Kayıtlar

Ne Önemli

Resim
Dünyadaki en kötü şey Günahkâr olmak mı…yoksa Duygusuzluk veya sevgisizlik... Bunlarsız yaşanır mı Yaşanır da Eğer ki sevgiyi bir kez yaşadıysanız Buna neden olanı da çok seviyorsanız Onsuz daha yaşamayı düşünme Şimdiye kadar her konuda Birçok hikâye duydum Hayat, ölüm, insan Önemlisi bunların yazanı mı Yoksa okuyanı mı Teker teker günlerin ömürden Taç yaprakları gibi düşerken Gövdeye bağlı dallardan Tohumların düşmesine üzülme Onlar zenginliğimiz olacak Ve yeniden çiçek açacak meyveye duracak Sorun değişimler değil Eğer ki sevdayı bulduysa insan Büyük bir umut Yaşamaya doymayacak İsmail Hakkı Altuntaş  

Kalbin Derinliğinden Dökülen Hoş Kelimeler

Resim
“dürüst bir ruh, düşüncelerini saklamaya gerek duymaz”   seslenir adını ezber gibi kaç kere hala burada mı birazdan…hep aynı şeyler söylenecek asıl söz... bir boş söz arkasına gelecek bir muhalif için sığındırmak rast gelirse aynı anda bir dehanın musikisi eski defterleri açma… çek perde özgür olmak ayrı bir hikaye o kırmızı dudaklar aranırken sevgili yanak uzatır… neden oysa önceleri hoş karşılardı düşünürken onu başka birini mi seviyor… sonra da "o kişi kimdir" gelir aklına niye merak edilir ki ne okuyordun? unuttum yazarı kimdi bari? hatırlamıyorum konusu neydi? kim bilir? …unuttum. zaten bu günlerde ne yazdılar ki unutturdular sevmeyi sevmek diyorlar içi boş bir kelime ne çok şey vardı… sevildi güç ve itibar, ben, sen, hayat kitaplar,   havana puroları ve eminim ki bir zamanlar eşler ve işler olacaktı o kadar eşler için bir ev eşyası kaldı mutluluk oyununda… bir oyuncak bir küçük boşluk açılsa heme

Neden Yakın Kalpler Uzaklarda Oturuyor?

Resim
    Yıllarca hasretini çek… Kaderin dönülmez yollarında istemsiz kal.. Sonra nedensiz tekrar eski şarkıyı söylemeye çalış Olur mu böylesi…ne alınır ne satılır … Biz mi kalmış.. sen mi ben Bence hayatın en görülmesin yanı çaresi var ölümde…elimizde mi, değil… Neden yakın kalpler uzaklarda oturuyor İsmail Hakkı Altuntaş

Sen Ben …

Resim

Meclis Sensiz Bir Mezar Gibi…

Resim
  CCXLIX Nedâred meclis-i mâ bî tu nûri Ki meclis bî tu bâşed hem çü gûrî Meclisimizin ışığı yok sensiz; zaten meclis sensiz bir mezar gibi. Elbette yanılırsın, ya bizi o yana çağırırsın; uzak değildir senin lûtfundan bu. Yaratıklar tarlası gibi, sense ilkbaharsın; onların özleri seninle meydana çıkar. Bir görün de sarhoş olsunlar; dünyanın her parçası ayrı bir coşkunluk göstersin. * Azarlaman coştu mu, tandırın altından tufan dalgaları kaynar. Fakat kabul ediş gökyüzünde bir dönmeye koyuldu mu, bütün y aslar neşe kesilir. Sus, bu şişe düzmeyi bırak; olur da bir kör, şişeyi kırıverir.   Kaynak: Cilt 6 Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

Ben Senim

Resim
  تو مرا جان و جهانی چہ ݣنم جان وجهان را مولانا Sen bensin Can  ve cihan...can  ve cihan nedir   Mevlana   Mademki sen, bensin, ben de senim, Artık bu senlik ve benlik nedir?   Mevlana 

Ezelden Ebede Sevdim

Resim
  İmam Şiblî   “Gelecek bin yıl içindeki geçmiş bin yıl. İşte vakit dedikleri budur. Gölge ve hayaller sizi aldatmasın.”  “Sizin hal ve vaktiniz kesiktir. Benim vaktimin iki tarafı başı ve sonu yok.” Serrâc, el-Lüma’, s. 469.

Ben İsmail

Resim
  Ben, İsmail ve Rüstem Ben, İsmail ve Rüstem Yılbaşını kutluyoruz bu gece Ve üçümüz üç kadehten İstanbulu yudumluyoruz İstanbul zehir zemberek İstanbul buruk,İstanbul acı Susuz içilmiyor İstanbul Mezesiz gitmiyor Suyumuz halis taşdelen Mezemiz sakız leblebisi Sonra kahır,hüzün ve elem Şerefe İsmail Şerefe Rüstem Rüstemin aklında bir kız Ondokuzunda civelek Hey gidi baba Rüstem Hey gidi kahpe felek Kızın adı müjgan Kolej mezunu Saçları sarı mı sarı Gözleri yeşil mi yeşil Rüstem'miş, şiirmiş, aşkmış Kızın umurunda değil Kızın babası tüccar Yani kızın herşeyi var Rüstem'se fukaramı fukara Beş on kitap bütün varlığı Bir kendi bir anacığı Kasımpaşa'da otururlar İki odalı bir evde babadan kalma Hadi Rüstem hadi kararıp durma Çek bir fırt daha İçkiler benden bu gece mezeler dahil Şerefe Rüstem şerefe İsmail İsmail'i tanır tekmil adem babalar Fukara İsmail, garip İsmail Onun da başka derdi var Geçen ay işinden çıkardılar İsmail'i İçmesinde ne yapsın Olacak şey değil Karısı

Benliği Aramızdan Kaldırsan

Resim
  "Hallac Divânı"ndan  أَأَنتَ أَم أَنا هَذا في إِلَهَينِ حاشاكَ حاشاكَ مِن إِثباتِ اِثنَينِ هُوِيَّةٌ لَكَ في لائِيَّتي أَبَداً كُلّي عَلى الكُلِّ تَلبيسُ بِوَجهَينِ فَأَينَ ذاتُكَ عَنّي حَيثُ كُنتُ أرى فَقَد تَبَيَّنَ ذاتي حَيثُ لا أَيني فَأَينَ وَجهُكَ مَقصوداً بِناظِرَتي في باطِنِ القَلبِ أَم في ناظِرِ العَينِ بَيني وَبَينَكَ إِنِيٌّ يُنازِعُني فَاِرفَع بِلُطفِكَ إِنِيِّ مِنَ البَينِ Farsça آيا تويى يا من، اين است دو اله حاشا، حاشا، از اثبات اين دو هويت تو در نيستى ماست كلى است بركل كه بر دو وجه پوشيده ذات تو از ذات ما كجاست چون تو را ببينم؟ آنگه ذاتم براى من آشكار شد در جايى كه من نيستم كجا طلب كنم آنچ پنهان كرده ام در نگاه قلب يا در نگاه جشم  » خود « ى ميان من و تو حائل أست پس خود اين حائل را از ميان بردار Türkçe Sen mi ben mi, bunlar iki tanrı mı? Hayır! hayır! Bunlar  ikiyi ispat edemez Sonsuza kadar kimliğiniz bizim yokluğumuzda Herkes iki yüzlü bulunmak zorunda Özümüzün özü nerede,  Çünkü seni görüyorum?

Seninle Ben Ölümsüz Cennetteyiz, Şekerkamışlığındayız

Resim
  CXXV Honok on dem ki neşînîm be eyvan men-o tu Be du nekş-o be du sûret be yekî con men-o tu Ne mutlu zamandır, seninle sayvanda oturduğum zaman. İki beden, iki şekil; fakat seninle canım bir. Seninle bağa bahçeye gittim mi, bağın bahçenin verdiği neşe, kuşların ötüşleri, cana can katar, insana abıhayat sunar. Gökteki yıldızlar bizi seyre gelirler. Seninle ben de kendi ay yüzümüzü gösteririz onlara. Gel, o darmadağın hurafelere aldırmayalım da senliksiz-benliksiz, zevkle baş başa verelim, oturalım. Sen, ben oracıkta o çeşit gülmeye koyulduk mu, gökte duduların hepsi de şeker yemeye koyulur. Bu daha da şaşılacak bir şey; senle ben hem burda, bir bucaktayız; hem de şu solukta Irak’tayız, Horasan’dayız. Hem şu şekilde, bu toprağın üstündeyiz; hem de bir başka şekilde seninle ben ölümsüz cennetteyiz, şekerkamışlığındayız.   Kaynak: Cilt 7-2 Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

BEN ve SEN...I AND THOU ... من و تو....Martin BUBER

Hzl: İnci Palsay Kitabın orijinal metni Almanca’dır.   Martin Buber’in bir düzyazı ustası olduğunu, Almanca kelimelerle nasıl oynadığını, kitabın üslûp ve dil özelliklerini; eseri Almancadan çeviren Walter Kaufmann, kırk sayfalık mukaddimesinde uzun uzun anlatmaktadır. Ben de bu hususlara, bir eseri anadilinden başka bir dilden çevirmenin güçlüğünden bahsedilir. Muamma gibi metin, kitabın çeviri orijinalini almanızı tavsiye ederiz. Ancak onunda yeterli olmayacağını anlayacaksınız. Birçok kitap yazıyorum diyenler bu metinleri okusunlar Anahtarı WALTER KAUFMANN tarafından hazırlanmıştır. O da yeterli değildir. Ne demek istediğimi kısa bölümden anlarsınız. Buraya bir bölüm aktarıyorum. (Buber, kendi tercüme ettiği gibi tercüme edilmelidir. İfâde onun, düşünceler, tasvirler ve üslûp onun olmalıdır. Okuyucu, öfkeden çıldırarak, “Fakat bu, sanki İngilizce değil,” diye bağırırsa, şöyle cevap verilmelidir: “Doğru, fakat orijinali de, sanki Almanca de­ğildir.” İmlâ ve gramer ihlâll