Kayıtlar

İlber Ortaylı İle Tarih

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!

  "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü ayrılıkçı bir nedenle mi söylendi? Hayır! Atatürk'ün ve Türklerin emperyalistlere karşı büyük mücadelesi ve sonunda başarısı nedeniyle söylenmişti. Onların dize getirilmesi o kadar büyük bir akis yaptı ki bütün dünyada, bilhassa Asya'da; büyük heyecan yarattı. Çinlilerin kapitülasyonlarla yönetilen ekonomileri Batı emperyalistlerine ve emperyalizmine hizmet ediyordu. Atatürk'ün Batı emperyalistlerine karşı mücadelesini Hindistan ve Çin kendi mücadelesi gibi anladı. Atatürk, Lozan'da Türk devletini bağımsız ve Batıklarla tam eşitlik, müsavat biçiminde ortaya koyunca bütün Asya bayram yaptı. Hindistan'da Gandhi'nin ve Nehru'nun Ingiltere'ye karşı mücadeleleri Müslüman halkı bir hilafet hareketinin içine çekmişti. Türklerin başarısı sanki kendi başarıları olmuştu. Çin kapitülasyonları bizden sonra kaldırarak ekonomisini kurtardı. Bizim millî mücadelemiz, millî zaferimiz bütün dünyada, özellikle Asya'da

TARİHÇİLERİN KUTBU AĞIR KONUŞTU: HALİL İNALCIK'TAN PAPA'YA DERS

  * Osmanlı tarihi konusunda dünyanın sayılı isimlerinden Prof. Dr. Halil İnalcık, dün Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde bir söyleşi yaptı. Tarihin propaganda aracı olarak kullanıldığını belirten İnalcık, Patrik'in ekümeniklik iddialarının, belgeleri hiçe saynıak olduğunu ve birçok problemin altında AB'nin yattığını söyledi. "Doğru tarih, belgelere dayanır. Belgeler geçmişi olabildiğince doğru şekilde ortaya koyar. Yegâne aynamız belgeler olmalı. Ancak onlar bize tablonun tüm par-çalarını gösterir. Medyada birtakım yazarlar tarih konularını bir heyecan kaynağı yapmak için sansasyonel şeyleri öne çıkarıyor. 'Gemiler aslında kaydırılmadı. Vahdettin vatan haini mi?' gibi... Bu yaklaşımdan çok rahatsızım. Bu kimseler beni düzeltmeye bile kalkıyor." Bu sözler, 90 yaşındaki duayen tarihçi Halil İnalcık'a ait. Ömrünü tarihe, özellikle de Osmanlı tarihine ve tarihteki yanlışları belgelerle düzeltmeye adayan Prof. Dr. İnalcık, dün hem Osmanlı’ya dair pek çok me

BÜYÜK KAYBIMIZ TALÂT SAİT HALMAN

* Bütün canlılar dar bir varolma kaygısı içinde esirdir. Ama öyle bir insan var ki, ya da insanda öyle anlar var ki Tanrı gibi hürdür, duyar ve yaratmak ister. Tanrıyla yarışır, Tanrı'nın yarattığı doğanın üzerinde hiç bilinmeyen, hiç görünmeyen şeyi duyar, onunla coşar, tanrılaşır. İşte o şairdir.     Büyük insanlar vardır; kültürde, devlet hayatında çağına yön verir. O zamana kadar yapılan ve düşünülen şeyler onun büyük, farklı kişiliğiyle yeni bir yön kazanır. Talât Halman, o kişilerden biridir. Ben, Talât Halman'ı 1953'den beri tanırım. Yarım asrı aşan zaman içinde çeşitli vesilelerle onunla beraber bulunduk. Onun çok hareketli, zengin yaşamında tanık olduğum za­manlar vardır. Talât Halman'ı ilk kez New York'da Colombia Üniversitesi'nde tanıdım. 1953-1954 yılında Colombia Üniversitesi'nde bir yıl misafir profesör olarak çağırılmıştım. Talât, o zaman bir öğrenci idi. Hem çalışıyor hem de tahsilini tamamlamaya uğraşıyordu. Colombia'dan sonra uzun

ŞEYH'İN KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL BİR BİYOGRAFİ

  [1] Bölüm I: Nasıl Tarihçi Olduğumun Hikâyesi 12 1935'te Balıkesir Öğretmen Okulu'ndan mezun olduğumda önümde iki se­çenek vardı: Ya bir köy ilkokulunda öğretmen olarak çalışmaya başlayacaktım ya da lise öğretmeni olmak için Ankara Yüksek Öğretmen Okulu sınavlarına girecektim. 1935 yılının yazında sürpriz bir başka seçenek ortaya çıktı. Atatürk, o zaman üzerinde çalıştığı Türk tarih tezlerine akademik bir altyapı hazırlayaca­ğı umuduyla Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi adında yeni bir kurum oluşturmuştu. Bu yeni kurumda çalışmak üzere çoğu Nazi Almanyası'ndan kaçmış bir kısım Alman profesörleri davet etmişti. İlk aşamada Ankara ve İstan­bul'da yapılacak sınavlarla yatılı seçilecek 40 öğrencinin alınması planlanmıştı. Aslında prensipte daha düşük seviyede olan öğretmen okulu mezunlarının bu sınava girmesi mümkün değildi. Üniversite seviyesinde öğrenim ancak nizami yüksek öğretmen okulları mezunlan için bir seçenekti. Fakat Dil ve Tarih-Coğrafya Fakül