Kayıtlar

Yalan

Dost, pencereden bakıyordu: "Size bir yalan... Ayşe Hanım geliyor!" dedi. Herkes pencereye giderek baktı. "Size bir yalan... dediğim hâlde, gene baktı­nız! İşte dünyâ da böyle. Yalan olduğu biline bili­ne kanılıyor!" Dost/Sâmiha AYVERDİ

Bağışlama

"Sayısız günahlarımızı affeden Allâh’ın bir kulu olarak, neden bir suçu bağışlamayayım?" demekle, etrâfının muhtemel itirazlarını önlemişti. Dost'a dost olamamış ve ona maddî mânevi zararı dokunmuş bir başka kimse de vardı. "Bu adam hakkında, kalbimde en ufak bir in­cinme yok... Yapan Hak. Başka fâil mevcut değil. O, Hakk'ın emrinde bir vâsıtadan ibâret. Vaktiyle bize küçük bir iyiliği dokunmuştu. Ancak o iyiliğin yâdından başka bir şey düşüne­miyorum ve selâmete ermesini, hayırlar bulma­sını temenni ediyorum." Dost/Sâmiha AYVERDİ

Aldatma

Odadaki kediyi dışarı çıkarmak için kapı önüne gidip, sanki elinde, verilecek bir yiyecek varmış gibi: Pisi pisi... diye hayvancağızı çağıran kimseyi şöyle ikâz ettiler: "Elinde verilecek bir şey varsa çağır. Yoksa, varmış gibi yapıp aldatma!" Değil insanların, hiç bir mahlûkun aldatılmasına tahammülü olmayan Dost, sahtekârlığa ve yalana, en basit hâllerde dahî tahammülü olmadığını her vesîle ile göstermekten geri kalmamıştır. Dost/Sâmiha AYVERDİ

Kimler

Kendileri için doğmamış kendileri için yaşamamış bu uluları, ne yazık ki, bugün körebe şaşkınlığı içine düşmüş dünyâ, farketmeyecek bir gaflet içindedir. Kim bilir, daha ne kadar zaman kollayıp aramayı da düşünemeyecektir. Hâlbuki yaradılış âlemi içinde tecellîleri eksiksiz olan Allah, evliyâsını eksik eder mi? Yeter ki kütle uyansın ve gene bu merkezlerin etraflarında kurtulu­şunu aramak ihtiyâcını duysun? Arayıcı olan, elbette bir gün bulucu da olur. Dost/Sâmiha AYVERDİ

Yarabbi, Ben mi Arıyorum Seni, Yoksa Sen mi Arıyorsun Beni

  CXLIII Ey ay yüzlüm, Ay da sensin, Müşteri yıldızı da. Ay, yüzünün çevresinde dönüp durmada, seni tavaf etmede; Güneş de, yusyuvarlak gök de aşkınla dönüp dolaşmada. Yarabbi, ben mi arıyorum seni, yoksa sen mi arıyorsun beni ? Ben, ben oldukça, benliğimden kurtulmadıkça ne ayıp bana, o vakit ben bir başkasıyım, sen bir başkası. Ey bize, bana sarılan, bizim de, benim de, her ikisinin de kanını döken, ortada bir başkasını belirten; fakat o, ne insan, ne peri. Ayak olmayacakmış, olmasın; zaten ayak dikenliğe götürüyor bizi. Baş olmayacakmış, olmasın, zaten baş ikilik haline düşer de kâfir olur. Bir su derede akar gider, bir su da dere kıyısında donar, buz kesilir. O, tezce yürür, buysa pek yavaş. Sen de aklını başına devşir de tez yürü, yürü ki donup buz kesilmeyesin. Güneş taşa der ki: Taşlıktan kurtulasın da mücevher olasın diye parladım, vurdum sana. Zevâli olmayan aşk güneşi de önce kul oldukça kul olasın da sonucuna ulaşırsın diye gönlüne vurmuştur. *             

Perdemi Yırtma, İhsan Kapısını Aç. Gönül Sırçasını Kırma

  CXIX Ten mezen ey poser-i hoş-dem-o hoş-kâm begû Behr-i ârâm-ı dilem nâm-ı dil-ârâm begû Susma a sözü soluğu, a dili damağı güzel oğul, söyle... gönlümün huzura ermesi için canımın gönlümün huzuru olan güzelimin adını an. Perdemi yırtma, ihsan kapısını aç. gönül sırçasını kırma; o kadehin hikâyesini anlat. Lûtuf kapısını kapadınsa ümit kapısını kapama. damın üstüne çık da damda söyle. Sözünde de coşkunluklar var huyunda da, şu kıvılcımlar içen daralmış gönlümün huyunu anlat. Değil mi ki cennetin Rıdvan’ısın; salâ ver, çağır halkı cennete. değil mi ki aşk peygamberisin; getirdiğin haberi söyle. Şu dama tutulanların, zindana düşenlerin ahlarını çok duyduk... şu tuzaktan kurtulan kuşun halini de bir söyle. Bağdan, ilgiden bahsetme de şekeri söyle. yoldan söz açma da baştan geçeni anlat. Günlerden, yıllardan uzun olan, zamana sığmayan o denizden, bütün canların dönüp ulaşacağı, dökülüp kaynaşacağı denizden söz aç. Tandırın kızdıysa, duan kabul olduysa, sınamalara

Nerde kaldın, nerdesin?

Akşam oldu. Yüreğim, varını yoğunu müsrifçe harcayan bir bahar kadar gamsız, seni bekliyor. Nerde kaldın?  Nerdesin, ey gönüller fırtınası? Yaz meltemleriyle tatlı tatlı çırpınan bir perde gibi, yüreğimin açık duran penceresinde, halecan ve ümitle kabarıp taşarak seni bekliyorum. Nerde kaldın, nerdesin?  Es! Gizlendiğin yerden çık artık, ey gönüller fırtınası! Evvelce nasıl, ne diye geldin?  Geldin de azamet ve haşmetinle uğuldar olup, bu câhil yüreği, gömülü olduğu alaca karanlıktan çıkardın, göz kamaştırıcı sırlarınla yüz yüze getirdin, sonra da kaçtın, günlerin gecelerin ardına saklandın, ey zâlim rüzgâr, ey gönüller fırtınası! Akşam basıyor. Karanlıktan da aydınlıktan da uzak olan bu kişmîrî gök, bir siyâhî köle ile, bir sarışın câriyeden doğmuş, çalık renkli melez edâsıyle karşımda boy göstermekte. Benden ne istiyor?  Dilini dileğini anlamıyorum ki...  Gel, gel de sen sor...  sen anla ey koca saltanatlım, ey gönül fırtınası! Senin için cihet zaman ne ola?  Doğudan es, batıdan es,