Print Friendly and PDF

SEYYİD NİZÂMOĞLU

Bunlarada Bakarsınız

 

Hazırlayan:Canan ÖZDEMİR

SEYYİD NİZAMOĞLU’NUN YAŞADIĞI ÇAĞIN SİYASİ VE KÜLTÜREL YAPISI

Seyyid Nizamoğlu’nun yaşadığı 16.asır Türkler için zirve asrıdır. Osmanlı ulaşabileceği son hudutlara gelmiştir. Osmanlı kültürü olgunluğunun zirvesindedir. Dünya ticaret yolları değişmeye, iktsadi güçler iktisadi güçler yeni dengeler aramaya başlamıştır. Bu gelişmeler Osmanlı’nın önüne yeni meseleler getirmiştir. 16. asır Osmanlı için olgunluk çağı olduğu gibi durgunluğa geçiş çağı da olmuştur.

.XVI. asır, Oğuz Türkleri’nin bütün Türk. Tarihinde en saltanatlı çağlarını yaşadıkları asırdır. Osmanlı İmparatorluğu Şah İsmail Safevi’nin sayılı kuvvet haline getirdiği İran Devleti’ni yenmiş ve böylelikle İmparatorluk için manevi tehlike teşkil eden Şii-Safevi propagandası yok edilmiştir. Asrın başında Sultan II. Bayezid devrinde bir sükun ve hazım devresi geçirirken Osmanlı, Yavuz Sultan Selim’in siyasi ve askeri dehasıyla canlanmıştır.[1] [2]

Bu yüzyılın asra damgasını, vuran hakanları ise, şunlardır: Sultan II. Bayezid Han, Yavuz Sultan Selim Han, Kanuni Sultan Süleyman Han, Sultan II Selim Han, III. Murad Han ve Sultan III. Mehmed Han.

Sultan II. Bayezid Han (1481-1512), hayatında iki ayrı devre yaşamıştır: Biri şehzadelik hayatiyle saltanatının ortalarına kadar olan devri; İkincisi de buradan ölümüne kadar geçen zamandır. Bu iki hayat devresi birbirinden tamamen farklıdır. Onun birinci devri, zevk, safa alemleriyle geçirmiştir. İkinci devrinde, içki alemlerini terk ederek ibadetle meşgul olmuştur. II. Bayezid, İstanbul'da başlayan ilim cereyanlarını teşvik etmiş; alim, şair ve edibleri himaye etmiştir. İstanbul'u İslam aleminin ilim merkezi haline sokmuştur. II. Bayezid vaktinin çoğunu mütalaa ile geçirmiştir. Adli mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirleri vardır.<2>

Yavuz Sultan Selim Han (1512-1520), devlet işlerinde katı programla hareket eden Yavuz, devlet ile ilgili her konuyu vezirleriyle ve sair alakadarlarla istişare ederdi. Azim kudreti, derin görüş ve yüksek zekasıyla babası zamanında durgunlaşmış idareyi kısa zamanda harekete geçirmiştir. Her konuda titiz' ve disiplinlidir. Yavuz’un özel meclislerinde ilmi, edebi mübahaseler olurdu. Meclisine alimler ve şairler iştirak ederdi. Kendisi mükemmel tahsil görmüş olup aynı zamanda Farsça şiirler yazardı. Yavuz Sultan Selim’in divanı Alman İmparatoru II. Wilhelm adına Paul Hom tarafından bastırılmıştır. Yavuz aynı zamanda filozof ve mutasavvıf bir hükümdardı. Bütün emeli devlet hâzinesini dolu bırakmaktır. Bunun içinde aşırı harcamalardan kaçınmıştır.(3>

Kanuni Sultan Süleyman Han (1520-1566), ne babası gibi çok asabi ne de çok yumuşaktı. Ciddi bir kişiliği vardı. Babasından sonra babasının zaferlerine devam etmiş doğuya ve batıya birçok sefer yapmıştır. Son seferinde de muharebe sahasında ölmüştür. Kendisi ordusu tarafından çok sevilirdi. İş başına getirdiği adamların kabiliyet ve derecelerini bilirdi. Vakur, azim ve irade sahibi Kanuni bir karar almadan önce ince ayrıntısıyla düşünür sonra karar verirdi. Verdiği kararları değiştirmezdi. Muhibbi mahlasıyla matbu bir divanı vardır.[3] [4] "Zamanın hiçbir hükümdarı Yavuz'un tek varisi Kanuni Sultan Süleyman'dan daha iyi bir eğitim görmemiş ve büyük bir devleti idare için onun gibi pratik şekilde yetişmemiştir."[5]

Sultan III. Murat Han (1574-1595), Osmanlı, kuzeyde Baltık denizine dayanmış, güneyde ekvatoru geçmiştir. Bu sırada 29 yaşında hükümdar olan III. Murat, neşeli, halim, merhametli ve adil bir hükümdardı. Ağzından "hayır" kelimesi nadiren çıkardı. Alim hükümdarlardan biri olan III. Murat'ın ikisi Türkçe, biri Farsça ve diğeri Arapça olmak üzere dört divanı vardır. Şiirlerini dini ve tasavvufı konulardan seçmiştir. "Futuhat-ı Siyam" ve "Esramame" isimli eserleride tasavvufı nitelik taşımaktadır. Kendisi Halveti şeyhi Şüca Efendi'ye intisab etmiştir. Yeniçeri kanunu onun devrinde bozulmuştur ve ilk şeyhülislam azli de onun zamanında olmuştur.[6]

Ve Sultan III. Mehmed Han (1595-1603), Eğri fatihi olarak anılır. Sancak beğliğinden tahta gelen son Osmanoğlu'dur. Peygamberimizin adı zikredildiğinde, ayağa kalkacak kadar takvalıdır. Onun zamanında üç kıtaya yayılmış kırk eyalet ve vergi veren dört memleket mevcuttur. Diğer padişahlar gibi bu da alim bir şairdir. On sekiz yaşında vefat eder.[7]

Bayezid (1481-1512) devrinin en önemli iç meselesi Cem Sultan isyanıdır. Bu isyanla birlikte şii faaliyetleri arttı. Osmanh devleti yükselme içinde bir duraklama yaşadı. Avrupa'ya ciddi seferler yapılamadı. Hatta bu isyan iç mesele olmaktan çıkarak Avrupa meselesi haline getirildi.

Yuvuz Sultan Selim (1512-1520), kardeşleri Korkut ve Ahmed'e yaptığı mücadeleler sonucunda ortadan kaldırdır.Şah İsmail'le yaptığı Çaldıran savaşında (1514) büyük bir başarı elde eder. Bu zaferin sonucunda Doğu Anadolu kesin olarak Osmanlı'nın eline geçer: Anadolu Şii hareketleri bertaraf edilir; Gürcistan Osmanlı'ya bağlanır; İran'ın tahtı, tacı ve hâzinesi Osmanlı'ya kalır ve doğudaki ticaret yolları Osmanlı'nın eline geçer.

Çaldıran savaşıyla İran üzerinde etkili olan Osmanlı Devleti Tumadağı Savaşıyla da (1515) Anadolu Türk siyasi birliğini kesin olarak sağlar. Müslümanları Osmanlı Sancağı altında toplamak ve İslam birliğini sağlamak amacıyla I. Selim Mısır seferine çıkar. Bu sefer, Yavuz'un amaçlarına ulaşmasını sağlar ve Memluklu Devleti tarihe karışırken "halifelik" Osmanlı'ya geçer.

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) kerdeşinin olmaması, babasının disiplin edilmiş çok kuvvetli bir ordu, yetişmiş devlet adamları, komutanlar ve ağzına kadar dolu bir hazine bırakması güçlü kılan sebeplerdendir. Kanuni devri Osmanlı'nın en mükemmel devridir; fakat bu devirde değişik sebeplerden dolayı birçok iç isyan çıkmıştır. Bunlar Mısır'da ve Anadolu'da zuhur etmiştir. Devrin mükemmelliği bu olumsuzlukları yok etmeyi bilmiştir.

1521'de Belgrad fethedilir, 1526'da Mohaç Savaşıyla Budin alınır ve Macaristan Osmanlı'nın himayesine girer. 1566'da Zigetvar Seferiyle Zigetvar kalesi alınır. Kanuni bu sefer esnasında 72 yaşında vefat eder.

Kanuni devrinde kapitülasyonların verilmesi de önemli siyasi olaylardandır. Hıristiyan birliği içinde bulunan Fransa'yı kendi yanma çekerek Hıristiyan birliğini bozmak istemesi, Akdeniz limanlarını canlandırarak ticari hayatı canlı tutmak ve Ümit Burnu yolunun değerini azaltmak amacıyla 1535'de Fransa'ya kapitülasyonlar verilmiştir.

Almanya ve Avusturya ile Osmanlı arasında karadaki rekabet denizlere taşar. Bu yön değiştirme Akdeniz’in Türk gölü olmasını sağlar. Ayrıca Venedik, Portekiz ve İspanyol gemicileriyle Akdeniz rekabeti başlar.

Selim (1566-1574) devlet işlerini Sokullu Mehmet Paşa'ya bırakır. Böylece Osmanlı Devleti'nde "Sokullu Devri" denilen bir sadrazam devrinin başlamasına sebep olur. Bu devirde, Kıbrıs'ın 1571’de fethedilmesiyle Doğu Akdeniz'in güvenliği ve hakimiyeti tamamen sağlanır. Ayrıca Sokullu, Don-Volga, Süveyş Kanalı ve Sakarya Nehri projelerini ortaya atar; fakat bu projeler gerçekleşemez.

Sokullu III. Murat'ın ilk yıllarında Sadrazamlığına devam etmiştir. Bu dönemde Lehistan ve Fas Osmanlı himayesine girmiştir. Sokullu'nun ölümüyle (1579) Osmanlı Devleti duraklama devrine girmiştir.

16. yüzyılın en önemli olaylarından biri de Osmanlı-Avusturya Savaşları (1593-1606) arasında yapılan ve kazanılan Haçova Meydan Savaşıdır. Bu savaşların menfi sonuçları 17. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde Celali isyanlarının çıkmasına sebep olmuştur.

Fatih devrinde başlayan kültür hareketleri bu yüzyıl boyunca devam etti. Kanuni devrinde İstanbul büyük bir bilim merkezi oldu. Açılan medreselerde özellikle matematik, astronomi ve tıp derslerine önem verildi. XV L Yüzyıl Osmanlı'nın bilim hayatının en canlı devri oldu. Bu asırda, Zembilli Ali Cemali Efendi, rsn Kemal, Ebussuut Efendi gibi Türk bilginleri yetişti.

16. yüzyıl, Osmanlı-Türk Edebiyatının klasik devri olmuştur. Bu yüzyılda asra damgasını vuran şairler yetişmınecr Bunlardan Baki, Fuzuli, Lamii, Hayali, Nev'i ve Ruhi'yi sayabiliriz. Bu asır, halk edebiyatınmai Pir Sultan Abdal'ları, Köroğul'ları ve Nizamoğul'larını yetiştiren asırdır.

Mimaride de Mimar Sinam gibi bir üstad kendisini gösterir. Mimari Osmanlı'nın gelişmesine paralel olarak Sinan İe gelişir, zenginleşir ve klasikleşir. 330 eser ile Mimar Sinan Osmanlı'ya yakışır bir unvan alır: Kccca Sinan.

Türk sanatçıları tezhip, minyatür ve hat gibi süsleme sanatlarında da isimlerini duyurmuşlardır. O dönemde Şey m Hamdullah ile Afyonkarahisar'lı Ahmet gibi iki büyük hattat yetişmiştir. Bütün sanat eserlerinde Terklerin inçe zevkini bulmak mümkündür.

Bu yüzyılda imparatorluğum nüfusu yaklaşık olarak 60 milyondu. Bu nüfusun 40 milyonu Türk ve Müslüman, 20 milyonu da Hiristiyan ve Musevi idi.

"Batılı yazarların kaydettiğine göre, papaz kilisede vaaz verirken, dünya hakimiyetinin Türklere, fakat Cennet'in kendilerime ait olduğunu söylüyormuş. Cemaat içinde bu taksime aklı yatmayanlar ümitsizce itiraz ederkem "Dünyada bizi yurtlarımızdan çıkartan Türkler hiç Cennet'i bırakırlar mı? derler".(8)

İşte Türkler bu asırda umrnu söyletmişler ve böyle düşündürmüşlerdir. İşte Seyyid Nimzamoğlu böyle zirve isimlerin: teneffüs ettiği atmosferi içine çekmiştir.

Seyyid Nizamoğlu hasılı öyle bir asırda yaşamıştır ki, bu asır çıkışın zirvesi ve aynı zamanda inişin başlangıcı olmuştur. [8] [9]

SEYYİD NİZAMOĞLU'NUN HAYATI

Şeyh Nizamüddin oğlu Seyyid Seyfullah ( ? - 1601 ) onaltıncı yüzyıl Türk tekke şiirinin en büyük mümesillerinden biridir/11 Doğum tarihi bilinmemektedir. Babası Bağdat’tan İstanbul’a gelen Şeyh Seyyid Nizamüddin’dir.[10] [11] Babası Hz. Hüseyin’in 27. Kuşaktan torunlarındandır. Yavuz Sultan Selim zamanında İstanbul’a gelmiştir. Hükümdarın büyük takdir ve hürmetine mazhar olmuştur. [12] Seyyid Nizâmoğlu tahsilden sonra Şeyh İbrahim Sinan Ümmi’ye derviş ve halife olmuştur. [13] Onaltmcı yüzyıl Terk tekke şiirinin en büyük mümessillerinden biri olan Seyyid Nizâmoğlu, Osmanh hükümdarlarından III. Murad Han devrinde ( 1574-1595 ) sesini duyurmaya başlamıştır.[14] Hem hece ile hem aruzla yazmış olduğu şiirleri bestelenerek tekkelerde okunmuş ve şiirleri çok sevilmiştir.[15]

Mutasavvıf ve arif bir zat olan Seyyid Nizâmoğlu, iyi bir öğrenim görmüştür. Çağının gereği olan şeriat ve tarikat ilimlerini öğrenmiş. Aydın bir zümre içinde yaşamıştır. Silivrikapısı’na doğru giden yol üzerindeki tekkesinde uzun müddet irşad ile meşgul olmuştur.[16] [17]

Aruz ve hece ile yazdığı, şiirlerinde, Seyyid Nizâmoğlu, Seyyid Seyfi, Nizâmoğlu, Seyyid Seyfullah, Seyfullah, Seyfi, Nizâmoğlu Seyfullah mahlaslarını kullanmıştır.

Seyyid Nizâmoğlu Caferiyye mezhebindendir. Şiirlerinde Caferiyye mezhebinin ve bu mezhebin imamı Cafer es-Sadık b.Muhammed el Bakır’m övgüsünü yapmaktadır.

On iki imam arasında isminden en çok söz edilen Cafer es-Sadık'm en meşhur künyesi Ebu Abdullah ve lakabı da es-Sadık'tır. İmam Cafer, 17 Rebiyülevvel 80/23 Mayıs 699 tarihinde Medine'de doğmuştur. Babası Muhammed el-Bakır, annesi de Hz. Ebu Bekir'in torunlarından Ummu Ferve'dir. Cafer es-Sadık Emevi halifeleri Hişam b. Abdülmelik, el-Velid b. Yezid, İbrahim b. el-Velid ve Mervan b. Muhammed ile Abbasi halifeleri Ebu'l-Abbas es-Saffah ve el- Mansur devirlerinde yaşamıştır. w

İmam Cafer, din ve hikmet alanında fevkalade bilgili bir şahıstır. Medine’de kendine intisab edenleri yetiştirmiş ve dostlarına ilimlerin sırrını ifşa etmiştir. Daha sonra da Irak'a gider. Hiçbir zaman imamet iddiasında bulunmamıştır. Dünya onun için önemini yitirmiştir. İmam Cafer için önemli olan uhrevi hayattır. İmam Cafer'in "Ebu Bekir ve Ömer'i hayırla anmayan kimseden uzağım” dediğini nakleder, es-Suyuti.

Mevcut rivayetlere göre Ebu Hanife, Malik b.Enes, Mutezile'nin kurucusu Vasıl b. Ata ve meşhur kimyacı Cabir Hayyan İmam Cafer'in ilminden yararlanmışlardır. Medinedeki evi bir medrese görevi görmüştür. Dünyanın her yerinden ilim aşığı alimler gelmiştir.[18]

"İmam Cafer, Şiilerce, imamların en büyüğü kabul edilir. İmamiyye-Şiası, kendilerinden bir mezhep olarak bahsederlerken, Caferiyye ismini kullanırlar. İmam Cafer'e, Şii itikadını ve ibadetlerini belirleyen birçok görüş, vaaz ve nasihatler isnad olunur. Bu arada, birçok eserinin olduğu söylenirse de, bunların ona nisbeti ve sıhhati oldukça şüphelidir. [19] Kendisine izafe edilen eserler sonradan yazılmıştır. Hadiste engin bir bilgisi vardır. Astroloji, elkimya ve diğer ilimlerle de uğraşmıştır.[20]

İmam Cafer es-Sadık 25 . Şevval 148/15 Aralık 765 tarihinde Medine'de vefat etmiştir. Şiilere göre el-Mansur tarafından zehirlenmek suretiyle ölmüştür.[21]

İşte Nizamoğlu, bu vasıflara sahip bu şahsı ve babasını (Muhammed Bakır) sık sık zikretmektedir. Muhammed Bakıda canım feda edecek kadar vefalıdır. Bütün alemi İmam Cafere bağlı görmektedir. Bir baş değil, bin baş verecek kadar da gözü kara bir mutasavvıf. Caferiyye Mezhebine ve İmam Cafer'e duyduğu muhabbeti ve bağlılığı şöyle dile getirmektedir:

Muhammed Bakıda canım fedadır.

İmam Cafere'dir iktidamuz

(117/5)

Ey rehnüma-yı rehmin-i rehber

Ol mukteda-yı alem yani İmam-ı Cafer

(237/13)

Mezhebin haktır senin Cafer'desin Haydar'dasm

Alemi ayine-i kit-i nümasın ya Ali

(292/6)

İmamım Cafer-i Sadık yolunda

Feda olsun eğer var ise bin ser

(82/3)

Muhammed Bakır ol şahım İmam Cafer dürür mahım
Bulardan Musa-yı Kazım ki ol nur-ı Hûda geldi

(306/5)

Seyyid Nizamoğlu’nun şiirlerinde ehl-i beyit sevgisi geniş bir yer tutmaktadır. Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin şiirlerinde en fazla zikredilen isimlerdir. Şiirlerinden anlaşıldığına göre Nizamoğlu, Hz. Ali'yi kendine rehber edinmiştir. Kendini de, Hz. Ali'nin yanından hiç ayrılmayan kölesi Kamber yerine koymaktadır. Hz. Hasan'm ayağının toprağını başına tac yapacak kadar, canını ve başını ehl-i beyitin yolunda feda edecek kadar, kendisini kalu beladan beri Hz. Ali'nin kölesi kabul edecek kadar ehl-i beyite muhabbet beslemektedir. Bir şiirinde de Hz. Ali'yi sevmenin Hz. Muhammed'i sevmek olduğunu ve Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellemi sevmenin de Allah'ı sevmek olduğunu söylemektedir. Hatta biraz daha aşırı giderek ehl-i beyiti sevmeyenleri serseri kabul etmektedir.

Nizamoğlu’nun ehl-i beyit sevgisini şu beyitlerden anlamak daha mümkün olacaktır:

Bihamdillah ki İslam'a delilim Mustafa geldi
Emirim rehberim şahım Ali El-Murtaza geldi (306/1)

İmamım ol kerem kani nice ben sevmeyim anı
Resulün kıratü'l-aynı Hasan Halkü’l-Rıza geldi (306/2)

Ali el-Murtaza'nın Kamber'iyim Kamber’iyim ben
Muhibbi ehl-i beyit olan cihan durdukça var olsun (215/24)

Ya Rab beni dur eyleme evlad-ı Ali'den
Kim bendesiyim ben buların kalu beladan (134/1)

Dönmem ger eğer Hariciler başım kesse
Sinemde muhabbetleri vardır ezeliden

(334/2)

Seversin Mustafa neslin olursun bi-riya mü'min
Ümidim var ki Seyftıllah etmiştir Hûda mü'min (43/14)

Envar-ı dide-i dil Muhammed ü Ali'dir

Bi'l-cümle hal-i müşkil Muhammed ü Ali'dir

Ol Hasan ü şah-ı din Ahmet gayet yakin
Hadi ruy-ı zemin Muhammed ü Ali'dir

Nur-ı dü-i çeşm-i evveli Muhammed ü Ali'dir

Enes ü mülk evveli Muhammed ü Ali'dir

Şah-ı Zeyne'l-Abidin taç-ı seri zahidin
Secdegah-ı sacidin Muhammed ü Ali'dir

Baku- İmam Muhammed nesl-i resul-i Ahmed
 Cümle fena-yı müebbed Muhammed ü Ali'dir

Cafer-i Sadık-ı imam oydu ona has ü amm
Mezheb-i din-i tamam Muhammed ü Ali'dir

(43. Gazel)

Hasan'dır kurretü'l-Ayni resulün

Yüzüm dergahının hal-i derdidir

(40/2)

Hüseyin-i Kerbela anladığı vakit
Yezide lanet it gayet yeridir

(41/3)

Ali Zeyne'l-Aba şah-ı vilayet

Havaric gözlerinin hançeridir

(41/4)

Musa-yı Kazım'm ben bendesiyim

Emirim rehberim Ali Rıza'dır

(40/6)

Hasanü'l-Askerinün şüphesiz bil

Cemali nuru envarı Hûda'dır

(40/7)

Muhammedi enbiya ser-defteridir

Ali cümle veliler rehberidir

(40/1)

Ayağı toprağı başıma tacım

İmamım Şah Hasan-üI-Askeri'dir

(41/8)

Musa-yı Kazım Ali'yü'l-Rıza

Yolunda feda kıl yürü can ü ser

(67/4)

Muhammed mehdinin zemanı geldi

Düşman-ı Ali'den kalmaya eser

(68/5)

Resulün Ali'ni sevmek Resullah'ı sevmektir

Resulullahı sevmek sıdkıyla Allah'ı sevmektir

(78/1)

Nizamoğlu'nun ehl-i beyit sevgisi, bağlı bulunduğu Caferi mezhebinden kaynaklanmaktadır. Şia'nın en meşhur mezhebi olan Caferi mezhebi, Hz. Muhammed salla'llâhü aleyhi ve sellemin vefatından sonra hilafetin Ali'ye ait olduğunu kabul edenler tarafından temsil edilen ve böylece siyasi bir fırka halinde oluşan şia'dan mühim bir kışım, Hz. Ali'den sonra oğlu Hasan'ın, Hasan'dan sonra kardeşi Hüseyin'in, ondan sonra da Hüseyin'in oğlu Ali Zeynü'l-Abidin'in oğlu Muhammedü'l-Bakır, mezhebin usul ve erkanını öğrenerek esaslarını kurmuştur. Muhammedü'l Bakır'm ölümünden sonra oğlu Caferü's-Sadık'ın imamlığını kabul edenler Caferiyye ismiyle anılmaya başlanmıştır.[22]

Caferiyye mezhebi de "usul-ı din” yani iman sahibi olmak için şu esaslar gerekmektedir:

a.     Tevhid : Allah'ın birliğini kabul etmek.

b.        Nübüvvet: Allah, insanlara akıl vermiştir, bunun yanında onlara doğru yolu gösterecek peygamberler göndermiştir.

c.     Adl: Tanımın mutlak olarak adaletli olduğuna inanmak Caferiyye mezhebine göre, Allah her şeyin şonunu ve herkesin ne yapacağını bilir; fakat o işi yapmaya kişiyi zorlamaz. İnsan zerre kadar iyiliğinin mükafatını ve zerre kadar kötülüğünün cezasını çeker. Bu inancı Mutezile de benimsemiştir; Allah (c.c) isterse kulunun günahlarını affeder. Yani adle inanmak, şefaati inkar etmeyi gerektirmez.

d.     İmamlık: Peygamber, Allah'tan (c..c), aldığı emirleri kullara ilettiği için "resul" dür ve aynı zamanda kullan idare etmesinden dolayı da imamdır. Hz. Muhammed(Salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile peygamberlik son bulmuştur; fakat imamlık devam etmektedir. Hz. Muhammed (salla’llâhü aleyhi ve sellem), Veda Hutbesi'nde Hz. Ali'yi imam kabul ettiğini söylemiştir.[23]

Allah'ın emriyle ve her imamın, kendisinden sonraki imamı bildirmesiyle on iki imam varda­ki, bunlar, sırasıyla şunlardır:

I.         Ebu-Talip oğlu Ali (Emirü'l-mü'minin) (ölm.661)

II.       Ali oğlu Hasan (ü'l-Mücteba) (ölm.667)

III.      Ali oğlu Hüseyin (ü'ş-Şehid) (ölm.680)

IV.      Hüseyin oğlu Ali (Zeynü'l-Abidin) (ölm. 712)

V.       Ali Zeyn-ül Abidin oğlu Muhammed (ü'l-Bakır) (ölm.733)

VI.      Muhammed oğlu Cafer (ü's-Sadık) (ölm.765)

VII.      Cafer oğlu Musa (ü'l-Kazım) (ölm.799)

VIII.      Musa oğlu Ali (ü'r-Rıza) (ölm.818)

IX.         Ali oğlu Muhammed (ü't-Takıy, ü'l-Cevad) (ölm.830)

X.           Muhammed oğlu Ali (ü'l-Hadi, ü'n-Nalay) (ölm.858)

XI.         Ali oğlu Hasan (ü'z-Zekiy, ü'l-Askeri) (ölm. 873)

XII.        Hasan oğlu Muhammed (ü'I-Kaim, ü'l-Hacca, ü'l-Mehdi) (ölm.873)

Caferiyye-Imamiyye mezhebi, Sünnilikten esaslı bir ayrılık göstermemektedir. Caferi mezhebi batini bir karekter taşımamaktadır. İmamları Tanrı mertebesinde görmek gibi bir inanışın olmadığı görülür. Bu mezheple Abdullah b. Sobe gibi galilerin hiçbir ilgisi yoktur. Gülat tarafından ortaya atılan Kur'an'ı Kerim'in tahrif edildiğine veya noksan olduğuna dair sözleri kesinlikle yalanladığını belirtelim.[24]

Caferiyye'de filru-ı din, yani temel inanca dahil olmayan şeyler ondur: namaz, oruç, hac, zekat, humus, cihad, emr bi'l-maruf-nehy ani'l-münker, tevelli teberri. Bunları inkar etmemek şartıyla yapmayanlar imandan veya dinden çıkmış sayılmaz. Caferiler, hurafeye dayanan inanışlarla din büyüklerinin aleyhinde de bulunmazlar. İran, Azerbaycan'daki Müslümanların çoğu hepsi bu mezheptendir. Suriye'de, Hindistan'da, hatta Zeryibar’da Müslümanların çoğu Caferi'dir Türkiye'de de Caferi olanlar vardır. Bektaşi ve Alevi'ler, bu mezhepten olduklarını iddia ederlerse de, esas itibariyle bunlar gulattandır.[25]

Seyyid Nizamoğlu Halvetiye tarikatının Sinaniye kolunu kuran İbrahim Ümmi Sinan'ın (öl. 1551) halifesidir. Halvetiye tarikatının genel özelliklerine baktığımızda karşımıza şöyle bir manzara çıkmaktadır:

Ebu-Abdullah Sıracüddin, Ömer b. Ekmelüddin-Lahici'ye mensuptur. Sıracüddin Harezm'e gidip amcası Ahi Kerimüddin Muhammed b. Nur'ül-Halveti'ye intisap etmiş. H.717'de amcası ölünce amcasının yerine geçmiştir. Sıracüddin'e, bir ağaç kavuğunda kırk gün yalnız başına ibadet ve niyazeti birbiri ardınca kırk kez tekrarladığını, başka bir rivayete göre de yalnız zikrettiği için "Halvetj" denmiştir. Bu kişinin, tarikat zinciri, amcası Ahi Kerimüddin Muhammed'den Sadeddin-i Fergani vasıtasıyla İbrahim Zahid-i Giylani'ye İmamül-Halvetiye denildiğine göre "Halveti" adının İbrahim Zahid-i Giylani'den itibaren başladığını söyleyebiliriz. [26] Halvetilik, Seyyid Yahya Şirvani'nin ölümünden sonra dört ana kola ayrılmıştır.

Birinci kol, Dede Ömer Ruşeni ile başlar ve bu kola Ruşeniye denir. Dede Ömer, Aydın'lı olduğu için Ruşeni mahlasını almıştır. Ruşeni kuvvetli bir sofi şairdir.

Halvetiler, Esma-yı Seb'a denen yedi adı (La ilahe illallah, Allah, Hu, Hak, Hayy, Kayyüm, Kahhar) zikrederek, nefsin yedi mertebesini aşmaktadırlar. Sofilere göre İbrahim Zahid-i Giylani'ye kadar esma ile sülük, "La ilahe İllallah, Allah, Hu" adlarıyla olurken Zahid-i Giylani, bu üç adı yediye çıkarmıştır. Ruşeni bu adlara beş ad daha katarak bir kol kurmuştur. Birinci koldan sonra iki kola daha ayrılmıştır: Demirtaşiyye ve Gülşeniyye. Gülşeniyye tarikatı daha sonra da kendi içinde Sezaiyyeve Haletiyye kollarına ayrılmıştır/18

İkinci kol, Cemaliyye koludur. Hacı Halife denen Amasya'lı Cemaleddin-i Aksarayi tarafından kurulmuştur. Daha sonra Sünbüliyye, Bahşiyye, Şabaniyye, Karabaşiyye, Bekriyye, Kemaliyye, Şemmaniyye, Hufniyye (Tecaniyye, Dırdiriyye, Saviyye, Semmaniyye ve Feyziyye) Nasuhiyye, (İbrahimmiyye veya Kaşadariyye) kollarına ayrılmıştır.[27] [28]

Üçüncü kol. Şemsüddin Ahmed'in kurduğu koldur. Manisa'nın Marmara kazasında doğan ve bu yüzden Marmarari diye anılan Şemsüddin Ahmed, aynı zamanda fütüvvet şeyhlerinden olup teşkilatta yiğit başlık makamını temsil ettiği için "yiğitbaşı" diye de tanınmıştır. Manisa’da ölmüştür.(1504) Halvetiler bu kola "orta kol" derler. Bu koldan Ramazaniyye (Buhariyye, Raufiyye, Cerrahiye), Ramazaniyye (Halvetiyye, Sinaniyye, Muslihiyye, Zekeriyye) Ahmediyye (Uşşakiyye, Mısriyye) ve Beyumiyye kolları ayrılmıştır.[29] [30]

İşte ünlü mutasavvıf şair Seyyid Nizamoğlu da üçüncü koldan Ramazaniyye koluna bağlı İbrahim Ümmi Sinan'ın kurmuş olduğu Sinaniyye koluna müntesiptir. İbrahim Ümmi Sinan, İstanbul'da, Eyüp'te Oluklu Bayır'daki tekkesinde gömülüdür. Ayrıca kendisinin bir de divanı vardır. (H.958, 1551)(2,)

Dördüncü kol. Şemsüddin Ahmed Sivasi'nin kurduğu Şemsiyye yahut Sivasiyye denen koldur. Bu kol sonradan Şemsüddin'in halifesi Abd'ul-Ahad Nuri tarafından temsil edilmiştir.[31]

Hasılı, Halvetilerdeki kol bolluğu yüzünden bu tarikata "Tarikat kuluçkası" veya "Tarikat fabrikası" denilmiştir.

Seyyid Nizamoğlu, tarikatını şöyle anlatmaktadır:

1                Zahid bize ta'n eyleme Halveti yüz devranıyuz

Biz ehl-i 'aşkız söyleme Halveti yüz devranıyuz

2                Müfti fetva virir bana canım kurban olsun ona

Komaz bu aşk beni bana Halveti yüz devranıyuz

3                 Zikrullah ider dilimüz güzeldir bizim yolumuz

Her kişi bilmez halimuz Halveti'yüz devranıyuz

4                 Yandırsalar küller gibi çiğnetseler yollar gibi

Taşkın akan seller gibi Halveti'yüz devranıyuz

5                 Seyyid Nizâmoğlu gine mecnun olmuş döne döne
Girdi çün 'aşk meydanı ki Halveti'yüz devranıyuz
(107.gazel)

1                 Yüzümün karasına bakma ya Rab

Kabul et halvettin biz kulların heb

2                 İdüb halvet kılurduk zikr ü ta'at

Kabul it halvettin biz kullanın heb

3                 îder mi sana layık kimse ta'at
Olur mu fikr ü fasidsiz ’iba'det

4                 İki 'alemden itdik çünkü 'uzlet

Kabul it halvettin biz kullanın heb

5                 Allah'a ve kerima zeval celala

Ki senden gayr yoktur Hakk Te'ala

6                 Kerem kıl lütfidüp ey yüce Mevla
Kabul it halvetün biz kulların heb

7         . Yüzümün karasına şevkinle ağ it

Bu hasta gönlümü zikrinle sağ it

8                 Bizi bu nefis zaliminden ırağ it
Kabul it halvetün biz kullanın heb

9                Nizamoğlu idüp halktan 'uzlet
Sakmup sana itti gerçi halvet

10             Bulunmaz lütfuna haddün ve nihayet
Kabul it halvettin biz kulların heb

(23.gazel)

Seyyid Nizamoğlu, tarikat silsilesini Hz.Ali'yle başlatır. Hz.Ali'den kendi piri olan şeyh Sanander'e kadar tarikat silsilesinin halkalarım zikreder. Nizamoğlu’nun tarikat silsilesini şematik olarak göstermek mümkündür:

HZ. AİYYÜ'L MÜRTEZA

I

ŞEYH MARUF-I KERHİ

I

ŞEYH CÜNEYD BAĞDADÎ

1

ŞEYH MÜMŞAD

I

ŞEYH MUHAMMED BEKR

I

ŞEYH UMER-ÜL-BEKR

I

ŞEYH EBU-NNECM

I

ŞEYH KUTBÜDDİN KAMİL

I

ŞEYH RİKNÜDDİN EFADIL

1

ŞEYH ŞİHABÜDDÎN EFENDİ

I

ŞEYH CEMALEDDÎN EFENDİ

I

ŞEYH ZAHÎD GEYLANÎ

I

ŞEYH MUHAMMED HAZRETİ

I

ŞEYH ÖMER HALVETİ

I                 
ŞEYH MİR

I

ŞEYH İZZEDDİN

I

ŞEYH SADREDDİN HAYYAMİ

I

ŞEYH YAHYA SIRR-I AHMED

I

ŞEYH MUHAMMED ERZİNCANİ

I

ŞEYH İBRAHİM-İ SANİ

I

ŞEYH ALAİDDİN UŞŞAKİ

I

ŞEYH AHMED

I

ŞEYH HACI KARAMAN

I                 
ŞEYH SİNAN

Nizamoğlu tarikat silsilesini şöyle dile getirmiştir:

1                Bigayet izzet-İ devlet seadet
Tarik-i Mustafa'dan oldu biat

2                Erince silsilem rah-ı Resule
 Şefa'at ma'deni asl-ül-usule

3                Kulak ur edeyim ismile takrir
Hak'ınca Mustafa’ya cümle bir bir

4                Hakk'a hamd ü Resulüne tahiyyat
Tarikat silsile'sin etdim isbat

Benim pirim 'azizim Şeyh Sinan'dır

Anın şeyhi de Hacı Karaman'dır

Anın pir Yiğitbaşı'dır Ahmed

Hûda rahmet kıla bi-hadd ü bi-ad

'Alaüddin Uşşaki'den alıp el

Olup'dur mürşid-i Kamil mükemmel

Anın şeyhidir îbrahim-i Sani

Anın piri Muhammed Erzincani

Anın da piri evlad-ı Muhammed

Mübarek nam-ı Yahya Sırr-ı Ahmed

Anın da piri Sadrüddin Hayyani

Anın şeyhinin ’îzzeddin namı

Ahi Mirim'dir anın piri ol Şah

'İbadet üzre idi anın işi her gah

Anın piri 'Ömer pir Halveti'dir

Anın şeyhi Muhammed Hazreti'dir

Anın da Zahid-i Geylani'dir bil

Feda olsun ana bin canı ile dil

Anın piri Cemaleddin Efendi

Anın şeyhi Şihabüddin Efendi

Anın da şeyhi Rüknüddin Efendi

Anın da şeyhi Kutbüddin Kamil

Ebu'n-Necm oldu ol sultana rehber

Anın da şeyhi ’ömer-ül-Bekr Server

Ana mürşid Vahiyyüddin-i Kaadi
Muhammed Bekr'in oldu ehl-i razı

18              Muhammed dindir anın delili

Anm da Şeyhi Mümşad dost halili

19             Ana da şeyh Cüneyd-i Bağdadi oldu
Sırrı Sukuti'den ana geldi

20             Anm da piri şeyh Maruf-ı Kerhi
Buluptur Davud-ı Tai"den fahri

21             Habib-i Acemi'ye bu yol ve erkan
Hasan-ül-Basri'den ki geldi ey can

22             Aliyy-el Murteza'dır piri anm
Velisidir zemin ü asuman'm

Nizamoğlu kendisini Seyyid kabul etmektedir. Çeşitli kaynaklarda bu fikri desteklemektedir. Divanı'nın çoğu yerinde bu konuya dem vurmuştur. Hatta mezkur eserindeki silsilenamede soyunun Hz.Ali'den geldiğini ispat etmektedir. Soy şeceresini şematik olarak göstermek mümkündür:

SEYYÎD NİZAM AL-İ MUHAMMED

I
ŞİHABÜDDÎN AHMED

I
MİR-CÜNEYD

1
CELALÜDDİN

I
NUREDDİN ALÎ

I
NAKİB AHMED

I
İZZÜTDÎN EBU ÎSHAK

I
İBRAHİM

I
ŞERAFÜDDİN MUHAMMED

ZİYÂÜDDİN

I

ZEYD EBU'L KASIM

I
ZİYÂÜDDİN

I

EBU'L MENSUR MUHAMMED

I
ŞAH MUSUL

1

ZEYD ZİYARÜDDİN-İ AZAM

I
BU'L HÜSEYİN

I

AL-İ EBU ZEYD

I
NAKİB AHMED

I

MUHAMMED BU-ALİ

I

EBU'L-HÜSEYİN-İ EŞTER

I

EBU ALİ UBEYDULLAH-İ SALİS

I
EBU ALİ ASGAR

I

EBU'L HASEN ALİ

I

UBEYDULLAH-İ A'RAC

I
ABDULLAH A'RAC

I
HÜSEYİN

I
ALİ ZEYNE'L-ABA

I
NUH-İ SANİ

HZ.HÜSEYİN

I
HZ.ALÎ kerrem'allahü veche radiyallâhü anh

Nizamoğlu soy şeceresini şöyle dile getirmektedir:

1                Hakka hamd ü resulüne tehayyat
Siyadat silsilesin itdim isbat

2                Babam Seyyid Nizam Al-ı Muhammed
 Babasıdır Şihabüddin Ahmed

3                Nakib Mir-i Cüneyd ana peder hem
Baba ana Celaleddin alem

4                Anın babası Nureddin Ali'dir Nakib
Ahmed ana benzer velidir

5                Anın babası ’İzzütdin Ebu İshak
Ki İbrahim'dir ol nakib afak

6                ŞerafÜddin Muhammed ana valid
Nakibi cümle evlad-ı Seyyid

7                Ana Zeyd oldu valid zeval keramet
 Ziyaüddin lakab mensıb nikaabe

8                 Muhammed fahr-i dindir ana eslaf
'Irak içre nakibü'l-eşraf

9          Dahi Zeyd Ebu'lKasım'dır a'lem
‘ Ziyaüddin nakib mir-i 'alem

10            Ebu'l-Mensur Muhammed validi bil
Nakib ve hem veziri şah Musul

11             Ana Zeyd Ziyaüddin azam

Ki Bu'l-Hüseyin ile olmuştu alem

12              Ki anın evladına al-ı Ebu Zeyd

İdüptür cümle nessabları kayd

13              Nakib Ahmed olup re'is-i a'zam

Anın babası ol Mir-i Ekrem

14              Muhammed Bu'Ali'dir ana valid

Nakib-i a'zam fahrü'l-imamıdır

15              Ana baba Ebu'l-Hüseyün Eşter

Muhammed nam u hem nakib-i ekber

16              Ana valid durur Küfe'ye varis

Ebu 'Ali ’Ubeydullah-ı salis

17              Ebu'l-Hasan Ali ana pederdir

Nakib ve hem muhaddis mu'attirdir

18              Ana baba 'Abdullah sani

Ebu 'Ali asgar dinler am

19              Ebu El-Hasan 'Ali'dir ana valid

Olup salih lakab ol mir-i zahid

20              Ubeydullah-ı A'recdir babası

Ki nesli gibi çok idi gınası

21              Ebu'Ali'ye hem Hüseyin-i Asgar

Uludur dedi validi mukarrer

22              Ali Zeyne’l-'Aba'dır Nuh-ı Sani

Ana valid durur ol ilm-i kani

23              Anın babası ol maktul mazlum

îmam-ül-Hak Hüseyin ol sıbt-ı mazlum

24              Anası Fatıma bint-i Resuldür

'Ali'dir validi zevc-i betüldür

Seyyid Nizâmoğlu H.1010 (M. 1601) yılında vefat etmiştir. . Mezarı, Silivrikapı dâhilinde Emirler Mahallesindeki yüksek bir suffeye gömülmüştür.[32]

 



[1]    BANARLI, Nihat Sami: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1987

[2]    UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı: Osmanlı tarihi, Ankara 1988, c.II, s:245-248

[3]    UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı: a.g.e, s: 303-305

[4]    UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı: a.g.e, s: 419-420 .

[5]    KÖSOĞLU, Nevzat: Türk Dünyası Tarihi veTürk Medeniyeti

[6]    KÖSOĞLU, Nevzat: a.g.e, s: 257-258

[7]    KÖSOĞLU, Nevzat: a.g.e, s: 258-259

[8) KÖSOĞLU, Nevzat: a.g.e, s: 260

[9] Seyyid Nizamoğlu’nun yaşadığg yüzyılın genel hususiyetleri için bkz. .BANARLI, Nihat Sami: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanr-DUİ, 1987, c.I, İstanbul, 1987, s: 515-516; KÖSOĞLU, Nevzat: Türk Dünyası Tariihi ve Türk ^«^deniyeti Üzarine Düşünceler, İstanbul, 1990, s: 207-209; UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı: Osurganlı Tarihi, c.II, Ankara, 1988, s: 117-242; Büyük Türk Klasikleri (Nevzat KÖSOĞLU), c.III, İstanbul . 1986, s: 137-209

[10]  KOCATÜRK, Vasfı Mahir: Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1970

[11]  Büyük Türk Klasikleri, c.4, İstanbul, 1986

[12]  GÜZEL, Ragıp: Seyyid Nizam, İstanbul, 1991, s: 17

[13]  BURSALI, Mehmet Tahir: Osmanh Müellifleri, İstanbul, 1333, c.I, s:81 •

[14]  ATALAY, Adil: Seyyid Nizamoğlu’nun Hayatı, Ederleri-Divanı, İstanbul, 1990, s: 11

[15]  İstanbul kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğou, İstanbul, 1965, c.III, s:221

[16]  ATALAY, Adil: a.g.e, s:3

[17]  FIĞLALI, Ethem Ruhi: a.g.e, s: 264-265

[18]   FIĞLALI, Ethem Ruhi: a.g.e, s: 265

[19]    FIĞLALI, Ethem Ruhi: a.g.e, s: 265-266

[20]    ZETTERSTEEN, K.V.: “Cafed’; İslam Ansiklopedisi, c.III, İstanbul, 1993, s:7

[21]    FIĞLALI, Ethem Ruhi: a.g.e, s:266

(13> Türk Ansiklopedisi, c.9, s: 180

[23]    a.g.e, s: 181

[24]    a.g.e, s: 182

[25]    a.g.e, s: 182

[26]    a.g.e, c.18, s: 420-421

[27]    a.g.e, s: 421

(,9) a.g.e, s: 422

[29] a.g.e, s: 423

[30) a.g.e, s: 423

[31] a.g.e, s: 423

[32] İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanİar Katalogu, c.III. fasikül I.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar