SEYYİD NİZÂMOĞLU
Hazırlayan:Canan ÖZDEMİR
SEYYİD NİZAMOĞLU’NUN YAŞADIĞI ÇAĞIN SİYASİ VE KÜLTÜREL YAPISI
Seyyid Nizamoğlu’nun yaşadığı 16.asır Türkler için zirve asrıdır. Osmanlı
ulaşabileceği son hudutlara gelmiştir. Osmanlı kültürü olgunluğunun
zirvesindedir. Dünya ticaret yolları değişmeye, iktsadi güçler iktisadi güçler
yeni dengeler aramaya başlamıştır. Bu gelişmeler Osmanlı’nın önüne yeni
meseleler getirmiştir. 16. asır Osmanlı için olgunluk çağı olduğu gibi
durgunluğa geçiş çağı da olmuştur.
.XVI. asır, Oğuz Türkleri’nin bütün Türk. Tarihinde en saltanatlı
çağlarını yaşadıkları asırdır. Osmanlı İmparatorluğu Şah İsmail Safevi’nin
sayılı kuvvet haline getirdiği İran Devleti’ni yenmiş ve böylelikle
İmparatorluk için manevi tehlike teşkil eden Şii-Safevi propagandası yok
edilmiştir. Asrın başında Sultan II. Bayezid devrinde bir sükun ve hazım
devresi geçirirken Osmanlı, Yavuz Sultan Selim’in siyasi ve askeri dehasıyla
canlanmıştır.[1]
[2]
Bu yüzyılın asra damgasını, vuran hakanları ise, şunlardır: Sultan
II. Bayezid Han, Yavuz Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman Han, Sultan II
Selim Han, III. Murad Han ve Sultan III. Mehmed Han.
Sultan II. Bayezid Han (1481-1512), hayatında iki ayrı devre
yaşamıştır: Biri şehzadelik hayatiyle saltanatının ortalarına kadar olan devri;
İkincisi de buradan ölümüne kadar geçen zamandır. Bu iki hayat devresi
birbirinden tamamen farklıdır. Onun birinci devri, zevk, safa alemleriyle
geçirmiştir. İkinci devrinde, içki alemlerini terk ederek ibadetle meşgul
olmuştur. II. Bayezid, İstanbul'da başlayan ilim cereyanlarını teşvik etmiş;
alim, şair ve edibleri himaye etmiştir. İstanbul'u İslam aleminin ilim merkezi
haline sokmuştur. II. Bayezid vaktinin çoğunu mütalaa ile geçirmiştir. Adli
mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirleri vardır.<2>
Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), devlet işlerinde katı
programla hareket eden Yavuz, devlet ile ilgili her konuyu vezirleriyle ve sair
alakadarlarla istişare ederdi. Azim kudreti, derin görüş ve yüksek zekasıyla
babası zamanında durgunlaşmış idareyi kısa zamanda harekete geçirmiştir. Her
konuda titiz' ve disiplinlidir. Yavuz’un özel meclislerinde ilmi, edebi
mübahaseler olurdu. Meclisine alimler ve şairler iştirak ederdi. Kendisi
mükemmel tahsil görmüş olup aynı zamanda Farsça şiirler yazardı. Yavuz Sultan
Selim’in divanı Alman İmparatoru II. Wilhelm adına Paul Hom tarafından
bastırılmıştır. Yavuz aynı zamanda filozof ve mutasavvıf bir hükümdardı. Bütün
emeli devlet hâzinesini dolu bırakmaktır. Bunun içinde aşırı harcamalardan
kaçınmıştır.(3>
Kanuni Sultan Süleyman Han (1520-1566), ne babası gibi çok asabi
ne de çok yumuşaktı. Ciddi bir kişiliği vardı. Babasından sonra babasının
zaferlerine devam etmiş doğuya ve batıya birçok sefer yapmıştır. Son seferinde
de muharebe sahasında ölmüştür. Kendisi ordusu tarafından çok sevilirdi. İş
başına getirdiği adamların kabiliyet ve derecelerini bilirdi. Vakur, azim ve
irade sahibi Kanuni bir karar almadan önce ince ayrıntısıyla düşünür sonra
karar verirdi. Verdiği kararları değiştirmezdi. Muhibbi mahlasıyla matbu bir
divanı vardır.[3]
[4]
"Zamanın hiçbir hükümdarı Yavuz'un tek varisi Kanuni Sultan Süleyman'dan
daha iyi bir eğitim görmemiş ve büyük bir devleti idare için onun gibi pratik
şekilde yetişmemiştir."[5]
Sultan III. Murat Han (1574-1595), Osmanlı, kuzeyde Baltık
denizine dayanmış, güneyde ekvatoru geçmiştir. Bu sırada 29 yaşında hükümdar
olan III. Murat, neşeli, halim, merhametli ve adil bir hükümdardı. Ağzından
"hayır" kelimesi nadiren çıkardı. Alim hükümdarlardan biri olan III.
Murat'ın ikisi Türkçe, biri Farsça ve diğeri Arapça olmak üzere dört divanı
vardır. Şiirlerini dini ve tasavvufı konulardan seçmiştir. "Futuhat-ı
Siyam" ve "Esramame" isimli eserleride tasavvufı nitelik
taşımaktadır. Kendisi Halveti şeyhi Şüca Efendi'ye intisab etmiştir. Yeniçeri
kanunu onun devrinde bozulmuştur ve ilk şeyhülislam azli de onun zamanında
olmuştur.[6]
Ve Sultan III. Mehmed Han (1595-1603), Eğri fatihi olarak anılır.
Sancak beğliğinden tahta gelen son Osmanoğlu'dur. Peygamberimizin adı
zikredildiğinde, ayağa kalkacak kadar takvalıdır. Onun zamanında üç kıtaya
yayılmış kırk eyalet ve vergi veren dört memleket mevcuttur. Diğer padişahlar
gibi bu da alim bir şairdir. On sekiz yaşında vefat eder.[7]
Bayezid (1481-1512) devrinin en önemli iç meselesi Cem Sultan
isyanıdır. Bu isyanla birlikte şii faaliyetleri arttı. Osmanh devleti yükselme
içinde bir duraklama yaşadı. Avrupa'ya ciddi seferler yapılamadı. Hatta bu
isyan iç mesele olmaktan çıkarak Avrupa meselesi haline getirildi.
Yuvuz Sultan Selim (1512-1520), kardeşleri Korkut ve Ahmed'e
yaptığı mücadeleler sonucunda ortadan kaldırdır.Şah İsmail'le yaptığı Çaldıran
savaşında (1514) büyük bir başarı elde eder. Bu zaferin sonucunda Doğu Anadolu
kesin olarak Osmanlı'nın eline geçer: Anadolu Şii hareketleri bertaraf edilir;
Gürcistan Osmanlı'ya bağlanır; İran'ın tahtı, tacı ve hâzinesi Osmanlı'ya kalır
ve doğudaki ticaret yolları Osmanlı'nın eline geçer.
Çaldıran savaşıyla İran üzerinde etkili olan Osmanlı Devleti Tumadağı
Savaşıyla da (1515) Anadolu Türk siyasi birliğini kesin olarak sağlar.
Müslümanları Osmanlı Sancağı altında toplamak ve İslam birliğini sağlamak
amacıyla I. Selim Mısır seferine çıkar. Bu sefer, Yavuz'un amaçlarına
ulaşmasını sağlar ve Memluklu Devleti tarihe karışırken "halifelik" Osmanlı'ya
geçer.
Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) kerdeşinin olmaması, babasının
disiplin edilmiş çok kuvvetli bir ordu, yetişmiş devlet adamları, komutanlar ve
ağzına kadar dolu bir hazine bırakması güçlü kılan sebeplerdendir. Kanuni devri
Osmanlı'nın en mükemmel devridir; fakat bu devirde değişik sebeplerden dolayı
birçok iç isyan çıkmıştır. Bunlar Mısır'da ve Anadolu'da zuhur etmiştir. Devrin
mükemmelliği bu olumsuzlukları yok etmeyi bilmiştir.
1521'de Belgrad fethedilir, 1526'da Mohaç Savaşıyla Budin alınır
ve Macaristan Osmanlı'nın himayesine girer. 1566'da Zigetvar Seferiyle Zigetvar
kalesi alınır. Kanuni bu sefer esnasında 72 yaşında vefat eder.
Kanuni devrinde kapitülasyonların verilmesi de önemli siyasi
olaylardandır. Hıristiyan birliği içinde bulunan Fransa'yı kendi yanma çekerek
Hıristiyan birliğini bozmak istemesi, Akdeniz limanlarını canlandırarak ticari
hayatı canlı tutmak ve Ümit Burnu yolunun değerini azaltmak amacıyla 1535'de
Fransa'ya kapitülasyonlar verilmiştir.
Almanya ve Avusturya ile Osmanlı arasında karadaki rekabet
denizlere taşar. Bu yön değiştirme Akdeniz’in Türk gölü olmasını sağlar. Ayrıca
Venedik, Portekiz ve İspanyol gemicileriyle Akdeniz rekabeti başlar.
Selim (1566-1574) devlet işlerini Sokullu Mehmet Paşa'ya bırakır.
Böylece Osmanlı Devleti'nde "Sokullu Devri" denilen bir sadrazam
devrinin başlamasına sebep olur. Bu devirde, Kıbrıs'ın 1571’de fethedilmesiyle
Doğu Akdeniz'in güvenliği ve hakimiyeti tamamen sağlanır. Ayrıca Sokullu,
Don-Volga, Süveyş Kanalı ve Sakarya Nehri projelerini ortaya atar; fakat bu
projeler gerçekleşemez.
Sokullu III. Murat'ın ilk yıllarında Sadrazamlığına devam
etmiştir. Bu dönemde Lehistan ve Fas Osmanlı himayesine girmiştir. Sokullu'nun
ölümüyle (1579) Osmanlı Devleti duraklama devrine girmiştir.
16. yüzyılın en önemli olaylarından biri de Osmanlı-Avusturya
Savaşları (1593-1606) arasında yapılan ve kazanılan Haçova Meydan Savaşıdır. Bu
savaşların menfi sonuçları 17. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde Celali isyanlarının
çıkmasına sebep olmuştur.
Fatih devrinde başlayan kültür hareketleri bu yüzyıl boyunca devam
etti. Kanuni devrinde İstanbul büyük bir bilim merkezi oldu. Açılan
medreselerde özellikle matematik, astronomi ve tıp derslerine önem verildi. XV
L Yüzyıl Osmanlı'nın bilim hayatının en canlı devri oldu. Bu asırda, Zembilli
Ali Cemali Efendi, rsn Kemal, Ebussuut Efendi gibi Türk bilginleri yetişti.
16. yüzyıl, Osmanlı-Türk Edebiyatının klasik devri olmuştur. Bu
yüzyılda asra damgasını vuran şairler yetişmınecr Bunlardan Baki, Fuzuli,
Lamii, Hayali, Nev'i ve Ruhi'yi sayabiliriz. Bu asır, halk edebiyatınmai Pir
Sultan Abdal'ları, Köroğul'ları ve Nizamoğul'larını yetiştiren asırdır.
Mimaride de Mimar Sinam gibi bir üstad kendisini gösterir. Mimari Osmanlı'nın
gelişmesine paralel olarak Sinan İe
gelişir, zenginleşir ve klasikleşir. 330 eser ile Mimar Sinan Osmanlı'ya
yakışır bir unvan alır: Kccca Sinan.
Türk sanatçıları tezhip, minyatür ve hat gibi süsleme sanatlarında
da isimlerini duyurmuşlardır. O dönemde Şey m Hamdullah ile Afyonkarahisar'lı
Ahmet gibi iki büyük hattat yetişmiştir. Bütün sanat eserlerinde Terklerin inçe
zevkini bulmak mümkündür.
Bu yüzyılda imparatorluğum nüfusu yaklaşık olarak 60 milyondu. Bu
nüfusun 40 milyonu Türk ve Müslüman, 20 milyonu da Hiristiyan ve Musevi idi.
"Batılı yazarların
kaydettiğine göre, papaz kilisede vaaz verirken, dünya hakimiyetinin Türklere,
fakat Cennet'in kendilerime ait olduğunu söylüyormuş. Cemaat içinde bu taksime
aklı yatmayanlar ümitsizce itiraz ederkem "Dünyada bizi yurtlarımızdan
çıkartan Türkler hiç Cennet'i bırakırlar mı? derler".(8)
İşte Türkler bu asırda umrnu söyletmişler ve böyle
düşündürmüşlerdir. İşte Seyyid Nimzamoğlu böyle zirve isimlerin: teneffüs
ettiği atmosferi içine çekmiştir.
Seyyid Nizamoğlu hasılı öyle bir asırda yaşamıştır ki, bu asır
çıkışın zirvesi ve aynı zamanda inişin başlangıcı olmuştur. [8]
[9]
SEYYİD NİZAMOĞLU'NUN HAYATI
Şeyh Nizamüddin oğlu Seyyid Seyfullah ( ? - 1601 ) onaltıncı
yüzyıl Türk tekke şiirinin en büyük mümesillerinden biridir/11 Doğum
tarihi bilinmemektedir. Babası Bağdat’tan İstanbul’a gelen Şeyh Seyyid
Nizamüddin’dir.[10]
[11]
Babası Hz. Hüseyin’in 27. Kuşaktan torunlarındandır. Yavuz Sultan Selim
zamanında İstanbul’a gelmiştir. Hükümdarın büyük takdir ve hürmetine mazhar
olmuştur. [12]
Seyyid Nizâmoğlu tahsilden sonra Şeyh İbrahim Sinan Ümmi’ye derviş ve
halife olmuştur. [13]
Onaltmcı yüzyıl Terk tekke şiirinin en büyük mümessillerinden biri olan
Seyyid Nizâmoğlu, Osmanh hükümdarlarından III. Murad Han devrinde ( 1574-1595 )
sesini duyurmaya başlamıştır.[14] Hem
hece ile hem aruzla yazmış olduğu şiirleri bestelenerek tekkelerde okunmuş ve
şiirleri çok sevilmiştir.[15]
Mutasavvıf ve arif bir zat olan Seyyid Nizâmoğlu, iyi bir öğrenim
görmüştür. Çağının gereği olan şeriat ve tarikat ilimlerini öğrenmiş. Aydın bir
zümre içinde yaşamıştır. Silivrikapısı’na doğru giden yol üzerindeki tekkesinde
uzun müddet irşad ile meşgul olmuştur.[16]
[17]
Aruz ve hece ile yazdığı, şiirlerinde, Seyyid Nizâmoğlu, Seyyid
Seyfi, Nizâmoğlu, Seyyid Seyfullah, Seyfullah, Seyfi, Nizâmoğlu Seyfullah
mahlaslarını kullanmıştır.
Seyyid Nizâmoğlu Caferiyye mezhebindendir. Şiirlerinde Caferiyye
mezhebinin ve bu mezhebin imamı Cafer es-Sadık b.Muhammed el Bakır’m övgüsünü
yapmaktadır.
On iki imam arasında isminden en çok söz edilen Cafer es-Sadık'm
en meşhur künyesi Ebu Abdullah ve lakabı da es-Sadık'tır. İmam Cafer, 17
Rebiyülevvel 80/23 Mayıs 699 tarihinde Medine'de doğmuştur. Babası Muhammed
el-Bakır, annesi de Hz. Ebu Bekir'in torunlarından Ummu Ferve'dir. Cafer
es-Sadık Emevi halifeleri Hişam b. Abdülmelik, el-Velid b. Yezid, İbrahim b.
el-Velid ve Mervan b. Muhammed ile Abbasi halifeleri Ebu'l-Abbas es-Saffah ve
el- Mansur devirlerinde yaşamıştır. w
İmam Cafer, din ve hikmet alanında fevkalade bilgili bir şahıstır.
Medine’de kendine intisab edenleri yetiştirmiş ve dostlarına ilimlerin sırrını
ifşa etmiştir. Daha sonra da Irak'a gider. Hiçbir zaman imamet
iddiasında bulunmamıştır. Dünya onun için önemini yitirmiştir. İmam Cafer için
önemli olan uhrevi hayattır. İmam Cafer'in "Ebu Bekir ve Ömer'i hayırla
anmayan kimseden uzağım” dediğini nakleder, es-Suyuti.
Mevcut rivayetlere göre Ebu Hanife, Malik b.Enes, Mutezile'nin
kurucusu Vasıl b. Ata ve meşhur kimyacı Cabir Hayyan İmam Cafer'in ilminden
yararlanmışlardır. Medinedeki evi bir medrese görevi görmüştür. Dünyanın her
yerinden ilim aşığı alimler gelmiştir.[18]
"İmam Cafer, Şiilerce, imamların en büyüğü kabul edilir.
İmamiyye-Şiası, kendilerinden bir mezhep olarak bahsederlerken, Caferiyye
ismini kullanırlar. İmam Cafer'e, Şii itikadını ve ibadetlerini belirleyen
birçok görüş, vaaz ve nasihatler isnad olunur. Bu arada, birçok eserinin olduğu
söylenirse de, bunların ona nisbeti ve sıhhati oldukça şüphelidir. [19]
Kendisine izafe edilen eserler sonradan yazılmıştır. Hadiste engin bir bilgisi
vardır. Astroloji, elkimya ve diğer ilimlerle de uğraşmıştır.[20]
İmam Cafer es-Sadık 25 . Şevval 148/15 Aralık 765 tarihinde
Medine'de vefat etmiştir. Şiilere göre el-Mansur tarafından zehirlenmek
suretiyle ölmüştür.[21]
İşte Nizamoğlu, bu vasıflara sahip bu şahsı ve babasını (Muhammed
Bakır) sık sık zikretmektedir. Muhammed Bakıda canım feda edecek kadar vefalıdır.
Bütün alemi İmam Cafere bağlı görmektedir. Bir baş değil, bin baş verecek kadar
da gözü kara bir mutasavvıf. Caferiyye Mezhebine ve İmam Cafer'e duyduğu
muhabbeti ve bağlılığı şöyle dile getirmektedir:
Muhammed Bakıda canım fedadır.
İmam Cafere'dir iktidamuz
(117/5)
Ey rehnüma-yı rehmin-i rehber
Ol mukteda-yı alem yani İmam-ı Cafer
(237/13)
Mezhebin haktır senin Cafer'desin
Haydar'dasm
Alemi ayine-i kit-i nümasın ya Ali
(292/6)
İmamım Cafer-i Sadık yolunda
Feda olsun eğer var ise bin ser
(82/3)
Muhammed Bakır ol şahım İmam Cafer
dürür mahım
Bulardan Musa-yı Kazım ki ol nur-ı Hûda geldi
(306/5)
Seyyid Nizamoğlu’nun şiirlerinde
ehl-i beyit sevgisi geniş bir yer tutmaktadır. Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin
şiirlerinde en fazla zikredilen isimlerdir. Şiirlerinden anlaşıldığına göre
Nizamoğlu, Hz. Ali'yi kendine rehber edinmiştir. Kendini de, Hz. Ali'nin
yanından hiç ayrılmayan kölesi Kamber yerine koymaktadır. Hz. Hasan'm ayağının
toprağını başına tac yapacak kadar, canını ve başını ehl-i beyitin yolunda feda
edecek kadar, kendisini kalu beladan beri Hz. Ali'nin kölesi kabul edecek kadar
ehl-i beyite muhabbet beslemektedir. Bir şiirinde de Hz. Ali'yi sevmenin Hz. Muhammed'i
sevmek olduğunu ve Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellemi sevmenin de
Allah'ı sevmek olduğunu söylemektedir. Hatta biraz daha aşırı giderek ehl-i
beyiti sevmeyenleri serseri kabul etmektedir.
Nizamoğlu’nun ehl-i beyit sevgisini
şu beyitlerden anlamak daha mümkün olacaktır:
Bihamdillah ki İslam'a delilim
Mustafa geldi
Emirim rehberim şahım Ali El-Murtaza geldi (306/1)
İmamım ol kerem kani nice ben
sevmeyim anı
Resulün kıratü'l-aynı Hasan Halkü’l-Rıza geldi (306/2)
Ali el-Murtaza'nın Kamber'iyim
Kamber’iyim ben
Muhibbi ehl-i beyit olan cihan durdukça var olsun (215/24)
Ya Rab beni dur eyleme evlad-ı
Ali'den
Kim bendesiyim ben buların kalu beladan (134/1)
Dönmem ger eğer Hariciler başım
kesse
Sinemde muhabbetleri vardır ezeliden
(334/2)
Seversin Mustafa neslin olursun
bi-riya mü'min
Ümidim var ki Seyftıllah etmiştir Hûda mü'min (43/14)
Envar-ı dide-i dil Muhammed ü Ali'dir
Bi'l-cümle hal-i müşkil Muhammed ü
Ali'dir
Ol Hasan ü şah-ı din Ahmet gayet
yakin
Hadi ruy-ı zemin Muhammed ü Ali'dir
Nur-ı dü-i çeşm-i evveli Muhammed ü
Ali'dir
Enes ü mülk evveli Muhammed ü
Ali'dir
Şah-ı Zeyne'l-Abidin taç-ı seri
zahidin
Secdegah-ı sacidin Muhammed ü Ali'dir
Baku- İmam Muhammed nesl-i resul-i
Ahmed
Cümle fena-yı müebbed Muhammed ü Ali'dir
Cafer-i Sadık-ı imam oydu ona has ü
amm
Mezheb-i din-i tamam Muhammed ü Ali'dir
(43. Gazel)
Hasan'dır kurretü'l-Ayni resulün
Yüzüm dergahının hal-i derdidir
(40/2)
Hüseyin-i Kerbela anladığı vakit
Yezide lanet it gayet yeridir
(41/3)
Ali Zeyne'l-Aba şah-ı vilayet
Havaric gözlerinin hançeridir
(41/4)
Musa-yı Kazım'm ben bendesiyim
Emirim rehberim Ali Rıza'dır
(40/6)
Hasanü'l-Askerinün şüphesiz bil
Cemali nuru envarı Hûda'dır
(40/7)
Muhammedi enbiya ser-defteridir
Ali cümle veliler rehberidir
(40/1)
Ayağı toprağı başıma tacım
İmamım Şah Hasan-üI-Askeri'dir
(41/8)
Musa-yı Kazım Ali'yü'l-Rıza
Yolunda feda kıl yürü can ü ser
(67/4)
Muhammed mehdinin zemanı geldi
Düşman-ı Ali'den kalmaya eser
(68/5)
Resulün Ali'ni sevmek Resullah'ı sevmektir
Resulullahı sevmek sıdkıyla Allah'ı sevmektir
(78/1)
Nizamoğlu'nun ehl-i beyit sevgisi, bağlı bulunduğu Caferi
mezhebinden kaynaklanmaktadır. Şia'nın en meşhur mezhebi olan Caferi mezhebi,
Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellemin vefatından sonra hilafetin Ali'ye
ait olduğunu kabul edenler tarafından temsil edilen ve böylece siyasi bir fırka
halinde oluşan şia'dan mühim bir kışım, Hz. Ali'den sonra oğlu Hasan'ın,
Hasan'dan sonra kardeşi Hüseyin'in, ondan sonra da Hüseyin'in oğlu Ali
Zeynü'l-Abidin'in oğlu Muhammedü'l-Bakır, mezhebin usul ve erkanını öğrenerek
esaslarını kurmuştur. Muhammedü'l Bakır'm ölümünden sonra oğlu
Caferü's-Sadık'ın imamlığını kabul edenler Caferiyye ismiyle anılmaya başlanmıştır.[22]
Caferiyye mezhebi de "usul-ı din” yani iman sahibi olmak için
şu esaslar gerekmektedir:
a.
Tevhid : Allah'ın birliğini kabul etmek.
b.
Nübüvvet: Allah, insanlara akıl vermiştir, bunun yanında onlara
doğru yolu gösterecek peygamberler göndermiştir.
c.
Adl: Tanımın mutlak olarak adaletli olduğuna inanmak Caferiyye
mezhebine göre, Allah her şeyin şonunu ve herkesin ne yapacağını bilir; fakat o
işi yapmaya kişiyi zorlamaz. İnsan zerre kadar iyiliğinin mükafatını ve zerre
kadar kötülüğünün cezasını çeker. Bu inancı Mutezile de benimsemiştir; Allah
(c.c) isterse kulunun günahlarını affeder. Yani adle inanmak, şefaati inkar
etmeyi gerektirmez.
d.
İmamlık: Peygamber, Allah'tan (c..c), aldığı emirleri kullara
ilettiği için "resul" dür ve aynı zamanda kullan idare etmesinden
dolayı da imamdır. Hz. Muhammed(Salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile peygamberlik
son bulmuştur; fakat imamlık devam etmektedir. Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi
ve sellem), Veda Hutbesi'nde Hz. Ali'yi imam kabul ettiğini söylemiştir.[23]
Allah'ın emriyle ve her imamın, kendisinden sonraki imamı
bildirmesiyle on iki imam vardaki, bunlar, sırasıyla şunlardır:
I.
Ebu-Talip oğlu Ali (Emirü'l-mü'minin) (ölm.661)
II.
Ali oğlu Hasan (ü'l-Mücteba) (ölm.667)
III.
Ali oğlu Hüseyin (ü'ş-Şehid) (ölm.680)
IV.
Hüseyin oğlu Ali (Zeynü'l-Abidin) (ölm. 712)
V.
Ali Zeyn-ül Abidin oğlu Muhammed (ü'l-Bakır) (ölm.733)
VI.
Muhammed oğlu Cafer (ü's-Sadık) (ölm.765)
VII.
Cafer oğlu Musa (ü'l-Kazım) (ölm.799)
VIII.
Musa oğlu Ali (ü'r-Rıza) (ölm.818)
IX.
Ali oğlu Muhammed (ü't-Takıy, ü'l-Cevad) (ölm.830)
X.
Muhammed oğlu Ali (ü'l-Hadi, ü'n-Nalay) (ölm.858)
XI.
Ali oğlu Hasan (ü'z-Zekiy, ü'l-Askeri) (ölm. 873)
XII.
Hasan oğlu Muhammed (ü'I-Kaim, ü'l-Hacca, ü'l-Mehdi) (ölm.873)
Caferiyye-Imamiyye mezhebi, Sünnilikten esaslı bir ayrılık
göstermemektedir. Caferi mezhebi batini bir karekter taşımamaktadır. İmamları
Tanrı mertebesinde görmek gibi bir inanışın olmadığı görülür. Bu mezheple
Abdullah b. Sobe gibi galilerin hiçbir ilgisi yoktur. Gülat tarafından ortaya
atılan Kur'an'ı Kerim'in tahrif edildiğine veya noksan olduğuna dair sözleri
kesinlikle yalanladığını belirtelim.[24]
Caferiyye'de filru-ı din, yani temel inanca dahil olmayan şeyler
ondur: namaz, oruç, hac, zekat, humus, cihad, emr bi'l-maruf-nehy ani'l-münker,
tevelli teberri. Bunları inkar etmemek şartıyla yapmayanlar imandan veya dinden
çıkmış sayılmaz. Caferiler, hurafeye dayanan inanışlarla din büyüklerinin
aleyhinde de bulunmazlar. İran, Azerbaycan'daki Müslümanların çoğu hepsi bu
mezheptendir. Suriye'de, Hindistan'da, hatta Zeryibar’da Müslümanların çoğu
Caferi'dir Türkiye'de de Caferi olanlar vardır. Bektaşi ve Alevi'ler, bu
mezhepten olduklarını iddia ederlerse de, esas itibariyle bunlar gulattandır.[25]
Seyyid Nizamoğlu Halvetiye tarikatının Sinaniye kolunu kuran
İbrahim Ümmi Sinan'ın (öl. 1551) halifesidir. Halvetiye tarikatının genel
özelliklerine baktığımızda karşımıza şöyle bir manzara çıkmaktadır:
Ebu-Abdullah Sıracüddin, Ömer b. Ekmelüddin-Lahici'ye mensuptur.
Sıracüddin Harezm'e gidip amcası Ahi Kerimüddin Muhammed b. Nur'ül-Halveti'ye
intisap etmiş. H.717'de amcası ölünce amcasının yerine geçmiştir. Sıracüddin'e,
bir ağaç kavuğunda kırk gün yalnız başına ibadet ve niyazeti birbiri ardınca
kırk kez tekrarladığını, başka bir rivayete göre de yalnız zikrettiği için
"Halvetj" denmiştir. Bu kişinin, tarikat zinciri, amcası Ahi
Kerimüddin Muhammed'den Sadeddin-i Fergani vasıtasıyla İbrahim Zahid-i
Giylani'ye İmamül-Halvetiye denildiğine göre "Halveti" adının İbrahim
Zahid-i Giylani'den itibaren başladığını söyleyebiliriz. [26]
Halvetilik, Seyyid Yahya Şirvani'nin ölümünden sonra dört ana kola ayrılmıştır.
Birinci kol, Dede Ömer Ruşeni ile başlar ve bu kola Ruşeniye
denir. Dede Ömer, Aydın'lı olduğu için Ruşeni mahlasını almıştır. Ruşeni
kuvvetli bir sofi şairdir.
Halvetiler, Esma-yı Seb'a denen yedi adı (La ilahe illallah,
Allah, Hu, Hak, Hayy, Kayyüm, Kahhar) zikrederek, nefsin yedi mertebesini
aşmaktadırlar. Sofilere göre İbrahim Zahid-i Giylani'ye kadar esma ile sülük,
"La ilahe İllallah, Allah, Hu" adlarıyla olurken Zahid-i Giylani, bu
üç adı yediye çıkarmıştır. Ruşeni bu adlara beş ad daha katarak bir kol
kurmuştur. Birinci koldan sonra iki kola daha ayrılmıştır: Demirtaşiyye ve
Gülşeniyye. Gülşeniyye tarikatı daha sonra da kendi içinde Sezaiyyeve Haletiyye
kollarına ayrılmıştır/18’
İkinci kol, Cemaliyye koludur. Hacı Halife denen Amasya'lı
Cemaleddin-i Aksarayi tarafından kurulmuştur. Daha sonra Sünbüliyye, Bahşiyye,
Şabaniyye, Karabaşiyye, Bekriyye, Kemaliyye, Şemmaniyye, Hufniyye (Tecaniyye,
Dırdiriyye, Saviyye, Semmaniyye ve Feyziyye) Nasuhiyye, (İbrahimmiyye veya
Kaşadariyye) kollarına ayrılmıştır.[27]
[28]
Üçüncü kol. Şemsüddin Ahmed'in kurduğu koldur. Manisa'nın Marmara
kazasında doğan ve bu yüzden Marmarari diye anılan Şemsüddin Ahmed, aynı
zamanda fütüvvet şeyhlerinden olup teşkilatta yiğit başlık makamını temsil
ettiği için "yiğitbaşı" diye de tanınmıştır. Manisa’da
ölmüştür.(1504) Halvetiler bu kola "orta kol" derler. Bu koldan
Ramazaniyye (Buhariyye, Raufiyye, Cerrahiye), Ramazaniyye (Halvetiyye,
Sinaniyye, Muslihiyye, Zekeriyye) Ahmediyye (Uşşakiyye, Mısriyye) ve Beyumiyye
kolları ayrılmıştır.[29]
[30]
İşte ünlü mutasavvıf şair Seyyid Nizamoğlu da üçüncü koldan
Ramazaniyye koluna bağlı İbrahim Ümmi Sinan'ın kurmuş olduğu Sinaniyye koluna
müntesiptir. İbrahim Ümmi Sinan, İstanbul'da, Eyüp'te Oluklu Bayır'daki
tekkesinde gömülüdür. Ayrıca kendisinin bir de divanı vardır. (H.958, 1551)(2,)
Dördüncü kol. Şemsüddin Ahmed Sivasi'nin kurduğu Şemsiyye yahut
Sivasiyye denen koldur. Bu kol sonradan Şemsüddin'in halifesi Abd'ul-Ahad Nuri
tarafından temsil edilmiştir.[31]
Hasılı, Halvetilerdeki kol bolluğu yüzünden bu tarikata
"Tarikat kuluçkası" veya "Tarikat fabrikası" denilmiştir.
Seyyid Nizamoğlu, tarikatını şöyle anlatmaktadır:
1
Zahid bize ta'n eyleme Halveti yüz devranıyuz
Biz ehl-i 'aşkız söyleme Halveti yüz devranıyuz
2
Müfti fetva virir bana canım kurban olsun ona
Komaz bu aşk beni bana Halveti yüz devranıyuz
3
Zikrullah ider dilimüz güzeldir bizim yolumuz
Her kişi bilmez halimuz Halveti'yüz
devranıyuz
4
Yandırsalar küller gibi çiğnetseler yollar gibi
Taşkın akan seller gibi Halveti'yüz
devranıyuz
5
Seyyid Nizâmoğlu gine mecnun olmuş döne döne
Girdi çün 'aşk meydanı ki Halveti'yüz devranıyuz
(107.gazel)
1
Yüzümün karasına bakma ya Rab
Kabul et halvettin biz kulların heb
2
İdüb halvet kılurduk zikr ü ta'at
Kabul it halvettin biz kullanın heb
3
îder mi sana layık kimse ta'at
Olur mu fikr ü fasidsiz ’iba'det
4
İki 'alemden itdik çünkü 'uzlet
Kabul it halvettin biz kullanın heb
5
Allah'a ve kerima zeval celala
Ki senden gayr yoktur Hakk Te'ala
6
Kerem kıl lütfidüp ey yüce Mevla
Kabul it halvetün biz kulların heb
7
. Yüzümün karasına şevkinle ağ it
Bu hasta gönlümü zikrinle sağ it
8
Bizi bu nefis zaliminden ırağ it
Kabul it halvetün biz kullanın heb
9
Nizamoğlu idüp halktan 'uzlet
Sakmup sana itti gerçi halvet
10
Bulunmaz lütfuna haddün ve nihayet
Kabul it halvettin biz kulların heb
(23.gazel)
Seyyid Nizamoğlu, tarikat silsilesini Hz.Ali'yle başlatır.
Hz.Ali'den kendi piri olan şeyh Sanander'e kadar tarikat silsilesinin
halkalarım zikreder. Nizamoğlu’nun tarikat silsilesini şematik olarak göstermek
mümkündür:
HZ. AİYYÜ'L MÜRTEZA
I
ŞEYH MARUF-I KERHİ
I
ŞEYH CÜNEYD BAĞDADÎ
1
ŞEYH MÜMŞAD
I
ŞEYH MUHAMMED BEKR
I
ŞEYH UMER-ÜL-BEKR
I
ŞEYH EBU-NNECM
I
ŞEYH KUTBÜDDİN KAMİL
I
ŞEYH RİKNÜDDİN EFADIL
1
ŞEYH ŞİHABÜDDÎN EFENDİ
I
ŞEYH CEMALEDDÎN EFENDİ
I
ŞEYH ZAHÎD GEYLANÎ
I
ŞEYH MUHAMMED HAZRETİ
I
ŞEYH ÖMER HALVETİ
I
ŞEYH İZZEDDİN
I
ŞEYH SADREDDİN HAYYAMİ
I
ŞEYH YAHYA SIRR-I AHMED
I
ŞEYH MUHAMMED ERZİNCANİ
I
ŞEYH İBRAHİM-İ SANİ
I
ŞEYH ALAİDDİN UŞŞAKİ
I
ŞEYH AHMED
I
ŞEYH HACI KARAMAN
Nizamoğlu tarikat silsilesini şöyle dile getirmiştir:
1
Bigayet izzet-İ devlet seadet
Tarik-i Mustafa'dan oldu biat
2
Erince silsilem rah-ı Resule
Şefa'at ma'deni asl-ül-usule
3
Kulak ur edeyim ismile takrir
Hak'ınca Mustafa’ya cümle bir bir
4
Hakk'a hamd ü Resulüne tahiyyat
Tarikat silsile'sin etdim isbat
Benim pirim 'azizim Şeyh Sinan'dır
Anın şeyhi de Hacı Karaman'dır
Anın pir Yiğitbaşı'dır Ahmed
Hûda rahmet kıla bi-hadd ü bi-ad
'Alaüddin Uşşaki'den alıp el
Olup'dur mürşid-i Kamil mükemmel
Anın şeyhidir îbrahim-i Sani
Anın piri Muhammed Erzincani
Anın da piri evlad-ı Muhammed
Mübarek nam-ı Yahya Sırr-ı Ahmed
Anın da piri Sadrüddin Hayyani
Anın şeyhinin ’îzzeddin namı
Ahi Mirim'dir anın piri ol Şah
'İbadet üzre idi anın işi her gah
Anın piri 'Ömer pir Halveti'dir
Anın şeyhi Muhammed Hazreti'dir
Anın da Zahid-i Geylani'dir bil
Feda olsun ana bin canı ile dil
Anın piri Cemaleddin Efendi
Anın şeyhi Şihabüddin Efendi
Anın da şeyhi Rüknüddin Efendi
Anın da şeyhi Kutbüddin Kamil
Ebu'n-Necm oldu ol sultana rehber
Anın da şeyhi ’ömer-ül-Bekr Server
Ana mürşid Vahiyyüddin-i Kaadi
Muhammed Bekr'in oldu ehl-i razı
18 Muhammed dindir anın delili
Anm da Şeyhi Mümşad dost halili
19
Ana da şeyh Cüneyd-i Bağdadi oldu
Sırrı Sukuti'den ana geldi
20
Anm da piri şeyh Maruf-ı Kerhi
Buluptur Davud-ı Tai"den fahri
21
Habib-i Acemi'ye bu yol ve erkan
Hasan-ül-Basri'den ki geldi ey can
22
Aliyy-el Murteza'dır piri anm
Velisidir zemin ü asuman'm
Nizamoğlu kendisini Seyyid kabul etmektedir. Çeşitli kaynaklarda
bu fikri desteklemektedir. Divanı'nın çoğu yerinde bu konuya dem vurmuştur. Hatta
mezkur eserindeki silsilenamede soyunun Hz.Ali'den geldiğini ispat etmektedir.
Soy şeceresini şematik olarak göstermek mümkündür:
SEYYÎD NİZAM AL-İ MUHAMMED
I
ŞİHABÜDDÎN AHMED
I
MİR-CÜNEYD
1
CELALÜDDİN
I
NUREDDİN ALÎ
I
NAKİB AHMED
I
İZZÜTDÎN EBU ÎSHAK
I
İBRAHİM
I
ŞERAFÜDDİN MUHAMMED
ZİYÂÜDDİN
I
ZEYD EBU'L KASIM
I
ZİYÂÜDDİN
I
EBU'L MENSUR MUHAMMED
I
ŞAH MUSUL
1
ZEYD ZİYARÜDDİN-İ AZAM
I
BU'L HÜSEYİN
I
AL-İ EBU ZEYD
I
NAKİB AHMED
I
MUHAMMED BU-ALİ
I
EBU'L-HÜSEYİN-İ EŞTER
I
EBU ALİ UBEYDULLAH-İ SALİS
I
EBU ALİ ASGAR
I
EBU'L HASEN ALİ
I
UBEYDULLAH-İ A'RAC
I
ABDULLAH A'RAC
I
HÜSEYİN
I
ALİ ZEYNE'L-ABA
I
NUH-İ SANİ
HZ.HÜSEYİN
I
HZ.ALÎ kerrem'allahü veche radiyallâhü anh
Nizamoğlu soy şeceresini şöyle dile
getirmektedir:
1
Hakka hamd ü resulüne tehayyat
Siyadat silsilesin itdim isbat
2
Babam Seyyid Nizam Al-ı Muhammed
Babasıdır Şihabüddin Ahmed
3
Nakib Mir-i Cüneyd ana peder hem
Baba ana Celaleddin alem
4
Anın babası Nureddin Ali'dir Nakib
Ahmed ana benzer velidir
5
Anın babası ’İzzütdin Ebu İshak
Ki İbrahim'dir ol nakib afak
6
ŞerafÜddin Muhammed ana valid
Nakibi cümle evlad-ı Seyyid
7
Ana Zeyd oldu valid zeval keramet
Ziyaüddin lakab mensıb nikaabe
8
Muhammed fahr-i dindir ana eslaf
'Irak içre nakibü'l-eşraf
9
Dahi Zeyd Ebu'lKasım'dır a'lem
‘ Ziyaüddin nakib mir-i 'alem
10
Ebu'l-Mensur Muhammed validi bil
Nakib ve hem veziri şah Musul
Ki Bu'l-Hüseyin ile olmuştu alem
12
Ki anın evladına al-ı Ebu Zeyd
İdüptür cümle nessabları kayd
13
Nakib Ahmed olup re'is-i a'zam
Anın babası ol Mir-i Ekrem
14
Muhammed Bu'Ali'dir ana valid
Nakib-i a'zam fahrü'l-imamıdır
15
Ana baba Ebu'l-Hüseyün Eşter
Muhammed nam u hem nakib-i ekber
16
Ana valid durur Küfe'ye varis
Ebu 'Ali ’Ubeydullah-ı salis
17
Ebu'l-Hasan Ali ana pederdir
Nakib ve hem muhaddis mu'attirdir
Ebu 'Ali asgar dinler am
19
Ebu El-Hasan 'Ali'dir ana valid
Olup salih lakab ol mir-i zahid
20
Ubeydullah-ı A'recdir babası
Ki nesli gibi çok idi gınası
21
Ebu'Ali'ye hem Hüseyin-i Asgar
Uludur dedi validi mukarrer
22
Ali Zeyne’l-'Aba'dır Nuh-ı Sani
Ana valid durur ol ilm-i kani
23
Anın babası ol maktul mazlum
îmam-ül-Hak Hüseyin ol sıbt-ı
mazlum
24
Anası Fatıma bint-i Resuldür
'Ali'dir validi zevc-i betüldür
Seyyid Nizâmoğlu H.1010 (M. 1601)
yılında vefat etmiştir. . Mezarı, Silivrikapı dâhilinde Emirler Mahallesindeki
yüksek bir suffeye gömülmüştür.[32]
[1] BANARLI, Nihat
Sami: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1987
[2] UZUNÇARŞILI,
İsmail Hakkı: Osmanlı tarihi, Ankara 1988, c.II, s:245-248
[3] UZUNÇARŞILI,
İsmail Hakkı: a.g.e, s: 303-305
[4] UZUNÇARŞILI,
İsmail Hakkı: a.g.e, s: 419-420 .
[5] KÖSOĞLU, Nevzat:
Türk Dünyası Tarihi veTürk Medeniyeti
[6] KÖSOĞLU, Nevzat:
a.g.e, s: 257-258
[7] KÖSOĞLU, Nevzat:
a.g.e, s: 258-259
[9] Seyyid Nizamoğlu’nun yaşadığg yüzyılın genel hususiyetleri
için bkz. .BANARLI, Nihat Sami: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanr-DUİ,
1987, c.I, İstanbul, 1987, s: 515-516; KÖSOĞLU, Nevzat: Türk Dünyası Tariihi ve
Türk ^«^deniyeti Üzarine Düşünceler, İstanbul, 1990, s: 207-209; UZUNÇARŞILI,
İsmail Hakkı: Osurganlı Tarihi, c.II, Ankara, 1988, s: 117-242; Büyük Türk
Klasikleri (Nevzat KÖSOĞLU), c.III, İstanbul . 1986, s: 137-209
[10] KOCATÜRK, Vasfı
Mahir: Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970
[11] Büyük Türk
Klasikleri, c.4, İstanbul, 1986
[12] GÜZEL, Ragıp: Seyyid
Nizam, İstanbul, 1991, s: 17
[13] BURSALI, Mehmet
Tahir: Osmanh Müellifleri, İstanbul, 1333, c.I, s:81 •
[14] ATALAY, Adil: Seyyid
Nizamoğlu’nun Hayatı, Ederleri-Divanı, İstanbul, 1990, s: 11
[15] İstanbul
kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğou, İstanbul, 1965, c.III, s:221
[16] ATALAY, Adil: a.g.e,
s:3
[17] FIĞLALI, Ethem Ruhi:
a.g.e, s: 264-265
[18] FIĞLALI, Ethem
Ruhi: a.g.e, s: 265
[19] FIĞLALI, Ethem
Ruhi: a.g.e, s: 265-266
[20] ZETTERSTEEN, K.V.:
“Cafed’; İslam Ansiklopedisi, c.III, İstanbul, 1993, s:7
[21] FIĞLALI, Ethem
Ruhi: a.g.e, s:266
[23] a.g.e, s: 181
[24] a.g.e, s: 182
[25] a.g.e, s: 182
[26] a.g.e, c.18, s:
420-421
[27] a.g.e, s: 421
[29] a.g.e, s: 423
[31] a.g.e, s: 423
[32] İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanİar Katalogu,
c.III. fasikül I.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar