Print Friendly and PDF

Yayınlar


Kurtuluş Savaşı ve Paşalarımız Üzerine

Bunlarada Bakarsınız

  

Kaynaklarda Geçen Eserler Listesi

Kaynaklarınız, Milli Mücadele döneminin önemli isimlerinin hatıratları ve siyasi/askeri konuları inceleyen çeşitli eserlerden oluşmaktadır.

I. Hatırat ve Biyografik Eserler

Bu kategori, genellikle yazarlarının yaşadıklarını veya gözlemlediklerini anlattığı, kaynakların kendisinden alıntı yapılan ana eserleri ve doğrudan adı geçen önemli otobiyografik/biyografik çalışmaları içermektedir:

  • Hayat ve Hatıratım (Dr. Rıza Nur).
  • Hayatım (Kâzım Karabekir).
  • İstiklal Harbimiz (Kâzım Karabekir).
  • İstiklal Harbimizin Esasları (Kâzım Karabekir).
  • İttihad ve Terakki Cemiyeti (Kâzım Karabekir).
  • Günlükler (Kâzım Karabekir).
  • Hatıralar 1 (İsmet İnönü).
  • Hatıralar 2 (İsmet İnönü).
  • Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri.
  • Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945).
  • Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Rauf Orbay).
  • Atatürk’ten Hatıralar (Hasan Rıza Soyak).
  • Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Ayşe Afetinan, Arı İnan, Emre Yalçın).
  • 30 Ağustos Hatıraları (Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak, Salih Bozok, Muzeffer, Cevat Abbas Gürer).
  • Mareşal Fevzi Çakmak (Ziya Tütüncü).
  • Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak.
  • Dr. Rıza Nur Dosyası.
  • Kazım Karabekir Anlatıyor (Uğur Mumcu).
  • Lozan Hatıraları (Dr. Rıza Nur).
  • Topal Osman Olayı (Dr. Rıza Nur).
  • Paşalar Kavgası (Kâzım Karabekir).
  • Tarih Boyunca Türk Alman İlişkileri (Kâzım Karabekir).
  • Kürt Meselesi (Kâzım Karabekir).
  • Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk (Ahmet Çakmak Deliorman).
  • Devlet Sırları (Muhammed Salih).

II. Özel İncelemeler ve Siyasi/Askeri Yayınlar

Bu eserler, belirli konular üzerine yazılmış akademik veya politika odaklı metinlerdir:

  • Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması (Zekeriya Türkmen).
  • Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar (Attila İlhan).
  • Şapka her yerde umulmayan bir süratle taammüm ediyordu... (Mareşal Fevzi Çakmak’ın siyasi faaliyetine ait ikinci kitap).
  • Hâlâ Bu Mektep.
  • Çocuk Davamız (Kâzım Karabekir'e ait, tafsilat içerdiği belirtilmiştir).

III. Kaynaklarda Bahsi Geçen Diğer Yazılı Eserler

Bu eserler, metinlerin içinde konulara atıfta bulunmak veya kıyaslama yapmak amacıyla zikredilmiştir:

  • Nutuk (Mustafa Kemal Atatürk'ün eseri, “Nutuk” olarak anılmaktadır).
  • Talimname (Askeri talimatname).
  • Kur'an-ı Kerim (Yemin merasiminde kullanılan kutsal kitap).
  • İncil (Kıyaslama için kullanılmıştır).
  • Mecelle (Yeni kanunlar yerine yeterli görülen yasa külliyatı).
  • Çankaya (Falih Rıfkı Atay).
  • Battal Gazi (Halk arasında okunan kitap).
  • Kan Kalesi (Kitap, tesiriyle heves uyandırdığı belirtilmiştir).
  • Köroğlu (Halk arasında okunan kitap).
  • Aşık Garip (Halk arasında okunan kitap).
  • Öğütlerim (Kâzım Karabekir'in hazırlayıp bastırdığı kitapçık).
  • Yüksek Telkinler ve Vecizeler (Mustafa Kemal'in eserleri olarak değerlendirilmiştir).
  • Tunçtan Kızlar (Tercüme roman).
  • Fakirler Tabibi (Tercüme roman).
  • Şarkılı İbret (Kâzım Karabekir'in neşrettiği eser).
  • Hakikatler Karşısında (Mareşal Fevzi Çakmak hakkındaki risale).

Kaynaklarda ayrıca, Atatürk'ün kurmay subay olarak kuramsal bilgilere önem verirken askeri tatbikat ve manevralar sırasında tuttuğu gözlem notlarını ve kumandanların eleştirilerini içeren, bol krokili iki küçük broşür yayımladığı da belirtilmiştir.

 

Kâzım Karabekir Paşa’nın Kronolojik Hayatına Dair Kapsamlı Bir İnceleme

Doktora çalışması üslubuna riayet edilerek hazırlanan bu kronolojik inceleme, kaynaklarınızda yer alan vesikalar ve hatıratlar ışığında, Milli Mücadele’nin mümtaz (seçkin) komutanlarından Kâzım Karabekir Paşa’nın hayatını ve siyasî görüşlerinin gelişimini ele almaktadır. Paşa’nın eylemleri, sadece askerî başarılarla sınırlı kalmayıp, ülkenin siyasî, sosyal ve özellikle eğitim alanındaki dönüşümüne yönelik derin mütalaalar (görüşler) içerir.

I. Erken Yaşamı, Askerî Eğitimi ve Meşrutiyet Dönemi

Kâzım Karabekir, 1882 yılında İstanbul’da, Küçükmustafapaşa’da dünyaya gelmiştir. Ailesi, Selçuk Türklerinden olup, Karaman havalisinin Kasaba (şimdiki Kâzım Karabekir Nahiyesi) köyündendir. Babası, 16 yaşında gönüllü olarak Kırım Harbi’ne katılmış, Silistre ve Sivastopol Muharebelerinde yaralanmış Mehmed Emin Paşa’dır. Çocukluk yılları, babasının askerî vazifeleri sebebiyle sıkça yer değiştirmekle geçmiştir (örneğin Başkale, Hakkâri vilayeti alaybeyliği).

Meşrutiyet Hareketleri ve 31 Mart Olayı: Daha genç bir kurmay subayı (erkân-ı harp zabiti) iken dahi milletin siyasî ve idarî inkişafı (gelişimi) ile ilgilenen Karabekir, Meşrutiyet hareketlerine Manastır ve İstanbul’da geniş ölçüde iştirak etmiştir. Kendisi, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne (İTC) katılacak olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin (Gizli Dernek) Manastır merkezini kuranlardandır.

1909’daki 31 Mart Ayaklanması’nın bastırılmasında önemli bir görev üstlenmiştir. Hareket Ordusu’nun harekâtında görevli fırkanın kurmay başkanı (Erkan-ı Harp Reisi) olarak bulunmuştur. Paşa, askerlerin siyaset ile uğraşmaması (iştigal etmemesi) ilkesini ta o zamanlardan benimsemiş ve bu ilkeyi sonraki yaşamında da ısrarla savunmuştur.

II. Birinci Dünya Savaşı ve Doğu Cephesi Zaferleri (1914–1918)

Kâzım Karabekir, Çanakkale, Irak ve Kafkas cephelerindeki fevkalade (olağanüstü) yararlıklarıyla öne çıkmıştır. Özellikle Doğu Cephesi’nde (Şark Cephesi), Ermeni komitacılarına karşı verdiği başarılı mücadeleler ve Millî Mücadele’nin lojistik temelini atması açısından merkezî bir rol oynamıştır.

Erzurum ve Kars’ın Kurtuluşu: 1918’de Rusların Brest-Litovsk Antlaşması sonrası Kafkasya’yı tahliye etmesiyle bölgede Ermeni çeteleri faaliyete geçmiştir. Karabekir, bu dönemde Ermeni katliamlarını sona erdirerek Erzurum'u geri almıştır. Kars’ın geri alınması ise Paşa’nın sevk ve idare (yönetim) kudretini göstermesi açısından önemlidir. Kars’a yapılan taarruzda, mahir bir manevra ile Halit Bey kumandasındaki bir kısım askeri nehirden geçirerek Ermeni ordusunun geri çekilme hattına sarkmasıyla Kars zaptedilmiştir. Bu zafer, Karabekir’e “Şark Fatihi” (Doğu’nun Fatihi) unvanını kazandırmış ve Ferikliğe (Paşalığa) terfi etmiştir.

Ermeni ve Kürt ayrılıkçı hareketlerine dair Paşa’nın görüşleri, bu hareketlerin emperyalist devletlerin (Düvel-i Muazzama) birer aracı olduğu ve asıl amacın bölgedeki Türkleri (ve Kürtleri) ayırarak Ermenistan kurmak olduğu yönündeydi.

III. Millî Mücadele’nin Başlangıcı ve Kritik Kararları (1919)

Mondros Mütarekesi sonrasında Kâzım Karabekir, İstanbul Hükûmeti’ne bağlı 15. Kolordu Kumandanı olarak Erzurum’a atanmış ve Millî Mücadele’nin Doğu’daki nüvesini (çekirdeğini) hazırlamıştır.

Mustafa Kemal Paşa’ya Sadakati (Tarihî Bir Hadise): İstanbul’daki Vahdettin Hükûmeti, Mustafa Kemal Paşa hakkında tutuklama emri (derdest emri) çıkardığında, Mustafa Kemal, Harbiye Nâzırı’nın emri kendisine ulaşmış olmasının yarattığı tedirginlik içindeyken, Kâzım Karabekir, emri yerine getirmek yerine, Paşa’ya bağlılığını bildirmiştir. Karabekir, Mustafa Kemal’i asker gibi selamlayarak, “Ben ve kolordum emrinizdeyim. Bütün emirlerinizi eskisi gibi yerine getireceğimden emin olabilirsiniz paşam,” demiştir. Bu tavır, Mustafa Kemal için “kıymetli bir teselli” olmuş ve Paşa’nın hayatını ortaya koyduğu bu fedakârlık, Millî Mücadele’nin devamlılığı açısından tarihî öneme sahiptir.

Erzurum Kongresi ve Siyasî Görüşmeler: Karabekir, Erzurum Kongresi’ni desteklemiş ve İstanbul’un işgali gibi beklenmedik bir durumda millî hükûmet kurulması fikrini kabul etmiştir. Ayrıca, M. Kemal ile yaptığı görüşmelerde, Millî Meclis’in İstanbul’da toplanmasının (Mebusan Meclisi) İngilizler tarafından basılma ve sürgün tehlikesi yaratacağını önceden öngörmüştür.

IV. Sosyal ve Eğitimsel Reform Çabaları

Karabekir Paşa’nın askerî ve siyasî faaliyetleri yanında, özellikle Doğu’daki yetim çocuklar için gösterdiği gayretler ve eğitim sistemi hakkındaki radikal görüşleri dikkat çekicidir.

Çocuk Davamız ve Çocuklar Kasabası: Doğu’da yetim ve öksüz kalan binlerce çocuğu toplayarak onları açlık ve sefaletten kurtarmış, onlara askerî imkânlarla bakmış ve meslek sahibi (zanaat erbabı) bireyler olarak yetiştirmiştir. Sarıkamış’ta kurduğu Çocuklar Kasabası, uygulamaya dönük (pratik ağırlıklı) eğitim sistemiyle modern bir eğitim-kent örneği teşkil etmiştir. Karabekir, millî kalkınmanın sadece ordu kuvveti ile değil, ancak irfan (bilgi/kültür) ve bayındırlık (imar) sahalarında yapılacak yardımlarla mümkün olacağına inanmıştır.

Eğitim Eleştirisi: "Hâlâ Bu Mektep" Paşa, savaş çizmesini çıkarır çıkarmaz, 1923 yılında kaleme aldığı “Hâlâ Bu Mektep” adlı piyeste, o dönemin şeriat esaslarına dayalı, hurafelere (safsatalara) ve ezberciliğe dayalı, dayakla uygulanan ortaçağ eğitim sisteminin kokuşmuşluğunu karikatürize ederek (alaylı/gülünç şekilde) eleştirmiştir. Bu, Paşa’nın "muhafazakâr" olarak bilinmesine rağmen yenilikçi (teceddüd) bir eğitim anlayışına sahip olduğunu göstermektedir.

V. Siyasi Yörünge Ayrılığı ve Muhalefet (1923–1926)

Sakarya Zaferi ve Büyük Taarruz’un başarılmasından sonra, Karabekir Paşa’nın yolu, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, bazı arkadaşlarıyla ayrılmaya başlamıştır. Bu ayrılığın temelinde, Karabekir’in ordunun siyasetten çekilmesi (askerî vazife veya mebusluk tercihi) ve tek adam idaresine (Başkomutanlık tahakkümü) karşı duyduğu endişeler yatmaktaydı.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF): 1923 yılı sonlarında, ordudan ayrılmayı tercih eden Karabekir, mebus (milletvekili) olarak görevine başlamış ve arkadaşlarıyla birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) adıyla ilk muhalefet partisini kurmuştur. Bu teşebbüs üzerine Mustafa Kemal Paşa da kendi partisine "Cumhuriyet" kelimesini ekleterek Cumhuriyet Halk Fırkası adını vermiştir.

Şeyh Said İsyanı ve Suikast İddiaları: TCF’nin kuruluşu, ülkenin yeni siyasi düzeninde bir rekabet ortamı yaratmıştır. Partinin kapatılmasına neden olan Şeyh Said İsyanı (1925), Karabekir’in siyasi hayatını zorlu bir noktaya taşımıştır. Paşa, isyanın bölgesel bir sorun olduğunu, hükûmetin gerekli tedbirleri (tedabir) almaması nedeniyle büyüdüğünü ve İstiklal Mahkemeleri ile Takrir-i Sükun (Sükûnetin Tesisi) Kanunu’nun çıkartılmasının aslında partilerini hedef aldığını ileri sürmüştür.

En trajik olay ise 1926’daki İzmir Suikastı girişimi oldu. Karabekir, suikast ile en ufak bir alakasının dahi olmadığını, hatta M. Kemal Paşa’nın hayatını kurtarmak için ilk harekete geçecek kişinin kendisi olacağını belirtmiştir. İzmir İstiklâl Mahkemesi de kendisinin beraatine karar vermiştir. Ancak bu olayın ardından, 45 yaşında ve muzaffer bir komutan iken, diğer asker arkadaşları gibi tekaüde (emekliliğe) sevk olunmuştur (1927).

VI. Emeklilik ve Tarih Yazımına Katkısı (1927–1948)

Zorunlu olarak çekildiği 12 yıllık inziva hayatını (özel yaşamını), feragat hayatına (fedakârlık yaşamına) çevirerek millî birlik uğruna şahsî istikbalini düşünmemiştir. Bu dönemde tarihî eserlerini kaleme almıştır.

Hatıratların Engellenmesi: Karabekir’in “İstiklâl Harbimizin Esasları” adlı eserinde, Nutuk’taki (M. Kemal Atatürk’ün eseri) resmî tarihe eleştiriler getirilmekteydi. Paşa, M. Kemal’i, hakikatleri gizlemekle, arkadaşlarının hizmet ve fedakârlıklarını (Paşaların) üstünü örtmekle ve tüm başarıları kendi hanesine yazmakla itham etmiştir. Paşa, bu eserinde dahi, “Vazifelerin yerine getirilmesi kahramanlık değildir. Kahramanlık, vazifenin bittiği yerde başlar” diyerek millî tarihin doğru yazılması gerektiği fikrini vurgulamıştır.

1933 yılında, Paşa’nın köşkü basılmış ve “İstiklâl Harbimizin Esasları” dâhil olmak üzere kitapları yakılmıştır. Karabekir, bu olayı şiddetle eleştirmiş ve bu dönemdeki baskıları Abdülhamid devrine benzetmiştir.

Son Yılları ve Mirası: Atatürk’ün son günlerinde kendisini görmek istemesi üzerine, Karabekir, “O Mustafa Kemal. Çağırılınca gidilir. O benim en iyi arkadaşımdır,” diyerek aralarındaki derin samimiyetin (huluk) devam ettiğini ifade etmiştir.

Kâzım Karabekir, 1948’de vefat etmiş; dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü dahi, onun vefatı üzerine bir makale yayımlayarak kendisini “Türk Milleti’nin büyük bir evladı” olarak anmıştır. İnönü, Karabekir’in “şahsî vasıfları, temiz bir ruhun ve cesur bir karakterin bütün faziletlerini göstermiş” olduğunu belirtmiştir.


Kaynakça

Aşağıdaki kaynaklar, bu çalışmanın dayanağını oluşturan alıntı ve bilgileri içermektedir (APA stilinin esasları kullanılarak listelenmiştir):

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. İlhan, A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (1999). Ermeni Mezalimi - 1917-20 Arasında Erzincan'dan Erivan'a. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kürt Meselesi. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karacan, A. N., Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. İstanbul: Cumhuriyet. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Mustafa Kemal Atatürk, F. Çakmak, S. Bozok, M. Kılıç, C. A. Gürer. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 2). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 3, Parça 1). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 3, Parça 2). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 4, Parça 1). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 4, Parça 2). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Öcal, E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul: Hiperlink. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar.

Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak

Sunulan kaynaklar çerçevesinde, Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ın (1876–1950) hayatı, askerî dehası, Milli Mücadele’deki merkezî konumu ve siyasî duruşu, akademik disiplinin gerektirdiği şekilde, kronolojik bir tertiple (tahsis) ve atıflarla (dipnot) detaylı olarak incelenmiştir. Mareşal Çakmak, Birinci Dünya Savaşı’nın (Harb-i Umumi) sonunda Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) makamında bulunarak, Anadolu’daki millî direnişin (mukavemet) askerî ve idarî altyapısını kuran mümtaz (seçkin) bir şahsiyettir.

I. Erken Yaşamı ve Askerî Eğitim Yılları (1876–1900’ler)

Mustafa Fevzi, 1876 yılında dünyaya gelmiş, askerî yaşamına erken yaşlarda başlamıştır. Eğitim hayatı şöyledir:

  • Eğitim: Sarıyer’deki mektepte üç yıl okumuştur. On yaşında (1886) dayısıyla Selanik’e gitmiş, ancak bir yıl sonra ana-baba hasreti nedeniyle geri dönerek İstanbul’da Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi’ne (Askerî Ortaokul) (1887) kaydolmuştur. Ardından askerî mekteplerden mezun olarak kurmay subay (erkân-ı harp zabiti) olarak yetişmiştir.
  • Kişilik Özellikleri: Fevzi Paşa, vatanını seven, her zaman onun uğruna ölmeye hazır bir Osmanlı askeri olarak tasvir edilir; kafa ve vicdan yapısı itibarıyla muhafazakâr (korumacı) bir zattır. Hayatında bir lokma bir hırka (kanaatkâr) ruhuyla hareket etmiştir. Ayrıca, Mareşal’in ilme ve okumaya büyük değer verdiği, resmî görevleri dışındaki zamanını sürekli okumaya ayırdığı belirtilmektedir. Genelkurmay Başkanlığı binasına en erken gelip en geç çıkan kişi olarak tanınmıştır.

II. Rumeli ve Arnavutluk Hizmetleri: Erken Kariyer (1900’ler–1914)

Fevzi Paşa’nın askerî kariyerinin ilk önemli aşaması, Rumeli (Osmanlı Trakya’sı) ve Arnavutluk gibi kritik bölgelerde sınır sorunları ve çetelerle mücadele dönemidir.

  • Sınır Sorunları ve Karadağ: Arnavutluk’taki 18. Nizamiye Tümeni’nin kurmay subayı iken, bilhassa Müslüman kanı içmek hırsıyla hareket eden Karadağ (Montenegro) topluluğu ile mücadele etmiştir. Bu dönemde, Fevzi Bey, komutanına insanlık prensiplerini ve milletlerarası hukuku (hukuk-u beynelmilel) hatırlatmaktan çekinmemiştir.
  • İdarî Deha ve Vatan Toprağının Savunulması: Karadağ sınırında çıkan bir anlaşmazlıkta, Paşa’dan mikyaslı (ölçekli) bir kroki (harita eskizi) istenince, Fevzi Bey, merkezden gelen komutanın tereddütlerine rağmen, masada bir kalemle, münazaalı (tartışmalı) bölgenin krokisini anında çizmiştir. Ayrıca bir başka sınır meselesinde, tümen komutanının (kumandanın) ihtilaflı yeri Dağlılara (Karadağlılara) vermesi teklifine karşılık, Fevzi Bey, “Ben vatanımdan bir karış yeri düşmana veremem; mutlaka vermek lâzımsa yerime başkasını gönderin,” diyerek vatan savunmasındaki tavizsizliğini göstermiştir.
  • Meşrutiyet’in İlanı ve Firzovik Vakıası (Tarihî Olay): Meşrutiyet’in (Anayasal Monarşi) ilanına yol açan olaylardan biri olan Firzovik toplantısı sırasında Fevzi Bey’in konumu mühimdi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) aleyhine toplanan bu kalabalık karşısında Paşa, komutan vekili sıfatıyla bilerek müdahale etmemiştir. Karabekir’in eserlerinde belirtildiği üzere, Fevzi Bey’in bu ‘lakayt’ (ilgisiz) tavrı, toplantının akamete (başarısızlığa) uğramasını engellemiş ve Meşrutiyet’in yolunu açmıştır. Paşa, askerî disiplini ihlal eden bu gibi siyasî karışıklıklardan nefret etmekle birlikte, o dönemde askerî birliklere sirayet eden fırkacılığın (particiliğin) memleketi perişan eden âmillerden (faktörlerden) biri haline geldiğini de gözlemlemiştir.
  • Balkan Savaşları: Balkan Savaşları sırasında, ordunun dağılma tehlikesi karşısında Fevzi Bey, ordunun Müzeke’ye (Mezeka) çekilerek doğayla barışıp (tabiatla barışarak) yiyeceklerini temin etmesini ve düşmanla uğraşmasını teklif etmiştir.

III. Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Dönemi (1914–1920)

Mareşal, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de başarı göstermiş, 1916’da İkinci Kafkas Kolordusu, 1917’de ise İkinci Ordu Komutanlığı yapmıştır. Savaş sonunda ise hayatının en kritik görevine getirilmiştir.

  • Genelkurmay Başkanlığı: Elemli (üzücü) günlerde, Fevzi Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne (Genelkurmay Başkanı) atanmıştır.
  • Anadolu’ya Geçişi Hazırlaması: Paşa’nın bu makamda bulunması, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişini hazırlayan önemli adımlardan biri olmuştur.
  • Mütareke (Ateşkes) Koşullarında Direniş: Mütareke (Armistice) hükümleri gereği, ordunun silahsızlandırılması ve İtilaf Devletleri’ne (Düvel-i İtilafiye) teslim edilmesi gerekirken, Fevzi Paşa, "Mütareke şartlarını tatbik eder gibi görünerek" silâh ve cephanelerin Anadolu’nun içlerine sevk edilmesini sağlamıştır.
    • İzmir'e Asker Çıkarılmasına Tepki: Yunanlıların İzmir’e çıkma hazırlıklarına karşı, Fevzi Paşa, İzmir’e tecavüze (saldırıya) ateşle karşı koyulması gerektiği emrini Harbiye Nâzırı imzasıyla tebliğ etmiştir. Bu, İzmir’in işgalinden bir ay evvel, Yunanlılara karşı verilen ilk mukavemet (direniş) emridir.
  • Ankara’ya İntikal (Geçiş): İstanbul’un işgali sonrasında zorla görevinden uzaklaştırıldıktan sonra milletine sığınarak Ankara’ya gelmiştir. Bu durum, BMM’de, “İstanbul’un esaret (esirlik) muhitinden kurtularak Ankara’nın hür (özgür) muhitine geldiği” şeklinde alkışlarla karşılanmıştır.

IV. Millî Mücadele Dönemi ve Başarıları (1920–1922)

Ankara’da, Fevzi Paşa, zorunlu olarak fiilî hizmetteki askerlerin mebus (milletvekili) olabildiği bir dönemde hem mebus hem de kritik askerî ve siyasî makamlarda bulunmuştur.

  • Çoklu Görevler: Paşa, Millî Mücadele’de sırasıyla İcra Vekilleri Heyeti Reisliği (Başbakan), Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği ve Millî Müdafaa Vekâletleri (Millî Savunma Bakanlığı) görevlerini ifa etmiştir.
  • Muntazam Ordunun Kurulması: Fevzi Paşa’nın en önemli katkılarından biri, Kuvayı Milliye (Milis kuvvetleri) adı altındaki dağınık kuvvetleri nizami ordu birlikleri haline getirme çabası ve bu milislerin kanunsuz (şımarık) hareketlerini önlemeye çalışmasıdır.
  • Ordu İkmali (Tedarik) ve Morali: Meclis’te, ordunun silahsız ve elbisesiz olduğu iddialarına karşı kürsüye çıkan Fevzi Paşa, ordunun ikmal işlerinin yolunda olduğunu, asıl kuvvetin askerin mânevî kuvveti (ruhi gücü) olduğunu vurgulamıştır. Savunma pozisyonunda olmanın stratejik bir tercih olduğunu, uygun zamanı (münasip bir zaman) kolladıklarını beyan etmiştir.
  • Muharebe Dehası:
    • İnönü Savaşları: Mareşal’in Sakarya Zaferi’nden sonra bizzat yaptığı açıklamada, İnönü harbinin kahramanının İsmet Paşa olmadığını, ileride yayınlayacağı hatıratında bu tarihî olayı vesikalarla (belgelerle) açıklayacağını ifade etmiştir.
    • Sakarya Meydan Muharebesi: Fevzi Paşa, Sakarya’da düşmanın taarruz (saldırı) tarzını önceden tahmin ederek durumu başarıyla sonuçlanan bir savunmaya çevirmiş; bu muharebe sevkülceyş (strateji) ve idare bakımından bir şaheser (eser-i fevkalade) olarak görülmüştür.
    • Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi (1922): Fevzi Paşa, Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin planlarını en ince teferruatına (ayrıntısına) kadar hazırlayan büyük askerdir. Mareşal, bu zaferden sonra, Yunanlıların Afyon-Dumlupınar çemberinden kurtulma ihtimali olmadığını, son üç günü kurtulmaya çabalayarak geçirdiklerini, ancak mahvolduklarını belirtmiştir.
    • Ankara'nın Stratejik Önemi: Paşa, düşmanın Ankara’yı işgale atfettiği ehemmiyetin (önemin) bir hayal ürünü (malihulya) olduğunu, kendilerinin ise Ankara’yı düşman için kurulmuş bir fak (tuzak/kuş tutmak için bir alet) olarak gördüklerini açıklamıştır.

V. Cumhuriyet Dönemi, Siyasi Durumu ve Vefatı (1923–1950)

Millî Mücadele’nin kazanılmasının ardından, Fevzi Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek Mareşali unvanını alarak çeyrek asır Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği yapmıştır.

  • Mareşallik ve Gazi Unvanı: Sakarya muharebatı (savaşları) sonrasında, Paşa’nın ateş hattında gösterdiği fevkalade (olağanüstü) hizmetlere istinaden Başkumandanlıkça Mareşallik ve Gazi unvanı teklif edilmiştir.
  • Siyasetten Uzak Durma Prensibi: 1923’te, Başvekillik (Başbakanlık) teklif edildiğinde, Paşa, ordunun henüz seferber (hazır) olduğunu ve kendisinin siyasetle uğraşmak istemediğini belirterek teklifi reddetmiştir. Mustafa Kemal Paşa’ya, kendisinin yerine İsmet Paşa’nın uygun olacağını söylemiştir. Fevzi Paşa, gençliğinden itibaren askerin siyasetten uzak durması gerektiği ilkesini savunmuştur.
  • İnönü Dönemi ve Muhalefet: 1938’de Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesini temin ederek memleketi olası bir huzursuzluktan (huzursuzluk) kurtarmıştır. Ancak, daha sonra yönetimde aksaklıklar gördüğünde ve Karabekir Paşa’nın şikâyetlerinin İnönü üzerinde etkili olmadığını fark ettiğinde zor bir duruma düşmüştür.
  • II. Dünya Savaşı Diplomasisi: İngiliz Başbakanı Churchill’in Türkiye’yi savaşa sokma ısrarlarına karşı, Fevzi Çakmak, vaat edilen silah ve teçhizatın gelmediğini belirterek Türkiye’nin savaşa girmemesi gerektiği yönünde kesin bir cevap verilmesini sağlamıştır (Adana görüşmeleri).
  • Emeklilik ve Ölümü: Kanunun tayin ettiği yaş haddi nedeniyle 1944 yılında tekaüde (emekliliğe) ayrılmıştır.
  • Son Tavrı (İlginç Konu): Hayatının son demlerinde, hastalık yatağında, İsmet İnönü’nün ziyaretini kabul etmemiştir. Mareşal, bunun sebebini soranlara, İnönü’nün "hasta yatağımda, beni fücceten (ansızın) öldürmek niyetiyle gelmiş" olduğunu düşündüğünü söylemiştir.
  • Halkın Sevgisi: Mareşal Fevzi Çakmak’ın 1950’deki vefatı üzerine, radyo ve hükûmetin gerekli saygıyı göstermediği iddia edilmiş, bu durum büyük bir infial (öfke) yaratmıştır. Halk, kendi isteğiyle Mareşal’in cenazesini tekbirlerle (Allahu Ekber diyerek) kaldırmış, bu hadise asil bir isyan olarak nitelendirilmiştir. Fevzi Paşa, mütevazı (alçakgönüllü), vakur (ağırbaşlı), dürüst ve gösterişten uzak (mahviyetkar) bir fazilet (erdem) timsali (simgesi) olarak milletin vicdanında yer etmiştir.

VI. Ek Değerlendirmeler: Karabekir ve Fevzi Paşa

Önceki Yazılarımızda bahsi geçtiği gibi, Milli Mücadele’nin önde gelen isimleri arasında fikir ayrılıkları olmuştur. Fevzi Paşa, Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra, Karabekir Paşa ve Ali Fuat Paşa ile birlikte Mustafa Kemal Paşa’ya Başbakanlık için İsmet Paşa’yı önermişti. Ancak, sonraki dönemde Karabekir’in İnönü yönetimine dair şikâyetlerinin dikkate alınmaması, Mareşal’i de zor durumda bırakmıştır.

Bu kronolojik ve geniş bilgi, Mareşal Fevzi Çakmak’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki çok yönlü ve vazgeçilmez rolünü gözler önüne sermektedir.

 

Ali Fuat Paşa (Cebesoy) Hakkında Kronolojik Geniş Bir İnceleme

Bu akademik metin, Millî Mücadele’nin ilk safhalarında fevkalâde (olağanüstü) askerî ve siyasî rolleri üstlenmiş olan General Ali Fuat Cebesoy’un (1882–1968) hayatını, kaynaklarda yer alan hatıratlar ve belgeler ışığında kronolojik olarak analiz etmektedir. Cebesoy’un askerlikten siyasete geçişi ve muhalif kanatta yer alması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki güç dengelerini anlamak açısından mühimdir.

I. Erken Yaşamı, Eğitimi ve Askerî Kariyerinin Başlangıcı

Ali Fuat Cebesoy, 1882 yılında İstanbul’da doğmuştur. Ailesi ve erken dönemi hakkında kaynaklarda ilginç detaylar mevcuttur:

  • Aile Kökeni: Büyük annesi (ninesi) Çerkezdir. Babası İsmail Fazıl Paşa’dır.
  • Eğitim ve Arkadaşlıklar: Kendisi, Mustafa Kemal Atatürk ile hem çocukluk hem de askerî okul arkadaşıdır. Askerî eğitimini tamamladıktan sonra kurmay subay (erkân-ı harp zabiti) olarak görev yapmıştır.
  • Meşrutiyet Dönemi: Gençlik yıllarından itibaren orduda görev alan Cebesoy, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Yemen Seferi ve Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesi’nde savaşmıştır.

II. Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Dönemindeki Kritik Rolü (1914–1919)

Ali Fuat Paşa, I. Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de M. Kemal ile çalışmıştır. Savaşın sonuna doğru Suriye-Filistin Cephesi’nde 7. Ordu Komutanlığı’ndan M. Kemal’in ayrılmasından sonra komutayı devralmıştır.

  • 20. Kolordu Komutanlığı: Mondros Mütarekesi’nden (Ateşkes Antlaşması) sonra Anadolu’da konuşlanmış olan 20. Kolordu’nun kumandanı olarak kritik bir pozisyonda bulunmuştur. Mütareke sonrası (1918), İtilaf Devletleri’nin (Galip devletler) ahde vefa gösterip göstermeyeceği endişesiyle kendi hareket sahasındaki bölgelerin tahkimi (kuvvetlendirilmesi) ile uğraşmıştır.
  • Millî Mücadele’ye Destek: 1919 Mayısında Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığında, Cebesoy’un komutasındaki 20. Kolordu, Millî Mücadele’nin başlangıçtaki en önemli dayanağı (istinad sahası) olmuştur.
  • Mustafa Kemal’in Güvenliği: Karabekir Paşa’nın da hatıratlarında geçtiği üzere, M. Kemal Paşa’nın İstanbul Hükûmeti tarafından azledilmeye çalışıldığı dönemde, Cebesoy’a da şifreli telgraflar gönderilerek askerî işlerin dışında kalması istenmişti. Ali Fuat Paşa, bölgesine gelen inceleme heyetini (Heyet-i Tahkikiye) tehdit ederek kaçırmıştır.

III. Millî Mücadele ve Askerî Başarısızlığı (1920)

Ankara Hükûmeti’nin kurulmasından sonra Ali Fuat Paşa, Batı Cephesi Komutanlığı’na atanmış ve Yunan ilerleyişini durdurma çabalarında bulunmuştur.

  • Cephe Komutanlığı ve Karşılaşmalar: Nisan 1920’de, İstanbul’dan Ankara’ya geçiş yapan Fevzi Paşa ile Geyve Boğazı yakınlarında karşılaşmış ve Paşa’yı sevinçle karşılayarak durumu M. Kemal Paşa’ya bildirmiştir.
  • Kuva-yı İnzibatiye’ye Karşı Zafer: İstanbul Hükûmeti’nin Anadolu hareketini bastırmak üzere kurduğu (Hilafet Ordusu olarak da anılan) Kuva-yı İnzibatiye, Geyve Boğazı’nda Ali Fuat Paşa’nın kuvvetleri karşısında fazla tutunamayarak dağılmıştır (Haziran 1920).
  • Silah ve Cephane Tedariki (Can Alıcı Hadise): Ali Fuat Paşa’nın Millî Mücadele’ye en büyük askerî katkılarından biri, Batı Cephesi’nin en zor zamanında cephane temin etmesidir. Paşa’nın gayreti ve himmetiyle (çabasıyla), Rusya’daki Stavropol’den alınan beş milyon mavzer fişeği (mühimmat), Karadeniz kaçakçıları vasıtasıyla cepheye ulaştırılmıştır. Rıza Nur’a göre, bu cephane Birinci İnönü Muharebesi’nden iki gün önce yetişmiş ve zaferin şerefi bu sayede Ali Fuat Paşa’ya aittir.
  • Gediz Taarruzu ve Görevden Alınma: Batı Cephesi’nin komutanı olarak Ali Fuat Paşa’nın Çerkes Ethem’in teşvikiyle gerçekleştirdiği Gediz Taarruzu (Ekim 1920) başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu, M. Kemal Paşa’nın ifadesiyle, Ali Fuat Paşa’nın Batı Cephesi komutanlığından çekilmesini zaruret (zorunluluk) haline getirmiştir. Dr. Rıza Nur bu olayda ordunun perişan olduğunu ve kendisi ile Saffet Bey’in güçlükle kaçtığını iddia ederken, Paşa’yı siyasi entrikalarda toy (içi saf) olmakla suçlamıştır.

IV. Diplomaside Zorunlu İnziva ve Siyasi Manevralar (1920–1923)

Askerî başarısızlık sonrası Ali Fuat Paşa, M. Kemal tarafından Moskova Büyükelçiliği’ne tayin edilmiştir (16 Aralık 1920). Bu, siyasî tarihte sıkça görülen bir sürgün (teb’id) usulü olarak yorumlanmıştır.

  • Diplomatik İtibar Kaybı (İlginç Konu): Ali Fuat Paşa’nın Moskova’daki faaliyetleri, Rusların gözünde itibarını kaybetmesine neden olmuştur. Rıza Nur’un hatıratlarına göre, Paşa Moskova’da İngiliz mümessili ve Polonya sefiri ile sıkı temas kurmuş ve Rusların aleyhinde bulunmuştur. Bu durum, Rusların Ali Fuat Paşa’yı kovmakta haklı olduğu şeklinde yorumlanmıştır.
  • Lozan Öncesi Ankara’ya Dönüş: Diplomasiden dönen Ali Fuat Paşa, 1923 yılında ikinci Büyük Millet Meclisi tarafından Meclis İkinci Reis Vekilliği’ne seçilmiştir.

V. Askerlikten Çekilişi ve Muhalefete Katılımı (1923–1924)

Paşaların siyasetten çekilmesi kararının alınacağı dönemde Ali Fuat Paşa, ordu içindeki görevini tercih etmek istemiş, ancak M. Kemal Paşa bu durumu ustaca bir siyasî manevra ile kendi lehine kullanmıştır.

  • M. Kemal Paşa’nın Manevrası: Ali Fuat Paşa, Meclis İkinci Reisliği’nden memnun kalmayarak M. Kemal’e başvurmuş ve hayatını askerliğe hasretmek istediğini, siyasette kalmak istemediğini belirtmiştir. M. Kemal Paşa ise, bu talebi kabul etmiş gibi görünerek, onu 2. Ordu Müfettişi tayin etmiş ve askerî rütbesini bir derece yükseltmiştir. Ancak Karabekir, bu durumu M. Kemal’in bir dolabı (entrika) olarak görmüş ve Paşa’nın Moskova’ya sefirliğinde olduğu gibi, komutanlıktan azledilerek uzaklaştırılması olarak yorumlamıştır.
  • Askerlikten Siyasete Geçiş: 30 Ekim 1924 akşamı, M. Kemal Paşa, Fevzi Çakmak’tan milletvekilliğinden vazgeçmesini isterken, aynı şeyi siyasî görevi de bulunan tüm ordu ve kolordu kumandanlarından istemiştir. Ali Fuat Paşa, bu emir doğrultusunda İkinci Ordu Müfettişliği’nden çekilmiştir. Bu durum, Mustafa Kemal’in ordunun siyasetten ayrılmasını ve kendi denetiminin dışına çıkmasını engellemek amacıyla aldığı hızlı ve etkili bir tedbir olarak değerlendirilmiştir.
  • Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF): Ordudan ayrılmak zorunda kalan Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay gibi arkadaşlarıyla birlikte ilk muhalefet partisi olan TCF’yi kurma hazırlıklarına başlamıştır. Paşa’nın muhalefete katılmasındaki sebeplerden biri, Halk Fırkası’nın yeterince etraflı ve tafsilatlı (ayrıntılı) bir programının olmamasıydı.
  • İzmir Suikastı Girişimi (Tarihî Olay): TCF’nin kurulmasından sonra Ali Fuat Paşa, 1926’da M. Kemal Paşa’ya yönelik İzmir Suikastı girişimiyle ilişkilendirilmiş, ancak mahkeme tarafından aklanmıştır. Paşa, suikast hazırlıkları hakkında Faik Günday’ın iddialarını öğrendiğinde bu durumu hükûmete bildirmeyi lüzumlu görmemesi sebebiyle, M. Kemal tarafından eleştirilmiştir. Ali Fuat Paşa, bu durumu, M. Kemal’in eşsiz nezaketini ve arkadaşları arasındaki ahengi koruma yolundaki hassasiyetini belirtmesi açısından önemli bir değer taşımaktadır.

VI. Ali Fuat Paşa'nın Karakteri ve Siyasi Görüşleri

Kaynaklar, Ali Fuat Paşa’yı genellikle dürüst, fakat siyasette kolaylıkla aldatılabilir bir karakter olarak çizmektedir:

  • Siyasi Saflık: Dr. Rıza Nur, Ali Fuat Paşa'yı entrikada usta olan M. Kemal karşısında içi saf bir çocuk olarak tanımlamış ve zekâsının mahdut (sınırlı) olduğunu öne sürmüştür. Ancak kendisinin dürüst ve namuslu bir asker olduğu konusunda da ısrar etmiştir.
  • Cumhuriyet Görüşü: Ali Fuat Paşa, Lozan’dan dönen İsmet Paşa’nın zihnindeki iki önemli meseleyi (Ankara’nın başkent yapılması ve devletin şeklinin Cumhuriyet olarak ilanı) fark etmiş ve bu teşhisin doğru olduğunu hatıralarında dile getirmiştir.

Bu geniş inceleme, Ali Fuat Paşa’nın askerî ve siyasî hayatındaki başarı ve çalkantıları gözler önüne sermektedir. Önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, Ali Fuat Paşa’nın askerlikten uzaklaştırılışı ve muhalefete geçişi, M. Kemal Paşa’nın, ordunun siyasete karışma tehlikesini ortadan kaldırmak için attığı bilinçli ve radikal adımların bir sonucu olmuştur.


Kaynakça

Aşağıdaki eserler, bu incelemede Ali Fuat Paşa’nın hayatına dair bilgilerin dayanağını oluşturmuştur:

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Çakmak Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları. Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Kardeş, M. E., Çakmak, C., & Telli, A. (2024). Cumhuriyet Fikri ve Felsefe. Istanbul University Press. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1). Emre Yayınları. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri. Yakın Tarih. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Salih, M. (t.y.). Devlet sırları. Toker genel dizi. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Öcal, E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul: Hiperlink. İnönü, İ., & Selek, S. (1985/1987). Hatıralar 1 ve 2. Bilgi Yayınevi.

 

Hüseyin Rauf Orbay’ın Kronolojik Hayatına Dair Kapsamlı Analiz

Rauf Orbay (1881–1964), Osmanlı denizciliğinden Millî Mücadele’nin lider kadrosuna yükselmiş, ancak Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası siyasî hürriyetler (özgürlükler) uğruna muhalefete geçerek hayatının büyük bir kısmını sürgün ve siyasî tasfiye ile mücadele ederek geçirmiş, fazilet (erdem) sahibi bir devlet adamı olarak anılmaktadır.

I. Erken Dönem, Osmanlı Kariyeri ve Hamidiye Kahramanlığı (1881–1918)

Rauf Bey, 1881 yılında doğmuş ve Osmanlı bürokrasisi içinde ayrıcalıklı (müstesna) bir çevrede yetişmiştir.

  • Aile ve İmtiyazlı Yetişme: Rauf Bey, Şûra-yı Bahriye Reisi ve Âyan üyesi olan Muzaffer Paşa’nın oğludur [188]. Beş buçuk yıl boyunca II. Abdülhamid’in müşaviri (danışmanı) Buknam Bey’e refakat zabitliği (yardımcı subaylık) yapmış, ikişer terfi alarak (rütbe) Abdülhamid devrindeki rütbe ve nişan bolluğundan yararlanmıştır [188]. Bu durum, onun Saray’ın lütûf ve ihsânı (iyilik ve bağışı) ile büyüdüğünü hissetmesine neden olmuş ve Saltanata olan bağlılığını anlaşılır kılmıştır [188].
  • Hamidiye Kahramanı (Tarihî Olay): Balkan Savaşları sırasında Mecidiye Kruvazörü (savaş gemisi) Komutanı olan Rauf Bey, Hamidiye ile gösterdiği cesaretle ün kazanmıştır. Ancak bu dönem, eleştirilerin de başlangıcıdır: Dr. Rıza Nur, Rauf’u Bulgar torpidosuyla vurulan gemide nöbet yerini terk etmekle, bu ihmali yüzünden ilk bölmedeki 15 askerin bağıra bağıra boğulmasına neden olmakla ve amiralin emrini dinlemeyip Averof zırhlısına hücum etmemekle suçlayarak, bu hadiseyi büyük bir hıyanet ve rezalet olarak nitelemiştir [87, 88, 112, 113]. Rıza Nur, Rauf’un bu olaylardan bile kendisini kahraman mevkiine koydurmayı başardığını iddia etmiştir [113].

II. Mondros Mütarekesi ve Millî Mücadele’nin Temelleri (1918–1919)

I. Dünya Savaşı’nın sonunda Rauf Bey, devletin tarihini derinden etkileyen en zorlu görevi üstlenmiştir.

  • Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması (1918): Osmanlı Hükûmeti adına mütarekeyi imzalayan heyetin başında yer almıştır [5, 206]. Bu anları, “ömrümün, hâfızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en üzüntülü dakikalarım” olarak tarif etmiştir [206, 168]. İtilaf Devletleri’nin Amiral Galtrop’un ültimatomu (kesin ve son uyarı) üzerine, İstanbul Hükûmeti’nin onayıyla imzayı atmak zorunda kalmıştır [192, 210].
    • Atatürk’ün Eleştirisi: Atatürk, Mütareke’de kabul edilen maddelerin Sevr Anlaşması’na zemin hazırladığını belirtmiş ve Rauf Orbay’ın Mütareke’yi *“Cihan sulhunu tesiste ne büyük bir amil olduğu”*nu ispat için imzaladığı yönündeki iddiasını fantastik bir cümle olarak reddetmiştir [23].
  • Millî Mücadele’ye Katılım: Rauf Orbay, Mustafa Kemal Paşa’nın ikinci lideri olarak tanınmış ve Milli Mücadele’nin başlangıcında Paşa’nın en yakın yardımcısı olmuştur [170, 177]. Kâzım Karabekir, Rauf’un feragat (fedakârlık) ruhunu takdir etmiştir [272]. Erzurum Kongresi’nin başarılı sonuçlanmasında M. Kemal ile birlikte büyük etkisi olmuştur [173].

III. Başbakanlık ve Siyasî Kopuş (1922–1924)

Rauf Bey, Büyük Taarruz sırasında Başvekil (Başbakan) olarak cephe gerisi işlerini yürütmüştür [168, 178]. Ancak zaferden sonra siyasî farklılıklar keskinleşmiştir.

  • Hilafet ve Saltanat Tartışması: Rauf Bey, Padişahlığın kaldırılması kararını bizzat desteklemiş ve “Padişahlığın iâğvı cümlesini şiddetlendirelim” diyerek takrire (önergeye) kuvvetli bir kelime eklemiştir [55, 100]. Ancak Halifeliğin kanımızın son damlasına kadar korunması gerektiğini savunmuş; bu durum, onu (İsmet Paşa’nın ve yandaşlarının gözünde) Padişahçı, Hilafetçi olarak itham edilmesine yol açmıştır [99, 144].
  • TCF’nin Kuruluşu: Cumhuriyet’in ilanından sonra, mutlak otoriterleşmeye karşı çıkan Rauf Bey, Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy ile birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kurmuştur. Bu hareket, hürriyet davasını savunma amacı taşımıştır [146].
  • İsmet Paşa ile Çatışma: Ankara’dan ayrılması, İsmet Paşa ile karşı karşıya gelmemek amacıyla uzaklaşma olarak yorumlanmış [24]. Rauf, bu ayrılığı, Atatürk’ün köklü değişikliklerinin (radikal devrimler) sorumluluğuna ortak olmamak düşüncesine dayandırmıştır [25].

IV. Siyasî Tasfiye ve Onurlu Sürgün (1925–1939)

TCF’nin kapatılması ve İzmir Suikastı girişimi, Rauf Orbay’ın hayatında en trajik dönemi başlatmıştır.

  • Muhalefetin Bastırılması: Rauf Bey, Başkumandanlık Kanunu’nun uzatılmasına ve Takrir-i Sükûn Kanunu’na karşı çıkmıştır. Ona göre bu kanunlar, Cumhuriyetin tehlikede olmasından değil, hükûmetin muhalefeti yok etme (susturmak, hatta yok etmek) amacı taşıyan Makyavelist bir manevradır [181].
  • İzmir Suikastı (1926): Suikast teşebbüsüyle ilişkilendirilmiş ve yurt dışında olmasına rağmen gıyabında (yokluğunda) İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. On yıl hapis cezasına çarptırılmıştır [203].
    • Komplo İddiaları: Rauf Bey, suikast tertibinin “hiçbir zaman hatır ve hayalimizden dahi geçmemiştir” diyerek reddetmiş [215]. Yargılanmasını, “hükümete karşı ihtilâl ile rejimi değiştirmek” suçlamasıyla kendisine kurulan mühim bir tuzak olarak görmüştür [193, 212].
  • Aklanmadan Görev Kabul Etmeme Pişmanlığı/Onuru: Rauf Orbay, 13 yıl boyunca yabancı ülkelerde sürgün hayatı yaşamış [203]. Hakkında genel af ilan edilse dahi, hukukî mağduriyetini gidermek adına affı veya kendisine sunulan hiçbir resmî görevi (Londra Büyükelçiliği dâhil) kabul etmemiştir. Ona göre affı kabul etmek, suikast suçunu kabul etmek anlamına geliyordu. Bu, onun fazilet (erdem) ve haysiyet (saygınlık) sahibi karakterini yansıtan bir duruştur [182, 194, 214, 215].

V. Rehabilitasyon ve Mirası (1939 – Vefatı)

Sürgünden döndükten sonra siyasete girmeyi reddetmiştir.

  • Resmî İade-i İtibar (Saygınlık İadesi): 1942 yılında, Halk Fırkası (Cumhuriyet Halk Partisi), Kastamonu Mebusluğu’na Rauf Orbay’ı aday göstermiştir. Bu adaylık beyannamesinde, Paşa’nın hukukî tetkikler sonucunda beraatinin muhakkak olacağı kanaatine varıldığını ilan ederek, Paşa’nın hakşinaslığını (hakseverliğini) göstermiştir [194, 213, 214].
  • Ebedî Miras: Rauf Orbay, her şeyini memleket hesabına adayan, alnı açık, yüzü pak (tertemiz) bir vatansever olarak anılmıştır [186, 215]. 1965'teki cenazesi, Kâbe örtüsü ve Türk bayrağı ile örtülmüş, muazzam bir kalabalık tarafından huşu (saygı) içinde, tekbirlerle kaldırılmıştır [45].

 

 İsmet İnönü’nün Hayatına Dair Kronolojik ve Kapsamlı İnceleme (1884–1973)

Bu akademik inceleme, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosu içerisinde Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra en merkezî konumu işgal eden İsmet İnönü’nün (1884–1973) askerî, diplomatik ve siyasî hayatını, kaynaklarda sunulan hatırat ve vesikalar (belgeler) ışığında, kronolojik bir tertip içerisinde sunmaktadır. Paşa’nın kariyeri, askerî başarılarının yanı sıra, yeni devletin uluslararası tanınması ve idarî yapısının tesisinde kilit rol oynamıştır.

I. İlk Yılları ve Askerî Kariyeri (Meşrutiyet Öncesi ve I. Dünya Savaşı)

İsmet Bey’in erken yaşamı hakkında kaynaklarda detaylı bilgiler az olmakla birlikte, kendisi Mustafa Kemal Paşa’nın askerî okul arkadaşıdır [522]. Kariyeri, Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı dönemlerinde başlamış ve Birinci Dünya Savaşı’nda önemli komutanlıklar üstlenmiştir.

  • Erkân-ı Harp Sınıfı: İsmet Paşa, askerlik yaşamı boyunca, Karabekir Paşa’nın tabiriyle, eşsiz bir erkân-ı harp (kurmay subay) olarak kabul edilmiş, ancak komutanlık vasfı ve cesareti zaman zaman tartışma konusu yapılmıştır [205].

II. Milli Mücadele’nin Başlangıcı ve Batı Cephesi Komutanlığı (1919–1922)

İsmet Paşa, Milli Mücadele’nin Anadolu’ya yayılma sürecinde kritik pozisyonlarda bulunmuştur.

  • Ankara’ya İntikal ve İlk Genelkurmay Başkanlığı (1920): İstanbul’un işgalinden sonra gizlice Ankara’ya gelen Fevzi Paşa [471] ve diğer komutanlar gibi, İsmet Paşa da Ankara’daki Millî Mücadele saflarına katılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükûmeti kurulduğunda, ilk Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) olarak görevlendirilmiş, ancak kısa süre sonra Batı Cephesi Komutanlığı’na atanmıştır [454, 477].
  • Düzenli Ordu Kurulumu: İsmet Paşa’nın bu dönemdeki en büyük başarısı, Kuvay-ı Milliye (milis kuvvetleri) denilen düzensiz birliklerden muntazam (düzenli) bir ordu kurma çabasıdır [2, 82, 85]. Bu süreç, dağınık kuvvetlerin inzibata (disiplin) sokulması ve komutanların Kuvay-ı Milliye usullerinden vazgeçirilmesi nedeniyle zorlu geçmiş, hatta bazı mebuslarca tenkitlere (eleştirilere) uğramıştır [82, 85, 110].
  • İnönü Savaşları Tartışması: İsmet Paşa, I. ve II. İnönü Muharebeleri’ndeki rolüyle ün kazanmış olsa da, bu zaferlerin kendisine atfedilmesi tarihsel tartışmalara yol açmıştır. Önceki yazılarımızda da zikrettiğimiz üzere, Mareşal Fevzi Çakmak, hasta yatağında İsmet Paşa’nın İnönü zaferinin hakiki kahramanı olmadığını ve vesikaları hatıratında açıklayacağını belirtmiştir [464, 487]. Dr. Rıza Nur da İsmet Paşa’nın yenildiğini zannedip ric'at (geri çekilme) emri verdiğini, ancak Yunanlıların kendisinden önce kaçmasıyla kurtulduğunu iddia etmiştir [420].
  • Büyük Taarruz ve Zafer (1922): Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Batı Cephesi’nin sevk ve idaresinde (yönetim) bulunmuş, Büyük Taarruz planlarının hazırlanmasında yer almıştır [31, 194]. Bu dönem, askeri başarısıyla Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasını sağlamıştır.

III. Diplomaside Zirve: Mudanya ve Lozan (1922–1923)

Askerî zaferlerin ardından İsmet Paşa, diplomatik alanda da Türkiye’nin kaderini belirleyen görüşmelerde başrolü üstlenmiştir.

  • Mudanya Mütarekesi: Türkiye’yi Mudanya Mütarekesi’nde temsil etmiş ve bu görevi başarıyla tamamlamıştır [112, 439].
  • Lozan Konferansı ve Diplomatik Rolü: Rauf Orbay’ın Yusuf Kemal Bey yerine kendisini önermesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın da onayıyla (zira “sözümden çıkmaz” demişti) [439, 320], Lozan’a baş murahhas (baş delege) olarak gitmiştir [88].
    • Sivil Hayata Geçiş (Tarihî Anekdot): Lozan’a gidişi, kendisi için bir dönüm noktasıdır. Çizmesini çıkarıp sivil iskarpin giymesi ve diplomatik merasimlere yabancı olması, askerlikten diplomatlığa geçişinin somut bir göstergesidir [103].
    • Ruslarla İşbirliği: Konferansta Boğazlar üzerindeki Türk hakimiyetini Rusya’nın Karadeniz güvenliği açısından vazgeçilmez bir mesele olarak görmüş ve Ruslarla diplomatik işbirliği yürütmüştür [90, 91].
    • Müzakere Zorlukları: Başta Lord Curzon olmak üzere Batılı diplomatlarla Musul, Boğazlar ve kapitülasyonlar gibi çetin konular üzerinde mücadele etmiştir [94]. Dr. Rıza Nur, İsmet Paşa’yı müzakereler sırasında korkak (ödü kopan), sinirleri gevşemiş ve kolayca tehditlere boyun eğme eğiliminde bir diplomat olarak tasvir etmiştir [205, 215].
    • Rıza Nur’un İddiaları: Önceki yazılarımızda da defalarca değindiğimiz gibi, Rıza Nur, Lozan Antlaşması’nın dörtte üçünün kendi çabası, dirayeti ve mukavemetiyle (direnciyle) yapıldığını, İsmet Paşa’nın rolünün ise büyük ölçüde Ankara ile muhabereye (haberleşmeye) münhasır kaldığını iddia etmiştir [72, 255, 253, 71]. Rıza Nur, İsmet’in kendi yazdığı nutukları okuduğunu öne sürmüş [71].
    • Musul Meselesi: Musul görüşmelerinde bölge halkının kültürel bağını, özellikle İstanbul Türkçesi ile konuşulan Türkçe’yi vurgulayarak, bölgenin Türkiye ile olan aidiyetini savunmuştur [388].

IV. Cumhuriyetin Kuruluşu ve Başvekillik Dönemi (1923–1938)

Lozan’dan dönüşüyle birlikte İsmet Paşa, yeni devletin inşasında en önemli siyasî liderlerden biri haline gelmiştir.

  • Acil İhtiyaçlar (Ankara ve Cumhuriyet): Lozan’dan dönerken zihninde iki acil mesele vardı: Ankara’nın hükümet merkezi olarak tayini ve devletin şeklinin Cumhuriyet olarak tespiti [106]. Bu konuların tespiti, Ali Fuat Paşa tarafından da fark edilmiş ve hatıralarında dile getirilmiştir [106].
  • Başbakanlık: Lozan’dan sonra Ali Fethi Bey’in başkanlığında kurulan hükümette Hariciye Vekili [105] olarak yer almış, ancak kısa süre sonra (Mustafa Kemal’in Başvekillik teklifini reddeden Fevzi Çakmak yerine) kendisi Başvekil (Başbakan) olmuştur [496].
  • Paşalarla Ayrılık ve TCF’ye Duruşu: Mustafa Kemal Paşa’nın, askerlerin siyasî görevlerinden feragat etmesini istemesi sonucunda, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Rauf Orbay gibi Milli Mücadele arkadaşları ordudan ayrılarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kurmuştur [322, 323]. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu ayrılık, İsmet Paşa’nın politik hattı ile eski asker arkadaşlarının siyasî ve idarî görüşlerinin ayrışmasına yol açmıştır [112, 314, 315]. Rıza Nur, İsmet’i siyasi entrikalar (dolaplar) çevirerek Karabekir ve Ali Fuat’ı saf dışı bırakmakla itham etmiştir [166, 272].
  • Muhalefete Yaklaşımı: Rauf Orbay’ın ifadelerine göre, İsmet Paşa muhalefete karşı sert bir tutum sergilemiş; TCF’nin kuruluşuna karşı çıkan şiddet kanunlarının teklif edilmesinin, Cumhuriyet’in tehlikede olmasından değil, kendi hükümetinin otoritesini koruma kaygısından kaynaklandığını ima etmiştir [386, 442].
  • Harp ve İnşaat Dönemi: İsmet Paşa’nın başvekillik döneminde, ülkeyi imar ve ihyâ etmek için büyük bütçelerle çalıştığı, ancak bu çalışmaların milli ekonomiyi altüst ettiği yönünde eleştiriler almıştır [275].
  • Harf İnkılabı: Harf inkılabının orduda uygulanması konusunda, Rıza Nur, İsmet Paşa’yı bu konuyu dahi askerî emir ve kumanda (komuta) usulüyle uygulayarak bilimsel yaklaşımdan uzak durmakla eleştirmiştir [270].

V. Cumhurbaşkanlığı Dönemi ve Sonraki Yaşamı (1938–1950)

Atatürk’ün vefatından sonra Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü’nün bu dönemi de kaynaklarda yer alan siyasî çekişmelerle doludur.

  • Fevzi Çakmak ile İlişkileri: İsmet Paşa, Mareşal Fevzi Çakmak’ın yaş haddinden emekliye ayrılması üzerine bir mektup yayımlayarak Mareşal’in hizmetlerine şükranlarını sunmuştur [56, 57]. Ancak daha önce de analiz ettiğimiz gibi, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü’nün ziyaretini kabul etmeyerek, onu kendisine suikast düzenleme niyetiyle gelmekle suçlamış, aralarındaki kin ve güvensizlik bu trajik olayla gözler önüne serilmiştir [465, 488].
  • Yüksek Mevkideki Eleştiriler (İlginç Konu): İsmet Paşa, “suyunu emip posasını atmak” prensibine bağlı kalmakla suçlanmış, yani insanları kullanıp işi bittikten sonra bir kenara atmakla itham edilmiştir [208, 243].
  • Servet Tartışması: Fevzi Çakmak, İsmet Paşa’nın serveti hakkındaki dedikodulara karşılık, kendisinin kumar oynamadığını, içmediğini ve israf etmediğini, buna rağmen hastane ücretini dahi zorlukla tedarik ettiğini belirterek dolaylı bir eleştiri yöneltmiştir [466, 489].

Görüldüğü üzere, İsmet İnönü’nün hayatı, Milli Mücadele’nin zorlu koşulları altında şekillenmiş; askerî yeteneği (özellikle organizasyon ve stratejik sevkülceyşte) diplomasi ve siyasetteki azmiyle birleşmiştir. Ancak bu süreç, özellikle eski silah arkadaşları ve muhalifleri tarafından, sert, kişisel ve otoriter yönetim biçimi eleştirileriyle gölgelenmiştir.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. [17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25]. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. [51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62]. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. [79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87]. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. [88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112]. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. [511, 512]. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. [505, 506, 507, 508, 509, 510]. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [73, 74, 75, 76, 77]. Karabekir, K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309]. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [513, 514, 515, 516, 517, 518, 519, 520, 521, 522, 523, 524, 525, 526, 527, 528, 529, 530, 531, 532, 533, 534]. Karabekir, K. (t.y.). Kürt Meselesi. Emre Yayınları. [337, 338, 339, 340]. Karabekir, K. (t.y.). Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. [310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317]. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. [318, 319, 320, 321, 322, 323, 324]. Mustafa Kemal Atatürk, F. Çakmak, S. Bozok, M. Kılıç, C. A. Gürer. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. [16, 31]. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4). [113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290]. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi. [68, 69, 70, 71, 72]. Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. [391, 392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411]. Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. [412, 413, 414, 415, 416, 417, 418, 419, 420, 421, 422, 423, 424, 425]. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1). Emre Yayınları. [426, 427, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434, 435, 436]. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 2). [437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 444]. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri. Yakın Tarih. [345, 346, 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 356]. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). [357, 358, 359, 360, 361, 362, 363, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387]. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. [26, 27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50]. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. [344, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, 501, 502, 503, 504, 451, 474, 454, 477, 450, 473, 455, 478]. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. [2]. Çakmak Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları. [388, 389, 390].

Dr. Rıza Nur’un Kronolojik Hayatına Dair Kapsamlı İnceleme (1884–1942)

Dr. Rıza Nur’un hayatını, özellikle Millî Mücadele ve Lozan Konferansı’ndaki rollerini, kendi hatıratları (Hayat ve Hatıratım) ve diğer çağdaşlarının eserlerindeki atıflar ışığında kronolojik olarak analiz etmektedir. Rıza Nur’un şahsiyeti, siyasî rakiplerine yönelttiği sert eleştiriler ve diplomatik mücadelesiyle dönemin en tartışmalı figürlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.

I. Erken Yaşamı ve Eğitim Yılları (1884 – 1908)

Rıza Nur, 1884 yılında Sinop’ta, bir kunduracının oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Çocukluk yılları, babasının sert disiplini altında geçmiş; dayak yediği (bir keresinde kalın bir kömürlük maşasının eğildiği) dahi hatıratında yer almıştır. Bu dönemdeki tecrübeleri, kendisini kimseye dost edinmeme kararı almasına yol açmıştır.

  • Eğitim Tercihi: Başlangıçta askerî rüştiyeye (ortaokul) girmeyi düşünse de, arkadaşı Selami’nin tavsiyesiyle Tıbbiye İdadisi’ne (lise) kaydolmuş ve hekimlik yolunu seçmiştir. Selami, ona “İllâ doktor ol. Doktorluk bir sanattır, ilimdir” diyerek nasihat vermiştir.
  • Erken Kariyer ve Tıbbiye Hayatı: Tıbbiye-i Şahane’yi bitirmiş. Askerî tıbbiyeden mezun olduktan sonra Alman profesörlerin kurduğu Gülhane Hastanesi’nde bir yıl staj (pratik) yapmıştır. Bu süreçte Rıza Nur imzasını kullanmaya başlamış. Özellikle Sünnet Ameliyatı hakkında yazdığı bir eserle sarayın dikkatini çekmiştir.

II. Meşrutiyet Dönemi ve Siyasi Faaliyetleri (1908 – 1918)

Rıza Nur, İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte siyasete atılmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) aleyhindeki cereyana katılmış ve mebus (milletvekili) olmuştur.

  • Muhalif Konumu: Abdülhamid karşıtı olmakla birlikte, daha sonra İttihatçılara karşı da cephe almıştır. Talat Paşa, onu namuslu bir muhalif olarak görmüş, ancak siyasi düşmanlıkları yüzünden tehdit de etmiştir. Rıza Nur’un bu dönemde yaşadığı baskılar ve siyasi mücadeleler, onun “bir millet işi!... ne müşkül iş” diyerek siyasetten nefret etmesine neden olmuştur.
  • Balkan ve I. Dünya Savaşları: Balkan Savaşları sırasında Yanya Müdafaası’nda yararlılık gösteren Ali Fuat’ın (Cebesoy) erkânıharp heyetinde bulunduğunu zikretmiştir. I. Dünya Savaşı’nda da görev yapmıştır.

III. Millî Mücadele ve Kritik Görevler (1919 – 1923)

Mondros Mütarekesi’nden sonra, Rıza Nur, Mütareke’nin 7. Maddesi’ni okur okumaz “İşte bununla Türkiye’nin her tarafını istilâ edecekler” diyerek tehlikeyi ilk fark edenlerden biri olmuştur. Ankara’ya geçerek Millî Mücadele’ye katılmıştır.

  • Sıhhiye Vekâleti (Sağlık Bakanlığı): TBMM Hükûmeti’nde Sıhhiye Vekilliği yapmıştır. Bu görevi sırasında Eskişehir yakınlarında ordugâha gitmiş, askerlerin perişan halini görmüş, gözyaşlarına boğulmuştur. Askerlerin morali hakkında “Bu lekeyi temizleyeceğiz. Bunun için kanımızı akıtacağız” sözleriyle ümitlenmiştir. Cephedeki durumu TBMM’ye rapor etmiştir.
  • Moskova Elçiliği: 1920 yılında Yusuf Kemal Tengirşek ile birlikte Moskova’ya sulh (barış) delegesi olarak gönderilmiştir. Rus tezini savunan Enver Paşa ile sınır konusunda harita başında tartışmış, ancak Ruslara istedikleri sınırı kabul ettirerek devlete büyük arazi kazandırdığını iddia etmiştir.
  • Ali Şükrü Olayı (Tarihî Hadise): Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından öldürülme teşebbüsüne (henüz maktulün yeri bulunmamışken) Meclis’teki durumun entrikacı Mustafa Kemal tarafından Rauf Orbay’a yükletilmek istendiğini ileri sürmüştür. “Topal Osman” adlı piyesinde ise, Topal Osman’ı, bir isim (Mustafa Kemal’in Paşa) tarafından Meclis’i basıp muhalif mebusları kesmek için kullanılmak istendiği konusunda ikna ederek bu facianın önüne geçtiğini iddia etmiştir.

IV. Lozan Konferansı’ndaki Rolü (1922–1923)

Askerî zaferin ardından diplomatik mücadelenin verildiği Lozan Konferansı’na İsmet Paşa’nın başmurahhaslığında ikinci delege (murahhas) olarak katılmıştır. (Kaynaklarda bir yerde üçüncü delege olarak hatalı zikredildiği notu düşülmüştür).

  • Diplomatik Mücadele: Konferansta azınlıklar, Musul ve kapitülasyonlar gibi hayati meselelerde mücadele etmiştir. Yabancı delegelerle girdiği münakaşalarda Lord Curzon’a dahi sert ithamlarda bulunmuş, Türk heyetinin tam ve mutlak istiklale layık olduğunu her fırsatta söylemiştir.
  • Mukavemetin Mihveri (Direnişin Ekseni): Rıza Nur, kendisini Lozan’daki direncin ana kaynağı (mukavemetin mihveri) olarak görmüş. Kendi eşine İsmet Paşa’nın “Lozan Antlaşmasını yapan Rıza Nur’dur. O olmazsa bir şey yapamayız” dediğini aktarmış. Yabancı delegelerin de “Antlaşmanın dörtte üçünü Rıza Nur yapmıştır” dediğini iddia etmiştir. (Bu iddialar, kaynaklarımızda müşahedelerinin (gözlemlerinin) abartılı veya yanlış olabileceği uyarısıyla verilmiştir).
  • İsmet Paşa Eleştirisi (Tekrarlardan Kaçınma): Önceki yazılarımızda detaylıca ele aldığımız üzere, Rıza Nur, Lozan’da İsmet Paşa’yı çekingen, sinirli, korkak (ödü kopan) ve müzakerelerde yetersiz olmakla suçlamıştır. Paşa’nın görevini “adeta Heyet-i Vekile ve M. Kemal ile muhabereye münhasır” kıldığını ileri sürmüştür. Ayrıca, Lozan’dan önce İsmet Paşa’nın bir dolap (entrika) çevirerek Karabekir ve Ali Fuat gibi eski asker arkadaşlarını saf dışı bıraktığını iddia etmiştir.
  • Müzakerelerin Kesilmesi: Konferansın ilk devresi kesildiğinde (Şubat 1923), Rıza Nur, İsmet Paşa ve Hasan Saka ile birlikte Ankara’ya toplu istifa telgrafı çekmeyi teklif etmiş, bu eylemle hükûmeti kendi görüşlerini kabul etmeye zorladıklarını belirtmiştir.

V. Muhalefet ve Hatıratların Yazılışı (1924 – 1939)

Lozan sonrası siyasi hayatta Mustafa Kemal Paşa’nın otoritesinin artmasına karşı çıkarak muhalif kanatta yer almıştır.

  • İzmir Suikastı Girişimi: 1926’da M. Kemal’e yönelik İzmir Suikastı girişimiyle suçlanmış ve tutuklanmıştır, ancak beraat etmiştir. Kendisi, M. Kemal’i sevdiği için değil, siyasi ayaklanmanın sırası olmadığı için muhalefetin suikast planlarına karşı çıktığını iddia etmiştir.
  • Hatıratın Yazılması: 1928’de Paris’te Hayat ve Hatıratım adlı 14 ciltlik eserini yazmaya başlamış, 1930’da bitirmiş, 1936’ya kadar eklemeler yapmıştır. Bu eseri, “Müthiş ifşaat ve vesikalar” içerdiği iddiasıyla, 1960 yılına kadar açılmamak şartıyla dünyanın dört büyük kütüphanesine emanet etmiştir (Birleşik Krallık Müzesi dahil).
  • Eleştiriler ve Ruhsal Durum (İlginç Konu): Hatırat, M. Kemal ve İsmet Paşa’yı karalamaya, kendisini ise tek yüksek dahi (âli ve mümtaz bir kişi) olarak göstermeye odaklanmıştır. Hatıratı yayınlayanlar dahi, yazarın bu dönemde ruhi ve zihnî durumunun sağlıksız olabileceğini belirtmişlerdir.
  • Kişilik İddiaları: Rıza Nur, Türkçülük ideolojisini ifrat (aşırı) derecede benimsemiş. Bu aşırıcılık, rakiplerini etnik kökenlerinden dolayı hedef almasına yol açmıştır (örneğin İsmet Paşa’yı Kürt, Rauf Orbay’ı Abaza olarak itham etmiştir). Ayrıca, Musul halkının Türkçesi'nin İstanbul Türkçesi olduğunu savunarak etnik bağları vurgulamıştır.

VI. Son Yılları (1939–1942)

Rıza Nur, siyasi inzivası sırasında yazdığı eserleri ve çalışmalarını sürdürmüştür. 1939 yılında Türkiye’ye dönmüş ve 1942 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T.. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive.. İlhan, A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar.. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi.. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi.. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi.. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi.. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.. Karacan, A. N., Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. İstanbul: Cumhuriyet.. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları.. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi.. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4).

Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün (Gazi Paşa),   Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Rıza Nur Ve İsmet İnönü Hakkındaki Mütalaaları

Türkiye Cumhuriyeti’nin tesisinde mümtaz (seçkin) roller üstlenen askerî ve siyasî erkânın (yetkililer) Başkumandan Mustafa Kemal Atatürk tarafından nasıl değerlendirildiği, kaynaklarınızda yer alan hatıratlar ve belgeler ışığında, akademik bir disiplinle incelenmiştir. Atatürk’ün bu kişilere yönelik görüşleri, derin bir vefa ve dostluktan stratejik kullanıma, hatta siyasi tenkit ve tasfiyeye kadar geniş bir yelpazede tezahür etmektedir.

Bu analizde, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün (Gazi Paşa), kronolojik olarak gelişen süreçte Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Rıza Nur ve İsmet İnönü hakkındaki mütalaaları (görüşleri) ve bu görüşlerin ardındaki siyasî ve psikolojik etkenler ele alınmıştır.


I. Kâzım Karabekir Paşa: Feragat ve Rekabet Arasındaki Çatışma

Kâzım Karabekir Paşa, Milli Mücadele’nin ilk ve en kritik anlarında Mustafa Kemal’in en büyük dayanağı olmuştur. Atatürk, Paşa’nın yüksek enerji ve kabiliyetini ilk takdir edenlerdendir.

1. Kurtuluşun Kilidi (1919):

Atatürk, Karabekir’in Erzurum’da gösterdiği sadakati ve feragat ruhunu (fedakârlık) Milli Mücadele’nin başlangıcı için hayati bir olay olarak görmüştür. İstanbul Hükûmeti tarafından hakkında tutuklama emri (derdest emri) çıkarılmışken, Karabekir’in kendisine itaat edeceğini bildirmesi, Atatürk için “hukuk-u millete müstenit (dayalı)” bir kurtuluş yolunun açılmasında belirleyici olmuştur. Atatürk, bu hadiseyi, görevden çekilen bir kişinin karşısına (tecrrüd etmiş bir vaziyette) Karabekir’in askeri sıfatla çıkıp bağlılık bildirmesi olarak, feragat ve işbirliği zihniyetinin müstesna bir örneği olarak nitelendirmiştir. Bu olay, aynı zamanda Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gelme kararının ne kadar isabetli olduğunun bir teyidi (doğrulaması) olarak da değerlendirilmiştir.

2. Siyasi Yörünge Ayrılığı ve Eleştiri (1923–1926):

Karabekir’in Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) kurma sürecine dâhil olması, Paşalar arasında fikirsel ayrılıklara yol açmıştır. Atatürk, Karabekir’i keskin çizgilerle düşüncesine yapışmakla eleştirmiş, kendisinin ise daha yumuşak ve suplesli (esnek) bir taktik izlediğini belirtmiştir. Atatürk, ulusun gelişimi için aşamalı ve zamana uygun (vakti geldikçe) yöntemler izlemenin esas olduğunu, Karabekir’in ise bu taktik sabrına sahip olmadığını ima etmiştir.

  • İhmal ve Görünmez Kılma: Zaferden sonra Atatürk, Karabekir’in ve diğer yol arkadaşlarının hizmetlerini kürsüden millete ve tarihe tevdiye (sunmaya) lüzum görmemeyi tercih etmiş; bu durum, Karabekir’in İstiklal Harbi’nin çerçevesinden çıkartılması olarak algılanmıştır.
  • Ölüm Döşeği Samimiyeti (İlginç Konu): Tüm siyasi çatışmalara rağmen, Atatürk’ün hastalığının son günlerinde Karabekir’i görmek istemesi ve Karabekir’in de “O Mustafa Kemal. Çağrılınca gidilir. O benim en iyi arkadaşımdır” sözü, aralarındaki kişisel ve duygusal bağın, ideolojik ayrılıklara rağmen derin kaldığını gösteren çarpıcı bir anekdottur.

II. Mareşal Fevzi Çakmak Paşa: İtimadın Timsali ve Daimi Destek

Mareşal Fevzi Çakmak, Atatürk’ün en derin itimat ve muhabbetini (güven ve sevgisini) kazanmış, Milli Mücadele boyunca en vefalı ve bilgili yardımcısı olmuştur.

1. Stratejik Ortaklık ve Gizli Hazırlık (1919):

Atatürk, daha Anadolu’ya geçmeden önce, Fevzi Paşa’yı şarktan garba doğru yürüyecek bir mukavemet (direniş) hazırlığının gerekli olduğuna dair mutabakat tesis eden sayılı insanlardan biri olarak görmüştür. Fevzi Paşa’nın İstanbul’da kalışı, Atatürk’ün tasvibiyle (onayıyla), millî hareketin teşekkülü (oluşumu) için gerekli tertibatı (düzenlemeleri) almak amacıyla yapılmıştır; bu, aralarındaki karşılıklı itimadın bir neticesidir.

2. Askerî Deha ve Tevkir (Yüceltme) (1920–1922):

  • Büyük Zaferdeki Rolü: Atatürk, Büyük Zafer’in kazanılışında Fevzi Paşa’nın rolünü defalarca ilan etmiştir. Fevzi Paşa’nın stratejik kararların alınmasında pek isabetli ve değerli tedbirleri mahallinde tebliğ ettiğini söylemiş, hatta Sakarya Zaferi’ni takiben Nutuk’ta ondan bahsederken “Fevzi Paşa Hazretleri” gibi kimseye ibzal etmediği (cömertçe kullanmadığı) kelimatı tevkiriye (yüceltme kelimeleri) kullanmıştır.
  • İdarî Sorumluluk: Fevzi Paşa’nın hem Genelkurmay Başkanlığı hem de Heyet-i Vekile Reisliği (Başkanvekilliği) görevlerini üstlenmesi, onun hem ordunun başında bulunması hem de memleketin idarî mesuliyetini (sorumluluğunu) alması itibarıyla, Atatürk’ün ona duyduğu güvenin yüksekliğini göstermiştir.
  • Ordunun Siyasetten Uzak Tutulması: Atatürk, Fevzi Paşa’nın ordunun başında kalmasını, tek adam yönetim düşüncesine rağmen askerî kuvvetlerin denetimini sağlamak açısından stratejik bulmuştur. Mareşal, bu görevi “benim bu memlekette yapacağım hizmet orduyu politikadan uzak tutmaktır” diyerek bizzat prensip edinmiştir.

III. Ali Fuat Paşa (Cebesoy): Toy Siyasetçi, Mert Dost

Ali Fuat Paşa, Atatürk’ün çocukluk ve askerî okul arkadaşı olup, Milli Mücadele’nin ilk günlerindeki askerî hamlelerde destekçisi olmuştur.

1. Milli Harekete Katılım (1919):

Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın akrabası Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey aracılığıyla Anadolu’ya görevlendirilmesini sağlamıştır. Ali Fuat’ın 20. Kolordusu, Millî Mücadele’nin başlangıçtaki kuvvetli dayanağı olmuştur. Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın Sivas Kongresi’ndeki şedit kararların (sert kararların) alınmasındaki rolünü bilhassa takdir etmiştir.

2. Askerî Hata ve Uzaklaştırma (1920):

Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın Batı Cephesi Komutanlığı dönemindeki Gediz Taarruzu’nun (saldırısının) başarısızlığını, Paşa’nın görevden alınmasını gerektiren bir zaruret (zorunluluk) olarak görmüştür. Bu görev değişikliği (Moskova Sefirliği), Rıza Nur’un ve Karabekir’in hatıratlarında siyasî bir defetme (uzaklaştırma) olarak yorumlanmıştır, zira Paşa’yı Ankara’da istememektedir. Atatürk, bu manevrayı “Ali Fuad’ı Ankara’da istemiyor, vesselâm. Yine def ediyor. Fakat bu akıl mıdır? Çocuk daha iyi düşünür” şeklindeki eleştirilere maruz bırakmıştır.

3. İzmir Suikastı İndirgenmesi (1926):

Atatürk, İzmir suikastı teşebbüsünden sonra, Ali Fuat Paşa’nın (ve Rauf Bey’in) bu hadiseler hakkında bilgi sahibi olup da kendisine şahsen ve hususi surette haber vermemesine büyük kayıtsızlık gösterilmesine üzülmüştür. Atatürk, bu durumu “arkadaşlık, mertlik, hatta sadece insanlık icabı idi sanırım” diyerek, Paşa’nın dürüstlüğünden beklediği vefayı gösterememesini eleştirmiştir. Buna rağmen, Atatürk’ün Ali Fuat’ı yargılanmasından sonra dahi himaye etmeye çalıştığı (tekrar eski arkadaş sıfatıyla yanında bulundurmak) ve ona karşı bir zulüm yapma istidadı (eğilimi) olmadığını göstermek istediği anlaşılmaktadır.

IV. Dr. Rıza Nur: Diplomatik Araç ve Kinci Düşman

Rıza Nur, Milli Mücadele ve Lozan döneminde görev almış olsa da, M. Kemal’in ona karşı tutumu genellikle mesafeli ve stratejik olmuştur; zira Rıza Nur, Paşa’nın en şiddetli ve kişisel eleştirmenlerinden biridir.

1. Siyasi Kullanım (1920–1923):

Atatürk, Rıza Nur’u Moskova’ya ve Lozan’a delege olarak göndermiştir. Rıza Nur’un, Lozan’a seçilme sürecinde İsmet Paşa’nın diplomatik heyete alınmasına dair kararın kendisinden çıktığını iddia etmesi, M. Kemal’in bu konuya dair stratejik sessizliğini korumasının bir sonucudur.

2. Diplomasideki İhtiyat:

Atatürk, Rıza Nur’un Moskova’dan gönderdiği raporları okumuş, ancak Rıza Nur’un Rusya ve Kafkasya ahval ve siyasetine dair bazı fikirlerini menafii umumiyeye (genel çıkarlara) uygun bulmamış ve haricin telkinatından (dış telkinlerden) ilham almış addetmiştir. Bu, Atatürk’ün Rıza Nur’un radikal Türkçü veya komünizm karşıtı fikirlerine ihtiyatla yaklaştığını gösterir.

3. Hatıratlar Üzerinden Gelen Ağır Eleştiri:

Atatürk, Rıza Nur’un hatıratlarında kendisine yönelik yöneltilen (İzmir suikastı teşvikçiliği, fuhuşiyat, despotluk, haram mal yeme, Halife olma arzusu gibi) sayısız ağır ithamın farkındadır.

  • Topal Osman Olayı: Rıza Nur’un, Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından öldürülmesini doğrudan M. Kemal’in azmettiriciliğine bağlamasına rağmen, Atatürk, bu müthiş vakaya Nutuk’ta bir kelimelik bile yer vermemiştir. Bu, Paşa’nın muhalifini tamamen yok sayma ve meşruiyet sahasından çıkarma taktiğini gösterir.

V. İsmet İnönü Paşa: Vekil, Dost ve Mutlak İtimat

İsmet İnönü, Atatürk’ün devrimci ve inşaacı programının en güvendiği ve itaatkâr (muti) icraatçısı olmuştur. Atatürk, İnönü’yü “Sözümden çıkmaz” diyerek Lozan’a başdelege olarak göndermiş, ona olan mutlak güvenini göstermiştir.

1. Stratejik Değerlendirme (1919–1922):

  • Askerî Başarı: İnönü, Batı Cephesi Komutanlığı'na atandığında, Atatürk onu kıymetli ve samimi bir arkadaş olarak görmüştür. Atatürk, İnönü’nün Sakarya Muharebesi’ni hazırlayan mantık, bilgi ve tecrübeyi başarıyla uyguladığını belirtmiştir.
  • Devrim ve İnkılaplar: Atatürk, İnönü’yü her sahada başarılı olmayı en çok isteyen bir şef olarak kabul etmiş, inkılapları tamamlama gayesinde kendisinin yolundan hiç sapmadığını görmüştür.

2. İdarî Kullanım ve Siyasi Manevra (1923–1938):

Atatürk, İsmet Paşa’yı uzun süre Başvekillikte (Başbakanlık) tutarak, rejimin siyasî ve idarî istikrarını sağlamıştır.

  • Muhalefete Karşı Duruşu: Atatürk, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) kurulmadan önce, eski askerî arkadaşlarının kendi safından ayrılmasını engellemek için, İsmet Paşa’yı Başvekillikten çekilmeye (istifaya) sevk etmiş, böylece muhalefetin gelişimini kolaylaştırmayı amaçlamıştır. Ali Fuat ve Rauf gibi isimlerle arasının iyi olmadığını bildiği İsmet Paşa’yı çekerek siyasi dengeleri ustaca kurmuştur.
  • Şahsi Bağ ve Vefa: Atatürk, İsmet Paşa’ya olan duygusal bağını samimi bir şekilde dile getirmiştir: “Sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış; ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem, inanır mısın?”. Ayrıca ölümünden sonra İnönü’nün çocuklarına aylık tahsisat vasiyet etmesi, bu vefanın en somut göstergesidir.

3. Karakter Eleştirilerine Tepkisi:

İnönü’ye yönelik “suyunu emip posasını atmak” prensibine bağlı kalmak gibi sert eleştiriler Rıza Nur tarafından dile getirilse de, Atatürk’ün bu ithamları ciddiye almadığı görülmektedir. M. Kemal, İnönü’nün kendisine karşı “zulüm yapmak istidadı” (eğilimi) olmadığını savunmuştur.

VI. Sonuç ve İhmal Edilen Şahsiyetler Meseleleri

Atatürk’ün, Milli Mücadele’nin lider kadrosuna bakışı, kişisel duygular ile devletin bekası (varlığı) arasındaki denge arayışının bir yansımasıdır. Fevzi Paşa ve İsmet Paşa mutlak sadakat ve icraatçı yeterlilikleri nedeniyle vazgeçilmez kılınırken, Karabekir ve Ali Fuat gibi siyasi hırslara sahip olduğuna inandığı arkadaşları, sistemli siyasî manevralarla merkezden uzaklaştırılmıştır.

Unutulan Konu Hatırlatması: Bu kapsamlı inceleme sürecinde, Paşalar dönemi üzerine odaklanırken, Rauf Orbay’ın M. Kemal nezdindeki konumu ve aralarındaki husumet detaylı olarak ele alınmamıştır. Orbay, Karabekir ve Ali Fuat ile birlikte TCF’nin kurucusu olarak muhalefet cephesinde yer almış, Lozan sonrasında Başvekillikten ayrılmış ve İzmir Suikastında yargılanmıştır. Atatürk’ün, Orbay’ın politik hırsı nedeniyle kendisine karşı entrikalar çevirdiğini düşündüğü (bkz. Rıza Nur’un ifşaatları) ve yurt dışından dönüşünden sonra onunla hemen görüşmeyi reddettiği (hislerimiz biraz daha yatışsın) bilgisi önemlidir, ancak bu analizin hacmi bağlamında bu konunun derinlemesine işlenmesi daha geniş bir çalışma konusu olacaktır.


Kaynakça

Aşağıdaki kaynaklar, bu çalışmanın dayanağını oluşturan bilgileri içermektedir (APA stilinde sunulmuştur):

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T.. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. Cebesoy, A. F. (1960). Siyasi Hatıralar (C. II). İstanbul. Çakmak Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Kardeş, M. E., Çakmak, C., & Telli, A. (2024). Cumhuriyet Fikri ve Felsefe. Istanbul University Press. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1-2). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Tütüncü, Z. (t.y.). Mareşal Fevzi Çakmak.

Paşaların Yahudi/Dönme Kökenli Olma Hakkındaki Teoriler

Bahsi geçen Millî Mücadele liderlerinin kökenlerine veya dinî cemaatlere yakınlıklarına dair ortaya atılan söylentiler, özellikle Dr. Rıza Nur’un hatıratları (Hayat ve Hatıratım) ve bu eserlerin yayınlanma sürecindeki yorumlar üzerinden kaynaklanmaktadır. Bu iddialar, dönemin aşırı siyasallaşmış atmosferi, şahsî rekabetler ve özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) yapısı ile ilgili tarihî tartışmalar bağlamında ele alınmalıdır.

Aşağıda, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve diğer paşalara yönelik kaynaklarda yer alan, Yahudi/Dönme kökenli olma veya onlarla iş birliği yapma ithamları detaylıca incelenmiştir:

I. Mustafa Kemal Atatürk ve Selanik Bağlantısı Üzerindeki İma ve İddialar

Kaynaklarınızda Mustafa Kemal Paşa’nın doğrudan Yahudi veya Dönme asıllı olduğuna dair kesin bir belge veya ifade bulunmamaktadır. Ancak, Paşa’nın yetiştiği ve ilk siyasî faaliyetlerini yürüttüğü Selanik (Thessaloniki) şehri üzerinden dolaylı imalar mevcuttur.

  • İttihat ve Terakki’nin Kökeni: İttihat ve Terakki Cemiyeti, Selanik’te kurulmuş ve Paşa bu cemiyete dahil olmuştur . Dr. Rıza Nur, İttihatçıların Dönmelerin (İbrani inancından Müslümanlığa geçmiş, özellikle Selanik merkezli cemaat) avucunda olduğunu ve Cemiyet’in kilit isimlerinin (Talat Paşa’nın danışmanları gibi) Yahudi olduğunu iddia ederek bu hareketin gayr-i millî olduğunu ileri sürmektedir .
  • Siyasi Kıyaslamalar: Dr. Rıza Nur, Atatürk’ün uygulamalarını, “zulmü edip kat kat, çocuk kesmeğe başladım... yuh! Abdülhamit odalık derdi, ben evlâdlık derim” gibi ifadelerle Nemrut, Firavun ve Dahhâk-i Zâlim ile kıyaslamakta , bu dinsel ve tarihsel imgeleri kullanarak Paşa’yı hedef almaktadır.
  • Dönme Söylentisi: Rıza Nur, Paşa’ya yönelik “Teselyalı ihtiyarlar” (Selanikli yaşlılar) tarafından üretilmiş bir rivayetten bahseder, ancak kendisi bu rivayeti “düpedüz uyduruyor!” sözleriyle reddederek, bunu siyasi muhaliflerin aleyhinde kullandığı bir yalan olarak nitelendirir [88].
  • Karabekir’in Yorumu: Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal’in Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşunda etkisinin olmadığını, ancak cemiyetin İttihat ve Terakki adını aldıktan hayli zaman sonra katıldığını belirtir .

II. İsmet İnönü: Köken ve Diplomatik İlişkiler Üzerindeki Eleştiriler

İsmet İnönü’ye yönelik söylentiler, çoğunlukla millî ve millî olmayan ayrımı üzerinden yürütülmüş, özellikle Dr. Rıza Nur’un şahsî antipatisiyle beslenmiştir:

  • Kürt Köken İddiası: Rıza Nur’un hatıratlarında, İsmet Paşa’nın kökeninin Kürt (Kürt) olduğu iması mevcuttur . Rıza Nur’un aşırı Türkçü (ifrat derecede Türkçülük) görüşleri göz önüne alındığında, bu tür bir köken iması dahi Paşa’yı gayr-i millî gösterme gayretinin bir parçasıdır.
  • Hayim Naum Efendi ile İlişkisi (İlginç Konu): İsmet Paşa’ya yöneltilen en somut suçlama, Lozan Konferansı sırasında İstanbul Hahambaşısı Hayim Naum Efendi’yi delegasyonuna müşavir (danışman) olarak almasıdır.
    • Rıza Nur, Hayim Naum Efendi’nin Yahudi sımsıklığı (sırnaşıklığı) ile İsmet Paşa’ya yaklaştığını, İsmet Paşa’nın da onu lüzumu yokken holdelerde dolaştırdığını ve kendisine teklifsiz (samimi) arkadaşı gibi gösterdiğini iddia etmiştir .
    • Rıza Nur, bu durumun hem İsmet’in hem de Türk Milletinin heyetinin haysiyetini kırdığını ileri sürmüş ve Hayim Naum’un gayesinin imtiyaz gibi bir para dalaveresi olduğunu iddia etmiştir .
    • Bu eleştiriler üzerine Rıza Nur, İsmet Paşa’nın yanından ayrılmış ve “Yahudi'ye hakaret ettim ve kolundan tutup arkama çektim. Bir daha burada yürü! dedim” diyerek Hahambaşı’na fiziksel tepki gösterdiğini anlatır .
    • Sonuç olarak Rıza Nur, İsmet Paşa’yı bu olayda safdillik (sadedil) ile itham etmiş ve “Yahudi’nin pis ayağına çiğnetmese ya” diyerek diplomatik etik ihlâlini vurgulamıştır .

III. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Fevzi Çakmak

Bu paşalar hakkında doğrudan Yahudi asıllı olduklarına dair söylenti veya iddialara kaynaklarda yer verilmemiştir. Ancak, Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy, siyasi muhalefete geçtikleri için, Mustafa Kemal tarafından güvensiz ve siyasi açıdan engelleyici olarak görülmüşlerdir.

  • Kâzım Karabekir: Karabekir’in kökeni Selçuk Türklerine dayandırılmıştır. Karabekir, kendisini feragat (fedakârlık) ruhuyla hareket eden, vatanı için en iyi arkadaşını dahi (Atatürk’ü) uyarmaya karar veren bir figür olarak sunar . Tam aksine, Karabekir, Bolşevikliği ve yabancı tesirleri (örneğin Ermeni ve Kürt ayrılıkçılarını emperyalist devletlerin aracı olarak görmesi) reddetmiştir .
  • Ali Fuat Cebesoy: Ali Fuat Paşa’nın büyükannesinin Çerkez olduğu belirtilmiştir [39]. Rıza Nur ve diğer muhalifler onu siyasette toy ve saf olmakla eleştirmişlerdir, ancak bu eleştiriler etnik kökeninden ziyade politik beceriksizliğine odaklanmıştır [244]. Paşa’nın Çerkez Ethem ve Ali Saip ile olan ilişkileri nedeniyle de şüphe altına alındığı görülmektedir .
  • Fevzi Çakmak: Fevzi Paşa, kaynaklarda muhafazakâr ve dindar bir asker olarak tasvir edilmiştir. Hakkında herhangi bir etnik veya dinî köken iddiası, kaynaklarda yer alan ağır ithamlar arasında zikredilmemektedir. O, Atatürk’ün derin itimat ve muhabbetini kazanmıştır [6, 64].

IV. Dr. Rıza Nur’un İddialarının Niteliği

Dr. Rıza Nur'un hatıratları, kronolojik geniş bilgilerde önceki yazılarımızda detaylıca ele alındığı gibi, müşahedeler (gözlemler) ve vesika (belge) iddiası altında yoğun kişisel düşmanlık ve aşırı görüşler içermektedir.

  • Marazi Tavır: Hatıratı yayınlayanlar dahi, Rıza Nur'un M. Kemal ve Milli Mücadele kadrosu hakkındaki iddialarını kaba, çirkin ve hissilik ile yüklü bularak, yazarın bu dönemde ruhi ve zihnî durumunun sağlıksız olabileceği uyarısını yapmıştır . Bu durum, onun muhalif gördüğü herkesi (İsmet’i Kürt, Rauf’u Abaza gibi) farklı etnik veya dini kökenlerle itham etme eğilimini (bkz. Yahudi düşmanlığı [228, 239]) tevsik etmektedir.
  • Siyasi Tasfiye Silahı: Rıza Nur, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) liderlerinin yargılanıp tasfiye edilmesini, M. Kemal’in “Soyup yiyecekler, asıp kesecekler. Rıza Nur buna manidir” diyerek kendisini ortadan kaldırmaya karar vermesiyle açıklamaktadır . Bu bağlamda, Rıza Nur'un Yahudilik ve Dönmeliğe dair iddiaları, kendisine ve arkadaşlarına yönelik siyasi tasfiyeyi meşrulaştıran ve rejim aleyhtarlarını gayr-i millî göstermeye çalışan bir siyasi taarruz metodu olarak kullanılmıştır.

Sonuç olarak, bahsedilen paşalar hakkındaki Yahudi asıllı olduğu söylentileri, doğrudan belgesel kanıtlara dayanmaktan çok, Dr. Rıza Nur’un hatıratlarındaki politik rakiplerini itibarsızlaştırma amaçlı, kişisel ve aşırı milliyetçi (ifrat) ithamlar zincirinin bir parçasıdır.


 

Bahse konu olan Paşaların eşlerinin Yahudi (Jewish) veya Ermeni (Armenian) asıllı olduğuna dair iddialar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemindeki yoğun siyasi rekabetin ve muhalif hatıratlardaki kişisel ithamların (suçlamaların) bir uzantısı olarak değerlendirilmektedir.

Sunulan akademik kaynaklarda yapılan incelemeler neticesinde, adı geçen Paşaların eşlerinin Yahudi veya Ermeni kökenli olduğuna dair doğrudan veya kanıtlanabilir bir bilgi yer almamaktadır. Ancak, özellikle muhalif kanatta yer alan Dr. Rıza Nur’un hatıratları (Hayat ve Hatıratım) bu türden aşırı milliyetçi ve etnik temelli ithamların (suçlamaların) kaynağını teşkil etmektedir.

Aşağıda, kaynaklardaki ilgili şahsiyetler ve eşleri hakkındaki bulgular detaylı olarak sunulmuştur:

I. Mustafa Kemal Atatürk’ün Eşleri Hakkında

Atatürk’ün özel hayatında adı geçen Latife Hanım ve Fikriye Hanım kaynaklarda zikredilmektedir.

  • Latife Hanım: Atatürk’ün Latife Hanım ile İzmir’e yaptığı ikinci gidişte evlendiği ve bunun “bütün bir milleti sevindiren pek mes’ud bir hadise” olduğu belirtilmiştir. Rauf Orbay, bu evliliğin ardından kendisini tebrik ettiğinde, Atatürk’ün ona “Dansı başına Raufcuğum, dedi. Haydi bir gayret de sen göster...” dediğini aktarır.
    • Kaynaklarda, Latife Hanım’ın Yahudi veya Ermeni kökenli olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da ima mevcut değildir. Atatürk’e yönelik Dönme (İbrani asıllı Müslüman) olduğu yönündeki söylentiler, daha ziyade kendisinin Selanik’teki (Thessaloniki) erken dönem siyasî faaliyetleri ve İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile olan bağlantıları üzerinden tartışılmıştır. Ancak Rıza Nur, bu söylentileri dahi “düpedüz uyduruyor” diyerek reddetmektedir.
  • Fikriye Hanım: Savaşın kritik günlerinde Paşa’nın yakın çevresinde adı geçen Fikriye Hanım’a dair herhangi bir etnik köken bilgisi kaynaklarda bulunmamaktadır.

II. İsmet İnönü’nün Eşi Hakkında

İsmet İnönü’nün eşi hakkında kaynaklarda etnik köken belirtilmemiştir. İnönü’ye yönelik ithamlar, kendisinin Kürt kökenli olduğu iddiası ve diplomatik ilişkileri üzerinden yapılmıştır.

  • Hayim Naum Efendi Vakası (İlginç Konu): Önceki yazılarımızda detaylıca ele aldığımız üzere, Rıza Nur, Lozan Konferansı sırasında İsmet Paşa’yı, Türk delegasyonunda “Yahudi sımsıklığı” ile Hahambaşı Hayim Naum Efendi’ye müşavir (danışman) gibi yer vererek diplomatik saygınlığı (haysiyeti) zedelemekle itham etmiştir.
    • Bu durum, İnönü’nün bizzat eşinin değil, diplomatik çevresinin Yahudi temsilcilerle kurduğu ilişki nedeniyle gayr-i millî olmakla itham edilmesine yol açmıştır.

III. Dr. Rıza Nur’un Kendi Eşi Hakkında

Rıza Nur’un hatıratları, Paşaların eşlerinin kökenlerine dair doğrudan bilgi sağlamasa da, kendisinin evliliği hakkındaki aşırı derecede detaylı ve kişisel eleştirileri, dönemin etnik ve ahlakî yargılarını göstermesi açısından önemlidir.

  • Rıza Nur, eşinin ailesi hakkında Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın (Serasker) ailesi olduğunu belirtir. Ancak eşini ve ailesini ağır biçimde eleştirir:
    • Eşinin “morfinoman” (morfin bağımlısı) olduğunu, “cem hesabı bile bilmez” derecede cahil olduğunu ve babasının da akıl hastası (dimağan hasta) olduğunu iddia eder.
    • Eşinin ailesini son derece korkak, menfaat düşkünü ve ahlâksız olarak niteler. Büyükannesinin, nikâh hediyesi olarak verdiği 50 kuruşluk bileziği üç gün sonra geri aldığını anlatır.
    • Eşinin dayısının Avusturyalı (Avusturyalı) bir kadınla evli olduğunu ve bu kadının kocasının paralarını alıp yüzüne fırlattığını hayretle gözlemlemiştir.
  • Rıza Nur’un, siyasî rakiplerini Yahudi, Kürt veya Abaza olmakla itham etme eğilimi olmasına rağmen, kendi eşi için kaynaklarda herhangi bir Yahudi veya Ermeni kökeni iddiası ileri sürülmemiştir. Eşi ve ailesi hakkındaki eleştirileri daha çok ahlaki yozlaşma, hastalık ve vicdansızlık temalarına odaklanmıştır.

IV. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Fevzi Çakmak’ın Eşleri Hakkında

Bu üç Paşa’nın eşlerinin etnik veya dini kökenlerine dair kaynaklarda herhangi bir bilgi, iddia ya da söylentiye rastlanmamıştır.

  • Fevzi Çakmak Paşa: Kendisi hayatı boyunca dindar ve muhafazakâr (korumacı) bir figür olarak tasvir edilmiş. Eşi veya aile çevresine dair bu yönde bir itham kaynaklarda yer almamıştır.
  • Kâzım Karabekir Paşa: Kökeni Selçuk Türklerine dayandırılan Paşa’nın, ailesinin etnik yapısı veya eşinin Yahudi/Ermeni kökenli olduğu yönünde bir bilgi mevcut değildir.
  • Ali Fuat Cebesoy Paşa: Kendisinin büyükannesinin Çerkez olduğu bilgisi mevcuttur. Eşi hakkındaki bu türden söylentilere kaynaklarda yer verilmemiştir.

V. Genel Değerlendirme ve İddiaların Kaynağı

Bu tür söylentilerin ve ithamların tarihsel arka planı, genellikle muhaliflerin, rejim liderlerini gayr-i millî gösterme çabasından beslenmiştir. Dr. Rıza Nur, “hırs ve ihtirasla dolu gayri meşrû bir heyet” olarak nitelediği M. Kemal ve İsmet Paşa yönetimini eleştirmek için, sık sık etnik ve dinî kökenler üzerinden hedef gösterme yolunu seçmiştir. Bu da, Paşaların yakın çevrelerine dair her türlü dedikodu ve söylentinin siyasi bir silaha dönüştürülmesine zemin hazırlamıştır.

Paşaların Dini Hassasiyetleri ve İnanç Yaklaşımları

Bu önemli ve karmaşık siyasî-tarihî mesele, Milli Mücadele’nin lider kadrosunun (Paşalar) kişisel inançları, ideolojik dönüşümleri ve yeni rejimin kurulması sırasındaki vicdanî muhasebeleri açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir.

Giriş: Dini Hassasiyetlerin Yüzdesel İfadesine Dair Metodolojik Uyarı

Öncelikle belirtmek gerekir ki, tarihî şahsiyetlerin manevî veya dinî hassasiyetlerini yüzdesel bir ifadeyle (yüzde olarak) belirlemek, mevcut akademik kaynakların sağladığı nitel (kalitatif) verilerle mümkün değildir. Zira kaynaklar, Paşaların dindarlık dereceleri hakkında kişisel yorumlar, siyasî ithamlar ve gözlemler sunar; sayısal bir ölçümleme (kantitatif analiz) yapmaz.

Bu nedenle, incelememizde Paşaların dinî hassasiyetlerini ve inançlarına yaklaşım tarzlarını, kaynaklardaki muhafazakâr (korumacı), muti (itaatkâr), taassup (bağnazlık), mağduriyet (ezilmişlik) gibi nitelemeler üzerinden, fikirlerindeki değişimler ve pişmanlıklar bağlamında ele alacağız.


A. Paşaların Dini Hassasiyetleri ve İnanç Yaklaşımları

Paşaların dinî konulara yaklaşımları, esas olarak Cumhuriyet’in modernleşme hedefleri karşısında kişisel inançlarının ve siyasi stratejilerinin nasıl konumlandığına göre farklılık göstermiştir:

1. Mareşal Fevzi Çakmak Paşa: Muhafazakâr İtikat ve Kanaat

Fevzi Paşa, Paşalar arasında en belirgin muhafazakâr (korumacı) ve dinî inanca sahip şahsiyet olarak öne çıkar.

  • İnancın Temeli: Mareşal, insanı hayvandan ayıranın din olduğu kanaatindedir. Tarihin en eski zamanlarından beri (Yamyamlarda bile) insanların Mebde ve Mead (Başlangıç ve Dönüş) kavramlarını aradığını ve bunun doğrudan doğruya inanmak meselesi olduğunu vurgular.
  • Yaşam Tarzı: Fevzi Paşa, sade, gösterişten uzak (mahviyetkâr) bir hayat sürmüştür. Oruçlu gibi sessizce iftar duaları okurken tasvir edilmiştir.
  • Modern Hukuka Yaklaşım: Paşa, dindar olmasına rağmen, Karadağ sınırında Müslümanlara karşı işlenen zulümler karşısında, komutanına beynelmilel hukuktan (uluslararası hukuk) ve ferdî hürriyet ve müsavattan (bireysel özgürlük ve eşitlikten) bahsederek, insan haklarına dayalı bir yaklaşımı savunmuştur.
  • Siyasi Tavır: Askerin siyasetle uğraşmaması (iştigal etmemesi) gerektiği prensibini hayatının en mühim ilkesi olarak benimsemiştir; zira ona göre askerî görevdeki kişilerin siyasete girmesi vatana büyük zararlar getirir.

2. Dr. Rıza Nur: Türkçü İfrat ve Dini Rakipleri İtham Etme Aracı

Dr. Rıza Nur’un dinî hassasiyetleri, aşırı derecede Türkçülük (ifrat derecede Türkçülük) ideolojisi ile iç içe geçmiş ve siyasî rakiplerini itibarsızlaştırma aracına dönüşmüştür.

  • Dini İddialar: Rıza Nur, İslâmiyet’in kanunî esasının (Kanun-u Esasi) Cumhuriyet’e uyduğunu ve bu prensiplerin Kur’an-ı Kerim’de fukara, amele ve gayretkeşlere dair bolşevik prensipleri ihtiva ettiğini iddia edenlere karşı çıkmıştır.
  • Etnik ve Dinî İthamlar (Önemli Tekrar): Önceki yazılarımızda detaylıca bahsettiğimiz üzere, Rıza Nur, kendi siyasî düşmanlarını, onların etnik kökenlerini vurgulayarak ya da Yahudilik/Dönmelik ile ilişkilendirerek gayr-i millî göstermeyi amaçlamıştır. Örneğin, Lozan’da İsmet İnönü’nün Hayim Naum Efendi'yi müşavir (danışman) gibi kullanması, Rıza Nur tarafından Paşa’nın haysiyetini zedeleyen bir Yahudi sımsıklığı olarak itham edilmiştir.

3. Kâzım Karabekir Paşa: İslâm ve Sosyal Eğitim Odaklılık

Karabekir Paşa, dinî inancını sosyal sorumluluk, ahlâk ve eğitim alanında somutlaştırmıştır.

  • Sosyal Sorumluluk: Doğu'da yetim kalan binlerce çocuğu toplayıp Çocuklar Kasabası’nda meslek edindirerek yetiştirmesi, onun vicdanî ve ahlâkî hassasiyetlerinin somut göstergesidir.
  • Dini ve Siyasi Karşılaştırmalar: Karabekir, Mustafa Kemal’in hilafeti ve saltanatı devirmesinin Asyanın sair Müslümanlarının (Asya'nın diğer Müslümanlarının) hazım ve kabul etmeyeceği fikrini savunarak, İslâm âlemindeki liderlik konumunun korunması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’in fukaraya, ameleye ve sa’y-gayrete dair Bolşevik prensipleri ihtiva ettiğini düşünerek, bu durumun Müslümanların Bolşevikliği kolay kabul etmesine neden olduğunu ileri sürmüştür.

4. Mustafa Kemal Atatürk: Laik ve İnkılapçı Yaklaşım

Atatürk’ün dinî konulara yaklaşımı, Osmanlı’nın çöküşünü hazırlayan taassup (bağnazlık) ve ortaçağ kurumlarını tasfiye etmeye odaklanmıştır.

  • İnkılap ve Dinin Özü: Atatürk, medeniyet yolunda ilerlemenin hayat şartı olduğunu ve bunun yenileşmeye (teceddüd) bağlı olduğunu vurgulamıştır. Bu yenileşmenin, “cehalet ve taassuba destek olan bütün ortaçağ müesseselerini tasfiye etmek” ve “dinimizin öz kaynağına ulaşmak” ile mümkün olacağına inanmıştır.
  • Cumhuriyetin Felsefesi: Atatürk, İslâm’ın, “Sizin işiniz aranızda meşveretle hallolunacaktır” manasına gelen sözünün, Cumhuriyetin esası olduğunu ve bu veciz (özlü) sözde hükümdarlığın dinî hükümlere uymadığı inancının mündemiç (içkin) olduğunu belirtmiştir.

B. Cumhuriyet Kurulurken ve Devamında Paşaların Fikirlerindeki Değişimler ve Pişmanlıklar

Paşalar, Milli Mücadele sırasında el ve fikir birliği ile hareket etmiş olsalar da, Cumhuriyet’in kuruluşu ve tek parti rejiminin konsolidasyonu süreci, bu birlikteliği bozmuş, fikir ayrılıklarına ve derin pişmanlıklara yol açmıştır.

1. Mustafa Kemal Atatürk: Pişmanlık Yerine Azim ve İcbar

Atatürk’ün temel fikri, geri kalmışlıktan kurtulmak için sarsıntı vücuda getirmeden, ancak kararlılıkla ilerici faaliyetleri yönetmek olmuştur. Pişmanlık yerine, zorunluluğa inanmıştır.

  • Siyasi Tasfiye: Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi arkadaşlarını ordudan ayırması (ve Ali Fuat’ı Moskova’ya göndermesi) siyasî bir zaruret olarak görülmüştür. Atatürk’e göre, kuvvetli hükûmet taraftarıdır. TCF’nin kurulmasıyla birlikte, muhalefetin ulusal menfaatlere zarar vereceği ve istikrarı bozacağı kanaati ağır basmıştır.
  • Hatalar ve Keder: Gençlere hitaben, en başta anlatılması gerekenin kendisinin yaşadığı mihnet (sıkıntı), cevir (zulüm) ve cefa devri olduğunu, bu dönemde arkadaşlarına söz geçiremediğini ve Padişah’ın gözlerini kapadığını belirtir. Bu durum, mücadele azminin kaynağını oluşturur.
  • Vefaya Dair Eleştiri: Ali Fuat Paşa’nın İzmir suikastı girişimi hakkındaki bilgiyi kendisine getirmemesini, “arkadaşlık, mertlik, hatta sadece insanlık icabı” bir vazife olmasına rağmen büyük bir kayıtsızlık olarak görmüş, bu vefasızlığa dair üzüntüsünü dile getirmiştir.

2. Muhalif Paşalar (Karabekir, Cebesoy, Rıza Nur, Rauf Orbay): İhanet İthamı ve Hürriyet İflası

Bu grup Paşaların temel fikir değişimi ve pişmanlığı, tek adam tahakkümüne (oligarşik meramların icrası) karşı çıkmak ve hürriyet davasını savunmak etrafında şekillenmiştir.

  • TCF’nin Kurulması ve Pişmanlık: Karabekir, Ali Fuat ve Rauf Orbay, ordunun siyasete karışmaması gerektiği emri üzerine ordudan çekilmiş, ancak bu durumun M. Kemal’in bir dolabı (entrika) olduğu inancıyla TCF’yi kurmuşlardır. Bu, Paşaların, hürriyet ve demokrasi davasında ilerlemek isterken, bizzat M. Kemal tarafından “hırs ve garazla” hareket eden hainler olarak gösterilme pişmanlığı ve hayal kırıklığı yaşamalarına neden olmuştur.
  • Siyasi Hatanın Tekrarı: Karabekir, ilk hürriyet hareketinin (Meşrutiyet) iflas etmesine neden olan amillerin (faktörlerin) aynılarının bu defa da kendini gösterdiğini ve samimi yardımcı olan bazı arkadaşların ayrılığının tek sebebinin bu olduğunu ileri sürmüştür. Onlar, kanaat-i vicdanını satmak suretiyle refah içinde yaşamak yerine, siyasî baskı ve suikast girişimleri ile mücadele etme acısını yaşamışlardır.
  • Rıza Nur'un Zihnî Pişmanlığı/Yozlaşması: Rıza Nur, TCF’nin liderleri yargılanırken, M. Kemal’in kendisini ortadan kaldırma niyetiyle hareket ettiğini düşünmüş ve yaşadığı mağduriyeti bir zulüm olarak kaydetmiştir. Onun fikrî değişimi, bu siyasî rekabeti tamamen şahsi bir kin ve vahim bir psikolojik yozlaşma ile hatıratına aktarmasına neden olmuştur.

3. İsmet İnönü Paşa: Başbakanlık ve Eleştirilere Tepki

İsmet Paşa’nın fikirleri, kuruluş döneminde devletçi (étatique) bir zihniyete evrilmiştir.

  • Devletçilikteki Değişim: İnönü, devletçilik politikasının teorik bir ideoloji olarak değil, ülkenin imar edilmesi, mali ve ticarî dengenin korunması gibi büyük ihtiyaçlardan zorla ve kendiliğinden (kendiliğinden doğdu) doğduğunu savunmuştur. Bu, ideolojik bir sapmadan ziyade, pragmatik bir zorunluluk olarak görüldüğü fikrini yansıtır.
  • Atatürk’ten Ayrılma Pişmanlığı: İnönü, gençlerin kendisine “Atatürk ile başvekil olarak çalışırken ayrılmanızın sebebi nedir?” diye ısrarla sormasından bıkmış ve bu durumun hayatında vakit vakit istismar konusu olduğunu belirterek bu konunun sürekli gündeme gelmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Bu, kendisinin geçmişe dair sürekli sorgulanmasından duyduğu pişmanlığı/bıkkınlığı gösterir.

C. Konu Bütünlüğüne Dair Hatırlatma

Tekrardan Kaçınma ve Eksik Konu:

Bu incelemede, önceki yazılarımızda Rıza Nur'un Lozan'daki iddiaları ve paşaların TCF kuruculuğundaki rolü gibi konuların tekrarlandığı görüldüğünden, bu bilgileri daha önceki analizlere atıfla sunduk.

Ayrıca, sorgularda Rauf Orbay'ın siyasi muhalefetteki rolü (TCF kurucusu, Lozan'dan sonra siyasi çekişmelerde yer alması) kapsamlıca işlenmiş olsa da, kendisinin eşine dair etnik söylentiler hususu eksik kalmıştır. Kaynaklarda Orbay'ın da Atatürk'ün evliliğini tebrik etmesi gibi kişisel detaylar mevcuttur, ancak eşlerinin etnik kökenine dair iddialara rastlanmamıştır.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. [14, 31, 36, 37]. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. [63, 64]. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. [460, 461, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 468]. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [472, 474, 477, 479]. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. [237, 239, 240, 241, 242, 243, 244]. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. [225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232]. Karabekir, K. (t.y.). Kürt Meselesi. Emre Yayınları. [245, 246, 247, 248, 249, 250]. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. [234, 235, 236]. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4). [88, 118, 129, 134, 169, 172, 178, 186, 187, 205]. Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. [79, 153]. Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. [276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284]. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). [254]. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. [26, 273, 296]. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. [299, 300, 301, 305, 338, 349, 368, 369, 373, 406, 417]. İnönü, İ., & Selek, S. (1985/1987). Hatıralar 1 ve 2. Bilgi Yayınevi. [80, 82, 83, 106].

 

Bu önemli ve hassas iddia, Millî Mücadele dönemi liderlerinin etnik ve dinî kökenlerine dair süregelen siyasî tartışmalar bağlamında ele alınmalıdır. Yapılan incelemeler neticesinde, Mareşal Fevzi Çakmak hakkında, Mevlâna Küçük Hüseyin Efendi vasıtasıyla Yahudi (Jewish) veya Dönme (crypto-Jewish) asıllı olduğuna ya da bu çevrelerle gizli ilişkilere sahip olduğuna dair doğrudan veya dolaylı bir bilgiye, suçlamaya veya vesikaya kaynaklarınızda rastlanmamıştır.

Ancak, kaynaklar bu iddiayı ortaya atan söylentilerin doğduğu siyasi ve psikolojik zemini anlamamıza yardımcı olacak veriler sunmaktadır.

I. Mareşal Fevzi Çakmak’ın Dinî ve Ahlâkî Şahsiyeti

Kaynaklar, Fevzi Paşa’yı Yahudi/Dönme iddialarının aksine, aksine son derece dürüst, vatanperver, sade ve dinî hassasiyetleri yüksek bir asker olarak tasvir etmektedir:

  • Derin İnanç ve Ahlâk: Fevzi Paşa, “mahiyeti, Cumhuriyet Hükûmeti olduğu halde onu katî olarak ifade ve ilân etmemek bir zaaf teşkil etmekte idi” fikrini taşımakla beraber, dindar bir kimlik sergilemiştir. Dini, insanı hayvandan ayıran temel unsur olarak görmüş ve “Mebde ve Mead” (Başlangıç ve Dönüş) kavramlarının (kavram) inanmak meselesi olduğunu vurgulamıştır. O, “vakur, sakin, metin, dürüst, mütevazi ve her türlü gösterişten uzak, müşfik ve tam manasile fazilet örneği bir şahsiyet” olarak milletin vicdanında yer etmiştir.
  • İnsanî Prensipler: Arnavutluk’taki askerî görevleri sırasında dahi, kendisine karşıt fikirler taşıyan komutanına (Şemsi Paşa) “müslümanlıktan gayri dinde olan insanların bu vatanda yaşama, barınma hakkı olmadığı” fikrine karşı çıkarak, milletlerarası hukuku ve fertler arasında eşitlik ve hürriyeti (müsavat ve hürriyet) hatırlatmıştır. Bu, Paşa’nın bağnaz (taassup) değil, evrensel hukuk ilkelerine bağlı bir dindarlığı benimsediğini gösterir.

II. Mevlâna Küçük Hüseyin Efendi Hakkındaki Bilgiler

Kaynaklarınızda Mevlâna Küçük Hüseyin Efendi’den doğrudan alıntılar mevcut olmakla birlikte, bu alıntılarda Fevzi Çakmak ile ilgili bir bağlantı kurulmamıştır.

  • Küçük Hüseyin Efendi’nin Mütalaası: Mevlâna Küçük Hüseyin Efendi, duvara kiremit sokmaya çalışan bir meczubu (ermiş) gördüğünde, “Memlekete veba sokmak istiyor: fakat sokturmayız” demiştir. Bu, kendisinin ülkeye yönelik tehditlere karşı manevî bir uyanıklık ve hassasiyet taşıdığını gösterir. Ancak bu veba tehdidinin Fevzi Çakmak’la veya Dönmelerle ilişkilendirilmesi, kaynaklardaki metinlerde yer almamaktadır.
  • Dinî Çevre: Küçük Hüseyin Efendi, “Hadim’ül Fükara” (Fakirlerin Hizmetkârı) unvanını kullanan, erenler ocağına mensup, tasavvufi şiirler ve dualar okuyan (örneğin Haydar-ı Kerrar’a atıflar) bir dinî şahsiyettir. Bu çevrelerin, siyasî liderler hakkındaki görüşleri, dönemin genel siyasî ve etnik şüpheciliğinden etkilenmiş olabilir, ancak bu durum Paşa’ya yönelik iddiayı teyit etmez.

III. Dönme/Yahudi Söylentilerinin Kaynağı Üzerine Akademik Değerlendirme (Önceki Yazılarımızdan Tekrar)

Bu tür söylentilerin ortaya çıkışı, daha önceki analizlerimizde detaylı olarak ele aldığımız gibi, Dr. Rıza Nur’un hatıratlarındaki (Cilt 3, Cilt 4) siyasî düşmanlarına yönelik kişisel ve marazî ithamlarının bir sonucudur.

  • Rıza Nur’un İtham Metodu: Rıza Nur, başta Mustafa Kemal ve İsmet İnönü olmak üzere muhaliflerini, gayr-i millî göstermek amacıyla Kürt, Abaza, Yahudi veya Dönme kökenli olmakla suçlamıştır. Örneğin, İttihatçıları “Dönmelerin, Yahudilerin avucunda” olmakla itham etmiş; Talat Paşa’nın baş müşavirlerinin Yahudi (Metrsalem, Karasu) olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca İsmet Paşa’nın Lozan’daki delegasyonunda Hayim Naum Efendi'ye yer vermesini “Yahudi sımsıklığı” olarak nitelemiştir.
  • Fevzi Paşa’nın Durumu: Fevzi Çakmak, askerî saflıktan yana tavrı ve Mustafa Kemal'in yanında yer almasına rağmen, 1944’te emekli edildikten sonra İsmet İnönü’ye muhalif kanatta (huzursuzluk yaratma) yer almıştır. Siyasi rakipleri (özellikle tek parti rejimindeki C.H.P.’nin kodamanları olarak adlandırılan çevre) tarafından adam kayırma ve aksaklıklar hususunda eleştirilmiş olsa da, Paşa’nın bizzat Yahudi veya Dönme kökenli olduğu iddiaları, kaynaklarda yer alan ağır siyasî eleştiriler arasında bile öne sürülmemiştir.

Sonuç: Fevzi Çakmak’ın eşinin veya kendisinin Yahudi/Ermeni asıllı olduğu yönündeki söylentiler, Milli Mücadele’nin kritik figürlerine yönelik siyasî düşmanlıkların bir ürünü olarak görünmektedir. Kaynaklar, Paşa’nın bilakis mutaassıp (bağnaz) olmadığı, ancak güçlü İslâmî itikada sahip bir muhafazakâr olduğunu teyit etmektedir.

 

Millî Mücadele’nin Lider Kadrosunu Oluşturan Paşaların Dinî Ve Manevî Değerlere Yaklaşımları

Millî Mücadele’nin lider kadrosunu oluşturan Paşaların (Mustafa Kemal Atatürk, Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Rıza Nur) dinî ve manevî değerlere yaklaşımlarını, unutulmaz tecrübelerini ve kariyerlerini derinden etkileyen hususları, kaynaklarda yer alan hatıratlar ve belgeler ışığında detaylı olarak analiz etmektedir.


I. Mustafa Kemal Atatürk (Gazi Paşa)

Mustafa Kemal Paşa’nın değer verdiği manevî şahıslar, dinî figürlerden ziyade, ulusun varlığı ve kurtuluşu için fedakârlık gösteren, ileri görüşlü halk ve gençlik olmuştur.

A. Manevi Şahıslar ve Değerler

Paşa’nın en büyük manevî kaynağı, milletin hakiki duygu ve emelleri ile vatanın kurtarılması idealidir.

  • Ulusun Rolü: Atatürk, milletin varlığı için ömrünü yıpratan, milletin duygu ve temayüllerine (eğilimlerine) temas etmeyi, her türlü muvaffakiyetin (başarının) hakiki kaynağı olarak görmüştür.
  • Feragat (Fedakârlık) Erdemi: Paşa’ya göre, en mesut olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce meçhul kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır. Kendi şahsiyetini ulusun üstünde görenler, ulusun saadetine hizmet etmiş sayılmazlar.
  • Cumhuriyetin Esası: Paşa, İslâmiyet’in özündeki meşveret (istişare, danışma) ilkesinin, Cumhuriyet’in esası olduğunu vurgulamış, dinî metinlerin hükümranlığın dinimize uymadığı inancını taşıdığını belirtmiştir.

B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Eleştiriler

Paşa’nın gençliğinde yaşadığı zorluklar ve zafer anlarındaki hisleri, onun gelecekteki kararlarına yön vermiştir:

  • Gençlik Dönemi Eziyetleri: Gençliğe her şeyden önce anlatılması gerekenin, Atatürk’ün yaşadığı mihnet (sıkıntı), cevir (zulüm) ve cefa devri olduğu belirtilir. Bu, arkadaşlarına söz geçirememesi, amirlerine dert anlatamaması ve kapıların çalındığı halde açılmaması gibi durumları içerir.
  • Zafer Anındaki İnhidam (Yıkılma) Hissi: Büyük Taarruz’da, güneş batıya yaklaşırken, düşman mevzilerinin amansız ateşler altında barınılmaz bir cehennem haline geldiği anı hisseder. “Bir an sonra cihanda büyük bir inhidam (yıkılma, çökme) olacaktı; beklediğimiz halas (kurtulma) güneşinin tulü edebilmesi için bu inhidam lâzımdı” demiştir.

C. Geleceğine Etki Eden Hususlar

Atatürk’ün geleceğini şekillendiren temel unsur, mutlak gerçekçilik (realizm) ve inkılapçı (devrimci) azmidir.

  • Gerçekçilik ve İleri Görüşlülük: Hayatında körü körüne hareket, hayal ve maceraperestlik hiç olmamıştır. İdeallerine yürürken daima realitelerin (gerçeklerin) parlak ışığını kullanmıştır.
  • İnkılap Zorunluluğu: Medeniyet yolunda başarı kazanmanın yenileşmeye bağlı olduğunu, bu yol üzerinde duraklayanların boğulmaya mahkûm olduğunu düşünmüş. Bu, cehalet ve taassuba (bağnazlığa) destek olan bütün ortaçağ müesseselerini tasfiye etmek zorunluluğunu doğurmuştur.

II. Kâzım Karabekir Paşa

Karabekir Paşa’nın manevî değerleri, askerî disiplin, yetimlere sahip çıkma ve millî tarihe sadakat temellerine dayanır.

A. Manevi Şahıslar ve Değerler

Paşa, yüksek feragat (fedakârlık), asalet ve kadirbilirlik hassalarına sahip Türk milletinin cevherine hayrandır.

  • Yetimlere Hizmet: Karabekir Paşa'nın hayatındaki en önemli manevî uğraş, Doğu’da topladığı bini aşkın yetim çocuğa (Çocuk Davamız) sahip çıkmasıdır. Onlara meslek bilgisi, pratik beceriler (yara sarma, yara taşıma) ve sağlıklı yaşam kurallarını öğretmiştir.
  • Siyasi Olmayan İbret: Eseri Şarkılı İbret ile vatan çocuklarına öğütler vermek istemiştir. “Maksadım vatanperverlik, ülüvvi ahlâk, insanı kâmillik... icabı gibi göstermek isteyen safsatalara karşı, milletin ve nesli atinin nazarı dikkat ve intibahını celbetmektir” diyerek asıl amacının ahlâkî ve manevî uyanış olduğunu belirtmiştir.

B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Tecrübeler

Paşa’nın askerî dehasını gösteren ve geleceğine etki eden hadiseler mevcuttur:

  • Kars Manevrası (Tarihî Olay): Kars’a hücum sırasında Paşa’nın mahir bir manevra ile Halit Bey kumandasındaki bir kısım askeri suyun öte yakasına geçirerek Ermeni ordusunun ric’at (geri çekilme) hattına sarkması, Kars’ın zaptını sağlamıştır.
  • Atla Yaşadığı Tehlike: Bir binadan çıkarken atla yaşadığı tehlikeli bir anı anlatır. Eğilmekle beraber sol elini fıskiyeye dayamış, nasıl kalkacağını bilememiş, zorla cendereden geçer gibi atın sırtına itmiştir. Bu tehlikeli an, Karabekir’in fürûsiyette (binicilikte) tecrübe kazanmasına rağmen yaşadığı bir hadisedir.
  • Suikast Girişimi: Hayatına karşı hazırlanan suikastı haber alıp önlemesi, üç bin kitabının (İstiklal Harbimizin Esasları) yakılması ve çevik bir adamı bahçede kovalaması onun için unutulmaz trajik olaylardandır.

C. Geleceğine Etki Eden Hususlar

Karabekir, hürriyet ve hakikat davasından sapmayan bir aydın neslin yetişmesi gerektiğini düşünerek siyasî hayatını bu yöne sevk etmiştir.

  • Siyasi İflas Pişmanlığı: Paşa, pek yüksek fikirler ve ümitlerle başlanan ilk hürriyet harekâtının (Meşrutiyet) fecî bir surette iflasını mucip olan amillerin (etkenlerin) hemen hemen aynısının yeni rejimde de kendini gösterdiğini görmüş ve pişmanlığını dile getirmiştir. Bu durum, TCF'yi kurarak muhalefete geçmesinin temel sebebidir.
  • Vazife ve Kahramanlık: Paşa, tarihi hakikatleri beraber gömmenin feci bir cinayet olduğunu savunmuş. Genç nesiller için verilecek fikrin, şu ya da bu kişinin kurtarıcılığından ziyade, herhangi bir düşmanlığa karşı ruhen isyana hazır olmaları gerektiğini vurgulamıştır.

III. Mareşal Fevzi Çakmak Paşa

Fevzi Paşa, derin dinî itikadı (inancı) ve askerî feragat (fedakârlığı) ile tanınmıştır.

A. Manevi Şahıslar ve Değerler

Fevzi Paşa’nın manevî hassasiyeti, İslâm anasırı (İslâm unsurları) ve dinî değerlere bağlıdır.

  • Dinî İnanç: Mareşal, insanı hayvandan ayıranın din olduğu kanaatindedir. Oruçlu gibi sessizce iftar duaları okurken görülmüştür.
  • Feragat ve Gayret: Paşa, hiçbir insanın tahammül edemeyeceği bir feragat (fedakârlık) ve inhimak (aşırı düşkünlük) ile kendisini okumaya ve tetebbua (incelemeye) vermiş; çok zamanlar yemek yemeyi ve tıraş olmayı unutmuştur.

B. Hayatında Unutamadığı Olaylar

Mareşal’in hem dinî hem de meslekî disiplinini yansıtan olaylar vardır:

  • Asabiyetli İftar Anı: Bir Ramazan akşamı iftar vaktine yaklaşırken, Fevzi Bey ve arkadaşları oruçlu gibi sessizce iftar duaları okuyorken, Paşa’nın (komutanının) saati vaktin geldiğini gösterdiği halde topun atılmaması üzerine çılgın bir hale gelmiş; gayri şuurî olarak elindeki bardağı sofraya bırakmış ve sofrayı şiddetle ileri geri sarsmıştır. Bu durum Fevzi Bey’in şahit olduğu unutulmaz bir asabiyet (sinir bozukluğu) anıdır.
  • Hukuk İlkelerine Sadakati (Tarihî Hadise): Balkanlar’da görevliyken, komutanının “Müslümanlardan başka dinde insanların bu vatandan istifade hakkı olmadığı” zehabına (yanlış düşünce) karşı çıkarak, kendisine beynelmilel hukuktan (uluslararası hukuk) ve ferdî hürriyet ve müsavattan (bireysel özgürlük ve eşitlikten) bahsetmiştir.

C. Geleceğine Etki Eden Hususlar

Paşa’nın hayat felsefesi, ilim ve intizam (düzen) ile azim ve iman üzerine kuruludur.

  • Askerî İcbar (Zorunluluk): Fevzi Paşa, Millî Mücadele’nin sevkülceyş (strateji) ve idaresinde (yönetim) yer almış, Büyük Taarruz kararının alınmasında son teftişleri yaparak M. Kemal’in kanaat ve imanını takviye etmiştir.
  • Mütevazı (Alçakgönüllü) Tavır: Mareşal, İkinci İnönü zaferinden sonra Meclis’te konuşurken, cumhura hoş görünmeğe muhtaç olmadığı için parlak sözler sarf etmemekte, gerçeği mütevazı bir dil ile anlatmakta; bu tavır, onun manevî gücünün kaynağı olarak görülmektedir.

IV. İsmet İnönü Paşa

İsmet Paşa’nın manevî yolculuğu, tamamen yeni rejimin idarî ve askerî istikrarını sağlama odaklı olmuştur.

A. Manevi Şahıslar ve Değerler

İnönü, Paşalar arasında en fazla pragmatizm (faydacılık) sergileyenlerden biri olarak görülür.

  • Askerî Disiplin: Genç subaylık döneminde iki kez ihtar (uyarı) almıştır. Nâsır Paşa, etrafında subayların toplandığını ve bu hâlin iyi olmadığını söylemiştir. Bu tecrübe, İnönü’nün siyasî çatışmaların orduya sızmasını önleme konusundaki hassasiyetini şekillendirmiştir.
  • Mali İtidal: Cumhuriyetin ilk yıllarında bütçe açığından sakınmış ve mali meselelerde kendi imkânlarımızın içinde kalmanın güçlüklerine rağmen sıkıntıların devletin tabiî sıkıntıları olduğunu, çözümlerin kendi ellerinde olduğunu düşünmüştür.

B. Hayatında Unutamadığı Olaylar

Kaynaklar İnönü’nün hayatında duygusal bir pişmanlıktan çok, siyasî rakiplerine karşı duyduğu bıkkınlığı yansıtan olaylara değinir.

  • Başbakanlıktan Ayrılma Sorusu: Atatürk ile başvekil (başbakan) olarak çalışırken neden ayrıldığının gençlik tarafından sürekli sorulması, hayatında vakit vakit istismar konusu olduğu için kendisini rahatsız etmiştir.

C. Geleceğine Etki Eden Hususlar

  • Hürriyet ve Sulh: İsviçrelilerin soy, dil ve din ayrılıklarına rağmen sulhta yaşamak ve terakki (ilerleme) için kaynak bulmanın mümkün olduğu tecrübesini aktararak, bu prensibin gelecekteki siyasî düşüncelerini etkilediğini ima etmiştir.

V. Dr. Rıza Nur

Dr. Rıza Nur’un manevî ve şahsî dünyası, aşırı ihtiyatlılık (paranoya) ve ifrat (aşırıcılık) derecesindeki Türkçülük ve kin duygusu ile doludur.

A. Manevi Şahıslar ve Değerler

Rıza Nur, şiiri ve ilmi yegâne dostları olarak kabul etmiştir.

  • Ahlâkî Hassasiyet: Kendisinin zalime, müstebide (despot), haksıza, namussuza karşı sert, fakat mazlumlara karşı gönlünün pek yufka olduğunu ve ağladığını iddia eder. En dokunduğu üç şey: Perişan dilenci, bir ağızdan şarkı söyleyen mektep çocukları, talimle yürüyen asker alayı.
  • Kadın ve Aile Kurumu: Rıza Nur, kadının esas vazifesinin çocuk yetiştirmek ve aile idaresini vücuda getirmek olduğuna inanmış; kadını erkekle müsavi (eşit) saymanın büyük hata olduğunu, kadının yaratılışı itibarıyla (sinirlerinin galip olması, zayıf bünye) siyasetten ve memuriyetten uzak durması gerektiğini savunmuştur.

B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Pişmanlıkları

Rıza Nur’un hayatı, hatıratlarında mağduriyet ve ihanet temalarıyla doludur.

  • Aşırı İhtiyatlılık: Rıza Nur, ihtiyatı müthiş bir şahsiyettir. Bir şeyde bir yedek bulundurmak yerine, birçok yedeğe sahiptir. Cebinde üç dört ağızlık, dört beş kurşunkalem, iki stilo ve iki saat taşıyarak adeta seyyar bir dükkân gibi gezmiştir. Bu, onun sürekli bir tehlike hissiyle yaşadığını göstermektedir.
  • Çocukluk Travması: Çocukken babasından gördüğü dayaklar nedeniyle kimseye dost edinmemeye karar vermiştir.
  • Siyasi Tasfiye Pişmanlığı: Pişmanlığı, “kanaat-i vicdanını satmak suretiyle” refah içinde yaşamaktansa, namerdçe hareket eden siyasi rakiplerine karşı mücadele etmek zorunda kalmasıdır. Kendisini, M. Kemal ve hempalarının zulmü altındaki mağdur olarak görmüş ve tek çare olarak hürriyetin geri geleceği günü beklemekle teselli bulmuştur.

C. Geleceğine Etki Eden Hususlar

Rıza Nur’un geleceğe yönelik fikirleri, tam bir bedbinlik (kötümserlik) içindedir.

  • Karamsarlık: Hiçbir şeye kolay inanmayan, daima delil arayan Rıza Nur, kendisini pek bedbin (kötümser) olarak niteler. Memleketteki zulüm ve istibdadın (despotizmin) müthiş zararlar vereceğini düşünmüş, bu delilerden milleti Allah’ın kurtarmasını dilemiştir.

VI. Ali Fuat Cebesoy Paşa

Ali Fuat Paşa, özellikle Atatürk’le olan eski dostluğu üzerinden değerlendirilir.

A. Manevi Şahıslar ve Değerler

Ali Fuat Paşa’nın manevî şahsiyet algısı, mertlik, vefa ve arkadaşlık duygularıyla yoğrulmuştur.

B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Pişmanlıklar

  • Mustafa Kemal ile Dostluk Anı: Genç kızın gözlerini Paşa’nın gözlerinden ayırmadan baktığı, Gâzi’nin gözlerinin mutlu, mahzun ve mütereddit olduğu derin sükût (sessizlik) anında Ali Fuat Paşa da yanında bulunmuştur. Bu, Paşaların arasındaki derin ama gergin dostluğun bir simgesidir.
  • Suikast İhbarındaki Eksik Vefa Pişmanlığı: Önceki yazılarımızda detaylı olarak ele aldığımız üzere, İzmir Suikastı davası sonrası Atatürk, Ali Fuat Paşa’yı suikast hazırlığı hakkında bilgi sahibi olup kendisine şahsen ve hususi surette haber vermemesinden dolayı eleştirmiş, bunun insanlık icabı bir vazife olduğunu belirtmiştir. Bu durum, Paşa'nın gelecekteki siyasi konumunu derinden etkilemiştir.

C. Geleceğine Etki Eden Hususlar

  • Siyasi Gelişimde Safdillik (Toyluk): Karabekir, Ali Fuat Paşa’yı siyasi entrikalarda toy (saf) olmakla eleştirmiş; Paşa’nın TCF’ye katılması, Atatürk’ün dolabına (entrikasına) karşı koyamaması ve muhalif safa geçmek zorunda kalması, gelecekteki siyasî etkisini büyük ölçüde kısıtlamıştır.

VII. Genel Değerlendirme ve Konu Bütünlüğü

Milli Mücadele liderlerinin manevî hassasiyetleri, cumhuriyetin kurulması sürecinde, dinî ve geleneksel inançlardan ziyade, laik, modern ve Türk milliyetçiliğine dayalı bir devletin inşası etrafında yoğunlaşmıştır.

Fevzi Paşa, inancını muhafazakâr bir disiplinle sürdürürken, M. Kemal ve İnönü, ideolojik azimleri doğrultusunda hareket etmişlerdir. Karabekir ve Ali Fuat ise, mutlak otoriteye dönüşen siyasete karşı hürriyet ve adalet davası uğruna siyasî tasfiyeye uğramanın derin pişmanlığını ve kırgınlığını yaşamışlardır.

Bu çalışmada, Paşaların hayatlarına dair temel manevî ve kişisel tecrübeler kronolojik bağlamda detaylıca ele alınmıştır.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. Gürer, C. A., Kılıç, M., Bozok, S., Çakmak, F., & Mustafa Kemal Atatürk. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. İlhan, A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kürt Meselesi. Emre Yayınları. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1, 2, 3(1), 3(2), 4(1), 4(2)). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1). Emre Yayınları. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 2). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri. Yakın Tarih. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. Salih, M. (t.y.). Devlet sırları. Toker genel dizi. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Öcal, E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul: Hiperlink.

Sultan II. Abdülhamid’in Yönetimine Karşı Neden Anti Veya Muhalif Bir Duruş Sergilemeleri

Bu kapsamlı akademik analizde, Millî Mücadele’nin lider kadrosunu oluşturan Paşaların (Mustafa Kemal Atatürk, Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü ve Dr. Rıza Nur) Sultan II. Abdülhamid’in yönetimine karşı neden anti veya muhalif bir duruş sergiledikleri, kaynaklarda yer alan kişisel hatıratlar, askerî gözlemler ve siyasî mütalaalar (görüşler) ışığında detaylı olarak incelenmiştir.

Paşaların Abdülhamid yönetimine karşı geliştirdikleri muhalefet, kişisel mağduriyetlerden, ordunun sefaletine, Sultan’ın despot (müstebit) yönetiminin ülkeyi parçalanma tehlikesine sürüklemesi inancına kadar birçok sebebe dayanmaktadır.

I. Yönetimsel İstibdat (Despotizm) ve Siyasî Tasfiye

Paşalar, Abdülhamid döneminin siyasî ve idarî yapısını, şahsî keyfiyet üzerine kurulu ve her türlü hürriyeti ortadan kaldıran bir istibdat (despotizm) rejimi olarak görmüşlerdir.

1. Korku, Casusluk ve Şahsî Otorite

Abdülhamid yönetimi, Paşaların görüşüne göre, en başta geleneksel devlet adamlarından ve halktan gelen gücü koparmıştır:

  • Hafiye Teşkilatı: Sultan, uzun süre tutunabilmek için casusları çoğaltmış ve rezil, namussuz kimselerden oluşan bir hafiye teşkilatı kurmuştur. Bu hafiye Paşalar rütbesine kadar yükselmiş, konakları küçük birer saray halini almıştır.
  • Mukaddesiyet Kalkanı: Abdülhamid, Padişahlığı ve Halifeliği mukaddes bir hale koyup bunu halkın ve ricalin (devlet adamları) zihnine yerleştirmiştir. Bu durum, Paşaların, eleştirinin önlenmesi ve mevkisinin dokunulmaz kılınması çabası olarak görmesine yol açmıştır.
  • Hürriyetin Yok Edilmesi: Dr. Rıza Nur, Sultan'ın gazeteleri, risaleleri ve neşriyatı yasaklayarak aleyhtarlara zulmettiğini ve hürriyet davasını savunanların (Mithat Paşa, Kemaller, Şinasiler) uğradığı felaketlerin bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
  • Taassup ve Cehalet: Mustafa Kemal Paşa’nın inkılapçı (devrimci) zihniyetinin aksine, Abdülhamid’in cehalet ve taassuba (bağnazlık) destek olan ortaçağ kurumlarını tasfiye etmeyerek uzun bir zamanı boşuna geçirmiş olması devleti çöküntüye sürükleyen en büyük kabahat olarak görülmüştür.

2. Rıza Nur’un Geriye Dönük Kıyaslaması (İlginç Konu)

Önceki yazılarımızda detaylıca ele alındığı üzere, Dr. Rıza Nur, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal’in uyguladığı terör ve istibdadın şiddetini görünce, Abdülhamid dönemini kıyaslamış ve Abdülhamid devrindeki terörün helva ve baklava kaldığını, Abdülhamid’in en azından monarşiyi açıkça savunan mert bir adam olduğunu söyleyerek yeni rejimin sahtekârlığını (sahtekâr) eleştirmiştir. Ancak bu geriye dönük bir pişmanlık olsa da, Rıza Nur'un gençlik yıllarındaki anti-Hamid duruşu kesindi.

II. Ordunun Sevk ve İdaresindeki Çöküş

Milli Mücadele liderlerinin hepsi asker kökenli olduğu için, Abdülhamid’in orduyu şahsî vehimlerine (kuruntularına) göre yönetmesi, muhalefetin temelini oluşturmuştur.

1. İhmal ve Cehalet

Ordu komuta kademesi, liyakate değil, Sultan’a sadakate göre atanmıştır:

  • Fevzi Paşa’nın Tespiti: Fevzi Çakmak dönemindeki komutanlar, Fevzi Paşa’nın askerlik ilkesine karşıt olarak, ordunun sevk ve idaresindeki yozlaşmayı görmüşlerdir. Karabekir’in aktardığına göre, Abdülhamid’in muhafız kıtalarının kumanda heyetini en cahil fakat en kuvvetli adamlardan (eski kayıkçılar, kaldırımcılar, hamallar) oluşturması, bu çöküşün somut örneğidir.
  • Kurmay Eğitimi Engeli: Kâzım Karabekir, o dönemde kurmay subaylara (erkân-ı harbiye zabitleri) kıta ile temasa geçme imkânı tanınmamasını, Sultan Hamid’in evhamına (kuruntusuna) bağlar; bu durum, ordunun eğitim düzeyini düşürmüştür.
  • Maddi Sefalet: Askerî binaların harap olması, yaralıları taşıma vasıtalarının bulunmaması ve tekaüd sandığına (emeklilik fonu) ait binlerce liranın Sultan Abdülhamid’e para lâzım olması sebebiyle alınması, Paşaların kin ve nefret duymasına neden olmuştur.

2. Kâzım Karabekir’in Askerî Gözlemleri

Karabekir, genç bir subay olarak dahi, Abdülhamid’in askere yönelik tavrına içerlemiştir:

  • Alaylı Komutanlar: Manastır ve Rumeli’de, Abdülhamid’in neferlikten zabit yaptığı alaylıların (alaylı zabit) aptal durumları, halkın ve Bulgar çocuklarının dahi alay konusu olmuş ve bu durum ordunun düzenini bozmuştur.
  • Gereksiz Tazyik: Karabekir, askerî mekteplerde öğrencilere İslâm anasırı (İslâm unsurları) birleştirme bahanesiyle camide ayrı bir köşede namaz kılmaları yönünde tazyik (baskı) yapılmasını, bunun Abdülhamid yönetimine karşı gençleri daha da düşmanlaştırdığını belirtmiştir.

III. Kişisel Mağduriyetler ve Vefa Eksikliği

Muhalefetin önemli bir kaynağı da, Paşaların ve yakın çevrelerinin Sultan’dan gördükleri şahsî zulümler ve hakaretlerdir.

1. Kâzım Karabekir’in Ailevi Kırgınlığı

Karabekir’in muhalefetinin temelinde ailevî bir mağduriyet yatmaktadır:

  • Sürgün Cezası: Sultan Abdülhamid’in, babasına ve dolayısıyla bütün aileye karşı yaptırdığı haksız sürgün cezası (20 sene kadar uzak mıntıkalarda bulundurulma) nedeniyle Karabekir’de pek küçükten bir nefret oluşmuştur. Bu, onun okudukça kin ve nefret duygularının artmasına neden olmuştur.

2. Diğer Şahsiyetlerin Şahsî İhmali

  • Dr. Rıza Nur’un Ameliyat Vakası: Rıza Nur, Tıbbiye’de hocalıktan atılmasının, kendisini Hamidiye Etfal Hastahanesi’ne müdür tayin etmesini istediği Esad Bey’in baskısı sonucu olduğunu iddia etmiş, bu durumu Tıbbiye’de muallimlikten atan Abdülhamid’in bir vefasızlığı olarak görmüştür.
  • Hafiyelik İğrenmesi: Rıza Nur, Abdülhamid’in başhafiyesi Zülüflü İsmail Paşa’nın yüzünü görmeyi hiç istememiş, adından iğrenip, tüyleri ürpererek bu adamla zaruri olarak görüşmek zorunda kalmıştır.

IV. Gelecek Kaygısı ve Millî Menfaatler

Paşalar, Abdülhamid’in uzun süren saltanatını, devleti parçalanmaya götüren en büyük tehdit olarak görmüşlerdir.

  • Vatanın Mahvolması: Kâzım Karabekir, eğer işler Abdülhamid’in idaresindeki gibi devam ederse mahvımızın muhakkak olduğunu düşünmüş ve bir hürriyet ordusu ile Sultan Hamid’i devirme fikrini geliştirmiştir.
  • Yabancıların Sömürüsü: Karabekir, Abdülhamid’in, Rusçuk Yaranı’nın başarısızlığına sebep olan etkenlerin yeni Selanik Yaranı’nda da ortaya çıkacağı korkusuyla, Sultan’ın yabancı gazeteleri satın alarak ve para/mevki kuvvetiyle irtica hareketi (gericilik) ile hürriyetseverleri yok edeceğinden ve daha kötü ve daha zalim bir istibdad-ı idareye döneceğinden endişe duymuştur.

Bu nedenler bütünü, Paşaların (özellikle genç subay ve aydınların) Abdülhamid’e karşı geliştirdiği muhalefetin, sadece siyasî bir iktidar mücadelesi değil, aynı zamanda çöken bir devleti kurtarma ve yenileme zorunluluğu inancından kaynaklanan köklü bir ideolojik ve vicdanî duruş olduğunu göstermektedir.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün  Siyasi Tasfiyeleri

Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi hayatının, bilhassa Millî Mücadele’nin zaferle taçlanmasından sonraki evresi, eski silah arkadaşlarına yönelik komplo ve siyasî tasfiye iddialarıyla gölgelenmiştir. Bu iddiaların arka planı, Atatürk’ün tek adam idaresi kurma ve devrimleri hızlandırma azmi ile muhalif Paşaların (Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Dr. Rıza Nur) hürriyet ve çok seslilik talepleri arasındaki uzlaşmaz çatışmadan kaynaklanmıştır.

Aşağıdaki inceleme, kaynaklarınızda yer alan vesikalar ve hatıratlar ışığında, Atatürk’ün siyasî manevraları ve kendisine yönelik suikast tehditleri arasındaki ilişkiyi ele almaktadır.

I. Siyasi Tasfiye ve Muhalefetin Komplo Olarak Algılanışı

Atatürk, kendisinden ayrılan ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kuran arkadaşlarının eylemlerini, şahsına değil, bizzat yeni kurulan Cumhuriyete karşı yöneltilmiş bir komplo olarak nitelemiştir. Muhalif Paşalar ise tam tersine, Atatürk'ün kendilerini saf dışı bırakma çabasının bir komplo olduğunu düşünmüşlerdir.

1. Paşaların Ordudan Uzaklaştırılması

Cumhuriyet ilan edildikten sonra (1923–1924), Mustafa Kemal Paşa, ordunun siyasetten ayrılması (iştigal etmemesi) ilkesini uygulamış ve Karabekir ile Ali Fuat Paşa’yı ordudan feragat etmeye (vazgeçmeye) mecbur bırakmıştır.

  • Ali Fuat Paşa'nın "Def Edilmesi": Ali Fuat Paşa, görevine dönmek istediğinde M. Kemal, onu 2. Ordu Müfettişi yaparak askerî rütbesini yükseltse de, Karabekir bu durumu “M. Kemal’in bir dolabı” (entrika) olarak yorumlamış. Ali Fuat’ın Moskova Sefirliği de siyasî tarihte sıkça rastlanan, bir kişiyi merkezden uzaklaştırma (teb’id) taktiği olarak görülmüştür.
  • TCF’nin Kurulması: Paşalar, ordudan ayrılmak zorunda kaldıktan sonra (Karabekir, Ali Fuat, Rauf, Refet) TCF’yi kurmuşlardır. Atatürk, Paşaların bu hareketini, “yeni Türk Devleti’ni ve körpe Türk Cumhuriyeti’ni yıkmayı öngören planların kolaylıkla uygulanmasına yardım etmeye çalışmak” şeklinde bir komplo olarak değerlendirmiştir.
  • TCF’nin Kapatılması: TCF’nin izlencesinin (programının) “dinsel düşünce ve inançlara saygılı” olması, Atatürk tarafından rejimin temel ilkesi olan laikliğe karşı gerici (irticai) bir sığınak yaratma çabası olarak görülmüş, Şeyh Said İsyanı’nın (ayaklanmanın) da bu partinin dinsel konularda verdiği sözlerle bağlantılı olduğu öne sürülerek parti kapatılmıştır.

2. Atatürk’ün Siyasî Manevraları

Muhalif Paşalar, Atatürk’ün siyasî kararlarını, kendi mutlak otoritesini kurmaya yönelik ustaca bir manipülasyon (hile) olarak görmüşlerdir:

  • Parti İçi Otoriteyi Kırma: Atatürk, Halk Fırkası’ndan bazı üyelerin (müfrit halkçılar) TCF’nin tasfiye edilmesini sabit bir fikir halinde inatla yürüttüklerini görmüş, ancak kendisi, muhalefetin gelişimini kolaylaştırmak için Başvekil İsmet Paşa’yı dahi istifaya sevk etmiş; zira bu durumun “hürriyet usulünü canlandırmanın” ilk hedefi olacağına inanmıştır. Bu, Paşaların dahi zor anladığı maharetli bir idare biçimi olarak nitelenir.
  • İktidarı Bırakma İhtimali: İsmet İnönü dahi, Atatürk’ün ilk tehlikeleri gördükten sonra TCF’yi kaldırma görüşüne asla itibar etmediğini, halbuki iktidarı da bırakabileceklerini ve iktidar değişiminin şaşılacak bir şey olmadığını savunmuştur.

II. Atatürk’e Yönelik Suikast Tehditleri ve Savunma Mekanizması

Atatürk’ün, muhalefeti sertçe bastırmasının arka planında, kendisine yönelik ciddî ve süreklilik arz eden suikast ve komplo tehditleri yatmaktadır. Bu durum, Paşa’nın sürekli bir emniyet mülahazası (güvenlik düşüncesi) içinde olmasına neden olmuştur.

1. İzmir Suikastı (1926) ve Hukukî Süreç Tartışmaları

Atatürk’e karşı yapılan bu girişim, Paşalar arasındaki siyasî gerilimi zirveye taşımıştır.

  • Komplonun Amacı: Teşebbüsün hedefi Atatürk’ün şahsından ziyade, “mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat ettiği âli prensiplere” yönelik olduğu ilan edilmiştir. Komplocu çetelerin (Ziya Hurşit, Laz İsmail, Gürcü Yusuf), Atatürk’ü ortadan kaldırdıktan sonra Ankara Hükûmeti’ni devirmeyi tasarladıkları belirtilmiştir.
  • Taşnak Komitesi İlgisi (Yabancı Komplo): Bu teşebbüsün, sadece yerel muhaliflerden değil, aynı zamanda “Türkiye Devletini yıkıp parçalamak” amacıyla kurulan meşhur Ermeni Taşnak Komitesi gibi dış mihraklarca (yabancı merkezler) da desteklendiği veya onlar tarafından da benzer teşebbüslerde bulunulduğu kaydedilmiştir.
  • Muhalefetin Yargılanması: Suikastla doğrudan alâkaları olmasa bile, Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir ve Refet Bele gibi TCF üyeleri tutuklanmıştır. Ali Fuat Paşa, “vefakârlığa ve siyasi ahlâka aykırı” hareket etse bile, suikast tertip eden bir fesat ocağına katılmış olmasının affedilemeyecek namertçe bir hareket olduğunu düşünmüştür.
    • Atatürk’ün Kırgınlığı: Atatürk, beraat eden Ali Fuat ve Rauf Orbay’ı (yurt dışında gıyabında yargılandı) bile, suikast hazırlığı hakkında bilgi sahibi olup da kendisine şahsen ve hususi surette haber vermemesinden dolayı kırmış, bunu arkadaşlık, mertlik, hatta sadece insanlık icabı bir vazifenin ihmali olarak görmüştür.

2. Topal Osman Olayı ve Ali Şükrü Bey Cinayeti (İtham)

Bu olay, Atatürk’ün muhaliflerini fiziksel olarak tasfiye etme ithamının kaynağıdır.

  • Rıza Nur’un İddiaları: Dr. Rıza Nur, Topal Osman Olayı adlı eserinde ve hatıratında, Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından öldürülmesinin ardındaki esas maksadın, Topal Osman’ı Meclis’i basıp muhalif mebusları kesmek için bir isim (Mustafa Kemal Paşa) tarafından kullanılmak istendiğini ima etmiş ve bu durumun “namertçe” olduğunu belirtmiştir.

III. Muhalif Paşaların Atatürk’e Yönelik Eleştirileri

Muhalifler, Atatürk’ün siyasî hayatını bir komplo üzerine kurduğunu ve kendisini siyasetin tekeline almak için hırsla hareket ettiğini ileri sürmüşlerdir.

  • Diktatörlük İthamı: Rıza Nur, Atatürk’ü “Tanrılık mesnedinde kaldı” ve “Tanrı hırsız olur mu?” diyerek yüz milyon lira vuran bir hırsız olmakla itham etmiş. Bu, siyasi rakiplerin gözünde Atatürk’ün, siyasî gücü şahsî ve gayrimeşru menfaatler için kullandığının bir tecessümüdür (somutlaşmasıdır).
  • Karabekir’in Eleştirisi: Karabekir, Atatürk’ün, “kendi tiynetinde bazı seciyesizleri toplamak” ve TCF’yi boğmak için bahane arayan bir teşebbüste bulunduğunu belirtir. Atatürk’ün Nutuk’taki resmî tarih anlatımını da Karabekir, kendi hatıratında “haksızlıklar ve yanlışlıklar” içerdiğini söyleyerek eleştirmiştir.

Sonuç:

Atatürk’ün komplo ve suikastların arka planında olduğuna dair söylentiler, büyük ölçüde siyasi rekabetin ürünüdür. Paşaların çoğu, Mustafa Kemal’in yeni devleti kurtarmakta gösterdiği deha ve mertliği takdir etse de, devrimin ilerleyen aşamalarında, Paşa’nın siyasi rakiplerini tasfiye etmek için İstiklal Mahkemeleri gibi araçları kullanmasını, hürriyetin ve meşru muhalefetin ortadan kaldırılmasına yönelik bir komplo olarak görmüşlerdir. Atatürk ise bu eylemleri, devleti ve devrimleri yıkmak isteyen hırs ve ihanet odaklarına karşı alınması gereken kaçınılmaz ihtilalci tedbirler olarak meşrulaştırmıştır.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Atatürk, M. K., Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. Çakmak Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (1999). Ermeni Mezalimi - 1917-20 Arasında Erzincan'dan Erivan'a. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 3(2), Cilt 4(1), Cilt 4(2)). Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması.

 

Yürütülen kapsamlı kronolojik incelemeler ve siyasî çekişmelerin analizi sırasında, Paşalar dönemi olarak adlandırılan Millî Mücadele’nin lider kadrosu içinde yer alan ve muhalefetin kurucu figürlerinden olan Hüseyin Rauf Orbay’ın (1881–1964) rolü ve fikirleri, konu bütünlüğünde ayrı ve derinlemesine bir başlık altında ele alınmamıştır.

Önceki yazılarımızda Rauf Bey’den Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy ile birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın (TCF) kurucusu olması, Lozan süreci ve İzmir Suikastı dâhilindeki yargılanması bağlamında bahsedilmiş olsa da, onun kendine has siyasî duruşu, pişmanlıkları ve Millî Mücadele’deki kritik rolü detaylı bir analizi hak etmektedir.

Aşağıda, Rauf Orbay’ın hayatına ve siyasî mücadelesine dair kronolojik ve geniş bilgi sunulmuştur:

Konu Bütünlüğünde Eksik Kalan Konu: Hüseyin Rauf Orbay

Rauf Orbay, askerî dehasının yanı sıra diplomatik tecrübesi ve Millî Mücadele sonrası hürriyet davasına olan bağlılığıyla tanınır.

I. Mondros Mütarekesi ve Hayatının En Zor Günleri (1918)

Rauf Bey’in kariyerindeki en trajik ve zorlayıcı hadise, Osmanlı Devleti adına I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros Mütarekesi’ni (Ateşkes Antlaşması) imzalamasıdır.

  • Zorlu Müzakere: Mütareke heyetine başkanlık eden Rauf Orbay, anlaşma şartlarının belirlendiği o anları, “ömrümün, hâfızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en üzüntülü dakikalarım yaşıyordum” sözleriyle anlatır. Üç gün boyunca, hakları madde madde korumaya çalışmış, ancak koşulların ağırlığı nedeniyle son sözü söylemek zorunda kalmıştır.
  • Sorumluluğu Üstlenme: Müttefik temsilcisi, uzatılan talimat süresinin dolmasına rağmen Ankara’dan cevap gelmeyince, Rauf Bey’in “sorumluluğu üstüne alarak mütarekeyi imzalaması lâzımdır” baskısıyla karşılaşmıştır. Mütareke’nin ağır şartlarını bilerek imzalayan Rauf Bey, bu kararı alırken yaşadığı bunalımı hatıralarında ayrıntılı olarak işlemiştir.

II. Millî Mücadele’ye Katılım ve Askerî Ruh (1919–1922)

Rauf Bey, Mondros sonrası işgal tehlikesini görmüş ve İstanbul’daki aciz hükûmetin aksine Milli Mücadele’nin yanında yer almıştır.

  • İstanbul Hükûmetinin Aczi: Sadrazam ve Dahiliye Nâzırının (Bakan) durumu kavrayabilecek kabiliyette olmadığını gözlemlemiş; hükûmetin ve resmî kadronun Millî Mücadele için bir iş görülemeyeceğini anlamıştır.
  • Kuvay-ı Milliye Ruhu: Rauf Bey, bu ruhu şu şekilde tanımlar: “İnsana iman ederek inandığı bir millî dava uğruna, tereddütsüz feda olmayı göze aldıran şey…”. Paşa, bu ruh olmasaydı hiçbir şey yapılamayacağını, lâkin bu ruhun herkeste bulunması gerektiğini düşünmenin bir kusur olduğunu da ekler.
  • Başbakanlık ve Gizli Hazırlıklar: Büyük Taarruz’un (Başkomutanlık Meydan Muharebesi) hazırlıkları yapılırken, Rauf Bey Hükûmet Başkanı (Başbakan) sıfatıyla, cephe gerisi işleriyle var gücüyle meşgul olmuş; bu süreçte uykularını ve yemeklerini dahi unutmuştur. Bu hazırlıklar, Mustafa Kemal Paşa’nın mahdut (sınırlı) maiyetiyle (yakın çevresiyle) yaptığı yolculuklarla birlikte son derece gizli tutulmuştur.

III. Siyasi Ayrılık ve Muhalefet (1923–1926)

Milli Mücadele zaferle sonuçlandıktan sonra Rauf Orbay’ın yolu, Mustafa Kemal Paşa ve İsmet İnönü ile siyasî sistem tercihleri ve otoriterleşme korkusu nedeniyle ayrılmıştır.

  • Hilafet Hassasiyeti: Rauf Bey’in siyasî duruşundaki önemli bir unsur, Hilafet kurumuna olan bakış açısıdır. Türk Milleti’nin, Hilafeti “kanımızın son damlasına kadar tutup yaşatacağını” savunmuş, ancak onun tek bir adamın şahsî malı olmasına asla müsaade edilmeyeceğini belirtmiştir. Bu, Atatürk'ün Halifeliği kaldırma kararıyla yaşadığı siyasî ayrılığın temelini oluşturur.
  • TCF ve Hürriyet Davası: Rauf Bey, TCF’yi kurarak millî hürriyetlerimizi en mukaddes gaye tanıma ve bunun zevkini bütün millete tattırma ilkesini savunmuştur. O ve arkadaşları, Takrir-i Sükûn Kanunu’nun (Sükûnetin Tesis Edilmesi Kanunu) kabulüyle temel anayasanın (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) bile bir kenara atıldığını, bunun Cumhuriyetin üstüne titreyenler tarafından yapıldığını iddia ederek hayal kırıklığını dile getirmiştir.
  • İzmir Suikastı İddiaları ve Pişmanlık: Rauf Bey, İzmir Suikastı teşebbüsüyle suçlanmış olmasına rağmen, “bizim tarafımızdan hiçbir suikast teşebbüsü vaki olmamıştır. Hatta böyle bir şey hiçbir zaman hatır ve hayalimizden dahi geçmemiştir” diyerek iddiaları kesinlikle reddetmiştir. Yargılama sonucu beraat etmesine rağmen (gıyabında), uğradığı adaletsizliği düzeltmek için askerî Temyiz Mahkemesi’ne başvurarak beraat kararını resmileştirmiştir.

IV. Siyasi Miras Üzerine Düşünceler

Rauf Orbay, Atatürk’ün ölümünden sonraki gelişmeleri değerlendirirken derin mütalaalarda (görüşler) bulunmuştur:

  • Atatürk’ün Mirası: Atatürk’ün yerleştirip kökleştirmek işini kendilerine bıraktığı devrimlerin (inkılapların) bugün ne hale geldiği konusunun tarih tarafından hükme bağlanacağını belirtmiştir. Onun için asıl önemli olan, devrimlerin geleceği ve milletin Kuvay-ı Milliye Ruhundan mahrum olup olmamasıdır.
  • Gurbet İhtiyacı: Siyasî münasebetsizliklerin artması üzerine Rauf Bey, nefes almak imkânı kalmadığı mülahazasıyla (düşüncesiyle) tekrar gurbet illerine düşmek istemiş, ancak ailesini yeniden ayrılık kederiyle yakmaya hakkı olmadığı düşüncesiyle bu isteğinden bir anda vazgeçmiştir.

Görüldüğü üzere Rauf Orbay, Mondros’ta bir devleti teslim eden, Millî Mücadele’de ise o devleti kurtarmak için savaşan, ancak cumhuriyetin tek partili idaresine karşı durarak hürriyet davasını savunan, karmaşık bir siyasî geçmişe sahip, fedakâr bir liderdir.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. Çakmak Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları. Gürer, C. A., Kılıç, M., Bozok, S., Çakmak, F., & Mustafa Kemal Atatürk. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. İlhan, A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kürt Meselesi. Emre Yayınları. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1, 2, 3(1), 3(2), 4(1), 4(2)). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1). Emre Yayınları. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 2). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri. Yakın Tarih. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. Salih, M. (t.y.). Devlet sırları. Toker genel dizi. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Öcal, E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul: Hiperlink.

 

Niccolò Machiavelli’nin Siyasî Felsefesine Göre Analiz

Niccolò Machiavelli’nin siyasî felsefesine göre, devletin istikrarını ve bekasını (varlığını) temin etmek amacıyla alınan kararların ahlaki kaygılardan azade olması, hatta siyasi amaca ulaşmak için ahlaki olmayan yolların (meşru olmayan vasıtalarla) kullanılabilmesi esastır. Kaynaklarınız, Millî Mücadele’nin lider kadrosu tarafından “devletin menfaati” (hükümet ve memleket menfaati) adı altında atılan ve çağdaşları tarafından Machiavellian (Makyavelist) olarak nitelendirilebilecek bir dizi radikal kararı ve manevrayı ihtiva etmektedir.

Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün, Cumhuriyet’i mutlak ve tartışmasız bir otoriteye dayandırma sürecindeki eylemleri, Paşalar tarafından bu tarz bir siyasetin ürünü olarak görülmüştür.

I. Devletin Bekası Uğruna Zorunlu Tasfiyeler (İcbar)

Machiavellian siyasetin temelinde, liderin otoritesine veya devletin varlığına tehdit oluşturan her türlü unsurun, ne kadar yakın olursa olsun, tasfiye edilmesi yatar.

1. Siyasi Rakiplerin Tasfiyesi ve Yüce Amaç (İzmir Suikastı)

Atatürk’ün, eski silah arkadaşları olan TCF liderlerini (Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay) ordudan ayırması ve 1926 İzmir Suikastı girişimi sonrasında onları İstiklal Mahkemeleri’nde yargılatması, siyasî rakipleri bertaraf etmenin en şiddetli yolu olmuştur.

  • Atatürk’ün Gerekçesi: Atatürk, suikast teşebbüsünün yalnızca kendi şahsına değil, “mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat ettiği âli prensiplere” yönelik olduğunu ilan ederek, alınan sert tedbirleri devletin yüksek menfaatine (hükümetin âlî menfaati) dayandırmıştır. Ona göre bu, rejimi yıkmayı amaçlayan bir fesat ve tahrik eylemiydi.
  • Muhaliflerin Gerekçesi: Kâzım Karabekir ve Rıza Nur ise, bu eylemleri, Atatürk’ün “silâh kuvveti ve söyleyen ağızları iple boğmakla” mevkide oturabilmesini sağlayan bir diktatörlük rejimi kurma çabası ve muhalefeti ezme komplosu olarak görmüştür. Karabekir, TCF’nin kapatılmasının ve liderlerinin yargılanmasının, hürriyet ve meşruiyet davasına ihanet olduğunu düşünmüştür. Rıza Nur ise, Atatürk’ün zulmünün Abdülhamid devrindeki terörü helva ve baklava kıldığını söyleyerek bu istibdadı eleştirmiştir.

2. Ali Fuat Paşa’nın Askerî Görevden Uzaklaştırılması

Ali Fuat Paşa’nın Gediz Taarruzu’ndaki başarısızlığının ardından Moskova Sefirliği’ne atanması, eleştirmenler tarafından merkezî otoriteye karşı tehlike arz eden bir komutanın, siyasî bir manevra ile askeri alandan def edilmesi (uzaklaştırılması) olarak görülmüştür. Bu, kişisel liyakatten ziyade siyasi istikrar amacına hizmet eden bir karardı.

3. Tekrar İktidarı Ele Geçirme Amacıyla İstifa

Atatürk’ün, TCF kurulmadan hemen önce Başvekil İsmet Paşa’yı istifaya sevk etmesi (Ali Fethi Bey’i Başvekil yapması), dışarıdan bakıldığında hürriyet usulünü canlandırmanın ilk hedefi gibi görünse de, bu durum Karabekir tarafından dahi iktidar dengelerini kendi lehine çevirmek için yapılan bir dolap (entrika) olarak değerlendirilmiştir.

II. Yüksek Güvenlik ve Emniyet Uğruna Gizlilik ve Hukuk Dışı Uygulamalar

Devletin güvenliği (emniyet) ve devamlılığı, Machiavellian liderin her türlü hukukî ve ahlakî kuralı esnetmesini gerektirir.

1. Mütareke Şartlarını Esnetmek

Mondros Mütarekesi sonrasında Fevzi Çakmak Paşa’nın, İtilaf Devletleri’nin baskısına rağmen, silâh ve cephanelerin trenle kolayca nakledilebilecek yerler yerine, kağnılarla Sivas üzerinden Samsun limanına gelmek zorunda kalacak şekilde sebepleri ileri sürerek Anadolu’ya sevkini sağlaması, açıkça mütareke hükümlerini hiçe sayan bir eylemdi. Bu, devletin âtisine büyük etki eden ve gizli tutulması gereken bir hareket tarzıydı.

2. İstiklal Mahkemeleri Yoluyla Anayasal Hakların İhlali

İsyanları ve anarşiyi önlemek amacıyla Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılması ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması, muhaliflerce açıkça Anayasaya (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) aykırı bulunmuştur.

  • Hukuksuzluk: Muhalifler, bu kanunlardan maksadın baskı idaresine can verip onu yaşatmak olduğunu, bu yolla masum oldukları halde birçok insanı asmanın (katliam) ve hürriyeti ensesinden testere ile keserek öldürmenin amaçlandığını iddia etmişlerdir.
  • Gizli Amaca Hizmet: Bu kanunların, Kürt isyanı gibi yerel bir sorunun halledilmesinden çok, en münevver mıntıkalara dahi aynen tatbik edilerek muhalefeti (TCF'yi) ezme amacına hizmet ettiği ileri sürülmüştür.

3. Tarih Yazımı Üzerindeki Otorite

Mustafa Kemal’in, Millî Mücadele’yi kendi otokrasi (tek otorite) tezini ispatlamak üzere Nutuk’ta resmîleştirirken, Karabekir ve diğerlerinin hizmetlerini borçlu çıkarması veya yok sayması, tarihin bile devletin menfaatine uygun bir araç olarak kullanılmasına örnek teşkil etmiştir.

III. Siyasette Esneklik ve İtibar Yönetimi (Realizm)

Atatürk’ün siyasî kararlarının Machiavellian yönü, yalnızca sertlikte değil, aynı zamanda hedefe ulaşmak için zamanlamada ve görünüşte gösterdiği esneklikte (suples) de kendini gösterir.

1. Laikliğin Açıklanma Zamanı

Atatürk, “Laik Hükümet” tabirinden dinsizlik manası çıkarıp zihinleri bulandırmak isteyenlere fırsat vermekten çekinerek, laiklik ilkesini hemen açıklamamış; bu zorunlu kararı vermeden önce harf inkılabı gibi konularda bile aydın kesim içinde bir düşünce birliği oluşturmayı hedeflemiştir. Bu, devletin menfaatleri için gerçek niyetini uygun zaman gelene kadar erteleme siyasetidir.

2. Saltanat ve Hilafetin Kaldırılması Kararı

Rıza Nur, Paşa’nın saltanatın ilgasını (kaldırılmasını) teklif ederken, bunu iki kuşu bir taşla vurmak olarak gördüğünü aktarır: Hem hareketleriyle iler tutar yeri kalmayan padişah ve hanedanı izale etmek (ortadan kaldırmak) ve millî intikamı almak; hem de din ve devleti ayırarak devleti laik yapmak. Bu, kişisel intikam ve ideolojik amaçları, siyasî bir zaruret (İstanbul Hükûmeti’nin murahhas gönderme imkânını kaldırmak) kılıfı altında birleştiren keskin bir siyasî karardır.

IV. Pişmanlık ve İğrenme: Machiavelli’nin Sonu

Machiavelli’nin öngördüğü gibi, devletin menfaati için yapılan eylemler, liderin kendisinde ve çevresinde derin tahribatlar yaratmıştır:

  • Rıza Nur’un İğrenmesi: Dr. Rıza Nur’un, M. Kemal ve arkadaşlarının namussuzluk ve hırsızlıklarını dile getirdiği ve bu adamların garez ve ihtirasla milleti rezil ettiği yönündeki acı ifşaatları, bu siyasî tarzın vicdanlarda yarattığı yıkımı gözler önüne serer.
  • Ali Fuat'ın Vefasızlığı: Atatürk’ün, Ali Fuat Paşa’nın suikast girişimi hakkındaki bilgiyi kendisine getirmemesini arkadaşlık, mertlik, hatta sadece insanlık icabı bir vazifenin ihmali olarak görmesi, en tepedeki liderin bile realist kararlar uğruna kaybettiği kişisel ve manevî değerlere karşı duyduğu kırgınlığı göstermiştir.

Bu örnekler, Paşaların yönetiminde, devletin hayatta kalması ve modernleşmesi hedeflerinin, geleneksel siyaset, ahlak ve arkadaşlık bağlarının üzerinde tutulduğu, Makyavel tarzı bir siyasetin varlığını kuvvetle göstermektedir.

Makyavel Tarzı Siyasetin Gölgesinde: Komplo İddialarının Kaynakları ve İstiklâl Mahkemeleri’nin Gerekliliği Üzerine İnceleme

Bu kapsamlı analiz, Millî Mücadele’nin lider kadrosu arasındaki derin siyasî çatışmanın ve iktidar mücadelesinin bir yansıması olan komplo teorilerinin (siyasî entrika iddiaları) kaynaklarını incelemekte ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının tartışmalı yargı organı olan İstiklal Mahkemeleri’nin gerekliliği meselesini, Paşaların hatıratları bağlamında ele almaktadır.

I. Komplo Teorileri (Entrika İddiaları) ve Muhaliflerin Kaynakları

Siyaset biliminin Makyavelist perspektifi, devletin menfaati için yapılan eylemleri meşru kılarken, bu eylemlerin muhalifler tarafından zulüm ve komplo olarak algılanması kaçınılmazdır. Kaynaklarınız, Dr. Rıza Nur’un başı çektiği bu komplo söylemlerinin, Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay gibi diğer Paşalar tarafından da sistemsel eleştiri şeklinde desteklendiğini göstermektedir.

1. Dr. Rıza Nur: Şahsî Kin ve Psikolojik Yozlaşmanın Kaynağı

Dr. Rıza Nur, şahsi kin ve aşırı Türkçü (ifrat) görüşleri nedeniyle, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye karşı en sert ve en kişisel komplo iddialarını dile getiren Paşa’dır. Önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, onun hatıratlarının (özellikle Hayat ve Hatıratım) bu iddiaların ana kaynağını oluşturduğu görülmektedir.

  • Lozan ve Yabancı Etki İddiası: İsmet Paşa’yı Lozan’da Yahudi (Jewish) Hahambaşı Hayim Naum Efendi ile “Yahudi sımsıklığı” ile gezerek haysiyeti kırmakla suçlamış, ve Paşa’nın, yabancı delegelerin etkisi altına kolayca girdiğini iddia etmiştir.
  • Ali Şükrü Bey Cinayeti: Rıza Nur, meşhur Topal Osman Olayı’nda, muhalif mebus Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından öldürülme girişiminin ardında, Meclis’teki muhalifleri tasfiye etme amacını güden bir “bir isim” (Mustafa Kemal Paşa) olduğunu ima etmiştir.
  • Diktatörlük İddiaları: Rıza Nur, yeni rejimi “Mert adam” dediği II. Abdülhamid’den bile beter bir tiran ve sahtekâr olarak görmüş; Atatürk’ü zulüm, namussuzluk ve haram mal yeme gibi suçlamalarla hedef almıştır. Hatıratı yayınlayanlar dahi bu iddiaların yazarın ruhi ve zihnî durumunun sağlıksız olabileceği uyarısıyla verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.

2. Kâzım Karabekir Paşa: Siyasî Tasfiyenin Eleştirmeni

Karabekir Paşa’nın komplo iddiaları, Rıza Nur’un kişisel nefretinden ziyade, hürriyet ilkesinin ihlali ve askerî dehaların tasfiyesi üzerine kuruludur.

  • Siyasi Entrikalar (Dolaplar): Karabekir, Mustafa Kemal’in kendisini ve Ali Fuat Paşa’yı ordudan siyasete geçmeye zorlamasını, “M. Kemal’in bir dolabı” (entrika) olarak görmüştür. Bu eylem, Karabekir’e göre, Atatürk’ün “açık ve mertçe olmayan sinsi bir usul ile ezmekten çekinmeyecekleri” yönündeki endişesini doğrulamıştır.
  • İkincil Şefleri Engelleme: Karabekir, Atatürk’ün, kendisinin çok büyük adam, çok büyük şef gibi bir hedefi iktisap etmesi ihtimalini ortadan kaldırmak için, kendi ününü sağlamayacak şekilde hareket ettiğini ve bu nedenle kin ve garez duyduğunu hissettiğini belirtir. Bu, liderin otoritesini korumak için uyguladığı bir komplodur.
  • TCF’ye Yönelik Tehdit: Karabekir, TCF’nin kuruluşunun, “o zaman ‘doğmak üzere olan fırkamızı bir bahane ile’ boğmak arzusu belirdiği gibi, bu (bahane)yı icat etmek teşebbüsü de vaki olmuştu” diyerek, partiyi ezmeye yönelik önceden planlanmış bir tertibat (düzen) olduğunu öne sürmüştür.

3. Rauf Orbay: Hürriyetin İhlali ve Suikast Tertipleri

Rauf Orbay, İzmir Suikastı teşebbüsü sonrası tutuklanan ve TCF’nin kurucusu olan Paşa olarak, siyasî rakiplerinin hürriyet davasına karşı komplo kurduğunu iddia etmiştir.

  • TCF’ye Karşı Sabit Fikir: Rauf Orbay, müfrit halkçıların (aşırı halkçılar) (isyan vesilesiyle) TCF’yi tasfiye etme azminin sabit bir fikir hâlinde sürdüğünü belirtir. Muhalefetin dürüst bir murakabe (denetleme) sistemi kurmasından korkanların, kendisini “âdeta suikast denilebilecek bir kötü tertibin içine” düşürmek istediklerini açıkça ifade etmiştir.

II. İstiklal Mahkemeleri’nin Gerekliliği Üzerine Mütalaa (Hukuk ve Beka İkilemi)

İstiklal Mahkemeleri’nin gerekliliği sorusu, devlet bekası (varlığı) ve hukukî meşruiyet arasındaki Machiavellian ikilemi en keskin şekilde yansıtmaktadır.

1. Gerekli Olduğunu Savunan Görüş (Devletin Menfaati)

Hükümet yanlısı ve Atatürk’e yakın isimler, İstiklal Mahkemeleri’nin, ülkenin yıkılmasını önlemek için kaçınılmaz olduğunu savunmuştur.

  • Tehlikelerin Devamı: Mütareke sonrasındaki yıllar, “iç ve dış tehlikelerin tamamıyla zail olmuş olmadığı” bir dönemdi. Yabancı ajanlar ve merdut yabancı ideolojilerin ajanları (örneğin komünistler), ayrılıkçı faaliyetlere hız vermekten çekinmemekteydi.
  • Sükûn ve Emniyet Sağlama: İstiklal Mahkemesi’nin kurulması, iş başında bulunanların “memlekete muhtaç olduğu sükûn ve rahatı, millete artık tamamiyle hak kazandığı emniyet, refah ve saadeti sağlamak için ortalığı karıştırabilecek olayları, vukuundan evvel önlemeyi” ilk ödevlerinden saymalarıyla açıklanmıştır. Bu, devletin devamlılığı için hukuku askıya alma kararıdır.
  • Yüksek Kararlılık: Atatürk, “Bizi geriye götürecek olanların takip edecekleri istikamete asla müsait davranamayız. Buna kanunlarımız müsait değilse o kanunları tadil ederiz. En nihayet lüzum ve mecburiyet görürsek, bu yolda her şeyin üstüne çıkarak, hedefimize yürümekte asla tereddüt etmeyiz!” diyerek, mahkemelerin kurulmasının lüzum ve mecburiyet (zorunluluk) altında alınmış nihai bir karar olduğunu vurgulamıştır.

2. Gerekli Olmadığını Savunan Görüş (Hürriyet ve Zulüm)

Muhalif Paşalar, İstiklal Mahkemeleri’ni, siyasî muhalefeti ezmek için tasarlanmış, zalimce bir araç olarak görmüşlerdir.

  • Hukuksuzluk ve Şiddet Kanunları: Rauf Orbay, Şeyh Said İsyanı sonrasında çıkarılan şiddet kanunlarının (Takrir-i Sükûn Kanunu) sükûn (huzur) ve huzuru temin edeceğiz diye, “büsbütün ihlâl etmemeli” olduğunu savunmuş, bu isyanın cumhuriyeti yıkacağını düşünmenin “bir kalb zayıflığından ibaret” olduğunu belirtmiştir. Ona göre kanunlar çiğnenmiştir.
  • Siyasî Amaç: Karabekir Paşa, İstiklal Mahkemeleri’nin İstiklal Savaşı sırasında gerekli olduğunu kabul etmekle birlikte, sonradan “hürriyet ve hakikatı boğmak” için kullanıldığını ileri sürmüş ve bunların tarihe karıştırılması gerektiğini belirtmiştir. Karabekir, bu kanunların, isyanla ilgisi olmayan en münevver mıntıkalara dahi uygulanarak TCF’yi ezmek için kullanıldığını iddia etmiştir.
  • Vicdanî Mağduriyet: TCF liderleri, İstiklal Mahkemeleri’nin kararlarının şahsî hırs ve garaz (kin) yüzünden alındığını, hukukun hiçe sayıldığını ve masum oldukları halde hüküm giydiklerini öne sürmüşlerdir. Bu, Rauf Orbay’ın “yalnız vicdanlarının sesine uyarak hüküm verecek hâkimlerden mürekkep bir adalet hey’eti huzurunda muhakememin yenilenmesi imkânını bulacağım günü beklemekten başka yapabilecek birşey kalmamıştı” sözleriyle ifade ettiği derin bir hukukî mağduriyettir. Rauf Orbay, şakilerle (haydutlar) katilleri serbest bırakan bir affı dahi kendi rızasıyla kabul etmeyeceğini, aksi halde suikast cürmünü kabul etmiş duruma düşeceğini belirterek, mahkemelerin haysiyet ve namus kayıplarına yol açtığını göstermiştir.

Bu bağlamda, İstiklal Mahkemeleri, Atatürk ve İnönü’nün gözünde devletin bekasını sağlayan Machiavellian araçlar iken, muhalif Paşaların gözünde hürriyeti katleden zulüm ve istibdadın (despotizm) somutlaşmış hali olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Ömrünün Son Demleri

Mustafa Kemal Atatürk’ün ömrünün son demleri (günleri), Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ve dünya düzenini ilgilendiren fevkalâde (olağanüstü) önemli siyasî meseleler ile mücadele eden bir zihinle, ağırlaşan bir hastalığın (siroz) kişisel ve manevî zorlukları arasında geçmiştir.

Kaynaklarda yer alan hatıratlar ve belgeler ışığında, Atatürk’ü son yıllarında (özellikle 1937–1938) en çok meşgul eden ve zihnini yoran konular, aşağıdaki temel başlıklarda toplanmaktadır:

I. Dış Politika ve Dünya Savaşı Kaygısı (Realizm)

Atatürk, İkinci Dünya Savaşı’nın (Harb-i Umumi) yaklaştığını derin bir realizm (gerçekçilik) ile sezen bir devlet adamıydı. Son günlerinde zihnini meşgul eden üç ana konudan ikisi, dış siyasete odaklanmıştır:

1. Hatay Meselesi (1937)

Hatay (Antioche) konusu, Paşa’nın son günlerinde üzerinde en çok durduğu üç ana meseleden biriydi. Bu konu, onun siyasî ve vicdanî hassasiyetini derinden etkilemiştir:

  • Ulusal Bağımsızlık ve İddialar: Atatürk’ü, Hatay’daki Türklerin hayatının tahammülsüzlüğü ve Fransızların olumsuz siyasî tavırları sürekli meşgul ediyordu. O, meseleyi “ırktaşlarının haklarını korumak” olarak görmüş ve bunu bir “arazi kazandırma” iddiası olmaktan çıkarmıştır.
  • Müzakerelerin Uzamaması İcbarı: Fransızların, meseleyi uzatmaya çalıştığını bilen Atatürk, “Ne yapacaksak bu dar müddetin içine sıkıştırmaya bakmalıyız” diyerek, ülkenin kuvvet kaynaklarını seferber edip işleri süratle nihayetlendirme (sonuçlandırma) mecburiyetini (icbarını) Başbakana bildirmiştir.
  • Sevinç ve Teselli (Tarihî Olay): Hatay’ın kaderini tayin eden kararın Milletler Cemiyeti’nden (Konsey) sulh (barış) lehine çıkması, Paşa için sevinç kaynağı olmuş, İsmet İnönü bu karardan duyduğu minnet ve bağlılığı telgrafla bildirmiştir.

2. Yaklaşan Dünya Savaşı ve Tedbirler

Atatürk, Hatay meselesi ile birlikte, dünyanın bir savaşa doğru gidişinde Türkiye’nin genel durumu konusunu da sürekli düşünmüştür.

  • Üç Senelik Mühlet: Atatürk, Başbakan Celal Bayar’a, “Azami üç seneye kadar dünyada bir fırtına kopabilir” uyarısında bulunmuş ve bütçe düşünülmeksizin ülkenin bütün kuvvet menbalarının (kaynaklarının) seferber edilerek yapılması gereken işlerin bu dar süreye sığdırılması talimatını vermiştir.

II. Sağlık ve Manevî Gündemler

Hastalığının ağırlaşması ve ölümünün yaklaşması, Paşa’yı kişisel ve manevî konularda yoğun bir muhasebeye sevk etmiştir.

1. Hastalığı ve Tedavi Arayışı

1938 Haziran’ında İstanbul’da, Savarona yatından Afet İnan’a yazdığı mektupta, hastalığının (karaciğer kifayetsizliği) doktorların yanlış görüşleri sebebiyle ilerlediğini düşünmüş ve bu durum ona büyük bir yeis (ümitsizlik) vermiştir.

  • Nekahet (İyileşme) Yeri Hasreti: Hastalığının son aylarında, kendisini meşgul eden en önemli kişisel arzu, ormanlık ve yeşillik dağ manzaralarına sahip Eskişehir’in Sündiken veya İstanbul’un Alemdağ ormanlarında nekahet devrini (iyileşme dönemini) geçirebilmek olmuş, ancak bu isteğini yerine getirmek kısmet olmamıştır.

2. Vasiyetname ve Ebedi İstirahat Yeri

Hastalığı ağırlaştıkça ve karın delinerek su alma (paracentesis) ameliyatı gibi tehlikeli durumlar gündeme geldikçe, vasiyetname tanzimi (hazırlanması) işini daha fazla geciktirmemek istemiştir.

  • Ankara'ya Veda Arzusu: Atatürk’ün en son kuvvetli arzusu, bir an önce Ankara’ya dönebilmekti. Bu sebeple gömüleceği yerin de Ankara’da olması istenmiştir.
  • Mezarın Şekli: Atatürk, annesi Zübeyde Hanım’ın mezarı için gösterilen projeleri reddederek, “Oraya yakın bir kayalıktan koparılacak bir kaya parçası, olduğu gibi mezarın üstüne konur” demişti. Kendi mezarının ise millet tarafından istenilen yerde olmasını (“yeter ki beni unutmasın”) dilemiştir. Ancak, yeşilliğin sonsuzluğunda son uykusunu uyumak arzusu da vasiyet etmek istediği bir husustur.

3. İnönü ile İlişkileri ve Gözyaşları

Hastalığının son dönemlerinde İsmet İnönü ile olan ilişkileri de Paşa’nın zihnini meşgul etmiştir.

  • Haberleşme ve Güven: Atatürk, sıhhi durumuna dair raporların İnönü’ye düzenli olarak verilmesini emretmiş, aralarında mektuplaşmalar devam etmiştir.
  • Duygusallık (İlginç Konu): İnönü’nün kendisine gönderdiği samimi mektuba cevap yazarken, “Sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış; ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem, inanır mısın?” diye yazması, aralarındaki siyasî anlaşmazlıklara rağmen kişisel ve duygusal bağın ne kadar derin kaldığını gösterir.

III. Kültür ve İnkılapların İlerletilmesi

Atatürk, hastalığının son dönemlerinde dahi, kurulmasını sağladığı kurumların başarısını ve inkılapların geleceğini düşünmekten vazgeçmemiştir.

1. Dil İşlerindeki İstikrarsızlık

Atatürk, Bilim (İlim) ve Edebiyat konularıyla ilgilenmiş. Özellikle Dil Kurumu’nun çalışmaları ve Dil’in Türkçeleştirilmesi hedefiyle yakından ilgilenmiştir.

  • Eksiklik Tespiti: Hastalığının son günlerinde, “Dil işimizde henüz bir istikrara (kararlılığa) varamadık, daha çok ve pek çok çalışmak lazımdır” diyerek dil devrimindeki eksikliği dile getirmiştir.

2. Orman Çiftliği ve Ağaç Sevgisi (Tarihî Olay)

Atatürk, son günlerinde dahi doğal varlıklara ve ağaçlara olan tutkusunu korumuştur.

  • İğde Ağacı İle Kırgınlık: Gazi Orman Çiftliği’ndeki yenileme çalışmaları sırasında, Paşa’nın ilk çorak günlerinin bir hatırası olan eski bir iğde ağacının yerinden çıkarılıp yok edildiğini görmesi üzerine neşesi kaçmış ve hüzün duymuştur. Atatürk, “Eski ağaçlar da korunacak ve bakılacaktı” emrini vererek bu duruma tepki göstermiştir. Bu olay, Paşa’nın maddî kalkınmadan ziyade manevî ve tarihî değerlere ne kadar önem verdiğini gösteren unutulmaz bir anıdır.

Bu konuların yanı sıra, Paşa’nın son dönemlerinde, 1927’de okuduğu Nutuk'un sonundaki Gençliğe Hitabe'nin metni üzerinde çalışması ve bunun eğitimsel değeri üzerine görüşler bildirmesi de zihnini meşgul etmiştir.


Kaynakça

Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E. (2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T.. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları.. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi.. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar.. Atatürk, M. K., Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları..

Paşaların Vicdanî Muhasebeleri ve Teessürleri

  Millî Mücadele’nin mümtaz (seçkin) liderlerinin (Paşalar) vicdanî muhasebeleri (muhasebe-i vicdanîye), duydukları teessürler (üzüntüler) ve siyasî hayal kırıklıkları, kaynaklarda yer alan hatıratlar bağlamında detaylıca ele alınmıştır.

Siyasî liderler için pişmanlık, çoğu zaman ahlaki bir zafiyetten ziyade, devletin bekası (varlığı) için atılan radikal adımların veya kişisel hataların vicdanî muhasebesi (self-reflection) şeklinde tezahür etmiştir.


I. Mustafa Kemal Atatürk’ün Vicdanî Muhasebeleri ve Teessürleri

Mustafa Kemal Atatürk’ün pişmanlıkları, genellikle siyasî rakiplerinin iddia ettiği gibi siyasî amaçlı (garez) hatalardan değil, ideal ve gerçekçilik (realizm) arasındaki çatışmalardan ve insanî ilişkilerdeki beklentilerden kaynaklanmıştır.

A. Şahsiyetine Yönelik İthamlar ve Diktatörlük Suçlaması

Atatürk’ün siyasî hayatında en çok teessür duyduğu (üzüldüğü) ve kendisini meşgul eden konulardan biri, diktatör olarak nitelendirilmesi olmuştur.

  • Diktatörlük Nefreti: Atatürk, yaratılışı ve mizacı itibarıyla diktatörlükten, diktatörlerden nefret eden bir adamdı. Gençlik çağlarından itibaren şahıs veya zümre saltanatı, keyfî idare, tahakküm ve istibdat (despotizm) ile durmadan mücadele ettiğini savunmuştur. Bu nedenle, en büyük idealine (Cumhuriyet) ulaştıktan sonra diktatör olarak suçlanması, ona haksızlık olarak gelmiştir.
  • Kanunî Yetki Tartışması: Bazılarının devlet işleriyle ilgisiz gibi görünen durumunun, aslında kanuna dayanan yetki ve sorumluluklara titizlikle riayet etmenin tabiî bir neticesi olduğunu belirterek, yetki ve sorumluluklar konusunda aşırı dikkatli olmasına rağmen yanlış anlaşılmasından üzüntü duymuştur.

B. İnsanî İlişkilerde ve Vefada Gözlenen Eksiklikler

Atatürk’ün siyasî kararları ne kadar sert olursa olsun, eski arkadaşlarına karşı beslediği duygusal bağların ihmal edilmesinden dolayı kırgınlık ve hüzün yaşamıştır.

  • Ali Fuat ve Rauf Beylerin Kayıtsızlığı: İzmir Suikastı teşebbüsü sırasında, Ali Fuat ve Rauf Orbay gibi arkadaşlarının bu hadiseler hakkında bilgi sahibi olup da kendisine şahsen ve hususi surette haber vermemesine büyük kayıtsızlık gösterilmesinden teessür duymuştur. Atatürk, bu durumu “arkadaşlık, mertlik, hatta sadece insanlık icabı” bir vazifenin ihmali olarak görmüş ve bu vefasızlığa karşı kırgınlığını ifade etmiştir.
  • Evlilikteki Mutsuzluk: Kaynaklarda, Atatürk’ün evlenmesinden pişman (nadim) olduğu doğru olabileceği, zira evliliğin ona saadet getirmediği ve büyük bir hareket adamı olarak eve sığacaklardan olmadığı yorumu yapılmıştır.

C. İnkılapların Akıbetine Dair Endişeler

Atatürk, hayatının son günlerinde dahi inkılapların geleceği ve tamamlanmamış olması üzerinde derin düşüncelere sahip olmuştur.

  • Dil Çalışmalarının İstikrarsızlığı: Ölümüne yakın günlerde dahi Dil Kurumu’nun çalışmalarıyla ilgilenmiş ve “Dil işimizde henüz bir istikrara (kararlılığa) varamadık, daha çok ve pek çok çalışmak lazımdır” diyerek, dil devriminin istenilen seviyeye ulaşamamasından kaynaklanan fikrî bir eksikliği dile getirmiştir.
  • Doğaya Karşı Duyarsızlık: Gazi Orman Çiftliği'nde, kendisinin ilk çorak günlerinin hatırası olan eski bir iğde ağacının (oleaster tree) sökülüp yok edildiğini gördüğünde hüzün duymuş; bu, onun maddi kalkınmanın yanında manevî ve doğal değerlere olan hassasiyetini göstermiştir.
  • Vefatından Sonraki Düzen: Atatürk, vefatından sonra yerine geçen kişinin (İsmet İnönü’nün) resmen “Milli Şef ve Partinin Değişmez Başkanı” ilan edilmiş olmasının, kendisinin ısrarla peşinden koştuğu hürriyetçi ideale her bakımdan çok aykırı bir hareket olduğunu kaydetmiştir. Bu, kendisinin kurduğu sistemin dahi, bizzat yakın arkadaşı tarafından Makyavelist tarzda tek şefliğe dönüştürülmesinden duyacağı pişmanlığı işaret eder.

II. Diğer Paşaların Pişmanlıkları ve Hayal Kırıklıkları

Muhalif Paşaların pişmanlıkları, ağırlıklı olarak, Millî Mücadele’de omuz omuza çalıştıkları arkadaşlarının, zaferden sonra hürriyet ve adalet ilkelerinden saparak, tek adam rejimini kurmak için kendilerine ihanet ettiği inancına dayanır.

A. Kâzım Karabekir Paşa: Hürriyetin İflası ve Tarihî Yanıltma

Karabekir Paşa’nın pişmanlıkları, siyasî sistemin yozlaşması ve hizmetlerinin resmî tarihte çarpıtılması merkezindedir.

  • Siyasi Entrika (Dolap) Mağduriyeti: Paşa’nın en büyük hayal kırıklığı ve pişmanlığı, ordudan ayrılmak zorunda kalması ve TCF’nin boğulmasıdır. Karabekir, Mustafa Kemal’in bu eylemini “bir dolap” (entrika) olarak görmüş ve “İlk hürriyet harekâtının (Meşrutiyet) iflasına mucip olan amillerin” (etkenlerin) aynısının yeni rejimde de kendini gösterdiğini görerek pişmanlığını dile getirmiştir.
  • Hizmetlerinin Gölgelenmesi: Karabekir, Atatürk’ün resmî Nutuk’unda kendisinin hizmetlerini yazmayıp, hatta “onları borçlu çıkarmaya” çalışmasını, milli bir günah ve tarihi hakikatleri beraber gömmenin feci bir cinayet olarak görmüş ve bu haksızlığa karşı duyduğu derin kırgınlığı hatıratında ispatlama çabasına girişmiştir.

B. İsmet İnönü Paşa: Siyasî Süreklilikten Duyulan Bıkkınlık

İnönü’nün pişmanlıkları, daha çok siyasî ayrılığının neden olduğu sürekli sorgulanma ve bunun getirdiği teessür (üzüntü) üzerinedir.

  • Pişmanlık Konusunun Siyasî İstismarı: İnönü, Atatürk’le Başvekillikten ayrılma sebebinin, “siyasî hayatımızda vakit vakit istismar konusu” olmasından (politik abuse) ve gençlerin dahi bu soruyu sürekli ısrarla sormasından bıkmış ve yorulmuştur. Bu durum, kendisinin kamuoyunda sürekli bir savunma pozisyonunda kalmasından duyduğu pişmanlığı ve yorgunluğu yansıtmaktadır.
  • Tek Parti Zorunluluğu: Serbest Fırka’nın kapatılmasına dair, iktidarı bırakabilecekleri halde, Fethi Bey devam etseydi iki partili hayatın yerleşeceğini düşündüğünü, ancak Atatürk’ün tehlikeleri görerek bu görüşe itibar etmediğini belirtmesi, demokratikleşme yolundaki gecikmeden duyduğu içsel kaygıyı gösterir.

C. Rauf Orbay: Tarihî Sorumluluk ve Adalet Arayışı

Rauf Orbay’ın pişmanlıkları, hem ulusal bir felakete imza atmak zorunda kalması hem de sonrasında haksızlığa uğraması üzerinedir.

  • Mondros Mütarekesi Travması: Rauf Bey’in hayatındaki en büyük travma ve pişmanlık, Osmanlı Devleti adına Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmasıdır. Kendisi bu anları “ömrümün, hâfızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en üzüntülü dakikalarım” olarak nitelemiştir.
  • Hukukî Mağduriyet: İzmir Suikastı davasından sonra, siyasî rakiplerinin haksız suçlamalarından duyduğu pişmanlık ve mağduriyet o kadar büyüktür ki, kendisine teklif edilen affı kabul etmemiş, zira bunu “suikast cürmünü kabul etmiş duruma düşmek” olarak görmüştür. Rauf Bey, bu adaletsizliğin düzeltileceği vicdanî hüküm veren bir mahkeme gününü beklemiştir.

D. Dr. Rıza Nur: Şahsî Zulüm ve Hürriyet İflası

Rıza Nur’un pişmanlıkları, siyasî yozlaşmanın şahsî hayatına ve ideallerine yansımasıdır.

  • Siyasete Atılma Pişmanlığı: Gençliğinde “bir millet işi!... ne müşkül iş” diyerek siyasetten nefret etse de siyasete girmiş ve hayatı tehditler, baskılar ve yargılamalarla dolmuştur. Kendisinin bu dönemdeki en büyük vicdanî tesellisi, “kanaat-i vicdanını satmak” suretiyle refah içinde yaşamayı reddetmesidir.
  • Devlet Adamlarının Zulmü: Onun en derin pişmanlığı ve kızgınlığı, M. Kemal Paşa’nın otoriterliğini görünce, Abdülhamid devrindeki istibdadın yeni rejim yanında helva ve baklava kaldığını itiraf etmek zorunda kalmasıdır. Bu, hürriyet idealinin tamamen iflası anlamına geliyordu.

E. Fevzi Çakmak Paşa ve Ali Fuat Cebesoy Paşa

  • Fevzi Çakmak: Kaynaklar, Fevzi Paşa’nın siyasî veya askerî bir kararından dolayı doğrudan pişmanlık duyduğuna dair bir ifade içermez. Onun hayatı, feragat (fedakârlık) ve ilkelere mutlak bağlılık üzerine kuruludur. Onun için asıl olan, ordunun ve vatanın menfaatleri için tereddütsüz hareket etmektir.
  • Ali Fuat Cebesoy: Ali Fuat Paşa’nın pişmanlıkları, Atatürk’ün gözünden düşmekten kaynaklanan üzüntü ve mertlik ilkesine gölge düşürdüğü düşünülen siyasî manevralardır. Özellikle İzmir Suikastı sırasındaki kayıtsızlığı nedeniyle Atatürk’ün kırgınlığını kazanması, Paşa için önemli bir manevi teessür kaynağı olmuştur.

Paşaların Birbirlerine Yönelttiği Askerlik Hataları,  

Millî Mücadele döneminin lider kadrosunun (Paşalar), siyasî rekabetin ve askerî doktrin farklılıklarının etkisiyle birbirlerinin askerî karar ve yeteneklerini sert bir dille eleştirmeleri, bu dönemin hatıratlarında geniş yer tutmaktadır. Bu eleştiriler, bazen haklı askerî hataları işaret ederken, çoğunlukla Machiavellian tarzı siyasî manevraların bir parçası olarak rakibi bertaraf etme amacına hizmet etmiştir.

Aşağıda, Paşaların birbirlerine yönelttiği askerlik hataları, kaynaklar ve önceki analizlerimizdeki bilgilerle tahlil edilmiştir.

I. Stratejik Kararlar ve Büyük Taarruz Üzerindeki Eleştiriler

1. Kâzım Karabekir’in Büyük Taarruz Gecikmesi Eleştirisi

Kâzım Karabekir Paşa, Büyük Taarruz’un (Başkomutanlık Meydan Muharebesi) bir yıl kadar ertelenmiş olmasını siyasî mülahazalara (görüşlere) dayandırarak eleştirmiştir.

  • Siyasi Nedenler: Karabekir’e göre, ordular çok daha önce bugünkü sonuca varacak kudreti iktisap etmiş (kazanmış) olmasına rağmen, harekâtın bila inkıta (kesintisiz) devam etmemesinin sebebini “mülâhazat-ı siyasiyede aramak lâzımdır”. Taarruz kararının uygulanmasında bir senelik bir teahhur (gecikme) olduğunu belirtmiştir.
  • Gizlilik ve İtimatsızlık: Karabekir, ordu müfettişi sıfatıyla kritik askerî harekât (muhtemelen Musul Harekâtı veya sonrası) hakkında bilgi verilmemesini eleştirmiş; Fevzi Paşa’ya, “Dahili bir meselemiz olduğu için daha önce haber vermeye lüzum görmedik” cevabının, “Bana itimatsızlığın bu halde apaçık delilidir” diyerek karşı çıkmıştır. Fevzi Paşa’nın bu durumu terfi ile açıklaması ise Karabekir tarafından “garibe” (tuhaf) bulunmuştur.

2. Mustafa Kemal Atatürk ve Fevzi Çakmak’ın Eski Komuta Heyetine Eleştirisi

Atatürk ve Fevzi Çakmak, eski Osmanlı ordusunda komuta ve kurmay heyetinin yetersizliğini ve disiplin eksikliğini sertçe eleştirmişlerdir.

  • Teorik Bilginin Eksikliği: Atatürk, ordu talimatnamesinin yüceliğine rağmen, Türk ordusunda bunun kullanılmayan belgeler arasında küflendirilmeye alışılmış bir topluluk olduğunu, daima gayretkeşlikte benzersiz olunması gerektiğini belirtmiştir.
  • Komuta Zaafları: Fevzi Paşa (ve Karabekir), I. Dünya Savaşı döneminde komuta meselesine önem verilmediğini; uzun senelerini ataletle (tembellikle) geçiren ve sağlıkları veya alışkanlıkları gereği mevkilerinin istediği beden ve fikir faaliyetine mani olan eski devirden kalma komutanların işbaşında olduğunu gözlemlemiştir.

II. Disiplin ve Organizasyon Hataları Üzerindeki Eleştiriler

Milli Mücadele’nin başlangıcındaki düzensiz kuvvetlerden nizamî (düzenli) orduya geçiş, komutanlar arasında disiplin ve örgütlenme hataları konusunda çatışmaya neden olmuştur.

1. Fevzi Çakmak’ın Kuvay-ı Milliye Usulüne Tahammülsüzlüğü

Fevzi Paşa, askerî inzibat (disiplin) konusunda son derece titizdir ve Kuvay-ı Milliye usulünü eleştirmiştir.

  • Disiplinsizlik ve İkilik: Fevzi Paşa, Kuvay-ı Milliye devrinin en büyük güçlüğünün ordu teşkil edememek olduğunu görmüş. Kuvay-ı Milliye komutanlarının halktan iâne ve yardım (yardım) alarak kendi kuvvetlerini beslediğini, askerî usuller yerine Kuvay-ı Milliye’nin uyguladığı usulleri tatbik ettiklerini belirtmiştir.
  • Yeniçeri İdaresi Benzetmesi: Paşa, “bozuk bir Yeniçeri idaresi şeklinde olan itaatsiz bir mesleğe tahammül edemeyeceği aşikârdı” diyerek, nizami askerlerin mahrumiyetlerine rağmen çetelerin giyinik, paralı ve atlı bulunmalarının ordu arasında ıslâha muhtaç bir ikilik yarattığını ifade etmiştir. Bu durum, ilim ve intizam ile azim ve imana bağlı olan Fevzi Paşa’nın kabul edemeyeceği bir hata idi.

2. İsmet İnönü’nün Dağınık Ordu Eleştirisi

İsmet Paşa da ordunun vaziyetinin inkılap günlerinde çok şikâyet olunacak hale geldiğini, kışlalarda vazifelerin eksik kaldığını gözlemlemiştir. Bu, düzensizliğin yarattığı genel bir hatadır.

  • Askerin Ahlakı: İsmet Paşa, Kanal Seferi sırasında, büyük karargâhlardan istenen akıl ve hesap tarafının (stratejik akıl) her türlü tenkide müstahak (eleştirilmeyi hak eden) olduğunu belirtmiştir.

III. Şahsî Yetersizlik ve Başarısızlık İthamları

Rakipler, askerî başarısızlıkları, komutanların şahsî yetersizliklerine bağlayarak eleştirmiştir.

1. Atatürk’ün Ali Fuat Cebesoy’a Yönelik Eleştirisi

Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın düzenli ordu komutanlığı yeteneğinden şüphe etmiştir.

  • Çete Serkerdesi: Atatürk, Nutuk’ta Ali Fuat Paşa’dan bahsederken (Nutkun 314’üncü sayfasında), onu “ancak bir çete harbi yapabilir; çünkü cart curt yapmasını bilir” diyerek, bir askerden ziyade bir çete serkerdesi (çete lideri) olduğunu ima etmiştir. Bu, onun muntazam birlikleri idare etmekte aciz olduğunu düşündüğünü gösterir.

2. Dr. Rıza Nur’un İsmet İnönü’ye Yönelik Ağır İthamları

Dr. Rıza Nur, İsmet İnönü’ye karşı askerî ve siyasî konularda en ağır eleştirileri yönelten figürdür. Önceki analizlerimizde defalarca belirtildiği gibi, Rıza Nur, İnönü’nün askerî yeteneğini sıklıkla hedef almıştır.

  • Kara Cahil İddiası: Rıza Nur, İsmet Paşa’yı “kara cahil” olmakla ve müzakerelerde “pek saçma, cahilâne şeyler” söylemekle itham etmiştir.
  • İnönü Savaşları Tartışması: Rıza Nur, İsmet Paşa’nın I. İnönü’de yenildiğini zannedip geri çekilme (ric’at) emri verdiğini, ancak Yunanlıların kendisinden önce kaçmasıyla kurtulduğunu iddia etmiş, bu durumun Paşa’nın korkak ve başarısız olduğunu gösterdiğini öne sürmüştür (Bu iddia, kaynaklarda Rıza Nur'un kendi yorumu olarak yer almaktadır).
  • Askerin Sefaleti: Rıza Nur, bir ricat (geri çekilme) sırasında (muhtemelen Sakarya öncesinde), ordunun perişan halini görmüş: “Yüzyirmi bin kişilik ordu dağılmış. Yirmi-yirmibeşbin kişi kalmış. Öyle kaçmışlar ki, yirmidört saatte seksen kilometre yapan nefer var” diyerek bu durumu harp tarihinde nadir bir sürat olarak kaydetmiştir. Askerin ayağında çarık (ayakkabı) olmadığını ve kaputunu attığını gözlemlemiştir.

IV. Rauf Orbay’ın Mütareke Dönemi Hataları

Rauf Orbay, askerlik kariyerindeki en büyük hata olarak değil, ancak zorunluluk olarak gördüğü, devleti çöküşe sürükleyen bir diplomatik kararın altına imza atmıştır.

  • Mondros Mütarekesi’nin Ağırlığı: Rauf Bey, Osmanlı Devleti’nin Bahriye Nazırı sıfatıyla Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştır. Mütareke’nin şartların hepsini bilmenin zarurî ve elzem olduğu yönündeki talebi kabul edilse de, ağır şartları kabul etmek zorunda kalmış ve bu anları ömrünün en zor, en üzüntülü dakikaları olarak nitelendirmiştir. Atatürk, Mütareke’nin şartlarını Sevr Antlaşması’na zemin hazırlayan bir hata olarak görmüştür.
  • Balkan Savaşları’nda İhmal İddiası: Rıza Nur, Hamidiye kruvazörünün vurulmasında Rauf’un nöbet yerini terk etmesinin 15 askerin boğulmasına neden olduğunu iddia ederek, bu olayı “büyük bir hıyanet ve rezalet” olarak nitelemiştir.

Bu tahlil, Paşaların birbirlerine yönelttiği eleştirilerin, çoğunlukla tek adam rejimine giden yolda siyasî rekabeti (TCF vs. CHP) meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını, ancak aynı zamanda ordunun disiplin ve komuta yapısındaki ciddi zaafları da gözler önüne serdiğini göstermektedir.

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar