Kayıtlar

Abdulbâkiy GÖLPINARLI...Abdulbâki GÖLPINARLI

  GÜLŞEN-İ RAZ Yazan: Şebüsteri Çeviren: Abdulbâkiy GÖLPINARLI Not:      Bu isim, genellikle, yanlış bir şekilde "Abdülbâki" olarak yazılmaktadır. Hâlbuki eski Türkçe’de "kef” harfiyle yazılan baki "bükâ"dan türemiş olup "ağlayan" demektir. "Kaf' harfiyle yazılan bâkiy ise "bekâ"dan türemiş olup Allah Teâlâ’nın isimlerinden biridir ve "Her şey zeval bulduktan sonra var olmaya devam eden Zât" demektir. Gölpınarlı hayatının son döneminde bunu farkederek o zamana kadar hep Abdülbâki diye yazdığı ismini Abdülbâkıy diye yazar olmuştu. [Hasretini çektiğim Üsküdar, Yazar: Ahmed Yüksel Özemre, Dipnot 16]

Bizim Aşkımıza Değer Bulamazsın

Resim
  “Hani buğday bir yıl altın pahasınadır, bir yıl toprak pahasına; şekliyse neyse odur gene. Demek ki buğdayın şeklindeki değer, aşka göre meydana geliyor” Mevlânâ, Fîhi mâ fih, Türkçe terc. Abdülbâki Gölpınarlı, İstanbul 1959., s. 119.

Duymuyor da Değilsin... Seni çok özlüyorum

193. Dedim ki:  Sevgili, senin derdine düştüm, dertliyim.  Dedi ki:  Derdin bir gün nihayete erer.  Dedim ki:  Bana ay ol, beni ışıklandır.  Dedi ki:  Talihin varsa pekâlâ: Dedim ki:  Merhametlilerden vefa âdetini öğren.  Dedi ki:  Güzeller pek az vefakâr olurlar. Dedim ki:  Hayaline göz yumacağım, gönlüme, hayalini getirmeyeceğim.  Dedi ki:  Hayalim geceleri yürür, başka yoldan girer:  Dedim ki:  Zülfünün kokusu âlem içinde yolumu kaybettirdi.  Dedi ki:  Bilirsen sana yol gösteren yine odur: Dedim ki:  Seher yelinden gelen hava ne güzel hava.  Dedi ki:  Sevgilinin civarından gelen rüzgâr ne kutlu rüzgâr: Dedim ki: Lâl dudağını öpme arzusu beni öldürdü.  Dedi ki:  Sen kulluk et, sevgili elbette kulunu görür, gözetir. Dedim ki:  Merhametli gönlün, benimle ne vakit uzlaşacak?  Dedi ki:  Vakti gelinceye kadar bunu kimseye söyleme sakın.  Dedim ki:  Gördün ya, işret zamanı sona erdi.  Dedi ki:  Sus Hâfız, bu derdin de sonu gelecek elbet. Güftem ğam-ı tu dârem guftâ ğamet serâyed  Güftem

Abdulbakiy Gölpınarlı’nın Adını Doğru Yazmak

  Abdulbâkiy Gölpınarlı hakkında birkaç kelamdan sonra isminin konusunu ele alacağım. Hikmet İlaydın’a göre Abdulbâkiy Gölpınarlı, bir  “maneviyat yolcusu”  olarak, yaşamının uzunca bir bölümünde zikzaklar yapmaktan kurtulamamıştır.  Mevlevilik  gibi,  Bektaşîlik  gibi apayrı târikatların dervişi olmuş, sonraları  Melâmîliğe  ilgi duymuştur. Hatta bir zamanlar  Atheisme ’e saptığını bile söylemiştir. Fikir ve sanat alanlarındaki çalkantılara da, uzunca bir süre karşı koyamamıştır. Kopmadığı eksen, Mevlânâ Celâleddin kaddese’llâhü sırrahu’l-azizin coşkusu ve onun büyük temsilcisi saydığı Yunus Emre kaddese’llâhü sırrahu’l-aziz sevgisidir. Dört beş ay önce, ömrünün seksen ikinci (kendi hesabıyla) seksen üçüncü yılında, şimdiki huzuruna, ancak bu çelişkileri yaşamak suretiyle erdiğini söylemiş ve hamdetmiştir. [1] Cemil Meriç, Abdülkadir Gölpınarlı’yı anlatırken joker bir cümleyle hükmünü söyler: “Neyi yıkacağını iyi görür!” (Cemil Meriç ile Sohbetler, Halil Açıkgöz, Doğu Kütüphanesi) Ah

Muhammed’e ...salla'llâhü aleyhi ve sellem... feda olan benim

    منم کَه نَامِ مَرا خَوانده جَان فَدای مَحمّد   قبول کَرده دَلم دَر اَزل وَلای مَحمّد به مَا مَفرّج وَ مَعشوق شَد مَحمّد وَ آَلش سراب بَاطل وَ وَهمست مَاسوای مَحمّد فدا حَلاوتِ اَیمان بَه لَعلهای مَحمّد ظهور کَرده چَو اَعیان زَ نَورِ وَجهِ دَرخشان ز پَایمالئ دَلدار پَر صَفا شَده گَلزار بیاورد بَه دَلم بَوی حَق صَبای مَحمّد ز وَصلِ آَن بَتِ شَیرین سَرم رَسیده بَه پََروین ستاد هستی اَم وَ کَرد آَشنای مَحمّد دلم حَریمِ شَبان شَد کَه یَافت دَر دَلِ شَبها سوادِ کَاکلِ مَشکینِ ذَی بَهای مَحمّد   منم کَه مَطْمئِن اَلقلَب [1] اَز حَصول مَرادم دلیل اَین سَخنم رَأفت وَ وَفای مَحمّد ز مَوجِ عَشق وَ تَجلّی شَکسته کَشتئ هَستی غریقِ بَحرِ فَیوضاتم اَز لَقای مَحمّد قسم کَه غَایت اَین سَیر بَاقی ذَاتِ خَداوند چو رَهبر اَست بَه مَا مَجد وَ کَبریای مَحمّد   27 صَفر Çarşamba 1341 Eylül 16 /1344 منم فَدای مَحمّد مَنم فَدای مَحمّد [salla&

ANLADIM

  (6+5=11) Ḫayāl-i çeşmiñe dalar gözlerim Gözüñde oḳurum īmā-yı ‘aşḳı Yanar ḥasretlerim tüter sözlerim Ḫarābe-zār eder me’vā-yı ‘aşḳı   Bilmem beyhūde mi yanar bu göñlüm Yaralanır ḳanar ḳanar bu göñlüm Sevdā-yı zülfüñü añār bu göñlüm Mecnūn eder nice Leylā’yı ‘aşḳı   Kimse bilmez benim bu melālimi Añlayan bulunmaz ġarīb ḥālimi Felek ḳırdı benim yāl ü bālimi Ḳanlarla doldurdu ṣahbā-yı ‘aşḳı   Neden perīşānım bu naṣıl ḥālet Ṣanki bütün cihān baña bir ġurbet Ezelden ‘āşıḳım BĀḲĪ nihāyet Ben şimdi añladım ma‘nā-yı ‘aşḳı   ‘Abdülbāḳīy Gölpıñarlı