Print Friendly and PDF

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!

 



"Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü ayrılıkçı bir nedenle mi söylendi?

Hayır! Atatürk'ün ve Türklerin emperyalistlere karşı büyük mücadelesi ve sonunda başarısı nedeniyle söylenmişti. Onların dize getirilmesi o kadar büyük bir akis yaptı ki bütün dünyada, bilhassa Asya'da; büyük heyecan yarattı. Çinlilerin kapitülasyonlarla yönetilen ekonomileri Batı emperyalistlerine ve emperyalizmine hizmet ediyordu. Atatürk'ün Batı emperyalistlerine karşı mücadelesini Hindistan ve Çin kendi mücadelesi gibi anladı. Atatürk, Lozan'da Türk devletini bağımsız ve Batıklarla tam eşitlik, müsavat biçiminde ortaya koyunca bütün Asya bayram yaptı. Hindistan'da Gandhi'nin ve Nehru'nun Ingiltere'ye karşı mücadeleleri Müslüman halkı bir hilafet hareketinin içine çekmişti. Türklerin başarısı sanki kendi başarıları olmuştu. Çin kapitülasyonları bizden sonra kaldırarak ekonomisini kurtardı. Bizim millî mücadelemiz, millî zaferimiz bütün dünyada, özellikle Asya'da bir zafer olarak kutlanmıştır. İşte bizim övüneceğimiz özelliklerimizden biri budur: Son olarak modem dünyayı şekillendiren kahraman bir millet! İşte bunu biz başardık!

Türkler nasıl bir soydan geliyor?

Türklerin farklı bir geçmişi var. Adımız "Türk" olarak ilk kez Orta Asya'da Köktürk veyahut Göktürk Devleti İmparatorluğu'nda zikredilmiştir. 730 tarihlerinde Orhon Abidelerinde Türk adı vardır. O imparatorluğun adı Göktürk Devleti idi. Türk adı demek ki 730'da bütün dünyaya yayılmıştı. Bu imparatorluk; Türk imparatorluğu Mongolistan'dan Kafkasya'ya kadar yayılmakta idi. Orada yaşayan, Türkçe konuşan herkes Oruklar, Uygurlar,

Kırgızlar vs. hepsi bu Türk devletinin adını aldılar. Kabile adlan yanında onlar Türk devletinin tebaası olduğu için Türklük içine girdiler. Türk büyükleri Asya'da büyük Türk devletleri kurdular. Bakınız Orta Asya'nın en doğu uçlarından Kafkasya'ya kadar hâkim oldular. Bu Türkler Çin ipeğini Çin'den at karşılığı alıp Kafkasya üzerinden Bizans'a kadar getiriyorlardı. Bizans'ın ipeğini biz Türkler kervanlarla temin ediyorduk. Bizans, İran, Çin dünya ticaretinde muhtaçtı. Göktürklerden sonra Uygur İmparatorluğu geliyor. O da bir Türk devletidir. Ondan sonra Karahan Devleti geliyor. Asıl yükseliş Selçuklu Devleti ile oluyor. 1100'lerde kurulan bu devlet bugünkü Orta Asya'dan Akdeniz'e kadar, Suriye limanlarına kadar bir Büyük Selçuklu İmparatorluğu kurdular. Bu imparatorlukların dayandığı şey töre, yani yasaydı. Göktürk Kitabelerinde o devleti kuran Bumin Kağan, "Ben töremi koydum," diyor. Bütün bu imparatorluklar bir kanuna dayanıyordu. Onun için Selçuklu Devleti de kurulduğu zaman yine bir töreye sahipti. Osmanlı Devleti kurulduğu zaman Fatih Sultan Mehmed devlet kanunlarını koydu. Türk devletlerinin böyle büyük devletler olması ve asırlarca hâkim olması töre sayesindedir. İçine tebaa olarak aldığı kavimleri büyük bir adaletle ve kanun nizamında koruyor ve yönetiyordu. O nedenle biz 550'lerde kurulan Köktürk Devleti'nden beri dünyamn en büyük imparatorluklarım kurmuş; dünya medeniyetlerine, kültürlerine destek olmuş imparatorlukların çocuklarıyız. Onun için biz "Ne mutlu Türk'üm!", diyebiliyoruz.

"Ne mutlu Türk'üm!" sözünün derinliğini anlamak istemeyenlerin kusuru nedir?

Bir Romen ailesiyle hareket ediyordum. Ankara'da Güvenlik Âbidesi'nin altında "Türk öğün, çalış, güven!", yazıyor dediğimde yanımdaki gençler kahkaha attılar. Buna çok üzüldüm. Çünkü çok cahiller! Türklerin övünülecek bir tarihleri vardır. Tarih bilirseniz ancak o zaman "Ne mutlu Türk'üm!" sloganının bir manası vardır.

Bugün bu slogandaki duygulan paylaşmayan ve Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içinde yaşayan insanlara bakış nasıl olmalıdır? Onlar normal mi karşılanmalı?

Bu siyasi bir soru. Osmanlı Devleti bir Türk devleti idi ve Avrupalılar "Turkish Empire", "L'ampire Turq", derlerdi. Biz Türkçe konuşuyorduk. Osmanlı sultanları, halkı; Anadolu'da yaşayan türlü etnik gruplar hepsi Türkçe biliyor ve Türkçe konuşuyordu. "Turkish Empire" / Türk İmparatorluğu idi.

Osmanlı Devleti geleneğinde olduğu gibi kanun ve adalet sayesinde bu çeşitli etnik grupları devlete bağlayabilmişti. Fuzulî hakkında dört ciltlik en önemli eseri bir Ermeni yazmıştır. O kadar Türklere ve bu devlete bağlıydılar onlar. Fakat nedense son zamanlarda bir fesat doğdu topraklarımızda. Bu fesat nereden geliyor? Bilmiyoruz. Bir fesat aramıza girdi ve bizi ayırmaya çalışıyorlar. Bu memleketteki çeşitli etnik gruplar kendilerini Türk hissediyorlardı, Türkçe konuşuyorlardı, Türklüğe mâl olmuşlardı. Fakat son zamanlarda emperyalistlerin oyunu ile aramıza fesat girdi. Bu çok üzülecek bir şeydir. Biz birlik olmazsak yalnız Türkler değil, onlar da zarar görür. Onlar da felaketle karşılaşacaklar. Biz birlik olursak yine dünyanın müreffeh, büyük devleti olabiliriz. Bu fesatlardan ve ayrılıkçı fikirlerden kaçınmak lazımdır! Herhangi bir şekilde birliğimizi, bu kanun ve adalet prensipleriyle korumalıyız.

Mustafa Kemal Atatürk "Ne mutlu Türk'üm diyene!", derken Türkiye Cumhuriyeti sınırlan içinde yaşayan herkesi mi kastediyordu?

Atatürk, Türklük çatısı altında Türklüğe bağlanmış bütün insanlan vurgulamıştır. Türklüğün içinde yaşayan ve Türklüğü içinde yaşatan herkesin mutlu olacağı bir geçmişi, bir tarihi anlatmıştır.

Türklük doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı kazanılır?

Türk devleti çeşitli etnik grupları adaletle idare eden bir yapıya sahiptir. V. yüzyıldan beri kurduğumuz imparatorluklar büyük imparatorluklardır. Göktürk İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu; hepsi Türk hanedanlarıdır. Hepsi Türk kültürünü benimsemiş bir idare kurmuşlardır. Siyasi, hukuki olarak güçlü bir devlet nizamına bağlıydılar. Bu nizam içinde kendi dillerini, kültürlerini muhafaza ediyorlardı. Emperyalist dünya bizi sıkıştıra sıkıştıra Rumeli'den attı, topraklarını istila ederek Arap dünyasından attı. Mısır'a, Suudi Arabistan'a, Suriye'ye, Irak'a geldiler. Ne geldi o topraklara bugün? Felaket geldi! Halbuki Osmanlı idaresindeyken bütün bu coğrafyada sulh vardı. Bütün halklar emniyet ve huzur içinde asırlar boyu yaşadı. Onun için bu etnik ayrılık yanlış bir politikadır. Bunu anlamaları lazım. Bu felaket getirir, kargaşa getirir. Ayrılıkçı fikirlere sahip etniklerin başına daha büyük felaket getirir, zulüm getirir. Herkes Türk devletinin hukuk düzenine ve töresine itimat etmeli; ancak biz de töreden ve anayasa hukukundan hiçbir surette ayrılmamalıyız.

Batı'daki Osmanlı imajı Türk milleti üzerinden mi şekillenmişti? Batı'nın algıladığı ve hoşlanmadığı başarı Türk başarısı mıdır?

Bütün Avrupa dillerinde "L'ampirö Turq", "Turkish Empire" diye geçer. Bu çok anlamlıdır. Bizimkiler bir etnik grubun mümessili olmaktan kaçınmışlardır. Orada yaşayan bütün kavimleri, dinleri, cemaatleri kendi himayesi altına almıştır. Türk yalnız Türklüğü ile ortaya çıksaydı, o zaman parçalanma olurdu. Onun için Osmanlı İmparatorluğu gayet adilâne, bî-taraf bir rejimle devleti yönetti. Altı yüz sene bu sayede yaşadı. Eğer biz Anadolu'da bugün bir Türk devleti devam ettirmek istiyorsak aynı politikayı gütmeliyiz. Hukuka bağlı, herkesin eşit olduğu bir millet olarak yaşamalıyız. Dünyanın en güzel yerinde, en güzel vatanında yaşıyoruz. Türkler Anadolu'ya geldiklerinde cennet gibi bu topraklarda Orta Asya'yı unuttular. Herkesin gözünün olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Her etnik grup bunun önemini anlasın ve Türk devletinin sinesinde refah ve hürriyet tadını tatsın!

Birlikte yaşamanın gereklerinden biri Türkçenin herkesçe konuşulması mıdır?

Zorlamadan kaçınmak lazım. Osmanlı idaresi bir hâkimiyet şemsiyesiy- di. Bu benim ifademdir. Adilâne bir idare kurmuştur. Hiçbir etnik grubu öne çıkarmamıştır. Herkese eşit, onları himaye eden bir rejim kurmuştur. Bunu kanuna istinad ettirmiştir. Bugün de biz gayet liberal bir anayasa yapmalıyız. Bugün de etnik gruplar, şu güzelim Anadolu'da birlik halinde yaşamalıdır. Dünyamn büyük devletlerinden biri olabiliriz. Eğer herkes bir taraftan çekiş- tirirse, bu birlik dağılırsa herkes bundan zarar görür.

Osmanlı İmparatorluğu herkese saygı duyan bir idare tesis ederken, aynı anda II. Abdülhamid'in anayasa yapılırken, "Türk'ün hakkı korundu mu?" sorusundaki gibi bir Türklük saygısı vardı. Yeni anayasa nasıl olmalı?

Osmanlı'mn anayasası; işte Fatih'in koyduğu kanunlar; tebaayı himaye etmek üzerine inşa edilmiştir. Fakir bir köylü bile Divan-ı Hümâyûn'a şahsen gelip idareden şikâyet edebilirdi. Böyle bir hürriyeti vardı. Böylesi adilâne bir idare Osmanlı'nın 600 sene yaşamasım sağladı. Bugün biz o günlere dönmeyeceğiz. Bugün bir anayasayla aynı emniyeti herkes için bu toprak üstünde tesis etmeliyiz. Bence anayasa bir çıkış yoludur.

Nasıl bir anayasa hazırlanmalı?

Anayasamız maalesef çok teferruatlı. Amerikan anayasası gibi prensipler üzerinde durmalıdır. Prensipler üzerinde durunca özel durumları karıştırmaz, yanlış bir yola sevk etmez. Belli bir grubun sultasını, hâkimiyetini tesis etmez. Amerikan yasası gibi çeşitli etnik gruplan, etnikleri sinesinde toplayan bir anayasa rejimine ihtiyacımız var. O zaman bu birlik devam eder. Anayasa çok önemlidir. Maalesef; anayasa çalışmalarını torpillediler. Bu benim en büyük kederimdir. Anayasa yapmak lazımdır. Bütün Türk devletlerinin devamının temelinde hukuk vardır. Tabu modem dünyada onların töresini kastetmiyorum. Töre de bir nevi anayasadır. Biz çok ileri prensiplere dayanan, herkesin kabul edebileceği bir anayasa yapmalıyız; Türkiye için tek çıkış yolu budur. Eğer bunu yapmazsak; Türkiye'de bu etnik şuur kuvvetlenir, herkes kendini bir anayasanın himayesi altında hissederse birliğe katılır. Benim daima söylediğim şey bir an evvel prensiplere dayanan, teferruata kaçmayan bir anayasa yapmaktır.

Dil konusu anayasada işlenmeli mi?

Anayasaya hürriyet prensipleri ve kanun garantileri koyduğunuz zaman dil sorun olmaktan çıkar. İsveçli bir grup Amerika'ya gelmiş, köyler yapmış, kasabaları var. Orada anayasanın prensipleri çok umumi olduğu için kendilerini, dillerini, kültürlerini devam ettiriyorlar. Böyle bir rejim kurarsak çıkış yolunu buluruz. Aksi takdirde Türkiye'nin parçalanmasından korkuyorum. Şahsi, parti mücadelelerini bırakıp herkesin birleşerek yeni bir anayasa yapmaları şartı var. Bütün etnik gruplan kucaklayan, genel prensiplere dayanan bir anayasa yapmalıdır.

Mustafa Kemal Atatürk'e dönersek bu yönde bir arzu ve öngörü bulabilir miyiz?

O zaman tamamen kendine has, özel şartlar vardı. Atatürk mücadelede öyle bir millet devraldı ki Türklük şuurunu ortaya çıkarmak zorundaydı. Bir Türkiye olabilmesi için bir köylü bile Türklüğünü hissetti. Bir cemaatin üyesi olmak değil, Türk milletinin bir üyesi olmak şuuruna vardı. Bu şuuru kuvvetlendirmek lazımdı. Bir anayasa bunu da temin edebilir. Benim bulduğum anahtar anayasadır. Genel hukuka ve prensiplere dayanan bir anayasadır. TBMM bana onur ödülü verdiği zaman mecliste yaptığım konuşmada da belirttim. Ne yazık ki dinlenmiyoruz! Bu memlekette profesörler dinlenmiyor.

Dinlemek için buradayız. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyettin ayrılıkçı fikirlere zemin hazırladığını söyleyenlere cevabınız nedir?

O zaman çok özel şartlar vardı. Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne bir cemaat kalmıştı. Bu cemaatten bir millet yaratmak çok büyük bir mücadeleydi. Bu işi başarmak için ister istemez birtakım zorluklarla çarpışmak zorundaydı. Atatürk zamanı öylesine zor bir dönemdi ki; bugün olanların cevaplarım o dönemde arayamayız. Öyle bir milletten ve öyle güç şartlardan bir millet ve millî bir devlet yaratmak için çok büyük güçlüklerle savaştı. Bu tarihî şartlan daima göz önünde tutmak lazım. Atatürk'ün bugünkü Amerikan anayasası gibi bir yasa koyması elbette beklenemezdi. Kuva-yı Milliye'nin verdiği ruhu bir Türk milleti yaratmak için kullandı. O zamanki şartlar bambaşkaydı; millet başkaydı, kültür başkaydı. Bugün aynı şeyler üzerinde duramayız.

Kaynak: Halil İnalcık, TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR…Röportajlar…1958-2015..Cilt II

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar