TÜRKELİ ZEYBEKLERİNE
Bu kitabı sizi düşünerek, sizin için
yazdım. Belâ gecelerinde, yaşım sızarak, yüreğim sızlayarak yazdım.
Ey Türk!
Bu satırlarda mâzînin destanlarını,
hâlinin hicranlarını söylemek ve inlemek istedim. Bir keman gibi...
Bu kemanı ana vatanın sinesinden
yonttum. Tellerini kalbinin damarlarından çıkardım. İstedim ki bu sazın
âhengini yalnız sen duyasın. Bu acıklı iniltiler yalnız sana dokunsun.
Cihânın târihi, vatanı uğrunda senin
kadar uğraşan, kanını döken bir millet daha gösteremez. Senin kadar kimse kendi
vatanına sâhib olmağa hak kazanmamıştır. Bu vatan ya senindir, ya
kimsenin!...
Dünyânın her tarafındaki taşsız
mezarların, azametinin mâlikâneleridir.
Göğsünde tutuşan gönül, gönül değil,
cebhâne oldu. Bu uğurda parçalandıkça kînin ve feyzin çoğaldı.
Ey Zeybek!
Bu kitabın yapraklarını hançerinle
yırt! Ve hançeri onun kalbinin üzerinde bırak! Bundan sonra silâhının siperi
bir kitap olsun.
Ey yurddaşım!
Senin boynuna geçirilmek istenen
esâret halkası ne bir gem, ne bir tasmadır. Boyunduruk altında olduğun hâlde,
sen üşürken düşman ocakları için sana odunlar, sen açken düşman sofraları için
sana buğdaylar taşıtacaklar. Gençleri kanda, tâzeleri göz yaşında boğmak
istiyorlar.
Çile çekmeyen varlığını duyamaz...
Bundan sonra duy ve anla ki medeniyet denilen büyük gürültünün mânâsı
makinedir. Ve makineyi Avrupa’nın elinden aldığın zaman, senin ruhunun
onunkinden daha asîl, senin kalbimin onunkinden daha temiz olduğunu meydana
koyacaksın. Senin de dükkânını, tezgâhını fabrika ile; sapanını, tırpanını
makine ile; pazunun emeğini, öküzünün gücünü buhar kuvvetiyle değiştirdiğin
zaman alnının onunkimden daha yüksek olduğunu göstereceksin. Bunu göstermeğe
çalışmalısın. Rahat bırakırlarsa...
Vaktiyle Çin ve Hind'in
medeniyetleriyle İran'ın feyzini birleştirdiğin gibi, bugün de Avrupa'nın
irfanını Asya'ya ileteceksin. Ey kervan başı yürü!...
Bir Cuma namazından sonra çoluğun,
çocuğun ile beraber, cılız davarlarının otladığı yamacın ötesinde, derenin
başındaki çağlayanların yanında çınarın gölgesinde otur. Mâvi yeldirmeli, sarı
başörtülü Ayşeciğini, güneşten saçları sararmış, yüzü kararmış yavrularını
etrafına al. Yaralı geniş göğsünü girdaba ve rüzgâra aç,
diye, gürüldeye, gürüldeye çağlayan,
köpüren, sinesini taşlara çarpa çarpa kabaran, atılan derenin karşısında
başından geçenleri düşün. Tükenmez düşmanları, tükenmez savaşları, tükenmez
kanları düşün ve bu çilelerin sebepleri kalbinde, dimağında coşsun... ve
durulsun. O zaman arslan
gibi ölmenin ecri, insan gibi yaşamak olduğunu anla! İnsan gibi, yaşamağa,
efendi gibi yaşamağa, ataların gibi yaşamağa azmet. Evlâdlarına temiz ve mâmur
taştan bir ev, temiz ve mâmur, malûmatlı bir dimağ bırakmağa ahdeyle. Ve
ahdini ayâlinin, evlâdının alınlarına kondurduğun sıcak öpücüklerle imzâ et!...
İşte o zaman Ayşeciğinin beş yapraklı al kır gülüne benzeyen kınalı parmakları
bu sayfaları çevirsin. Kanatlı hercâi menekşeler gibi kelebekler ekinlerin
sükûnunda uçuşurken bu kitapçıktan birkaç sayfa okunsun. O sırada çehrenizide
parlayacak bir tatlı gülümseyiş, bir ılık yaş çocuklarınızın melûl rûhunda,
belki bir ışık, bir rahmet olur.
Akşam üstü gün batarken, ak öküz
kağnıyı köyün çeşme yalağı önündeki çamurlu yoldan sürüklediği, câmi’nin imamı
minâreden kızıl meydana gömülen güneşe telkin verdiği zaman çağlayanlar
seyrinden kulübene dönerken ufukları delip daha öteleri görmek istercesine
bakışların dalsın ve derinleşsin. İşte o zaman Hazreti Muhammed’in feyzinden
gönlünde de bir sönmez çırağ, Yavuz’un damarından sende de bir damla kan,
Alparslan’ın yelesinden sende de bir tutam saç olduğunu hatırla ve evlâdını ona
göre hazırla!...
Bu satırları yazarken masallarımı
süslemedim. Senin rûhun gibi sâde olmasını istedim. Ötesinde, berisinde, eğer
varsa, göreceğin özentiler sana beğendirmek, gururunu okşamak içindir. Gurur!
O, her Türk'ün yaradılışındadır. Biz, birbimizi
bundan tanırız, değil mi?...
Bu masallar ile arzu ettim ki senin
firuze rûhuna tatlı bir renk, altın kalbine parlak bir cilâ vereyim. Görüyorum
o renk siyah oldu, o cilâ donuk... Mâtem günlerinin taksîrâtı...
Müftüoğlu Ahmed Hikmet
Şişli, 20 Mart 1338 (1922)
Sh: 14
Kaynak:
Müftüoğlu Ahmed Hikmet , Çağlayanlar,
Hazırlayan Dr. Fethi TEVETOĞLU, Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yayınları
,1000 Temel Eser Dizisi: 63, Mayıs 1987 ,Ankara
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar