Print Friendly and PDF

TARİHÇİLERİN KUTBU AĞIR KONUŞTU: HALİL İNALCIK'TAN PAPA'YA DERS

Bunlarada Bakarsınız

 


*

Osmanlı tarihi konusunda dünyanın sayılı isimlerinden Prof. Dr. Halil İnalcık, dün Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde bir söyleşi yaptı. Tarihin propaganda aracı olarak kullanıldığını belirten İnalcık, Patrik'in ekümeniklik iddialarının, belgeleri hiçe saynıak olduğunu ve birçok problemin altında AB'nin yattığını söyledi.

"Doğru tarih, belgelere dayanır. Belgeler geçmişi olabildiğince doğru şekilde ortaya koyar. Yegâne aynamız belgeler olmalı. Ancak onlar bize tablonun tüm par-çalarını gösterir. Medyada birtakım yazarlar tarih konularını bir heyecan kaynağı yapmak için sansasyonel şeyleri öne çıkarıyor. 'Gemiler aslında kaydırılmadı. Vahdettin vatan haini mi?' gibi... Bu yaklaşımdan çok rahatsızım. Bu kimseler beni düzeltmeye bile kalkıyor." Bu sözler, 90 yaşındaki duayen tarihçi Halil İnalcık'a ait. Ömrünü tarihe, özellikle de Osmanlı tarihine ve tarihteki yanlışları belgelerle düzeltmeye adayan Prof. Dr. İnalcık, dün hem Osmanlı’ya dair pek çok mesele hem de Türkiye gündemindeki sorunlar üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde yapılan "Onlar tarihçi ise ben değilim!" başlıklı söyleşide İnalcık, tarihin günlük siyasi meselelere alet edilmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Merak duygusunun peşinde, Bursa ve kadı sicilleri gibi unutulmuş pek çok belgeyi tarihe kazandıran İnalcık, tarih sahnesindeki iddiaların bazılarının millî birliğimizi, devletimizi, kültürümüzü aşağılayıcı nitelikte olduğunu söyledi.

Patriği padişah tayin ederdi

"Tarihçilerin yanlış bilinenleri düzeltmesi gerekir; ama kimimiz medyaya alet oluyoruz. Tarih kötüye kullanılıyor," diyen İnalcık, kendi sorduğu, "Nasıl mı?" sorusunu şöyle cevaplıyor, "Tarih toplumlann çözemediği pek çok meseleye cevap vermekle yükümlü; Kıbrıs ve Ermeni meseleleri gibi. Ama tarih bir aynadır ve her devirde başka bir yönden tutulur. Bunun önüne geçemeyiz. Tarih,

siyasi propaganda aracı olarak kullanılıyor." Bu girizgâhtan sonra İnalcık, ABD ve Avrupa'daki Ermeni ve Yunan diasporalan konusuna geliyor. Her türlü sorunun temelinde tarihî haklar meselesinin yattığım söyleyen İnalcık, İsrail'in, "2000 sene önce Filistin topraklarında biz vardık," demesini örnek gösteriyor. "Mescid-i Aksa'yı yıkalım, 2000 sene evvelki eserleri çıkaralım," diyorlar. "Doğru tarih hangisi o zaman?" sorusuna ise İnalcık'ın cevabı, "Belgelere dayanan... Belgeler geçmişi olabildiğince doğru şekilde ortaya koyar," şeklinde oluyor.

Günümüz Türkiye'sindeki tarihçilerin pek çoğunun hocası olan İnalcık, konuşmasında güncel konulardan örnek verirken "ekümenik patriklik" konusuna değinmeden edemiyor. "Bartholomeus'un birtakım iddiaları var, 'İstanbul, Ortodoks dünyanın merkezidir' gibi. İstanbul'u Türkiye'nin bir vilayeti değil, Ortodoks dünyanın merkezi sayıyor. 'Patriklik, ekümeniklik 14 asırdır kesintisiz devam ediyor. Türk hâkimiyeti bir değişiklik getirmedi, ben böyle bir geleneği temsil ediyorum,' diyor," şeklinde konuşan Halil İnalcık, bu iddiaların doğru olmadığım söylüyor. İnalcık Hoca, bu iddiaların, tarihî belgeleri ve Lozan'ı hiçe saynıak olduğunu belirtiyor. "Çünkü İstanbul'un fethiyle Bizans ve ona bağlı bütün müesseseler hükümsüz kaldı. Bir devlet battı, bütün müesseseleri de onunla birlikte hükümsüzleşti. Fatih, fetihten bir sene soma patriklik makamım tashih etmiş. Fatih, akıllıca bir politikayla halkın bir patriğe ihtiyaç duyduğuna karar vererek bir berat ile Ocak 1454'te Scolaris'i patrik tahsis etti. Kesintisiz bir devamlılık söz konusu değil. Padişah, patriği beratla tayin eder ve ancak ondan soma patrik söz sahibi olur. Padişah patriğin yanına bir devlet memuru da verir ki kiliselerden vergileri düzenli toplayabilsin. Yani patriğin otoritesi padişaha tabi," diyor. İnalcık'ın verdiği bilgilere göre Fatih, Scolaris'i Batı'mn politikalarına karşı olduğu için tercih etmiş. Ayrıca seçilen patrik sadece Osmanlı ülkesindeki Ortodoksların dinî lideri oluyordu, yani ekümenlik söz konusu değildi. Ortodoks halkın, XIX. yüzyıla kadar hayatım çok rahat sürdürdüğünü söyleyen Prof. Dr. İnalcık, Lozan'da da patrikle ilgili koşulların belirlendiğine dikkat çekiyor, "Türk tebaasından olması, Türkiye'deki Ortodoks halkın dinî işlerini görmesi gibi. Lozan'da Batı çok şey kaybetti. Bu kaybettiklerim de dostluk zamanlarında geri kazanmaya çalıştı. Devlet, ABD ve Yunan hükümetiyle dostluk zamanlarında verdiği tavizlerin bedelim ödüyor şimdi. Yunan hükümetiyle sözde dostluk pahalıya patlıyor işte. Son patriğin iddiaları devlet içinde devletçilik."

Halil İnalcık Hoca, bugün karşılaştığımız problemlerin çoğunun tarihî koşullara göre algılamaktan kaynaklandığım söylüyor, "İhmaller, tavizler bizi nereye getirdi. AB, siz Avrupa Birliği deyin, ben 'Allahın Belası'nı tercih ediyorum; yalnız Yunan iddialarının değil Ermeni iddialarının da maşası. Patriklik ve ekümenlik iddialarında da aynı oyun oynanıyor. AB'ye girelim, ümitliyiz, iyi niyetliyiz falan filan; ama bunları yapacağız derken de 1923 Lozan'ı unutmayalım."

Prof. Dr. Halil İnalcık, konuşurken Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün Bilinmeyen Osmanlı kitabına da gönderme yapıyor. Akgündüz'ün, "Osmanlı'da sadece şeriat hukuku var. Devlet hukuku yok," dediğini aktaran İnalcık, "Halbuki biz Fatih Kanunnâmesi'ni biliyoruz," diyor; "XVI. yüzyıla kadar fermanlara bağlı, örf ve âdetlere bağlı kanunlar vardı. Daha sonra müftüler etkili olmaya başladı. Fatih Kanunnâmesi'nde sadece ceza meselelerinde İslam fıkhı söz konusu. Bilinmeyen Osmanlı çok popüler bir kitap; ama Akgündüz Osmanlı tarihini İslam tarihi olarak algılıyor. 'Bütün Osmanlı kanunları şeriattan çıkmıştır' algısı doğru değil."

Kaynak: Halil İnalcık, TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR…Röportajlar…1958-2015..Cilt II

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar