Print Friendly and PDF

İnceldiği Yerden Kopanlar: -Sazı İncitmeden-

 


İma C. Özkan  |  21 Haziran 2013  |  Kategori : Deneme   |  Okunma:1.572



İma C. Özkan, perdeye dokunup da sazı incitmemişleri yazdı.

***

Şairleri durmadan öldürmeliyiz

Kesin değil çünkü

Kendilerini sokak fenerlerine asmaları

(Osman Konuk “Tehlikeli Belki” Masal’dan)

 

Yaklaşık onbeş-yirmi gündür Jeff Buckley ile ilgili bir şeyler yazmak istedim, olmadı. Hemen her gün dinledim birkaç şarkısını. Hele Dream Brother’ı mutlaka. Mayısın 29’unda ölmüştü; belki aklımın bir köşesinde bu olduğundan, ya da sırf haziranlıktan. Yazamadım vesselam. Hani daha otuzunu yeni doldurmuştu öldüğünde. Ölüm dediysem, bir bakıma inceldiği yerden koptuğunda. Bir Akdeniz iklimi çocuğuydu Buckley New York’a taşınsa da; California’da doğduğunu düşünürsek. Arkadaşı Keith Foti ile birlikte 1997’de yeni albüm için çalışmak üzere gittiği Memphis Tennessee’de Missisippi Nehri’ne kıyafetleriyle birlikte daldığında Led Zeppelin’inWhole Lotta Love şarkısını mırıldanıyordu: Ah bebeğim serinlemeye ihtiyacın var! Arkadaşı bir süre oralı olmadı; öyle ya Jeff serinliyor olmalıydı, ne var ki! Ama nehrin kıyısından bakıldıkça hanidir görünmüyordu. Bir terslik olduğu fark edildi sonra, terslik çoktan olup bitmişti bile. Nehirde arayıp durdular. Ancak günler sonra, 1997 yılı Haziran ayının dördünde, bir turist tarafından bulundu, ardından teşhis edildi ölü bedeni. Kanında en ufak bir alkol ya da uyuşturucu izine rastlanmadı, Led Zeplin izine rastlandı.

Led Zeppelin, Jimi Hendrix, Pink Floyd,  Rush, Jethro Tull gibi şarkıcılarla büyümüş, onlara hayran biriydi Jeff Buckley. Ama benim için onun özellikle ilk albümündeki müziğin rotasını netleştiren bir başka idolü daha var ki, o enteresan. Henüz yirmili yaşlarının ortasında taşındığı New York’ta sufi müziğin önemli isimlerinden olan Nusret Fatih Ali Han (Nusrat Fateh Ali Khan) ile tanıştı. Daha sonra Los Angeles’e dönüp ilk çalışması olan Babylon Dungeon Sessions diye adlandırdığı demosunu çıkardı. Ki burada yer alan şarkılardan Eternal Life ve Last Goodbye çok sevildi.

Gelelim azıcık da Nusret Fatih Ali Han’a. 1948 yılında Faysalabad’da doğmuş. Pakistan Pencap’tan kısaca. Ama ünü tüm Hindistan dolayında ayyuka çıkmış. Dahası, Peter Gabriel’in hayranlık duyduğu bir müzik adamı. Yaptığı müziğe sufi müziği diyenler oluyorsa da o; sufi olmadığını, ama sufilerin yolunda olduğunu belirtiyor her fırsatta. Şii olmamakla beraber aynı zamanda ehl-i beyt aşığı da. Söylediği şarkılara Qawwal diyor; kendisi de bir Kavvalî. Bu tarz çokça naat, mersiye, methiye yazanlara/düzenlere yakıştırılan bir terimden ad almış.  1970’li ve 80’li yıllarda, film endüstrisi için de hayli etkileyici müzikler yapmış. Hatta şarkılarından bir bölümü için hazırlanan remixler, İngiltere’de şaşırtıcı biçimde klüp hit’i olarak bile çalınmış.

İşin insana ilginç gelen yanı Nusret Fatih Ali Han da tıpkı Jeff Buckley gibi 1997 yılında hayata gözlerini yumuyor. Buckley’den yalnızca iki-ikibuçuk ay sonra, 16 Ağustos 1997’de Londra’da bir hastanede rahatsızlığından ötürü vefat ediyor. Artık köklerine geri dönüş yaptığı Şahbazalbümünü çıkarmış, bir şekilde inceldiği yerden kopmuş olarak.

Jeff Buckley ve Nusret Fatih Ali Han’dan aynı paragraf içinde bahsedince, aklıma hemen şu türkü geldi nedeli/nedensiz: Gönül çalamazsan aşkın sazını, ne perdeye dokun ne sazı incit! Her ikisi de perdeye dokunmuş ve fakat sazı incitmemiş iki adam olarak kaldılar böylece aklımda. İnceldikleri yerden kopan; sazı incitmeyen.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar