Print Friendly and PDF

Rasûlüllah Sallallâhü Aleyhi Ve Selleme Borcunu Arz Etme

Bunlarada Bakarsınız


Tayyibetü'l-Ezkâr (Medine Hâtıraları) Derviş Ahmed Peşkârî [1]

Bilinmeli ki, kamerî aylardan Zilkâde'nin on yedinci gecesi, akşam ile yatsı namazı arası cümle şehir halkı Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin saadetli huzuruna borcunu arz edip
“Ya Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şu miktar borcum var, ihsan eyle!”
diye salât u selam ederek şebike'[2]den içeriye buğday bırakırlar. Oraya biriken buğdayı ağa­lar alıp ekmek yapar ve bazı kimselere hediye ederler...
Tecrübe edilmiştir.[3] O sene hacılar gelip gittikten sonra bir kimsenin dünyada hiç bir bildiği, tanıdığı olmasa bile, borcu kadar bir para veya mal kendisine nasip olur. Hatta bu satırları yazan biçare din kardeşiniz o ge­ce şöyle düşündüm:
“Borcum yok, bu şereften mahrum olmayayım, benim de Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin defterine ismim kayd olsun...” dedim ve bir miktar buğday alıp
“Ya Resulallah bu biçare Derviş Ahmed'i ihsan hediyenle sevindir” de­yip salât u selam ederek bıraktım. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yüzü suyu hürmetine o sene buğdaylar adedince bu fakire altın nasip oldu. İstanbul’dan beklenmeyen yerlerden mektub ile surre (kese kese)  ile akçalar geldi. Hatta Erzurum'dan kırk kuruş geldi. İşte, Huzur'a borcunu arz etmek bu şekilde denenmiştir. Medine'nin esrarlı ve hikmetli işlerindendir.
Bilinmeli ki, Medine halkı şu vak'ayı anlatmışlardır:
Bir kimse ailesiyle şöyle bir ahid yapmış:
“Bu sene seninle kanaat edelim, hiç borç yapmayalım. Zira her sene Huzur'a varıp Ya Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şu kadar borcum vardır demekten utanıyorum...”
Bu dediğini tutmuş ve o sene hiç borca girmemiş. Ama geçen se­neden buğdaycıya bir altın borcu kalmış, la­kin hatırından çıkmış. Ta ki, halkın Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin huzuruna borçlarını arz ettikleri gece gelmiş, herkes toplanmış borcunu bildirmiş.
Ama o zat, borcum yok diye gelmemiş. O kim­se rüyasında (mana âleminde) gördü ki, Hüc-re-i Şerif açılmış, bir yüce divan kurulmuş, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz saadetle bir kürsü üzerine oturmuşlar, bütün ashab o mec­liste hazırlar... Velâyet Şahı Hz. Ali kerreme’llâhü veche Efendimi­zin elinde bir defter var, o deftere göre saha­be efendilerimiz ehl-i Medine'yi birer birer huzura götürüyorlar.
“Ya Rasûlüllah, filan oğ­lu filandır, şu kadar borcu var...”
diye arz ediyorlar, Efendimiz de “verilsin” diye emir buyurduklarında Şah-ı velâyet Hz. Ali kerreme’llâhü veche Efen­dimiz elindeki deftere kayıt ediyorlar... Rüya­yı gören kimse de huzura varıp Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem arz olundukta Efendimiz ona şöyle hitap et­mişler:
“Geçen seneden buğdaycıya bir altın borcu var verilsin, onun bu sene bize ihtiyacı yoktur.”
Adamcağız ah u ederek ile vücudu tirtir titreyerek şiddetle ağlaya ağlaya uyanınca yüzü üstü sürünerek Huzur-ı Saadete varıp Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin eşiğine
“Aman ya Rasûlüllah (sallallâhü aleyhi ve sellem) be­ni affeyle, ben kimim ki sana ihtiyacım olmaya... On sekiz bin alem sana muhtaçtır ya Rasûlüllah, El aman, el-aman!...” diye ağlayıp in­leyerek tevbe ve istiğfar etmiş... Ve ondan sonra da ömrünün sonuna kadar borçsuz kal­mamış diye anlatırlar. Bu yüzdendir ki, orada borçsuzluk övülen bir şey değildir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Medine ehlini kimseye muhtaç etmez. On­ların kalp zenginliği ve düzgün halleri vardır. Hemen Cenab-ı Hakk cümlemize hayırlı sonlar nasip eylesin. Amin...
VELADET MERASİMİ
Bilinmeli ki, bir kimsenin bir ço­cuğu dünyaya gelse. Medine'nin âdetine göre kırkıncı günü bir kat yeni elbise giydirip, ter­temiz yıkayıp, saçını tarayıp gülsuyu ve gül-yağı ile kokulayıp akraba ve yakınları da yeni elbiseler giymiş oldukları halde akşam nama­zından sonra Hücre-i Saadete götürürler. Cüm­le ağalar Hücre-i Saadete dâhil olurlar. Çocuğu ya hizmetkâr, ya nakib-i Harem eline alıp
“Destur destur yâ Rasûlüllah” deyip salât u selâm ederek türbe örtüsünün altına koyup üstünü örterler. Cüm­lesi ayakta salât-u selama başlar­lar. Yirmi dakika miktarı geçtikten sonra yine
“Destur yâ Rasûlüllah” diye masum yavruyu yerinden alırlar, anasına teslim ederek evine götürürler.
Medine'de herkes bilir ki, ne kadar çok ağlar bir çocuk da olsa, hiç sesini çıkarmaz. Genellikle çocuklar türbe örtüsünün al­ımdan çıkartılırken ağızlarını oynatırlar. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin mübarek elleriyle hurma yedirdiğini söylerler. Onun için Medine'de dün­yaya gelenin başka beldelerde doğanlar üzeri­ne bir üstünlüğü vardır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem elinden hurma yediği için. Medine halkına sev­gi beslemek, Efendimize sevgi beslemek de­mektir. Çünkü onlar, o yüce zatın hemşehri­leridir. Cenab-ı Hakk her zaman kalbimizde mu­habbetlerini çoğaltsın.
Âmin...
Medine Ehli cömert, ikramcı kimselerdir. Hatta Hac mevsiminde bir adamın evinde misafir olmasa, yemekler yedirilmese, Medineliler katında o kimse ku­surlu ve ayıplı bir kimse olur. Zira derler ki:
“Eğer sen adam olsaydın senin hanende birkaç hacı misafir edilir, yedirilir içirilirdi.”
Bu sebeptendir ki, bildik bilmedik her kim olursa karşılarlar, rica ederek evlerine davet ederler, yemek yedirirler, çamaşırlarını yıkar­lar, altlarına temiz döşekler sererler; velhasıl erkeği ve kadını öyle ikram ederler ki, senin onlara verdiğin ikramı (ücreti, bahşişi, hediye­yi) sana masraf ederler. Neticede seni mah­cup ederler. Öyle olunca, bize layık değildir ki, beldemize gelen Medinelileri misafir etmekten yüz çevirelim. Cenâb-ı Hakk muhabbetleriyle kalbimizi doldurup dai­ma haklarına riayeti bize müyesser kılsın.
Âmin.


[1] Kocamustafa Paşa ser-zâkirânı Derviş Ahmed Peşkârî Efendi, 13'üncü hicrî asrın başlarında Medine-i Münevvere'ye gider, orada bir sene kalır, gördüklerini de bu kitapta anlatır. O de­virde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin şehri Medine'de, Harem-i Şerifinde nasıl bir dinî hava var­dı? Edebler, merasimler, âdetler neler­di? “Tayyibetü'l-Ezkâr” (Tatlı Hatıra­lar) adım verdiği bir risalede bunlar güzel bir üslupla yazılmıştır. Peşkârî Derviş Ahmed Tayyibetü'l-Ezkâr (Medine Hâtıraları) [Kitap]. - İstanbul : Bedir Yayınları, 1979, s. 41-48
[2] Kabr-i saadeti çeviren gümüş ve altın koruma
[3] Tarafımızdan da tecrübe edilmiştir. Medine-i Münevvere’de bu tarihte bulunamayanlar bulundukları yerlerdeki sahabe kabirlerine veya büyük zatların ziyaretine giderek bu usulleri uygulayabilirler. Ancak zamanımızdaki kesafetin arttığından evinizde akşam namazından sonra hayalen Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizi ziyaret edebilir dileklerinizi sunarsınız  (İhramcızâde İsmail Hakkı)


Medine-i Münevvere Ehlinin Borç Ödeme İmkânına Kavuşma Yolları

ALINTI- Ömer Faruk Hilmi
Merhum Eyyub Sabri Paşa, Medine-i Münevvere daha Vehhâbîlerin eline geçmeden önce Osmanlılar döneminde şahid olduğu ve kendisininde katıldığı bir geleneklerinden söz ediyor.
Mir’atü’l-Harameyn kitabında buyurdu:
 Ödenmesi kolay ve karşılığı bulunan borçlar yiğidin kamçısıdır.
Eğer borcun karşılığı yoksa; yiğidin felaketidir.
Çoğu kere borç kişiye üzüntü, keder, maddî ve manevî bunalım ve stres verir. Bu da kişiyi çoğu kere kişiliğinden eder.
Bundan dolayı İslâm âlmleri, borçlanmak kişiye unutkanlık verir, buyurdular.
Borçluların, borçlarından kurtulmalarının manevî yollarından biri de, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin ruhâniyetinden istimdâd etmeleridir.
Bu güzel bir adettir.
Ve hemde adetlerin en güzellerindendir.
Tecrübe edilmiştir.
Bunu tecrübe eden borçlular, borçlarından kurtulmuşlardır.
Her sene, Zilkâde ayının on beşi olduğu zaman Medine-i Münevverede bulunan Müslümanlar büyük bir heyecan ile buğday tedarik etmeye çalışırlardı.
Borçlular, borçları için bir miktar buğday bulur.
O buğdayların taşlarını temizler.
Büyük bir itina ile yıkarlardı.
O buğdayı beyaz bir kesenin içine koyarlardı.
Sonra Zilkâde ayının on yedinci gecesinde akşam namazıyla Yatsı namazının arasında; lütuf ve kerem madeni Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabr-i şeriflerine gelirlerdi.
O taşları ayıklanmış, yıkanmış temiz buğdayı Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabr-i şerifine takdim ederlerdi.
Büyük tazarru ile:
-"Ya Rasûlallah (sallallâhü aleyhi ve sellem)! Benim şu kadar borcum vardır! Âtiyye (vergi ve ihsanlarına) muhtacım! Düştüğüm bu borcumdan beni kurtar; rahata kavuştur!" diye dua ederlerdi.
Ve sonra da buğday kesesini Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabr-i şeriflerinin hizasında bulunan pencereden içeriye bırakırlardı. (Mir'âtü'l-Harameyn- Mir'ât-i Medine, c. 3, s 48, Maddî ve Manevî Sıkıntılardan Kurtulmanın Manevî Yolları, s. 160, Ömer Faruk Hilmi)
Bu şekilde borçlarını Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz edenlerin borçları, o sene içinde ödenirdi.
Onlar, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin şefaatine nail olurlardı.
Borcu ne kadar çok olursa olsun; Allâhü Teâlâ hazretleri o kişiye borcunu ödeme imkânı verirdi.
Sebepler yaratırdı.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine bu şekilde borçlarını arz etmek, Medine ehlinin sünnetleri ve adetleriydi.
Hatta borçlu olmayanları bile bu Zilkâde ayı geldiğinde gider borçlanırdı.
Sonra da gelip, borcunu Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz ederlerdi.
İhtiyacını Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz etmek; onlara büyük bir haz veriyordu. Cezbe veriyordu.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine borçlarını arz etmek onlar için büyük bir şerefti. Övgüye layık bir hal idi.
Çünkü onlar, kâinatın efendisine hallerini arz ediyorlardı.
Onlar, alemlere rahmet olan yüce bir zata hallerini arz ediyorlardı.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin şefaatiyle borçlarını ödeme imkanına kavuştukları zaman; Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine ümmet ve komşu oldukları için Allâhü Teâlâ hazretlerine şükür ediyorlardı…
HERKES RASÛLÜLLÂH SALLALLÂHÜ ALEYHİ VE SELLEM EFENDİMİZE MUHTAÇTIR
Bu halini Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz etmek sadece fakirlere mahsus değildi.
Zenginlerde mutlaka borçlanır ve sonra gelip Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine hallerini arz ederlerdi.
Bu adet, sadece Medine-i Münevverede oturanlara mahsus değildi.
Misafirlerde hallerini Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz ediyorlardı.
Hatta hususî hallerini arz etmek için her senenin Zilkâde ayının on yedinci gecesi, mü'minler Medineye akın ediyorlardı.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin ziyâretine geliyorlardı…
Hatta o dönemin insanları, beşikteki çocukları için bile Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabr-i şeriflerine buğday takdim ediyorlardı. 
Borçluları, borçları nisbetinde buğday tanesini bir keseye koyarlardı. Yani bir adamın eğer bir kuruş borcu varsa; bir keseye bir adet buğday tanesini koyardı 
Eyyûb Sabrı Paşa buyurdu:
Medîne-i Münevverede bulunduğum zaman bende Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabr-i şerifine buğday takdîm ile borçtan kurtulmak için; Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine halimi arz ettim. Gerçekten borçtan kurtuldum.
Dersaadet'te (İstanbulda) bulunduğum sırada da bir kese buğday göndererek; vekâletle Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin mübârek ruhâniyetlerinden istimdatta bulundum. Gerçekten de Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin ikram ve ihsanlarına mazhar oldum
 O dönem Medine-i Münevvere ehli, hallerini Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz ederlerken şu beyitleri okumanın lazım geleceğine inanıyorlardı:

 

إِلَيْكَ يَا رَسُولَ الله يَا أَشْرَفَ الْوَرَى

لَجَّأْتُ وَاَنِّى ذَاهِلُ الْعَقْلِ ائِرٌ

اُرِيدُ فِكَاكاً مِنْ دُيوُنٍ تَعَلَّقْتُ

بِذِمّةِ مِسْكينٍ لَدَيْكَ مُجَاوِرٌ

وَأَصْحَابُ هَذَا الدَّيْنِ لِلدَّيْنِ يَطْلُبُ

وَمَالِى مِنْ مَالٍ وَعَجْزِى ظَاهِرٌ

قَلِيلُ احْتِيَالِ لاَ أَطِيقُ تَكَسُّباً

بِبَابِكَ مَطْرُوحٌ لِفَضْلِكَ نَاظِرٌ

فَفَكِّ رَسُولُ اللهِ أَذِمَّةَ كُرْبَتِى

وَأَقْسِمُ بِالرَّحْمَنِ إِنَّكَ قَادِرٌ

أَغِثْنِى أَغِثْنِى يَا شَفِيعُ بِنَظْرَةٍ

فَبَابُكَ مَقْصُودِى وَفَضْلُكَ غَامِرٌ

وَأَنْتَ رَسُولُ اللهِ خِيَرَةُ خَلْقِهِ

وَأَنْتَ عَلىَ اْلأَكْوَانِ نَاهٍ وَآمِرٌ

عَلَيْكَ صَلَوَاتُ اللهِ مَا ذَكَرَ الْحُمَّى

وَمَا حَنَّ مُشْتَاقٌ إِلَيْكَ زَائِرٌ
Okunuşu:
İleyke ya rasûlallah! Ya eşrafe'l-verâ!
Lecce'tü ve ennî zâhilü'l-akli hâir…
Ürîdü fikâken min düyûni taallaktu
Bizimmeti miskînin ledeyke mücâvir,
Ve ashâbü hâzeddeyni liddeyni yetlubu
Ve mâlî min mâlin ve aczî zâhir
Kalilü'htiyâli lâ etîku tekessüben
Bibâbike matruhun lifadlike nâzir.
Fefekke rasûlallah ezimmete kürbetî
Ve eksimü birrahmanı inneke kadir.
Eğisnî eğisnî ya şefîu bi nazratin
Fe babuke maksûdî ve fazlüke ğâmir,
Ve ente rasûlallahi hiyeretü halkıhî
Ve ente ale'l-ekvâni nâhin ve âmir
Aleyke salavâtüllahı mâ zekera'l-hümma
Ve hanne müştâkün ileyke zâir.

Türkçesi

Ya Rasûlallah (sallallâhü aleyhi ve sellem)!
Ey insanların (ve cinlerin ve mahlukatın) en şereflisi!
Sadece ilticâ ettim!
Muhakkak ki aklım gitmiş.
Hayretler içindeyim!
Bağlandığım borçlardan kurtulmak istiyorum;
Miskinin zimmetiyle…
Senin huzurunda ve sana komşuyum!
Bu borcun sahipleri; borçları istiyorlar!
Benim hiçbir malım yok!
Aczim ortadadır!
(Borcu) yüklenmem çok az!
Kazanmaya güç yetiremiyorum!
Kapına (eşiğine) atılmış bir haldeyim!
Senin fazl-ü keremini bekliyorum!
(Ya) Rasûlallah! Zimmetimin sıkıntılarını çöz!
Rahmana yemin ederim ki, senin buna gücün yetir!
Ey şefaat edici!
Bana yardım et! Bana yardım et!
Bir nazarla!
Senin kapın benim maksudümdur!
Senin fazl-u keremin taşıp akıyor!
Ve sen Allah’ın rasûlüsün!
Onun mahlûkatının en hayırlısısın!
Ve sen kâinata; yasaklayıcı ve emredicisin!
Allâh'ın salavâtı senin üzerine olsun!
Ateşli hastalığa yakalanmış olan kişi zikrettiği müddetçe…
Sana müştak olan ziyâretçi; inledikçe
Mir'âtü'l-Harameyn- Mir'ât-i Medine, c. 3, s 48-49 (Bu duanın Arapça Türkçe ve Farsça okunuşları hakkında bakınız, Maddî ve Manevî Sıkıntılardan Kurtulmanın Manevî Yolları, Ömer Faruk Hilmi)

Borçlu Medine-i Münevvere ehlinin, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin mübarek kabr-i şeriflerine takdim ettikleri buğday, bu gün mukaddes emanetleri bölümünde muhafaza edilmektedir (Bakınız, Maddî ve manevî sıkıntılardan Kurtulmanın Manevî Yolları, s. 162, Ömer Faruk Hilmi),
Eski zamanlarda Medîne-i münevverede oturan bir zat, her sene Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine halini arz etmekten utanmış!
Yani her sene Zilkâde ayının on yedinci gecesi akşam ve yatsı namazları arasında, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabri şerifine buğday takdim edip:
-"Ya Rasûlallah (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri! Benim şu kadar borcum var! Lütuf ve merhamet hazinenden ödensin!" demekten sıkılmış!
Daha önce ömrü boyunca yapmış olduğu müracaatı o sene yapıp yapmama konusunda hanımına danışmış!
Hanımıyla müzâkere etmişler.
Müşâverelerinde o sene Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine borçlarını arz etmeme kararını aldılar.
Bu kararına uydu.
O sene borçlanmadı.
Herkesin gidip, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine borçlarını arz ettikleri bir anda o evinin bir köşesinde oturdu.
Kendi aklınca iyi yaptığını sanıyordu.
Hatta:
-"Çok şükür! Bu sene olsun; Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerini rahatsız etmedim borçlanıp halimi ona arz etmedim!" diyordu.
O gece çok bereketli bir rüyâ gördü.
Rüyâsında Padişahlara mahsus bir divan kurulmuştu.
O divan meclisinin ortasında çok muhteşem ve süslü bir kürsü vardı.
Kürsünün üzerinde de Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri oturmuşlardı.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri, divanına gelen ashâb-i kirâma tek tek lütufta bulundu.
İltifatlar etti.
Sonra Hazret-i Ali (kerremallâhu veche), elinde bir defter olduğu halde ayağa kalktı.
O sene borçlarının ödenmesi için, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine müracaat eden mü'minlerin isimlerini okudu.
Hazret-i Ali (kerremallâhu veche):
-"Ya Rasûlallah (sallallâhü aleyhi ve sellem)! Ümmetinden ve komşularından falan oğlu falanın şu kadar borcu var! Nübüvvet hazinenden talep ediyor ve ödenmesini istirham ediyor!" dedi.
Hazret-i Ali (kerremallâhu veche), defter bulunan isimleri teker teker okudu.
Hallerini, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz etti.
Borçlarının ödenme emri verildi.
Sonra sıra o zata (utandığı için halini Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz etmeyene) geldi.
Onun da ismi okunduğu zaman Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri:
-"Onun bize ihtiyacı yok! Fakat geçen seneden kalma yüz kuruş borcu var ödensin!" buyurdu.
Meğer bu zat borcunun olduğunu unutmuştu.
İmkanları olduğu halde borcunu ödememişti.
Hazret-i Ali (r.a.) tam bunu yazmakla meşgûl iken o zat büyük bir dehşetle uyandı.
Hemen abdest aldı.
Yerlerde sürüne sürüne Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin kabr-i şeriflerine geldi.
Ağladı.
-"Aman ya Rasûlallah! Sadece ben değil bütün mahlukat sana muhtaçtır…" dedi.
İhlâs ile tevbe etti.
Göz yaşları döktü.
Ve ondan sonra yaşadığı müddetçe her sene Zilkâde ayının on yedinci gecesi akşam ve yatsı namazları arasında gelip Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine halini arz etti...
Yine o dönemde Medine de oturan biri vardı.
İtikadı zayıftı.
Tasavvuftan habersizdi.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin büyüklüğünü tam kavrayamamıştı.
Hallerini Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine arz ettiklerinde bütün maddî sıkıntılarından kurtulan ve borçlarını ödeme imkanına kavuşan gerçek fakir, sıkıntı ehli ve musîbetzedeleri gördüğü halde yine de inanmıyordu. Halka kızıyordu:
-"Böyle bid'at'ten ne çıkar!" diyordu.
Ve halkı, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine hallerini arz etmekten vazgeçirmeye çalışırdı.
Bu adam bir gece rüyâsında, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin huzurunda bulundu.
Borçlarının ödenmesi için, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin mübârek kabr-i şeriflerine buğday takdim ederek Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerine hallerini arz edenlerin her birinin teker teker isimleriyle çağrıldığını gördü.
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri tarafından her birinin borçlarının kendilerine ihsan edildiğini gördü.
Bu adamda Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin ihsanına nail olmak için birkaç adım ileri gitti. Ve:
-"Ya Rasûlallah! Bu kulunuza da lütuf ve ihsanda bulunun!" dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri:
-"Sen halini bize arz etmekten müstağni davrandın! Bununla da kalmadın; komşularımın güzel amellerine ve itikadlarına saldırdın! Cahilâne bir şekilde onlara saldırdın!" buyurdu.
Ve onu huzurunda tart edip uzaklaştırdı.
 Pişmanlık
 Bunun üzerine bu zat gördüğü rüyâdan dehşetle uyandı.
Büyük bir korkuyu kapıldı.
Telâş ile uyandı.
Hatasından tevbe etti.
Gördüğü rüyâyı tanıdık-yabancı herkese anlattı.
Medine ehlinin adetine itirazı terk etti.
Bu güzel adetin güzelliği ve Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretlerinin tarafından kabul gördüğü hakkında hiçbir şek ve şüphesi kalmadı.
Kendisi de artık Medine ehlinin adetine sarıldı. Büyük bir ihlâs ile o adeti yerine getirdi Mir'âtü'l-Harameyn- Mir'ât-i Medine, c. 3, s 48, Maddî ve Manevî Sıkıntılardan Kurtulmanın Manevî Yolları, s. 160, Ömer Faruk Hilmi)
Erişim: http://www.guneydogutv.com/medinei-munevvere-ehlinin-borc-odeme-imkanina-kavusma-yollari-yazisi-1189.html

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar