Psikolojik Harekât Ve Mustafa Kemal
"Alıntı"
Barış ve savaş dönemlerinde başarısı kanıtlanmış olan
Psikolojik harekât, insanlık tarihi içerisinde çok eski zamanlardan beri
kullanılan fakat önemini yeni yeni kavradığımız silahlardan biri olmuştur.
Uluslararası ilişkilerde güç ve rekabet mücadelesinde
kullanılan araçlar, diplomasi, ticaret ve savaştır. Fakat milyonlarca insanın
yaşamına, telafi edilmesi zor yıkımlara sebep olan iki dünya savaşını yaşayan
XX. yy.ın, güç ve rekabet mücadelesi için diplomasi ve ticaretin yeterli
olmadığı, savaşın ise bütün insanlığın yok olmasına sebep olacağı gerçeği
karşısında, üçüncü bir araç ortaya çıkarılmış ve hemen hemen bütün devletlerce
kamu hizmeti niteliğine kavuşturularak açık veya örtülü bir şekilde
örgütlendirilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Bu araç, Psikolojik
harekâttır.
Psikolojik harekâtı tanımlamadan önce psikolojik savaşı tanımlamak
gerekmektedir. Psikolojik savaşı bir devletin ve devletler
topluluğunun, bir devlet veya devletler grubu üzerinde ulusal menfaatlerini
gerçekleştirmek üzere o ülkede veya başka ülkelerde seçtiği hedef kitlelerin
(dost, düşman ve tarafsız) duygu düşünce tutum ve davranışlarını kendi amaçları
doğrultusunda değiştirmek amacıyla, siyasi, askeri, ekonomik, sosyolojik,
ideolojik ve teknolojik alanda yaptığı faaliyetler olarak tanımlayabiliriz. Bu
tanım esas alındığında, psikolojik harekât psikolojik savaşın bir
veya birden fazla alanında yapılan operasyonudur.
Bir silah olarak Psikolojik Harekâtın önemi, ölümcül
olmamasından kaynaklanmaktadır.
İnsanlara fiziki olarak zarar vermeyen, onu yıldırarak,
tehdit ederek, icabında taviz vermek sureti ile sinirlerini tahrip ederek,
endişe ve huzursuzluk yaratarak ve buna benzer muhtelif usul, yol ve
vasıtalarla savaş dışı bırakan psikolojik harekâtın en önemli unsuru da
propagandadır.
Propaganda, kitle iletişim araçlarının kullanımının
yaygınlaşmasına paralel olarak diplomatik, ekonomik ve askeri yaptırımlarla
birlikte sıkça kullanılan bir yöntem olarak siyasal süreçteki yerini almıştır.
Bugün dünyadaki çoğu ülkede ve bilhassa gelişmiş batı ülkelerinde propaganda
ile ilgili özel teşkilatlar kurulmuş, bütçeden büyük kaynaklar ayrılmıştır.
Günümüzde insanların düşüncelerini değiştirmek ve bu yolla dış politikalar
üzerinde kendi ulusal çıkarları doğrultusunda doğrudan etki uyandırmayı
amaçlayan propaganda faaliyetleri, devletler tarafından etkin olarak
kullanılmaktadır. “Propaganda, siyasi mücadelelerinin başladığı devirle
birlikte başlamıştır” demek gerçekçi bir yaklaşım tarzı olacaktır.
Türk ve dünya tarihi, savaş içerisinde psikolojinin önemini
ortaya koyan örneklerle doludur.
Mustafa Kemal ATATÜRK savaşmaktan bıkmış, elindeki her
şeyini kaybetmiş Türk ulusunu, özgürlüğünü yitirmemesi için, öncelikle
savaşması gerektiğine inandırmış, daha sonra da her türlü imkânı kullanarak
Kurtuluş Savaşı’nı kazanmasını sağlamıştır. Bu mücadele esnasında savaşın
psikolojik yönünü unutmamış, psikolojik harekât yöntemlerinin en iyi
uygulayıcılarından biri olmuştur.
Ülkemiz, tarihin her
döneminde, değişik amaç ve yöntemler izleyen iç ve dış tehdit unsurlarının
hedefi olmuştur. Coğrafi açıdan incelendiğinde Türkiye; Avrupa, Asya, Akdeniz,
Karadeniz, Ortadoğu, Kafkas ve Balkan ülkesi özelliklerinin tümünü üzerinde
taşımaktadır. Önemli güç merkezlerine, doğal kaynaklara, kara, hava ve deniz
yollarına göre konumu, bu tehditlerin sebeplerini oluşturmaktadır.
Bu tehditlerden en
önemlisi ve tehlikelisi savaş tehdidir. Bunu destekleyen örneklerden birisi
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüdür: “Savaş zaruri ve hayati olmalıdır.
Ulusu savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. Lakin ulusun hayatı,
tehlikeye uğramadıkça, savaş bir cinayettir.”[1]
Savaş, ’’Devletin
bekasını temin etmek, ulusal menfaatleri sağlamak ve ulusal hedefleri elde
etmek amacıyla, başta askeri güç olmak üzere, devletin maddi ve manevi tüm güç
kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmaksızın kullanılmasını gerektiren
bir silahlı mücadele” olarak tanımlanmaktadır.[2]
Savaşta zafer
kazanmanın tek yolunun tahrip ve yıkmak ile olabileceğini düşünmek, savaşın
moral ve entelektüel yanlarının reddine yol açmayı gerektiren bir düşüncedir.[3]
XX. yy. geçmişteki
tüm savaş tarzlarını değiştirecek yeni ve karmaşık bir savaş çeşidini
beraberinde getirmiştir. Bu savaş çeşidinde hedef, insan ve insan
davranışlarıdır. Çok eski zamanlardan bu yana birbirine düşman fert ve
toplumların; rakiplerinin duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını etkileme
istek ve gayretleri olmuştur. Çağımızın teknolojik gelişmeleri ile kitle
iletişim araçlarının kazandığı imkân ve kabiliyetler, bu alandaki iletişimi üst
seviyeye çıkarmaktadır. Yüzyıllar boyunca ulusal hedef ve menfaatlere ulaşmanın
en etkin ve vazgeçilemez araçlarından biri olarak bilinen sıcak savaşlar, bugün
yerini büyük bir oranla kişi ve toplumların beyinlerini hedef alan psikolojik
savaşlara terk etmiştir.[4]
Psikolojik savaşın
uygulama alanı psikolojik harekâttır. Psikolojik harekât, kavram ve teknik
olarak sosyal-psikoloji ve sosyoloji ile doğrudan ilgilidir. Özellikle II.
Dünya Savaşı’nın ardından güçlü bir gelişme gösteren psikolojik harekât
tekniği, günümüzde bölge, kıta ve dünya devleti özelliklerini kazanmış bütün
uluslar tarafından kullanılmaktadır.[5]
DEVAMINI OKUYUN
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar