Kayıtlar

Kıprıs'ta Rum Zülmü

Resim

ULUSLARARASI ORTADOĞU, BALKANLAR VE KAFKASYA ÜÇGENİNDE TÜRKİYE’NİN POLİTİK VE KÜLTÜREL PERSPEKTİFLERİ

  [1] Sayın rektör, sayın dekan, çok muhterem dinleyiciler, Bir hayat şansı olarak, bu yaşta böyle ayrıcalıklı bir sıfatla karşınızda bulunmaktan derin bir heyecan ve derin bir gurur duymaktayım. Hepinizi candan selamlarım. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya Üçgeni... Bu bölgenin tarihî bir bölge olduğunu, Fransız tarihçi Michel Lhöritier şöyle tavsif eder, "Bu bölge, Bizans İmparatorluğu'nun yani Doğu Roma'nın 1000 yıl hâkim olduğu bir bölgedir. 400 yıl da Osmanlı hâkimiyeti dikkate alınırsa, 1400 yıllık bir maziyi temsil eder Balkanlar, Anadolu, Karadeniz ve Ortadoğu." Suriye de biliyorsunuz Roma İmparatorluğu'nun bir parçasıydı, Mısır da. Fransız tarihçi bu bölgenin Çin ve Hindistan gibi tarihî bir bölge olduğunu belirtmiştir. Bu sempozyum, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya üçgenini konusu almış olmakla Lheritier'in bu tezini teyit etmektedir. Karadeniz, Ege, Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu üçgeninin merkezi Boğazlar'dır. Ve tabii Boğazlar’ın üzerin

Rumlardan Başka Ne Beklenir Ki

    Girit’te Müslümanlara Yapılan Mezalim Osmanlı Devleti, Girit’i fethinden sonra adanın yerli halkım oluşturan Rumları, dini inanışlarında tamamen serbest bırakmış, ibadethanelerine asla dokunmamıştır. Mekteplerin idaresini, her türlü teftiş ve nezaretten muaf olarak kendilerine bırakmış, adetlerine, ana dillerine hiçbir müdahalede bulunmamıştır. Hatta Türkler adaya gelmemiş olsaydı, adada gitgide Katolik ayini yapılır olacak, Ortodoks mezhebi ve Yunan lisanı ise büsbütün unutulacaktı denile bilir. Osmanlı Devletinin adaya hakim olmasıyla birlikte adada can ve mal güvenliği sağlanmış, kimsenin malına, canına asla dokunulmamış, memleket harap olmaktan kurtulmuştur. Türklerin bu medeni davranışları sebebiyle yerli ahaliden tek bir aile bile vatanım terk etme ihtiyacını duymamış, herkes huzur içinde yaşamıştır . Ancak bu durum Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve Yunanistan Devleti’nin kurulması ile değişmeye başlamıştır. Yunanistan’ın kurulmasından sonra Etniki Eterya’nm amacı

Kıbrısın Kaderi Girit Olmasın

  Akdeniz’de stratejik bakımdan önemli bir yere sahip olan Girit Adası, Osmanlı Devleti tarafından yaklaşık yirmi beş yıllık mücadeleden sonra oldukça geç bir tarihte hâkimiyet altına alınabilmiştir. Türklerin hakimiyetinden sonra, adadaki yerli ahalinin can, namus ve mallan emniyet altına alınmıştır. Böylece Girit, harap bir durumdan kurtularak asırlarca hasreti çekilen sulh ve sükuna kavuşmuştur. Türkler, yerli ahalinin cemaat işlerine dahi karışmayarak onları, dini merasimlerini yapmada ve ruhani müesseselerini idarede tamamen serbest bırakmışlardır. Dini bakımdan serbest olan Girit Rumları, okulları ile adet ve göreneklerinin tanzim ve idaresi hususunda da serbest kalmışlardır. Türkler, Girit’te Venedikliler gibi şiddet politikası gütmemiş ve sömürgeci bir zihniyetle hareket etmemişlerdir. Osmanlı Devleti, yürürlüğe koyduğu âdil vergi usulü ile daha önce yapılan zulümlere son vererek, ahalinin insani şartlar içinde yaşamasını sağlamıştır. Girit’te yaşayan Hıristiyan Rumlara h