Print Friendly and PDF

Cenapbey'den Bize Kalan Hatıralar



Cenapbey

-Madem gidecektin neden geldin? -"Ayağım alışsın" dedin.

https://turkfilmigibi.wordpress.com/

 

Not Yerine: Cenapbey’in bir zamanlar bloğu vardı  takip ederdim. Sonra kapanmıştı. Bir ara https://turkfilmigibi.wordpress.com/ hazırlıyordu. Takip edemesem de belki kapanabilir düşüncesiyle yedeğini almıştım. Olur ya beyefendi tekrar bu yazdığı hatıralarını görür. Yeniden yazmaya başlar ümidiyle sizinle paylaşayım dedim Gün ola hayrola. Tekrar yeni paylaşımlarını bekliyoruz.  

Güzeldi her şey.

“Eve gidince beni ara, bekliyorum telefonunu.”

Çoktandır kullanmadığım çantamın cebinden çıktı bu not. Aşağı yukarı bir iki senedir kullanmadığım bu çantamı dün, eşyalarımın altından çıkarıp içine; ihtiyacım olan birtakım şeyleri koyarken buldum. Bir geriye, bir geçmişe döndüm. O mutlu mesut olduğumuz, o gıpta edilecek halimize döndü aklım. Vay be ne günlerdi demeden edemedim ve sevmekten eser kalmamış diğer yanımıza da acıyarak bir iç çektim.

Zamanın, üzerinden geçtiği bu aşka; başka bir aşkı da yerine koymam mümkün olmadı şu ana kadar. Kendime, kimsenin bana yapmadığını yaptım. Yalnızlıkla, her gün canını aldım canımın. Ona başka birini çok gördüm. Belki bu yaptığım, aptalca bir şeydi fakat içimden bir daha da sevmek gelmedi. Sevmenin sadece birine âşık olmak olmadığını, sevmenin mutlu olmak için olduğunu ve mutlu olmak için de birçok şeyin olduğunu da benden ayrılınca anladım. Eskiden öyleydi. Sevmek denilince sen olurdun bütün sevmelerim. Lakin senin dışında da mutlu olunacak, sevilecek çok şey varmış. Mesela dün, uzun uzun sohbet ettik dostlarla. Çocukluğumuzun geçtiği yerlerden, beraber okuduğumuz okuldaki anılardan birçok şeyden bahsettik. Güldük, çay içtik, dertleştik. Güzeldi her şey.

Bazen bir şeyleri çok şey yapmanın doğru olmadığını yaşayarak tecrübe edersin. Geç de olsa deneyimledim bunu.

Yayın tarihi 26 Ocak 2017

 

Gitmek…

Aklıma gelmedi şimdiye kadar. Gidenler nasıl gidiyor diye?

Gitmenin de bir yolu yordamı var mıdır ki acaba? Hani birinin önünü kesip kardeş nereye böyle demek geliyor içimden? Hadi baştan anlat bana. Nasıl gitmeye karar verdin, bu gitmek dediğin yenilir yutulur bir şey mi? Daha önce kendisiyle tanışmış mıyız? Yolda görsem nasıl tanırım kendisini? Hadi abisi, hadi ablası anlat şunu da bilelim. Malum en çok başımızda bu gitmeler var. Nereye baksam onu değil de nereye baksam gitmek var. Saat kaçta buluşalım, ne giysem geldiğimde? Uzun uzun anlatılacak bir mevzu ise üzerime rahat bir şeyler giyeyim, akşam kaça kadar sürer anlatacakların? Yani nasıl olacak ona göre hazırlıklarımı yapayım.

Benim, enine boyuna bunun nasıl bir şey olduğunu bilmem lazım. Başım gitmelerle belada anlayacağın. Gitmek dedim de gideceğim demiştin, peki ne zaman gideceksin?

Yayın tarihi 26 Ocak 2017Kategoriler Edebiyat, GenelEtiketler GitmekGitmek… için 8 yorum

Şey, seni dinliyorum.

Söz gelimi böyle olsaydı böyle olurdu gibi bir aşkın âşıkları mıydık sence? İhtimaller verip, tahminlerde mi bulunduk?  Yüzde kaçını tutturduk sevmenin. Farzı misal, on üzerinden kaçıncı seviyelere kadar çıktım sende. Bu işin bir matematiksel hesabını da yapayım dedim kendi kendime. Olmuyor, anlamıyorum, eksik nerede diye bir cevap arıyor kalbim.

Soyut olarak sınırının sonu yok bendeki aşkın. Somut bir dünyanın iki görünen kişisi ve iki kişiden manevi bir sevgi yaratmaya çalıştık.

Biz, iyisimi bir hesap yapalım, sıcak mı soğuk mu kalplerimiz?

Burası niye bu kadar soğuk?

Şey, seni dinliyorum.

Yayın tarihi 24 Ocak 2017

 

Ben, hep bundan kaybettim.

Ona dediğim şeyler abartılı ve sitem türünden değildi. Birkaç güzel söz ve bir iki yemek davetiydi. İnsanlar, kararlarını verirken neye dayalı, neyi şart koşarak verirler bilmiyorum ama benim bu aşka şart koştuğum bir şey yoktu. Bunun olması da gerekmezdi zaten. Sevmek veya başkasına gitmek arasında bir yerde de değildim. Adresim belliydi, sahip olduğum sınırlarım da öyle.  Ya sevecektim ya sevmeyecektim. Onu severken başkasına gidecek ikinci bir planım yoktu. Demek ki bizleri, başkalarına beğendiren ve sevdiren şeyler; ağır seçim ve tercihlerdir. Seçim şansımız olmasın demiyorum fakat tercih aşktan yana olacaksa ikinci bir yolu gözlememeli kalp.

Ben, hep bundan kaybettim.

Gelen kendini başka bir yerde de gördü. Biraz ayıp bir ifade olacak ama “Sen olmazsan başkası olur.” gibi bir şeydi bana yaptığı.

Bilmiyorum kafanda neyi planlıyorsun?Yayın tarihi 24 Ocak 2017

Yıllar sonra

Yıllar sonra ama çok sonra ikimizde geçmişin acılı yılları arasında kaybolacağız. Yaşadıklarımızı yaşayamayacağız bir daha. Özlem duyduğumuz yerlere gidip tekrar baharı yaşamamız da mümkün olmayacak. Ve elimizin içinde yılların izleri kalacak sadece.
Beklediğin şeylerden de ümidini kesmek zorunda kalacaksın. Çünkü beklediklerin asla gelmeyecek geri.
Böyle işte.
Yağmur yağarken veya dışarıda kar taneleri düşerken yere, bir an gelirsem aklına şayet; getirmemeye çalış. Düşünme beni. Yağmurda ıslanışlarım ve karda üşüyen ellerim seni hep endişelendirirdi. Hastalanmamdan korkardın.
Bugün kar yağıyor.

Yayın tarihi 23 Ocak 2017

 

Kavuşmak

Diğerlerinden farkım, seni farklı yapmak mıydı? Yoksa herkesin sevdiğine verdiği değerin benim başka yapmam mıydı suçum?

Sevgiler elbet bir gün layığını bulur. Fakat bu, yanlış kalplerde olmayacak şekilde olacak. Zamanın birinde birinin birini nasıl sevdiğini sana anlatmıştım. Aşklarından çok aşkları için verdiği mücadeleye hayran kalmıştın. O vakit bizim de onlardan farkımız yoktu. Birlikteliğimizi yok edecek her tür engeli aşıyorduk bir bir. Pes etmek şöyle dursun daha çok üzerine yürüyorduk her şeyin.

Anlamsızlaştı. Hepsi, her şey…

Bugün, o günleri düşünüyorum da yaptığımız şeyler bir gençlik fırtınasından başka şey değilmiş. Çünkü asıl şimdi o günlerin mücadelesini veriyorum. Kavuşamadığıma kavuşmaya çalışmak. O gün, kavuşmuş iki kişiydik ve hiçbir şey zor gelmiyordu bize. Şimdilerde ise her bir şeyi tek başıma üstlendim.

Ve görüyorsun, anlıyorsun bir şeyleri çok sonraları. Meğer aşk, yan yana yaşanan değil kavuşmak için gösterilen çabaymış.

Yayın tarihi 22 Ocak 2017

 

buraların…

Diğer bir deyişle buraların gidişinden haberi yok. Daha söylemedim bir türlü. Aslında kendim bile ikna olamadım bu duruma. Yani hala Necip Abi’nin kiralık evinde oturuyorsun, baban sabah çıkıp akşam dönüyor işten. Öyle bir şey işte. Nasıl anlatayım, gittiğini bir sen biliyorsun. Buradakiler hala burada olduğunu sanıyor. Fahri Baba seni sordu, bizim güzellik nerde diye? Sahildeki Balıkçı Saim Amca hani hiç balık ekmek yemeye gelmiyorsunuz dedi. Buraların sana böyle alışması ve senin buralardan birden kopup gitmeni hiç anlamadım.

Hiç kimse yanımdaki senin eksikliğini bana hissettirmesin diye çıkıp gitmiyorum bir yerlere. Seni soranlara verecek bir cevabım olmadığından evin içinde bir yalnızlıkla yaşıyorum. Saatler böyle deviriyor kendini. Bir yalnızlık, bir ben. İkisinin de birbirini peşi sıra geçtiğini seyrediyorum sadece.

Yayın tarihi 19 Ocak 2017

 

 

Bana…

Bana, bizden bahset biraz. Nasıl sevdiğimden, sensizken nasıl özlediğimi anlat bize. Her gün bir parça, her gün bir kısmından. İçin biraz yumuşar belki. Belki kalbin sızlar. Neler hissettiklerimi, neler hissettiğini hatırlarsın belki.  Hakkımızda bir şeyler öğrenirsin o zaman.

Bana, bize ne oldu söyle biraz. İki insanın birbirinden nasıl ayrı yaşadığını, nasıl yaşayacağını söyle. Dünyanın dapdarlaştığını hayatın sona erdiğini, gelecekte bir geleceğimizin olmadığını söyle. Bir yerden başla. Gelir gerisi…

Bana, gittiğin yerden yazmayı bırak biraz. Gönderdiğin adreste olmadığımı bil. Sahibi olduğun mektuplarının sahibi olmadığımı anla biraz.

Bana bir şey yapma sadece unut biraz.

Yayın tarihi 7 Şubat 2017

 

Neyse…

Büyümek vardı bu aşkta. Yaşlanıncaya kadar yeni yaşları olmalıydı. Yeni bir yılı daha geçmeliydi. Yıl dönümlerinin sayısı saymakla bitmemeliydi. Olmalıydı bir şeyler.

Ne kadar ömrü kaldı demek yerine; ömrü uzun olsun denmeliydi.

Bir aşkın yaşı yirmi, otuz, kırk ve sonsuzluğa kadar sürmeli değil miydi? Ölümden sonrasını da beraber geçirmek üzere yeminleşmeliydi?

Oydu buydu şuydu diyecek kadar asaletinden geçilmemeliydi.

Bazen uğruna verdiklerimizi geri almamız, zamanı geriye sarmamız mümkün değil eski sevgili. Eskisin, eskide kalansın artık. Senden sonra sevmeyeceğimi mi sanıyordun? İki elimi birbirine bağlayıp başka ellerin elimde olmamasını mı düşledin ki giderken haram olsun başka eller dedin.

İnsaf, biraz insaf.

Kıskançlığın bu kadarı da pes!

Birbirimize verdiğimiz sözü geçersiz sayıp, gidiyorum dediğini unutmadım.

Biz, bizim dediğimiz kişiler olamadık. Sevemedik mesela. Âşıkların aşkı gibi bir aşkta demlenmedik.

Neyse…

İmama söyleyin selasını okusun doğmamış ve doğarken ölmüş bu aşkın…

Yayın tarihi 5 Şubat 2017

 

Gönül isterdi…

Gönül isterdi geçen zamanın sensiz geçmemesini. Gönül her istediğini isteyemiyor maalesef. Kan toplamış gözlerim ağlamaktan, yolunu beklemekten yoruldu. Vakit gelse de bir gelse dedim hep. Gittiğine ne zaman pişman olacak diye kendimle konuştuğum çok oldu şu sıralar. Teselli bulmak için yapmıyorum bunu aksine; bekliyorum seni gerçekten. Bir insan daha ne kadar dayanır bizsizliğe onu mu anlamaya çalışıyorsun? Ya da biz olmamız için çok mu erken daha?

Seni anlamam için bir şeyler söyle. Kendimi ona göre, o güne hazırlayayım. Belirsizliğin ikimize bir faydası olmayacağını bilmene rağmen sessizliğini bozmuyor ve içine kapanıyorsun. Bunlar olması gerekenler değildi. Olması gerekenin gerekmedikçe gitmemekti. Daha ne suç işlediğimi bile bilmiyorum. Dahasına dayandığımı söyleyemem. Bir yerde kopan ipleri gelmen bile çare olmayacağını sen de biliyorsun. Bir zaman tünelindeyiz ve kimimizin yaşadıkları kimine göre pek de güzel olmuyor. Acı ve kederle dolu bu serüvenin en çoğu bana mı düştü? Çektiklerimin sebebi olmak seni mutlu mu ediyor?

Öyle olmadığını senden duymak istiyorum.

Yıllar sonra

Yıllar sonra ama çok sonra ikimizde geçmişin acılı yılları arasında kaybolacağız. Yaşadıklarımızı yaşayamayacağız bir daha. Özlem duyduğumuz yerlere gidip tekrar baharı yaşamamız da mümkün olmayacak. Ve elimizin içinde yılların izleri kalacak sadece.
Beklediğin şeylerden de ümidini kesmek zorunda kalacaksın. Çünkü beklediklerin asla gelmeyecek geri.
Böyle işte.
Yağmur yağarken veya dışarıda kar taneleri düşerken yere, bir an gelirsem aklına şayet; getirmemeye çalış. Düşünme beni. Yağmurda ıslanışlarım ve karda üşüyen ellerim seni hep endişelendirirdi. Hastalanmamdan korkardın.
Bugün kar yağıyor.

Yayın tarihi 23 Ocak 2017

 

Vazgeçemedim

Bildiğin saatlerdeyim. Bu vakit tembellik saatimizdi. Birbirimize şakalar yapar, takılırdık. Mutfakta yemek yemezdik balkona taşırdık tabakları, çatalları. Maviş de vardı. Kedimiz olan. Kedimiz de nasibini alırdı bu tatlı vakitlerde. Ayaklarımıza dolanır ilgi beklerdi. Ne severdik onu ne çok oynardın onunla. Hiç sorma, o günleri özlüyorum. Şimdilerdeyse balkondaki çiçeğin soldu. Ona iyi bakamadım. Onunla ilgilenecek biri olamadım. Soldurdum çiçeğini soldurdun sen beni…

Ah zaman vah zaman derken geçip gitti zaman. Geçip giden yıllarımla bende senden geçseydim keşke. Gidemedim. Kendimi senden alıp beni bana veremedim. Hayatımdaki her şey hayatımda olmaktan vazgeçti de ben vazgeçemedim.

Yayın tarihi 15 Ocak 2017

…istediğim gibi olmadı.

Bir elbise giymişti, giymemişti şimdiye dek. Güzeldi, onun güzelliğinin o güzel elbiseyle birleşmesi başka bir güzellikti. Doğum gününde almıştım. Ne alacağımı bilmeden almıştım ona. Yakışmıştı. Hayal ettiğim gibi olmuştu. Kimse büyük bir şeyin hayalini kurmaz. Benim de yaptığım buydu. Çok şey değil bir iki şey mutlu etsindi, istediğim.  Böylesine küçük bir mutluluğu istemem hakkımdı.  Maalesef istediğim şey, istediğim gibi olmadı.

Minik şeyleri bırakarak çıkmıştı hayatımdan. Zamanın ne önemi var, sevmenin peki? Ya bir şeylere sevinmenin…  Hiçbir şeyin güzel olması gerekmiyor artık. İnsanın kalbindekinin kalbinde olamaması her şeyi, bir hiçbir şeye çevirdi.

Yayın tarihi 10 Ocak 2017

Düşündüğüm bir sen değilsin.

Düşündüğüm sadece sen olsaydın elbet atlatırdım olanları. Mavi denize bakarken seni düşünmezdim. Yağmurda ayakkabılarım su dolarken ıslak ayaklarımı hissetmezdim. Düşündüğüm bir sen değilsin. Düşündüğüm çok şey var.

Dünde kalanları dünde bırakıp bugünde olamıyor insan. Baştan aşağı seni üzerimde taşıyorken bir tarafımı koparıp senden öylece kurtulmam da mümkün değil. Seni sana şikâyet ediyorum. İyi biri değilsin. İyi yanlarımı da giderken aldın. Bende, sadece sendeki acı tarafı bıraktın.

Senden, ikimizden bir can dünyaya getirmeni beklerken bugün; bir ayrılık dünyaya geldiğini görmek ne büyük bir hüzün. Olmayınca olmuyor dediğin gibi. Olanlar ise sahipsiz bir ayrılık.

Yayın tarihi 7 Ocak 2017

 

Yarına bir şey bulurum

Diğerlerini de attım yani diğer resimlerini. Yanı başımda oturduğun o resmine, günlerce baktım. Uzun uzun daldım bize. Ve karar verdim. Onu da attıklarımın arasına atmalıyım diye. Çünkü resimdekine yabancıyım, çünkü; resimdekinin yanında duran kadın durduğu yerde değil.

Anıları sevmiyorum. Hiçbir anı hiçbir zaman çok büyük olmamalı. Aşk bitince aşkı en çok yaralayan o anılardır.  Dün ve bugün anılarda olmanın ya da olmak istememenin nasıl bir şey olduğunu anladım. İnsan, kendisine ait olanı bilmeli. Hayatına girdiğinin çıkıp gitmeyi değil hiç çıkmak istemediğini önceden kestirmeli. Nasıl mı? Basit gibi görünse de göründüğü gibi olmayanı yaparak. Sevdiğini bazen terk ederek. Sevdiğine kırılarak. Sevdiğinden biraz uzak yaşayarak. Bunlar iki sevenin sevgisinin gerçek sevgi olduğuna az çok cevap veren şeylerdir. Dün saydım. Geçen günleri, geçmiş günleri. Çok oldu ondan ayrı olalı. Ve anladım ve anlıyorum ki sevdiğim sadece sevdiğim oldu, sevdiğimin olamadım. Görünen o ki ben; bendekinin gideceğini önceden kestirememişim. Belki çok şey gitti benden. Belki çok şeyi kaçırdım. Olsun, bir şeylerin gitmesi gerekmiş bir şeylerin bitirilmesi lazımmış. Bende bir yerden başladım bitmiş şeyleri bitirmeye. İlkin onun bendeki resmiyle başladım. Yarın mı? Yarına bir şey bulurum.

Yayın tarihi 29 Aralık 2016

 

Senin yerine de …

Beni ne sevdiğini bildim ne de sevmediğini. Beni yarım sevdin. Yarım sevdiğini de ihtimallere bağlayarak söylüyorum tabi. Gerçek şu ki tam sevmediğin kesin. Sevmenin nasıl bir sevmesiyle sevdin onu da anlamış değilim daha. Kara gün gibi üzerime çökmüştü aşksızlığın. Tarih, geçen sene bugündü. Üzerinden bir sene geçti ayrılığımızın. Daha doğrusu ayrılmışlığının. Bıraktığın yerde kala kalmış, arkandan gitme diye yalvarışım da aklındadır. “Fazla tutma beni, çok kaldım” dediğini de.

Ben, evet ben… çok değil az sevmeliydim seni. Hele ki bana hiç demediğin o özel cümleyi de ağzından çıkmış gibi kendime söyledim. “Senin yerine de “beni seviyorum” diyorum.” dedim.

Yayın tarihi 28 Mart 2016

 

 

Kafasına göre gitti.

Kimseye bir şey demeden gitmek de varmış ve bunu görmek de. Ben olsam utanırdım gitmeye. O kadar sevmelerin hatırına kalırdım. Yüzüm kızarırdı öyle bir şeyi yapmaya. Bırak gidiyorum demeyi, aklıma bile gelse intihar etmiş gibi olurdum.

Anlıyorum seni. Belki çok belki az. Fakat altını çize çize söylüyorum. “Gideceğini anlamıştım. Anlamamazlıktan geldim sadece.” Salağa yattım. Bırakmaz dedim beni. Sever beni, bağrına basarak kalbine koyarak hem de.

Neler dememişim ki. Şimdi bir bir yutuyorum dediklerimi.

          Kendime karşı biraz olsun dürüst davranmadığıma mı yoksa gittiğine mi üzüleyim. Aşk fena çarptı bana ancak; geç kendime geldim.

Yayın tarihi 21 Mart 2016

 

Sevmek…. kimeydi bu duygu?

Sonbaharı da geride bıraktık. “Hazan da sevmek akıl karı mı sevgili” diyen Okan SAVCI ne de doğru söylemiş. Fakat şimdi kış. Ve çok soğuk. “Başka baharların sensiz geçmesi ümidiyle ve başkası olma umuduyla gidiyorum” dediğini unutmadım.

Ve sen gittin.

Hiç kimse özel olmadığı yerde kalamaz. Yerin kalbimdi sandım. İnandığımız şeylerin sonradan inanmak istemediğimiz şeylere dönüşmesi ne hüsran. Kandırılmak, hem de hiç beklemediğimiz biri tarafından…

Artık her şeyi bekliyorum senden.

Sevmek…. kimeydi bu duygu? İnsan, gidenin arkasından şunu demeden edemez. “Bir zamanlar ne mutluyduk, ne de güzeldi her şey.” Fakat sen, benim o hep “bir zamanlar” dediğim zamanlarda kal. Kal ki; şimdiki zamanıma hiç gelmeyesin. Bir ayrıcalığın da kalmadı zaten. Herkes gibisin. Yarınlarında bensiz ol. Haliyle istediğinde buydu.

Yayın tarihi 20 Mart 2016

 

 

Ta ki sen gelene kadar…

  Her şey yolundaydı. Ta ki sen gelene kadar.

Sabahları erken kalkmıyorum artık. Dişlerimi eskisi gibi fırçalamıyorum. Havlum rutubet kokuyor. Gömleklerim ütüsüz. Tırnaklarıma pislik kaçmış, burnumdaki kıllar uzamış. Anlayacağın darmadağınım. Gelmeden önce böyle değildim. Kendime bakıyordum. Saati şaşırmaz “vakit nakittir” misali her şeye her yere yetişirdim. Hiçbir şeye geç kalmaz, hiçbir şeyi aksatmazdım.

  Her şey yolundaydı, ta ki sen gidene kadar.

Yayın tarihi 19 Mart 2016

 

asıl teması insandır.

Yörük Kızı: Sevgili Cenap Bey uzun zamandır yazılarınızı takip ediyorum tabi benim kadar zamanla çoğalan kıymetli okurlarımız da öyle. Merak ettiğimiz birkaç konu üzerinde sizinle bir röportaj etmek için rahatsızlık verdik. Başlayabilir miyiz?

Cenap Bey: Evet, tabii ki.

Yörük Kızı: Klasik olacak ama yine de ilk sorumuz Cenap Bey kimdir?

Cenap Bey: Cenap Bey duygusal, yazmayı ve okumayı çok seven, okuduğunu da sorgulayan, eleştiren biridir. Gözlemcidir çünkü malzemesi insandır. Doğayı, dağları, hayvanları severim ancak sadece sevmekle kalırım. Onlardan esinlenen ve onlar hakkında tek bir mısra yazan biri değilim. Dediğim gibi Cenap Bey’in asıl teması insandır. “İnsanı anlamayanın bir şeye anlam katmaya hakkı yoktur.” sloganını hedef edindim.

Yörük Kızı: Kendinizi yazılarınızdaki gibi gizleyerek anlattınız. Nedenini sorabilir miyim?

Cenap Bey: Benim kim olduğumu bilmek pek de önemli değildir. Önemli olanın elbisem değil elbiseye giyinen bu adamın verdikleridir.

Yörük Kızı: Duygusalım dediniz? Romantik olmak gibi bir şey mi?

Cenap Bey: Aslında bu durumu başından açıklamam gerekirdi. Duygusal olmaktan kastım duyguları sözle değil kalbimle yaşayan biriyim. Yani ağlamak insanı üzen bir durumdur.  Bunu herkes bilir. Ancak herkes için için ağlamamıştır. Bense ağladım ve gözümden akan yaşları ellerimle sildim. Yaşlarıma dokundum. Romantik değilim. Çünkü özel bir şey yaptığım yok. Mesela özel bir günde özel bir hediye almak gibi.

Yörük Kızı: Sözle değil yapmakla olur böyle şeyler diyorsunuz

Cenap Bey:  Aynen. Sanırım anlatabildim ne demek istediğimi.

Yörük Kızı: Peki neden insan? Onca güzellik ve yazılacak şey varken.

Cenap Bey:  Çünkü yaratılan her şey insana hizmet eder. Onlar için vardır. Bir örnekle açıklayayım.

Yörük Kızı: Tabi buyurun.

Cenap Bey: Şimdi bir düşünün bir yazar ve yahut bir şair kendi ele aldığı kitabında şöyle demiş: dağlar kadar heybetli denizler kadar mavisin. Bu cümle bir yere kadar etkililiğini korur. Sonrasında kaç kişi okur sizce?

Yörük Kızı: Bilmem, bunu düşünmek hiç aklıma gelmedi .

Cenap Bey: Ben söyleyeyim.  İşte o yazılanların hepsi şimdi paslı raflarda yerini almış bile. Peki, şöyle desek: “Sensiz sabahı zor ettim. Özledim, benden ayrıldığın saatten bu yana.”

Yörük Kızı: Şimdi sizi daha çok iyi anladım. Daha sonraki röportajımızda görüşmek üzere. Teşekkürler

Cenap Bey: Ben teşekkür ederim. Görüşürüz.

Yayın tarihi 13 Mart 2016

 

Kınadığım şey de buydu.

Kimilerine göre aşk satılık bir duyguymuş. Herkeste bulunmaz ve bulan da kullanıp atarmış. Hem doğru diyorum hem de kınıyorum böylesi bir aşkı. Hoş, aşk denilirse. Doğru dediğim yönüyse aşkın; kıymetini bilmeyenlerin eline geçmesidir. Her gün biri ayrılıyor sevildiğini sandığı kişiden.

Her gün biri ölüyor sabah ve akşam haberlerinden.  Adına da ihanet edildiğini duyan kız veya erkek terk edilmeyi hazmedemediği için intihar etti ya da canına kıymaya kalkıştı diye koymuşlar.  Sonra, yakınları tarafından hastaneye kaldırıldı ucuz kurtuldu dediler. Üstüne üstelik “Doktor: Böyle vakalar günden güne artıyor diye de açıklama yaptı.”  haberini yayınlarlar. Sanki çok matah bir şeymiş gibi.

Evet, Ahmet Ayşe’ye canına kıyacak haberini vermiş. Duyduk da ne oldu? Mutluluktan keyif çatalım artık. Sonra insanların aşka olan güveni neden sarsıldı diye de hayıflanıyoruz. Bırakalım Ahmet’in Ayşe’sini onlar ayrıldılar biz “Kerem ve Aslı nasıl sevdi” onlara özenelim. Kınadığım şey de buydu.

Yayın tarihi 13 Mart 2016

 

 

Sen gittiğin ile kal.

Gittiklerine göre gidenlerin bir bildiği vardır. Öyledir. Herkesin gittiğini zannederiz. Halbuki gidenin tek biz olduğunu gittiğimiz yerde kimsenin olmadığını gördüğümüzde anlarız. Anlarız anlamasına ama geç olmuştur. Şayet gittiğimiz yere gecikmedik, oraya geç kalmadık sadece “pişman olmama” adına geciktik.

Eylemlerimizin suçlusunu aramak nafile. Başkalarına kızmak için engel yoktur önümüzde fakat; kırılmak ve ona buna kırgın olmayı da kimse hak etmiyor. İşte aşk bundandır ki hataların gözünün yaşına bakmıyor. Sevmeye adanmış gönüllere kendini kurban eder ancak sevmenin değerini bilmeyenin de saçını başını yolar. Bir kadın ağlıyor arka sokaklarda, bir adam düştü kaldırımlarda… Aşkın umurunda mı? Beni umursamadığın gibi aşkın da umuru değilim.

Sen gittiğin ile kal bende… neyse.

Yayın tarihi 13 Mart 2016

 

 

Gelir misin peki?

“Her şey bitmiştir artık” şarkısını dinlemek neden bu kadar dokunuyor bana, bilemiyorum. Hani bir mısrasında “Ne güzel anlaşırken bu aşkta bitti yazık!” işte burasında daha bir içerliyor, sıkışıyor kalbim.

Böyle başlamıştım yazmaya. Sensizliği sana uzun uzadıya anlatmak sende ne kadar tesir eder hiçbir fikrim yok. Anlatmalıydım, bilmeliydin yaşadıklarımı. Kimi kimsesi olmayan adamın kimsesi sen iken ne halde olduğumu bilmek zorundaydın. Birinin hayatına girmek, birden çıkmak da o kadar kolay değildir. Belki sen bunu çabuk atlattın ama ben… ben yapamadım. Bir çırpıda seni hiçbir şey olmamış gibi söküp atamadım. Şu an nerede miyim? Sandığın gibi bir sahil kasabasında değilim. Koca bir şehirde kalabalıklara da karışmadım. Beni bıraktığın yerde bulabilirsin. Gelir misin peki?

Yayın tarihi 30 Temmuz 2016

 

Hani “ölene kadar sevecektim” yalanı…

Öyle çok geçmiş bir geçmişimiz yok daha. Yaşanmışlıklar dün gibi canlanıyor hayalimde. Unutulacak şeylerden değil bunlar. Dün mesela mutfağa girdim. Uzun zamandır girdiğim falan yoktu. Tabiri caizse sen yapar, sen yedirir,  sen doyururdun beni o zamanlar. Kalbe zarar verir bu hatırlamalar.

Bilmem kaç kişinin hatırası bu yöndendir. Kaç kişi sevdiğinin elinden sevdiği yemekleri tadıp yemiştir. Eminim milyonlarca insan yapmıştır bunu. Ama biz yine de böylesi bir mutluluğu sadece kendimize biçeriz. Sanki olanlar yalnızca bizim başımıza gelmiştir sanki herkesin yapmadığını biz yapmışızdır. Mutluluk da böyledir. Farklı olduğunu düşünmektir. Fark yarattığını zannetmektir. Herkes gibi olduğumuzu bildiğimiz halde herkesle boy ölçüşmemektir.

En büyük yalancının yine kendimiz olduğunu hep unuturuz. Kendi yalanımıza da kendimizden başkası inanmaz. Aşka yalanla devam etmek aşkı bitirme noktasına getirir. Nasıl bir yalanı söyledik de inandık kendimize? Nasıl mı? Hani “ölene kadar sevecektim” yalanı… O gitti hala “sevdiğini söyleme” yalanı… Hala “döneceğini bekliyorum deme” yalanı… Ben söylediğimden caydım ve beklemiyorum gideni. Çünkü gidenin “bana; ölmek var gitmek yok” yalanıyla yalanım da anlamını yitirdi.

Yayın tarihi 4 Temmuz 2016

 

Emekli bir öğretmen vardı

Gençtik severken, daha dün gibi aklımda; her şey, her yaşanılan. Silindi geçmiş günler, aylar yıllar… Lakin hiç geçmemiş hiç bitmemiş hiç unutulmamış bir aşk var. Kırk yıllık hatırı kalan bir kahve tıpkısı. Heyhat ki heyhat! bir feleğin çemberinden geçti mi kurtuluşun yok, akıllara kazılır. An gelir hüzün verir duygular, an gelir bir ah deyiş.

Bir insanın bekleyip de beklemediği zamanda başına gelen tek şeydir aşk.

Evet.

Aşk, zamana zamansızlığı öğreten ve her anı durduran, bir türlü anlam verilemeyen tek duygudur. Ya da his adı ne ise odur. Çünkü aşka ne dersen aşk o kalıpta kalıplaşır. Yeri gelince acı yeri gelince sevinç ve mutluluk yeri gelince hasret oluyor.

Bir köşede seni beklerken yıllar sonra gençliğinden eser kalmamış yüzü yaşlanmış bir adam döndü bana ve dedi:

Hey sen!

-Buralarda ne gezersin?

-Aslında ne beklediğim neden burada olmam gerektiğini bende bilmiyorum dedim.

-Sen aşıksın.

-Anlamadım ne?

-Aşk işte delikanlı.

Aşk, insana bildiği bir şeyi yaptırır ama neden yaptırdığını söylemez. Ben bir emekli öğretmenim. Senin gibi çoğu genç başındakinin başına neler getireceğini çok sonra anlayacaktır.

Çok sonra o emekli öğretmenin ne dediğini anladım, anladım ama bilmiyor gibi yaptım.

Yayın tarihi 27 Ağustos 2016

Her şey yolundaydı…

Bir seferinde buzdolabının üzerine domates çorbası, köfte ve ıspanaklı pilavı akşamki menümüze yazmıştın. Sen, gitmeden evvelki akşamın yemek listesiydi. Pazardan bir kilo pirinç , bir deste maydanoz, bir baş soğan alınacaktı. Diğerleri evde mevcuttu. İşten ayrılır ayrılmaz evin yolunu tuttum. Bir elimde alınacaklar diğer elimde bir demet papatya. 03.11.2009’du tarih. Kışın olduğu bir mevsimdi. Ve ben sana papatyaların açmadığı bir mevsimde vapura binip onları karşıdan alıp gelmiştim.

Çok bahtiyardım. Mutluydum. Başka bir şeye ihtiyacım yoktu. Her şey yolundaydı.  Karın ve esen soğuk rüzgârın içinde ben çok sıcaktım. Aşk işte. Seviyordum seni. Üşümemeyi de öğrettin bana. Bir saate kalmadı geldim apartmanın önüne. Işığımız açık değildi. Evimizin penceresinden sadece karanlığı görüyordum. Çıktım hızlıca yukarıya. Ayakkabımın ucunu çıkarken vurmuştum merdiven basamaklarına. Acısını her şeyi anladıktan sonra anlamıştım. Hiçbir not bırakmadan hiçbir şey söylemeden kapıyı vurup kaybolsaydın keşke. Ama o defalarca yazıp attığın ve en sonda küçük bir kağıda farz et ki hiç yaşanmamış bu aşk demişsin. Seni en son gören ise mahallenin meczupuydu. Gitti… Gitti… O… onu… gördüm… dedi.

Yayın tarihi 26 Eylül 2016

 

 

Hatırlaman için…

Hayatın, insana neler vereceğini yaşamadığımızdan mıdır nedir kestirmek çok zor. Olması gereken ile olan arasında daima uçurumlar var olmuştur. Sen, mutlu bir aşkın hayalini kurarken ki olması gereken budur ancak olan ise; olmasını hiç istemediğin veya hiç beklemediğin şeylerdir.

İnsanın İliğini kurutmak da bu olsa gerek. Ver tüm ümitleri sonrasında al hepsini. Ölmüş mü, ne yazar? Bahtımın şansızlığı. Şans dediğin hiçbir gerçekliği olmayan sadece tasadüfi olandır benim için. Tesadüfi şeyler ise bir anlıktır. Ya olurverir ya da … ya dası da senin hiç olmadığındır. Bir not düşmek istiyorum. Hatırlaman için. Karşına çıkarsa bu yazdıklarım, okursun. Biz, bize ait olan şeyleri hayal ederken ikimizde kimsesiz bir bankta oturuyorduk.

Yayın tarihi 15 Eylül 2016

 

Dur, kal diyemedim.

Geri dönüşü olmayan aşkların birine benim de tutulacağım aklıma gelmezdi. İnsanın korktuğu başına gelir hep. Benim korktuğum olmadın ki hiç. Senin gidebileceğine sıfır ihtimal verdim doğrusu. Doğrusuysa buydu. Fakat insanın ummayan taşın da taş olduğunu unutmaması gerektiğini bilmiyordum. Biz nasıl mı sevdik? Öyle herkes gibi sabahı akşam, akşamı da sabah etmedik. Karşılaştık, hissettik ve sevdik. Günler, aylar süren aşklardan daha duru daha aşklaydı aşkımız. Biz, çok sevmelerin gözünden vurduk. Bir gördük bin sevdik. Basit bir işlemdi sevgi bizim için. 

Bana da söylemeli değil miydin? Gideceğini, benim de bilme hakkım vardı. Sana kal demem için ısrar edeceğimi düşündüğünü biliyorum. Ondan olsa gerek ki uyuduğumu sandığın bir vakitte gittin. 

Gördüm evden çıktığını. Kapıyı hafifçe kapattığını da. Dur, kal diyemedim. Gururdan değil, gelirken de geleceğim demediğinden. Giderken de gitme hakkını senden alamazdım.

Ne zaman gelip gittin bir şey anlamadım ve öyle bir gittin ki hiç dönmemecesine.

Yayın tarihi 29 Ekim 2016

 

Elimde patladı bu aşk.

Sen, gittiğine; “onu öldürdüm artık bizi ayıracak kimse kalmadı.” de… Öyle deki o gittiğin, seni kabul etsin. Kusuruma bakma, bu aşkta sana seçim hakkı tanıyamadım. Ne istediğini, nelerinin olması gerektiği konusunda seninle uzun uzun konuşamadık. Seni anlamadığımı söylemene rağmen bildiğimi okudum.

Her aşkın kendine özgü kusurları olabiliyor.

Bunların olması gerekmiyordu. Aramızda esen rüzgarın hızını düşürmek için ikimizde, birbirimize kulak vermeliydik. Düşmanın bile düşmanına gel barışalım, gel orta yolu bulalım demesi bile medeni bir davranış değil midir sence? 

Halbuki biz, bu kadar da haddi aşmamış, haddini bilen iki kişiydik. Sevilesi bir tarafımız bile kalmadı. Birbirimize verdiğimiz onca hediye ve birbirimize bıraktığımız onca anıyı ne yapmayı düşünüyorsun?

Elimde patladı bu aşk. Ne yapayım bu kimsesizle. Ne edeyim ve ne diyeyim her şeye?

Yayın tarihi 27 Ekim 2016

 

 

Sen, biraz sevdin.

Hiç geçmeyecek olanlarda geçiyor. Zor olanın da geçmesi gerekenlerin çabuk geçmemesi. Her insan gibi benim de buna sabretmem gerekir. Beklemeliyim, bir şeylerin düzelmesi için.

Bak Hayat! hatrına ona bile katlanıyorum. Sırf bana bundan sonra güzel bir kaç şeyi yaşatacağın için. Öyle umuyorum. Aklında bulunayım. Unutuldum, terk edildim bir de sen, yarı yolda bırakma.

“Bana, bundan sonraki hayatıma acil şifalar dilerim.” dedim ve notu hep göreceğim bir yere koydum. Masama -sana hep yazdığım, üzerine seni kazıdığım masama- bıraktım notu.

Beni tanırsın. Öyle çok seviyorum diye de her an geleceğimi bekleme. Çünkü bazı aşklar; aşk olmaktan çıkar ve zaman onları silip süpürür. Biz, engellerin kurbanı olmaktan çok senin bize yaptığının kurbanıyız. Birkaç kez, olsun bitmesin bu aşk diye masum rolünü bile oynadık. Seviyormuş gibi yaparak…

Bana biraz elveda bile demeyecek kadar veda etmeden gittin.

Sen, biraz sevdin. Birazcık…

Ve ben biraz sana üşüyorum.

 Yayın tarihi 26 Ekim 2016

 

 

Kırıldım, gerçekten.

Kırılmamak, bir aşkın aşk olmadığını gösterir. Kırılırsın, kırılmalı ki insan aşık olduğu kişiye darılmalı. Kırılmalı ki, aşık olduğunu bilsin. Ben kırıldım, hem de adam gibi. Ben kırılıyorum hala, bilmediğin gibi.

Beni kimseye benzetme dememin bir sebebi vardı. Aşka herkesin yaşadığından başka bağlandım. Sana yeri geldiğinde kızmalı, yeri geldiğinde aşık olmalıyıdım. Öyle de yaptım. Yerdim de sevdim de. Bir dengesi olmalıysa eğer o dengenin diğer tarafında sen vardın. Var olacaktın.

Bıraktığın adamı kaç kez bırakacaksın?

Bu kez başka kırıldım. Daha öncekilerden farklı bu. Sevmedin “tamam olur dedim”, beğenmedin “zamanla beğenir dedim”, beklerken hep geciktin “alışır dedim“. Hepsine “evet” dedim. Ama bu kez “gittin” gelmez dedim.

Nasıl bir başıma bıraktın beni?

Hem de bugün senin doğum gününe sürpriz parti hazırlıyor iken.

Kırıldım, gerçekten.

Yayın tarihi 25 Ekim 2016

 

Sana gelmek bile çok zormuş…

Neyimiz seni bıktırdı ki?

Pazara gitmedik diye midir nedir veyahut yeni bir elbisen olmadığından mıdır nedir sürekli şikayet edişlerin. Eksik olan neydi ve vardıydı da neden söylemedin?

Sevgi problemi olduğunu da düşünmüyorum. Kimsenin sevmediği kadar değil; kimse yanında yokken seni sevdim. 

Sana gelmek için neler çektirdim kendime bilemezsin. Az beklemedim otobüs terminallerinde, az gitmedim hep geçtiğin yerlerden, az azar işitmedim sevdiklerimden. Kiminin gözünde deli kiminin de aşık. Sana gelmek bile çok zormuş, daha iyi anlıyorum. Fazla sürmez bu gel gitler. Bir yerlerde duracağım elbet. Bir durakta bir evde bir kenar mahallede… Sensiz geçen bir yerlerde… Kim bilir nasıl ve ne halde…

Ve geri getireceğim, elime alacağım hiçbir şey kalmadı senden. Bu adamın saati bir sensiz geçiyor bir sensize sensiz kalıyor. Artık zamanın sana kavuşmak değil; seni, zamanla kaybetmek olduğuna inanmaya başlıyorum.

Daha nelere inanacağım.

Zaman bilir.

Yayın tarihi 25 Ekim 2016

 

 

Yok mu bir kaç dakikan?

Seninle yüz yüze görüşüp konuşmayalı epey oldu. Bir senin işlerin bir benim derken erteledik bizi. Önemli olanın biz değilmişiz gibi başka şeylere daha çok vakit ayırıyoruz. Geçiyor her şey. Rüzgar esiyor, ağaçlardaki kuşlar ötüyor, eskici mahalleden geçiyor, Rıfat Abi’nin bir oğlu oldu ama biz; hala bizimle olmadan, hiçbir şey yapmadan akıp gidiyoruz hayatla.

Geçen seni iskelede gördüm bir telaş bir telaş. Görmedin beni. Selam verir gibi başımı salladım ancak sen, başkalarıyla meşguldün. Yanındaki hafif kilolu, ince bıyıklı, kareli ceket giyen adam kimdi? Doğrusu çok bakıyordu sana. Sen, senin üzerinde olan gözleri hemencecik anlardın. Doğrusu senden “hey adamım bu sadece bir iş görüşmesi ileri gitme” gibisinden bir tepki vermeni beklerdim. Çok sıkı fıkı idiniz. Kıskanç olduğumu düşünebilirsin. Yalnız senin de benden kalır yanın yoktu. Ablamı benden kıskandın.

-Ablam Şerife.

-Ablacım bu da benimki demeseydim geliyordu çanta kafama.

Tamı tamına altı sene öncesiydi bu.

Ve biz, bir şeyleri eksik yaşadık. Seni o gün bugündür hiç görmedim.

Hala yoğun musun? Yok mu bir kaç dakikan?

Yayın tarihi 23 Ekim 2016

 

Sensizlik

Burnum kanıyor yine. Başıma ağrılar girdiğinde birden kanayıp duruyor kendi kendine. Doktorluk bir şey değil bu. Sensizlik. Küçük numaralar yapıp seni kandırdığımı düşünmüyorsundur umarım.Tabi sen hiç görmedin beni o halde. Zaten bu baş ağrıları hep sen yok başlıyordu.

Küçük Yalı Köyü’ne gittiğinde sana bahsetmiştim bundan. Bilmem hatırlıyor musun? Evde ne varsa kırmızı olmuştu. Sen üzülme diye; senden sonra seni çizerken elim boyalara çarptı, döküldü yere demiştim. Hem o kadar çok şeyi hatırlatıyorum ki sana, sanki bizimle ilgili ne varsa unutmuşsun. 

Unutmadın değil mi?

Hepsi şu an gözlerinin önünde canlandı mı?

Senin, unuttum demelerine de kanacak kadar çocuk olmadığımı biliyorsun. Bir seferinde şakacıktan yıl dönümümüzü unuttum dedim, hay demez olaydım. Olay çıkardın. Ne olay ne olaydı.

Sen unutmazsın da unutur gibi yaparsın. Tanırız birbirimizi.

Yayın tarihi 21 Ekim 2016

Hadi şöyle de…

Ne uğrunaydı ki onca şey? Galip gelecek olan aşkımız iken, mağlup olduk. Artık ne sonbaharı ne de gelecek mevsimleri göreceğiz. Derdimizi de kendimize kendimiz anlatacağız. Çünkü bizi, ancak; yine biz en iyi anlarız. Hayatın aslında o kadar da merhametli davranmadığını kaybettiklerimden anladım. Kazanılacak bir şeyin olmadığını, olanların da kazanmaya gerek duymadığımı söyleyerek gereğinin yapılmasını arz ederim.

Şimdi bu ne? Nedir bu?

Resmi bir yazıya atılacak son bir imzası kalmış da beni mi bekliyor? Altına ölüm fermanımı mı imzalayacağım?

Senin aşktan anladığın şey; verdiğin emeklerin boşa gitmesi midir? Onca şeyin yaşandığını biliyorsun da birbirimizsiz yapacağımızı hesapladın mı?

Hadi ona da bir not düş. Hadi şöyle de: “verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim” de…

Yayın tarihi 24 Kasım 2016

 

Söylentiler yalan

İnsanlar hakkımızda olup bitenleri konuşup duruyorlar. Aramızda bir şeyler varmış gibi. Akşam eve dönerken köşedeki bakkala uğra da söyle. “Ahmet Efendi, söylentiler yalan, benim onu sevdiğim yok.”

Yayın tarihi 22 Kasım 2016

 

önemli olanın;

Hayatta tartıştığımız birçok konu vardır ve bu; birçok kişiyle olmuştur. Sonuç bulan da olmuştur, olmayanı da. Gerek biz gerek başkası, durum neyi gösterirse göstersin, fikir ne kadar çelimsiz ve yanlış olsa da haklı olanın biz olmasını isteriz.

Birileri bana; birilerini aklen ve fikren yenmek istiyorum demesin. Haklı çıkmak gerekiyorsa da bu; gerçekten haklı olduğumuz için olmalı.

Fikirlerin atışmasından insanların tartışmasına kadar, bir tehlikeyle karşı karşıya gelebiliriz. Bunun için, bir şey söylenirken söylenmesinde sakınca yoksa dile getirilmelidir. Çünkü bazen söylediklerimizin bir önemi kalmıyor, önemli olanın; kaybettiğimiz insanların olmasıdır.

Yayın tarihi 22 Kasım 2016

 

Bir tanıdıkla konuşmuyor…

Sana, hatırlar mısın o gün ne kadar da neşeliydik demek yerine o mutlu günümüz hatırından silindi mi diye sorma zamanı geldi sanırım. Artık, tek başıma kaldığıma göre, artık sen olmadığına göre, artık boğazımdan dışıma taştığına göre artık , artık… buna hakkım olduğunu düşünüyorum.

Bir tanıdıkla konuşmuyor, yabancısı yaptığın biriyle karşı karşıyasın. Yeni tanışacak iki çift gibi. Lakin biz yeniden tanışacak da değiliz. Bana; sana verdiğim ancak senin bana hiç vermediğin şeyi geri istiyorum. Ne mi? Bak görüyorsun ya kendi kendine konuşan birisine döndüm. Şimdi yanımda yokmuşsun gibi de yapmıyorum. Geçelim bunu.

Biliyorsun aklım ara ara dağıtıyor kendini. Şeyi… şeyi geri istiyorum. Karşıma seni hiç beklemez iken çıktığın “zaman”ı istiyorum. Tekrar hiç olmadığın zamana geri dönmeye ve yokluğunun var olmadığı “an”a. Şey şunu da hatırla: sana zamanımın bir kısmını , çoğunu değil hepsini vermiştim.

Yayın tarihi 18 Kasım 2016

 

Bilmiyorum, gidene sorun.

Gerçekten garip.

Aklımıza gelmeyenin başımıza gelmesi kadar garip. Bir filmin bir sahnesine çok hüzünlenmiştik. O eski hayatların çıkmazlarını anlatan bir filmdi. Film bitti lakin biz hala filmde geçen kahramanların acılarını hissediyorduk. Şimdiye dek etkisinde kaldığımız filmlere benzemiyordu. Baştan aşağıya bir hayatın acı dolu sahneleriydi. Ama o sahne başkaydı. Anlatamam.

-Ne hayatlar varmış ve nasıl hayat bu?

Kendimize, sahip olduklarımıza baktık, şükürler olsun halimize hem de binlece defa dedik.

Onlara, o kahramanların yaşadıklarını bugün yaşıyorum. Neydi o sahne ve onlara hangi yönüyle benziyorsunuz dediler?

Bilmiyorum, gidene sorun.

Giden unutmuş meğer. Yoksa gitmek kim o kim…

Yayın tarihi 12 Kasım 2016

 

Yendim dediğin benden.

Bir yerlerde biriyle bir şeyler yapmaktasın. Hiç olmadı oyuncak ayınla oynuyorsun. Sonra ne olacak peki? Aklına gelmeyecek miyim? O aldı bunu diyeceksin. İşte o zaman bana yenildiğini anlayacaksın. Yendim dediğin benden.

Yayın tarihi 11 Kasım 2016

 

Zaman gibi geçiyorsun içimden.

Zaman gibi geçiyorsun içimden. Hatırlanmaya doğru değil; yok olmaya. Zaman, her şeyi unutturuyorsa öyleyse; seni de unuttursun bana. Başka bir istek, dileğim yok.

Geçmişime vereceğim bir hesabım kalmamalı. Bir bir ödedim gözyaşlarımla, kimi yerde de aşka grev yaparak. İsyancı taraflarım tutmaz olsun. Tuttu mu seni bile sorgularım. Neden sevdiğimden niye dünyaya gelişine kadar sorular sorarım.

Dert  insanı söyletir. Bu, bir rahatlatma ihtiyacı mıdır yoksa söyleyemediklerini söylemek istediğinden midir? Sana hiç söylemediğim bir şeyi bu bir kaç gündür provasını yaparak söylüyorum. Seviyorumlar sevmiyorum oldu.

Yayın tarihi 10 Kasım 2016

 

Yarına bir şey bulurum

Diğerlerini de attım yani diğer resimlerini. Yanı başımda oturduğun o resmine, günlerce baktım. Uzun uzun daldım bize. Ve karar verdim. Onu da attıklarımın arasına atmalıyım diye. Çünkü resimdekine yabancıyım, çünkü; resimdekinin yanında duran kadın durduğu yerde değil.

Anıları sevmiyorum. Hiçbir anı hiçbir zaman çok büyük olmamalı. Aşk bitince aşkı en çok yaralayan o anılardır.  Dün ve bugün anılarda olmanın ya da olmak istememenin nasıl bir şey olduğunu anladım. İnsan, kendisine ait olanı bilmeli. Hayatına girdiğinin çıkıp gitmeyi değil hiç çıkmak istemediğini önceden kestirmeli. Nasıl mı? Basit gibi görünse de göründüğü gibi olmayanı yaparak. Sevdiğini bazen terk ederek. Sevdiğine kırılarak. Sevdiğinden biraz uzak yaşayarak. Bunlar iki sevenin sevgisinin gerçek sevgi olduğuna az çok cevap veren şeylerdir. Dün saydım. Geçen günleri, geçmiş günleri. Çok oldu ondan ayrı olalı. Ve anladım ve anlıyorum ki sevdiğim sadece sevdiğim oldu, sevdiğimin olamadım. Görünen o ki ben; bendekinin gideceğini önceden kestirememişim. Belki çok şey gitti benden. Belki çok şeyi kaçırdım. Olsun, bir şeylerin gitmesi gerekmiş bir şeylerin bitirilmesi lazımmış. Bende bir yerden başladım bitmiş şeyleri bitirmeye. İlkin onun bendeki resmiyle başladım. Yarın mı? Yarına bir şey bulurum.

Yayın tarihi 29 Aralık 2016

 

Ve kutlanan, senin yokluğun

İçinde yaşadığım şeylerin senin yüzünden başıma gelmesi beni üzmüyor artık. Sebebi olduğun bu içi boş hayatımın senden sonra bana yük olması ne kadar beni benden ettiyse de, geçti. Yavaş yavaş iyi oluyorum. Karnımdaki ağrılar, dizlerimde sızlanmalar… Hepsi geçti gibi.

Beraberce elinden tuttuğumuz ve sonu hiç gelmesini istemediğimiz hayallerinde uçup gitmesi de acıtmıyor canımı. Ben, bildiğin gibi değil; yabancıyım sana artık. Maraz bir hastalıktı yakalandığım. Geçmedi geçemiyor derken yolu yarıladım.

Yarın, üzerinden iki sene geçmiş olacak bir ayrılığın kırıklarını sensiz kutlayacağım. Kutlanan, bir ayrılık ve kutlanan, senin yokluğun…

Yayın tarihi 19 Aralık 2016

 

 

Öğrendim

Sence geçmeyecek mi acılarım? Hep böyle mi kalacağım sanıyorsun?

Hayır.

Hepsi, zamanla geçip bitecek. Senelerimi alsa da sen olan her şeyi içimden söküp atacağım. Ben değişmiş olacağım o zaman. Bildiğin beni, bildiğin gibi olmayacak. Kim bilir yanlışlıkla bir yerde bana çarpıp affedersiniz bile diyeceksin belki de.  Tesadüf diye bir kavramın hayatımda yeri olmadığını belirteyim sana. Hayatıma girdiğin günü hiç unutmuş değilim. Çünkü senin karşıma çıkman öyle gelişi güzel bir şey olmadığını düşünüyordum. Bana yazılan biri olduğuna öyle kendimi inandırmıştım ki başkasının bana ait olması asla kabul edilemezdi. Fakat yanılıyordum. Yanlışlık vardı bir şeyde bir yerlerde. Bana, seni tanımam için acı çektirmen gerekiyormuş, bana; benim sana ait olmadığımı göstermen lazımmış. Öğrendim aşkın sana “aşık olmak” olmadığını. Öğrendim aşkın bir insanı çok sevmekle olamayacağını.

Ve…

Öğrendim senin de bir gün gideceğini. Gitmek isteyeceğini…

Yayın tarihi 18 Aralık 2016

 

Kendin olsaydın…

Kendin olsaydın mutlaka kendini şimdiki yerde bulamazdın. Eskisi gibi tartışacak değiliz tabi. Biten bitmiş olan olmuş. Ancak bir zamanlar benim olan birinin başka birinin birisi olarak ilişkisi için de tavsiye istemesi anlaşılır değil. Sen, başkasının sözleriyle hep başkası gibi davrandın. Ve kendini ne yaşadın ne de seni yaşamak isteyen biri seni yaşadı.

“İyisin, hoşsun ne diye kendini ezdiriyorsun,” “elini sallamanla gelir kapına ellisi,” “senin gibi güzel olsaydım aklımı kullanırdım,” “sen en iyilerine layıksın…” gibi bir sürü söze kanıp olmadık hayallerin peşinden gittin. Ve olan şeyler de hayalini kurdukların değildi. İnandığın bu sözler, sende başka birini var etti. Başka biri oldun. Başka birine dönüştün. Fakat hiç bilemedin, hiç göremedin kaybettiklerini ve hiç anlamadın bende her gün bittiğini.

Kendin olsaydın, olmazdı böyle şeyler… 

Yayın tarihi 17 Aralık 2016

 

 

Anlayamıyorum.

Neyin vardı, bir türlü söylemedin bana. İstediğin, istediğim şeyi değil; istediğin şeyi yapmak oldu. İstediğimse, ikimizin de ikimizden birini başka birine tercih etmemekti.

Her zaman hayalini kurduğu hayatı yaşayamıyor insan. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kuramadık. Ortasında yapayalnız bıraktık birimizden birini. Gidilecek bir yerin varmış gibi gitmekte acele ettin hem de. Kaçtır gitmek için yeltendin zaten. Kavgalar ettik, tartıştık, barıştık, düzeltmeye çalıştık bir şeyleri. Olmadı ve olmaması gerekeni yaptın. Gittin!.. Şimdiyse gittiğin yerden gelmeye çalışıyorsun.  

Anlayamıyorum.

Seni neden sevdiğimi de…

Çılgın gibi geçiyor her şey. Hiç gelmemiş gibiyken dönüp gelmek yeniden alevlendirdi senli şeyleri. Unutulmanın nasıl bir şey olduğunu anladığını da sanmıyorum. Bir düzine ayrılık bırakarak ve bir kucak dolusu acıyı da kucağıma verip onunla avunmamı ister gibi gittiğini unutmuş olamazsın.

Yoksa… aklına mı geldi o mutlu günlerimiz?

Yayın tarihi 15 Aralık 2016

 

Sadece abarttık işte!

Yaşadıklarımız abartıya kaçtı. Çok sevdik çok özledik ve çok bekledik birbirimizi. Nihayetinde alt tarafı aşktı. Sevmekle sevilmek arasında gidip gelinen bir şeydi.

Aşka bu gözle bakılmamalı tabi. Fakat aşkın geldiği noktada budur. Hiçbir şey olmamış gibi herkes kendi yoluna gitti. O, sabahlara kadar yazışmalarımız, akşamları biraz daha beraber olmak için eve geç vakitte gitmelerin, bana; kendi ellerinle yaptığın börekleri kırda bayırda yedirdiklerin, üzerime kahve döküp de ne kadar beceriksizim dediğinde “hiç olur mu dediğim”… Hepsi bir aşk içindi. Hepsine “bir gitmeyle” basıp gittin. Kızdığım falan yok. Sadece abarttık işte!

Abartmasaydık, tersi olsaydı “o zaman derdim” kalmana gerek yok. Senden sonra beni acıtacak hiçbir şeyin olmadığını da eklerdim. Hatta arkandan “yolun açık olsun” u da söylerdim.

Ancak; bu aşk için, çok şey yaşandı. Olması gerekenlerin hepsini. Olmaması gerekenin de “gitmek olduğunu” gittiğinde anladım.

Yayın tarihi 10 Aralık 2016

 

Mutlu olamamana şaşırmadım.

Elbet birileri çıkıp artık yeter, topla kendini diyecektir sana. Mutlu olamamana şaşırmadım. Ne sen ne de başkası mutsuzluğunu benden bilmesin. Ayrıldık, bitti. Arkandan “beter ol” dediysem dünyada iki büklüm olayım, ahirette de hesabını veririm muhakkak. O değil de gittiğinde bir davul çalmadığın kalmamıştı.

Ne halden ne hale düşmüşsün şimdi. Seni perperişan bulan en yakın arkadaşlarından duydum olanları. Ben hala da benden ayrıldığın için üzülmüş olduğuna inanmıyorum. Bir teorim var bu konuda. Sen, senden ayrılana hazmetmediğin için öylesin. Söylenilenlere göre iki günde bulmuşsun kendini kapının önünde. Bırakmış gitmiş, gittiğin adam.

Yayın tarihi 8 Aralık 2016

 

 


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar