir küçücük yaprakları. O da üşümekten dal budak salamamış, büyüyememiş gibidir. İlk bakışta acıma duygusu verir insana. Dallarını gökyüzüne doğru uzatamamış, hadi çocuklar gelin salıncaklar kurun diyememiş ama yine de kendince ağır, kendince vakur, ciddi bir duruşu vardır. Küçücük boncuk kadar küçük meyveleri biter cılız dallarında. O meyvelere de çedene derler. Çedeneler toplanır, kahve dibeğinde ezilirse şifalı bir macun haline dönüşür. Sıcak suyla kaynatırsan kahvesi olur. Tam ezilmemiş küçük parçacıkları diline dolaşır. Tadı da kendine mahsus bir içecek olur. Nadir çedeneye çok benzer. Nadir

İçi Boşun Dolu Noktası

  Sevginin karşılık bulduğu husus karşındakinin sana yönelişi ile bir oluyorsa, bizim düşüncemizde olan onda da oluyorsa, bu sevginin çıkışı, karşımız mı kendimiz miyiz, sorusunun cevabını vermek için, hangi doğru soruyu soracağız. Doğru soru diye bir şeyin olması ancak doğru cevap verilince açığa çıkar. Doğru cevapta bizim kendimize göre ise, hangi cevabı bulmak istiyorsak, o soruyu sorduğumuzda, isabet edemiyorsak, cevabın hatalı ve doğru olmasının bir manası yoktur. Doğru cevabı bulmak mümkün olmadığı zamanlarda neyin eğrisini doğru tutmaya çalışalım. Bir çocuğun aşkı bir büyük için doğru olmadığına göre, küçük ve küçüklüğünü bilmeyen çocuk, kimine göre doğru kimine göre yanlış yapmış olacaktır. Allah'ın kulunu sevmesiyle kulun sevmesinde doğru olan yani hangisinin önce olduğunu düşünelim. Öncelik Allah Teâlâ'ya aitse, kul sevmediğinde suç ve yanlış kulun olmayacağına göre doğru cevabı vermek için hangi tercihi yapmak hatalı/doğru olacaktır.   Allah Teâlâ'yı seve

İyide Ne Kötü

  İyi insanlarla dost olun derler. Evet, iyi insan dediğimiz -kendimize göre ve seçtiğimiz kritere uygun- dostlar edinmek isteriz. Ancak şu kıskançlık bir olmasa. Bugün fıtratımız gereği bir dost temin etmeye çalıştığımızda, engellendiğimiz nedeni , birçok iyi bir insan ile olan bağımızdır. Hz. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (Kuddise sırruhu’s-sâmî) Efendim, Şems-i Tebrizi ile dost olunca, diğer yaran kıskandılar ve dostun ölümüne kadar uğraştılar. Oğul Alaaddin'i   dahi entrikaya karıştırdılar. Dahil ettilerde ne oldu, hikayeleri kaldı. Ancak yanmış bir yüreğin çıkmayan dumanlı külü hala kırgın ve üzgün bir şekilde, hasretini çekmekte değil mi. İyi insanları sevmek için kendimize fırsat tanıyorsak, başkalarıyla onları paylaşmayıda öğrenmemiz gerekiyor. Ancak kötülerde haset, iyilerde kıskançlık dünyayı çekilmez kıldı. Böyleyken iyi olmanın suç, kötü olmanın kudret olduğu günlerde kendimizin dinleneceği bir çınar ağacı gölgesinde duyacağımız iki kelamı neden birbirimizden esir