Kurtuluş Savaşı ve Paşalarımız Üzerine
Kaynaklarda Geçen Eserler Listesi
Kaynaklarınız, Milli Mücadele döneminin
önemli isimlerinin hatıratları ve siyasi/askeri konuları inceleyen çeşitli
eserlerden oluşmaktadır.
I. Hatırat ve Biyografik Eserler
Bu kategori, genellikle yazarlarının
yaşadıklarını veya gözlemlediklerini anlattığı, kaynakların kendisinden alıntı
yapılan ana eserleri ve doğrudan adı geçen önemli otobiyografik/biyografik
çalışmaları içermektedir:
- Hayat ve Hatıratım (Dr. Rıza Nur).
- Hayatım (Kâzım Karabekir).
- İstiklal Harbimiz (Kâzım Karabekir).
- İstiklal Harbimizin Esasları (Kâzım Karabekir).
- İttihad ve Terakki Cemiyeti (Kâzım Karabekir).
- Günlükler (Kâzım Karabekir).
- Hatıralar 1 (İsmet İnönü).
- Hatıralar 2 (İsmet İnönü).
- Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri.
- Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945).
- Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Rauf Orbay).
- Atatürk’ten Hatıralar (Hasan Rıza Soyak).
- Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Ayşe Afetinan,
Arı İnan, Emre Yalçın).
- 30 Ağustos Hatıraları (Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi
Çakmak, Salih Bozok, Muzeffer, Cevat Abbas Gürer).
- Mareşal Fevzi Çakmak (Ziya Tütüncü).
- Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak.
- Dr. Rıza Nur Dosyası.
- Kazım Karabekir Anlatıyor (Uğur Mumcu).
- Lozan Hatıraları (Dr. Rıza Nur).
- Topal Osman Olayı (Dr. Rıza Nur).
- Paşalar Kavgası (Kâzım Karabekir).
- Tarih Boyunca Türk Alman İlişkileri (Kâzım Karabekir).
- Kürt Meselesi (Kâzım Karabekir).
- Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk (Ahmet
Çakmak Deliorman).
- Devlet Sırları (Muhammed Salih).
II. Özel İncelemeler ve Siyasi/Askeri
Yayınlar
Bu eserler, belirli konular üzerine
yazılmış akademik veya politika odaklı metinlerdir:
- Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması
(Zekeriya Türkmen).
- Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar (Attila İlhan).
- Şapka her yerde umulmayan bir süratle taammüm ediyordu...
(Mareşal Fevzi Çakmak’ın siyasi faaliyetine ait ikinci kitap).
- Hâlâ Bu Mektep.
- Çocuk Davamız (Kâzım Karabekir'e ait, tafsilat
içerdiği belirtilmiştir).
III. Kaynaklarda Bahsi Geçen Diğer
Yazılı Eserler
Bu eserler, metinlerin içinde konulara
atıfta bulunmak veya kıyaslama yapmak amacıyla zikredilmiştir:
- Nutuk (Mustafa Kemal Atatürk'ün eseri, “Nutuk”
olarak anılmaktadır).
- Talimname (Askeri talimatname).
- Kur'an-ı Kerim (Yemin merasiminde kullanılan kutsal
kitap).
- İncil (Kıyaslama için kullanılmıştır).
- Mecelle (Yeni kanunlar yerine yeterli görülen yasa
külliyatı).
- Çankaya (Falih Rıfkı Atay).
- Battal Gazi (Halk arasında okunan kitap).
- Kan Kalesi (Kitap, tesiriyle heves uyandırdığı
belirtilmiştir).
- Köroğlu (Halk arasında okunan kitap).
- Aşık Garip (Halk arasında okunan kitap).
- Öğütlerim (Kâzım Karabekir'in hazırlayıp bastırdığı
kitapçık).
- Yüksek Telkinler ve Vecizeler (Mustafa Kemal'in
eserleri olarak değerlendirilmiştir).
- Tunçtan Kızlar (Tercüme roman).
- Fakirler Tabibi (Tercüme roman).
- Şarkılı İbret (Kâzım Karabekir'in neşrettiği eser).
- Hakikatler Karşısında (Mareşal Fevzi Çakmak hakkındaki
risale).
Kaynaklarda ayrıca, Atatürk'ün kurmay
subay olarak kuramsal bilgilere önem verirken askeri tatbikat ve manevralar
sırasında tuttuğu gözlem notlarını ve kumandanların eleştirilerini içeren, bol
krokili iki küçük broşür yayımladığı da belirtilmiştir.
Kâzım Karabekir Paşa’nın Kronolojik Hayatına Dair Kapsamlı
Bir İnceleme
Doktora çalışması üslubuna riayet edilerek
hazırlanan bu kronolojik inceleme, kaynaklarınızda yer alan vesikalar ve
hatıratlar ışığında, Milli Mücadele’nin mümtaz (seçkin) komutanlarından Kâzım
Karabekir Paşa’nın hayatını ve siyasî görüşlerinin gelişimini ele almaktadır.
Paşa’nın eylemleri, sadece askerî başarılarla sınırlı kalmayıp, ülkenin siyasî,
sosyal ve özellikle eğitim alanındaki dönüşümüne yönelik derin mütalaalar
(görüşler) içerir.
I. Erken Yaşamı, Askerî Eğitimi ve Meşrutiyet Dönemi
Kâzım Karabekir, 1882 yılında İstanbul’da,
Küçükmustafapaşa’da dünyaya gelmiştir. Ailesi, Selçuk Türklerinden olup,
Karaman havalisinin Kasaba (şimdiki Kâzım Karabekir Nahiyesi) köyündendir.
Babası, 16 yaşında gönüllü olarak Kırım Harbi’ne katılmış, Silistre ve
Sivastopol Muharebelerinde yaralanmış Mehmed Emin Paşa’dır. Çocukluk yılları,
babasının askerî vazifeleri sebebiyle sıkça yer değiştirmekle geçmiştir
(örneğin Başkale, Hakkâri vilayeti alaybeyliği).
Meşrutiyet Hareketleri ve 31 Mart
Olayı: Daha genç bir kurmay subayı (erkân-ı harp zabiti) iken dahi milletin
siyasî ve idarî inkişafı (gelişimi) ile ilgilenen Karabekir, Meşrutiyet
hareketlerine Manastır ve İstanbul’da geniş ölçüde iştirak etmiştir. Kendisi,
daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne (İTC) katılacak olan Osmanlı
Hürriyet Cemiyeti’nin (Gizli Dernek) Manastır merkezini kuranlardandır.
1909’daki 31 Mart Ayaklanması’nın
bastırılmasında önemli bir görev üstlenmiştir. Hareket Ordusu’nun harekâtında
görevli fırkanın kurmay başkanı (Erkan-ı Harp Reisi) olarak bulunmuştur. Paşa,
askerlerin siyaset ile uğraşmaması (iştigal etmemesi) ilkesini ta o zamanlardan
benimsemiş ve bu ilkeyi sonraki yaşamında da ısrarla savunmuştur.
II. Birinci Dünya Savaşı ve Doğu Cephesi Zaferleri
(1914–1918)
Kâzım Karabekir, Çanakkale, Irak ve Kafkas
cephelerindeki fevkalade (olağanüstü) yararlıklarıyla öne çıkmıştır. Özellikle
Doğu Cephesi’nde (Şark Cephesi), Ermeni komitacılarına karşı verdiği başarılı
mücadeleler ve Millî Mücadele’nin lojistik temelini atması açısından merkezî
bir rol oynamıştır.
Erzurum ve Kars’ın Kurtuluşu:
1918’de Rusların Brest-Litovsk Antlaşması sonrası Kafkasya’yı tahliye etmesiyle
bölgede Ermeni çeteleri faaliyete geçmiştir. Karabekir, bu dönemde Ermeni
katliamlarını sona erdirerek Erzurum'u geri almıştır. Kars’ın geri alınması ise
Paşa’nın sevk ve idare (yönetim) kudretini göstermesi açısından önemlidir.
Kars’a yapılan taarruzda, mahir bir manevra ile Halit Bey kumandasındaki bir
kısım askeri nehirden geçirerek Ermeni ordusunun geri çekilme hattına
sarkmasıyla Kars zaptedilmiştir. Bu zafer, Karabekir’e “Şark Fatihi” (Doğu’nun
Fatihi) unvanını kazandırmış ve Ferikliğe (Paşalığa) terfi etmiştir.
Ermeni ve Kürt ayrılıkçı hareketlerine
dair Paşa’nın görüşleri, bu hareketlerin emperyalist devletlerin (Düvel-i
Muazzama) birer aracı olduğu ve asıl amacın bölgedeki Türkleri (ve Kürtleri)
ayırarak Ermenistan kurmak olduğu yönündeydi.
III. Millî Mücadele’nin Başlangıcı ve Kritik Kararları (1919)
Mondros Mütarekesi sonrasında Kâzım
Karabekir, İstanbul Hükûmeti’ne bağlı 15. Kolordu Kumandanı olarak Erzurum’a
atanmış ve Millî Mücadele’nin Doğu’daki nüvesini (çekirdeğini) hazırlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa’ya Sadakati (Tarihî
Bir Hadise): İstanbul’daki Vahdettin Hükûmeti, Mustafa Kemal Paşa hakkında
tutuklama emri (derdest emri) çıkardığında, Mustafa Kemal, Harbiye Nâzırı’nın
emri kendisine ulaşmış olmasının yarattığı tedirginlik içindeyken, Kâzım
Karabekir, emri yerine getirmek yerine, Paşa’ya bağlılığını bildirmiştir.
Karabekir, Mustafa Kemal’i asker gibi selamlayarak, “Ben ve kolordum emrinizdeyim. Bütün
emirlerinizi eskisi gibi yerine getireceğimden emin olabilirsiniz paşam,”
demiştir. Bu tavır, Mustafa Kemal için “kıymetli bir teselli” olmuş ve Paşa’nın
hayatını ortaya koyduğu bu fedakârlık, Millî Mücadele’nin devamlılığı açısından
tarihî öneme sahiptir.
Erzurum Kongresi ve Siyasî Görüşmeler:
Karabekir, Erzurum Kongresi’ni desteklemiş ve İstanbul’un işgali gibi
beklenmedik bir durumda millî hükûmet kurulması fikrini kabul etmiştir. Ayrıca,
M. Kemal ile yaptığı görüşmelerde, Millî Meclis’in İstanbul’da toplanmasının
(Mebusan Meclisi) İngilizler tarafından basılma ve sürgün tehlikesi
yaratacağını önceden öngörmüştür.
IV. Sosyal ve Eğitimsel Reform Çabaları
Karabekir Paşa’nın askerî ve siyasî
faaliyetleri yanında, özellikle Doğu’daki yetim çocuklar için gösterdiği
gayretler ve eğitim sistemi hakkındaki radikal görüşleri dikkat çekicidir.
Çocuk Davamız ve Çocuklar Kasabası:
Doğu’da yetim ve öksüz
kalan binlerce çocuğu toplayarak onları açlık ve sefaletten kurtarmış, onlara
askerî imkânlarla bakmış ve meslek sahibi (zanaat erbabı) bireyler olarak
yetiştirmiştir. Sarıkamış’ta kurduğu Çocuklar Kasabası, uygulamaya dönük
(pratik ağırlıklı) eğitim sistemiyle modern bir eğitim-kent örneği teşkil
etmiştir. Karabekir, millî kalkınmanın sadece ordu kuvveti ile değil, ancak
irfan (bilgi/kültür) ve bayındırlık (imar) sahalarında yapılacak yardımlarla
mümkün olacağına inanmıştır.
Eğitim Eleştirisi: "Hâlâ Bu
Mektep" Paşa,
savaş çizmesini çıkarır çıkarmaz, 1923 yılında kaleme aldığı “Hâlâ Bu
Mektep” adlı piyeste, o dönemin şeriat esaslarına dayalı, hurafelere
(safsatalara) ve ezberciliğe dayalı, dayakla uygulanan ortaçağ eğitim
sisteminin kokuşmuşluğunu karikatürize ederek (alaylı/gülünç şekilde)
eleştirmiştir. Bu, Paşa’nın "muhafazakâr" olarak bilinmesine rağmen
yenilikçi (teceddüd) bir eğitim anlayışına sahip olduğunu göstermektedir.
V. Siyasi Yörünge Ayrılığı ve Muhalefet (1923–1926)
Sakarya Zaferi ve Büyük Taarruz’un
başarılmasından sonra, Karabekir Paşa’nın yolu, başta Mustafa Kemal Paşa olmak
üzere, bazı arkadaşlarıyla ayrılmaya başlamıştır. Bu ayrılığın temelinde,
Karabekir’in ordunun siyasetten çekilmesi (askerî vazife veya mebusluk tercihi)
ve tek adam idaresine (Başkomutanlık tahakkümü) karşı duyduğu endişeler
yatmaktaydı.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF):
1923 yılı sonlarında, ordudan ayrılmayı tercih eden Karabekir, mebus
(milletvekili) olarak görevine başlamış ve arkadaşlarıyla birlikte Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası (TCF) adıyla ilk muhalefet partisini kurmuştur. Bu
teşebbüs üzerine Mustafa Kemal Paşa da kendi partisine "Cumhuriyet"
kelimesini ekleterek Cumhuriyet Halk Fırkası adını vermiştir.
Şeyh Said İsyanı ve Suikast İddiaları:
TCF’nin kuruluşu, ülkenin yeni siyasi düzeninde bir rekabet ortamı yaratmıştır.
Partinin kapatılmasına neden olan Şeyh Said İsyanı (1925), Karabekir’in siyasi
hayatını zorlu bir noktaya taşımıştır. Paşa, isyanın bölgesel bir sorun
olduğunu, hükûmetin gerekli tedbirleri (tedabir) almaması nedeniyle büyüdüğünü
ve İstiklal Mahkemeleri ile Takrir-i Sükun (Sükûnetin Tesisi) Kanunu’nun
çıkartılmasının aslında partilerini hedef aldığını ileri sürmüştür.
En trajik olay ise 1926’daki İzmir
Suikastı girişimi oldu. Karabekir, suikast ile en ufak bir alakasının dahi
olmadığını, hatta M. Kemal Paşa’nın hayatını kurtarmak için ilk harekete
geçecek kişinin kendisi olacağını belirtmiştir. İzmir İstiklâl Mahkemesi de
kendisinin beraatine karar vermiştir. Ancak bu olayın ardından, 45 yaşında ve
muzaffer bir komutan iken, diğer asker arkadaşları gibi tekaüde (emekliliğe)
sevk olunmuştur (1927).
VI. Emeklilik ve Tarih Yazımına Katkısı (1927–1948)
Zorunlu olarak çekildiği 12 yıllık inziva
hayatını (özel yaşamını), feragat hayatına (fedakârlık yaşamına)
çevirerek millî birlik uğruna şahsî istikbalini düşünmemiştir. Bu dönemde
tarihî eserlerini kaleme almıştır.
Hatıratların Engellenmesi:
Karabekir’in “İstiklâl Harbimizin Esasları” adlı eserinde, Nutuk’taki (M. Kemal
Atatürk’ün eseri) resmî tarihe eleştiriler getirilmekteydi. Paşa, M. Kemal’i,
hakikatleri gizlemekle, arkadaşlarının hizmet ve fedakârlıklarını (Paşaların)
üstünü örtmekle ve tüm başarıları kendi hanesine yazmakla itham etmiştir. Paşa,
bu eserinde dahi, “Vazifelerin yerine getirilmesi kahramanlık değildir.
Kahramanlık, vazifenin bittiği yerde başlar” diyerek millî tarihin doğru
yazılması gerektiği fikrini vurgulamıştır.
1933 yılında, Paşa’nın köşkü basılmış ve
“İstiklâl Harbimizin Esasları” dâhil olmak üzere kitapları yakılmıştır.
Karabekir, bu olayı şiddetle eleştirmiş ve bu dönemdeki baskıları Abdülhamid
devrine benzetmiştir.
Son Yılları ve Mirası: Atatürk’ün
son günlerinde kendisini görmek istemesi üzerine, Karabekir, “O Mustafa Kemal. Çağırılınca
gidilir. O benim en iyi arkadaşımdır,” diyerek aralarındaki derin
samimiyetin (huluk) devam ettiğini ifade etmiştir.
Kâzım Karabekir, 1948’de vefat etmiş;
dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü dahi, onun vefatı üzerine bir makale
yayımlayarak kendisini “Türk
Milleti’nin büyük bir evladı” olarak anmıştır. İnönü, Karabekir’in
“şahsî vasıfları, temiz bir ruhun ve cesur bir karakterin bütün faziletlerini
göstermiş” olduğunu belirtmiştir.
Kaynakça
Aşağıdaki kaynaklar, bu çalışmanın
dayanağını oluşturan alıntı ve bilgileri içermektedir (APA stilinin esasları
kullanılarak listelenmiştir):
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Balcıoğlu, A.
R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. İlhan,
A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar. İnönü, İ., & Selek,
S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., &
Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K.
(1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve
Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye
Yayınevi. Karabekir, K. (1999). Ermeni Mezalimi - 1917-20 Arasında
Erzincan'dan Erivan'a. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kürt
Meselesi. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Bir Düello Bir Suikast. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K.
(2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir,
K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K.
(2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Karacan, A. N., Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30
Ağustos Hatıraları. İstanbul: Cumhuriyet. Mumcu, U. (2018). Kazım
Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Mustafa Kemal Atatürk, F.
Çakmak, S. Bozok, M. Kılıç, C. A. Gürer. (2000). 30 Ağustos Hatıraları.
İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım
(Cilt 1). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 2). Nur, R. (t.y.). Hayat
ve Hatıratım (Cilt 3, Parça 1). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım
(Cilt 3, Parça 2). Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 4, Parça 1).
Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 4, Parça 2). Nur, R. (t.y.). Lozan
Hatıraları. Öcal, E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu
Sorunu. İstanbul: Hiperlink. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi
Hatıralarım (Cilt 1). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları
(1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu
Ve Yeniden Yapılanması. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak.
Milliyetçi Yayınlar.
Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak
Sunulan kaynaklar çerçevesinde, Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak’ın (1876–1950) hayatı,
askerî dehası, Milli Mücadele’deki merkezî konumu ve siyasî duruşu, akademik
disiplinin gerektirdiği şekilde, kronolojik bir tertiple (tahsis) ve
atıflarla (dipnot) detaylı olarak incelenmiştir. Mareşal Çakmak, Birinci
Dünya Savaşı’nın (Harb-i Umumi) sonunda Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi
(Genelkurmay Başkanı) makamında bulunarak, Anadolu’daki millî direnişin (mukavemet)
askerî ve idarî altyapısını kuran mümtaz (seçkin) bir şahsiyettir.
I. Erken Yaşamı ve Askerî Eğitim Yılları (1876–1900’ler)
Mustafa Fevzi, 1876 yılında dünyaya
gelmiş, askerî yaşamına erken yaşlarda başlamıştır. Eğitim hayatı şöyledir:
- Eğitim: Sarıyer’deki mektepte üç yıl okumuştur. On
yaşında (1886) dayısıyla Selanik’e gitmiş, ancak bir yıl sonra ana-baba
hasreti nedeniyle geri dönerek İstanbul’da Soğukçeşme Askerî Rüştiyesi’ne
(Askerî Ortaokul) (1887) kaydolmuştur. Ardından askerî mekteplerden mezun
olarak kurmay subay (erkân-ı harp zabiti) olarak yetişmiştir.
- Kişilik Özellikleri: Fevzi Paşa, vatanını seven, her
zaman onun uğruna ölmeye hazır bir Osmanlı askeri olarak tasvir edilir;
kafa ve vicdan yapısı itibarıyla muhafazakâr (korumacı) bir zattır.
Hayatında bir lokma
bir hırka (kanaatkâr) ruhuyla hareket etmiştir. Ayrıca,
Mareşal’in ilme ve okumaya büyük değer verdiği, resmî görevleri dışındaki
zamanını sürekli okumaya ayırdığı belirtilmektedir. Genelkurmay Başkanlığı
binasına en erken gelip en geç çıkan kişi olarak tanınmıştır.
II. Rumeli ve Arnavutluk Hizmetleri: Erken Kariyer
(1900’ler–1914)
Fevzi Paşa’nın askerî kariyerinin ilk
önemli aşaması, Rumeli (Osmanlı Trakya’sı) ve Arnavutluk gibi kritik bölgelerde
sınır sorunları ve çetelerle mücadele dönemidir.
- Sınır Sorunları ve Karadağ: Arnavutluk’taki 18.
Nizamiye Tümeni’nin kurmay subayı iken, bilhassa Müslüman kanı içmek
hırsıyla hareket eden Karadağ (Montenegro) topluluğu ile mücadele
etmiştir. Bu dönemde, Fevzi Bey, komutanına insanlık prensiplerini ve
milletlerarası hukuku (hukuk-u beynelmilel) hatırlatmaktan
çekinmemiştir.
- İdarî Deha ve Vatan Toprağının Savunulması: Karadağ
sınırında çıkan bir anlaşmazlıkta, Paşa’dan mikyaslı (ölçekli) bir
kroki (harita eskizi) istenince, Fevzi Bey, merkezden gelen
komutanın tereddütlerine rağmen, masada bir kalemle, münazaalı (tartışmalı)
bölgenin krokisini anında çizmiştir. Ayrıca bir başka sınır meselesinde,
tümen komutanının (kumandanın) ihtilaflı yeri Dağlılara (Karadağlılara)
vermesi teklifine karşılık, Fevzi Bey, “Ben vatanımdan bir karış yeri
düşmana veremem; mutlaka vermek lâzımsa yerime başkasını gönderin,”
diyerek vatan savunmasındaki tavizsizliğini göstermiştir.
- Meşrutiyet’in İlanı ve Firzovik Vakıası (Tarihî Olay):
Meşrutiyet’in (Anayasal Monarşi) ilanına yol açan olaylardan biri
olan Firzovik toplantısı sırasında Fevzi Bey’in konumu mühimdi. İttihat ve
Terakki Cemiyeti’nin (İTC) aleyhine toplanan bu kalabalık
karşısında Paşa, komutan vekili sıfatıyla bilerek müdahale etmemiştir.
Karabekir’in eserlerinde belirtildiği üzere, Fevzi Bey’in bu ‘lakayt’ (ilgisiz)
tavrı, toplantının akamete (başarısızlığa) uğramasını engellemiş ve
Meşrutiyet’in yolunu açmıştır. Paşa, askerî disiplini ihlal eden bu gibi
siyasî karışıklıklardan nefret etmekle birlikte, o dönemde askerî
birliklere sirayet eden fırkacılığın (particiliğin) memleketi
perişan eden âmillerden (faktörlerden) biri haline geldiğini de
gözlemlemiştir.
- Balkan Savaşları: Balkan Savaşları sırasında, ordunun
dağılma tehlikesi karşısında Fevzi Bey, ordunun Müzeke’ye (Mezeka)
çekilerek doğayla barışıp (tabiatla barışarak) yiyeceklerini temin
etmesini ve düşmanla uğraşmasını teklif etmiştir.
III. Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Dönemi (1914–1920)
Mareşal, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de
başarı göstermiş, 1916’da İkinci Kafkas Kolordusu, 1917’de ise İkinci Ordu
Komutanlığı yapmıştır. Savaş sonunda ise hayatının en kritik görevine
getirilmiştir.
- Genelkurmay Başkanlığı: Elemli (üzücü)
günlerde, Fevzi Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne (Genelkurmay
Başkanı) atanmıştır.
- Anadolu’ya Geçişi Hazırlaması: Paşa’nın bu makamda
bulunması, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişini hazırlayan önemli
adımlardan biri olmuştur.
- Mütareke (Ateşkes) Koşullarında Direniş: Mütareke
(Armistice) hükümleri gereği, ordunun silahsızlandırılması ve İtilaf
Devletleri’ne (Düvel-i İtilafiye) teslim edilmesi gerekirken, Fevzi
Paşa, "Mütareke şartlarını tatbik eder gibi görünerek" silâh ve
cephanelerin Anadolu’nun içlerine sevk edilmesini sağlamıştır.
- İzmir'e Asker Çıkarılmasına Tepki:
Yunanlıların İzmir’e çıkma hazırlıklarına karşı, Fevzi Paşa, İzmir’e
tecavüze (saldırıya) ateşle karşı koyulması gerektiği emrini
Harbiye Nâzırı imzasıyla tebliğ etmiştir. Bu, İzmir’in işgalinden bir ay
evvel, Yunanlılara karşı verilen ilk mukavemet (direniş) emridir.
- Ankara’ya İntikal (Geçiş): İstanbul’un işgali
sonrasında zorla görevinden uzaklaştırıldıktan sonra milletine sığınarak
Ankara’ya gelmiştir. Bu durum, BMM’de, “İstanbul’un esaret (esirlik)
muhitinden kurtularak Ankara’nın hür (özgür) muhitine geldiği”
şeklinde alkışlarla karşılanmıştır.
IV. Millî Mücadele Dönemi ve Başarıları (1920–1922)
Ankara’da, Fevzi Paşa, zorunlu olarak
fiilî hizmetteki askerlerin mebus (milletvekili) olabildiği bir dönemde
hem mebus hem de kritik askerî ve siyasî makamlarda bulunmuştur.
- Çoklu Görevler: Paşa, Millî Mücadele’de sırasıyla İcra
Vekilleri Heyeti Reisliği (Başbakan), Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği
ve Millî Müdafaa Vekâletleri (Millî Savunma Bakanlığı) görevlerini
ifa etmiştir.
- Muntazam Ordunun Kurulması: Fevzi Paşa’nın en önemli
katkılarından biri, Kuvayı Milliye (Milis kuvvetleri) adı altındaki
dağınık kuvvetleri nizami ordu birlikleri haline getirme çabası ve bu
milislerin kanunsuz (şımarık) hareketlerini önlemeye çalışmasıdır.
- Ordu İkmali (Tedarik) ve Morali: Meclis’te, ordunun
silahsız ve elbisesiz olduğu iddialarına karşı kürsüye çıkan Fevzi Paşa,
ordunun ikmal işlerinin yolunda olduğunu, asıl kuvvetin askerin mânevî
kuvveti (ruhi gücü) olduğunu vurgulamıştır. Savunma pozisyonunda
olmanın stratejik bir tercih olduğunu, uygun zamanı (münasip bir zaman)
kolladıklarını beyan etmiştir.
- Muharebe Dehası:
- İnönü Savaşları: Mareşal’in Sakarya Zaferi’nden sonra bizzat
yaptığı açıklamada, İnönü harbinin kahramanının İsmet Paşa olmadığını,
ileride yayınlayacağı hatıratında bu tarihî olayı vesikalarla (belgelerle)
açıklayacağını ifade etmiştir.
- Sakarya Meydan Muharebesi: Fevzi Paşa,
Sakarya’da düşmanın taarruz (saldırı) tarzını önceden tahmin
ederek durumu başarıyla sonuçlanan bir savunmaya çevirmiş; bu muharebe
sevkülceyş (strateji) ve idare bakımından bir şaheser (eser-i
fevkalade) olarak görülmüştür.
- Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan
Muharebesi (1922): Fevzi Paşa, Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin
planlarını en ince teferruatına (ayrıntısına) kadar hazırlayan
büyük askerdir. Mareşal, bu zaferden sonra, Yunanlıların Afyon-Dumlupınar
çemberinden kurtulma ihtimali olmadığını, son üç günü kurtulmaya
çabalayarak geçirdiklerini, ancak mahvolduklarını belirtmiştir.
- Ankara'nın Stratejik Önemi: Paşa, düşmanın
Ankara’yı işgale atfettiği ehemmiyetin (önemin) bir hayal ürünü (malihulya)
olduğunu, kendilerinin ise Ankara’yı düşman için kurulmuş bir fak
(tuzak/kuş tutmak için bir alet) olarak gördüklerini açıklamıştır.
V. Cumhuriyet Dönemi, Siyasi Durumu ve Vefatı (1923–1950)
Millî Mücadele’nin kazanılmasının
ardından, Fevzi Paşa, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek Mareşali unvanını alarak
çeyrek asır Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği yapmıştır.
- Mareşallik ve Gazi Unvanı: Sakarya muharebatı (savaşları)
sonrasında, Paşa’nın ateş hattında gösterdiği fevkalade (olağanüstü)
hizmetlere istinaden Başkumandanlıkça Mareşallik ve Gazi unvanı teklif
edilmiştir.
- Siyasetten Uzak Durma Prensibi: 1923’te, Başvekillik (Başbakanlık)
teklif edildiğinde, Paşa, ordunun henüz seferber (hazır) olduğunu
ve kendisinin siyasetle uğraşmak istemediğini belirterek teklifi
reddetmiştir. Mustafa
Kemal Paşa’ya, kendisinin yerine İsmet Paşa’nın uygun olacağını
söylemiştir. Fevzi Paşa, gençliğinden itibaren askerin siyasetten uzak
durması gerektiği ilkesini savunmuştur.
- İnönü Dönemi ve Muhalefet: 1938’de Atatürk’ün
vefatından sonra İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesini temin ederek
memleketi olası bir huzursuzluktan (huzursuzluk) kurtarmıştır.
Ancak, daha sonra yönetimde aksaklıklar gördüğünde ve Karabekir Paşa’nın
şikâyetlerinin İnönü üzerinde etkili olmadığını fark ettiğinde zor bir
duruma düşmüştür.
- II. Dünya Savaşı Diplomasisi: İngiliz Başbakanı
Churchill’in Türkiye’yi savaşa sokma ısrarlarına karşı, Fevzi Çakmak, vaat
edilen silah ve teçhizatın gelmediğini belirterek Türkiye’nin savaşa
girmemesi gerektiği yönünde kesin bir cevap verilmesini sağlamıştır (Adana
görüşmeleri).
- Emeklilik ve Ölümü: Kanunun tayin ettiği yaş haddi
nedeniyle 1944 yılında tekaüde (emekliliğe) ayrılmıştır.
- Son Tavrı (İlginç Konu): Hayatının son demlerinde, hastalık yatağında, İsmet
İnönü’nün ziyaretini kabul etmemiştir. Mareşal, bunun sebebini soranlara,
İnönü’nün "hasta yatağımda, beni fücceten (ansızın)
öldürmek niyetiyle gelmiş" olduğunu düşündüğünü söylemiştir.
- Halkın Sevgisi: Mareşal Fevzi Çakmak’ın 1950’deki
vefatı üzerine, radyo ve hükûmetin gerekli saygıyı göstermediği iddia
edilmiş, bu durum büyük bir infial (öfke) yaratmıştır. Halk, kendi
isteğiyle Mareşal’in cenazesini tekbirlerle (Allahu Ekber diyerek)
kaldırmış, bu hadise asil bir isyan olarak nitelendirilmiştir.
Fevzi Paşa, mütevazı (alçakgönüllü), vakur (ağırbaşlı),
dürüst ve gösterişten uzak (mahviyetkar) bir fazilet (erdem)
timsali (simgesi) olarak milletin vicdanında yer etmiştir.
VI. Ek Değerlendirmeler: Karabekir ve Fevzi Paşa
Önceki Yazılarımızda bahsi geçtiği
gibi, Milli Mücadele’nin önde gelen isimleri arasında fikir ayrılıkları
olmuştur. Fevzi Paşa, Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra, Karabekir Paşa
ve Ali Fuat Paşa ile birlikte Mustafa Kemal Paşa’ya Başbakanlık için İsmet
Paşa’yı önermişti. Ancak,
sonraki dönemde Karabekir’in İnönü yönetimine dair şikâyetlerinin dikkate
alınmaması, Mareşal’i de zor durumda bırakmıştır.
Bu kronolojik ve geniş bilgi, Mareşal
Fevzi Çakmak’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki çok yönlü ve vazgeçilmez
rolünü gözler önüne sermektedir.
Ali Fuat Paşa (Cebesoy) Hakkında Kronolojik Geniş Bir
İnceleme
Bu akademik metin, Millî Mücadele’nin ilk
safhalarında fevkalâde (olağanüstü) askerî ve siyasî rolleri üstlenmiş
olan General Ali Fuat Cebesoy’un (1882–1968) hayatını, kaynaklarda yer alan
hatıratlar ve belgeler ışığında kronolojik olarak analiz etmektedir. Cebesoy’un
askerlikten siyasete geçişi ve muhalif kanatta yer alması, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarındaki güç dengelerini anlamak açısından
mühimdir.
I. Erken Yaşamı, Eğitimi ve Askerî Kariyerinin Başlangıcı
Ali Fuat Cebesoy, 1882 yılında İstanbul’da
doğmuştur. Ailesi ve erken dönemi hakkında kaynaklarda ilginç detaylar
mevcuttur:
- Aile
Kökeni:
Büyük annesi (ninesi) Çerkezdir. Babası İsmail Fazıl Paşa’dır.
- Eğitim ve Arkadaşlıklar: Kendisi, Mustafa Kemal
Atatürk ile hem çocukluk hem de askerî okul arkadaşıdır. Askerî eğitimini
tamamladıktan sonra kurmay subay (erkân-ı harp zabiti) olarak görev
yapmıştır.
- Meşrutiyet Dönemi: Gençlik yıllarından itibaren orduda
görev alan Cebesoy, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Yemen Seferi ve Birinci
Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesi’nde savaşmıştır.
II. Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Dönemindeki Kritik Rolü
(1914–1919)
Ali Fuat Paşa, I. Dünya Savaşı sırasında
Çanakkale’de M. Kemal ile çalışmıştır. Savaşın sonuna doğru Suriye-Filistin
Cephesi’nde 7. Ordu Komutanlığı’ndan M. Kemal’in ayrılmasından sonra komutayı
devralmıştır.
- 20. Kolordu Komutanlığı: Mondros Mütarekesi’nden (Ateşkes
Antlaşması) sonra Anadolu’da konuşlanmış olan 20. Kolordu’nun
kumandanı olarak kritik bir pozisyonda bulunmuştur. Mütareke sonrası
(1918), İtilaf Devletleri’nin (Galip devletler) ahde vefa gösterip
göstermeyeceği endişesiyle kendi hareket sahasındaki bölgelerin tahkimi (kuvvetlendirilmesi)
ile uğraşmıştır.
- Millî Mücadele’ye Destek: 1919 Mayısında Mustafa Kemal
Paşa Samsun’a çıktığında, Cebesoy’un komutasındaki 20. Kolordu, Millî
Mücadele’nin başlangıçtaki en önemli dayanağı (istinad sahası)
olmuştur.
- Mustafa Kemal’in Güvenliği: Karabekir Paşa’nın da
hatıratlarında geçtiği üzere, M. Kemal Paşa’nın İstanbul Hükûmeti
tarafından azledilmeye çalışıldığı dönemde, Cebesoy’a da şifreli
telgraflar gönderilerek askerî işlerin dışında kalması istenmişti. Ali
Fuat Paşa, bölgesine gelen inceleme heyetini (Heyet-i Tahkikiye)
tehdit ederek kaçırmıştır.
III. Millî Mücadele ve Askerî Başarısızlığı (1920)
Ankara Hükûmeti’nin kurulmasından sonra
Ali Fuat Paşa, Batı Cephesi Komutanlığı’na atanmış ve Yunan ilerleyişini
durdurma çabalarında bulunmuştur.
- Cephe Komutanlığı ve Karşılaşmalar: Nisan 1920’de,
İstanbul’dan Ankara’ya geçiş yapan Fevzi Paşa ile Geyve Boğazı
yakınlarında karşılaşmış ve Paşa’yı sevinçle karşılayarak durumu M. Kemal
Paşa’ya bildirmiştir.
- Kuva-yı İnzibatiye’ye Karşı Zafer: İstanbul
Hükûmeti’nin Anadolu hareketini bastırmak üzere kurduğu (Hilafet Ordusu
olarak da anılan) Kuva-yı İnzibatiye, Geyve Boğazı’nda Ali Fuat Paşa’nın
kuvvetleri karşısında fazla tutunamayarak dağılmıştır (Haziran 1920).
- Silah ve Cephane Tedariki (Can Alıcı Hadise): Ali Fuat
Paşa’nın Millî Mücadele’ye en büyük askerî katkılarından biri, Batı
Cephesi’nin en zor zamanında cephane temin etmesidir. Paşa’nın gayreti ve
himmetiyle (çabasıyla), Rusya’daki Stavropol’den alınan beş milyon
mavzer fişeği (mühimmat), Karadeniz kaçakçıları vasıtasıyla cepheye
ulaştırılmıştır. Rıza Nur’a göre, bu cephane Birinci İnönü Muharebesi’nden
iki gün önce yetişmiş ve zaferin şerefi bu sayede Ali Fuat Paşa’ya aittir.
- Gediz Taarruzu ve Görevden Alınma: Batı Cephesi’nin
komutanı olarak Ali Fuat Paşa’nın Çerkes Ethem’in teşvikiyle
gerçekleştirdiği Gediz Taarruzu (Ekim 1920) başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bu, M. Kemal Paşa’nın ifadesiyle, Ali Fuat Paşa’nın Batı Cephesi
komutanlığından çekilmesini zaruret (zorunluluk) haline
getirmiştir. Dr. Rıza Nur bu olayda ordunun perişan olduğunu ve kendisi
ile Saffet Bey’in güçlükle kaçtığını iddia ederken, Paşa’yı siyasi
entrikalarda toy (içi saf) olmakla suçlamıştır.
IV. Diplomaside Zorunlu İnziva ve Siyasi Manevralar
(1920–1923)
Askerî başarısızlık sonrası Ali Fuat Paşa,
M. Kemal tarafından Moskova Büyükelçiliği’ne tayin edilmiştir (16 Aralık 1920).
Bu, siyasî tarihte sıkça görülen bir sürgün (teb’id) usulü olarak
yorumlanmıştır.
- Diplomatik İtibar Kaybı (İlginç Konu): Ali Fuat
Paşa’nın Moskova’daki faaliyetleri, Rusların gözünde itibarını
kaybetmesine neden olmuştur. Rıza Nur’un hatıratlarına göre, Paşa
Moskova’da İngiliz mümessili ve Polonya sefiri ile sıkı temas kurmuş ve
Rusların aleyhinde bulunmuştur. Bu durum, Rusların Ali Fuat Paşa’yı
kovmakta haklı olduğu şeklinde yorumlanmıştır.
- Lozan Öncesi Ankara’ya Dönüş: Diplomasiden dönen Ali
Fuat Paşa, 1923 yılında ikinci Büyük Millet Meclisi tarafından Meclis
İkinci Reis Vekilliği’ne seçilmiştir.
V. Askerlikten Çekilişi ve Muhalefete Katılımı (1923–1924)
Paşaların siyasetten çekilmesi kararının
alınacağı dönemde Ali Fuat Paşa, ordu içindeki görevini tercih etmek istemiş,
ancak M. Kemal Paşa bu durumu ustaca bir siyasî manevra ile kendi lehine
kullanmıştır.
- M. Kemal Paşa’nın Manevrası: Ali Fuat Paşa, Meclis İkinci Reisliği’nden
memnun kalmayarak M. Kemal’e başvurmuş ve hayatını askerliğe hasretmek
istediğini, siyasette kalmak istemediğini belirtmiştir. M. Kemal Paşa ise,
bu talebi kabul etmiş gibi görünerek, onu 2. Ordu Müfettişi tayin etmiş ve
askerî rütbesini bir derece yükseltmiştir. Ancak Karabekir, bu durumu M.
Kemal’in bir dolabı (entrika) olarak görmüş ve Paşa’nın
Moskova’ya sefirliğinde olduğu gibi, komutanlıktan azledilerek
uzaklaştırılması olarak yorumlamıştır.
- Askerlikten Siyasete Geçiş: 30 Ekim 1924 akşamı, M.
Kemal Paşa, Fevzi Çakmak’tan milletvekilliğinden vazgeçmesini isterken,
aynı şeyi siyasî görevi de bulunan tüm ordu ve kolordu kumandanlarından
istemiştir. Ali Fuat Paşa, bu emir doğrultusunda İkinci Ordu
Müfettişliği’nden çekilmiştir. Bu durum, Mustafa Kemal’in ordunun
siyasetten ayrılmasını ve kendi denetiminin dışına çıkmasını engellemek
amacıyla aldığı hızlı ve etkili bir tedbir olarak değerlendirilmiştir.
- Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF): Ordudan
ayrılmak zorunda kalan Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir ve Rauf Orbay gibi
arkadaşlarıyla birlikte ilk muhalefet partisi olan TCF’yi kurma
hazırlıklarına başlamıştır. Paşa’nın muhalefete katılmasındaki sebeplerden
biri, Halk Fırkası’nın yeterince etraflı ve tafsilatlı (ayrıntılı)
bir programının olmamasıydı.
- İzmir Suikastı Girişimi (Tarihî Olay): TCF’nin kurulmasından sonra
Ali Fuat Paşa, 1926’da M. Kemal Paşa’ya yönelik İzmir Suikastı girişimiyle
ilişkilendirilmiş, ancak mahkeme tarafından aklanmıştır. Paşa,
suikast hazırlıkları hakkında Faik Günday’ın iddialarını öğrendiğinde bu
durumu hükûmete bildirmeyi lüzumlu görmemesi sebebiyle, M. Kemal
tarafından eleştirilmiştir. Ali Fuat Paşa, bu durumu, M. Kemal’in eşsiz
nezaketini ve arkadaşları arasındaki ahengi koruma yolundaki hassasiyetini
belirtmesi açısından önemli bir değer taşımaktadır.
VI. Ali Fuat Paşa'nın Karakteri ve Siyasi Görüşleri
Kaynaklar, Ali Fuat Paşa’yı genellikle
dürüst, fakat siyasette kolaylıkla aldatılabilir bir karakter olarak
çizmektedir:
- Siyasi Saflık: Dr. Rıza Nur, Ali Fuat Paşa'yı entrikada usta olan
M. Kemal karşısında içi saf bir çocuk olarak tanımlamış ve
zekâsının mahdut (sınırlı) olduğunu öne sürmüştür. Ancak kendisinin
dürüst ve namuslu bir asker olduğu konusunda da ısrar etmiştir.
- Cumhuriyet Görüşü: Ali Fuat Paşa, Lozan’dan dönen
İsmet Paşa’nın zihnindeki iki önemli meseleyi (Ankara’nın başkent
yapılması ve devletin şeklinin Cumhuriyet olarak ilanı) fark etmiş ve bu
teşhisin doğru olduğunu hatıralarında dile getirmiştir.
Bu geniş inceleme, Ali Fuat Paşa’nın
askerî ve siyasî hayatındaki başarı ve çalkantıları gözler önüne sermektedir. Önceki
yazılarımızda da vurguladığımız üzere, Ali Fuat Paşa’nın askerlikten
uzaklaştırılışı ve muhalefete geçişi, M. Kemal Paşa’nın, ordunun siyasete
karışma tehlikesini ortadan kaldırmak için attığı bilinçli ve radikal adımların
bir sonucu olmuştur.
Kaynakça
Aşağıdaki eserler, bu incelemede Ali Fuat
Paşa’nın hayatına dair bilgilerin dayanağını oluşturmuştur:
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Çakmak
Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun
Yayınları. Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30
Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. Karabekir, K. (1951). İstiklal
Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir,
K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K.
(2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir,
K. (2020). Hayatım. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K.
(2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre
Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre
Yayınları. Kardeş, M. E., Çakmak, C., & Telli, A. (2024). Cumhuriyet
Fikri ve Felsefe. Istanbul University Press. Mumcu, U. (2018). Kazım
Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (t.y.). Hayat
ve Hatıratım (Cilt 1-4). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Orbay, R.
(1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1). Emre Yayınları.
Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve Söylemedikleri. Yakın Tarih.
Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945). Salih, M.
(t.y.). Devlet sırları. Toker genel dizi. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten
Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi
Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde
Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Öcal, E. E. (2010). Kazım
Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul: Hiperlink. İnönü, İ., &
Selek, S. (1985/1987). Hatıralar 1 ve 2. Bilgi Yayınevi.
Hüseyin
Rauf Orbay’ın Kronolojik Hayatına Dair Kapsamlı Analiz
Rauf Orbay (1881–1964), Osmanlı
denizciliğinden Millî Mücadele’nin lider kadrosuna yükselmiş, ancak
Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası siyasî hürriyetler (özgürlükler) uğruna
muhalefete geçerek hayatının büyük bir kısmını sürgün ve siyasî tasfiye ile
mücadele ederek geçirmiş, fazilet (erdem) sahibi bir devlet adamı olarak
anılmaktadır.
I.
Erken Dönem, Osmanlı Kariyeri ve Hamidiye Kahramanlığı (1881–1918)
Rauf Bey, 1881 yılında doğmuş ve Osmanlı
bürokrasisi içinde ayrıcalıklı (müstesna) bir çevrede yetişmiştir.
- Aile ve İmtiyazlı Yetişme: Rauf Bey, Şûra-yı Bahriye
Reisi ve Âyan üyesi olan Muzaffer Paşa’nın oğludur [188]. Beş buçuk yıl
boyunca II. Abdülhamid’in müşaviri (danışmanı) Buknam Bey’e refakat
zabitliği (yardımcı subaylık) yapmış, ikişer terfi alarak (rütbe)
Abdülhamid devrindeki rütbe ve nişan bolluğundan yararlanmıştır
[188]. Bu durum, onun Saray’ın lütûf ve ihsânı (iyilik ve bağışı)
ile büyüdüğünü hissetmesine neden olmuş ve Saltanata olan bağlılığını
anlaşılır kılmıştır [188].
- Hamidiye Kahramanı (Tarihî Olay): Balkan Savaşları
sırasında Mecidiye Kruvazörü (savaş gemisi) Komutanı olan
Rauf Bey, Hamidiye ile gösterdiği cesaretle ün kazanmıştır. Ancak bu
dönem, eleştirilerin de başlangıcıdır: Dr. Rıza Nur, Rauf’u Bulgar torpidosuyla vurulan
gemide nöbet yerini terk etmekle, bu ihmali yüzünden ilk bölmedeki 15
askerin bağıra bağıra boğulmasına neden olmakla ve amiralin emrini
dinlemeyip Averof zırhlısına hücum etmemekle suçlayarak, bu
hadiseyi büyük bir hıyanet ve rezalet olarak nitelemiştir
[87, 88, 112, 113]. Rıza Nur, Rauf’un bu olaylardan bile kendisini kahraman
mevkiine koydurmayı başardığını iddia etmiştir [113].
II.
Mondros Mütarekesi ve Millî Mücadele’nin Temelleri (1918–1919)
I. Dünya Savaşı’nın sonunda Rauf Bey,
devletin tarihini derinden etkileyen en zorlu görevi üstlenmiştir.
- Mondros Mütarekesi’nin İmzalanması (1918): Osmanlı
Hükûmeti adına mütarekeyi imzalayan heyetin başında yer almıştır [5, 206].
Bu anları, “ömrümün, hâfızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en
üzüntülü dakikalarım” olarak tarif etmiştir [206, 168]. İtilaf
Devletleri’nin Amiral Galtrop’un ültimatomu (kesin ve son uyarı)
üzerine, İstanbul Hükûmeti’nin onayıyla imzayı atmak zorunda kalmıştır
[192, 210].
- Atatürk’ün Eleştirisi: Atatürk, Mütareke’de
kabul edilen maddelerin Sevr Anlaşması’na zemin hazırladığını belirtmiş
ve Rauf Orbay’ın Mütareke’yi *“Cihan sulhunu tesiste ne büyük bir amil
olduğu”*nu ispat için imzaladığı yönündeki iddiasını fantastik bir
cümle olarak reddetmiştir [23].
- Millî Mücadele’ye Katılım: Rauf Orbay, Mustafa Kemal
Paşa’nın ikinci lideri olarak tanınmış ve Milli Mücadele’nin
başlangıcında Paşa’nın en yakın yardımcısı olmuştur [170, 177]. Kâzım
Karabekir, Rauf’un feragat (fedakârlık) ruhunu takdir etmiştir
[272]. Erzurum Kongresi’nin başarılı sonuçlanmasında M. Kemal ile birlikte
büyük etkisi olmuştur [173].
III.
Başbakanlık ve Siyasî Kopuş (1922–1924)
Rauf Bey, Büyük Taarruz sırasında Başvekil
(Başbakan) olarak cephe gerisi işlerini yürütmüştür [168, 178]. Ancak zaferden
sonra siyasî farklılıklar keskinleşmiştir.
- Hilafet ve Saltanat Tartışması: Rauf Bey,
Padişahlığın kaldırılması kararını bizzat desteklemiş ve “Padişahlığın
iâğvı cümlesini şiddetlendirelim” diyerek takrire (önergeye)
kuvvetli bir kelime eklemiştir [55, 100]. Ancak Halifeliğin kanımızın
son damlasına kadar korunması gerektiğini savunmuş; bu durum, onu
(İsmet Paşa’nın ve yandaşlarının gözünde) Padişahçı, Hilafetçi
olarak itham edilmesine yol açmıştır [99, 144].
- TCF’nin Kuruluşu: Cumhuriyet’in ilanından
sonra, mutlak otoriterleşmeye karşı çıkan Rauf Bey, Kâzım Karabekir ve Ali
Fuat Cebesoy ile birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF)
kurmuştur. Bu hareket, hürriyet davasını savunma amacı taşımıştır
[146].
- İsmet Paşa ile Çatışma: Ankara’dan
ayrılması, İsmet Paşa ile karşı karşıya gelmemek amacıyla uzaklaşma
olarak yorumlanmış [24]. Rauf, bu ayrılığı, Atatürk’ün köklü
değişikliklerinin (radikal devrimler) sorumluluğuna ortak
olmamak düşüncesine dayandırmıştır [25].
IV.
Siyasî Tasfiye ve Onurlu Sürgün (1925–1939)
TCF’nin kapatılması ve İzmir Suikastı
girişimi, Rauf Orbay’ın hayatında en trajik dönemi başlatmıştır.
- Muhalefetin Bastırılması: Rauf Bey, Başkumandanlık
Kanunu’nun uzatılmasına ve Takrir-i Sükûn Kanunu’na karşı
çıkmıştır. Ona göre bu kanunlar, Cumhuriyetin tehlikede olmasından
değil, hükûmetin muhalefeti yok etme (susturmak, hatta yok etmek)
amacı taşıyan Makyavelist bir manevradır [181].
- İzmir Suikastı (1926): Suikast teşebbüsüyle
ilişkilendirilmiş ve yurt dışında olmasına rağmen gıyabında (yokluğunda)
İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. On yıl hapis cezasına
çarptırılmıştır [203].
- Komplo İddiaları: Rauf Bey, suikast
tertibinin “hiçbir zaman hatır ve hayalimizden dahi geçmemiştir” diyerek
reddetmiş [215]. Yargılanmasını, “hükümete karşı ihtilâl ile rejimi
değiştirmek” suçlamasıyla kendisine kurulan mühim bir tuzak
olarak görmüştür [193, 212].
- Aklanmadan Görev Kabul Etmeme Pişmanlığı/Onuru: Rauf
Orbay, 13 yıl boyunca yabancı ülkelerde sürgün hayatı yaşamış [203].
Hakkında genel af ilan edilse dahi, hukukî mağduriyetini
gidermek adına affı veya kendisine sunulan hiçbir resmî görevi (Londra
Büyükelçiliği dâhil) kabul etmemiştir. Ona göre affı kabul etmek,
suikast suçunu kabul etmek anlamına geliyordu. Bu, onun fazilet
(erdem) ve haysiyet (saygınlık) sahibi karakterini yansıtan bir
duruştur [182, 194, 214, 215].
V.
Rehabilitasyon ve Mirası (1939 – Vefatı)
Sürgünden döndükten sonra siyasete girmeyi
reddetmiştir.
- Resmî İade-i İtibar (Saygınlık İadesi): 1942 yılında, Halk Fırkası
(Cumhuriyet Halk Partisi), Kastamonu Mebusluğu’na Rauf Orbay’ı aday
göstermiştir. Bu adaylık beyannamesinde, Paşa’nın hukukî
tetkikler sonucunda beraatinin muhakkak olacağı kanaatine
varıldığını ilan ederek, Paşa’nın hakşinaslığını (hakseverliğini)
göstermiştir [194, 213, 214].
- Ebedî Miras: Rauf Orbay, her şeyini memleket hesabına adayan,
alnı açık, yüzü pak (tertemiz) bir vatansever olarak anılmıştır
[186, 215]. 1965'teki cenazesi, Kâbe örtüsü ve Türk bayrağı ile örtülmüş,
muazzam bir kalabalık tarafından huşu (saygı) içinde, tekbirlerle
kaldırılmıştır [45].
İsmet İnönü’nün
Hayatına Dair Kronolojik ve Kapsamlı İnceleme (1884–1973)
Bu akademik inceleme, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosu içerisinde Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra en
merkezî konumu işgal eden İsmet İnönü’nün (1884–1973) askerî, diplomatik ve
siyasî hayatını, kaynaklarda sunulan hatırat ve vesikalar (belgeler)
ışığında, kronolojik bir tertip içerisinde sunmaktadır. Paşa’nın kariyeri,
askerî başarılarının yanı sıra, yeni devletin uluslararası tanınması ve idarî
yapısının tesisinde kilit rol oynamıştır.
I. İlk Yılları ve Askerî Kariyeri
(Meşrutiyet Öncesi ve I. Dünya Savaşı)
İsmet Bey’in erken yaşamı hakkında
kaynaklarda detaylı bilgiler az olmakla birlikte, kendisi Mustafa Kemal
Paşa’nın askerî okul arkadaşıdır [522]. Kariyeri, Osmanlı İmparatorluğu’nun
çalkantılı dönemlerinde başlamış ve Birinci Dünya Savaşı’nda önemli komutanlıklar
üstlenmiştir.
- Erkân-ı Harp Sınıfı: İsmet Paşa, askerlik yaşamı boyunca, Karabekir
Paşa’nın tabiriyle, eşsiz bir erkân-ı harp (kurmay subay) olarak
kabul edilmiş, ancak komutanlık vasfı ve cesareti zaman zaman tartışma
konusu yapılmıştır [205].
II. Milli Mücadele’nin Başlangıcı ve Batı Cephesi Komutanlığı
(1919–1922)
İsmet Paşa, Milli Mücadele’nin Anadolu’ya
yayılma sürecinde kritik pozisyonlarda bulunmuştur.
- Ankara’ya İntikal ve İlk Genelkurmay Başkanlığı (1920):
İstanbul’un işgalinden sonra gizlice Ankara’ya gelen Fevzi Paşa [471] ve
diğer komutanlar gibi, İsmet Paşa da Ankara’daki Millî Mücadele saflarına
katılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükûmeti kurulduğunda,
ilk Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) olarak
görevlendirilmiş, ancak kısa süre sonra Batı Cephesi Komutanlığı’na
atanmıştır [454, 477].
- Düzenli Ordu Kurulumu: İsmet Paşa’nın bu dönemdeki en
büyük başarısı, Kuvay-ı Milliye (milis kuvvetleri) denilen düzensiz
birliklerden muntazam (düzenli) bir ordu kurma çabasıdır [2, 82,
85]. Bu süreç, dağınık kuvvetlerin inzibata (disiplin) sokulması ve
komutanların Kuvay-ı Milliye usullerinden vazgeçirilmesi nedeniyle
zorlu geçmiş, hatta bazı mebuslarca tenkitlere (eleştirilere)
uğramıştır [82, 85, 110].
- İnönü Savaşları Tartışması: İsmet Paşa, I. ve II. İnönü
Muharebeleri’ndeki rolüyle ün kazanmış olsa da, bu zaferlerin kendisine
atfedilmesi tarihsel tartışmalara yol açmıştır. Önceki
yazılarımızda da zikrettiğimiz üzere, Mareşal Fevzi Çakmak, hasta
yatağında İsmet Paşa’nın İnönü zaferinin hakiki kahramanı olmadığını ve
vesikaları hatıratında açıklayacağını belirtmiştir [464, 487]. Dr. Rıza Nur da İsmet
Paşa’nın yenildiğini zannedip ric'at (geri çekilme) emri verdiğini,
ancak Yunanlıların kendisinden önce kaçmasıyla kurtulduğunu iddia etmiştir
[420].
- Büyük Taarruz ve Zafer (1922): Sakarya Meydan
Muharebesi’nden sonra Batı Cephesi’nin sevk ve idaresinde (yönetim)
bulunmuş, Büyük Taarruz planlarının hazırlanmasında yer almıştır [31,
194]. Bu dönem, askeri başarısıyla Milli Mücadele’nin zaferle
sonuçlanmasını sağlamıştır.
III. Diplomaside Zirve: Mudanya ve Lozan (1922–1923)
Askerî zaferlerin ardından İsmet Paşa,
diplomatik alanda da Türkiye’nin kaderini belirleyen görüşmelerde başrolü
üstlenmiştir.
- Mudanya Mütarekesi: Türkiye’yi Mudanya Mütarekesi’nde
temsil etmiş ve bu görevi başarıyla tamamlamıştır [112, 439].
- Lozan Konferansı ve Diplomatik Rolü: Rauf Orbay’ın
Yusuf Kemal Bey yerine kendisini önermesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın
da onayıyla (zira “sözümden çıkmaz” demişti) [439, 320], Lozan’a
baş murahhas (baş delege) olarak gitmiştir [88].
- Sivil Hayata Geçiş (Tarihî Anekdot): Lozan’a
gidişi, kendisi için bir dönüm noktasıdır. Çizmesini çıkarıp sivil
iskarpin giymesi ve diplomatik merasimlere yabancı olması, askerlikten
diplomatlığa geçişinin somut bir göstergesidir [103].
- Ruslarla İşbirliği: Konferansta Boğazlar
üzerindeki Türk hakimiyetini Rusya’nın Karadeniz güvenliği açısından
vazgeçilmez bir mesele olarak görmüş ve Ruslarla diplomatik işbirliği
yürütmüştür [90, 91].
- Müzakere Zorlukları: Başta Lord Curzon
olmak üzere Batılı diplomatlarla Musul, Boğazlar ve kapitülasyonlar gibi
çetin konular üzerinde mücadele etmiştir [94]. Dr. Rıza Nur, İsmet
Paşa’yı müzakereler sırasında korkak (ödü kopan), sinirleri
gevşemiş ve kolayca tehditlere boyun eğme eğiliminde bir diplomat olarak
tasvir etmiştir [205, 215].
- Rıza Nur’un İddiaları: Önceki
yazılarımızda da defalarca değindiğimiz gibi, Rıza Nur, Lozan
Antlaşması’nın dörtte üçünün kendi çabası, dirayeti ve
mukavemetiyle (direnciyle) yapıldığını, İsmet Paşa’nın rolünün ise büyük
ölçüde Ankara ile muhabereye (haberleşmeye) münhasır kaldığını
iddia etmiştir [72, 255, 253, 71]. Rıza Nur, İsmet’in kendi yazdığı nutukları
okuduğunu öne sürmüş [71].
- Musul Meselesi: Musul görüşmelerinde bölge
halkının kültürel bağını, özellikle İstanbul Türkçesi ile
konuşulan Türkçe’yi vurgulayarak, bölgenin Türkiye ile olan aidiyetini
savunmuştur [388].
IV. Cumhuriyetin Kuruluşu ve Başvekillik Dönemi (1923–1938)
Lozan’dan dönüşüyle birlikte İsmet Paşa,
yeni devletin inşasında en önemli siyasî liderlerden biri haline gelmiştir.
- Acil İhtiyaçlar (Ankara ve Cumhuriyet): Lozan’dan
dönerken zihninde iki acil mesele vardı: Ankara’nın hükümet merkezi olarak
tayini ve devletin şeklinin Cumhuriyet olarak tespiti [106]. Bu
konuların tespiti, Ali Fuat Paşa tarafından da fark edilmiş ve
hatıralarında dile getirilmiştir [106].
- Başbakanlık: Lozan’dan sonra Ali Fethi Bey’in
başkanlığında kurulan hükümette Hariciye Vekili [105] olarak yer almış,
ancak kısa süre sonra (Mustafa Kemal’in Başvekillik teklifini reddeden
Fevzi Çakmak yerine) kendisi Başvekil (Başbakan) olmuştur [496].
- Paşalarla Ayrılık ve TCF’ye Duruşu: Mustafa Kemal
Paşa’nın, askerlerin siyasî görevlerinden feragat etmesini istemesi
sonucunda, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Rauf Orbay gibi Milli
Mücadele arkadaşları ordudan ayrılarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı
(TCF) kurmuştur [322, 323]. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu ayrılık, İsmet Paşa’nın politik hattı
ile eski asker arkadaşlarının siyasî ve idarî görüşlerinin ayrışmasına yol
açmıştır [112, 314, 315]. Rıza Nur, İsmet’i siyasi entrikalar (dolaplar)
çevirerek Karabekir ve Ali Fuat’ı saf dışı bırakmakla itham etmiştir [166,
272].
- Muhalefete Yaklaşımı: Rauf Orbay’ın ifadelerine göre,
İsmet Paşa muhalefete karşı sert bir tutum sergilemiş; TCF’nin kuruluşuna
karşı çıkan şiddet kanunlarının teklif edilmesinin, Cumhuriyet’in
tehlikede olmasından değil, kendi hükümetinin otoritesini koruma
kaygısından kaynaklandığını ima etmiştir [386, 442].
- Harp ve İnşaat Dönemi: İsmet Paşa’nın başvekillik
döneminde, ülkeyi imar ve ihyâ etmek için büyük bütçelerle çalıştığı,
ancak bu çalışmaların milli ekonomiyi altüst ettiği yönünde eleştiriler
almıştır [275].
- Harf İnkılabı: Harf inkılabının orduda uygulanması
konusunda, Rıza Nur, İsmet Paşa’yı bu konuyu dahi askerî emir ve kumanda (komuta)
usulüyle uygulayarak bilimsel yaklaşımdan uzak durmakla eleştirmiştir
[270].
V. Cumhurbaşkanlığı Dönemi ve Sonraki Yaşamı (1938–1950)
Atatürk’ün vefatından sonra Cumhurbaşkanı
seçilen İsmet İnönü’nün bu dönemi de kaynaklarda yer alan siyasî çekişmelerle
doludur.
- Fevzi Çakmak ile İlişkileri: İsmet Paşa, Mareşal Fevzi
Çakmak’ın yaş haddinden emekliye ayrılması üzerine bir mektup yayımlayarak
Mareşal’in hizmetlerine şükranlarını sunmuştur [56, 57]. Ancak daha
önce de analiz ettiğimiz gibi, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü’nün
ziyaretini kabul etmeyerek, onu kendisine suikast düzenleme niyetiyle
gelmekle suçlamış, aralarındaki kin ve güvensizlik bu trajik olayla gözler
önüne serilmiştir [465, 488].
- Yüksek Mevkideki Eleştiriler (İlginç Konu): İsmet Paşa, “suyunu emip
posasını atmak” prensibine bağlı kalmakla suçlanmış, yani insanları
kullanıp işi bittikten sonra bir kenara atmakla itham edilmiştir
[208, 243].
- Servet Tartışması: Fevzi Çakmak, İsmet Paşa’nın serveti hakkındaki
dedikodulara karşılık, kendisinin kumar oynamadığını, içmediğini ve israf
etmediğini, buna rağmen hastane ücretini dahi zorlukla tedarik ettiğini
belirterek dolaylı bir eleştiri yöneltmiştir [466, 489].
Görüldüğü üzere, İsmet İnönü’nün hayatı,
Milli Mücadele’nin zorlu koşulları altında şekillenmiş; askerî yeteneği
(özellikle organizasyon ve stratejik sevkülceyşte) diplomasi ve siyasetteki
azmiyle birleşmiştir. Ancak bu süreç, özellikle eski silah arkadaşları ve
muhalifleri tarafından, sert, kişisel ve otoriter yönetim biçimi
eleştirileriyle gölgelenmiştir.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. [17, 18, 19,
20, 21, 22, 23, 24, 25]. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal
Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. [51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61,
62]. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi
Yayınevi. [79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87]. İnönü, İ., & Selek, S.
(1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. [88, 89, 90, 91, 92, 93,
94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110,
111, 112]. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul:
Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. [511, 512]. Karabekir, K. (1960). İstiklal
Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. [505, 506, 507, 508, 509, 510].
Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları. [73, 74, 75, 76, 77]. Karabekir, K. (2020). Hayatım.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299,
300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309]. Karabekir, K. (2020). İttihad
ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [513, 514, 515, 516,
517, 518, 519, 520, 521, 522, 523, 524, 525, 526, 527, 528, 529, 530, 531, 532,
533, 534]. Karabekir, K. (t.y.). Kürt Meselesi. Emre Yayınları. [337,
338, 339, 340]. Karabekir, K. (t.y.). Paşalar Kavgası. Emre Yayınları.
[310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317]. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir
Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. [318, 319, 320, 321, 322, 323, 324].
Mustafa Kemal Atatürk, F. Çakmak, S. Bozok, M. Kılıç, C. A. Gürer. (2000). 30
Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. [16, 31]. Nur, R.
(t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4). [113, 114, 115, 116, 117, 118,
119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134,
135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150,
151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166,
167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182,
183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198,
199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214,
215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 230,
231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246,
247, 248, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262,
263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278,
279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290]. Nur, R. (2013). Dr.
Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi. [68, 69, 70, 71, 72]. Nur, R. (t.y.). Lozan
Hatıraları. [391, 392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 402,
403, 404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411]. Nur, R. (t.y.). Topal Osman
Olayı. [412, 413, 414, 415, 416, 417, 418, 419, 420, 421, 422, 423, 424,
425]. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 1).
Emre Yayınları. [426, 427, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434, 435, 436]. Orbay,
R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım (Cilt 2). [437, 438,
439, 440, 441, 442, 443, 444]. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve
Söylemedikleri. Yakın Tarih. [345, 346, 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353,
354, 355, 356]. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945).
[357, 358, 359, 360, 361, 362, 363, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371,
372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381, 382, 383, 384, 385, 386,
387]. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları.
[26, 27, 28, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45,
46, 47, 48, 49, 50]. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak.
Milliyetçi Yayınlar. [344, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 485, 486, 487, 488,
489, 490, 491, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, 501, 502, 503, 504,
451, 474, 454, 477, 450, 473, 455, 478]. Türkmen, Z. (2001). Mütareke
Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. [2]. Çakmak Deliorman, A.
(2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları.
[388, 389, 390].
Dr. Rıza Nur’un Kronolojik Hayatına Dair Kapsamlı İnceleme
(1884–1942)
Dr. Rıza Nur’un hayatını, özellikle Millî
Mücadele ve Lozan Konferansı’ndaki rollerini, kendi hatıratları (Hayat ve
Hatıratım) ve diğer çağdaşlarının eserlerindeki atıflar ışığında kronolojik
olarak analiz etmektedir. Rıza Nur’un şahsiyeti, siyasî rakiplerine yönelttiği
sert eleştiriler ve diplomatik mücadelesiyle dönemin en tartışmalı
figürlerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
I. Erken Yaşamı ve Eğitim Yılları (1884 – 1908)
Rıza Nur, 1884 yılında Sinop’ta, bir kunduracının oğlu olarak dünyaya
gelmiştir. Çocukluk yılları, babasının sert disiplini altında geçmiş;
dayak yediği (bir keresinde kalın bir kömürlük maşasının eğildiği) dahi
hatıratında yer almıştır. Bu dönemdeki tecrübeleri, kendisini kimseye dost
edinmeme kararı almasına yol açmıştır.
- Eğitim Tercihi: Başlangıçta askerî rüştiyeye (ortaokul)
girmeyi düşünse de, arkadaşı Selami’nin tavsiyesiyle Tıbbiye İdadisi’ne (lise)
kaydolmuş ve hekimlik yolunu seçmiştir. Selami, ona “İllâ doktor ol.
Doktorluk bir sanattır, ilimdir” diyerek nasihat vermiştir.
- Erken Kariyer ve Tıbbiye Hayatı: Tıbbiye-i Şahane’yi
bitirmiş. Askerî tıbbiyeden mezun olduktan sonra Alman profesörlerin
kurduğu Gülhane Hastanesi’nde bir yıl staj (pratik) yapmıştır. Bu
süreçte Rıza Nur imzasını kullanmaya başlamış. Özellikle Sünnet
Ameliyatı hakkında yazdığı bir eserle sarayın dikkatini çekmiştir.
II. Meşrutiyet Dönemi ve Siyasi Faaliyetleri (1908 – 1918)
Rıza Nur, İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla
birlikte siyasete atılmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) aleyhindeki
cereyana katılmış ve mebus (milletvekili) olmuştur.
- Muhalif Konumu: Abdülhamid karşıtı olmakla birlikte, daha sonra
İttihatçılara karşı da cephe almıştır. Talat Paşa, onu namuslu bir muhalif olarak
görmüş, ancak siyasi düşmanlıkları yüzünden tehdit de etmiştir. Rıza
Nur’un bu dönemde yaşadığı baskılar ve siyasi mücadeleler, onun “bir
millet işi!... ne müşkül iş” diyerek siyasetten nefret etmesine neden
olmuştur.
- Balkan ve I. Dünya Savaşları: Balkan Savaşları
sırasında Yanya Müdafaası’nda yararlılık gösteren Ali Fuat’ın (Cebesoy)
erkânıharp heyetinde bulunduğunu zikretmiştir. I. Dünya Savaşı’nda da
görev yapmıştır.
III. Millî Mücadele ve Kritik Görevler (1919 – 1923)
Mondros Mütarekesi’nden sonra, Rıza Nur,
Mütareke’nin 7. Maddesi’ni okur okumaz “İşte bununla Türkiye’nin her
tarafını istilâ edecekler” diyerek tehlikeyi ilk fark edenlerden biri
olmuştur. Ankara’ya geçerek Millî Mücadele’ye katılmıştır.
- Sıhhiye Vekâleti (Sağlık Bakanlığı): TBMM Hükûmeti’nde
Sıhhiye Vekilliği yapmıştır. Bu görevi sırasında Eskişehir yakınlarında
ordugâha gitmiş, askerlerin perişan halini görmüş, gözyaşlarına
boğulmuştur. Askerlerin morali hakkında “Bu lekeyi temizleyeceğiz.
Bunun için kanımızı akıtacağız” sözleriyle ümitlenmiştir. Cephedeki
durumu TBMM’ye rapor etmiştir.
- Moskova Elçiliği: 1920 yılında Yusuf Kemal Tengirşek
ile birlikte Moskova’ya sulh (barış) delegesi olarak
gönderilmiştir. Rus tezini savunan Enver Paşa ile sınır konusunda harita
başında tartışmış, ancak Ruslara istedikleri sınırı kabul ettirerek
devlete büyük arazi kazandırdığını iddia etmiştir.
- Ali Şükrü Olayı (Tarihî Hadise): Ali Şükrü Bey’in Topal
Osman tarafından öldürülme teşebbüsüne (henüz maktulün yeri
bulunmamışken) Meclis’teki durumun entrikacı Mustafa Kemal tarafından Rauf
Orbay’a yükletilmek istendiğini ileri sürmüştür. “Topal Osman”
adlı piyesinde ise, Topal Osman’ı, bir isim (Mustafa Kemal’in
Paşa) tarafından Meclis’i basıp muhalif mebusları kesmek için
kullanılmak istendiği konusunda ikna ederek bu facianın önüne geçtiğini
iddia etmiştir.
IV. Lozan Konferansı’ndaki Rolü (1922–1923)
Askerî zaferin ardından diplomatik
mücadelenin verildiği Lozan Konferansı’na İsmet Paşa’nın başmurahhaslığında
ikinci delege (murahhas) olarak katılmıştır. (Kaynaklarda bir yerde üçüncü
delege olarak hatalı zikredildiği notu düşülmüştür).
- Diplomatik Mücadele: Konferansta azınlıklar, Musul ve
kapitülasyonlar gibi hayati meselelerde mücadele etmiştir. Yabancı
delegelerle girdiği münakaşalarda Lord Curzon’a dahi sert ithamlarda
bulunmuş, Türk heyetinin tam ve mutlak istiklale layık olduğunu her
fırsatta söylemiştir.
- Mukavemetin Mihveri (Direnişin Ekseni): Rıza
Nur, kendisini Lozan’daki direncin ana kaynağı (mukavemetin mihveri)
olarak görmüş. Kendi eşine İsmet Paşa’nın “Lozan Antlaşmasını yapan Rıza Nur’dur. O olmazsa
bir şey yapamayız” dediğini aktarmış. Yabancı delegelerin de “Antlaşmanın dörtte üçünü
Rıza Nur yapmıştır” dediğini iddia etmiştir. (Bu iddialar,
kaynaklarımızda müşahedelerinin (gözlemlerinin) abartılı veya
yanlış olabileceği uyarısıyla verilmiştir).
- İsmet Paşa Eleştirisi (Tekrarlardan Kaçınma): Önceki
yazılarımızda detaylıca ele aldığımız üzere, Rıza Nur, Lozan’da İsmet
Paşa’yı çekingen, sinirli, korkak (ödü kopan) ve müzakerelerde
yetersiz olmakla suçlamıştır. Paşa’nın görevini “adeta Heyet-i Vekile
ve M. Kemal ile muhabereye münhasır” kıldığını ileri sürmüştür.
Ayrıca, Lozan’dan önce İsmet Paşa’nın bir dolap (entrika)
çevirerek Karabekir ve Ali Fuat gibi eski asker arkadaşlarını saf dışı
bıraktığını iddia etmiştir.
- Müzakerelerin Kesilmesi: Konferansın ilk devresi
kesildiğinde (Şubat 1923), Rıza Nur, İsmet Paşa ve Hasan Saka ile birlikte
Ankara’ya toplu istifa telgrafı çekmeyi teklif etmiş, bu eylemle
hükûmeti kendi görüşlerini kabul etmeye zorladıklarını belirtmiştir.
V. Muhalefet ve Hatıratların Yazılışı (1924 – 1939)
Lozan sonrası siyasi hayatta Mustafa Kemal
Paşa’nın otoritesinin artmasına karşı çıkarak muhalif kanatta yer almıştır.
- İzmir Suikastı Girişimi: 1926’da M. Kemal’e yönelik
İzmir Suikastı girişimiyle suçlanmış ve tutuklanmıştır, ancak beraat
etmiştir. Kendisi, M. Kemal’i sevdiği için değil, siyasi ayaklanmanın
sırası olmadığı için muhalefetin suikast planlarına karşı çıktığını iddia
etmiştir.
- Hatıratın Yazılması: 1928’de Paris’te Hayat ve
Hatıratım adlı 14 ciltlik eserini yazmaya başlamış, 1930’da bitirmiş,
1936’ya kadar eklemeler yapmıştır. Bu eseri, “Müthiş ifşaat ve vesikalar”
içerdiği iddiasıyla, 1960 yılına kadar açılmamak şartıyla dünyanın dört
büyük kütüphanesine emanet etmiştir (Birleşik Krallık Müzesi dahil).
- Eleştiriler ve Ruhsal Durum (İlginç Konu): Hatırat, M.
Kemal ve İsmet Paşa’yı karalamaya, kendisini ise tek yüksek dahi (âli
ve mümtaz bir kişi) olarak göstermeye odaklanmıştır. Hatıratı
yayınlayanlar dahi, yazarın bu dönemde ruhi ve zihnî durumunun sağlıksız
olabileceğini belirtmişlerdir.
- Kişilik İddiaları: Rıza Nur, Türkçülük ideolojisini ifrat
(aşırı) derecede benimsemiş. Bu aşırıcılık, rakiplerini etnik
kökenlerinden dolayı hedef almasına yol açmıştır (örneğin İsmet Paşa’yı Kürt, Rauf
Orbay’ı Abaza olarak itham etmiştir). Ayrıca, Musul halkının
Türkçesi'nin İstanbul Türkçesi olduğunu savunarak etnik bağları
vurgulamıştır.
VI. Son Yılları (1939–1942)
Rıza Nur, siyasi inzivası sırasında
yazdığı eserleri ve çalışmalarını sürdürmüştür. 1939 yılında Türkiye’ye dönmüş
ve 1942 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T.. Balcıoğlu,
A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive..
İlhan, A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar.. İnönü, İ., &
Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi.. İnönü, İ.,
& Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi..
Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan
Matbaası ve Neşriyat Evi.. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz.
İstanbul: Türkiye Yayınevi.. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki
Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.. Karacan, A. N., Çakmak, F.,
Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos Hatıraları.
İstanbul: Cumhuriyet.. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur
Mumcu Vakfı Yayınları.. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi
Yayınevi.. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4).
Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün (Gazi Paşa), Kâzım
Karabekir, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Rıza Nur Ve İsmet İnönü Hakkındaki
Mütalaaları
Türkiye Cumhuriyeti’nin tesisinde mümtaz (seçkin)
roller üstlenen askerî ve siyasî erkânın (yetkililer) Başkumandan
Mustafa Kemal Atatürk tarafından nasıl değerlendirildiği, kaynaklarınızda yer
alan hatıratlar ve belgeler ışığında, akademik bir disiplinle incelenmiştir.
Atatürk’ün bu kişilere yönelik görüşleri, derin bir vefa ve dostluktan
stratejik kullanıma, hatta siyasi tenkit ve tasfiyeye kadar geniş bir yelpazede
tezahür etmektedir.
Bu analizde, Mareşal Mustafa Kemal
Atatürk’ün (Gazi Paşa), kronolojik olarak gelişen süreçte Kâzım Karabekir,
Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Rıza Nur ve İsmet İnönü hakkındaki
mütalaaları (görüşleri) ve bu görüşlerin ardındaki siyasî ve psikolojik
etkenler ele alınmıştır.
I. Kâzım Karabekir Paşa: Feragat ve Rekabet Arasındaki
Çatışma
Kâzım Karabekir Paşa, Milli Mücadele’nin
ilk ve en kritik anlarında Mustafa Kemal’in en büyük dayanağı olmuştur.
Atatürk, Paşa’nın yüksek enerji ve kabiliyetini ilk takdir edenlerdendir.
1. Kurtuluşun Kilidi (1919):
Atatürk, Karabekir’in Erzurum’da
gösterdiği sadakati ve feragat ruhunu (fedakârlık) Milli Mücadele’nin
başlangıcı için hayati bir olay olarak görmüştür. İstanbul Hükûmeti tarafından
hakkında tutuklama emri (derdest emri) çıkarılmışken, Karabekir’in kendisine
itaat edeceğini bildirmesi, Atatürk için “hukuk-u millete müstenit (dayalı)”
bir kurtuluş yolunun açılmasında belirleyici olmuştur. Atatürk, bu hadiseyi,
görevden çekilen bir kişinin karşısına (tecrrüd etmiş bir vaziyette)
Karabekir’in askeri sıfatla çıkıp bağlılık bildirmesi olarak, feragat ve
işbirliği zihniyetinin müstesna bir örneği olarak nitelendirmiştir. Bu
olay, aynı zamanda Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gelme kararının ne kadar
isabetli olduğunun bir teyidi (doğrulaması) olarak da
değerlendirilmiştir.
2. Siyasi Yörünge Ayrılığı ve Eleştiri (1923–1926):
Karabekir’in Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası (TCF) kurma sürecine dâhil olması, Paşalar arasında fikirsel
ayrılıklara yol açmıştır. Atatürk,
Karabekir’i keskin çizgilerle düşüncesine yapışmakla eleştirmiş,
kendisinin ise daha yumuşak ve suplesli (esnek) bir taktik izlediğini
belirtmiştir. Atatürk, ulusun gelişimi için aşamalı ve zamana uygun (vakti
geldikçe) yöntemler izlemenin esas olduğunu, Karabekir’in ise bu taktik
sabrına sahip olmadığını ima etmiştir.
- İhmal ve Görünmez Kılma: Zaferden sonra Atatürk,
Karabekir’in ve diğer yol arkadaşlarının hizmetlerini kürsüden millete ve
tarihe tevdiye (sunmaya) lüzum görmemeyi tercih etmiş; bu durum,
Karabekir’in İstiklal Harbi’nin çerçevesinden çıkartılması olarak
algılanmıştır.
- Ölüm Döşeği Samimiyeti (İlginç Konu): Tüm siyasi
çatışmalara rağmen, Atatürk’ün hastalığının son günlerinde Karabekir’i
görmek istemesi ve Karabekir’in de “O Mustafa Kemal. Çağrılınca gidilir. O
benim en iyi arkadaşımdır” sözü, aralarındaki kişisel ve duygusal bağın,
ideolojik ayrılıklara rağmen derin kaldığını gösteren çarpıcı bir
anekdottur.
II. Mareşal Fevzi Çakmak Paşa: İtimadın Timsali ve Daimi
Destek
Mareşal Fevzi Çakmak, Atatürk’ün en derin itimat
ve muhabbetini (güven ve sevgisini) kazanmış, Milli Mücadele boyunca en
vefalı ve bilgili yardımcısı olmuştur.
1. Stratejik Ortaklık ve Gizli Hazırlık (1919):
Atatürk, daha Anadolu’ya geçmeden önce,
Fevzi Paşa’yı şarktan garba doğru yürüyecek bir mukavemet (direniş)
hazırlığının gerekli olduğuna dair mutabakat tesis eden sayılı insanlardan biri
olarak görmüştür. Fevzi Paşa’nın İstanbul’da kalışı, Atatürk’ün tasvibiyle (onayıyla),
millî hareketin teşekkülü (oluşumu) için gerekli tertibatı (düzenlemeleri)
almak amacıyla yapılmıştır; bu, aralarındaki karşılıklı itimadın bir
neticesidir.
2. Askerî Deha ve Tevkir (Yüceltme) (1920–1922):
- Büyük Zaferdeki Rolü: Atatürk, Büyük Zafer’in
kazanılışında Fevzi Paşa’nın rolünü defalarca ilan etmiştir. Fevzi
Paşa’nın stratejik kararların alınmasında pek isabetli ve değerli
tedbirleri mahallinde tebliğ ettiğini söylemiş, hatta Sakarya
Zaferi’ni takiben Nutuk’ta ondan bahsederken “Fevzi Paşa Hazretleri”
gibi kimseye ibzal etmediği (cömertçe kullanmadığı) kelimatı
tevkiriye (yüceltme kelimeleri) kullanmıştır.
- İdarî Sorumluluk: Fevzi Paşa’nın hem Genelkurmay
Başkanlığı hem de Heyet-i Vekile Reisliği (Başkanvekilliği)
görevlerini üstlenmesi, onun hem ordunun başında bulunması hem de
memleketin idarî mesuliyetini (sorumluluğunu) alması itibarıyla,
Atatürk’ün ona duyduğu güvenin yüksekliğini göstermiştir.
- Ordunun Siyasetten Uzak Tutulması: Atatürk, Fevzi
Paşa’nın ordunun başında kalmasını, tek adam yönetim düşüncesine rağmen
askerî kuvvetlerin denetimini sağlamak açısından stratejik bulmuştur.
Mareşal, bu görevi “benim bu memlekette yapacağım hizmet orduyu
politikadan uzak tutmaktır” diyerek bizzat prensip edinmiştir.
III. Ali Fuat Paşa (Cebesoy): Toy Siyasetçi, Mert Dost
Ali Fuat Paşa, Atatürk’ün çocukluk ve
askerî okul arkadaşı olup, Milli Mücadele’nin ilk günlerindeki askerî
hamlelerde destekçisi olmuştur.
1. Milli Harekete Katılım (1919):
Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın akrabası
Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey aracılığıyla Anadolu’ya görevlendirilmesini
sağlamıştır. Ali Fuat’ın 20. Kolordusu, Millî Mücadele’nin başlangıçtaki
kuvvetli dayanağı olmuştur. Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın Sivas Kongresi’ndeki şedit
kararların (sert kararların) alınmasındaki rolünü bilhassa takdir
etmiştir.
2. Askerî Hata ve Uzaklaştırma (1920):
Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın Batı Cephesi
Komutanlığı dönemindeki Gediz Taarruzu’nun (saldırısının)
başarısızlığını, Paşa’nın görevden alınmasını gerektiren bir zaruret (zorunluluk)
olarak görmüştür. Bu görev değişikliği (Moskova Sefirliği), Rıza Nur’un
ve Karabekir’in hatıratlarında siyasî bir defetme (uzaklaştırma)
olarak yorumlanmıştır, zira Paşa’yı Ankara’da istememektedir. Atatürk, bu
manevrayı “Ali Fuad’ı Ankara’da istemiyor, vesselâm. Yine def ediyor. Fakat
bu akıl mıdır? Çocuk daha iyi düşünür” şeklindeki eleştirilere maruz
bırakmıştır.
3. İzmir Suikastı İndirgenmesi (1926):
Atatürk, İzmir suikastı teşebbüsünden
sonra, Ali Fuat Paşa’nın (ve Rauf Bey’in) bu hadiseler hakkında bilgi sahibi
olup da kendisine şahsen ve hususi surette haber vermemesine büyük
kayıtsızlık gösterilmesine üzülmüştür. Atatürk, bu durumu “arkadaşlık,
mertlik, hatta sadece insanlık icabı idi sanırım” diyerek, Paşa’nın
dürüstlüğünden beklediği vefayı gösterememesini eleştirmiştir. Buna rağmen,
Atatürk’ün Ali Fuat’ı yargılanmasından sonra dahi himaye etmeye çalıştığı (tekrar
eski arkadaş sıfatıyla yanında bulundurmak) ve ona karşı bir zulüm yapma
istidadı (eğilimi) olmadığını göstermek istediği anlaşılmaktadır.
IV. Dr. Rıza Nur: Diplomatik Araç ve Kinci Düşman
Rıza Nur, Milli Mücadele ve Lozan
döneminde görev almış olsa da, M. Kemal’in ona karşı tutumu genellikle mesafeli
ve stratejik olmuştur; zira Rıza Nur, Paşa’nın en şiddetli ve kişisel
eleştirmenlerinden biridir.
1. Siyasi Kullanım (1920–1923):
Atatürk, Rıza Nur’u Moskova’ya ve Lozan’a
delege olarak göndermiştir. Rıza Nur’un, Lozan’a seçilme sürecinde İsmet
Paşa’nın diplomatik heyete alınmasına dair kararın kendisinden çıktığını iddia
etmesi, M. Kemal’in bu konuya dair stratejik sessizliğini korumasının bir
sonucudur.
2. Diplomasideki İhtiyat:
Atatürk, Rıza Nur’un Moskova’dan
gönderdiği raporları okumuş, ancak Rıza Nur’un Rusya ve Kafkasya ahval ve
siyasetine dair bazı fikirlerini menafii umumiyeye (genel çıkarlara)
uygun bulmamış ve haricin telkinatından (dış telkinlerden) ilham almış
addetmiştir. Bu, Atatürk’ün Rıza Nur’un radikal Türkçü veya komünizm karşıtı
fikirlerine ihtiyatla yaklaştığını gösterir.
3. Hatıratlar Üzerinden Gelen Ağır
Eleştiri:
Atatürk, Rıza Nur’un hatıratlarında
kendisine yönelik yöneltilen (İzmir suikastı teşvikçiliği, fuhuşiyat,
despotluk, haram mal yeme, Halife olma arzusu gibi) sayısız ağır ithamın
farkındadır.
- Topal Osman Olayı: Rıza Nur’un, Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından
öldürülmesini doğrudan M. Kemal’in azmettiriciliğine bağlamasına rağmen,
Atatürk, bu müthiş vakaya Nutuk’ta bir kelimelik bile yer
vermemiştir. Bu, Paşa’nın muhalifini tamamen yok sayma ve
meşruiyet sahasından çıkarma taktiğini gösterir.
V. İsmet İnönü Paşa: Vekil, Dost ve Mutlak İtimat
İsmet İnönü, Atatürk’ün devrimci ve
inşaacı programının en güvendiği ve itaatkâr (muti) icraatçısı olmuştur.
Atatürk, İnönü’yü “Sözümden çıkmaz” diyerek Lozan’a başdelege olarak
göndermiş, ona olan mutlak güvenini göstermiştir.
1. Stratejik Değerlendirme (1919–1922):
- Askerî Başarı: İnönü, Batı Cephesi Komutanlığı'na
atandığında, Atatürk onu kıymetli ve samimi bir arkadaş olarak
görmüştür. Atatürk, İnönü’nün Sakarya Muharebesi’ni hazırlayan mantık,
bilgi ve tecrübeyi başarıyla uyguladığını belirtmiştir.
- Devrim ve İnkılaplar: Atatürk, İnönü’yü her sahada
başarılı olmayı en çok isteyen bir şef olarak kabul etmiş, inkılapları
tamamlama gayesinde kendisinin yolundan hiç sapmadığını görmüştür.
2. İdarî Kullanım ve Siyasi Manevra
(1923–1938):
Atatürk, İsmet Paşa’yı uzun süre
Başvekillikte (Başbakanlık) tutarak, rejimin siyasî ve idarî istikrarını
sağlamıştır.
- Muhalefete Karşı Duruşu: Atatürk, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası (TCF) kurulmadan önce, eski askerî arkadaşlarının
kendi safından ayrılmasını engellemek için, İsmet Paşa’yı Başvekillikten
çekilmeye (istifaya) sevk etmiş, böylece muhalefetin gelişimini
kolaylaştırmayı amaçlamıştır. Ali Fuat ve Rauf gibi isimlerle arasının iyi
olmadığını bildiği İsmet Paşa’yı çekerek siyasi dengeleri ustaca
kurmuştur.
- Şahsi Bağ ve Vefa: Atatürk, İsmet Paşa’ya olan
duygusal bağını samimi bir şekilde dile getirmiştir: “Sen benim
sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış; ya ben seni okurken hıçkırıklarla
ağladığımı söylersem, inanır mısın?”. Ayrıca ölümünden sonra İnönü’nün
çocuklarına aylık tahsisat vasiyet etmesi, bu vefanın en somut
göstergesidir.
3. Karakter Eleştirilerine Tepkisi:
İnönü’ye yönelik “suyunu emip posasını
atmak” prensibine bağlı kalmak gibi sert eleştiriler Rıza Nur tarafından
dile getirilse de, Atatürk’ün bu ithamları ciddiye almadığı görülmektedir. M.
Kemal, İnönü’nün kendisine karşı “zulüm yapmak istidadı” (eğilimi)
olmadığını savunmuştur.
VI. Sonuç ve İhmal Edilen Şahsiyetler Meseleleri
Atatürk’ün, Milli Mücadele’nin lider
kadrosuna bakışı, kişisel duygular ile devletin bekası (varlığı)
arasındaki denge arayışının bir yansımasıdır. Fevzi Paşa ve İsmet Paşa mutlak
sadakat ve icraatçı yeterlilikleri nedeniyle vazgeçilmez kılınırken, Karabekir
ve Ali Fuat gibi siyasi hırslara sahip olduğuna inandığı arkadaşları, sistemli
siyasî manevralarla merkezden uzaklaştırılmıştır.
Unutulan Konu Hatırlatması: Bu
kapsamlı inceleme sürecinde, Paşalar dönemi üzerine odaklanırken, Rauf
Orbay’ın M. Kemal nezdindeki konumu ve aralarındaki husumet detaylı olarak
ele alınmamıştır. Orbay, Karabekir ve Ali Fuat ile birlikte TCF’nin kurucusu
olarak muhalefet cephesinde yer almış, Lozan sonrasında Başvekillikten ayrılmış
ve İzmir Suikastında yargılanmıştır. Atatürk’ün, Orbay’ın politik hırsı
nedeniyle kendisine karşı entrikalar çevirdiğini düşündüğü (bkz. Rıza Nur’un
ifşaatları) ve yurt dışından dönüşünden sonra onunla hemen görüşmeyi reddettiği
(hislerimiz biraz daha yatışsın) bilgisi önemlidir, ancak bu analizin
hacmi bağlamında bu konunun derinlemesine işlenmesi daha geniş bir çalışma
konusu olacaktır.
Kaynakça
Aşağıdaki kaynaklar, bu çalışmanın
dayanağını oluşturan bilgileri içermektedir (APA stilinde sunulmuştur):
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T.. Balcıoğlu,
A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive.
Cebesoy, A. F. (1960). Siyasi Hatıralar (C. II). İstanbul. Çakmak
Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun
Yayınları. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul:
Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2.
İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları.
İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal
Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2
Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve
Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Paşalar
Kavgası. Emre Yayınları. Kardeş, M. E., Çakmak, C., & Telli, A. (2024).
Cumhuriyet Fikri ve Felsefe. Istanbul University Press. Mumcu, U.
(2018). Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R.
(2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi Yayınevi. Nur, R. (t.y.). Hayat
ve Hatıratım (Cilt 1-4). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Nur, R.
(t.y.). Topal Osman Olayı. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni
Siyasi Hatıralarım (Cilt 1-2). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın
hatıraları (1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar.
Yapı Kredi Yayınları. Türkmen, Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu
Ve Yeniden Yapılanması. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak.
Milliyetçi Yayınlar. Tütüncü, Z. (t.y.). Mareşal Fevzi Çakmak.
Paşaların Yahudi/Dönme Kökenli Olma Hakkındaki Teoriler
Bahsi geçen Millî Mücadele liderlerinin
kökenlerine veya dinî cemaatlere yakınlıklarına dair ortaya atılan söylentiler, özellikle Dr.
Rıza Nur’un hatıratları (Hayat ve Hatıratım) ve bu eserlerin
yayınlanma sürecindeki yorumlar üzerinden kaynaklanmaktadır. Bu
iddialar, dönemin aşırı siyasallaşmış atmosferi, şahsî rekabetler ve özellikle
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) yapısı ile ilgili tarihî tartışmalar
bağlamında ele alınmalıdır.
Aşağıda, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet
İnönü ve diğer paşalara yönelik kaynaklarda yer alan, Yahudi/Dönme kökenli olma
veya onlarla iş birliği yapma ithamları detaylıca incelenmiştir:
I. Mustafa Kemal Atatürk ve Selanik Bağlantısı Üzerindeki İma
ve İddialar
Kaynaklarınızda Mustafa Kemal Paşa’nın
doğrudan Yahudi veya Dönme asıllı olduğuna dair kesin bir belge veya ifade
bulunmamaktadır. Ancak, Paşa’nın yetiştiği ve ilk siyasî faaliyetlerini
yürüttüğü Selanik (Thessaloniki) şehri üzerinden dolaylı imalar mevcuttur.
- İttihat ve Terakki’nin Kökeni: İttihat ve Terakki
Cemiyeti, Selanik’te kurulmuş ve Paşa bu cemiyete dahil olmuştur . Dr.
Rıza Nur, İttihatçıların Dönmelerin (İbrani inancından Müslümanlığa
geçmiş, özellikle Selanik merkezli cemaat) avucunda olduğunu ve Cemiyet’in
kilit isimlerinin (Talat Paşa’nın danışmanları gibi) Yahudi olduğunu iddia
ederek bu hareketin gayr-i millî olduğunu ileri sürmektedir .
- Siyasi Kıyaslamalar: Dr. Rıza Nur, Atatürk’ün
uygulamalarını, “zulmü
edip kat kat, çocuk kesmeğe başladım... yuh! Abdülhamit odalık derdi, ben
evlâdlık derim” gibi ifadelerle Nemrut, Firavun ve Dahhâk-i
Zâlim ile kıyaslamakta , bu dinsel ve tarihsel imgeleri kullanarak
Paşa’yı hedef almaktadır.
- Dönme Söylentisi: Rıza Nur, Paşa’ya yönelik “Teselyalı
ihtiyarlar” (Selanikli yaşlılar) tarafından üretilmiş bir rivayetten
bahseder, ancak kendisi bu rivayeti “düpedüz uyduruyor!” sözleriyle
reddederek, bunu siyasi muhaliflerin aleyhinde kullandığı bir yalan olarak
nitelendirir [88].
- Karabekir’in Yorumu: Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal’in
Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşunda
etkisinin olmadığını, ancak cemiyetin İttihat ve Terakki adını
aldıktan hayli zaman sonra katıldığını belirtir .
II. İsmet İnönü: Köken ve Diplomatik İlişkiler Üzerindeki
Eleştiriler
İsmet İnönü’ye yönelik söylentiler,
çoğunlukla millî ve millî olmayan ayrımı üzerinden yürütülmüş,
özellikle Dr. Rıza Nur’un şahsî antipatisiyle beslenmiştir:
- Kürt Köken İddiası: Rıza Nur’un hatıratlarında, İsmet Paşa’nın kökeninin
Kürt (Kürt) olduğu iması mevcuttur . Rıza Nur’un aşırı
Türkçü (ifrat derecede Türkçülük) görüşleri göz önüne alındığında,
bu tür bir köken iması dahi Paşa’yı gayr-i millî gösterme gayretinin bir
parçasıdır.
- Hayim Naum Efendi ile İlişkisi (İlginç Konu): İsmet
Paşa’ya yöneltilen en somut suçlama, Lozan Konferansı sırasında İstanbul
Hahambaşısı Hayim Naum Efendi’yi delegasyonuna müşavir (danışman)
olarak almasıdır.
- Rıza Nur, Hayim Naum Efendi’nin Yahudi sımsıklığı
(sırnaşıklığı) ile İsmet Paşa’ya yaklaştığını, İsmet Paşa’nın da
onu lüzumu yokken holdelerde dolaştırdığını ve kendisine teklifsiz (samimi)
arkadaşı gibi gösterdiğini iddia etmiştir .
- Rıza Nur, bu durumun hem İsmet’in hem de Türk
Milletinin heyetinin haysiyetini kırdığını ileri sürmüş ve Hayim
Naum’un gayesinin imtiyaz gibi bir para dalaveresi olduğunu iddia
etmiştir .
- Bu eleştiriler üzerine Rıza Nur, İsmet Paşa’nın
yanından ayrılmış ve “Yahudi'ye
hakaret ettim ve kolundan tutup arkama çektim. Bir daha burada yürü!
dedim” diyerek Hahambaşı’na fiziksel tepki gösterdiğini anlatır .
- Sonuç olarak Rıza Nur, İsmet Paşa’yı bu olayda
safdillik (sadedil) ile itham etmiş ve “Yahudi’nin pis ayağına
çiğnetmese ya” diyerek diplomatik etik ihlâlini vurgulamıştır .
III. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Fevzi Çakmak
Bu paşalar hakkında doğrudan Yahudi asıllı
olduklarına dair söylenti veya iddialara kaynaklarda yer verilmemiştir. Ancak,
Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy, siyasi muhalefete geçtikleri için, Mustafa
Kemal tarafından güvensiz ve siyasi açıdan engelleyici olarak
görülmüşlerdir.
- Kâzım Karabekir: Karabekir’in kökeni Selçuk Türklerine
dayandırılmıştır. Karabekir, kendisini feragat (fedakârlık)
ruhuyla hareket eden, vatanı için en iyi arkadaşını dahi (Atatürk’ü)
uyarmaya karar veren bir figür olarak sunar . Tam aksine, Karabekir,
Bolşevikliği ve yabancı tesirleri (örneğin Ermeni ve Kürt ayrılıkçılarını
emperyalist devletlerin aracı olarak görmesi) reddetmiştir .
- Ali Fuat Cebesoy: Ali Fuat Paşa’nın büyükannesinin Çerkez olduğu
belirtilmiştir [39]. Rıza Nur ve diğer muhalifler onu siyasette
toy ve saf olmakla eleştirmişlerdir, ancak bu eleştiriler etnik
kökeninden ziyade politik beceriksizliğine odaklanmıştır [244]. Paşa’nın
Çerkez Ethem ve Ali Saip ile olan ilişkileri nedeniyle de şüphe altına
alındığı görülmektedir .
- Fevzi Çakmak: Fevzi Paşa, kaynaklarda muhafazakâr
ve dindar bir asker olarak tasvir edilmiştir. Hakkında herhangi bir
etnik veya dinî köken iddiası, kaynaklarda yer alan ağır ithamlar arasında
zikredilmemektedir. O, Atatürk’ün derin itimat ve muhabbetini
kazanmıştır [6, 64].
IV. Dr. Rıza Nur’un İddialarının Niteliği
Dr. Rıza Nur'un hatıratları, kronolojik
geniş bilgilerde önceki yazılarımızda detaylıca ele alındığı gibi, müşahedeler
(gözlemler) ve vesika (belge) iddiası altında yoğun kişisel düşmanlık ve
aşırı görüşler içermektedir.
- Marazi Tavır: Hatıratı yayınlayanlar dahi, Rıza Nur'un
M. Kemal ve Milli Mücadele kadrosu hakkındaki iddialarını kaba, çirkin
ve hissilik ile yüklü bularak, yazarın bu dönemde ruhi ve zihnî
durumunun sağlıksız olabileceği uyarısını yapmıştır . Bu durum, onun
muhalif gördüğü herkesi (İsmet’i Kürt, Rauf’u Abaza gibi) farklı etnik
veya dini kökenlerle itham etme eğilimini (bkz. Yahudi düşmanlığı [228,
239]) tevsik etmektedir.
- Siyasi Tasfiye Silahı: Rıza Nur, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası (TCF) liderlerinin yargılanıp tasfiye edilmesini,
M. Kemal’in “Soyup
yiyecekler, asıp kesecekler. Rıza Nur buna manidir” diyerek
kendisini ortadan kaldırmaya karar vermesiyle açıklamaktadır . Bu
bağlamda, Rıza Nur'un Yahudilik ve Dönmeliğe dair iddiaları, kendisine ve
arkadaşlarına yönelik siyasi tasfiyeyi meşrulaştıran ve rejim
aleyhtarlarını gayr-i millî göstermeye çalışan bir siyasi taarruz
metodu olarak kullanılmıştır.
Sonuç olarak, bahsedilen paşalar
hakkındaki Yahudi asıllı olduğu söylentileri, doğrudan belgesel kanıtlara
dayanmaktan çok, Dr. Rıza Nur’un hatıratlarındaki politik rakiplerini
itibarsızlaştırma amaçlı, kişisel ve aşırı milliyetçi (ifrat) ithamlar
zincirinin bir parçasıdır.
Bahse konu olan Paşaların eşlerinin Yahudi
(Jewish) veya Ermeni (Armenian) asıllı olduğuna dair iddialar, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemindeki yoğun siyasi rekabetin ve muhalif
hatıratlardaki kişisel ithamların (suçlamaların) bir uzantısı olarak
değerlendirilmektedir.
Sunulan akademik kaynaklarda yapılan
incelemeler neticesinde, adı geçen Paşaların eşlerinin Yahudi veya Ermeni
kökenli olduğuna dair doğrudan veya kanıtlanabilir bir bilgi yer
almamaktadır. Ancak, özellikle muhalif kanatta yer alan Dr. Rıza Nur’un
hatıratları (Hayat ve Hatıratım) bu türden aşırı milliyetçi ve etnik
temelli ithamların (suçlamaların) kaynağını teşkil etmektedir.
Aşağıda, kaynaklardaki ilgili şahsiyetler
ve eşleri hakkındaki bulgular detaylı olarak sunulmuştur:
I. Mustafa Kemal Atatürk’ün Eşleri Hakkında
Atatürk’ün özel hayatında adı geçen Latife
Hanım ve Fikriye Hanım kaynaklarda zikredilmektedir.
- Latife Hanım: Atatürk’ün Latife Hanım ile İzmir’e
yaptığı ikinci gidişte evlendiği ve bunun “bütün bir milleti sevindiren
pek mes’ud bir hadise” olduğu belirtilmiştir. Rauf Orbay, bu evliliğin
ardından kendisini tebrik ettiğinde, Atatürk’ün ona “Dansı başına
Raufcuğum, dedi. Haydi bir gayret de sen göster...” dediğini aktarır.
- Kaynaklarda, Latife Hanım’ın Yahudi veya Ermeni
kökenli olduğuna dair herhangi bir bilgi ya da ima mevcut değildir.
Atatürk’e yönelik Dönme (İbrani asıllı Müslüman) olduğu yönündeki
söylentiler, daha ziyade kendisinin Selanik’teki (Thessaloniki)
erken dönem siyasî faaliyetleri ve İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) ile
olan bağlantıları üzerinden tartışılmıştır. Ancak Rıza Nur, bu
söylentileri dahi “düpedüz uyduruyor” diyerek reddetmektedir.
- Fikriye Hanım: Savaşın kritik günlerinde Paşa’nın
yakın çevresinde adı geçen Fikriye Hanım’a dair herhangi bir etnik köken
bilgisi kaynaklarda bulunmamaktadır.
II. İsmet İnönü’nün Eşi Hakkında
İsmet İnönü’nün eşi hakkında kaynaklarda
etnik köken belirtilmemiştir. İnönü’ye yönelik ithamlar, kendisinin Kürt
kökenli olduğu iddiası ve diplomatik ilişkileri üzerinden yapılmıştır.
- Hayim Naum Efendi Vakası (İlginç Konu): Önceki
yazılarımızda detaylıca ele aldığımız üzere, Rıza Nur, Lozan
Konferansı sırasında İsmet Paşa’yı, Türk delegasyonunda “Yahudi
sımsıklığı” ile Hahambaşı Hayim Naum Efendi’ye müşavir (danışman)
gibi yer vererek diplomatik saygınlığı (haysiyeti) zedelemekle
itham etmiştir.
- Bu durum, İnönü’nün bizzat eşinin değil,
diplomatik çevresinin Yahudi temsilcilerle kurduğu ilişki nedeniyle gayr-i
millî olmakla itham edilmesine yol açmıştır.
III. Dr. Rıza Nur’un Kendi Eşi Hakkında
Rıza Nur’un hatıratları, Paşaların
eşlerinin kökenlerine dair doğrudan bilgi sağlamasa da, kendisinin evliliği
hakkındaki aşırı derecede detaylı ve kişisel eleştirileri, dönemin etnik ve
ahlakî yargılarını göstermesi açısından önemlidir.
- Rıza Nur, eşinin ailesi hakkında Serasker Hüseyin Avni
Paşa’nın (Serasker) ailesi olduğunu belirtir. Ancak eşini ve
ailesini ağır biçimde eleştirir:
- Eşinin “morfinoman” (morfin bağımlısı)
olduğunu, “cem hesabı bile bilmez” derecede cahil olduğunu ve
babasının da akıl hastası (dimağan hasta) olduğunu iddia eder.
- Eşinin ailesini son derece korkak, menfaat
düşkünü ve ahlâksız olarak niteler. Büyükannesinin, nikâh
hediyesi olarak verdiği 50 kuruşluk bileziği üç gün sonra geri aldığını
anlatır.
- Eşinin dayısının Avusturyalı (Avusturyalı)
bir kadınla evli olduğunu ve bu kadının kocasının paralarını alıp yüzüne
fırlattığını hayretle gözlemlemiştir.
- Rıza Nur’un, siyasî rakiplerini Yahudi, Kürt veya Abaza
olmakla itham etme eğilimi olmasına rağmen, kendi eşi için
kaynaklarda herhangi bir Yahudi veya Ermeni kökeni iddiası ileri
sürülmemiştir. Eşi ve ailesi hakkındaki eleştirileri daha çok ahlaki
yozlaşma, hastalık ve vicdansızlık temalarına
odaklanmıştır.
IV. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Fevzi Çakmak’ın
Eşleri Hakkında
Bu üç Paşa’nın eşlerinin etnik veya dini
kökenlerine dair kaynaklarda herhangi bir bilgi, iddia ya da söylentiye
rastlanmamıştır.
- Fevzi Çakmak Paşa: Kendisi hayatı boyunca dindar ve
muhafazakâr (korumacı) bir figür olarak tasvir edilmiş. Eşi veya
aile çevresine dair bu yönde bir itham kaynaklarda yer almamıştır.
- Kâzım Karabekir Paşa: Kökeni Selçuk Türklerine
dayandırılan Paşa’nın, ailesinin etnik yapısı veya eşinin Yahudi/Ermeni
kökenli olduğu yönünde bir bilgi mevcut değildir.
- Ali Fuat Cebesoy Paşa: Kendisinin büyükannesinin
Çerkez olduğu bilgisi mevcuttur. Eşi hakkındaki bu türden söylentilere
kaynaklarda yer verilmemiştir.
V. Genel Değerlendirme ve İddiaların Kaynağı
Bu tür söylentilerin ve ithamların
tarihsel arka planı, genellikle muhaliflerin, rejim liderlerini gayr-i millî
gösterme çabasından beslenmiştir. Dr. Rıza Nur, “hırs ve ihtirasla dolu
gayri meşrû bir heyet” olarak nitelediği M. Kemal ve İsmet Paşa yönetimini
eleştirmek için, sık sık etnik ve dinî kökenler üzerinden hedef gösterme yolunu
seçmiştir. Bu da, Paşaların yakın çevrelerine dair her türlü dedikodu ve
söylentinin siyasi bir silaha dönüştürülmesine zemin hazırlamıştır.
Paşaların Dini Hassasiyetleri ve İnanç Yaklaşımları
Bu önemli ve karmaşık siyasî-tarihî
mesele, Milli Mücadele’nin lider kadrosunun (Paşalar) kişisel inançları,
ideolojik dönüşümleri ve yeni rejimin kurulması sırasındaki vicdanî
muhasebeleri açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir.
Giriş: Dini Hassasiyetlerin Yüzdesel
İfadesine Dair Metodolojik Uyarı
Öncelikle belirtmek gerekir ki, tarihî
şahsiyetlerin manevî veya dinî hassasiyetlerini yüzdesel bir ifadeyle (yüzde
olarak) belirlemek, mevcut akademik kaynakların sağladığı nitel (kalitatif)
verilerle mümkün değildir. Zira kaynaklar, Paşaların dindarlık dereceleri
hakkında kişisel yorumlar, siyasî ithamlar ve gözlemler sunar; sayısal bir
ölçümleme (kantitatif analiz) yapmaz.
Bu nedenle, incelememizde Paşaların dinî
hassasiyetlerini ve inançlarına yaklaşım tarzlarını, kaynaklardaki muhafazakâr
(korumacı), muti (itaatkâr), taassup (bağnazlık), mağduriyet
(ezilmişlik) gibi nitelemeler üzerinden, fikirlerindeki değişimler ve pişmanlıklar
bağlamında ele alacağız.
A. Paşaların Dini Hassasiyetleri ve İnanç Yaklaşımları
Paşaların dinî konulara yaklaşımları, esas
olarak Cumhuriyet’in modernleşme hedefleri karşısında kişisel inançlarının ve
siyasi stratejilerinin nasıl konumlandığına göre farklılık göstermiştir:
1. Mareşal Fevzi Çakmak Paşa: Muhafazakâr İtikat ve Kanaat
Fevzi Paşa, Paşalar arasında en belirgin muhafazakâr
(korumacı) ve dinî inanca sahip şahsiyet olarak öne çıkar.
- İnancın Temeli: Mareşal, insanı hayvandan ayıranın din olduğu
kanaatindedir. Tarihin en eski zamanlarından beri (Yamyamlarda
bile) insanların Mebde ve Mead (Başlangıç ve Dönüş) kavramlarını
aradığını ve bunun doğrudan doğruya inanmak meselesi olduğunu
vurgular.
- Yaşam Tarzı: Fevzi Paşa, sade, gösterişten uzak (mahviyetkâr)
bir hayat sürmüştür. Oruçlu gibi sessizce iftar duaları okurken tasvir
edilmiştir.
- Modern Hukuka Yaklaşım: Paşa, dindar olmasına rağmen,
Karadağ sınırında Müslümanlara karşı işlenen zulümler karşısında,
komutanına beynelmilel hukuktan (uluslararası hukuk) ve ferdî
hürriyet ve müsavattan (bireysel özgürlük ve eşitlikten) bahsederek,
insan haklarına dayalı bir yaklaşımı savunmuştur.
- Siyasi Tavır: Askerin siyasetle uğraşmaması (iştigal
etmemesi) gerektiği prensibini hayatının en mühim ilkesi olarak
benimsemiştir; zira ona göre askerî görevdeki kişilerin siyasete girmesi
vatana büyük zararlar getirir.
2. Dr. Rıza Nur: Türkçü İfrat ve Dini Rakipleri İtham Etme
Aracı
Dr. Rıza Nur’un dinî hassasiyetleri, aşırı
derecede Türkçülük (ifrat derecede Türkçülük) ideolojisi ile iç içe
geçmiş ve siyasî rakiplerini itibarsızlaştırma aracına dönüşmüştür.
- Dini İddialar: Rıza Nur, İslâmiyet’in kanunî esasının (Kanun-u
Esasi) Cumhuriyet’e uyduğunu ve bu prensiplerin Kur’an-ı
Kerim’de fukara, amele ve gayretkeşlere dair bolşevik prensipleri ihtiva
ettiğini iddia edenlere karşı çıkmıştır.
- Etnik ve Dinî İthamlar (Önemli Tekrar): Önceki
yazılarımızda detaylıca bahsettiğimiz üzere, Rıza Nur, kendi siyasî
düşmanlarını, onların etnik kökenlerini vurgulayarak ya da
Yahudilik/Dönmelik ile ilişkilendirerek gayr-i millî göstermeyi
amaçlamıştır. Örneğin, Lozan’da İsmet İnönü’nün Hayim Naum Efendi'yi
müşavir (danışman) gibi kullanması, Rıza Nur tarafından Paşa’nın
haysiyetini zedeleyen bir Yahudi sımsıklığı olarak itham
edilmiştir.
3. Kâzım Karabekir Paşa: İslâm ve Sosyal Eğitim Odaklılık
Karabekir Paşa, dinî inancını sosyal
sorumluluk, ahlâk ve eğitim alanında somutlaştırmıştır.
- Sosyal Sorumluluk: Doğu'da yetim kalan binlerce çocuğu
toplayıp Çocuklar Kasabası’nda meslek edindirerek yetiştirmesi,
onun vicdanî ve ahlâkî hassasiyetlerinin somut göstergesidir.
- Dini ve Siyasi Karşılaştırmalar: Karabekir, Mustafa
Kemal’in hilafeti ve saltanatı devirmesinin Asyanın sair
Müslümanlarının (Asya'nın diğer Müslümanlarının) hazım ve kabul
etmeyeceği fikrini savunarak, İslâm âlemindeki liderlik konumunun
korunması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’in fukaraya,
ameleye ve sa’y-gayrete dair Bolşevik prensipleri ihtiva ettiğini düşünerek,
bu durumun Müslümanların Bolşevikliği kolay kabul etmesine neden olduğunu
ileri sürmüştür.
4. Mustafa Kemal Atatürk: Laik ve İnkılapçı Yaklaşım
Atatürk’ün dinî konulara yaklaşımı,
Osmanlı’nın çöküşünü hazırlayan taassup (bağnazlık) ve ortaçağ kurumlarını
tasfiye etmeye odaklanmıştır.
- İnkılap ve Dinin Özü: Atatürk, medeniyet yolunda
ilerlemenin hayat şartı olduğunu ve bunun yenileşmeye (teceddüd)
bağlı olduğunu vurgulamıştır. Bu yenileşmenin, “cehalet ve taassuba
destek olan bütün ortaçağ müesseselerini tasfiye etmek” ve “dinimizin
öz kaynağına ulaşmak” ile mümkün olacağına inanmıştır.
- Cumhuriyetin Felsefesi: Atatürk, İslâm’ın, “Sizin
işiniz aranızda meşveretle hallolunacaktır” manasına gelen sözünün, Cumhuriyetin
esası olduğunu ve bu veciz (özlü) sözde hükümdarlığın dinî
hükümlere uymadığı inancının mündemiç (içkin) olduğunu
belirtmiştir.
B. Cumhuriyet Kurulurken ve Devamında Paşaların
Fikirlerindeki Değişimler ve Pişmanlıklar
Paşalar, Milli Mücadele sırasında el ve
fikir birliği ile hareket etmiş olsalar da, Cumhuriyet’in kuruluşu ve tek
parti rejiminin konsolidasyonu süreci, bu birlikteliği bozmuş, fikir
ayrılıklarına ve derin pişmanlıklara yol açmıştır.
1. Mustafa Kemal Atatürk: Pişmanlık Yerine Azim ve İcbar
Atatürk’ün temel fikri, geri kalmışlıktan
kurtulmak için sarsıntı vücuda getirmeden, ancak kararlılıkla ilerici
faaliyetleri yönetmek olmuştur. Pişmanlık yerine, zorunluluğa inanmıştır.
- Siyasi Tasfiye: Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy
gibi arkadaşlarını ordudan ayırması (ve Ali Fuat’ı Moskova’ya göndermesi)
siyasî bir zaruret olarak görülmüştür. Atatürk’e göre, kuvvetli hükûmet
taraftarıdır. TCF’nin kurulmasıyla birlikte, muhalefetin ulusal
menfaatlere zarar vereceği ve istikrarı bozacağı kanaati ağır
basmıştır.
- Hatalar ve Keder: Gençlere hitaben, en başta
anlatılması gerekenin kendisinin yaşadığı mihnet (sıkıntı), cevir
(zulüm) ve cefa devri olduğunu, bu dönemde arkadaşlarına söz
geçiremediğini ve Padişah’ın gözlerini kapadığını belirtir. Bu durum,
mücadele azminin kaynağını oluşturur.
- Vefaya Dair Eleştiri: Ali Fuat Paşa’nın İzmir suikastı
girişimi hakkındaki bilgiyi kendisine getirmemesini, “arkadaşlık,
mertlik, hatta sadece insanlık icabı” bir vazife olmasına rağmen büyük
bir kayıtsızlık olarak görmüş, bu vefasızlığa dair üzüntüsünü dile
getirmiştir.
2. Muhalif Paşalar (Karabekir, Cebesoy, Rıza Nur, Rauf
Orbay): İhanet İthamı ve Hürriyet İflası
Bu grup Paşaların temel fikir değişimi ve
pişmanlığı, tek adam tahakkümüne (oligarşik meramların icrası) karşı
çıkmak ve hürriyet davasını savunmak etrafında şekillenmiştir.
- TCF’nin Kurulması ve Pişmanlık: Karabekir, Ali Fuat ve
Rauf Orbay, ordunun siyasete karışmaması gerektiği emri üzerine ordudan
çekilmiş, ancak bu durumun M. Kemal’in bir dolabı (entrika)
olduğu inancıyla TCF’yi kurmuşlardır. Bu, Paşaların, hürriyet ve
demokrasi davasında ilerlemek isterken, bizzat M. Kemal tarafından “hırs
ve garazla” hareket eden hainler olarak gösterilme pişmanlığı
ve hayal kırıklığı yaşamalarına neden olmuştur.
- Siyasi Hatanın Tekrarı: Karabekir, ilk hürriyet
hareketinin (Meşrutiyet) iflas etmesine neden olan amillerin (faktörlerin)
aynılarının bu defa da kendini gösterdiğini ve samimi yardımcı olan bazı
arkadaşların ayrılığının tek sebebinin bu olduğunu ileri sürmüştür. Onlar,
kanaat-i vicdanını satmak suretiyle refah içinde yaşamak yerine,
siyasî baskı ve suikast girişimleri ile mücadele etme acısını
yaşamışlardır.
- Rıza Nur'un Zihnî Pişmanlığı/Yozlaşması: Rıza Nur,
TCF’nin liderleri yargılanırken, M. Kemal’in kendisini ortadan kaldırma
niyetiyle hareket ettiğini düşünmüş ve yaşadığı mağduriyeti bir zulüm
olarak kaydetmiştir. Onun fikrî değişimi, bu siyasî rekabeti tamamen şahsi
bir kin ve vahim bir psikolojik yozlaşma ile hatıratına
aktarmasına neden olmuştur.
3. İsmet İnönü Paşa: Başbakanlık ve Eleştirilere Tepki
İsmet Paşa’nın fikirleri, kuruluş
döneminde devletçi (étatique) bir zihniyete evrilmiştir.
- Devletçilikteki Değişim: İnönü, devletçilik
politikasının teorik bir ideoloji olarak değil, ülkenin imar edilmesi,
mali ve ticarî dengenin korunması gibi büyük ihtiyaçlardan zorla ve
kendiliğinden (kendiliğinden doğdu) doğduğunu savunmuştur. Bu,
ideolojik bir sapmadan ziyade, pragmatik bir zorunluluk olarak görüldüğü
fikrini yansıtır.
- Atatürk’ten Ayrılma Pişmanlığı: İnönü, gençlerin
kendisine “Atatürk ile başvekil olarak çalışırken ayrılmanızın sebebi
nedir?” diye ısrarla sormasından bıkmış ve bu durumun hayatında vakit
vakit istismar konusu olduğunu belirterek bu konunun sürekli gündeme
gelmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. Bu, kendisinin geçmişe
dair sürekli sorgulanmasından duyduğu pişmanlığı/bıkkınlığı
gösterir.
C. Konu Bütünlüğüne Dair Hatırlatma
Tekrardan Kaçınma ve Eksik Konu:
Bu incelemede, önceki yazılarımızda
Rıza Nur'un Lozan'daki iddiaları ve paşaların TCF kuruculuğundaki rolü gibi
konuların tekrarlandığı görüldüğünden, bu bilgileri daha önceki analizlere
atıfla sunduk.
Ayrıca, sorgularda Rauf Orbay'ın siyasi
muhalefetteki rolü (TCF kurucusu, Lozan'dan sonra siyasi çekişmelerde yer
alması) kapsamlıca işlenmiş olsa da, kendisinin eşine dair etnik söylentiler
hususu eksik kalmıştır. Kaynaklarda Orbay'ın da Atatürk'ün evliliğini tebrik
etmesi gibi kişisel detaylar mevcuttur, ancak eşlerinin etnik kökenine dair
iddialara rastlanmamıştır.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. [14, 31, 36,
37]. Balcıoğlu, A. R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak.
Anna’s Archive. [63, 64]. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları.
İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal
Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. [460, 461, 462, 463, 464, 465, 466,
467, 468]. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt). İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. [472, 474, 477, 479]. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. [237, 239, 240, 241, 242,
243, 244]. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Paşalar Kavgası. Emre
Yayınları. [225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232]. Karabekir, K. (t.y.). Kürt
Meselesi. Emre Yayınları. [245, 246, 247, 248, 249, 250]. Mumcu, U. (2018).
Kazım Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. [234, 235, 236].
Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1-4). [88, 118, 129, 134, 169,
172, 178, 186, 187, 205]. Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. [79, 153].
Nur, R. (t.y.). Topal Osman Olayı. [276, 277, 278, 279, 280, 281, 282,
283, 284]. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945).
[254]. Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları.
[26, 273, 296]. Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi
Yayınlar. [299, 300, 301, 305, 338, 349, 368, 369, 373, 406, 417]. İnönü, İ.,
& Selek, S. (1985/1987). Hatıralar 1 ve 2. Bilgi Yayınevi.
[80, 82, 83, 106].
Bu önemli ve hassas iddia, Millî Mücadele
dönemi liderlerinin etnik ve dinî kökenlerine dair süregelen siyasî tartışmalar
bağlamında ele alınmalıdır. Yapılan incelemeler neticesinde, Mareşal Fevzi
Çakmak hakkında, Mevlâna Küçük Hüseyin Efendi vasıtasıyla Yahudi (Jewish)
veya Dönme (crypto-Jewish) asıllı olduğuna ya da bu çevrelerle gizli
ilişkilere sahip olduğuna dair doğrudan veya dolaylı bir bilgiye, suçlamaya
veya vesikaya kaynaklarınızda rastlanmamıştır.
Ancak, kaynaklar bu iddiayı ortaya atan
söylentilerin doğduğu siyasi ve psikolojik zemini anlamamıza yardımcı olacak
veriler sunmaktadır.
I. Mareşal Fevzi Çakmak’ın Dinî ve
Ahlâkî Şahsiyeti
Kaynaklar, Fevzi Paşa’yı Yahudi/Dönme
iddialarının aksine, aksine son derece dürüst, vatanperver, sade ve dinî
hassasiyetleri yüksek bir asker olarak tasvir etmektedir:
- Derin İnanç ve Ahlâk: Fevzi Paşa, “mahiyeti,
Cumhuriyet Hükûmeti olduğu halde onu katî olarak ifade ve ilân etmemek bir
zaaf teşkil etmekte idi” fikrini taşımakla beraber, dindar bir kimlik
sergilemiştir. Dini, insanı hayvandan ayıran temel unsur olarak görmüş ve “Mebde
ve Mead” (Başlangıç ve Dönüş) kavramlarının (kavram) inanmak
meselesi olduğunu vurgulamıştır. O, “vakur, sakin, metin, dürüst,
mütevazi ve her türlü gösterişten uzak, müşfik ve tam manasile fazilet
örneği bir şahsiyet” olarak milletin vicdanında yer etmiştir.
- İnsanî Prensipler: Arnavutluk’taki askerî görevleri
sırasında dahi, kendisine karşıt fikirler taşıyan komutanına (Şemsi
Paşa) “müslümanlıktan gayri dinde olan insanların bu vatanda
yaşama, barınma hakkı olmadığı” fikrine karşı çıkarak, milletlerarası
hukuku ve fertler arasında eşitlik ve hürriyeti (müsavat ve
hürriyet) hatırlatmıştır. Bu, Paşa’nın bağnaz (taassup) değil,
evrensel hukuk ilkelerine bağlı bir dindarlığı benimsediğini gösterir.
II. Mevlâna Küçük Hüseyin Efendi
Hakkındaki Bilgiler
Kaynaklarınızda Mevlâna Küçük Hüseyin
Efendi’den doğrudan alıntılar mevcut olmakla birlikte, bu alıntılarda Fevzi
Çakmak ile ilgili bir bağlantı kurulmamıştır.
- Küçük Hüseyin Efendi’nin Mütalaası: Mevlâna Küçük
Hüseyin Efendi, duvara kiremit sokmaya çalışan bir meczubu (ermiş)
gördüğünde, “Memlekete veba sokmak istiyor: fakat sokturmayız”
demiştir. Bu, kendisinin ülkeye yönelik tehditlere karşı manevî bir
uyanıklık ve hassasiyet taşıdığını gösterir. Ancak bu veba
tehdidinin Fevzi Çakmak’la veya Dönmelerle ilişkilendirilmesi,
kaynaklardaki metinlerde yer almamaktadır.
- Dinî Çevre: Küçük Hüseyin Efendi, “Hadim’ül Fükara”
(Fakirlerin Hizmetkârı) unvanını kullanan, erenler ocağına mensup,
tasavvufi şiirler ve dualar okuyan (örneğin Haydar-ı Kerrar’a atıflar) bir
dinî şahsiyettir. Bu çevrelerin, siyasî liderler hakkındaki görüşleri,
dönemin genel siyasî ve etnik şüpheciliğinden etkilenmiş olabilir, ancak
bu durum Paşa’ya yönelik iddiayı teyit etmez.
III. Dönme/Yahudi Söylentilerinin
Kaynağı Üzerine Akademik Değerlendirme (Önceki Yazılarımızdan Tekrar)
Bu tür söylentilerin ortaya çıkışı, daha
önceki analizlerimizde detaylı olarak ele aldığımız gibi, Dr. Rıza Nur’un
hatıratlarındaki (Cilt 3, Cilt 4) siyasî düşmanlarına yönelik kişisel ve marazî
ithamlarının bir sonucudur.
- Rıza Nur’un İtham Metodu: Rıza Nur, başta Mustafa
Kemal ve İsmet İnönü olmak üzere muhaliflerini, gayr-i millî
göstermek amacıyla Kürt, Abaza, Yahudi veya Dönme kökenli olmakla
suçlamıştır. Örneğin, İttihatçıları “Dönmelerin, Yahudilerin avucunda”
olmakla itham etmiş; Talat Paşa’nın baş müşavirlerinin Yahudi (Metrsalem,
Karasu) olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca İsmet Paşa’nın Lozan’daki
delegasyonunda Hayim Naum Efendi'ye yer vermesini “Yahudi sımsıklığı”
olarak nitelemiştir.
- Fevzi Paşa’nın Durumu: Fevzi Çakmak, askerî saflıktan
yana tavrı ve Mustafa Kemal'in yanında yer almasına rağmen, 1944’te emekli
edildikten sonra İsmet İnönü’ye muhalif kanatta (huzursuzluk yaratma)
yer almıştır. Siyasi rakipleri (özellikle tek parti rejimindeki C.H.P.’nin
kodamanları olarak adlandırılan çevre) tarafından adam kayırma
ve aksaklıklar hususunda eleştirilmiş olsa da, Paşa’nın bizzat
Yahudi veya Dönme kökenli olduğu iddiaları, kaynaklarda yer alan ağır
siyasî eleştiriler arasında bile öne sürülmemiştir.
Sonuç: Fevzi Çakmak’ın eşinin veya kendisinin
Yahudi/Ermeni asıllı olduğu yönündeki söylentiler, Milli Mücadele’nin kritik
figürlerine yönelik siyasî düşmanlıkların bir ürünü olarak görünmektedir.
Kaynaklar, Paşa’nın bilakis mutaassıp (bağnaz) olmadığı, ancak güçlü İslâmî
itikada sahip bir muhafazakâr olduğunu teyit etmektedir.
Millî Mücadele’nin Lider Kadrosunu Oluşturan Paşaların Dinî
Ve Manevî Değerlere Yaklaşımları
Millî Mücadele’nin lider kadrosunu
oluşturan Paşaların (Mustafa Kemal Atatürk, Kâzım Karabekir, Fevzi Çakmak,
İsmet İnönü, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Rıza Nur) dinî ve manevî değerlere
yaklaşımlarını, unutulmaz tecrübelerini ve kariyerlerini derinden etkileyen
hususları, kaynaklarda yer alan hatıratlar ve belgeler ışığında detaylı olarak
analiz etmektedir.
I. Mustafa Kemal Atatürk (Gazi Paşa)
Mustafa Kemal Paşa’nın değer verdiği
manevî şahıslar, dinî figürlerden ziyade, ulusun varlığı ve kurtuluşu için
fedakârlık gösteren, ileri görüşlü halk ve gençlik olmuştur.
A. Manevi Şahıslar ve Değerler
Paşa’nın en büyük manevî kaynağı, milletin
hakiki duygu ve emelleri ile vatanın kurtarılması idealidir.
- Ulusun Rolü: Atatürk, milletin varlığı için ömrünü
yıpratan, milletin duygu ve temayüllerine (eğilimlerine) temas
etmeyi, her türlü muvaffakiyetin (başarının) hakiki kaynağı
olarak görmüştür.
- Feragat (Fedakârlık) Erdemi: Paşa’ya göre, en mesut
olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce meçhul kalmasını tercih edecek
karakterde bulunanlardır. Kendi şahsiyetini ulusun üstünde görenler,
ulusun saadetine hizmet etmiş sayılmazlar.
- Cumhuriyetin Esası: Paşa, İslâmiyet’in özündeki meşveret
(istişare, danışma) ilkesinin, Cumhuriyet’in esası olduğunu vurgulamış,
dinî metinlerin hükümranlığın dinimize uymadığı inancını taşıdığını
belirtmiştir.
B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Eleştiriler
Paşa’nın gençliğinde yaşadığı zorluklar ve
zafer anlarındaki hisleri, onun gelecekteki kararlarına yön vermiştir:
- Gençlik Dönemi Eziyetleri: Gençliğe her şeyden önce
anlatılması gerekenin, Atatürk’ün yaşadığı mihnet (sıkıntı), cevir
(zulüm) ve cefa devri olduğu belirtilir. Bu, arkadaşlarına söz
geçirememesi,
amirlerine dert anlatamaması ve kapıların çalındığı halde
açılmaması gibi durumları içerir.
- Zafer Anındaki İnhidam (Yıkılma) Hissi: Büyük
Taarruz’da, güneş batıya yaklaşırken, düşman mevzilerinin amansız ateşler
altında barınılmaz bir cehennem haline geldiği anı hisseder. “Bir
an sonra cihanda büyük bir inhidam (yıkılma, çökme) olacaktı; beklediğimiz
halas (kurtulma) güneşinin tulü edebilmesi için bu inhidam lâzımdı”
demiştir.
C. Geleceğine Etki Eden Hususlar
Atatürk’ün geleceğini şekillendiren temel
unsur, mutlak gerçekçilik (realizm) ve inkılapçı
(devrimci) azmidir.
- Gerçekçilik ve İleri Görüşlülük: Hayatında körü
körüne hareket, hayal ve maceraperestlik hiç olmamıştır. İdeallerine
yürürken daima realitelerin (gerçeklerin) parlak ışığını
kullanmıştır.
- İnkılap Zorunluluğu: Medeniyet yolunda başarı
kazanmanın yenileşmeye bağlı olduğunu, bu yol üzerinde
duraklayanların boğulmaya mahkûm olduğunu düşünmüş. Bu, cehalet
ve taassuba (bağnazlığa) destek olan bütün ortaçağ müesseselerini
tasfiye etmek zorunluluğunu doğurmuştur.
II. Kâzım Karabekir Paşa
Karabekir Paşa’nın manevî değerleri,
askerî disiplin, yetimlere sahip çıkma ve millî tarihe sadakat temellerine
dayanır.
A. Manevi Şahıslar ve Değerler
Paşa, yüksek feragat (fedakârlık), asalet
ve kadirbilirlik hassalarına sahip Türk milletinin cevherine hayrandır.
- Yetimlere Hizmet: Karabekir Paşa'nın hayatındaki en
önemli manevî uğraş, Doğu’da topladığı bini aşkın yetim çocuğa (Çocuk
Davamız) sahip çıkmasıdır. Onlara meslek bilgisi, pratik beceriler
(yara sarma, yara taşıma) ve sağlıklı yaşam kurallarını öğretmiştir.
- Siyasi Olmayan İbret: Eseri Şarkılı İbret ile
vatan çocuklarına öğütler vermek istemiştir. “Maksadım vatanperverlik,
ülüvvi ahlâk, insanı kâmillik... icabı gibi göstermek isteyen safsatalara
karşı, milletin ve nesli atinin nazarı dikkat ve intibahını celbetmektir”
diyerek asıl amacının ahlâkî ve manevî uyanış olduğunu belirtmiştir.
B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Tecrübeler
Paşa’nın askerî dehasını gösteren ve
geleceğine etki eden hadiseler mevcuttur:
- Kars Manevrası (Tarihî Olay): Kars’a hücum sırasında
Paşa’nın mahir bir manevra ile Halit Bey kumandasındaki bir kısım askeri
suyun öte yakasına geçirerek Ermeni ordusunun ric’at (geri çekilme)
hattına sarkması, Kars’ın zaptını sağlamıştır.
- Atla Yaşadığı Tehlike: Bir binadan çıkarken atla
yaşadığı tehlikeli bir anı anlatır. Eğilmekle beraber sol elini fıskiyeye
dayamış, nasıl kalkacağını bilememiş, zorla cendereden geçer gibi atın
sırtına itmiştir. Bu tehlikeli an, Karabekir’in fürûsiyette
(binicilikte) tecrübe kazanmasına rağmen yaşadığı bir hadisedir.
- Suikast Girişimi: Hayatına karşı hazırlanan suikastı
haber alıp önlemesi, üç bin kitabının (İstiklal Harbimizin Esasları)
yakılması ve çevik bir adamı bahçede kovalaması onun için unutulmaz trajik
olaylardandır.
C. Geleceğine Etki Eden Hususlar
Karabekir, hürriyet ve hakikat
davasından sapmayan bir aydın neslin yetişmesi gerektiğini düşünerek siyasî
hayatını bu yöne sevk etmiştir.
- Siyasi İflas Pişmanlığı: Paşa, pek yüksek fikirler
ve ümitlerle başlanan ilk hürriyet harekâtının (Meşrutiyet)
fecî bir surette iflasını mucip olan amillerin (etkenlerin) hemen
hemen aynısının yeni rejimde de kendini gösterdiğini görmüş ve pişmanlığını
dile getirmiştir. Bu durum, TCF'yi kurarak muhalefete geçmesinin temel
sebebidir.
- Vazife ve Kahramanlık: Paşa, tarihi hakikatleri
beraber gömmenin feci bir cinayet olduğunu savunmuş. Genç nesiller
için verilecek fikrin, şu ya da bu kişinin kurtarıcılığından ziyade,
herhangi bir düşmanlığa karşı ruhen isyana hazır olmaları gerektiğini
vurgulamıştır.
III. Mareşal Fevzi Çakmak Paşa
Fevzi Paşa, derin dinî itikadı (inancı)
ve askerî feragat (fedakârlığı) ile tanınmıştır.
A. Manevi Şahıslar ve Değerler
Fevzi Paşa’nın manevî hassasiyeti, İslâm
anasırı (İslâm unsurları) ve dinî değerlere bağlıdır.
- Dinî İnanç: Mareşal, insanı hayvandan ayıranın din
olduğu kanaatindedir. Oruçlu gibi sessizce iftar duaları
okurken görülmüştür.
- Feragat ve Gayret: Paşa, hiçbir insanın tahammül
edemeyeceği bir feragat (fedakârlık) ve inhimak (aşırı
düşkünlük) ile kendisini okumaya ve tetebbua (incelemeye) vermiş;
çok zamanlar yemek yemeyi ve tıraş olmayı unutmuştur.
B. Hayatında Unutamadığı Olaylar
Mareşal’in hem dinî hem de meslekî
disiplinini yansıtan olaylar vardır:
- Asabiyetli İftar Anı: Bir Ramazan akşamı iftar vaktine
yaklaşırken, Fevzi Bey ve arkadaşları oruçlu gibi sessizce iftar duaları
okuyorken, Paşa’nın (komutanının) saati vaktin geldiğini gösterdiği halde
topun atılmaması üzerine çılgın bir hale gelmiş; gayri şuurî olarak
elindeki bardağı sofraya bırakmış ve sofrayı şiddetle ileri geri
sarsmıştır. Bu durum Fevzi Bey’in şahit olduğu unutulmaz bir asabiyet
(sinir bozukluğu) anıdır.
- Hukuk İlkelerine Sadakati (Tarihî Hadise):
Balkanlar’da görevliyken, komutanının “Müslümanlardan başka dinde
insanların bu vatandan istifade hakkı olmadığı” zehabına (yanlış
düşünce) karşı çıkarak, kendisine beynelmilel hukuktan
(uluslararası hukuk) ve ferdî hürriyet ve müsavattan (bireysel
özgürlük ve eşitlikten) bahsetmiştir.
C. Geleceğine Etki Eden Hususlar
Paşa’nın hayat felsefesi, ilim ve
intizam (düzen) ile azim ve iman üzerine kuruludur.
- Askerî İcbar (Zorunluluk): Fevzi Paşa, Millî
Mücadele’nin sevkülceyş (strateji) ve idaresinde (yönetim)
yer almış, Büyük Taarruz kararının alınmasında son teftişleri yaparak M.
Kemal’in kanaat ve imanını takviye etmiştir.
- Mütevazı (Alçakgönüllü) Tavır: Mareşal, İkinci İnönü
zaferinden sonra Meclis’te konuşurken, cumhura hoş görünmeğe muhtaç
olmadığı için parlak sözler sarf etmemekte, gerçeği mütevazı bir dil
ile anlatmakta; bu tavır, onun manevî gücünün kaynağı olarak
görülmektedir.
IV. İsmet İnönü Paşa
İsmet Paşa’nın manevî yolculuğu, tamamen yeni
rejimin idarî ve askerî istikrarını sağlama odaklı olmuştur.
A. Manevi Şahıslar ve Değerler
İnönü, Paşalar arasında en fazla pragmatizm
(faydacılık) sergileyenlerden biri olarak görülür.
- Askerî Disiplin: Genç subaylık döneminde iki kez ihtar
(uyarı) almıştır. Nâsır Paşa, etrafında subayların toplandığını ve
bu hâlin iyi olmadığını söylemiştir. Bu tecrübe, İnönü’nün siyasî
çatışmaların orduya sızmasını önleme konusundaki hassasiyetini
şekillendirmiştir.
- Mali İtidal: Cumhuriyetin ilk yıllarında bütçe
açığından sakınmış ve mali meselelerde kendi imkânlarımızın içinde
kalmanın güçlüklerine rağmen sıkıntıların devletin tabiî
sıkıntıları olduğunu, çözümlerin kendi ellerinde olduğunu düşünmüştür.
B. Hayatında Unutamadığı Olaylar
Kaynaklar İnönü’nün hayatında duygusal bir
pişmanlıktan çok, siyasî rakiplerine karşı duyduğu bıkkınlığı
yansıtan olaylara değinir.
- Başbakanlıktan Ayrılma Sorusu: Atatürk ile başvekil (başbakan)
olarak çalışırken neden ayrıldığının gençlik tarafından sürekli sorulması,
hayatında vakit vakit istismar konusu olduğu için kendisini
rahatsız etmiştir.
C. Geleceğine Etki Eden Hususlar
- Hürriyet ve Sulh: İsviçrelilerin soy, dil ve din
ayrılıklarına rağmen sulhta yaşamak ve terakki (ilerleme)
için kaynak bulmanın mümkün olduğu tecrübesini aktararak, bu prensibin
gelecekteki siyasî düşüncelerini etkilediğini ima etmiştir.
V. Dr. Rıza Nur
Dr. Rıza Nur’un manevî ve şahsî dünyası,
aşırı ihtiyatlılık (paranoya) ve ifrat (aşırıcılık) derecesindeki
Türkçülük ve kin duygusu ile doludur.
A. Manevi Şahıslar ve Değerler
Rıza Nur, şiiri ve ilmi
yegâne dostları olarak kabul etmiştir.
- Ahlâkî Hassasiyet: Kendisinin zalime, müstebide
(despot), haksıza, namussuza karşı sert, fakat mazlumlara karşı
gönlünün pek yufka olduğunu ve ağladığını iddia eder. En dokunduğu üç
şey: Perişan
dilenci, bir ağızdan şarkı söyleyen mektep çocukları, talimle yürüyen
asker alayı.
- Kadın ve Aile Kurumu: Rıza Nur, kadının esas
vazifesinin çocuk yetiştirmek ve aile idaresini vücuda getirmek
olduğuna inanmış; kadını erkekle müsavi (eşit) saymanın büyük
hata olduğunu, kadının yaratılışı itibarıyla (sinirlerinin galip
olması, zayıf bünye) siyasetten ve memuriyetten uzak durması
gerektiğini savunmuştur.
B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Pişmanlıkları
Rıza Nur’un hayatı, hatıratlarında mağduriyet
ve ihanet temalarıyla doludur.
- Aşırı İhtiyatlılık: Rıza Nur, ihtiyatı müthiş
bir şahsiyettir. Bir şeyde bir yedek bulundurmak yerine, birçok yedeğe
sahiptir. Cebinde üç dört ağızlık, dört beş kurşunkalem, iki stilo ve iki
saat taşıyarak adeta seyyar bir dükkân gibi gezmiştir. Bu, onun
sürekli bir tehlike hissiyle yaşadığını göstermektedir.
- Çocukluk Travması: Çocukken babasından gördüğü dayaklar nedeniyle
kimseye dost edinmemeye karar vermiştir.
- Siyasi Tasfiye Pişmanlığı: Pişmanlığı, “kanaat-i
vicdanını satmak suretiyle” refah içinde yaşamaktansa, namerdçe
hareket eden siyasi rakiplerine karşı mücadele etmek zorunda kalmasıdır.
Kendisini, M. Kemal ve hempalarının zulmü altındaki mağdur
olarak görmüş ve tek çare olarak hürriyetin geri geleceği
günü beklemekle teselli bulmuştur.
C. Geleceğine Etki Eden Hususlar
Rıza Nur’un geleceğe yönelik fikirleri,
tam bir bedbinlik (kötümserlik) içindedir.
- Karamsarlık: Hiçbir şeye kolay inanmayan, daima delil
arayan Rıza Nur, kendisini pek bedbin (kötümser) olarak niteler.
Memleketteki zulüm ve istibdadın (despotizmin) müthiş zararlar
vereceğini düşünmüş, bu delilerden milleti Allah’ın kurtarmasını
dilemiştir.
VI. Ali Fuat Cebesoy Paşa
Ali Fuat Paşa, özellikle Atatürk’le olan
eski dostluğu üzerinden değerlendirilir.
A. Manevi Şahıslar ve Değerler
Ali Fuat Paşa’nın manevî şahsiyet algısı, mertlik,
vefa ve arkadaşlık duygularıyla yoğrulmuştur.
B. Hayatında Unutamadığı Olaylar ve Pişmanlıklar
- Mustafa Kemal ile Dostluk Anı: Genç kızın gözlerini
Paşa’nın gözlerinden ayırmadan baktığı, Gâzi’nin gözlerinin mutlu,
mahzun ve mütereddit olduğu derin sükût (sessizlik) anında Ali
Fuat Paşa da yanında bulunmuştur. Bu, Paşaların arasındaki derin ama
gergin dostluğun bir simgesidir.
- Suikast İhbarındaki Eksik Vefa Pişmanlığı: Önceki
yazılarımızda detaylı olarak ele aldığımız üzere, İzmir Suikastı
davası sonrası Atatürk, Ali Fuat Paşa’yı suikast hazırlığı hakkında bilgi
sahibi olup kendisine şahsen ve hususi surette haber vermemesinden
dolayı eleştirmiş, bunun insanlık icabı bir vazife olduğunu
belirtmiştir. Bu durum, Paşa'nın gelecekteki siyasi konumunu derinden
etkilemiştir.
C. Geleceğine Etki Eden Hususlar
- Siyasi Gelişimde Safdillik (Toyluk): Karabekir,
Ali Fuat Paşa’yı siyasi entrikalarda toy (saf) olmakla eleştirmiş; Paşa’nın TCF’ye katılması,
Atatürk’ün dolabına (entrikasına) karşı koyamaması ve
muhalif safa geçmek zorunda kalması, gelecekteki siyasî etkisini
büyük ölçüde kısıtlamıştır.
VII. Genel Değerlendirme ve Konu Bütünlüğü
Milli Mücadele liderlerinin manevî
hassasiyetleri, cumhuriyetin kurulması sürecinde, dinî ve geleneksel
inançlardan ziyade, laik, modern ve Türk milliyetçiliğine dayalı bir
devletin inşası etrafında yoğunlaşmıştır.
Fevzi Paşa, inancını muhafazakâr bir
disiplinle sürdürürken, M. Kemal ve İnönü, ideolojik azimleri doğrultusunda
hareket etmişlerdir. Karabekir ve Ali Fuat ise, mutlak otoriteye dönüşen
siyasete karşı hürriyet ve adalet davası uğruna siyasî tasfiyeye
uğramanın derin pişmanlığını ve kırgınlığını yaşamışlardır.
Bu çalışmada, Paşaların hayatlarına dair
temel manevî ve kişisel tecrübeler kronolojik bağlamda detaylıca ele
alınmıştır.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Balcıoğlu, A.
R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. Gürer,
C. A., Kılıç, M., Bozok, S., Çakmak, F., & Mustafa Kemal Atatürk. (2000). 30
Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. İlhan, A. (2006). Gazi
Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar. İnönü, İ., & Selek, S. (1985). Hatıralar
1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar
2. İstanbul: Bilgi Yayınevi. Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin
Esasları. İstanbul: Sinan Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal
Harbimiz. İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2
Cilt). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). Hayatım.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki
Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kürt
Meselesi. Emre Yayınları. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası.
Bilgi Yayınevi. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1, 2, 3(1),
3(2), 4(1), 4(2)). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Nur, R. (t.y.). Topal
Osman Olayı. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım
(Cilt 1). Emre Yayınları. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi
Hatıralarım (Cilt 2). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve
Söylemedikleri. Yakın Tarih. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları
(1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi
Yayınları. Salih, M. (t.y.). Devlet sırları. Toker genel dizi. Tütüncü,
Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z.
(2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Öcal,
E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul:
Hiperlink.
Sultan II. Abdülhamid’in Yönetimine Karşı Neden Anti Veya
Muhalif Bir Duruş Sergilemeleri
Bu kapsamlı akademik analizde, Millî
Mücadele’nin lider kadrosunu oluşturan Paşaların (Mustafa Kemal Atatürk, Kâzım
Karabekir, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü ve Dr. Rıza Nur) Sultan
II. Abdülhamid’in yönetimine karşı neden anti veya muhalif bir duruş
sergiledikleri, kaynaklarda yer alan kişisel hatıratlar, askerî gözlemler ve
siyasî mütalaalar (görüşler) ışığında detaylı olarak incelenmiştir.
Paşaların Abdülhamid yönetimine karşı
geliştirdikleri muhalefet, kişisel mağduriyetlerden, ordunun sefaletine,
Sultan’ın despot (müstebit) yönetiminin ülkeyi parçalanma tehlikesine
sürüklemesi inancına kadar birçok sebebe dayanmaktadır.
I. Yönetimsel İstibdat (Despotizm) ve Siyasî Tasfiye
Paşalar, Abdülhamid döneminin siyasî ve
idarî yapısını, şahsî keyfiyet üzerine kurulu ve her türlü hürriyeti ortadan
kaldıran bir istibdat (despotizm) rejimi olarak görmüşlerdir.
1. Korku, Casusluk ve Şahsî Otorite
Abdülhamid yönetimi, Paşaların görüşüne
göre, en başta geleneksel devlet adamlarından ve halktan gelen gücü
koparmıştır:
- Hafiye Teşkilatı: Sultan, uzun süre tutunabilmek için casusları
çoğaltmış ve rezil, namussuz kimselerden oluşan bir hafiye
teşkilatı kurmuştur. Bu hafiye Paşalar rütbesine kadar yükselmiş,
konakları küçük birer saray halini almıştır.
- Mukaddesiyet Kalkanı: Abdülhamid, Padişahlığı ve
Halifeliği mukaddes bir hale koyup bunu halkın ve ricalin (devlet
adamları) zihnine yerleştirmiştir. Bu durum, Paşaların, eleştirinin
önlenmesi ve mevkisinin dokunulmaz kılınması çabası olarak görmesine yol
açmıştır.
- Hürriyetin Yok Edilmesi: Dr. Rıza Nur, Sultan'ın
gazeteleri, risaleleri ve neşriyatı yasaklayarak aleyhtarlara zulmettiğini
ve hürriyet davasını savunanların (Mithat Paşa, Kemaller, Şinasiler)
uğradığı felaketlerin bilinmesi gerektiğini belirtmiştir.
- Taassup ve Cehalet: Mustafa Kemal Paşa’nın inkılapçı (devrimci)
zihniyetinin aksine, Abdülhamid’in cehalet ve taassuba (bağnazlık)
destek olan ortaçağ kurumlarını tasfiye etmeyerek uzun bir zamanı
boşuna geçirmiş olması devleti çöküntüye sürükleyen en büyük kabahat
olarak görülmüştür.
2. Rıza Nur’un Geriye Dönük Kıyaslaması (İlginç Konu)
Önceki yazılarımızda detaylıca ele
alındığı üzere, Dr. Rıza Nur, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal’in
uyguladığı terör ve istibdadın şiddetini görünce, Abdülhamid dönemini
kıyaslamış ve Abdülhamid devrindeki terörün helva ve baklava kaldığını,
Abdülhamid’in en azından monarşiyi açıkça savunan mert bir adam
olduğunu söyleyerek yeni rejimin sahtekârlığını (sahtekâr)
eleştirmiştir. Ancak bu geriye dönük bir pişmanlık olsa da, Rıza Nur'un gençlik
yıllarındaki anti-Hamid duruşu kesindi.
II. Ordunun Sevk ve İdaresindeki Çöküş
Milli Mücadele liderlerinin hepsi asker
kökenli olduğu için, Abdülhamid’in orduyu şahsî vehimlerine (kuruntularına)
göre yönetmesi, muhalefetin temelini oluşturmuştur.
1. İhmal ve Cehalet
Ordu komuta kademesi, liyakate değil,
Sultan’a sadakate göre atanmıştır:
- Fevzi Paşa’nın Tespiti: Fevzi Çakmak dönemindeki
komutanlar, Fevzi Paşa’nın askerlik ilkesine karşıt olarak, ordunun sevk
ve idaresindeki yozlaşmayı görmüşlerdir. Karabekir’in aktardığına göre,
Abdülhamid’in muhafız kıtalarının kumanda heyetini en cahil fakat en
kuvvetli adamlardan (eski kayıkçılar, kaldırımcılar, hamallar)
oluşturması, bu çöküşün somut örneğidir.
- Kurmay Eğitimi Engeli: Kâzım Karabekir, o dönemde
kurmay subaylara (erkân-ı harbiye zabitleri) kıta ile temasa geçme
imkânı tanınmamasını, Sultan Hamid’in evhamına (kuruntusuna)
bağlar; bu durum, ordunun eğitim düzeyini düşürmüştür.
- Maddi Sefalet: Askerî binaların harap olması,
yaralıları taşıma vasıtalarının bulunmaması ve tekaüd sandığına (emeklilik
fonu) ait binlerce liranın Sultan Abdülhamid’e para lâzım olması
sebebiyle alınması, Paşaların kin ve nefret duymasına neden olmuştur.
2. Kâzım Karabekir’in Askerî Gözlemleri
Karabekir, genç bir subay olarak dahi,
Abdülhamid’in askere yönelik tavrına içerlemiştir:
- Alaylı Komutanlar: Manastır ve Rumeli’de,
Abdülhamid’in neferlikten zabit yaptığı alaylıların (alaylı zabit)
aptal durumları, halkın ve Bulgar çocuklarının dahi alay konusu olmuş ve
bu durum ordunun düzenini bozmuştur.
- Gereksiz Tazyik: Karabekir, askerî mekteplerde
öğrencilere İslâm anasırı (İslâm unsurları) birleştirme bahanesiyle
camide ayrı bir köşede namaz kılmaları yönünde tazyik (baskı)
yapılmasını, bunun Abdülhamid yönetimine karşı gençleri daha da
düşmanlaştırdığını belirtmiştir.
III. Kişisel Mağduriyetler ve Vefa Eksikliği
Muhalefetin önemli bir kaynağı da,
Paşaların ve yakın çevrelerinin Sultan’dan gördükleri şahsî zulümler ve
hakaretlerdir.
1. Kâzım Karabekir’in Ailevi Kırgınlığı
Karabekir’in muhalefetinin temelinde
ailevî bir mağduriyet yatmaktadır:
- Sürgün Cezası: Sultan Abdülhamid’in, babasına ve
dolayısıyla bütün aileye karşı yaptırdığı haksız sürgün cezası (20
sene kadar uzak mıntıkalarda bulundurulma) nedeniyle Karabekir’de pek
küçükten bir nefret oluşmuştur. Bu, onun okudukça kin ve nefret
duygularının artmasına neden olmuştur.
2. Diğer Şahsiyetlerin Şahsî İhmali
- Dr. Rıza Nur’un Ameliyat Vakası: Rıza Nur, Tıbbiye’de
hocalıktan atılmasının, kendisini Hamidiye Etfal Hastahanesi’ne müdür
tayin etmesini istediği Esad Bey’in baskısı sonucu olduğunu iddia etmiş,
bu durumu Tıbbiye’de muallimlikten atan Abdülhamid’in bir
vefasızlığı olarak görmüştür.
- Hafiyelik İğrenmesi: Rıza Nur, Abdülhamid’in
başhafiyesi Zülüflü İsmail Paşa’nın yüzünü görmeyi hiç istememiş,
adından iğrenip, tüyleri ürpererek bu adamla zaruri olarak görüşmek
zorunda kalmıştır.
IV. Gelecek Kaygısı ve Millî Menfaatler
Paşalar, Abdülhamid’in uzun süren
saltanatını, devleti parçalanmaya götüren en büyük tehdit olarak görmüşlerdir.
- Vatanın Mahvolması: Kâzım Karabekir, eğer işler
Abdülhamid’in idaresindeki gibi devam ederse mahvımızın muhakkak
olduğunu düşünmüş ve bir hürriyet ordusu ile Sultan Hamid’i devirme
fikrini geliştirmiştir.
- Yabancıların Sömürüsü: Karabekir, Abdülhamid’in,
Rusçuk Yaranı’nın başarısızlığına sebep olan etkenlerin yeni Selanik
Yaranı’nda da ortaya çıkacağı korkusuyla, Sultan’ın yabancı gazeteleri
satın alarak ve para/mevki kuvvetiyle irtica hareketi (gericilik)
ile hürriyetseverleri yok edeceğinden ve daha kötü ve daha zalim bir
istibdad-ı idareye döneceğinden endişe duymuştur.
Bu nedenler bütünü, Paşaların (özellikle
genç subay ve aydınların) Abdülhamid’e karşı geliştirdiği muhalefetin, sadece
siyasî bir iktidar mücadelesi değil, aynı zamanda çöken bir devleti kurtarma ve
yenileme zorunluluğu inancından kaynaklanan köklü bir ideolojik ve vicdanî
duruş olduğunu göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Siyasi Tasfiyeleri
Mustafa Kemal Atatürk’ün siyasi hayatının,
bilhassa Millî Mücadele’nin zaferle taçlanmasından sonraki evresi, eski silah
arkadaşlarına yönelik komplo ve siyasî tasfiye iddialarıyla
gölgelenmiştir. Bu iddiaların arka planı, Atatürk’ün tek adam idaresi
kurma ve devrimleri hızlandırma azmi ile muhalif Paşaların (Kâzım Karabekir,
Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Dr. Rıza Nur) hürriyet ve çok seslilik
talepleri arasındaki uzlaşmaz çatışmadan kaynaklanmıştır.
Aşağıdaki inceleme, kaynaklarınızda yer
alan vesikalar ve hatıratlar ışığında, Atatürk’ün siyasî manevraları ve
kendisine yönelik suikast tehditleri arasındaki ilişkiyi ele almaktadır.
I. Siyasi Tasfiye ve Muhalefetin Komplo Olarak Algılanışı
Atatürk, kendisinden ayrılan ve Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kuran arkadaşlarının eylemlerini, şahsına
değil, bizzat yeni kurulan Cumhuriyete karşı yöneltilmiş bir komplo
olarak nitelemiştir. Muhalif Paşalar ise tam tersine, Atatürk'ün kendilerini
saf dışı bırakma çabasının bir komplo olduğunu düşünmüşlerdir.
1. Paşaların Ordudan Uzaklaştırılması
Cumhuriyet ilan edildikten sonra
(1923–1924), Mustafa Kemal Paşa, ordunun siyasetten ayrılması (iştigal
etmemesi) ilkesini uygulamış ve Karabekir ile Ali Fuat Paşa’yı ordudan
feragat etmeye (vazgeçmeye) mecbur bırakmıştır.
- Ali Fuat Paşa'nın "Def Edilmesi": Ali Fuat
Paşa, görevine dönmek istediğinde M. Kemal, onu 2. Ordu Müfettişi yaparak
askerî rütbesini yükseltse de, Karabekir bu durumu “M. Kemal’in bir
dolabı” (entrika) olarak yorumlamış. Ali Fuat’ın Moskova Sefirliği de
siyasî tarihte sıkça rastlanan, bir kişiyi merkezden uzaklaştırma (teb’id)
taktiği olarak görülmüştür.
- TCF’nin Kurulması: Paşalar, ordudan ayrılmak zorunda
kaldıktan sonra (Karabekir, Ali Fuat, Rauf, Refet) TCF’yi kurmuşlardır.
Atatürk, Paşaların bu hareketini, “yeni Türk Devleti’ni ve körpe Türk
Cumhuriyeti’ni yıkmayı öngören planların kolaylıkla uygulanmasına yardım
etmeye çalışmak” şeklinde bir komplo olarak değerlendirmiştir.
- TCF’nin Kapatılması: TCF’nin izlencesinin (programının)
“dinsel düşünce ve inançlara saygılı” olması, Atatürk tarafından
rejimin temel ilkesi olan laikliğe karşı gerici (irticai) bir
sığınak yaratma çabası olarak görülmüş, Şeyh Said İsyanı’nın (ayaklanmanın)
da bu partinin dinsel konularda verdiği sözlerle bağlantılı olduğu öne
sürülerek parti kapatılmıştır.
2. Atatürk’ün Siyasî Manevraları
Muhalif Paşalar, Atatürk’ün siyasî
kararlarını, kendi mutlak otoritesini kurmaya yönelik ustaca bir manipülasyon (hile)
olarak görmüşlerdir:
- Parti İçi Otoriteyi Kırma: Atatürk, Halk Fırkası’ndan
bazı üyelerin (müfrit halkçılar) TCF’nin tasfiye edilmesini sabit
bir fikir halinde inatla yürüttüklerini görmüş, ancak kendisi,
muhalefetin gelişimini kolaylaştırmak için Başvekil İsmet Paşa’yı dahi
istifaya sevk etmiş; zira bu durumun “hürriyet usulünü canlandırmanın”
ilk hedefi olacağına inanmıştır. Bu, Paşaların dahi zor anladığı maharetli
bir idare biçimi olarak nitelenir.
- İktidarı Bırakma İhtimali: İsmet İnönü dahi,
Atatürk’ün ilk tehlikeleri gördükten sonra TCF’yi kaldırma görüşüne asla
itibar etmediğini, halbuki iktidarı da bırakabileceklerini ve
iktidar değişiminin şaşılacak bir şey olmadığını savunmuştur.
II. Atatürk’e Yönelik Suikast Tehditleri ve Savunma
Mekanizması
Atatürk’ün, muhalefeti sertçe
bastırmasının arka planında, kendisine yönelik ciddî ve süreklilik arz eden
suikast ve komplo tehditleri yatmaktadır. Bu durum, Paşa’nın sürekli bir emniyet
mülahazası (güvenlik düşüncesi) içinde olmasına neden olmuştur.
1. İzmir Suikastı (1926) ve Hukukî Süreç Tartışmaları
Atatürk’e karşı yapılan bu girişim,
Paşalar arasındaki siyasî gerilimi zirveye taşımıştır.
- Komplonun Amacı: Teşebbüsün hedefi Atatürk’ün
şahsından ziyade, “mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat ettiği âli
prensiplere” yönelik olduğu ilan edilmiştir. Komplocu çetelerin (Ziya Hurşit, Laz İsmail,
Gürcü Yusuf), Atatürk’ü ortadan kaldırdıktan sonra Ankara
Hükûmeti’ni devirmeyi tasarladıkları belirtilmiştir.
- Taşnak Komitesi İlgisi (Yabancı Komplo): Bu
teşebbüsün, sadece yerel muhaliflerden değil, aynı zamanda “Türkiye
Devletini yıkıp parçalamak” amacıyla kurulan meşhur Ermeni Taşnak
Komitesi gibi dış mihraklarca (yabancı merkezler) da desteklendiği
veya onlar tarafından da benzer teşebbüslerde bulunulduğu kaydedilmiştir.
- Muhalefetin Yargılanması: Suikastla doğrudan alâkaları
olmasa bile, Ali Fuat Cebesoy, Kâzım Karabekir ve Refet Bele gibi TCF
üyeleri tutuklanmıştır. Ali Fuat Paşa, “vefakârlığa ve siyasi ahlâka
aykırı” hareket etse bile, suikast tertip eden bir fesat ocağına
katılmış olmasının affedilemeyecek namertçe bir hareket olduğunu
düşünmüştür.
- Atatürk’ün Kırgınlığı: Atatürk, beraat eden
Ali Fuat ve Rauf Orbay’ı (yurt dışında gıyabında yargılandı) bile,
suikast hazırlığı hakkında bilgi sahibi olup da kendisine şahsen ve
hususi surette haber vermemesinden dolayı kırmış, bunu arkadaşlık,
mertlik, hatta sadece insanlık icabı bir vazifenin ihmali olarak
görmüştür.
2. Topal Osman Olayı ve Ali Şükrü Bey Cinayeti (İtham)
Bu olay, Atatürk’ün muhaliflerini fiziksel
olarak tasfiye etme ithamının kaynağıdır.
- Rıza Nur’un İddiaları: Dr. Rıza Nur, Topal Osman
Olayı adlı eserinde ve hatıratında, Ali Şükrü Bey’in Topal Osman
tarafından öldürülmesinin ardındaki esas maksadın, Topal Osman’ı Meclis’i
basıp muhalif mebusları kesmek için bir isim (Mustafa Kemal Paşa)
tarafından kullanılmak istendiğini ima etmiş ve bu durumun “namertçe”
olduğunu belirtmiştir.
III. Muhalif Paşaların Atatürk’e Yönelik Eleştirileri
Muhalifler, Atatürk’ün siyasî hayatını bir
komplo üzerine kurduğunu ve kendisini siyasetin tekeline almak için
hırsla hareket ettiğini ileri sürmüşlerdir.
- Diktatörlük İthamı: Rıza Nur, Atatürk’ü “Tanrılık
mesnedinde kaldı” ve “Tanrı hırsız olur mu?” diyerek yüz
milyon lira vuran bir hırsız olmakla itham etmiş. Bu, siyasi
rakiplerin gözünde Atatürk’ün, siyasî gücü şahsî ve gayrimeşru menfaatler
için kullandığının bir tecessümüdür (somutlaşmasıdır).
- Karabekir’in Eleştirisi: Karabekir, Atatürk’ün, “kendi tiynetinde bazı
seciyesizleri toplamak” ve TCF’yi boğmak için bahane
arayan bir teşebbüste bulunduğunu belirtir. Atatürk’ün Nutuk’taki
resmî tarih anlatımını da Karabekir, kendi hatıratında “haksızlıklar ve
yanlışlıklar” içerdiğini söyleyerek eleştirmiştir.
Sonuç:
Atatürk’ün komplo ve suikastların arka planında olduğuna dair
söylentiler, büyük ölçüde siyasi rekabetin ürünüdür. Paşaların çoğu,
Mustafa Kemal’in yeni devleti kurtarmakta gösterdiği deha ve mertliği takdir
etse de, devrimin ilerleyen aşamalarında, Paşa’nın siyasi rakiplerini tasfiye
etmek için İstiklal
Mahkemeleri gibi araçları kullanmasını, hürriyetin ve meşru muhalefetin
ortadan kaldırılmasına yönelik bir komplo olarak görmüşlerdir.
Atatürk ise bu eylemleri, devleti ve devrimleri yıkmak isteyen hırs ve
ihanet odaklarına karşı alınması gereken kaçınılmaz ihtilalci
tedbirler olarak meşrulaştırmıştır.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Atatürk, M.
K., Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos
Hatıraları. İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yayınları. Çakmak Deliorman, A.
(2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun Yayınları.
İnönü, İ., & Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi
Yayınevi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz. İstanbul: Türkiye
Yayınevi. Karabekir, K. (1999). Ermeni Mezalimi - 1917-20 Arasında
Erzincan'dan Erivan'a. İstanbul: Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Bir Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad
ve Terakki Cemiyeti. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Mumcu, U. (2018). Kazım
Karabekir Anlatıyor. Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (t.y.). Hayat
ve Hatıratım (Cilt 3(2), Cilt 4(1), Cilt 4(2)). Nur, R. (t.y.). Topal
Osman Olayı. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları (1914-1945).
Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları.
Tütüncü, Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen,
Z. (2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması.
Yürütülen kapsamlı kronolojik incelemeler
ve siyasî çekişmelerin analizi sırasında, Paşalar dönemi olarak adlandırılan
Millî Mücadele’nin lider kadrosu içinde yer alan ve muhalefetin kurucu
figürlerinden olan Hüseyin Rauf Orbay’ın (1881–1964) rolü ve fikirleri,
konu bütünlüğünde ayrı ve derinlemesine bir başlık altında ele alınmamıştır.
Önceki yazılarımızda Rauf Bey’den
Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy ile birlikte Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası’nın (TCF) kurucusu olması, Lozan süreci ve İzmir Suikastı
dâhilindeki yargılanması bağlamında bahsedilmiş olsa da, onun kendine has
siyasî duruşu, pişmanlıkları ve Millî Mücadele’deki kritik rolü detaylı bir
analizi hak etmektedir.
Aşağıda, Rauf Orbay’ın hayatına ve siyasî
mücadelesine dair kronolojik ve geniş bilgi sunulmuştur:
Konu
Bütünlüğünde Eksik Kalan Konu: Hüseyin Rauf Orbay
Rauf Orbay, askerî dehasının yanı sıra
diplomatik tecrübesi ve Millî Mücadele sonrası hürriyet davasına olan
bağlılığıyla tanınır.
I.
Mondros Mütarekesi ve Hayatının En Zor Günleri (1918)
Rauf Bey’in kariyerindeki en trajik ve
zorlayıcı hadise, Osmanlı Devleti adına I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren Mondros
Mütarekesi’ni (Ateşkes Antlaşması) imzalamasıdır.
- Zorlu Müzakere: Mütareke heyetine başkanlık eden Rauf
Orbay, anlaşma şartlarının belirlendiği o anları, “ömrümün, hâfızamdan
hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en üzüntülü dakikalarım yaşıyordum”
sözleriyle anlatır. Üç gün boyunca, hakları madde madde korumaya çalışmış,
ancak koşulların ağırlığı nedeniyle son sözü söylemek zorunda kalmıştır.
- Sorumluluğu Üstlenme: Müttefik temsilcisi, uzatılan
talimat süresinin dolmasına rağmen Ankara’dan cevap gelmeyince, Rauf
Bey’in “sorumluluğu üstüne alarak mütarekeyi imzalaması lâzımdır”
baskısıyla karşılaşmıştır. Mütareke’nin ağır şartlarını bilerek imzalayan
Rauf Bey, bu kararı alırken yaşadığı bunalımı hatıralarında
ayrıntılı olarak işlemiştir.
II.
Millî Mücadele’ye Katılım ve Askerî Ruh (1919–1922)
Rauf Bey, Mondros sonrası işgal
tehlikesini görmüş ve İstanbul’daki aciz hükûmetin aksine Milli Mücadele’nin
yanında yer almıştır.
- İstanbul Hükûmetinin Aczi: Sadrazam ve Dahiliye
Nâzırının (Bakan) durumu kavrayabilecek kabiliyette olmadığını
gözlemlemiş; hükûmetin ve resmî kadronun Millî Mücadele için bir iş
görülemeyeceğini anlamıştır.
- Kuvay-ı Milliye Ruhu: Rauf Bey, bu ruhu şu şekilde
tanımlar: “İnsana iman ederek inandığı bir millî dava uğruna,
tereddütsüz feda olmayı göze aldıran şey…”. Paşa, bu ruh olmasaydı
hiçbir şey yapılamayacağını, lâkin bu ruhun herkeste bulunması gerektiğini
düşünmenin bir kusur olduğunu da ekler.
- Başbakanlık ve Gizli Hazırlıklar: Büyük Taarruz’un (Başkomutanlık
Meydan Muharebesi) hazırlıkları yapılırken, Rauf Bey Hükûmet Başkanı (Başbakan)
sıfatıyla, cephe gerisi işleriyle var gücüyle meşgul olmuş; bu süreçte
uykularını ve yemeklerini dahi unutmuştur. Bu hazırlıklar, Mustafa Kemal
Paşa’nın mahdut (sınırlı) maiyetiyle (yakın çevresiyle)
yaptığı yolculuklarla birlikte son derece gizli tutulmuştur.
III.
Siyasi Ayrılık ve Muhalefet (1923–1926)
Milli Mücadele zaferle sonuçlandıktan
sonra Rauf Orbay’ın yolu, Mustafa Kemal Paşa ve İsmet İnönü ile siyasî sistem
tercihleri ve otoriterleşme korkusu nedeniyle ayrılmıştır.
- Hilafet Hassasiyeti: Rauf Bey’in siyasî duruşundaki
önemli bir unsur, Hilafet kurumuna olan bakış açısıdır. Türk Milleti’nin,
Hilafeti “kanımızın son damlasına kadar tutup yaşatacağını”
savunmuş, ancak onun tek bir adamın şahsî malı olmasına asla müsaade
edilmeyeceğini belirtmiştir. Bu, Atatürk'ün Halifeliği kaldırma kararıyla
yaşadığı siyasî ayrılığın temelini oluşturur.
- TCF ve Hürriyet Davası: Rauf Bey, TCF’yi kurarak millî
hürriyetlerimizi en mukaddes gaye tanıma ve bunun zevkini bütün
millete tattırma ilkesini savunmuştur. O ve arkadaşları, Takrir-i Sükûn
Kanunu’nun (Sükûnetin Tesis Edilmesi Kanunu) kabulüyle temel
anayasanın (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) bile bir kenara atıldığını,
bunun Cumhuriyetin üstüne titreyenler tarafından yapıldığını iddia ederek
hayal kırıklığını dile getirmiştir.
- İzmir Suikastı İddiaları ve Pişmanlık: Rauf Bey, İzmir
Suikastı teşebbüsüyle suçlanmış olmasına rağmen, “bizim tarafımızdan
hiçbir suikast teşebbüsü vaki olmamıştır. Hatta böyle bir şey hiçbir zaman
hatır ve hayalimizden dahi geçmemiştir” diyerek iddiaları kesinlikle
reddetmiştir. Yargılama sonucu beraat etmesine rağmen (gıyabında),
uğradığı adaletsizliği düzeltmek için askerî Temyiz Mahkemesi’ne
başvurarak beraat kararını resmileştirmiştir.
IV. Siyasi Miras Üzerine Düşünceler
Rauf Orbay, Atatürk’ün ölümünden sonraki
gelişmeleri değerlendirirken derin mütalaalarda (görüşler) bulunmuştur:
- Atatürk’ün Mirası: Atatürk’ün yerleştirip
kökleştirmek işini kendilerine bıraktığı devrimlerin (inkılapların)
bugün ne hale geldiği konusunun tarih tarafından hükme bağlanacağını
belirtmiştir. Onun için asıl önemli olan, devrimlerin geleceği ve milletin
Kuvay-ı Milliye Ruhundan mahrum olup olmamasıdır.
- Gurbet İhtiyacı: Siyasî münasebetsizliklerin artması
üzerine Rauf Bey, nefes almak imkânı kalmadığı mülahazasıyla (düşüncesiyle)
tekrar gurbet illerine düşmek istemiş, ancak ailesini yeniden ayrılık
kederiyle yakmaya hakkı olmadığı düşüncesiyle bu isteğinden bir anda
vazgeçmiştir.
Görüldüğü üzere Rauf Orbay, Mondros’ta bir
devleti teslim eden, Millî Mücadele’de ise o devleti kurtarmak için savaşan,
ancak cumhuriyetin tek partili idaresine karşı durarak hürriyet davasını
savunan, karmaşık bir siyasî geçmişe sahip, fedakâr bir liderdir.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T. Balcıoğlu, A.
R. (t.y.). Büyük Mehmetçik, Mareşal Fevzi Çakmak. Anna’s Archive. Çakmak
Deliorman, A. (2010). Resmilik, Dersimlilik, Alevilik ve Solculuk. Sorun
Yayınları. Gürer, C. A., Kılıç, M., Bozok, S., Çakmak, F., & Mustafa Kemal
Atatürk. (2000). 30 Ağustos Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları.
İlhan, A. (2006). Gazi Paşa - Ankara'dan Uçan Kuşlar. İnönü, İ., &
Selek, S. (1985). Hatıralar 1. İstanbul: Bilgi Yayınevi. İnönü, İ.,
& Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi.
Karabekir, K. (1951). İstiklal Harbimizin Esasları. İstanbul: Sinan
Matbaası ve Neşriyat Evi. Karabekir, K. (1960). İstiklal Harbimiz.
İstanbul: Türkiye Yayınevi. Karabekir, K. (2012). Günlükler (2 Cilt).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). Hayatım. İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (2020). İttihad ve Terakki Cemiyeti.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım Karabekir Bir
Düello Bir Suikast. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kazım
Karabekir Paşalar Kavgası. Emre Yayınları. Karabekir, K. (t.y.). Kürt
Meselesi. Emre Yayınları. Mumcu, U. (2018). Kazım Karabekir Anlatıyor.
Uğur Mumcu Vakfı Yayınları. Nur, R. (2013). Dr. Rıza Nur Dosyası. Bilgi
Yayınevi. Nur, R. (t.y.). Hayat ve Hatıratım (Cilt 1, 2, 3(1), 3(2),
4(1), 4(2)). Nur, R. (t.y.). Lozan Hatıraları. Nur, R. (t.y.). Topal
Osman Olayı. Orbay, R. (1993). Cehennem Değirmeni Siyasi Hatıralarım
(Cilt 1). Emre Yayınları. Orbay, R. (t.y.). Cehennem Değirmeni Siyasi
Hatıralarım (Cilt 2). Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay Hatıraları ve
Söylemedikleri. Yakın Tarih. Orbay, R. (t.y.). Rauf Orbay’ın hatıraları
(1914-1945). Soyak, H. R. (2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi
Yayınları. Salih, M. (t.y.). Devlet sırları. Toker genel dizi. Tütüncü,
Z. (1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar. Türkmen, Z.
(2001). Mütareke Döneminde Ordunun Durumu Ve Yeniden Yapılanması. Öcal,
E. E. (2010). Kazım Karabekir'in Eserlerinde Doğu Sorunu. İstanbul:
Hiperlink.
Niccolò
Machiavelli’nin Siyasî Felsefesine Göre Analiz
Niccolò Machiavelli’nin siyasî felsefesine
göre, devletin istikrarını ve bekasını (varlığını) temin etmek amacıyla
alınan kararların ahlaki kaygılardan azade olması, hatta siyasi amaca ulaşmak
için ahlaki olmayan yolların (meşru olmayan vasıtalarla)
kullanılabilmesi esastır. Kaynaklarınız, Millî Mücadele’nin lider kadrosu
tarafından “devletin menfaati” (hükümet ve memleket menfaati) adı
altında atılan ve çağdaşları tarafından Machiavellian (Makyavelist)
olarak nitelendirilebilecek bir dizi radikal kararı ve manevrayı ihtiva
etmektedir.
Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün,
Cumhuriyet’i mutlak ve tartışmasız bir otoriteye dayandırma sürecindeki
eylemleri, Paşalar tarafından bu tarz bir siyasetin ürünü olarak görülmüştür.
I.
Devletin Bekası Uğruna Zorunlu Tasfiyeler (İcbar)
Machiavellian siyasetin temelinde, liderin
otoritesine veya devletin varlığına tehdit oluşturan her türlü unsurun, ne
kadar yakın olursa olsun, tasfiye edilmesi yatar.
1.
Siyasi Rakiplerin Tasfiyesi ve Yüce Amaç (İzmir Suikastı)
Atatürk’ün, eski silah arkadaşları olan
TCF liderlerini (Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay) ordudan
ayırması ve 1926 İzmir Suikastı girişimi sonrasında onları İstiklal
Mahkemeleri’nde yargılatması, siyasî rakipleri bertaraf etmenin en şiddetli
yolu olmuştur.
- Atatürk’ün Gerekçesi: Atatürk, suikast teşebbüsünün
yalnızca kendi şahsına değil, “mukaddes Cumhuriyetimize ve onun istinat
ettiği âli prensiplere” yönelik olduğunu ilan ederek, alınan sert
tedbirleri devletin yüksek menfaatine (hükümetin âlî menfaati)
dayandırmıştır. Ona göre bu, rejimi yıkmayı amaçlayan bir fesat ve
tahrik eylemiydi.
- Muhaliflerin Gerekçesi: Kâzım Karabekir ve Rıza Nur
ise, bu eylemleri, Atatürk’ün “silâh kuvveti ve söyleyen ağızları iple
boğmakla” mevkide oturabilmesini sağlayan bir diktatörlük rejimi
kurma çabası ve muhalefeti ezme komplosu olarak görmüştür.
Karabekir, TCF’nin kapatılmasının ve liderlerinin yargılanmasının, hürriyet
ve meşruiyet davasına ihanet olduğunu düşünmüştür. Rıza Nur ise,
Atatürk’ün zulmünün Abdülhamid devrindeki terörü helva ve
baklava kıldığını söyleyerek bu istibdadı eleştirmiştir.
2.
Ali Fuat Paşa’nın Askerî Görevden Uzaklaştırılması
Ali Fuat Paşa’nın Gediz Taarruzu’ndaki
başarısızlığının ardından Moskova Sefirliği’ne atanması, eleştirmenler
tarafından merkezî otoriteye karşı tehlike arz eden bir komutanın, siyasî bir manevra
ile askeri alandan def edilmesi (uzaklaştırılması) olarak
görülmüştür. Bu, kişisel liyakatten ziyade siyasi istikrar amacına
hizmet eden bir karardı.
3.
Tekrar İktidarı Ele Geçirme Amacıyla İstifa
Atatürk’ün, TCF kurulmadan hemen önce
Başvekil İsmet Paşa’yı istifaya sevk etmesi (Ali Fethi Bey’i Başvekil yapması),
dışarıdan bakıldığında hürriyet usulünü canlandırmanın ilk hedefi gibi görünse
de, bu durum Karabekir tarafından dahi iktidar dengelerini kendi lehine
çevirmek için yapılan bir dolap (entrika) olarak değerlendirilmiştir.
II.
Yüksek Güvenlik ve Emniyet Uğruna Gizlilik ve Hukuk Dışı Uygulamalar
Devletin güvenliği (emniyet) ve
devamlılığı, Machiavellian liderin her türlü hukukî ve ahlakî kuralı
esnetmesini gerektirir.
1.
Mütareke Şartlarını Esnetmek
Mondros Mütarekesi sonrasında Fevzi Çakmak
Paşa’nın, İtilaf Devletleri’nin baskısına rağmen, silâh ve cephanelerin trenle
kolayca nakledilebilecek yerler yerine, kağnılarla Sivas üzerinden Samsun
limanına gelmek zorunda kalacak şekilde sebepleri ileri sürerek Anadolu’ya
sevkini sağlaması, açıkça mütareke hükümlerini hiçe sayan bir eylemdi. Bu, devletin
âtisine büyük etki eden ve gizli tutulması gereken bir hareket
tarzıydı.
2.
İstiklal Mahkemeleri Yoluyla Anayasal Hakların İhlali
İsyanları ve anarşiyi önlemek amacıyla
Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılması ve İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması,
muhaliflerce açıkça Anayasaya (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) aykırı
bulunmuştur.
- Hukuksuzluk: Muhalifler, bu kanunlardan maksadın baskı
idaresine can verip onu yaşatmak olduğunu, bu yolla masum oldukları
halde birçok insanı asmanın (katliam) ve hürriyeti ensesinden
testere ile keserek öldürmenin amaçlandığını iddia etmişlerdir.
- Gizli Amaca Hizmet: Bu kanunların, Kürt isyanı gibi
yerel bir sorunun halledilmesinden çok, en münevver mıntıkalara dahi
aynen tatbik edilerek muhalefeti (TCF'yi) ezme amacına hizmet ettiği
ileri sürülmüştür.
3.
Tarih Yazımı Üzerindeki Otorite
Mustafa Kemal’in, Millî Mücadele’yi kendi
otokrasi (tek otorite) tezini ispatlamak üzere Nutuk’ta
resmîleştirirken, Karabekir ve diğerlerinin hizmetlerini borçlu çıkarması
veya yok sayması, tarihin bile devletin menfaatine uygun bir araç olarak
kullanılmasına örnek teşkil etmiştir.
III.
Siyasette Esneklik ve İtibar Yönetimi (Realizm)
Atatürk’ün siyasî kararlarının
Machiavellian yönü, yalnızca sertlikte değil, aynı zamanda hedefe ulaşmak için zamanlamada
ve görünüşte gösterdiği esneklikte (suples) de kendini gösterir.
1.
Laikliğin Açıklanma Zamanı
Atatürk, “Laik Hükümet” tabirinden
dinsizlik manası çıkarıp zihinleri bulandırmak isteyenlere fırsat vermekten
çekinerek, laiklik ilkesini hemen açıklamamış; bu zorunlu kararı vermeden önce
harf inkılabı gibi konularda bile aydın kesim içinde bir düşünce birliği
oluşturmayı hedeflemiştir. Bu, devletin menfaatleri için gerçek
niyetini uygun zaman gelene kadar erteleme siyasetidir.
2.
Saltanat ve Hilafetin Kaldırılması Kararı
Rıza Nur, Paşa’nın saltanatın ilgasını (kaldırılmasını)
teklif ederken, bunu iki kuşu bir taşla vurmak olarak gördüğünü aktarır:
Hem hareketleriyle iler tutar yeri kalmayan padişah ve hanedanı izale etmek (ortadan
kaldırmak) ve millî intikamı almak; hem de din ve devleti
ayırarak devleti laik yapmak. Bu, kişisel intikam ve ideolojik amaçları,
siyasî bir zaruret (İstanbul Hükûmeti’nin murahhas gönderme imkânını
kaldırmak) kılıfı altında birleştiren keskin bir siyasî karardır.
IV.
Pişmanlık ve İğrenme: Machiavelli’nin Sonu
Machiavelli’nin öngördüğü gibi, devletin
menfaati için yapılan eylemler, liderin kendisinde ve çevresinde derin
tahribatlar yaratmıştır:
- Rıza Nur’un İğrenmesi: Dr. Rıza Nur’un, M. Kemal ve arkadaşlarının namussuzluk
ve hırsızlıklarını dile getirdiği ve bu adamların garez ve
ihtirasla milleti rezil ettiği yönündeki acı ifşaatları, bu
siyasî tarzın vicdanlarda yarattığı yıkımı gözler önüne serer.
- Ali Fuat'ın Vefasızlığı: Atatürk’ün, Ali Fuat Paşa’nın suikast girişimi
hakkındaki bilgiyi kendisine getirmemesini arkadaşlık, mertlik, hatta
sadece insanlık icabı bir vazifenin ihmali olarak görmesi, en tepedeki
liderin bile realist kararlar uğruna kaybettiği kişisel ve manevî
değerlere karşı duyduğu kırgınlığı göstermiştir.
Bu örnekler, Paşaların yönetiminde,
devletin hayatta kalması ve modernleşmesi hedeflerinin, geleneksel siyaset,
ahlak ve arkadaşlık bağlarının üzerinde tutulduğu, Makyavel tarzı bir
siyasetin varlığını kuvvetle göstermektedir.
Makyavel
Tarzı Siyasetin Gölgesinde: Komplo İddialarının Kaynakları ve İstiklâl
Mahkemeleri’nin Gerekliliği Üzerine İnceleme
Bu kapsamlı analiz, Millî Mücadele’nin
lider kadrosu arasındaki derin siyasî çatışmanın ve iktidar mücadelesinin bir
yansıması olan komplo teorilerinin (siyasî entrika iddiaları)
kaynaklarını incelemekte ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının tartışmalı yargı
organı olan İstiklal Mahkemeleri’nin gerekliliği meselesini, Paşaların
hatıratları bağlamında ele almaktadır.
I.
Komplo Teorileri (Entrika İddiaları) ve Muhaliflerin Kaynakları
Siyaset biliminin Makyavelist
perspektifi, devletin menfaati için yapılan eylemleri meşru kılarken, bu
eylemlerin muhalifler tarafından zulüm ve komplo olarak
algılanması kaçınılmazdır. Kaynaklarınız,
Dr. Rıza Nur’un başı çektiği bu komplo söylemlerinin, Kâzım Karabekir ve Rauf
Orbay gibi diğer Paşalar tarafından da sistemsel eleştiri şeklinde
desteklendiğini göstermektedir.
1.
Dr. Rıza Nur: Şahsî Kin ve Psikolojik Yozlaşmanın Kaynağı
Dr. Rıza Nur, şahsi kin ve aşırı Türkçü (ifrat)
görüşleri nedeniyle, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’ye karşı en sert ve en
kişisel komplo iddialarını dile getiren Paşa’dır. Önceki yazılarımızda
da vurguladığımız üzere, onun hatıratlarının (özellikle Hayat ve Hatıratım)
bu iddiaların ana kaynağını oluşturduğu görülmektedir.
- Lozan ve Yabancı Etki İddiası: İsmet Paşa’yı Lozan’da
Yahudi (Jewish) Hahambaşı Hayim Naum Efendi ile “Yahudi
sımsıklığı” ile gezerek haysiyeti kırmakla suçlamış, ve Paşa’nın,
yabancı delegelerin etkisi altına kolayca girdiğini iddia etmiştir.
- Ali Şükrü Bey Cinayeti: Rıza Nur, meşhur Topal
Osman Olayı’nda, muhalif mebus Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından
öldürülme girişiminin ardında, Meclis’teki muhalifleri tasfiye etme
amacını güden bir “bir isim” (Mustafa Kemal Paşa) olduğunu
ima etmiştir.
- Diktatörlük İddiaları: Rıza Nur, yeni rejimi “Mert
adam” dediği II. Abdülhamid’den bile beter bir tiran ve sahtekâr
olarak görmüş; Atatürk’ü zulüm, namussuzluk ve haram mal
yeme gibi suçlamalarla hedef almıştır. Hatıratı yayınlayanlar dahi bu
iddiaların yazarın ruhi ve zihnî durumunun sağlıksız olabileceği
uyarısıyla verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
2.
Kâzım Karabekir Paşa: Siyasî Tasfiyenin Eleştirmeni
Karabekir Paşa’nın komplo iddiaları, Rıza
Nur’un kişisel nefretinden ziyade, hürriyet ilkesinin ihlali ve askerî
dehaların tasfiyesi üzerine kuruludur.
- Siyasi Entrikalar (Dolaplar): Karabekir,
Mustafa Kemal’in kendisini ve Ali Fuat Paşa’yı ordudan siyasete geçmeye
zorlamasını, “M. Kemal’in bir dolabı” (entrika) olarak görmüştür.
Bu eylem, Karabekir’e göre, Atatürk’ün “açık ve mertçe olmayan sinsi
bir usul ile ezmekten çekinmeyecekleri” yönündeki endişesini
doğrulamıştır.
- İkincil Şefleri Engelleme: Karabekir, Atatürk’ün,
kendisinin çok büyük adam, çok büyük şef gibi bir hedefi iktisap
etmesi ihtimalini ortadan kaldırmak için, kendi ününü sağlamayacak
şekilde hareket ettiğini ve bu nedenle kin ve garez duyduğunu
hissettiğini belirtir. Bu, liderin otoritesini korumak için uyguladığı bir
komplodur.
- TCF’ye Yönelik Tehdit: Karabekir, TCF’nin kuruluşunun,
“o zaman ‘doğmak üzere olan fırkamızı bir bahane ile’ boğmak arzusu
belirdiği gibi, bu (bahane)yı icat etmek teşebbüsü de vaki olmuştu”
diyerek, partiyi ezmeye yönelik önceden planlanmış bir tertibat
(düzen) olduğunu öne sürmüştür.
3.
Rauf Orbay: Hürriyetin İhlali ve Suikast Tertipleri
Rauf Orbay, İzmir Suikastı teşebbüsü
sonrası tutuklanan ve TCF’nin kurucusu olan Paşa olarak, siyasî rakiplerinin
hürriyet davasına karşı komplo kurduğunu iddia etmiştir.
- TCF’ye Karşı Sabit Fikir: Rauf Orbay, müfrit
halkçıların (aşırı halkçılar) (isyan vesilesiyle) TCF’yi
tasfiye etme azminin sabit bir fikir hâlinde sürdüğünü belirtir.
Muhalefetin dürüst bir murakabe (denetleme) sistemi kurmasından
korkanların, kendisini “âdeta suikast denilebilecek bir kötü tertibin
içine” düşürmek istediklerini açıkça ifade etmiştir.
II.
İstiklal Mahkemeleri’nin Gerekliliği Üzerine Mütalaa (Hukuk ve Beka İkilemi)
İstiklal Mahkemeleri’nin gerekliliği
sorusu, devlet bekası (varlığı) ve hukukî meşruiyet arasındaki
Machiavellian ikilemi en keskin şekilde yansıtmaktadır.
1.
Gerekli Olduğunu Savunan Görüş (Devletin Menfaati)
Hükümet yanlısı ve Atatürk’e yakın
isimler, İstiklal Mahkemeleri’nin, ülkenin yıkılmasını önlemek için kaçınılmaz
olduğunu savunmuştur.
- Tehlikelerin Devamı: Mütareke sonrasındaki yıllar, “iç
ve dış tehlikelerin tamamıyla zail olmuş olmadığı” bir dönemdi.
Yabancı ajanlar ve merdut yabancı ideolojilerin ajanları (örneğin
komünistler), ayrılıkçı faaliyetlere hız vermekten çekinmemekteydi.
- Sükûn ve Emniyet Sağlama: İstiklal Mahkemesi’nin
kurulması, iş başında bulunanların “memlekete muhtaç olduğu sükûn ve
rahatı, millete artık tamamiyle hak kazandığı emniyet, refah ve saadeti
sağlamak için ortalığı karıştırabilecek olayları, vukuundan evvel
önlemeyi” ilk ödevlerinden saymalarıyla açıklanmıştır. Bu, devletin
devamlılığı için hukuku askıya alma kararıdır.
- Yüksek Kararlılık: Atatürk, “Bizi geriye götürecek
olanların takip edecekleri istikamete asla müsait davranamayız. Buna
kanunlarımız müsait değilse o kanunları tadil ederiz. En nihayet lüzum ve
mecburiyet görürsek, bu yolda her şeyin üstüne çıkarak, hedefimize
yürümekte asla tereddüt etmeyiz!” diyerek, mahkemelerin kurulmasının lüzum
ve mecburiyet (zorunluluk) altında alınmış nihai bir karar olduğunu
vurgulamıştır.
2.
Gerekli Olmadığını Savunan Görüş (Hürriyet ve Zulüm)
Muhalif Paşalar, İstiklal Mahkemeleri’ni,
siyasî muhalefeti ezmek için tasarlanmış, zalimce bir araç olarak görmüşlerdir.
- Hukuksuzluk ve Şiddet Kanunları: Rauf Orbay, Şeyh Said
İsyanı sonrasında çıkarılan şiddet kanunlarının (Takrir-i Sükûn
Kanunu) sükûn (huzur) ve huzuru temin edeceğiz diye, “büsbütün
ihlâl etmemeli” olduğunu savunmuş, bu isyanın cumhuriyeti yıkacağını
düşünmenin “bir kalb zayıflığından ibaret” olduğunu belirtmiştir.
Ona göre kanunlar çiğnenmiştir.
- Siyasî Amaç: Karabekir Paşa, İstiklal Mahkemeleri’nin
İstiklal Savaşı sırasında gerekli olduğunu kabul etmekle birlikte,
sonradan “hürriyet ve hakikatı boğmak” için kullanıldığını ileri
sürmüş ve bunların tarihe karıştırılması gerektiğini belirtmiştir.
Karabekir, bu kanunların, isyanla ilgisi olmayan en münevver
mıntıkalara dahi uygulanarak TCF’yi ezmek için kullanıldığını iddia
etmiştir.
- Vicdanî Mağduriyet: TCF liderleri, İstiklal
Mahkemeleri’nin kararlarının şahsî hırs ve garaz (kin) yüzünden
alındığını, hukukun hiçe sayıldığını ve masum oldukları halde hüküm
giydiklerini öne sürmüşlerdir. Bu, Rauf Orbay’ın “yalnız vicdanlarının
sesine uyarak hüküm verecek hâkimlerden mürekkep bir adalet hey’eti
huzurunda muhakememin yenilenmesi imkânını bulacağım günü beklemekten
başka yapabilecek birşey kalmamıştı” sözleriyle ifade ettiği derin bir
hukukî mağduriyettir. Rauf Orbay, şakilerle (haydutlar)
katilleri serbest bırakan bir affı dahi kendi rızasıyla kabul
etmeyeceğini, aksi halde suikast cürmünü kabul etmiş duruma düşeceğini
belirterek, mahkemelerin haysiyet ve namus kayıplarına yol açtığını
göstermiştir.
Bu bağlamda, İstiklal Mahkemeleri, Atatürk ve İnönü’nün gözünde devletin
bekasını sağlayan Machiavellian araçlar iken, muhalif Paşaların gözünde hürriyeti
katleden zulüm ve istibdadın (despotizm) somutlaşmış hali
olmuştur.
Mustafa
Kemal Atatürk’ün Ömrünün Son Demleri
Mustafa Kemal Atatürk’ün ömrünün son
demleri (günleri), Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ve dünya düzenini
ilgilendiren fevkalâde (olağanüstü) önemli siyasî meseleler ile mücadele
eden bir zihinle, ağırlaşan bir hastalığın (siroz) kişisel ve manevî
zorlukları arasında geçmiştir.
Kaynaklarda yer alan hatıratlar ve
belgeler ışığında, Atatürk’ü son yıllarında (özellikle 1937–1938) en çok meşgul
eden ve zihnini yoran konular, aşağıdaki temel başlıklarda toplanmaktadır:
I.
Dış Politika ve Dünya Savaşı Kaygısı (Realizm)
Atatürk, İkinci Dünya Savaşı’nın (Harb-i
Umumi) yaklaştığını derin bir realizm (gerçekçilik) ile sezen bir
devlet adamıydı. Son günlerinde zihnini meşgul eden üç ana konudan ikisi, dış
siyasete odaklanmıştır:
1.
Hatay Meselesi (1937)
Hatay (Antioche) konusu, Paşa’nın son
günlerinde üzerinde en çok durduğu üç ana meseleden biriydi. Bu konu, onun
siyasî ve vicdanî hassasiyetini derinden etkilemiştir:
- Ulusal Bağımsızlık ve İddialar: Atatürk’ü, Hatay’daki
Türklerin hayatının tahammülsüzlüğü ve Fransızların olumsuz siyasî
tavırları sürekli meşgul ediyordu. O, meseleyi “ırktaşlarının haklarını
korumak” olarak görmüş ve bunu bir “arazi kazandırma” iddiası
olmaktan çıkarmıştır.
- Müzakerelerin Uzamaması İcbarı: Fransızların, meseleyi
uzatmaya çalıştığını bilen Atatürk, “Ne yapacaksak bu dar müddetin
içine sıkıştırmaya bakmalıyız” diyerek, ülkenin kuvvet kaynaklarını
seferber edip işleri süratle nihayetlendirme (sonuçlandırma)
mecburiyetini (icbarını) Başbakana bildirmiştir.
- Sevinç ve Teselli (Tarihî Olay): Hatay’ın kaderini
tayin eden kararın Milletler Cemiyeti’nden (Konsey) sulh (barış)
lehine çıkması, Paşa için sevinç kaynağı olmuş, İsmet İnönü bu karardan
duyduğu minnet ve bağlılığı telgrafla bildirmiştir.
2.
Yaklaşan Dünya Savaşı ve Tedbirler
Atatürk, Hatay meselesi ile birlikte, dünyanın
bir savaşa doğru gidişinde Türkiye’nin genel durumu konusunu da sürekli
düşünmüştür.
- Üç Senelik Mühlet: Atatürk, Başbakan Celal Bayar’a, “Azami üç seneye
kadar dünyada bir fırtına kopabilir” uyarısında bulunmuş ve bütçe
düşünülmeksizin ülkenin bütün kuvvet menbalarının (kaynaklarının)
seferber edilerek yapılması gereken işlerin bu dar süreye sığdırılması
talimatını vermiştir.
II.
Sağlık ve Manevî Gündemler
Hastalığının ağırlaşması ve ölümünün
yaklaşması, Paşa’yı kişisel ve manevî konularda yoğun bir muhasebeye sevk
etmiştir.
1.
Hastalığı ve Tedavi Arayışı
1938 Haziran’ında İstanbul’da, Savarona
yatından Afet İnan’a yazdığı mektupta, hastalığının (karaciğer kifayetsizliği) doktorların
yanlış görüşleri sebebiyle ilerlediğini düşünmüş ve bu durum ona büyük
bir yeis (ümitsizlik) vermiştir.
- Nekahet (İyileşme) Yeri Hasreti: Hastalığının
son aylarında, kendisini meşgul eden en önemli kişisel arzu, ormanlık ve
yeşillik dağ manzaralarına sahip Eskişehir’in Sündiken veya İstanbul’un
Alemdağ ormanlarında nekahet devrini (iyileşme dönemini)
geçirebilmek olmuş, ancak bu isteğini yerine getirmek kısmet olmamıştır.
2.
Vasiyetname ve Ebedi İstirahat Yeri
Hastalığı ağırlaştıkça ve karın delinerek
su alma (paracentesis) ameliyatı gibi tehlikeli durumlar gündeme
geldikçe, vasiyetname tanzimi (hazırlanması) işini daha fazla
geciktirmemek istemiştir.
- Ankara'ya Veda Arzusu: Atatürk’ün en son kuvvetli
arzusu, bir an önce Ankara’ya dönebilmekti. Bu sebeple gömüleceği yerin de
Ankara’da olması istenmiştir.
- Mezarın Şekli: Atatürk, annesi Zübeyde Hanım’ın mezarı
için gösterilen projeleri reddederek, “Oraya yakın bir kayalıktan
koparılacak bir kaya parçası, olduğu gibi mezarın üstüne konur”
demişti. Kendi mezarının ise millet tarafından istenilen yerde olmasını (“yeter
ki beni unutmasın”) dilemiştir. Ancak, yeşilliğin sonsuzluğunda son
uykusunu uyumak arzusu da vasiyet etmek istediği bir husustur.
3.
İnönü ile İlişkileri ve Gözyaşları
Hastalığının son dönemlerinde İsmet İnönü
ile olan ilişkileri de Paşa’nın zihnini meşgul etmiştir.
- Haberleşme ve Güven: Atatürk, sıhhi durumuna dair
raporların İnönü’ye düzenli olarak verilmesini emretmiş, aralarında
mektuplaşmalar devam etmiştir.
- Duygusallık (İlginç Konu): İnönü’nün kendisine
gönderdiği samimi mektuba cevap yazarken, “Sen benim sözlerimi okurken
gözlerin yaşarmış; ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem,
inanır mısın?” diye yazması, aralarındaki siyasî anlaşmazlıklara
rağmen kişisel ve duygusal bağın ne kadar derin kaldığını gösterir.
III.
Kültür ve İnkılapların İlerletilmesi
Atatürk, hastalığının son dönemlerinde
dahi, kurulmasını sağladığı kurumların başarısını ve inkılapların geleceğini
düşünmekten vazgeçmemiştir.
1.
Dil İşlerindeki İstikrarsızlık
Atatürk, Bilim (İlim) ve Edebiyat
konularıyla ilgilenmiş. Özellikle Dil Kurumu’nun çalışmaları ve Dil’in
Türkçeleştirilmesi hedefiyle yakından ilgilenmiştir.
- Eksiklik Tespiti: Hastalığının son günlerinde, “Dil
işimizde henüz bir istikrara (kararlılığa) varamadık, daha çok ve pek çok
çalışmak lazımdır” diyerek dil devrimindeki eksikliği dile
getirmiştir.
2.
Orman Çiftliği ve Ağaç Sevgisi (Tarihî Olay)
Atatürk, son günlerinde dahi doğal
varlıklara ve ağaçlara olan tutkusunu korumuştur.
- İğde Ağacı İle Kırgınlık: Gazi Orman Çiftliği’ndeki
yenileme çalışmaları sırasında, Paşa’nın ilk çorak günlerinin bir hatırası
olan eski bir iğde ağacının yerinden çıkarılıp yok edildiğini
görmesi üzerine neşesi kaçmış ve hüzün duymuştur. Atatürk, “Eski
ağaçlar da korunacak ve bakılacaktı” emrini vererek bu duruma tepki
göstermiştir. Bu olay, Paşa’nın maddî kalkınmadan ziyade manevî ve tarihî
değerlere ne kadar önem verdiğini gösteren unutulmaz bir anıdır.
Bu konuların yanı sıra, Paşa’nın son
dönemlerinde, 1927’de okuduğu Nutuk'un sonundaki Gençliğe Hitabe'nin
metni üzerinde çalışması ve bunun eğitimsel değeri üzerine görüşler bildirmesi
de zihnini meşgul etmiştir.
Kaynakça
Afetinan, A., İnan, A., & Yalçın, E.
(2009). Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler. Ankara: T.. Soyak, H. R.
(2010). Atatürk’ten Hatıralar. Yapı Kredi Yayınları.. İnönü, İ., &
Selek, S. (1987). Hatıralar 2. İstanbul: Bilgi Yayınevi.. Tütüncü, Z.
(1975). Mareşal Fevzi Çakmak. Milliyetçi Yayınlar.. Atatürk, M. K.,
Çakmak, F., Bozok, S., Kılıç, M., & Gürer, C. A. (2000). 30 Ağustos
Hatıraları. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları..
Paşaların
Vicdanî Muhasebeleri ve Teessürleri
Millî Mücadele’nin mümtaz (seçkin)
liderlerinin (Paşalar) vicdanî muhasebeleri (muhasebe-i vicdanîye),
duydukları teessürler (üzüntüler) ve siyasî hayal kırıklıkları,
kaynaklarda yer alan hatıratlar bağlamında detaylıca ele alınmıştır.
Siyasî liderler için pişmanlık,
çoğu zaman ahlaki bir zafiyetten ziyade, devletin bekası (varlığı) için
atılan radikal adımların veya kişisel hataların vicdanî muhasebesi
(self-reflection) şeklinde tezahür etmiştir.
I.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Vicdanî Muhasebeleri ve Teessürleri
Mustafa Kemal Atatürk’ün pişmanlıkları,
genellikle siyasî rakiplerinin iddia ettiği gibi siyasî amaçlı (garez)
hatalardan değil, ideal ve gerçekçilik (realizm) arasındaki
çatışmalardan ve insanî ilişkilerdeki beklentilerden kaynaklanmıştır.
A.
Şahsiyetine Yönelik İthamlar ve Diktatörlük Suçlaması
Atatürk’ün siyasî hayatında en çok teessür
duyduğu (üzüldüğü) ve kendisini meşgul eden konulardan biri, diktatör
olarak nitelendirilmesi olmuştur.
- Diktatörlük Nefreti: Atatürk, yaratılışı ve mizacı
itibarıyla diktatörlükten, diktatörlerden nefret eden bir adamdı.
Gençlik çağlarından itibaren şahıs veya zümre saltanatı, keyfî idare,
tahakküm ve istibdat (despotizm) ile durmadan mücadele ettiğini
savunmuştur. Bu nedenle, en büyük idealine (Cumhuriyet) ulaştıktan
sonra diktatör olarak suçlanması, ona haksızlık olarak gelmiştir.
- Kanunî Yetki Tartışması: Bazılarının devlet işleriyle
ilgisiz gibi görünen durumunun, aslında kanuna dayanan yetki ve
sorumluluklara titizlikle riayet etmenin tabiî bir neticesi
olduğunu belirterek, yetki ve sorumluluklar konusunda aşırı dikkatli
olmasına rağmen yanlış anlaşılmasından üzüntü duymuştur.
B.
İnsanî İlişkilerde ve Vefada Gözlenen Eksiklikler
Atatürk’ün siyasî kararları ne kadar sert
olursa olsun, eski arkadaşlarına karşı beslediği duygusal bağların ihmal
edilmesinden dolayı kırgınlık ve hüzün yaşamıştır.
- Ali Fuat ve Rauf Beylerin Kayıtsızlığı: İzmir Suikastı
teşebbüsü sırasında, Ali Fuat ve Rauf Orbay gibi arkadaşlarının bu
hadiseler hakkında bilgi sahibi olup da kendisine şahsen ve hususi
surette haber vermemesine büyük kayıtsızlık gösterilmesinden
teessür duymuştur. Atatürk, bu durumu “arkadaşlık, mertlik, hatta
sadece insanlık icabı” bir vazifenin ihmali olarak görmüş ve bu
vefasızlığa karşı kırgınlığını ifade etmiştir.
- Evlilikteki Mutsuzluk: Kaynaklarda, Atatürk’ün evlenmesinden
pişman (nadim) olduğu doğru olabileceği, zira evliliğin ona
saadet getirmediği ve büyük bir hareket adamı olarak eve
sığacaklardan olmadığı yorumu yapılmıştır.
C.
İnkılapların Akıbetine Dair Endişeler
Atatürk, hayatının son günlerinde dahi
inkılapların geleceği ve tamamlanmamış olması üzerinde derin düşüncelere sahip
olmuştur.
- Dil Çalışmalarının İstikrarsızlığı: Ölümüne yakın
günlerde dahi Dil Kurumu’nun çalışmalarıyla ilgilenmiş ve “Dil
işimizde henüz bir istikrara (kararlılığa) varamadık, daha çok ve pek çok
çalışmak lazımdır” diyerek, dil devriminin istenilen seviyeye
ulaşamamasından kaynaklanan fikrî bir eksikliği dile getirmiştir.
- Doğaya Karşı Duyarsızlık: Gazi Orman Çiftliği'nde,
kendisinin ilk çorak günlerinin hatırası olan eski bir iğde ağacının
(oleaster tree) sökülüp yok edildiğini gördüğünde hüzün
duymuş; bu, onun maddi kalkınmanın yanında manevî ve doğal değerlere olan
hassasiyetini göstermiştir.
- Vefatından Sonraki Düzen: Atatürk, vefatından sonra
yerine geçen kişinin (İsmet İnönü’nün) resmen “Milli Şef ve Partinin
Değişmez Başkanı” ilan edilmiş olmasının, kendisinin ısrarla peşinden
koştuğu hürriyetçi ideale her bakımdan çok aykırı bir hareket
olduğunu kaydetmiştir. Bu, kendisinin kurduğu sistemin dahi, bizzat yakın
arkadaşı tarafından Makyavelist tarzda tek şefliğe dönüştürülmesinden
duyacağı pişmanlığı işaret eder.
II.
Diğer Paşaların Pişmanlıkları ve Hayal Kırıklıkları
Muhalif Paşaların pişmanlıkları, ağırlıklı
olarak, Millî Mücadele’de omuz omuza çalıştıkları arkadaşlarının, zaferden
sonra hürriyet ve adalet ilkelerinden saparak, tek adam rejimini
kurmak için kendilerine ihanet ettiği inancına dayanır.
A.
Kâzım Karabekir Paşa: Hürriyetin İflası ve Tarihî Yanıltma
Karabekir Paşa’nın pişmanlıkları, siyasî
sistemin yozlaşması ve hizmetlerinin resmî tarihte çarpıtılması merkezindedir.
- Siyasi Entrika (Dolap) Mağduriyeti: Paşa’nın en
büyük hayal kırıklığı ve pişmanlığı, ordudan ayrılmak zorunda kalması ve
TCF’nin boğulmasıdır. Karabekir, Mustafa Kemal’in bu eylemini “bir
dolap” (entrika) olarak görmüş ve “İlk hürriyet harekâtının
(Meşrutiyet) iflasına mucip olan amillerin” (etkenlerin)
aynısının yeni rejimde de kendini gösterdiğini görerek pişmanlığını
dile getirmiştir.
- Hizmetlerinin Gölgelenmesi: Karabekir, Atatürk’ün resmî Nutuk’unda
kendisinin hizmetlerini yazmayıp, hatta “onları borçlu çıkarmaya”
çalışmasını, milli bir günah ve tarihi hakikatleri beraber
gömmenin feci bir cinayet olarak görmüş ve bu haksızlığa karşı duyduğu
derin kırgınlığı hatıratında ispatlama çabasına girişmiştir.
B.
İsmet İnönü Paşa: Siyasî Süreklilikten Duyulan Bıkkınlık
İnönü’nün pişmanlıkları, daha çok siyasî
ayrılığının neden olduğu sürekli sorgulanma ve bunun getirdiği teessür
(üzüntü) üzerinedir.
- Pişmanlık Konusunun Siyasî İstismarı: İnönü,
Atatürk’le Başvekillikten ayrılma sebebinin, “siyasî hayatımızda vakit
vakit istismar konusu” olmasından (politik abuse) ve gençlerin
dahi bu soruyu sürekli ısrarla sormasından bıkmış ve yorulmuştur. Bu
durum, kendisinin kamuoyunda sürekli bir savunma pozisyonunda kalmasından
duyduğu pişmanlığı ve yorgunluğu yansıtmaktadır.
- Tek Parti Zorunluluğu: Serbest Fırka’nın kapatılmasına
dair, iktidarı bırakabilecekleri halde, Fethi Bey devam etseydi iki
partili hayatın yerleşeceğini düşündüğünü, ancak Atatürk’ün tehlikeleri
görerek bu görüşe itibar etmediğini belirtmesi, demokratikleşme yolundaki
gecikmeden duyduğu içsel kaygıyı gösterir.
C.
Rauf Orbay: Tarihî Sorumluluk ve Adalet Arayışı
Rauf Orbay’ın pişmanlıkları, hem ulusal
bir felakete imza atmak zorunda kalması hem de sonrasında haksızlığa uğraması
üzerinedir.
- Mondros Mütarekesi Travması: Rauf Bey’in hayatındaki
en büyük travma ve pişmanlık, Osmanlı Devleti adına Mondros
Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmasıdır. Kendisi bu anları “ömrümün,
hâfızamdan hiçbir vakit silinmeyecek en zor, en üzüntülü dakikalarım”
olarak nitelemiştir.
- Hukukî Mağduriyet: İzmir Suikastı davasından sonra,
siyasî rakiplerinin haksız suçlamalarından duyduğu pişmanlık ve mağduriyet
o kadar büyüktür ki, kendisine teklif edilen affı kabul etmemiş,
zira bunu “suikast cürmünü kabul etmiş duruma düşmek” olarak
görmüştür. Rauf Bey, bu adaletsizliğin düzeltileceği vicdanî hüküm
veren bir mahkeme gününü beklemiştir.
D.
Dr. Rıza Nur: Şahsî Zulüm ve Hürriyet İflası
Rıza Nur’un pişmanlıkları, siyasî
yozlaşmanın şahsî hayatına ve ideallerine yansımasıdır.
- Siyasete Atılma Pişmanlığı: Gençliğinde “bir millet
işi!... ne müşkül iş” diyerek siyasetten nefret etse de siyasete
girmiş ve hayatı tehditler, baskılar ve yargılamalarla dolmuştur.
Kendisinin bu dönemdeki en büyük vicdanî tesellisi, “kanaat-i vicdanını
satmak” suretiyle refah içinde yaşamayı reddetmesidir.
- Devlet Adamlarının Zulmü: Onun en derin pişmanlığı ve
kızgınlığı, M. Kemal Paşa’nın otoriterliğini görünce, Abdülhamid
devrindeki istibdadın yeni rejim yanında helva ve baklava
kaldığını itiraf etmek zorunda kalmasıdır. Bu, hürriyet idealinin tamamen iflası
anlamına geliyordu.
E.
Fevzi Çakmak Paşa ve Ali Fuat Cebesoy Paşa
- Fevzi Çakmak: Kaynaklar, Fevzi Paşa’nın siyasî veya
askerî bir kararından dolayı doğrudan pişmanlık duyduğuna dair bir
ifade içermez. Onun hayatı, feragat (fedakârlık) ve ilkelere
mutlak bağlılık üzerine kuruludur. Onun için asıl olan, ordunun ve
vatanın menfaatleri için tereddütsüz hareket etmektir.
- Ali Fuat Cebesoy: Ali Fuat Paşa’nın pişmanlıkları,
Atatürk’ün gözünden düşmekten kaynaklanan üzüntü ve mertlik
ilkesine gölge düşürdüğü düşünülen siyasî manevralardır. Özellikle İzmir
Suikastı sırasındaki kayıtsızlığı nedeniyle Atatürk’ün kırgınlığını
kazanması, Paşa için önemli bir manevi teessür kaynağı olmuştur.
Paşaların
Birbirlerine Yönelttiği Askerlik Hataları,
Millî Mücadele döneminin lider kadrosunun
(Paşalar), siyasî rekabetin ve askerî doktrin farklılıklarının etkisiyle
birbirlerinin askerî karar ve yeteneklerini sert bir dille eleştirmeleri, bu
dönemin hatıratlarında geniş yer tutmaktadır. Bu eleştiriler, bazen haklı askerî hataları işaret
ederken, çoğunlukla Machiavellian tarzı siyasî manevraların bir parçası
olarak rakibi bertaraf etme amacına hizmet etmiştir.
Aşağıda, Paşaların birbirlerine yönelttiği
askerlik hataları, kaynaklar ve önceki analizlerimizdeki bilgilerle tahlil
edilmiştir.
I.
Stratejik Kararlar ve Büyük Taarruz Üzerindeki Eleştiriler
1.
Kâzım Karabekir’in Büyük Taarruz Gecikmesi Eleştirisi
Kâzım Karabekir Paşa, Büyük Taarruz’un (Başkomutanlık
Meydan Muharebesi) bir yıl kadar ertelenmiş olmasını siyasî mülahazalara (görüşlere)
dayandırarak eleştirmiştir.
- Siyasi Nedenler: Karabekir’e göre, ordular çok daha
önce bugünkü sonuca varacak kudreti iktisap etmiş (kazanmış)
olmasına rağmen, harekâtın bila inkıta (kesintisiz) devam
etmemesinin sebebini “mülâhazat-ı siyasiyede aramak lâzımdır”.
Taarruz kararının uygulanmasında bir senelik bir teahhur (gecikme)
olduğunu belirtmiştir.
- Gizlilik ve İtimatsızlık: Karabekir, ordu müfettişi
sıfatıyla kritik askerî harekât (muhtemelen Musul Harekâtı veya sonrası)
hakkında bilgi verilmemesini eleştirmiş; Fevzi Paşa’ya, “Dahili bir meselemiz
olduğu için daha önce haber vermeye lüzum görmedik” cevabının, “Bana
itimatsızlığın bu halde apaçık delilidir” diyerek karşı çıkmıştır.
Fevzi Paşa’nın bu durumu terfi ile açıklaması ise Karabekir tarafından “garibe”
(tuhaf) bulunmuştur.
2.
Mustafa Kemal Atatürk ve Fevzi Çakmak’ın Eski Komuta Heyetine Eleştirisi
Atatürk ve Fevzi Çakmak, eski Osmanlı
ordusunda komuta ve kurmay heyetinin yetersizliğini ve disiplin eksikliğini
sertçe eleştirmişlerdir.
- Teorik Bilginin Eksikliği: Atatürk, ordu
talimatnamesinin yüceliğine rağmen, Türk ordusunda bunun kullanılmayan
belgeler arasında küflendirilmeye alışılmış bir topluluk olduğunu,
daima gayretkeşlikte benzersiz olunması gerektiğini belirtmiştir.
- Komuta Zaafları: Fevzi Paşa (ve Karabekir), I. Dünya
Savaşı döneminde komuta meselesine önem verilmediğini; uzun senelerini ataletle
(tembellikle) geçiren ve sağlıkları veya alışkanlıkları gereği
mevkilerinin istediği beden ve fikir faaliyetine mani olan eski devirden
kalma komutanların işbaşında olduğunu gözlemlemiştir.
II.
Disiplin ve Organizasyon Hataları Üzerindeki Eleştiriler
Milli Mücadele’nin başlangıcındaki
düzensiz kuvvetlerden nizamî (düzenli) orduya geçiş, komutanlar arasında
disiplin ve örgütlenme hataları konusunda çatışmaya neden olmuştur.
1.
Fevzi Çakmak’ın Kuvay-ı Milliye Usulüne Tahammülsüzlüğü
Fevzi Paşa, askerî inzibat
(disiplin) konusunda son derece titizdir ve Kuvay-ı Milliye usulünü
eleştirmiştir.
- Disiplinsizlik ve İkilik: Fevzi Paşa, Kuvay-ı Milliye
devrinin en büyük güçlüğünün ordu teşkil edememek olduğunu görmüş.
Kuvay-ı Milliye komutanlarının halktan iâne ve yardım (yardım)
alarak kendi kuvvetlerini beslediğini, askerî usuller yerine Kuvay-ı
Milliye’nin uyguladığı usulleri tatbik ettiklerini belirtmiştir.
- Yeniçeri İdaresi Benzetmesi: Paşa, “bozuk bir
Yeniçeri idaresi şeklinde olan itaatsiz bir mesleğe tahammül edemeyeceği
aşikârdı” diyerek, nizami askerlerin mahrumiyetlerine rağmen çetelerin
giyinik, paralı ve atlı bulunmalarının ordu arasında ıslâha muhtaç bir
ikilik yarattığını ifade etmiştir. Bu durum, ilim ve intizam
ile azim ve imana bağlı olan Fevzi Paşa’nın kabul edemeyeceği bir
hata idi.
2.
İsmet İnönü’nün Dağınık Ordu Eleştirisi
İsmet Paşa da ordunun vaziyetinin inkılap
günlerinde çok şikâyet olunacak hale geldiğini, kışlalarda vazifelerin
eksik kaldığını gözlemlemiştir. Bu, düzensizliğin yarattığı genel bir hatadır.
- Askerin Ahlakı: İsmet Paşa, Kanal Seferi sırasında,
büyük karargâhlardan istenen akıl ve hesap tarafının (stratejik
akıl) her türlü tenkide müstahak (eleştirilmeyi hak eden)
olduğunu belirtmiştir.
III.
Şahsî Yetersizlik ve Başarısızlık İthamları
Rakipler, askerî başarısızlıkları,
komutanların şahsî yetersizliklerine bağlayarak eleştirmiştir.
1.
Atatürk’ün Ali Fuat Cebesoy’a Yönelik Eleştirisi
Atatürk, Ali Fuat Paşa’nın düzenli ordu
komutanlığı yeteneğinden şüphe etmiştir.
- Çete Serkerdesi: Atatürk, Nutuk’ta Ali Fuat
Paşa’dan bahsederken (Nutkun 314’üncü sayfasında), onu “ancak
bir çete harbi yapabilir; çünkü cart curt yapmasını bilir” diyerek,
bir askerden ziyade bir çete serkerdesi (çete lideri)
olduğunu ima etmiştir. Bu, onun muntazam birlikleri idare etmekte aciz
olduğunu düşündüğünü gösterir.
2.
Dr. Rıza Nur’un İsmet İnönü’ye Yönelik Ağır İthamları
Dr. Rıza Nur, İsmet İnönü’ye karşı askerî
ve siyasî konularda en ağır eleştirileri yönelten figürdür. Önceki
analizlerimizde defalarca belirtildiği gibi, Rıza Nur, İnönü’nün askerî
yeteneğini sıklıkla hedef almıştır.
- Kara Cahil İddiası: Rıza Nur, İsmet Paşa’yı “kara cahil” olmakla
ve müzakerelerde “pek saçma, cahilâne şeyler” söylemekle itham
etmiştir.
- İnönü Savaşları Tartışması: Rıza Nur, İsmet Paşa’nın
I. İnönü’de yenildiğini zannedip geri çekilme (ric’at) emri
verdiğini, ancak Yunanlıların kendisinden önce kaçmasıyla kurtulduğunu
iddia etmiş, bu durumun Paşa’nın korkak ve başarısız olduğunu gösterdiğini
öne sürmüştür (Bu iddia, kaynaklarda Rıza Nur'un kendi yorumu olarak yer
almaktadır).
- Askerin Sefaleti: Rıza Nur, bir ricat (geri çekilme)
sırasında (muhtemelen Sakarya öncesinde), ordunun perişan halini görmüş: “Yüzyirmi
bin kişilik ordu dağılmış. Yirmi-yirmibeşbin kişi kalmış. Öyle kaçmışlar
ki, yirmidört saatte seksen kilometre yapan nefer var” diyerek bu
durumu harp tarihinde nadir bir sürat olarak kaydetmiştir. Askerin
ayağında çarık (ayakkabı) olmadığını ve kaputunu attığını
gözlemlemiştir.
IV.
Rauf Orbay’ın Mütareke Dönemi Hataları
Rauf Orbay, askerlik kariyerindeki en
büyük hata olarak değil, ancak zorunluluk olarak gördüğü, devleti
çöküşe sürükleyen bir diplomatik kararın altına imza atmıştır.
- Mondros Mütarekesi’nin Ağırlığı: Rauf Bey, Osmanlı
Devleti’nin Bahriye Nazırı sıfatıyla Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştır.
Mütareke’nin şartların hepsini bilmenin zarurî ve elzem olduğu
yönündeki talebi kabul edilse de, ağır şartları kabul etmek zorunda kalmış
ve bu anları ömrünün en zor, en üzüntülü dakikaları olarak
nitelendirmiştir. Atatürk, Mütareke’nin şartlarını Sevr Antlaşması’na
zemin hazırlayan bir hata olarak görmüştür.
- Balkan Savaşları’nda İhmal İddiası: Rıza Nur, Hamidiye
kruvazörünün vurulmasında Rauf’un nöbet yerini terk etmesinin 15 askerin
boğulmasına neden olduğunu iddia ederek, bu olayı “büyük bir hıyanet ve
rezalet” olarak nitelemiştir.
Bu tahlil, Paşaların birbirlerine
yönelttiği eleştirilerin, çoğunlukla tek adam rejimine giden yolda
siyasî rekabeti (TCF vs. CHP) meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını,
ancak aynı zamanda ordunun disiplin ve komuta yapısındaki ciddi zaafları da
gözler önüne serdiğini göstermektedir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Yorumlar
Yorum Gönder