Yazan: Aysel Aksümer
Dudakların gerisindeki saklı kent
gibidir sözcükler. Tek heceliden tutun çok heceliye kadar ne çok anlam yükler
yapısına. Her biri dilde veya kâğıtta can bulmadıkça ölü gibidir. Yaşatmak,
insanoğlunun dilinde veya kalem tutan elindedir. Düşüncelerin kapısının nereden
açılacağını herkes çok iyi bilir ama bazen bir harf boşluğu kadar bile
kıpırdamaz dudaklar. O zaman, çaresizce gözlerden medet umarsınız.
Yalvarırsınız kirpiklere “ne olur perdelerini örtme” diye. Çünkü bilirsiniz ki
“sözsüzlük en derin sessizliği doğurur”.
Sözcükleri kendi aralarında sınıflandıran dil
bilginleri, sosyal statülerine göre de bir ayrım yapmışlar mıdır sizce? Mesela anti
sosyal sözcükler, dışa kapalı ama içe her yönden dönük olanlar ya da zengin
veya fukara sözcükler gibi. Kimi sözcüklerini dağıtmada bonkör değildir.
Sürekli bir temkinlilik halindedir. Kimi de sözcük fabrikatörü gibidir. Doğru,
yanlış çocukluğundan itibaren kazandığı her sözcüğü har vurup harman savurur.
Bazı sözcükler; yalnızlığı seçer. Sahne
önünden ziyade sahne arkasında olmayı tercih eder. Dökülüp saçılmayı istemez.
Kırılmaktan korkar, anlaşılamamaktan çekinir. Serseri kurşunlar gibi hedefi
olmadan sağa sola saplanmak istemezler. Rüzgârın estiği yönde uçuşan polenler
gibi değil de mevsimi ve zamanı gelmeden asla yapraklarını açmayan ve o mis
gibi kokusunu vermeyen gül ağacı gibi olmaktır arzusu. Yerinde, zamanında ve
değecek sözcükler için hamlesi yapacaktır. Şifalı bitkiler kitaplarının
sayfalarından derdine çare arayanlar gibi sözcüklerden de yardım umarız. Öyle
sözcükler vardır ki yarayı kökten temizler, şifa dağıtırlar. Sanki
sihirlidirler. Bir bakarsınız düşenin elinden tutar kaldırır, bir bakarsınız
tökezletir düşürür.
Kimi zaman da; çocukken saklanılan bir dolap,
sığınılan bir koltuk arkası, ya da kalın kabuklarının içine saklanan ceviz
gibidir sözcüklerimiz. Kimse ulaşamasın, yerinde öylece kalsın, kulaktan kulağa
yol alırken özü asla değişmesin, kimsecikler farklı anlamlar yüklemesin
isteriz.
Sözcük avcısı insanlar vardır bir de. Daha
ağızdan çıkan kelimelerin cümleye dönüşmesine fırsat vermeden nişan alırlar.
Vurulur kelimeleriniz. Avcı, bir kişiyi da- ha susturmanın verdiği mutluluk
içerisindedir Çamura bulanmış, yalan yanlışlarla beslenmiş, harf sayısı çok ama
içi bomboş sözcükler yerine kanası suyu içilen pınarlar gibi olmalı sözcükler.
Ruhu temizlemeli, gururu okşamalı, güç vermeli, sevgi, saygı ve şefkat
göstermeli. Sözcükleri giydiren ya da soyan yine sahipleridir. İnsanlar
kelimeleriyle büyür, yine onlarla da küçülürler. Sözcükler, karanlığı
aydınlatmalı, yüreği ferahlatmalı, ruhu güneş gibi ısıtıp, güzellikler sunmalı.
Fletcher Knebel “Kelimeler, fikirleri asmaya
yarayan çengellerdir” diyerek öyle güzel anlatmış ki ben de son söz olarak
diyorum ki ne mutlu düşünebilene, ne mutlu fikirlerini beyan edebilene,
kelimeleriniz güzelliklere ve mutluluklara kucak açsın.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar