ESKİ KÜLTÜRLERDE KÖPEĞİN ALGILANIŞI: “ESKİ MEZOPOTAMYA ÖRNEĞİ”
The Dog’s Perception in the Old Cultures: “The Case of the
Ancient Mesopotamia”
Hzl: H.Hande Duymuş Florioti
Yrd.Doç.Dr., Pamukkale Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü,
Denizli, hhduymus@pau. edu. tr.
Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü,
Denizli, hhduymus@pau. edu. tr.
Öz
Tarih boyunca yaşamış hemen hemen her toplumda köpekle
ilgili bir inanışın ve birikimin olduğu gözlemlenmektedir. Köpeklerin, hem
arkeolojik buluntularda hem de yazılı kaynaklarda mevcut olması, şüphesiz, en
eski dönemlerden itibaren insanoğluna en yakın olan hayvanlardan birisi olması
ile açıklanabilir. Dolayısıyla köpeklerin insanoğlu ile hikâyesi, aslında,
evcilleştirilmiş oldukları ve insanoğlu ile birlikte yaşamaya başladıkları
dönemden itibaren başlamış olmaktadır. Ancak bu dönemlerde köpeğin, çoğunlukla
ölümle ilişkilendirilmiş bir hayvan olduğuna vurgu yapan arkeolojik buluntular
ele geçmiştir. Gerçekten, bu eski toplumlarda cesetler büyük ölçüde bir köpekle
birlikte defnedilmiş ve mezarlarda birçok köpek iskeletine rastlanmıştır.
İnsanı, yaşadığı sürece koruyan bu hayvanın, insanın ölmesi durumunda da bu
misyonuna sâdık kaldığına inanılmış olduğunu düşünüyoruz.
Koruyucu misyonuna ek olarak, genellikle ölümle
ilişkilendirilmiş bir hayvan olan köpek, Eski Mezopotamya toplumlarında ise
büyük ölçüde şifa verici bir rolde karşımıza çıkmaktadır. Nitekim,
Mezopotamya’da köpeğin Şifa tanrıçaları ile birlikte tasvir edilmesi; tedavide
salyasının ve dışkısının şifa unsuru olarak kullanılması söz konusu hayvanın
adeta bir şifacı olarak algılanmış olmasına vurgu yapmaktadır. Hatta Şifa
tanrıçalarına adanmış tapınaklarda yapılan kazılarda ele geçen köpek
heykelcikleri, onların kötü ruhlara karşı bir koruma unsuru olarak kabul
edilmiş olduklarını da göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Eski Mezopotamya, Şifa, Tıp, Tanrıça
Gula, Köpek.
Abstract
It’s observed that throughout history and in almost all
societies, there have been a belief and knowledge regarding the dog as a
special relation to human being. This can partly be explained in the fact that
the dog has always been the closest animal to mankind, this already stated in
several written sources and archaeological scripts since the oldest period. The
history of dogs and their special relation to human beings began when the dog
became domesticated and started to live close with human beings. One of the
special roles the dog had was to play a protective part. This is indicated in
the many corpses that have been buried together with a dog and the numerous of
dog skeletons have been found in human graves. They believed dogs did not only
protect the living ones but continued their mission to protect the human also
in his after death.
The written sources and archeological scripts of the Ancient
Mesopotamian societies provide interesting information about the dog as an
animal with healing and protective power. Indeed dogs were depicted along with
the healing goddesses and the use of their salvia and feces as an item of healing
in therapies emphasizes that dog was perceived as healers. Furthermore the dog
figurines unearthed in the excavations conducted in the temples and dedicated
to the healing goddesses indicate they were considered as item of protection
against evil spirits.
Keywords: Ancient Mesopotamia, Healing, Medicine, Goddesses
Gula, Dogs.
“Köpek” kelimesi etimolojik olarak Eski Türkçe’deki “şişmek,
kabarmak” anlamında kullanılan “köp-” fiilinden, “-ek” fiilden isim yapma
ekiyle türetilmiştir. “Göbek” ve “köpük kelimelerinin de aynı kökle ilişkili
olduğu anlaşılmaktadır. Köpek-göbek ilişkisine dair aşağıda vereceğimiz bilgi
oldukça dikkat çekicidir. Burada, Hz. Adem’in yaratılışından bahisle köpeğin de
yaratılışından bahsedilmektedir:
“Allah Teâlâ’ın, Hz. Adem(aleyhisselâm)’i yaratması
sırasında şeytan, Adem (aleyhisselâm) ’in henüz ruh verilmemiş bedenine,
balçığına (kuru çamur) tükürür. Allah Teâlâ, Cebrail (aleyhisselâm)’e şeytanın
tükürdüğü o bölgeyi alıp atmasını emreder. İşte, atılan o kısımdan köpek
yaratılmıştır. Bu nedenle köpek, Adem (aleyhisselâm) ’in toprağından olduğu
için insana yakın ve sâdık; şeytanın tükrüğünden olduğu için ısırgan ve
saldırgandır. Cebrail (aleyhisselâm) dokunduğu için de geceleri çoğunlukla
uykusuz geçirir ” .
Köpek-göbek ilişkisi bir yana, yukarıdaki pasaj okunduktan
sonra bazı sorular kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. İnsanoğlu doğduğunda
aslında bir uzvu daha vardır ancak bu kısım doğduktan sonra atılır ki, burası
göbek bağıdır ve yukarıdaki pasaja göre şeytanın tükürdüğü yere isabet
etmektedir. İkinci olarak köpek, çok tükrüklü, salyalı bir hayvandır ki, bu da
söz konusu pasajda anlam bulabilmekte midir? Son olarak İslam’da köpek bulunan
eve meleklerin girmeyeceğine inanılmaktadır. Bu durum da meselenin bir başka
boyutudur. Hatta Kur’an-ı Kerim’de inkârcı insanların durumundan bahsedilirken
yapılan benzetmede “köpek” seçilmiştir . Tüm bu sorularla okuyucuyu baş başa
bırakmayı tercih ediyor ve asıl konumuza dönmeyi uygun buluyoruz.
Hayvanlar ve hayvanlar arasında, insanın en yakın arkadaşı
olarak kabul gören köpeklerin tarih boyunca çeşitli şekillerde, hemen hemen her
topluma ait mitolojik anlatı ve yazılı kaynakta geçmesi, arkeolojik verilerin
de mevcut bilgileri pekiştirecek bulgular sağlaması, konuyu daha da ilginç hale
getirmiş, son olarak Kur’an-ı Kerim’de hayvanların “ümmet” olarak ele alınması
merak duygumuzu daha da arttırmıştır.
Yukarıdaki bilgilere ek olarak, Fransız atasözü ve
deyimlerinde de, köpeğin dilinin (salyasının) şifa unsuru olduğuna dair bilgi
ve imâların olması, bizi böyle bir çalışma yapmaya teşvik eden başka bir
unsurdur. Bu atasözü ve deyimlerden birkaç tanesi şöyledir:
“Kudurmuş bir köpeğin dili, ücretli bir doktorun elinden
daha şifalıdır”,
“Seni ısıran köpeğe yaranı yalat”,
“Köpeğin dili, doktorun dilidir” ,
“Kedinin dili zehirler, köpeğin dili şifa verir” .
Bir Latin sözüne göre ise, “Yarayalayan köpek iyileştirir” .
Şüphesiz, bu atasözleri ve deyimlerin çıkış noktasını eski
kültürlerde aramak yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda, özellikle Eski
Mezopotamya’dan elde edilen bilgiler, yukarıdaki atasözü ve deyimleri doğrular
mahiyettedir. Gerçekten, Eski Mezopotamya’da köpeğin şifa verici yönü ağır
basmaktadır. Bu konuya geçmeden önce diğer eski kültürlerde köpekle ilgili
inanç ve birikime göz atmakta fayda görüyoruz.
Köpekler, Yunan mitolojisinde Tanrıça Artemis’in
arkadaşıdır. Artemis yanında hep bir köpekle beraber betimlenmiştir .
Homeros’un destanlarında da köpek, insanların en yakın dostu ve koruyucusu
olarak tanımlanmıştır. Bu destanlardaki köpeklerin en ünlüsü “Argos”tur.
Unutulmuştur ve bakımsız bir pislik içinde yaşamaktadır ve kendisini gencecik
bir köpek olarak bırakıp giden Odysseus’u beklemektedir. Uzun yıllar sonra
Odysseus’u geri döndüğünde onu bir tek Argos tanır ama ayağa kalkamayacak kadar
bitkindir. Gücü ancak kulaklarını ve kuyruklarını oynatmaya yeter ve biraz
sonra da köpek ölür. Ayrıca, “Kerberos ” adı verilen ve cehenneme bekçilik
yapan yüz başlı bir köpek vardır (Odyssey, Book XI ve XVII). Onu yalnızca Herakles
alt eder. Ölüsü olanlar Kerberos için mezarlıklara yiyecekler bırakırlar.
Kerberos’un soyundan gelen köpeklerin günümüz Yunanistan’ında yaşadığı ileri
sürülmektedir. Ancak yine de Eski Yunan’da köpekle ilgili anlatılar çok
değildir .
Priapos, Eski Yunan’da hayvan, bitki ve insanlar için
bereket ve bolluk getiren, insanları kötülüklerden koruyan bir tanrıdır. Mitosa
göre Priapos, Tanrı Dionysos ile Tanrıça Afrodit’in birlikteliğinden doğmadır.
Başka bir mitosa göre ise Afrodit’in Zeus’tan olma çocuğudur. Verimlilikleri
nedeniyle hayvanlar Priapos için kutsal sayılmış ve arsızlığı ile bilinen köpek
tasvirlerde bu Tanrı ile birlikte yer almıştır . Yine Keçi Tanrı Pan, yanında
bir köpekle tasvir edilmiştir .
Karya’da köpek önemli bir kurban hayvanıdır. Tanrıça
Hekate’ye kurban edilmiştir. Arkeolojik kazılarda özellikle Milet yakınındaki
Didim’de pek çok köpek iskeletine rastlanması bu durumun bir sonucudur. Klasik
mitolojide ölümle köpek arasında bir bağlantı olduğuna inanılmıştır.
İskandinavya kültürlerinde de köpek önemli bir kurban hayvanıdır. Köpek,
kültürden kültüre farklı anlamlar taşır. Eski İran’da hem gerçekte hem
mitolojide köpek kutsal addedilir. Semitik kültürlerde negatif bir anlam taşır.
Kutsal Kitap’ta da kirli bir hayvan olarak geçer ki bu anlayış, İslam’da da
devam etmiştir .
Eski Türkler’de köpekle ilgili kayıtlara baktığımız zaman,
12 hayvanlı takvimde 11. yılın “köpekyılı” olarak adlandırıldığını görürüz. Öte
yandan, “Barak” adı verilen ve tüyleri çok uzun olan bir köpek, Eski Türkler’de
kutsal kabul edilmiştir . Şamanlar, “Barak” a binerek gökyüzüne çıktıklarına
inanmışlar ve boyunlarına köpek resim ve heykelleri takmışlardır . Aynı zamanda
onlar, yeraltı dünyasına yaptıkları yolculukta köpeklerle karşılaştıklarına;
bazıları ise kendilerinden geçtiklerinde, köpek taklidi yapıp havlayarak
ruhları yardıma çağırdıklarına inanmışlardır. Altay yaradılış destanlarından
birinde de köpek motifi göze çarpmaktadır. Büyük Tanrı Ülgen, cansız olarak
yarattığı ilk insanları kötülük tanrısı kardeşi Erlik’in şerrinden korumak
için, köpeğe bekçilik görevi verir ancak Erlik köpeğe kut ve açlık duymayacağı
yetenekler vaat ederek köpeği kandıracaktır .
Kazak mitolojisinde ise, “Kurmay” adlı bir kuşun
yumurtasından, köpek yavruları çıktığı anlatılmaktadır .
Eski Orta Asya toplumlarında her kabilenin bir kutsal
hayvanı ve tamgası vardır. Kutsal hayvanlar, mitolojik cetler, mitolojik
koruyucu sembollerdir. Örneğin, Maymanlar’ın ongunları, kuyruğu yukarı kıvrık,
başı geriye dönük köpektir. Bu toplumun inancında köpek; sadakâtin, cesaretin
ve teyakkuzun simgesidir .
Tatarlar, kırmızı bir köpekle bir prensin birleşmesinden
türediklerine inanmışlardır. Moğollar ise, atalarının kırmızı köpek olduğunu
düşünmüşlerdir .
Hazar Türk halk inançlarına göre köpekler, depremi
hissederler ve depremden evvel, depremin gelmekte olduğunu gösteren bir takım
hareketlerde bulunurlar. Bu inanç, Anadolu’da da vardır. Ayrıca Anadolu’da
köpeğin kurt gibi uluması iyi sayılmaz. Alevi inancında da köpeğin uluması
ölüm geleceği anlamındadır. Kırım’da köpekten korkan insanın vücudundaki
kıl dibi gözeneklerinden özel bir salgı ifraz edildiği, salgının kokusunu alan
köpeğin muhatabının korktuğunu anladığına inanılmaktadır . Dolayısıyla insanla
köpek arasında farklı bir bağ ve iletişim olduğuna inanılmıştır.
Eski Mısır’da ise Osiris’in sembolü köpektir . Eski
Mısırlılar, aynı zamanda, Sirius’u da köpek veya çakal şeklinde sembolize
etmişlerdir. Hatta bir öyküde Osiris’in cesedi bir köpeğe mumyalatılmaktadır.
Bu kültürde yer altı dünyası aynı zamanda ölülerin dünyası olduğundan köpek de
doğal olarak öte dünyayı temsil etmektedir. Ancak benzer inançlar ve
uygulamaların, Ortadoğu’da Mısırlılar’dan çok daha önceleri mevcut olduğu
anlaşılmaktadır. Gerçekten, Ain Mallaha Natufien yerleşim yerinde, bir erkek
çocukla bir köpeğin birlikte gömüldükleri bir mezar bulunmuş olması, söz konusu
uygulamaların ve mitolojik kavramların kaynaklarının daha M.Ö. 12.000’de mevcut
olduğunu göstermektedir. Eski Meksikalılar da, öte dünya yolculuğunda eşlik
etmesi için ölüyle birlikte bir de köpek gömmüşlerdir .
Yaşamış oldukları zaman ve coğrafya farklı olmasına rağmen,
toplumların köpekleri algılayış biçiminde benzerlikler olduğu
gözlemlenmektedir. Bu bağlamda, Kanarya adalarında “Guanche” yerlileri (M.Ö.
3000’lerde) ölülerini köpeklerle birlikte gömmüşlerdir. Mayalar da, Mısırlılar
gibi, Sirius yıldızı yer altı dünyasına giderken ona bir köpeğin eşlik ettiğine
inanmışlardır. Guatemala’da, günümüzde bile, Lacandon yerlileri mezarlarının
dört yanına palmiye yapraklarından yapılma köpek heykelcikleri koymaktadırlar.
Bombay’da hamile bir kadının ölümü durumunda, onun ve taşıdığı ceninin ruhuna
eşlik etmesi için bir değil, iki köpek gömülmüştür. Köpeğin ölülere eşlik
etmesi düşüncesi, Aztekler’de, Afrika yerlilerinde, Eski İran’da, Hindistan’da,
Angola’da Bantu kabilelerinde, Bambaraslar’da, genel anlamda Asya’da hemen
hemen tüm İlkçağ toplulukları arasında yaygın olarak görülmektedir . Öte yandan
Eski Hint toplumunda, köpek öldürmek suç sayılmış ve öldürene ceza verilmiştir
.
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, hemen hemen
her toplumda köpekle ilgili olarak ortak bir birikimden söz edilebilir. Bizim
üzerinde duracağımız husus, daha çok ölümle bağdaştırılan bir hayvan olan
köpeğin, Eski Mezopotamya’da nasıl bir şifa sembolüne dönüştüğüdür. Nitekim,
söz konusu toplumlarda köpeğin salyasının ve dışkısının tıp uygulamalarında
kullanıldığına dair bilgiler mevcuttur. Dolayısıyla köpek, bu aşamada artık
ölümle bağdaştırılan hayvan kimliğinden sıyrılmış, aksine şifa verici bir rol
üstlenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, Eski Mezopotamya’da tıp ve
tıbba bakış açısı üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Eski Mezopotamya’da tıp denildiği zaman akla ilk olarak,
çeşitli tedavi usullerinin yanı sıra sihir, büyü ve bunlarla ilgili uygulamalar
(ritüeller) gelmektedir. Mezopotamya’daki tıbbî tecrübe Sumerliler ile başlayıp
bitmemiş; mirasçısı durumundaki Asurlular ve Babilliler tarafından devam
ettirilmiştir . Bu toplumlarda uygulanan tedaviyi, hastalıkla ilgili tanrıların
öfkesini teskin etmek, vücudu işgal etmek suretiyle hastalığa yol açan şeytan
ya da kötü ruhları kovmak, onları korkutarak kaçırma yolları yanında, semptom
ve ampirik bilgilere dayanarak ilaç ve çeşitli tıbbî araçlarla sağlanmaya çalışılan
karma usuller bütünü olarak görebiliriz.
Mezopotamya toplumlarının inancına göre hastalıklar, çevrede
bulunan cin ve zararlı ruhlar gibi görünmez güçlerin insan bedenine girmesiyle
meydana gelmekteydi. Her insanın karşılaşabileceği bu tehlikeler, büyü, günah,
tanrılara karşı görevi ihmal, kusurlu davranış, tanrıların korumalarının
kalkması veya kişiyi cezalandırmasıyla meydana
gelmekteydi .
Mezopotamya’da tıp sahası resmen bir rahip sınıfının
elindeydi. Bu anlamda tedavi yapan üç rahip sınıfı vardır. Bunlardan bir tanesi
kâhinler sınıfıdır ve barû adını taşımaktadır. Bunların görevi diyagnoz ve
prognoz yapmaktır. Fakat anlaşıldığına göre, onların faaliyeti sadece tıbbın
sınırları içinde kalmıyordu. Başka bir deyimle, kâhinler, daha geniş bir
anlamda gelecekten haber verme görevini de yüklenmekte idiler. İkinci sınıf
asipu adını taşıyor ve sihir ve büyüyle tedavi uyguluyordu. Üçüncü sınıf ise
azu veya asu adını taşıyan, gerçek manada doktor olan sınıftı . Anlaşıldığına
göre köpek, yukarıda bahsi geçen her üç sınıfın da ilgi alanına giriyordu.
Zoomorfizm ve antropomorfizm , insanlık tarihinde dinî
düşüncenin gösterdiği önemli gelişim evrelerindendir. Önceleri hayvanları tanrı
kabul eden insanlar, zamanla kendilerini tanrı olarak ilan etmişlerdir. Bu
aşamalarda, insan düşüncesinin oluşturduğu mitolojik zenginliğin en önemli
motifini ise hayvanlar şekillendirmektedir . Bu bağlamda köpek, dikkat çeken ve
önem arz eden hayvanlar arasında ilk sıralarda gelmektedir. Gerçekten eskiçağ toplumlarında
dinî düşünüşte önemli rol oynayan semboller arasında köpek de yer almaktadır .
Ancak bu durum, köpeğin tanrılaştırılmış olmasından ziyade, belirli bir tanrı
ile özdeşleştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır .
Eski Mezopotamya toplumlarına ait çivi yazılı metinlerde,
Akadca “kalbu(m), Sumerce “mulUR.GI” ,“UR/UR.GI” ve Mari metinlerinde
“UR.GI.RA” terimleri ile gösterilmiş olan köpek, şifa tanrı(ça)lannın yanında,
çeşitli şifa ritüellerinde ve tedavi uygulamalarında yer almaya başlamıştır .
Tıp uygulamalarının tarihsel süreçte nasıl bir yol
izlediğine baktığımızda, halka ait tedavi yöntemleri, iki temel uygulama alanı
ile karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, insanın doğaya ilk tepkilerinden birini
temsil eden ve hastalığı tedavi etmede çeşitli bitkiler, madensel ve hayvansal
maddelerden yararlanan “doğal halk tıbbı”dır. İkincisi ise, hastalık
tedavisinde muska, kutsal sözler ve benzeri işlemlerden yararlanan
“dinsel-büyüsel tıp”tır. Halk tıbbı, eskiçağlardan günümüze kadar uzanan farklı
coğrafyalarda ve kültürlerde benzer amaçları paylaştığı halde kullanılan
malzemeler ve teknik yönünden birbirinden ayrılmaktadır .
Eski Mezopotamya söz konusu olduğunda köpek, hem doğal halk
tıbbında hem de dinsel-büyüsel tıpta rol oynamış gözükmektedir. Bunda, söz konusu
toplumların köpek başta olmak üzere, hayvanları gözlemlenmesinin büyük etkisi
olduğunu düşünmekteyiz. Gerçekten, yaralı hayvanın yarasını yalaması, gözüne
perde inen keçinin hasta gözünü çalılara takarak açması, karnında şişkinlik
hisseden leyleğin gagasıyla lavman yapması, baykuşun kıl bitinden kurtulmak
için toprakla yıkanması, insanların dikkatini çekmiş olmalıdır. Belki de
insanlar hayvanlardan bazı tedavi yollarını öğrenmiş ve onları taklit
etmişlerdir . Bu açıdan ele alındığında köpeğin özelliği ve önemi, antibiyotik
gibi çalışan, şifalı özelliklere sahip salyası ile açıklanabilir. Ne zaman ki,
insanoğluna yakın, evcil bir hayvan olmuş, insanlar onun bu özelliğini keşfedip
çeşitli şifa ritüellerinde onu kullanmaya başlamışlardır . Ancak bu durum, sadece
Eski Mezopotamya toplumlarına özel bir durum değildir.
Örneğin, Anadolu’da Hitit şifa ritüellerinde, özellikle
yavru köpekler, şifacı olarak rol oynamışlardır . Hititler’de köpeğin kendi
organlarını yalayarak iyileştirmesinin görülmesi ve böylece köpek salyasının
iyileştirici gücü olduğuna inanılarak bunun insan vücudu üzerinde de aynı
etkiyi yapacağının düşünüldüğü anlaşılmaktadır . Gerçekten, Hititler’in doğal
gözlemleri ile ilgili pek çok nokta, büyü metinlerinde ele alınmış olup, bu
metinlerde bir köpeğin dokuz uzvunu yalayarak iyileştirmesine de vurgu
yapılmaktadır . Hitit Zuwi ritüeli buna en güzel örnektir. Bu ritüelde hasta
organlar, köpeğe yalatılmak suretiyle tedavi edilmektedir. Hasta uzuvların
köpeğe yalatılması uygulaması, ilk olarak Eski Mezopotamya’da Babil
metinlerinde görülmekte olup, Kizzuwatna yoluyla Anadolu’ya geçmiş olduğu
düşünülmektedir .
Hititler’in köpek dışkısını da çeşitli bitki çiçekleri ile
karıştırıp elde ettikleri macunu tedavi amacı ile kullanmaları dikkat çekici
başka bir husustur . Örneğin, Hebattarakki ritüelinde, köpek dışkısı arpa
unuyla hazırlanmış hamurla karıştırılarak tedavi amacıyla kullanılmıştır .
Eski Mezopotamya toplumlarında da “ze kalbi” yani “köpek
dışkısı” çeşitli yağlarla karıştırılarak ilaç olarak kullanılmıştır .
Eski Yunan hekimliğinde de köpek salyasının şifa kaynağı
olarak görüldüğüne dair ipuçları mevcuttur. Nitekim, Asklepion adı verilen ve
Şifa Tanrısı Asklepios’a ait şifa tapınaklarında, adı geçen tanrıyı temsil eden
kutsal hayvanlar olan yılan, köpek ve horoza hasta uzuvlar yalatılır veya
ısırtılırdı . Asklepios kültünde, özellikle kör insanların gözlerinin köpeğe
yalatılarak açılacağına; Yunan Doğum Tanrıçası Eileithyia kültünde ise köpeğe
yalatıldığı taktirde doğumun kolay gerçekleşeceğine inanılmıştır .
Tüm bu bilgiler, hem Eski Doğu hem de Eski Batı
toplumlarında köpeğin salyasının şifa verici olarak kabul edildiğini
göstermektedir. Öte yandan, Eski Mezopotamya toplumlarında hastalıklar ile
tanrılar arasında sıkı bir ilişki bulunduğunu belirtmiştik. Bu bağlamda, bazı
tanrı ve tanrıçaların şifa verici vasıflara da sahip olduklarına inanıldığı
anlaşılmaktadır.
Eski Mezoptamya’da bazı tanrıları ve tanrıçaların özellikle
sağlık ve hastalıkla ilgilendikleri inancı hâkimdir . Bu tanrıçalardan biri olan
Gula’nın sembolü köpektir . Söz konusu tanrıçanın ve köpeğinin, Mezopotamya’da
din ve tıp alanında önemli bir yere sahip olduğu, hem çivi yazılı kaynaklardan
hem de arkeolojik bulgulardan tespit edilmektedir .
Tanrıça Gula’nın adı, Bau veya Baba, Ninkarrak, Ninisinna ve
Eski Yunan’da Hekate örneklerinde olduğu gibi, farklı dönemlerde ve kültürlerde
farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır . Örneğin, Sumer tanrıçası Ninisinna,
Samiler’de Gula olarak adlandırılmıştır . Gula’nın anlamı tam olarak
bilinmemekle beraber Sumerce “gu-la” “büyük” kelimesi ile eşleştirilmiştir .
Tanrıça Gula/ Ninkarrak çivi yazılı metinlerde “dgu-la,
dgü-la, dgü-lâ, dME.ME ; dnin-kar-ra-ak, dnin-kar-ra-ak-a” şeklinde geçmektedir
.
“İsin’in Hanımı/İlahesi” anlamına gelen Ninisinna olarak da
bilinen Tanrıça Gula, metinlerde sağlık tanrıçası/ilahesi “belet balati” veya
büyük şifacı “azugallatu ” olarak geçmektedir. O, aynı zamanda bitkileri
büyüten, toprağa hayat veren verimlilik tanrıçası olarak da kabul görmüştür.
Gula, Anu’nun kızı, savaş tanrıları Pabilsag (İsin’de), Ninurta (Nippur’da) ve
Ningirsu (Lagaş’ta)’nun eşi ve şifa tanrıları Damu, Ninazu ve Gunurra’nın
annesi olarak bilinmektedir. En önemli kült merkezi İsin’dir . Burada ona
adanmış “e-u-gi7-ra” “köpek tapınağı” adı verilen bir tapınak bulunmuştur .
M.Ö.II.Binyıl’ın sonlarına tarihlenen ve İsin şehrinde ele
geçen bir yazıtta: “Egalmah
tapınağının hanımı, büyük şifacı, hayat
nefesi veren Gula’ya” ifadeleri net
olarak okunabilmektedir .
M.Ö.I.Binyıl’a tarihlenen ve Sippar şehrinden ele geçen bir
köpek figürü ile burada yer alan bir yazıtta: “Gula için kilden bir köpek
yaptım ve ona hediye ettim” ifadeleri geçmektedir . Aynı şekilde köpek figürü,
M.Ö. 14.yy’ın ortaları ile 13.yy’ın ilk dönemlerine ait Kasit silindir
mühürleri üzerinde de Tanrıça’yı temsilen görünmektedir . Eski Babil dönemine
ait olup, Tanrıça Gula’yı temsil ettiğine inanılan bir köpek ve yavrularının
betimlendiği bir levha ele geçmiştir . Bununla birlikte Tanrıça Gula’nın
tasvirine Orta Babil dönemi “kudurru”larında (sınırtaşı) da rastlanmıştır .
Bütün bunlara ek olarak M.Ö.II. ve I. Binyıllar’da köpek,
koruyucu bir figür olarak kullanılmıştır. Yapılan kazılarda özellikle kapı
girişlerinin altında köpek figür ve iskeletlerine rastlanmış olması bu durumun
bir sonucudur . Büyüsel ritüellerde de kil köpek heykelleri kullanılmış, kötü
ruhları def etmek için de bunlar yapıların altına gömülmüştür. Bu duruma en
güzel örnek, Nippur’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Asur sarayının giriş
kısmının altına gömülmüş olan köpek figürleridir70 . Gerçekten, Eski
Mezopotamya’nın inanç merkezi olarak bilinen Nippur şehrinde, Tanrıça Gula’ya
adanmış bir tapınak ve bu tapınakta köpek mezar ve heykelcikleri ele geçmiştir
.
Orta Asur tasvir veya imgelerinde ise, köpek figürü nadir
olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Asur kralı I.Tiglat-Pileser (M.Ö.
1114-1076) dönemine ait bir tablette köpek figürü vardır ve burada dinî bir
sembol olarak yer almaktadır .
Yazılı kaynaklarda Tanrıça Gula’nın adı, dua-beddua
ifadelerinin yer aldığı cümlelerde de sık olarak geçmektedir . Örneğin, Hammurabi zamanı mektuplarında:
“Şamaş ve Gula sana sıhhatler ihsan etsinler” cümlesi ile sık sık
karşılaşılmaktadır. Asurlular zamanında da krala yazılan mektuplarda: “Ninib ve
Gula kralım efendime sıhhat ve saadet bahşetsinler ” ifadesi mutlaka
kullanılmıştır. Hammurabi koyduğu kanunları değiştirecek kimse için yaptığı
bedduada: “Sin onun vücudunu bir elbise gibi cüzzamla kaplasın! Gula onun
vücuduna şifasız bir zehir akıtsın!”15 demektedir.
Benzer ifadeler, Sargonidler çağına yani 7., 8. yy’lara ait
doktorlardan krallara hitaben yazılmış mektuplarda da yer almaktadır. Kral
Asarhaddon’un doktoru Arad-Nanay’ın zamanımıza kadar gelen mektupları:
“Arad-Nanay ’dan efendim kralıma. Hizmetkârın Arad- Nanay’dan efendim kralıma
sıcak selamlar. Ninutra ve Gula efendim kralıma mutluluk ve sağlık ihsan
etsinler.... ” şeklinde başlamaktadır. .
Tanrıçanın adının şahıs ismi olarak da kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Örneğin, Yeni Asur dönemi metinleri içerisinde yer alan ve
Urad-Gula (Gula’nın kölesi anlamına gelir) isimli kişiye ait bir mektup ele
geçmiştir .
Bu kişinin duayla kötü ruhları, şeytanı kovduğuna
inanılmaktadır . Böyle bir isim taşımasının tesadüf olmadığını düşünüyoruz.
Yeni Asur dönemi silindir mühürlerinde Gula ile köpeği net
olarak görülmektedir . Örnek vermek gerekirse, Asur kralı Sanherip’in eşi
Tasmetum-Sarrat’a ait bir mühür baskısında da Tanrıça Gula ve köpek figürü yer
almaktadır . Bununla birlikte Gula’yı temsil eden tasvirlerde saldırgan köpek
figürüne rastlanmamıştır .
Tarih boyunca yaşamış olan hemen hemen her toplumda köpekle
ilgili bir inanışın var olduğu gözlemlenmektedir. Tarih öncesi dönemlerde,
tıpkı İskandinavya kültürlerinde olduğu gibi, köpeğin önemli bir kurban hayvanı
olduğu ve ölümle ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır ki, mezarlardan ele geçen
köpek iskeletleri bu durumu yansıtmaktadır.
Orta Asya kültürlerine baktığımızda, köpeğin hem mitolojik
anlatılarda yer aldığı hem de Şamanizm’in önemli unsurlarından biri olduğunu
görürüz. Bununla birlikte, köpekten türemiş olma inancı da yine söz konusu
kültürlerde önemli ölçüde kabul görmüştür.
İnsana en yakın olan hayvanların başında gelen köpeklerin,
hangi kültürde olursa olsun, koruma/koruyucu olma özelliğinin ağır bastığı
anlaşılmaktadır. Eski Yunan’da Kerberos örneğinde olduğu gibi, onun bu özelliği
ve misyonu, bu dünya ile sınırlı olmayıp ölüler diyarının kapısında bekçi
olarak yer alması ile de devam etmiştir. Öte yandan, tarihin ilk dönemlerinden
itibaren cesetlerin bir köpek eşliğinde gömülmesi de, yine köpeklerin koruyucu
vasfına vurgu yapmaktadır. Aynı durum, Hititler devri Anadolu’su için de
geçerlidir. Başkent Hattuşaş’ta ele geçen mezarlarda bulunan köpek kemikleri,
insanın öbür dünyaya sâdık bir yoldaşla gitme dileğinin ifadesi olarak kabul
edilmiştir.
Günümüzde Anadolu’nun birçok yerinde köpek uluması hala ölüm
geleceği şeklinde yorumlanmaktadır. Dolayısıyla köpeğin ölümü çağrıştırması,
bugüne has bir durum olmayıp, tarihin en eski devirlerinden itibaren süregelen
bir inançtır.
Eski Mezopotamya toplumlarında ise köpek, daha önceki
vasıflarına bir yenisini daha ekleyerek şifacı olarak algılanmaya başlamıştır.
Gerçekten, Mezopotamya toplumları başta olmak üzere, Eskiçağ toplumlarında
köpeklerin, şifa ritüellerinde önemli bir kült hayvanı olarak rol oynadıkları
anlaşılmaktadır. Tedavide salyasının ve dışkısının çeşitli şekillerde
kullanıldığı anlaşılan köpeklerin, tedavi uygulamalarında veya şifa
ritüellerinde oynadıkları rol ise, ne yazık ki, detaylı olarak anlaşılamamaktadır.
Aynı şekilde, ritüelin hangi aşamasında devreye girdikleri ve ne tür
hastalıklarda, hasta uzuvları yaladıkları da net olarak tespit edilememektedir.
Dolayısıyla arkeolojik veriler bu durumu tasvir etmekle birlikte, yazılı
kaynaklardan detaylı bilgilere ulaşmak şu an için mümkün görünmemektedir.
Köpeğin bir şifacı olarak algılanması durumu, sadece Eski
Doğu toplumları ile sınırlı kalmamış, büyük ihtimalle Anadolu vasıtasıyla Eski
Batı toplumlarına da intikal etmiştir. Gerçekten, hem Mezopotamya hem de
Anadolu’daki Hitit toplumlarında görülen, köpeğin salyasının ve dışkısının şifa
amaçlı kullanılması durumu, söz konusu toplumlardan Eski Yunan toplumuna da
geçmiştir. Asklepios ve Eileithyia kültlerinde, belirli uzuvların köpeğe
yalatılması, bu durumun bir göstergesidir. Mezopotamya’daki belirsizlikten
farklı olarak en azından Eski Yunan’da, köpek salyasının körlüğe çare olduğu ve
doğumları kolaylaştırdığına inanıldığını anlıyoruz.
Her ne rolde olursa olsunlar, söz konusu toplumlarda, hem
sosyal hem de dinî hayatta, köpeklere “koruyucu ve şifa verici” özelliklerinin
yanı sıra, “kötülüğü önleyici” bir misyon da yüklenmiştir. Şifa tanrıçalarının
koruyucusu olarak algılanan köpekler, belki de bu nedenle, Eski Mezopotamya’da
sınır taşları olarak tanımlanan kudurrular üzerinde Şifa tanrıçaları ile
birlikte resmedilerek sınırların güvenliğini de sağlamakla
görevlendirilmişlerdir. Bununla birlikte arkeolojik kazılarda söz konusu
heykelciklerin özellikle tapınak girişlerinin altında gömülmüş olarak ele geçmesi,
bunların kötü ruhlara karşı kötülüğü önleyici bir unsur olarak kabul
edildiklerinin en güzel delilleridir. Bununla birlikte, köpeklerin veya daha
doğru bir ifadeyle köpek heykellerinin, Mezopotamya’da özellikle Şifa Tanrıçası
Gula’ya adanmış olan tapınaklarda çok fazla miktarda ele geçmesi, bu
heykelciklerin şifa ritüellerinde kullanılmış ya da söz konusu tanrıçaya,
inananlar tarafından adanmış olduğunu düşündürmektedir.
ARMUTAK, Altan, “Doğu ve Batı Mitolojilerinde Hayvan
Motifi”, İstanbul Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 28/2 (2002),
s.411-427.
ATEŞ, Mehmet, Mitolojiler ve Semboller, Milenyum Yay.,
3.Basım, İstanbul 2012.
ATMACA, Veli, “Eski Medeniyetlerde Günah-Hastalık İlişkisi
veya Tanrının Gazabı Meselesi”, Atatürk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi
Dergisi, Sayı:34 (2010), s.99-121.
BEAULİEU, Paul-Alain, The Pantheon of Uruk During the
Neo-Babylonian Period, Brill 2003.
BİGGS, Robert D.,-BRİNKMAN, John A. vd., The Assyrian
Dictionary, Published by The Oriental Institute, Chicaqo 1999.
BİGGS, Robert D., “Recent Advances in the Study of Assyrian
and Babylonian Medicine”, Journal of Assyrian Academic Studies, 19/1 (2005),
pp.1-4.
BLACK, Jeremy - GREEN, Anthony, Gods, Demons and Symbols of
Ancient Mesopotamia, An Illustrated Dictionary, Illustrations by Tessa
Rickards, British Museum Press, London 1992.
BOYANA, Hülya, “Arkadia Kökenli Keçi Tanrı Pan”,
A.Ü.D.T.C.F. Tarih Araştırmaları Dergisi, S.37 (2005), s.153-181.
BOYANA, Hülya, “Priapos Kültü”, A.Ü.D.T.C.F. Tarih
Araştırmaları Dergisi, S.35 (2004), s.31-44.
BÖCK, Barbara, The Healing Goddess Gula, Brill, Madrid 2013.
BRENK, Frederick E., “Artemis of Ephesos: An Avant Gadre
Goddess”, Kernos,11 (1998), s.157-171.
BUDGE, E.A.Wallis, The Divine Origin of the Craft of the
Hebalist, London 1928.
BURSEVİ, İ.Hakkı, Ruh’ul-Beyan Tefsiri, Tefsir Eden: Ömer
Hilmi Faruk, Cilt 1, Fatih Yayınevi, İstanbul.
BLACK, J - GEORGE, A. - POSTGATE, N. (Eds ), A Concise
Dictionary of Akkadian, 2nd (Corrected) Printing, Harrassowitz Verlag,
Wiesbaden 2000.
COLLİNS, B.Jean, “The Puppy in Hittite Ritual”, JCS, 42/2
(1990), s.211- 226.
ÇAĞDAŞ, Kemal, “Hindistan’da İnek Kültü ve Bu Kültün Menşei
Üzerine Bir Araştırma”, A. Ü.DTCFDergisi, 13/1-2 (1955), s.53-67.
GELLER, M.J., Akkadian Healing Therapies in the Babylonian
Talmud,
Max-Planck-Institut für Wissenschaftsgeschichte, Max Planck
Institute for the History of Science, 2004.
GİBSON, McGuire, Nippur 1990: The Temple of Gula and A
Glimpse of Things to Come, Oriental Institute 1989-1990 Annual Report, Chicaqo 1990,
s.17-26.
GRÂSLUND, Anne-Sofie, “Dogs in graves-a question of
symbolism?”, PECUS, Man and animal in antiquity. Proceedings of the conference
at the Swedish Institute in Rome, September 9-12, 2002, Ed. B. Santillo Frizell
(The Swedish Institute in Rome. Projects and Seminars, 1), Rome 2004,
pp.167-176.
GUDME, Anne Katrine de Hemmer, Before the God in This Place
for Good Remembrance, PhD Thesis, Department of Biblical Studies, Faculty of
Theology, University of Copenhagen (Supervisor: Prof. N.P.Lemche), Kopenhag
2011.
HARBER, Prudence O., “Dog”, Ancient Near Eastern Art, The
Metropolitan Museum of Art Bulletin (1989), pp.5-6.
KALAFAT, Yaşar, “Altay Türk Halk İnançlarından Anadolu El
Dokumacılığına”,
www.yasarkalafat.info/dosyalar/kalafat2010175443.pdf, s.1-22.
KAPLAN, Melike - ARIHAN, Seda Karaöz, “Antikçağdan Günümüze
Bir Şifa Kaynağı: Zeytin ve Zeytinyağının Halk Tıbbında Kullanımı”,
A.Ü.D.T.C.F. Dergisi,52/2,(Aralık 2012), s.1-15.
KARAKURT, Deniz, Türk Söylence Sözlüğü Açıklamalı
Ansiklopedik Mitoloji Sözlüğü, e-Kitap, 2011.
KASAPOĞLU, Abdurrahman, “Kur’an’da Hayvan Davranışlarına
Benzetilen İnsan Karakterleri”, Fırat Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi,
11/1 (2006), s.47-75.
LENZİ, Alan (Ed.), Reading Akkadian Prayers&Hymns,
Society of Biblical Literature, Atlanta 2011.
MACQUEEN, J.G., Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Çev.Esra
Davutoğlu, Arkadaş Yayınevi, Ankara 1999.
MCİNTOSH, Jane R., Ancient Mesopotamia: New Perspectives,
Santa Barbara, California 2005.
MURAT, Leyla, “Ammihatna Ritüelinde Hastalıklar ve Tedavi
Yöntemleri”, Archivum Anatolicum, VI/2 (2003), s.89-109.
OATES, Joan, Babil, Çev.F.Çizmeli, Arkadaş Yay., Ankara
2004.
ORNAN, Tallay, “The Goddess Gula and Her Dog”, Israel Museum
Studies in Archaeology 3 (2004), pp.13-30.
ÖZDEMİR, İbrahim, “Kur’an ve Çevre”, İslam İlimleri Dergisi,
(2006), s.1- 22.
PAÇACIOĞLU, Burhan,““Sözlerin Soyağacı” Üzerine Bazı
Notlar”, TÜBAR, XV (2004), s.279-289.
PAVLİSİAN, Robert, “Medicine in Ancient Assyria and
Babylonia”,
Journal of Assyrian Academic Studies, V/1 (1991), pp. 1-51.
RADNER, Karen, “The Seal of Tasmetum-sarrat, Sennacherib’s
Queen and Its Impressions”, In G.B. Lanfranchi et al. (ed.), Leggo! Studies
presented to Frederick Mario Fales. Leipziger Altorientalische Studien 2,
Wiesbaden 2012, pp. 687-698.
REİNER, Erica, Astral Magic in Babylonia, The American
Philosophical Society, Vol.85, Part 4, Philadelphia 1995.
DURDİN-ROBERTSON, Lawrence, Communion with the Goddess, Part
I: The Vital Elements, Cesara Publications, 2.Basım, 1986.
SAA 06: Theodore Kwasman-Simo Parpola, Legal Transactions of
the Royal Court of Nineveh, Part I: Tiglath-Pileser III through Esarhaddon,
State Archives of Assyria, Volume VI, The University of Helsinki, Helsinki
1991.
SAA 10: Simo Parpola, Letters from Assyrian and Babylonian
Scholars, State Archives of Assyria, Volume X, The University of Helsinki,
Helsinki 1993.
SAA 14: Raija Mattila, Legal Transactions of the Royal Court
of Nineveh, Part II: Assurbanipal Through Sin-sarru-iskun, State Archives of
Assyria, Volume XIV, The University of Helsinki, Helsinki 2002.
SAA 16: Mikko Luukko-Greta Van Buylaere, The Political
Correspondence of Esarhaddon, State Archives of Assyria, Volume XVI, The
University of Helsinki, Helsinki 2002.
SARI, Nil- ALTINTAŞ, Ayten, vd., Tıp Tarihi ve Tıp Etiği,
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yay., İstanbul 2007.
SAYILI, Aydın, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik,
Astronomi ve Tıp, TTK, Ankara 1991.
SEVİMLİ, Şükran, Anadolu Uygarlıklarında Temizlik Kavramı ve
Uygulamalarının Evrimi, Basılmamış Doktora Tezi (Danışman: Prof.Dr.İlter Uzel),
Çukurova Üniv., Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Deontoloji ve Tıp Tarihi ABD, Adana
2005.
TEMÜR, Akın, “Grek Sanatında Deniz Yaratıkları-I: Skylla”,
Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fak. Dergisi, S.16 (2009), s.1-8.
THEMELİS, Chryssa Bourbou et Petnos, “Child Burials at
Ancient
Messene”, L ’Enfant et la mort dans l’Antiquité I, Actes de
la table ronde internationale organisée à Athènes, Ecole française d’ Athènes
29-30 Mai 2008, De Boccard, Paris 2010, pp. 111-128.
ÜNAL, Ahmet, “Boğazköy Metinlerinin Işığı Altında Hititler
Devri Anadolu’sunda Filolojik ve Arkeolojik Veriler Arasındaki İlişkilerden
Örnekler”, 1992 Yılı Anadolu Medeniyetleri Müzesi Konferansları, Yay.Haz.
S.Kıvanç-M.Arslan vd., Dönmez Offset, Ankara 1993, s. 11-31.
WATANEBE, Chikako E., Animal Symbolism in Mesopotamia, A
Contextual Approach, WOO, Band 1, Institut für Orientalistik, Universität Wien,
Wien 2002.
http://oracc.museum.upenn.edu/amgg/listofdeities/gulaninkarrak/
Erişim 08.05.2013, 20:00
j eanmarcel. over-blog.
com/article-mon-ami-le-chien-51385175.html.
Erişim:10.05.2013, 20:16.
www.proverbesfrancais.com/?=chien.
Erişim: 15.05.2013, 17:15.
http://en.wikipedia.org/wiki/Wound_licking.
Erişim: 10.06.2013, 14:20.
http://raf-proverbes.blogspot.com/2008/11/proverbes-sur-le-chien.html.
Erişim: 02.03.2013, 15:15.
http://www.abdn.ac.uk/bestiary/translat/19v.hti.
Erişim: 15.09.2013, 16:10.
H.Hande Duymuş Florioti
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar