45 ÂDEMNÂME
MUSTAFA
HÜZNİ ULUĞ
KIZILKEÇİLİ
T.B.M.M.
E.BAŞMÜTERCİMİ
Ankara
1960
Dedem
“ÂLÎ FEYZULLAH KIZILKEÇİLİ”nin
Azîz Rûhuna
- Tahdis-i
Nimet ve Arz-ı Şükran -
Muhtevâsı unvânından, unvânı
muhtevâsından utanan şu zavallı <Hakîkat Bestesi> Elest Bezminin o
muhteşem konserinden sağır bir bestakârın duyabildiği akortsuz seslerin perişan
notalarından vücûda gelmiş olup, ancak gökte okunan nuranî bir kitabın yerde
yazılmış karanlık bir önsözü ve yerde oynanan bir ilâhi fâcianın gökte çizilmiş
bir karikatürü gibi sırıttığından size ithaf etmekten hicap duyarım !
Yegâne beşeri imtiyâzı dünyânın
ıztırap sofrasından “EHL-İ BEYT”in binde biri kadar nasîb almış olmaktan ibaret
bir “Meczûb”un uykusuzluktan kanlanmış gözlerinden bir beyaz satha damlamış
şu siyah tahassür incilerini size iâde edebilmek muhakkak ki ilâhi sirkatımın
bir kefâreti ve belki de beşerî esâretimin ümitsiz bir fidye-i necâtı olurdu !
Emin olunuz
! Vuslata müştâk şu kırık kalem bir gaflet anında arza müteveccih sürçmesiyle
aşkımızın nikâhından boş düşmüş olsa da izdivaç kütüğünün musaffâ kalmış tek şahîdesine
eşinin “ÂLΔ ismini tekrâr yazıncaya kadar Feyzînin o dâima bakir “Fena
noktası” hokkasına banmaya Semavî bie zâni olarak devam edecektir !
Artık
bu ahd-ü-peymânımın ışığında aşağıdaki manzûm feryâdın hayâtımın fahri ve
memâtımın şerhi gibi değil midir Habîbim ?
Mustafa
Hüznî Uluğ KIZILKEÇİLİ
Ankara : 16/2/1960
Göz
açıp ibret ile gör feleğin çemberini ;
Hilkatin
cümle şüûnun oku aç defterini ;
Sâha-i
ceng-ü cidâlin şu büyük mahşerini ;
Arıyor
hepsi tefevvuk bileyip hançerini ;
Döküyor
kanını haksız, kesiyor birbirini,
Çeviren
fitne fesat hep feleğin mihferini,
*
Oluyor
sâlik-i âmâli harîsâne tamah ;
Çekiyor
prede-i hûn dîde-i insâne tamah ;
Alıyor
aklını hırs ile habîsâne tamah ;
Salıyor
fitne cihâna, kılıyor câne tamah ;
Vuruyor
şah damara avlayarak neşterini ,
Savurur
hem yakarak kardeş-i hâkisterini.
*
Böyle
görmüştü melekler bizi tâ yevm-i ezel ;
Bu
fesâdın çamurundan yoğurulmuştu temel !
Böyle
olmakla onun saffatine yoktu halel ;
İnsânın
düşmanı sırf kendisidir, tûl-u emel !
Anla
“mâlâtalemûn”un hikem-i bihterini,
Giyip
envâr-ı hilâfetle ezel efserini.
*
Bizi
mümtâz olarak Hazret-i Hallâk-ı hakîm,
Yaratıp
eyledi bezm-i melekûta takdim ;
Bizi
mir’ât edinip etti ulûmun tâlim,
Bütün
evsâf-ı meâli bulunur bizde amîm,
Açarak
ilm-i ilâhinin ulu meşherini,
Süsledik
biz melekûtun ezelî mimberini.
*
Babamız
Âdem iken hem melekûtta mecût,
Bütün
esmâ-ı ilâhi idi onda meşhût ;
İmtihan
etmek için devre getirdi mâbut ;
Gaflet
etme ! Ara sen sende onun cevherini ;
Halef
ol Âdemeki sende Hakayik mevcût
Ara
“esrâr-ı Eb”in o ezelî mefharini.
*
Budur
insânlığa lâyık reviş-i hüsn-ü hisâl ;
Bütün
ihvâna samîmi olarak söyle makâl ;
Ahdine
nârda da sâdık eri bul eyle misâl ;
Feleğin
cevrine karşı üzülüp çekme melâl !
Siliver
sabrederek mihnet-i dehrin terini !
Korur
elbette Hüdâ lûtf ile gerçeklerini !
*
Devre
gelmekteki hikmet sebebi derd-ü elem ;
Çekti
bak en büyüğün hep o Neb-î Ekrem ;
Yere
damlarken izinde o erenlerdeki dem,
Feyzîya
sen de katıl kervana, sar bir ehram !
İçmek
istersen eğer dâr-ı cenan kevserini,
Eyle
taklîd belâlarda cihan serverini !
Âli Feyzî KIZILKEÇİLİ
Daimâ
Kur’ân-ı nâtık, ayna olmuş hûlküne ;
Etmedin
“mâlik” dururken rağbet sala mülküne ;
Feyz-i
ahdin her belâdan kıldı sâlim âlini,
Bir
Habîb-i Nûhla girdin “EHL-İ BEYT”in fülküne.
ULUĞ KIZILKEÇİLİ
Ankara : 11/10/1956
(Nazmen meâli)
RAHMÂN
ve RAHÎM RABB’imiz ALLAH’ın adıyla
Hamd
olsun O ALLAH’a ki âlemlere RAB’dır
RAHMÂN
ve RAHÎM Mâlik-i eyyâm-ı hesabtır
Ancak
Sana kullluk ederiz abd-i hakîriz
Ancak
Sana muhtaç dilenen merd-i fakîriz
Dosdoğru
olan yolda “Hidâyet” bize lûtf et
Bir
yolda ki hep orda yürür nâil-i nimet
Bir
yolda ki yok orda gazap hem de dalâlet
Ankara, 13/5/1958
Ey
fakir Hüznî! Al artık gel kalem hem defterin !
En
büyük sâkîye ısmarlandı manzûm kevserin !
Yerde
Ahmed mürşîdindir, gökte Haydar rehberin !
Git
Hızır İlyâs’ı bul, Mûsâ desin bir aferin !
Tûr-u
Sinâ’dan kalan “âsâ” ve “taç” Âdemdedir !
*
Naz
yeter ! Peyman verip tığlan da ol bir “nâzenin !”
Olmasın
hattâ ateşte âteş-i âhın senin !
Doğ
Hüdânın rahm-i pâkinden olup tekrâr cenin !
Kalbine
vursun o sönmez lem’ası dü ahterin !
Kaldır
artık perdeyi, nûr-u siraç Âdemdedir !
22 / 1 / 1948
İSTANBUL
- Birinci Velâdetnâme -
“Kâf-u
Nûn” sırrını tefsir edecek Kur’ansın !
Cism-i
Kürsîde bir Arş dersi veren irfansın !
*
Kitabın
dışta mecâz içte icâz mahsenidir !
En
büyük mûcize “Âdem” buna pürîmansın !
*
“Küntü
kenz” sırrını fâş etmede mevcûdiyetin,
Bu
sıfatınla onun Zâtına bir ilânsın !
*
“Hâl-i
âmâ”yı yıkıp vâcibi izhâr ettin ;
Kuvveden
fi’le çıkan bir eser-i imkânsın !
*
Öyle
bir zerre imişsin ki cihanlar meknûz ;
Katrenin
hacmine sığmış sonu yok ummansın !
*
“Sırrı
- Levlâk” ı düşündükçe tefâhur eyle,
Şu
hakîr hâke düşen bir zer-i bîpâyansın !
*
Nice
âlem mütekâsif duruyor veçhinde,
Züpte-i
kevn-ü mekân tesmiyeye şâyansın !
*
Sîretin
bulmak için bak nice sûret giydin,
Her
sâhifende bin eş’ar okunan dîvansın !
*
Zâhiren
şimdi “hubût” eyledin arza, amma,
Sen
onun mâyesisin sâhibine akransın !
*
Ahsen-i
sûret giydin, onu mahcûb etme !
“Sıdretel
münteha” da tahtı kuran sultansın 1
*
Kâinatın
sebeb-i hilkatısın fahreyle !
Cümle
esmâ-ı ilâhî yazılan fermansın !
*
Mıknatıstır
ebeveyn, cezbeder eflâka kadar !
Annen
Arzdır, pederin gök, ne büyük ihsansın !
*
Kâh
eser, kâh müessîr oluruz nevbetle,
Fıtratın
tezgâhına sen de bugün hayransın !
*
Hilkatın
cümle şüûnunda kemâlat doludur,
Neyi
nâkıs görüyorsan o kadar noksansın !
*
“Men
aref” künhüne ermek bu seferden gâyen,
HAKK’ın
âyînesisin varlığına bürhansın !
*
Akıbet
gübre olup gitmemeğe cehdeyle,
Sen
ezelle ebede mihver olan bir ânsın !
*
Beşerin
ömrü şehaptır sönüyor sür’at ile,
Sen
güneş ol ki nûrun ebediyyen yansın !
*
Nefsin
idrâk ederek, yârini ağyardan ayır ;
En
çetin harplere sahne olacak meydansın !
*
Bu
gazâda sana bir başkası yardım edemez,
Bil
ki gönlündeki derde yine sen dermansın !
*
Mârifet
doğma değildir ölebilmektir esas !
Öyle
bir öl ki bütün hep diriler kıskansın !
*
Ahdine
sıdkını göster ederek teslim-i nefs,
RABB’ine
bezm-i Elestten verilen peymansın !
*
Cânı
cânâna fedâdan çekinen nâmerttir !
Dâvete
aşkla icâbet edecek kurbansın !
*
HAKK’a
mahrem olanın hakkı şehâdet olmuş !
Bu
tevekküldeki ulviyet ile giryansın !
*
Bazı
cevherleri ALLAH düşürür hâr eline !
EHL-İ
BEYT kadrini takdîr edecek vicdânsın !
*
Ağla
dehrin yüzüne son kere kundakta iken,
Asla
ric’at ediyorsun ebedî handansın !
*
Şu
denî âlemi mektep bilerek dersini al,
Olgun
ol ! Zâhiren âlem seni eçhel sansın !
*
Tükürüp
geç feleğin tükrüğe değmez yüzüne !
Bırak
ol kahpeye sen ehl-i dalâlet kansın !
*
“Fakrü
fahri” sözü düstûr-u esâsiyyendir,
Mâsivâ
perdesini çâk ederek üryansın !
*
Bende
benlikten eser kalmadı ifnâ ettin,
Dâimâ
gönlümü işgâl edecek mihmansın !
*
Bâdemâ
âleme mes’ut kaparım gözlerimi,
Çünkü
dünyâda beni anlayacak insânsın !
*
“Mâarefnâke”
deyip kat’-ı kelâm eylemeli,
Ne
kadar âşikâr olsan o kadar pünhansın !
*
“Mustafa
Hüznî ULUĞ” oldu “hubut” târihin,
“El
veled sırrı ebih” lâfzına tercümansın !
*
Nefh-i
rûh eyleyecek kudreti gösterdin ULUĞ :
Bir
cesetken beni ihyâ edebildin cansın !
1 / 12 / 1950
İstanbul
Nazmımdaki
uslûba kıyâsen,
Geç
doğmuş adam sanma beni sen ;
Bir
parça nüfûz olsa derûna,
Derdin
bu “tevvellüd” ne de erken !
*
Dâim
ederim mâlumu ilân,
Tellâl
gibiyim bit pazarında !
Âdem
Babadan kalma metâım,
Küflenmede
tezgâh üzerinde !
Ankara : 1956
Renge
renk vermiş iken bîrengiz !
Daha
kundakta “Peder” le dengiz !
Bize
“Esrar” deseler, bühtandır !
Biz
ki “Sır” dan bile esrârengiz !
*
Nakşımız
“Nakkaş”ı istidlâle
Perdedir,
girmede hâlden hâle ;
Söner
ardındaki “Şem’a” bir gün :
Âriyettir
“Ay” a nûrdan hâle !
*
İnsân
aynen bir odundur ki bu dem,
Yansımasından
ona gelmez hiç âdem !
Bil’akis
“Nûr”u “Duman”dan ayırıp,
Bir
“Beşer” ken olur âhir “Âdem !”
Ankara : 17 / 10 / 1956
Bir
gün o mukaddes şımarıklık ile taştım,
Bir
tekme vurup pergele, kul çevremi aştım !
Meczûp,
mütehevvir,
“Yâ
RABB’i” dedim “dînimi sevdinse bu rütbe,
Gir
Sen de ! Zekât ver ve Oruç tut oku Hutbe !
Rûhun
mütenevvir !”
ALLAH
dedi : “İSLÂM’ım ! Oruç tuttum ezelden !
İFTAR
ederim AYNA olan cümle güzelden !
“Aşk”tır
harekâtım !
Rahlem
şu FEZÂdır ki beher yıldızı KUR’AN !
“HAYDAR”
la şehâdet ederim Zâtıma her an !
“AHMED”se
ZEKÂTIM !”
Ankara : 9/6/1959
Kâinatta
tâ ezelden bir muammâdır döner ;
Ol
muammâ künhüne her kim ki âmâdır, döner !
Asl-ı
hilkat bir fitildir, sâde Lem’âdır döner !
Katre-i
âb içre buz, kar, çığ, buhar bak münceli,
Lâ
Nebî İLLÂ MUHAMMED Lâ Velî İLLÂ ÂLİ !
*
Ehadiyetten
çıkan “mum” zulmeti nûr eylemiş ;
Can
verip emvâta birden nefha-i sûr eylemiş !
“RABB’i
erni” söyleyen her sineyi Tûr eylemiş !
Kâh
Mûsâveş bayılmış, kâh ayıp olmuş deli !
Lâ
Nebî illâ MUHAMMED Lâ Velî illâ ÂLİ !
*
Nuh
necîyullah olup bir zümreyi tathîr eder !
Batn-ı
meryem içre bak “nefahtün”ü takrîr eder !
Kerbelâda
kıssa-ı İsmâil’i tefsîr eder !
Anla
kim Kur’an-ı nâtık ! Sez şu rûh-u İncili !
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî İllâ ÂLİ !
*
“Lâ
fetâ” nın sırrının ifhâmıdır bil “Zülfikâr !”
“Allemel
esmâ” rümûzu “üscüdû” dan âşikâr !
Bin
isim zâhirde amma bir müsemmâ yâdigâr !
“Küllü
şey’in hâlik illâ veçhe” nin de te’vili ;
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî İllâ ÂLİ !
*
Dikkat
et HAK beş teni bir baş ile izah eder !
Lâ
ve illâda kalırsan hâlini berzâh eder !
Nârı
İbrâhîm’e cennet, Nemrud’a düzâh eder !
Kurtulur
her bir belâdan kim ki söyler bir “Belî !”
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî illâ ÂLİ !
*
“Din-i
Fıtrat” “Eb” ve “Üm” üzre edilmiştir binâ,
Aslını
bulmaz isen bil oldun evlâd-ı zinâ !
Böyle
nâpâk bir nesepten Rabbenâ ahfizlenâ,
Haykırırken
Besmelenin ahiri hem evveli :
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî İllâ ÂLİ !
*
Sen
Süleymân-ı zamanken nâr-ü-hâk, âb-u-yele,
Tekne
bil dâim vücûdun kaptırıp verme sele !
Ahsen-i
takvim bu demdir, bir daha geçmez ele !
Ol
sırât-ı münhariften yoktur elbet erzeli ;
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî İllâ ÂLİ !
*
Gülistân-ı
Aşka dâhil ol da gül der solmadan ;
Murg-u
anka uçmadan, ol “Kâf”a toprak dolmadan,
Ölmeden
öl ! Âkıbet “Küntü türâba” olmadan ;
Tut
hazır ALLAH uzatmışken sana burda eli !
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî İllâ ÂLİ !
*
Çün
o eldir “Mâ rameyte iz rameyte” mazharı ;
Kilk-i
takdîrle mücehhez levh-i mahfuz masdarı ;
Dest-i
hablullah bu Hüznî kâinatın mefharı !
“El
ele el HAKK’a” dermiş HAKK’a ermiş her Velî,
Lâ
Nebî İllâ MUHAMMED Lâ Velî İllâ ÂLİ !
*
Lâ
ve illâ kalksın ertık, “hatt-ı fâsıl” kalmasın !
“Çift
deniz” bir nokta olsun, “inci” “mercan”
salmasın
!
“Fâtımâ
benden bedeldir” başka mânâ almasın !
“Lâhmike
Lâhmi”yle yek vücûd olur dü sevgili :
Lâ
ÂLİ İllâ MUHAMMED ! Lâ MUHAMMED Lâ ÂLİ !
Edremit : 4 / 4 / 1953
Murtezâ
sırrına ermiş ersin,
Câmiye
sığmayacak minbersin !
Seni
dönmüş, Hacı olmuş Kâbe !
Kitabın
yok ama Peygambersin !
M.H.Uluğ KIZILKEÇİLİ
Ankara
:
1957 (ÂDEMNÂME-1960)
Dört şark dilinin şâir-i hakimine dört
garp dilinde
Aruzla (Mefailün, feilâtün, mefailün,
feilün)yazdığım rübâi :
Le
corps est pour moi une cage et l’âme un olseau ; (Fransızca)
İn
un amor para tornar, cielo es mi pais ; (İspanyolca)
La
moglie mia e nel sole del cuore che sa (İtalyanca)
When
she will be so kind as to give me her (İngilizce)
Death
kiss
Par,
por, da, by ULUĞ
Ankara : 23 / 1 / 1957 (Âdemnâme-1960)
Canım
o Zümrüd-ü Anka, kafestir et ve kanım ;
Sema’
ibâdet-i aşkım, semâ iken vatanım ;
Eşim
o kâlb denen Şemsde türbedâr-ı vücûd,
O
kâlb tutulduğu lâhza kıyâm eder şu canım !
Ankara : 1957 (Âdemnâme-1960)
Aruzla
beş dile hâkim olan bulunsa bile,
Benim
dilimdeki esrâr nihan o ehl-i dile...
Ankara : 1957 (Âdemnâme-1960)
Muhammet
“Üm” de münzîrdir, bunun münkîrî hınzırdır !
ÂLÎ
“Ebbi - Rübûbiyye, buna “kevser” misâl olmuş ;
Nebî
tenzil, Velî te’vile memurken, o “hâdi” nin
“Hilâfet”
hakkı gasp olmuş, bütün Kur’an masal olmuş,
O
gasıplar mübeşşerdir diye tebşîr-i cennetle,
Bana
derlerse isnâdım Hüdâ’ya ayni bühtandır ;
Cevabım
: Tanrının lûtfuyla cennet içre sâkinken,
Neden
Âdem kovulmuştur o cennetten ki Hüsrandır ?
Bütün
dîn çünkü bir “aht”tır, aden mülkündebir tahttır ;
Bozan
ilk ahdi bedbahttır, Ömer, Osman, Bekîr olsa !
Hızır
Mûsâyı terk eyler dönerse ahd-ü-peymandan,
Kitâbından
Hüdâ sızsa ! Hitabı hep zikîr olsa !
Ölür
bir “ümmü-Kur’an” aç, şerîat üzredir Sıddıyk !
“Sayıklar
hasta Peygamber” diyen insân olur Fârûk !
Ben-i
Ümmiyye nam zulmetle mâlâmâl Zînnureyn !
Acep
Şeytan mıdır unvana tek sadık kalan Mahlûk !
ÂLÎ
devrinde artık “fiten” baş gösterdi her yandan,
Hidâyetsiz
“şerîat”la tefessüh eylemiş ümmet,
Yapıp
mızrakta bir perde bütün evrâk-ı Kur’anı,
Hurûç
etti şerîattan da İslâm oldu pürzulmet.
*
Eb-u
Süfyânın oğlundan tecellî eyleyen Îblis,
ÂLÎ’nin
veçh-i pâkinde görüp Âdemle ALLAH’ı,
“Türâba
secde etmem ben !” dedi nâr-ı kibirinden,
Yemin
etmişti çün “Kalû Belî” den hâl için “Şâh”ı.
*
“Fesat”
çıkmıştı artık “Arz” da bir “kan dökme” kalmıştı
Bütün
âyetlerin maksûdu zâhir oldu bak bir bir ;
Yezîd
minberde son kalmış olan harsı temizlerken,
Bütün
“Âl-i MUHAMMED” kanla Kur’an yazdı çek tekbir !
*
Bugün
câri olan ahkâm Yezîd’in külliyâtından ;
Mezâhip
fırkalar ihdâsını menetti çün ALLAH.
“Metîn
bir hablı” tuttum ben, bölünmem bölseniz bin kez !
O
“ip” zünnâr iken belde, “Gürûh-u nâci”yim vallah !
Ne
“Lâ”yım bil, ne “İllâ”yım ! “Tebrrâ”yım “Tevellâ”yım !
Bugün
“meczûb-u Mevlâ”yım, yarın ismim olur “Ermiş” ;
ÂLÎ’ye
fazla sevgimden “Şîî” denmekte hakkımda,
Demek
Hüznî ! MUHAMMED MUSTAFA ALLAH da “Şîîymiş !!!”
Ankara : 25 / 1 / 1957
Bir
Şîî fark etmeden mazhardan zâhir özü,
“Görmediğim
ALLAH’a tapmam !” Diyen bir sözü,
*
Aklınca
tefsîr edip “—Buldum!” diye bağırdı ;
Hakîkatin
kulağı bulduğuna sağırdı.
*
Dedi
“Gece açayım ÂLİ’min tâbûtunu,
Göreyim
gözlerimle artık şu mâbûdumu !
*
Kapanıp
huzurunda kılayım son bir namaz,
O
nûra secde eden nâra girse yanamaz !”
*
Kıbleye
güle güle sıvayarak kolunu,
Seccâdesini
alıp tuttu “Meşhed” yolunu.
*
Elde
kızıl bir fener, dilinde Şâhın adı,
Gece
gündüz yürüdü Gülbengi tekrârladı ;
*
Çölün
kızgın güneşi tepesini kavurdu ;
Tabanları
patladı, çöktü bütün avurdu ;
*
Yüzünü
görse tanımazdı artık karısı ;
Sürünerek
Meşhede vardı gece yarısı.
*
Hemen
kapanıp yere toprağı öptü yaşla,
Yalıyordu
tozları diliyle, gözle, kaşla !
*
Dedi
: “- yolunda senin can versem bie azdı !”
Sonra
kabri kırk gece tırnaklarıyla kazdı ;
*
Kırk
yıl ihtiyarladı, alnı hat hat kırıştı,
O
hıçkıran sesine mezar tonu karıştı !
*
Tırnakları
sökülmüş, kan içinde elleri,
Terle
yıkanıyorken saçının son telleri,
*
Göründü
en nihâyet taptığının sandığı,
İşte
orda yatardı O ömrünce andığı !
*
Dedi
: “- bu heyecanı duymam mahşerde bile !”
Hemen
kabre atlayıp elinde fener ile,
*
Tabutunun
kapağını titrek bir elle açtı,
Fener
söndü, haykırıp bir adım geri kaçtı !
*
Kamaşırken
gözleri, bayıldı çekip bir âh...
Yazıyordı
zeminde “LÂ İLÂHE İLLÂLLAH !”
*
Kapanırken
bedbahtın üstüne tekrâr makber,
Semalar
çınlıyordu : “Hüve ALLAHÜ ekber !”
*
Yine
RAHMÂN bu kula cennet etti hediye,
HAKK’ı
bulamasa da HAKK’ı aradı diye !
Ankara : 16 / 2 / 1960
Soyunup
her şeyimizden, kalırız bir etle,
Bir
beyaz çarşaf içinden sırıtıp ibretle ;
*
Bakarız
loşluğa boş boş hareketsiz dilsiz,
Sorarız
sırrı tebeddül bu mudur hayretle !
*
Bu
mu yokluk diye târîf olunan başka hayât !
Hep
hayât varsa neden parçalanır müddetle ?
*
Sanılır
sahne-i ömre iniyor son perde,
Perde
indikte oyun oynanıyor uzletle !
*
Beni
sen nûr-u semâvat diye metheyler iken
Neye
tefsir ediyorsun mumu son zulmetle ?
*
Kısacık
ömrü cehennem ediyorsun burda,
Sonra
tebşîr ediyorsun ebedî cennetle !
*
Bir
yudum bâdeyi burnumdan akıtmakta iken,
Kanamam
vâdine Kevser denilen işretle !
*
Beni
bir dilbere iç çektiriyorsun bir ömür,
Oyalarsın
beni Hûrîlerle hep ülfetle !
*
Kur
yaparsın bana “sensin o Habîbim” diyerek,
Sana
tam cilve yaparken iterek şiddetle,
*
Atıyorsun
beni vuslat yatağından hâke,
Bunu
te’lif edemezsin o kadar hürmetle !
*
Beni
toprak yaratıp, toz ediyorsun âhir,
Utanır
kâdir olan bil bu çeşit kudretle !
*
Kudretullâha
dokundun yeter artık Hüznî !
Bora
var, gark olacak yelken açan hiddetle !
*
O
ateş nefsine cüz’î olmazken hâkim
Külü
deşmek diliyorsun ne gülünç cür’etle !
*
Bakarak
makbere tek camlı kırık dürbünden,
Bir
serâp gördün oğul gerçeği sen gafletle !
*
Önce
bir kazma kürek hep görünür istimlâk !
Hikmet
aydınlanamaz dışta duran illetle !
*
Sen
Onun gökte canından da azîz âşığısın,
Arzda
ilân ediyor aşkını son nefretle !
*
Dâima
mevtle nikâh tâzeliyor çün ondan,
Ayrı
düştün şu hayâtım dediğin iddetle !
*
Nerde
olsan sen Onun “İsmet”isin aldanma !
Duvağın
şeytana açma, kapa hep iffetle !
Ankara 16 / 11 / 1956
İlâhi
hamura olmuşsun mâye !
Nefsini
idrâk et, ne büyük pâye !
Dünyâ
bahanedir, ahret hikâye !
“Âdem”
dir hilkattan yegâne gâye !!
İstanbul: 1950
Sâde
fıtrat dînidir hak, pek az insân bilmede ;
Başka
her bir dîn ve mezhep yalnız evhamdır, göçer !
Olmuşum
“Nûn vel Kalem” hiçbir tarikten geçmeden ,
Artık
ALLAH’a giden her bir tarîk benden geçer !
Ankara : 1960
Nereye
koşsam alnım çarpar mezar taşıma,
Yeter
gördüğüm zulmet, kapat artık Kur’anı !
Geçir
kâinatını baştan başa başıma,
Yıkılırken
görürüm belki onu kuranı !
Ankara : 1959
Hâlâ
göğe tevcih ediyor destini ümmet !
Her
Besmelenin âhiri “- İmdât MUHAMMED !”
Yaklaş
bana ol radde ki ey ahmed-i nefsim,
Mahrûm-u
şefâat olayım rûz-u kıyâmet !
İstanbul: 1951
Bir
ıssız çöl dahî petrol bulup içmiş uyur mahmur ;
Nehir
memnun hayâtından gezip oynar çakıllarla ;
Balık
pullarla kaplanmış, ağaç yaprakla örtülmüş,
Semâ
yıldızla süslenmiş ve ben iğrenç şu kıllarla !
*
Buhar
uçmuş, duman çıkmış, bakar eflâka bir Âdem !
*
Bu
arzın en ağır tek kitlesi bir ben miyim Ya RAB ?
Sular
çağlar, öter kuşlar oturmuş ağlıyor insân,
Bu
vahşetgâh senin bahçen ve ben türben miyim Ya RAB?
*
Eğer
türben isem ; kandilim olsun neden yoktur ?
Neden
bir tek ziyâretçin kapımdan bakmıyor aslâ ?
Eğer
rûhum için arkamdan ağlar varsa bir çift göz,
Neden
yaşlar sızıp yırtık kefenden akmıyor aslâ ?
*
Gezer
köşküyle bir hayvân, benim sâbit evim yoktur !
Doğar
kürküyle bir sırtlan ve ben çıplak kokar etle !
Evet
mahkûmum amma nerde ? Niçin ? Söyle Ey Tanrım !
Kanar
zirâ içim hâlâ göğe baktıkça gurbetle...
*
Ağaç
mâsûm çiçek açmış, olur ilkah, kalır bâkir !
O
cinsî uzvunu tevcîh eder eflâka, ben arza !
Eşekler
çiftleşir mevsimde, ben her nefs uyandıkça,
Neden
mahkûm benim dünyâya gelmem bir sefil tarza ?
*
Karıncan
minyatür Herkül ! Çekirgen zorlu bir atlet !
Bana
hepsinden üstün dik duruş etmiş iken ihsan,
Neden
eflâka sıçrar bir çekirgen olmasın Âdem ?
Neden
yıldızlar sürükler dev karıncan olmasın insân ?
*
Bütün
mahlûka yalnız ben emîr tâyin olunmuşken,
Neden
benden bu dünyâda ufak mikrop dahî korkmaz ?
Diyorsun
“Üfledim Ben Âdeme sırf kendi rûhumdan,”
O
Âdem ben değil her hâlde, çün HAK bir nefes kokmaz !
*
Kaburgamdan
tutup bir eş yarattın, ben de yaklaştım,
Hemen
dünyâya tard ettin beni tenzîl-i rütbeyle ;
Senin
indinde bir çarpık kemiklik yoksa mevkîîm,
Köpeklerden
de âdî bir kulunsam, sen hicab eyle !
*
O
cânî kurt dökerken kan bütün gün, hiç hayız görmez !
Karanlık
gökte bir leylek bulur yol, pusuladan evlâ !
Bir
âdî kargaya hattâ tutup bin yıl ömür verdin !
Halîfen
ben miyim yahutta hayvânlar mı Ya Mevlâ ?
*
Doğar
bir Şems, batar bir Ay, doğar bir Ay, batar bir şems,
Gelir
bir can, gider bir pîr, bu tekrârdan nedir gâyen ?
Eğer
gökte bir dev mum ve ben bir zil ve perdeysem,
Bu
tarz izhâr-ı kudretlerle bil artmaz senin pâyen !
*
“Benim
en parlak âyînem MUHAMMED MUSTAFA HAYDAR,
Onun
evlâdı mahbûbum, müsâvîdir şu Kur’anla,”
Deyip
âhir kesersin aç susuz çöllerde hep tek tek,
Senin
her aynanın şânı temizlenmek midir kanla ?
*
Huzurunda
ÂLÎ’yi öldürürler, hiç sesin çıkmaz, !
O
gün evden çıkarmazsın, kılıçtan kurtulur “Kâbil !”
Yezîdler
hepsi baş olmuş, HÜSEYN düşmüş yatar başsız !
Eğer
hep sen isen fâil senin ben abdin olmam bil !
*
Gezerken
çarpmadan milyonla yıldız gökte pürâhenk,
Üç
insân çarpışıp kan dökmeden geçmez bu âlemden !
Bütün
ehl-i olan mahlûkun en vahşîsi insândır !
Eğer
maymunsa ceddim bil hayâ eyler sülâlemden !
*
Nedir
insânlığın hâli ? Nedir bu fitne deryâsı ?
Eğer
eğriyse bir çember, bunun mes’ûlüdür pergel !
Çabuk
çık meydana ! Yoksa utancından mı saklandın ?
Eğer
mevcût ve kadîrsen, huzurumda hesap ver gel !
*
Hesaplaşmak
için bin yıl kıyâmet vakti beklenmez !
Yiğit
er, alnı ak başbuğ, kaçıp durmaz çıkar karşı !
Çabuk
“Mîzân”ı kur, bir sen bir ben onda tartılsın !
Bana
mevdü o âsân yoksa artık bil yıkar Arşı !
*
Vecidden
titriyorken, gürleyen bir ses dedi “Gâfil !
Sus
artık ! Anla senden başka hiç bir kimse yok evde !
Kimi
görmüştü Mîracında Ahmet perde ardında ?
Bütün
eflâkı koysan, toz kalır bil “kalb” denen devde !
*
Emânet
yerde hattâ gökte yok, kalbindedir ancak !
Sızar
kan bak yakıp neşterle içten bir lehim tuttur !
“Yakındır
şah damardan” âyetinden ibret al artık !
Işık
bir olmasın yontulsa bak zâtında mevcûttur !
*
Hüdâ
zulm eylemez aslâ, liyâkatla hitâb eyler !
Kazan
kaynar iken altüst olur yalnız o kepçeyle !
Seçen
hayvânca bir dünyâ şikâyet eylemez artık !
Semâdan
mum çalan hırsız gezer elbet kelepçeyle !
*
Onun
indinde tek Âdem : o ilk yurda dönenlerdir ;
Diğer
kullarsa hayvândan da âdî bir ahâlidir !
Hayât
ALLAH’a merhundur, olur er geç o istirdât,
Onu
sen vâdeden evvel satarsan mevtin âlîdir !
*
Mezar
bir sath-ı mâildir, kayar rûh “lâ”dan “illâ”ya !
Meâl-i
ömrü tefsîr eyleyen korkunç bir âyettir !
Kapanmış
arzın üstünde, açılmış Arş-ı âlâya !
Dışardan
bir nihâyettir ! İçerden bir bidâyettir !
Ankara : 15 / 2 / 1960
Değil
ALLAH bunu yapmaz hani bir mest-i müdâm :
En
mühim işte bak İblîsi eder istihdam !
Olmadıkça
kişi râsih olacak Kur’an ona,
Böyle
cerhlerden ibâret koca bir istifham !
*
Adımız
nûr-u semâvat, sanımız “levlâke”
Artık
ALLAH diye söyleme O kîlûkaldir !
“Lemyelid”
hem de “velemyüled” olan biz amma !
Bunu
dil anlatamaz çünkü Lisân-ı hâldir !
*
Var
iken dest-i kaderde mütevâzin mîzân,
Hayr-u
şer, mevt-ü-hayât hepsi serâb-ı çeşman !
Asl-ı
hilkatta tekerrür ve taaddüt yoktur,
Bir
teselsül ve teceddütten ibâret devrân !
*
Dönüyor
câzibe-i aşk ile âlem her an,
Mârifet
bulmak onun sâbit olan mihverini ;
Harf-ı
Mim dâire-i vahdete olmuş pergâr,
“Bâ”
nın alt noktası merkez, çiziyor çemberini !
*
Ne
tilâvet, ne şahadet, ne ibâdet bildim !
HAKK’ı
inkâr ederek, küfrü hidâyet bildim !
Evvelâ
taptığımın Arşını yıktım başına !
Tekrâr
inşâ ederek Âdemi mâbet bildim !
İstanbul: 1951
Son
fecri açan Şems olarak başladı amma,
Bir
Ley-i cehâlette yanan mum gibi bitti.
“HAKK
devleti” kurmak ile gelmişti muvazzaf,
Ba’sındaki
maksûduna hicran ile gitti...
*
Hicran,
o büyük insâna has ecr-i ilâhi !
Mefkûre,
o dâhiye musallat ezelî dert !
Ar,
arsızın ağzında tedâvüldeki akçe !
Kalb
sikkeyi altın diye sürmekte bugün fert !
*
ALLAH’ını
görmüş iken İblîs yine âsî !
Hâlâ
daha bak körleri körler yediyorlar !
Dünyâdaki
dönmek iken ilk âmil-i zulmet,
Şems
battı deyip Hurşide bühtan ediyorlar !
*
Batmaz
da O, doğmaz da O, RAHMÂN gibi dâim !
Nûr
saçmada lâkin göremezsin kapanırsan ;
Bir
altının uğrunda o “Samrî”ye uyup ta,
ALLAH
duruyorken bir öküzçün tapınırsan !
*
Duydum
sana ölmüş diyor arkandaki emvât,
Dünyâda
şu ten kabri kadar var mı ki zahmet !
Hüznî
sana “Rahmetli !” diyor haddi aşıp ta,
HAK’tan
sana gufran ola, senden bize rahmet !
Ankara : 27 / 9 / 1957
San’atın
çirkini yok, çatma kaşı !
Hep
Hüdâdır bağıran her telde !
Makasın
elde iken biç kumaşı !
Bir
kefenlik kumaşın var elde !
*
Köre
dik ! Bekleme şan, böyle töre !
Sen
batır iğneni, del şimdi eti !
Yaratan
rızkı verir hâle göre,
Köpeğin
sâde kemik mâişeti !
*
Terzi
oldun diye hiç etme esef,
Makasın
bil kalemimden üstün !
Bir
isim yapmadan ol burda telef,
Yalınız
orda dikilsin büstün !
*
Öyle
bir büst ki “Mikel Anj”ı dahî,
Çevirip
heykele, kılsın bir put !
Taşta
“Mûsâ” yaratan bir dahî,
Kesilip
taş, baka kalsın mebhut !
Ankara : 17 / 7 / 1959
‘Kore şehitlerinin ve bütün HAK ve
hakîkat mücâhitlerinin azîz rûhlarına’
Mehmetçiğe
sen yerde bir iz, gökte remiz de !
Kur’an
gibi, bir benzeri yoktur küremizde !
*
Can
vermek için cansıza , hep can veren insân !
Kan
vermek için kansıza, hep kan veren insân !
*
Mazlûmlara
beş kıt’a uzaktan uzanan el !
Yumrukları
tâ Arşa değen dev gibi heykel !
*
Bir
nârası bin aslanın âvâzını câmî !
Harp
meydanı indinde açık bir Ulu Câmî !
*
Abdestle
girer meydana tekbir çekerekten,
Yüz
kıbleye dönmekte vuruldukça yürekten ;
*
Değmiş
o alın toprağa, baş secdede kalmış !
Gözler
kapanıp vecd ile bir vakfeye dalmış...
*
Mehmetçik
! O tek lâfza sığan koskoca kâmus !
Esrâr-ı
Hüdâ ! Ahd-i ezel ! Hüccet-i nâmûs !
*
Ağlar
vuruyorken O ! İnildenmez ölürken !
Her
uzvu şahâdet getirir bak gömülürken !
*
Göklerdeki
son “FÂTMA”sı “YILDIZLI HİLÂL”dir !
Nâmahreme
kaş çatması ayniyle “Celâl”dir !
*
Târîh
onun imzâsı iken, ismi bulunmaz !
Toprak
onun eczâsı iken, cismi bulunmaz !
*
Bir
tâc-ı şahâdet onu bekler tepesinde !
ALLAH’a
bakar, gözler açık son nefesinde...
*
Başsız
yatıyorken bile, başbuğ gibi mağrûr !
Çökmüşse
de bir “Kâbe !” Yıkılmışsa da mâmûr !
*
HAKK’ın
yere düşmüş uzanan sâye-i pâki !
Bir
kan ile “Fürkân”a giren âyet-i bâki !
*
İbrâhim’e
“Kurbân” diye gökten inen Oydu !
Tevrât’ta
da İncil’de de “Samson” denen Oydu !
*
“Yakub”
Ona “Yûsuf” diyerek ağladı durdu !
“Mecnûn”
Ona “Leylâ” diyerek çağladı durdu !
*
“Yûnus”
Onu tespîh ile kurtuldu “balık” tan !
“Mûsâ”
Onu “Nâr” sandı uzak bir çalılıktan !
*
“Meryem”
Onu rüyâda görüp yandı tutuştu !
“Îsâ”yı
O öpmüştü de “Kundak” ta konuştu !
*
“Refref”
Onun Aşkıyla kanat çırpmada her an !
“Cebrâil”e
meşk etti de inmişti o “Kur’an !”
*
“-Gâzî
ya şehit !” der duyunuz nabzı atarken !
Târifidir
“İslâmiyet”in yerde yatarken !
*
“Mîrâc”ı
bu ! Mehmetçiğimin el ve ayaksız !
ALLAH’a
“Gelin” gitmededir tel ve duvaksız !
*
Tek
“İsmet”idir bohçada nâdîde cihâzı !
Can
düşmanının “Rahmet”idir HAKK’a niyâzı !
*
Teşyî
edilir yerde O gözyaşlı vedâla ;
Gökler
açılıp, rûhu geçer mahçup edâla ;
*
Her
katta melekler Ona bir fistan örerler,
“-
Ey RABB’imizin gözdesi giy sen bunu !” derler ;
*
“Kevser”
havuzunda yıkanır kanlı göğüsler ;
On
dört gece göz kırpmadan Ay tâcını süsler !
*
Bir
tül diye örtündüğü yıldızlı semâdır !
“Yûsuf”
kıyamaz bakmağa bambaşka simâdır !
*
Alnında
yeşil işlemeli kırmızı çatma,
“Sancak”
kuşatır ağlayarak HAZRET-İ FATMA !
*
Binlerce
perî tutmadadır hep eteğinden !
Milyonla
melek gelmededir hep yedeğinden !
*
Şems,
nûrunu tel tel koparıp huzme yapar da,
Konfet
diye serper ona dâim bu diyarda !
*
Bir
tahta oturmuş ki o taht “Arş-ı Muallâ !”
Bizzat
Ona kıymakta nikâh “RABB-İ TAÂLÂ !”
*
Parmağına
“alyans”ı takan “Sâhib-i Dîn” dir !
Tebrik
eden ilkin Onu “ŞÂHIM HÜSEYİN”dir !
*
Şâhitleri
olmuş bütün evlâd-ı Muharrem !
İmzâ
ediyor “Defter-i Âmâl”ini, hürrem !
*
Etmekte
duâ bir “Ulu Zât”, et Onu tahmin !
Binlerce
Nebî cân-ı derûndan diyor âmin !
*
Arş
takvimi göstermede hep “Leyle-i Kadr”i !
Vuslat
demi, yok nefsinin artık ona gadri !
*
Böyle
bir düğün olmadı hiç “Bezm-i Elest”te !
Cebrâil’i,
Azrâil’i hep hâlet-i mestte !
*
İsrâfil’i
“Sûr” çalmada eflâk “Semâ”da !
“-
ALLAH !” Diye sarsılmada yerler de semâ da !
*
Kopmuş
küreden, dönmede Mehmetçiği “Kâbe !”
“Kevser”
dağıtır ortada binlerce “Sahâbe !”
*
“ALLAH”
Onu yapmakta bütün “Mülk”e “Mühürdâr !”
Mûsâ
verir “Âsâ”sını, “Zülfikr”ini HAYDAR !
*
Her
Elçi gelip sunmada bir armağan eşsiz !
Şemsin
kamaşıp gözleri kalmakta güneşsiz !
*
“Âdem”
Ona der : “- Ben senin “İsm”in ile evlât,
Yalvarmış
idim HAKK’a da etmişti şefâat !”
*
Cennet
Ona der : “- Al beni sen mihr-i muaccel !
Itlâk,
o muhâl ! Yok sana bir mihr-i müeccel !”
*
Havvâ
yaşarır, yoksa da yaş dökmeğe kuvvet !
Âdem
Baba ilk görmededir çünkü mürüvvet !
*
Hûrîler
okur vecd ile “Kürsî”de ilâhi !
“Hüznî”yi
de “Mehmet” gibi mes’ud et İlâhi !
*
Kalkmış
mezarından bütün el çırpmada “Ecdât !”
Tavîre
mecâl kalmadı imdât ÂLİ ! İmdât !
*
Mehmet
ise Ya RAB o ne ? Hıçkırmada sessiz !
Hayrette
düğün halkı bakar şimdi nefessiz :
*
ALLAH
ki O her bir şeye vâkıftır ezelden,
ALLAH
ki güzeldir yüzü bilcümle güzelden,
*
Diz
çökmüş Onun öpmede tam gözbebeğinden !
Der
“- Ağlama kurtuldun o dünyâ denen inden !
*
Ben
sen gibi bir eş yedi bin yıldır arattım !
Her
âlemi yalnız senin uğrunda yarattım !
*
Biz
mahremiz artık bana her arzunu söyle !
Yalnız
bana mahzûn ve garîp bakma sen öyle !
*
Bir
tek şeyi yenmek bana hiç olmadı kâbil,
Benden
daha kadîr biri “Sâf gözyaşı” dır bil !
*
Senden
daha çok bil beni ağlatmada türben !
RAHMÂN
ve RAHÎM ismimi en çok severim ben !
*
Zâtım
bile dâhil vereyim hep senin olsun !
İblîs
o ganî ismime âmâ saçı yolsun !
*
Tek
sen bana gül de o son arzunu söyle !
Artık
bana “Aynam” ne olur bakma sen öyle !”
*
Şeytan
dona kalmış kekelerken : “Ne garîp hâl !”
Mehmet
gözü yaşlı kapanıp secdeye derhâl,
*
Der
: “Ey ULU TANRIM !” Yeniden ver bana imkân !
Dünyâya
dönüp uğruna tekrâr dökeyim kan !”
*
İsmindeki
kudsiyyeti hakkıyla taşır O !
Peygamberin
âgûşuna bâkir ulaşır O !
*
Her
damla kanı “HAK” diye hep hâke bil aktı !
Onsuz
kara târih neyi bilmem yazacaktı !
*
Mehmet
! Uyu sen ! Bizde bugün nevbet-i gurbet !
Ya
RAB ! Bize Mehmet gibi can verme nasîb et !
Ankara : 18 / 3 / 1958
Her
şey arar aslını, Mecnûn Leylâ’ya îmâ,
Arı
petek peşinde ! Çapkın etek peşinde !
Yanılıp
Arz yerine beni öpseydi Semâ
Dudağı
kavrulurdu “Ay”ın da “Güneş”in de !
*
Gece
akan gözyaşım bir çukura dolaydı,
Bir
damla içen balık hemen suya kanardı !
Benim
sana ateşim eğer mumda olaydı,
Yanamadan
erirdi, erimeden yanardı !
*
Kerbelâ
oldu tâciz gönlümün niyâzından,
Hâlâ
olmadım şehîd, hicabımdan al kanım !
“LÂ
İLÂHE İLLÂLLAH” deyip deyip ağzından,
Kur’anı
âyet âyet püsküren bir volkanım !
Ankara : 2 / 2 / 1959
Ne
Îsâ sîretim vardır, ne Yûsuf sûretim vardır !
Kudurmuş
bir köpek ağzında kokmuş bir etim vardır !
*
Gözüm
var görmez, âmâdır ! Özüm var bir muammâdır !
Sözüm
var sözlüğüm yoktur, nidâlârla mülemmâdır !
*
Ne
bir mürşitle tahrîkim ! Ne seyrim var, ne sâlîkim !
Ne
insânım ! Ne hayvânım ! Ne mahlûkum ! Ne hâlîkim !
*
Ne
bir mezhepte “Pîr” oldum ! Ne sırrı habîr oldum !
Ne
bir âyet, ne bir sûre, ne “Kur’ân-ı Kebîr” oldum !
*
O
dînî hokkabaz derler ! Ledünnî madrabaz derler !
Haham
derler ! Papaz derler ! İmâm derler ! Yobaz derler !
*
Anam
bilmez “Babam” kimdir ! Babam bilmez “Anam” kimdir !
Ne
evlâdım, ne evlâtlık ! Bu meşrû piç “Adam” kimdir !
*
Ne
mâzim var ezel densin ! Ne âtim var ebet densin !
Ne
mîlâdım, ne bir mevtim, ne bir ömrüm, nöbet densin !
*
Doğarsam
yüz beşik almaz ! Ölürsem bin mezar salmaz !
Kıyâm
etsem o İsrâfil’de “Sûr” üfler mecâl kalmaz !
*
Ne
cüz’îyim ‘ Ne küllîyim ! Ne hîçîyim ! Ne hestîyim !
Ne
hüşyârım ! Ne mestîyim ! Ne bir “Bezm-i Elestî”yim !
*
Ne
rûhum, âsumânîyim ! Ne nefsim, bir “enânî”yim !
Ne
Ahmet, “Men reânî”yim ! Ne Süfyânım, Zebânîyim !
*
Ne
dünyâya nikâhlandım ! Ne ukbâya silâhlandım !
Ne
bir İnsan, ne bir Şeytan, ne bir RAHMAN ilâhlandım !
*
Ne
Adem misli âlîyim ! Ne İblîs misli vâliyim !
Cehennemden
de Cennetten de Âraftan da hâlîyim !
*
Ne
Kâbem var, gidip dönsem ! Ne yârim var, tutup sevsem !
Ne
Mecnûnum ! Ne Leylâyım ! Ne dehrîyim ! Ne bir sersem !
*
Ne
Şeytânım, kusûrîyim ! Ne RAHMÂN’ım, ne zuhûrîyim !
Ne
nârîyim ! Ne nûrîyim ! Ne gılmânım ! Ne hûrîyim !
*
Ne
alkışlanacak âhım var ! Ne tartılacak günâhım var !
Ne
bir üstüm, ne bir altım, ne sağ sol bir cenâhım var !
*
Göğe
geçsem de âdîyim ! Yere geçsem de “Hâdî”yim !
Mezardan
kahkaham çınlar ! Ne Hüznîyim, ne şâdîyim !
*
Ne
“Mehdî” beklerim çıksın ! Ne meşgûlüm kıyâmetle !
Ne
“Deccal”la alâkam var ! Ne muknîyim “Kerâmet”le !
*
Ne
bir “Mâbud”a baş eğdim ! Ne havfım var gâzabından !
Yegâne
taptığım “Vicdân !” Ve tek korkum azâbından !
Ankara : 19 / 3 / 1959
Haricî
cepheme sen hep bakarak,
Bana
dersin “ULUĞ” alnın kırışık !”
Bu
karanlıkta seçilmez o yazı,
Okunur
HAK ona vurdukta ışık !
*
Bakma
mahzûn ağaran saçlarıma,
Güneşin
doğduğu yerler ağarır !
Çekecek
olsan eğer bir telini,
Ya
“Enel HAK !” Ya “Enel aşk !” Bağırır !
*
Bana
dersin “Yat oğul, söktü şafak !”
Ne
kadar âh... Sesin içli, yanık ;
Uyuyorken
beşerin hepsi şu an,
Çok
mudur bir kulu olsun uyanık !
*
Bakarak
yaş dolu loş gözlerime,
Çekme
iç ! Olsa da onlar fersiz !
Sen
onun tersini gördün Anne !
İçi
ben seyrederim bil, dışı siz !
*
Deme
“Gençsin, daha çok vaktin var,
Dinle
bir parça büyük tecrübesi !”
Kamerî
vakt ile “Şems”den doğanın,
Arzda
kundakta Hüdâdır ebesi !
*
Sayma
ağzımda duran lokmaları,
Yakışır
tüy gibi olmak bir ere ;
Ayağım
arza basar bak hâlâ,
Olmayım
fazla ağırlık şu yere !
*
Deme
“- baston taşıyorsun artık”
Vermez
“Âsâ” o Hüdâ her erine !
Sürünürken
sürümüz, biz gökten
Silkeleriz
“Kur’an”ı yaprak yerine !
*
Bakma
serhoş gibi rakkas kaleme,
Duramaz
doğru o, titrerken elim !
Yazarak
kan dolu birkaç mısrâ,
Rûhları
titretebilmek emelim !
*
Ciğerim
kof, kireç örtmezse ne gam !
Kıştan
evvel hasat ettim ekini !
Teni
ben öyle derin deldim ki,
Kâinat
dolduramaz bir tekini !
*
Çekiyorken
aralanmış çenemi,
Düşmesin
yaş o sararmış yüzüme ;
Güneş
altında yanan her salkım,
Öyle
bir renk verir âhir üzüme !
*
“Analık
hakkı için dinle beni !”
Deyip
and içme sakın, çekme melâl !
Ölmeden
kurtaramazsam beşeri,
Bana
aslâ sütünü etme helâl !
Ankara : 24 / 7 / 1959
Bir
şehit misli çıkarken rûhum,
Öyle
Azrâil’i sarsar kabzım,
Sağır
eyler o kulaklarını bütün,
Gökte
bir gonk gibi çarpan nabzım !
*
Su
döküp, gaslime kalkışmayınız,
O
su bir volkanı hiç söndüremez !
Sarsanız
zırh ile patlar kefenim !
“Arş”ı
üç arşın olan bez düremez !
*
Kılmayın
nâşımın üstünde namaz !
Çevirip
Kıbleye düşmüş başımı,
Beni
bir ömr yakan ALLAH ateşi,
Eritir
belki musâlla taşını !
*
Hoca
sordukta “- Nasıldır bu adam ?”
Deyiniz
“- Kevser içer, ayyaştı !
Tanrının
ağlar iken hâlimize,
Yere
damlattığı nûrdan yaştı !”
*
Uyuyor
sanmayınız uykusuzu,
Onu
yatmış görerek tâbutta !
Uzanan
gölgesidir arzda o an !
Dinelen
kendisidir Mâbutta !
*
Takılın
hep bana n’olur lâf atın,
Kabre
sırtlarda olurken akınım !
Susmayın
“- Hiç duymaz !” dense bile,
O
zaman ben size sizden yakınım !
*
Servi
altında, tutup boş kovamı
Sarkıtın
iple o dipsiz kuyuya !
Örtünüz
üstünü mermerle sıkı,
Haşre
dek bir su görüp hep uyuya !
*
Hoca
talkın verecek olsa kovun !
Olmayım
âleti câhil hevesin !
Kâtilim
olsa dahî affederim !
Sâde
şartım bana “Ölmüş !” Demesin !
*
Taşımın
üstüne yazılsın şöyle :
“Burda
terk etti Uluğ dünyâyı,
Şimdi
tâbîr ediyor göz kapalı,
Göz
açık gördüğü son rüyâyı !”
*
Çekerim
sanma azap kabrimde,
O
değirmen ezemez ince unu !
Külü
aslâ yakamaz hiçbir ateş !
Ama
rastlarsa kül eyler odunu !
*
Toprak
altında derim “- Ey kurtlar !
Geliniz
gözlerimi hep oyunuz !
Istırap
seyrederek ben doydum !
Şimdi
bir parça da sizler doyunuz !
*
Kemirin
cildimi, diş diş kazıyın !
Sıyırın
topladığım murdar eti !
Mağrur
insânlara ibret olarak,
Bırakın
sâdece bir iskeleti !”
*
Gece
ben doğrularak tâbutta,
Göğe
mahzûn açarım mendilimi,
“EHL-İ
BEYT aşkına ya RABB’i derim,
Nûr
verip yak şu sönen kandilimi !
*
Kurtar
arkamdaki kör yolcuları,
Yolları
düşmeden evvel buraya ;
Beni
yak bin sene tek her birini,
O
Hâbîbin gibi sok sen şuraya !
*
Ne
bu topraktaki feryâd-ü-figân !
Kemiğim
ürperiyor dinlerken !
Uyku
tutmaz beni dört bir tarafım,
Hıçkırıklar
ile hep inlerken !
*
Söndür
artık ta şu müthiş ateşi,
Marsığı
at yeniden dünyâya !”
Bunu
derken koca bir Nokta görüp,
Dalarım
bir göz açık rüyâya !
*
Bir
Cumâ... Tam ayın on dördünde,
Çalınır
“Sûr” gelir âzâm vecde !
Yayarak
kabrime yırtık kefeni,
Ederim
kendime dimdik secde !
*
Saf
olur cümle melek arkamda,
Ben
huşû içre yıkarken rûhu ;
Dört
yanım kıble kesilmiş bağırır,
Her
selâm verdiğim an Hû.. ! Hû..! Hû..!
*
Namazım
bittiği an “Beş dilber”
Ve
Dedem şevkle girerler koluma !
Adım
attıkça genişler ufkum !
Çıkarım
gökte o sonsuz yoluma !
*
Duyarım
Bezm-i Elestin sazını,
Gelir
artık küreler raksıma dar !
ALLAH
! ALLAH ! diye haykırdıkça,
Ses
verir nârama gök Arşa kadar !
*
Oynayıp
top gibi yıldızları hep,
Şemse
tedris ederim san’atımı !
Şimşeği
kamçı yapıp, Sâhibime
Sürerim
dört nala artık atımı !
*
En
nihâyet varırım bir sınıra,
Ne
O ervah ne de bir âh.. kalır !
Perdeyi
döndüğüm an, ardında,
Sâde
bir tek Ulu ALLAH kalır !
*
Ben
o yokluk denilen varlıkta,
Küreler
kaynak edip bağlarken ;
Görürüm
sizleri dolmuş bir eve
Bana
mevlût okuyup ağlarken !
*
Bana
ölmüş diyerek ağlamayın,
Her
bir ırmak akar âhir denize ;
Ağlamak
şart ise bir mevtâya,
Ağlayın
mendil açıp kendinize !
*
Ödeyin
ücreti ev sâhibine,
Göçmeden
yerlere vîran eviniz !
Bir
saray bulmak için ahrette,
Kimi
sevmiş ise “Mîmar” seviniz !
*
Beni
ermiş sanarak mum adayıp,
Asmayın
kabrime bir bez ve fener ;
Olur
ALLAH ! Diye bir âh çekerim,
Tutuşur
bez ! Mum erir ! Şavkı söner !
*
Gelmeyin
“Yâsin” için baş ucuma !
Başı
taş olmuşu irşâd ediniz !
Okuyup
Fâtiha ten kabrinize,
Muzdarip
rûhumu siz şâd ediniz !
*
Naklolurken
mezarım başka yere,
Bulunur
bil ne kemik orda ne kan !
Sâde
her zerresi ALLAH bağıran,
Bir
“Türab” hâline gelmiş Kur’an !
Ankara : 16 / 2 / 1960
“Nazmen
Meâli”
De
“O ALLAH ! O Birdir !
Gayr-i
muhtaç ve Kebirdir !
Ne
Doğurmuş ! Ne de Doğmuş !
Hiç
onun Dengi de yokmuş !”
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar