Kayıtlar

LOKANTA ESRARI-ÖMER SEYFETTİN

  Yakacık, 20 Kânunusani Sevgili Server! Dün akşam mektubunu aldım. Bir sene içinde o ne dehşetli daüssıla... Diyorsun ki: “Bekârlık âlemleri gözümde tütüyor. Hele "Abeille d'or"un yemekleri... Acaba o vakit iştahımız mı çok açıktı? Şimdi artık evde hiç o nefis yemeklerin tadım bulamıyorum. En tatlı kompostolar bile bana saman gibi geliyor.” Sonra beni yine eski lokantamızda bir yemeğe davet ediyorsun. Heyhat Serverciğim, bu davetine icabet edemeyeceğim. Sen evlenip Beyoğlu'ndan, pansiyon hayatından çekildikten sonra ben de oralarda yaşayamadım. Vakıa beni ailemin köşkünden uzak tutan “Abey d'or” un nefis yemekleriydi, çünkü bilirdin, müthiş bir oburum. Evet, müthiş bir obur... Bu kusurumu bir felsefeye de istinat ettirmişim. İsmini hatırlayamadığım büyük bir adam demiş ki: “İnsanın hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir! “ Pek yanlış bir “kavli hekimane!” Adeta “bir binanın metaneti temelde değil, çatıdadır” gibi bir şey... İnsaniyet hay

Çedene

  Yazan: Coşkun Yüksel Nadir anlatılmaya değer sanıyorum. Nadir’ e biz çedene derdik. Çedene nedir bilir misin? Çedene, bir bitkidir. Bir ağaç. Ekilmez, biçilmez, sulanmaz, gübrelenmez, budanmaz. Tıpkı o yörenin insanları gibi suyunu kendi bulmak, hayatını kendi devam ettirmek zorunda bir garip mahluktur. Bodur bir ağaçtır. Tek tük kıraç topraklar üzerinde boy atar. Yaz gelince yeşillenir küçücük yaprakları. O da üşümekten dal budak salamamış, büyüyememiş gibidir. İlk bakışta acıma duygusu verir insana. Dallarını gökyüzüne doğru uzatamamış, hadi çocuklar gelin salıncaklar kurun diyememiş ama yine de kendince ağır, kendince vakur, ciddi bir duruşu vardır. Küçücük boncuk kadar küçük meyveleri biter cılız dallarında. O meyvelere de çedene derler. Çedeneler toplanır, kahve dibeğinde ezilirse şifalı bir macun haline dönüşür. Sıcak suyla kaynatırsan kahvesi olur. Tam ezilmemiş küçük parçacıkları diline dolaşır. Tadı da kendine mahsus bir içecek olur. Nadir çedeneye çok benzer. Nadir