ÂRİF ve HAYRET
Hzl: Nurgül KARAYAZI “Tanıyan, bilen, vâkıf ve âşinâ olan, hâlden anlayan” gibi mânâlara gelen ârif, daha çok tasavvufta kullanılan bir terimdir. Ârifin bilgisine mârifet denir. Mârifet, kelâm ve felsefede ilimle eş anlamlı olarak umumiyetle bilgi mânâsına kullandığı gibi mârifetullâh şeklinde ve Allah hakkındaki bilgi için de kullanılmıştır. Tasavvufta ise Allah’a dâir olan bilgi başta olmak üzere bütün varlık ve olayların mâhiyeti hakkındaki bilgiye mârifet denilmiştir. Mârifet iki nevidir: Hakk’ı tanımak, hakîkati tanımak. Hak ile ilgili olan mârifet, sıfatlarından anlaşıldığı gibi Allah Teâlâ’nın birliğini kabul etmektir. Hakîkatle ilgili olan mârifet, ‘Allah Teâlâ’nın birliğine ulaşmanın yolu yoktur’, diye ârifin inanmasıdır. Zîrâ samediyet bunu imkânsız hâle getirmiştir.” [1] Fuzûlî’ye göre “ârif” sıfatını alacak kişi şöyle olmalıdır: Hikmet-i dünyâ vü mâ-fîhâ bilen ârif değül Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâ-fîhâ nedür “Dünyâ ve âlem felsefesinden anlayan,