Film ve Yorum 2
Brawl in Cell Block 99 -
İnanılmaz karakter yapısıyla işte bu...kalite adam derler. Hayatta hangi rolde olursanız olun, adam olun derler ya adam gibi adam diyeceğimiz karakter. Uzun zamandır dirayetli ve idealist bir rol seyretmedim. İşte bu...zayıf olmak değil, kuvvetli olmak değil, insanının yapması gerekeni en iyi şekilde yapmasıdır. Bradley bir cani değil, bunu polis baskınında gördük, eşini affederken gördük... geri kalanı filmde...çok beğendim.
Invasion of the Body Snatchers -
Filmin adı Invation of the Body Snatchers, ve tercümesi Vücut Hırsızlarının İstilası Beden Kemiricilerinin İstilası iken yurdumuzda ilgi çeksin diye Merihten Saldıranlar diye gösterime sunulmuş. Bu şekilde komplo teorisinden çıkarılarak daha çok fantastik bir havaya büründürülmüş. Filme kaynaklık eden Finney'nin 60 yıl önce, 1892'de yazıp yayınlanan Avustralyalı rahip ve yazar Robert Potter'ın az bilinen bir romanı olan The Gardener's Sprout'tan bahsediliyor. Hikayede, insan kılığında uzaylılar, gelecekte gezegenin tam ölçekli fethini kolaylaştırmak için insanlara karşı yıkıcı bir enfeksiyon geliştirmeye çalışıyorlar. Ancak bu kitap hiçbir popülerliğe sahip değildi ve HG Wells'in " War of the Worlds " ün büyük başarısını kısa sürede gölgede bıraktı. Filmde uzaylıların bedenlenmesi için tohumlama tarzı neden seçildi, bilemiyoruz. Ancak içimizde insana benzeyen uzaylılar teorisi gelecek yıllarda çok kullanıldı. Kullanılıyor Kertenkele insanlar gibi. Her ne olursa olsun filmde bedenlerin değişme sorunu değil, duygu körlüğü, insanın metafizik boyutunun robotlaşması üzerinde kilitlenmiş, insanlarda sevmek ve sevilmenin, aşkın manasızlaşacağı üzerine bir düşünce gelişmesi...Film bu konu üzerinde hassas duruyor.
Filmden sonra gerçekten böyle bir şey olmuş olabilir mi, aşılar veya başka tür genetik sapmalara neden olan biyolojik çalışmalar. Sanki bu olmuş gibi hissediyorsunuz. Duygularını kaybetmiş ve yürüyen bir sebzeye dönüşmüş lahana insanlar...Olmaz mı olur.
Bu film günümüzü anlamak için tavsiye edeceğimiz filmlerden...1984 filmi kadar olmasa da gerçekten etkileyecek tarzı var.
Filmden...
Bir ay kadar önce Santa Mira sıradan bir kasabaydı. / Sorun dışında hiçbir şeyi olmayan insanlarla doluydu. / Sonra gökten bir çözüm geldi. / Yıllarca uzayda sürüklenen tohumlar, bir çiftçinin tarlasına kök saldı. / Tohumlardan da, kendilerini üretme özellikleri olan tohumcuklar çıktı. / Hem de herhangi bir yaşam türünün tıpatıp aynısı olacak şekilde. / Demek olaylar böyle başladı, yani gökten gelenlerle. / Yeni bedenleriniz şurada büyüyor. / Seni hücre hücre, atom atom ele geçiriyorlar. / Acı yok. / Aniden, sen uyurken, aklını, anılarını ele geçiriyorlar ve sorunsuz bir dünyaya uyanıyorsun. / Herkes tıpatıp aynı mı? / Kesinlikle. / Aman ne dünya. / Bizler, kalan son insanlar değiliz. / Sizi yok edecekler! / Yarın, yok etmelerini istemeyeceksin. / Yarın, bizden biri olacaksın. / Becky'i seviyorum. / Yarın, yine böyle mi hissedeceğim? / Aşka gerek yok. / Duygu yok mu? / Demek ki duygularınız yok, sadece hayatta kalma içgüdünüz var. / Sevemez veya sevilemezsin! / Haklı mıyım? / Sanki berbat bir şeymiş gibi söylüyorsun. / İnan bana, berbat bir şey değil. / Sen de aşık oldun. / Sonsuza kadar sürmedi. / Hiç sürmez. / Aşk, arzu, tutku, inanç -- Onlar olmadan, hayat çok daha basit, inan bana. / O hayatın hiçbir şeyini istemiyorum. / Bir şeyi unutuyorsun, Miles. / Neymiş o? / Seçeneğin yok. / Sanırım hiçbirimizin seçeneği yok. / Güzel. / Sevmek ve sevilmek istiyorum! / Çocuklarını istiyorum. / Aşksız, kedersiz, güzelliksiz bir dünyadansa ölmeyi tercih ederim. / Hayır. / Hayır. / Başka seçeneğin yok. / Neden bizi vurmuyor, ya da bir uyku hapı içirmiyorlar? / İlaçlar, beyni uyuşturur. / Belki de sebebi budur. /
The China Syndrome -
Nükleer enerji konusunda çekilmiş ve konusu ile heyecanla seyrettiren ender yapımlardan. Gerçekte bu enerji kaynakları üretenlerde bu tür başıboşluklar var mı diye sorular sorabiliyoruz. Filmle çok alakalı değil ama bir gerçek var o bilinmeli...Pahalı bir enerji ve bakımı gerçekten çok zor. Hatırladığım kadarıyla...
İngiltere elektriğinin yüzde 27'si nükleer enerji santralarında üretilmektedir. 1988'de Başbakan Margaret Thatcher bu santralları özelleştirmeye karar verdi. Satış öncesi bu santralların ne kadar kazançlı yatırımlar olduğunu kamuoyuna açıklayan bir rapor hazırlanmasını istedi. Önce parlamentoya sunulan rapor tam bir şok yarattı: Uzun süre, çeşitli muhasebe oyunlarıyla, nükleer enerjinin maliyeti kasıtlı olarak düşük gösterilmişti! Yıllar boyu, nükleer enerji santrallarından elde edilen elektriğin maliyetinin, diğer yöntemlerle elde edileninkinden iki kat fazla olduğu bildiriliyordu. Gerçekler daha fazla gizlenemedi ve 9 Kasım I989'da İngiliz Enerji Bakanı, Parlamentoda yaptığı açıklamayla, nükleer enerji santrallarının özelleştirilmesinden vazgeçildiğini ve yeni santralların kurulmasının beş yıl ertelendiği ilân etti.
Filme verilen adın hikayesini bilmekte gerekiyor...Amerikalı nükleer enerji uzmanları arasında 60'lı yılların ortalarında özellikle bir jargon olarak ortaya çıkan ifade , nükleer yakıtın erimesiyle, reaktör kabını ve temelini yakabilecek kadar ciddi bir kazayı ironik bir şekilde belirttiler . Böyle bir olayın olma olasılığının son derece düşük olduğu, bir nükleer santralde ciddi bir kaza olması durumunda nükleer yakıtın tüm Dünya'yı yakıp Çin'e ulaşabileceğine dair bir şakadan gelen isim ile vurgulandı. Film içerisinde geçen ifadeler bu varsayımları desteklemek mahiyetindedir.
Filmden Replikler..."Bazı hatalar yapılmış ve kurallar ihlal edilmiştir, ancak - maliyeti yüksek olabilecek bir hasarın önüne zararsız geçilmiştir.” / ... / Bu çok saçma. / Bu çok uzun zaman alır ve en az 15 / -20 milyon dolara patlar. / Bugün devreye girmek zorundayız. / Şirket bir servet kaybediyor. / Santralı devreye sok Jack. / ... / Santralı kapatıp yeni röntgenler çekilmeli. / Milyonlarca dolara mal olacağı için bundan bahsetmek istemiyorlar. / Ve kimse bana inanmıyor. / O pompaya fazla basınç yüklenecek olursa / - Borular açılacak olursa / - Çin Sendromu mu olur? / Mümkün. /
Film arada bir hatırlanması için seyredilmeli diyeceğim türden...duyarlı insanlara duyurmalıyız.
Sabotage -
Karmaşık ilişkilerin olduğu, işin içindeki adamların bile emniyette olmadığı bir ortamda hayatta kalma mücadelesi, aksiyon kesilmeden devam ediyor. Normal hayatta çok şans filmdeki kadar yaver gitmese de nihai hedefe ulaşmak sevinci ile filmi bitiriyoruz. Kafa dağıtmak için güzel bir film. Yılına bakmayın rastgeldiyseniz bakınız derim... İyi seyirler...
Warlock -
Bazen eski filmlere bakıp değişik bir şeyler umuyorum. Ancak bu filmde çok değişik bir hava bulamadım. Yahut yeni dönem filmlerde gördüğümüz eskiler benzeri olanlardan da olabiliyor. Cadı avı ve şeytan konulu filmlerden hoşlananlar için uygun olabilir. Nedense pek beğenemedim.
Büyücülükte kullanılan bir usul filmde geçiyor...Eğer Tanrının gerçek ismi olan bu isim tersinden söylenecek olursa, bütün evren hiç yaratıImamış olur, tersine döner!
The Blair Witch Project -
Tavsiye etmiyorum. Film namına bir özellik yok...entrika yok, korku yok, özel efekt yok, düzgün oyunculuk yok. Bunu neden izleyelim?, diyorlar... Heather ve arkadaşlarının boş konuşmaları için mi? Bence iyi bir tavsiye değil.
Umarım kimin neye göre verdiği belli olmayan yüksek puan aldığı bu ve benzeri filmleri izleyerek vakit kaybetmezsiniz. Berbat bir film diyelim. Ne yazık ki ben hata yaptım… Bu anlattıklarımı hak vermeniz için en güzeli "The Century of the Self (2002)..Ben Devri" belgeseline tavsiye ederim.
Marketa Lazarová -
Film, Vladislav Vancura'nın (aynı adı taşıyan) romanına dayanıyor olması ve dilindeki kuvvet ve zayıflayan günümüz dil seviyesi nedeniyle merak uyandırmış. Özet konuda paganizmden Hristiyanlığa geçişin acımasız anlatımı denilse de paganizmin çok farklılığı görülmüyor. Dahası Marketa dan çok, gezginleri soyan Kozlik ailesini anlatıyor. Orta çağ Orta Avrupa'sında Paganizm'den Hıristiyanlığa geçişin acımasız bir dönem olduğunu biliyoruz. -Kozlik ailesi o kadar çılgındır ki kral onları yakalamaları için askerlerini gönderir. Korkunç zamanlar, bir insanın hayatının hiçbir değeri yok.-
Kozlik, kralın baskınına karşı Mikolas'ı, komşusu Lazar'a savaşa katılması için baskı yapması için gönderir. İkna başarısız olur ve intikam almak için Mikolás, Lazar'ın kızı Marketa'yı bir manastıra katılmak üzereyken kaçırır. Bu meyanda Kozlik ve Lazar aileleri arasında geçen bir sürtüşmeyi sürekli görüyoruz. Evet...Ortaçağ karanlık, sert ve kirli idi. Ancak filmde Kilise ortamı her hâlükârda tertemiz iken ailelerin yaşadığı ortamlar kirli gösterilmesi kilisenin tepkisini çekmemek için olmalı..
Filmi beğenmek konusuna gelince paganizm hakkında çok bilgi sahibi olamadığımız bir film. Marketanın çıplak görüntüleri ile kotarılmaya çalışılmış ve romandaki anlatımın filme aksettirilemediği düşüncesindeyim. Romanın anlatımında şiirsel aktarımların filmde çok zayıf kalmış. Eğer roman ünlü olmasa idi bu film kendinden o kadar bahsettirebileceğini düşünmüyorum. Hakkındaki beğenilerde Carl Theodor Dreyer, Akira Kurosawa ve Ingmar Bergman filmlerinin havası var deniyor, takliti dahi olamaz. İnsanı etkileyecek hiçbir taraf bulamadım. Merak edenlere seyredin demek bile istemiyorum. Uzun ve sıkıcı bir film.
La otra conquista -
Film...İspanyol Fatih Hernán Cortés'in Meksika'ya gelişinden bir yıl sonra, uçsuz bucaksız Aztek İmparatorluğu'nda Azteklerin Büyük Tenochtitlan Tapınağı'nda feci katliamıyla başlar.
Katliamdan kurtulan tek Aztek, Topiltzin [Damián Delgado] adlı genç bir Hintli yazar... Aztek İmparatoru Moctezuma'nın gayrimeşru oğlu olan Topiltzin dir, Olayların gidişatı kendi inançlarını empoze etmeye çalışan Yeni Düzeni temsil eden İspanyol Friar Diego ile Aztek lideri Topiltzin kendi inançlarını korumak için mücadelesini görmekteyiz. Bir nevi Eski dünya Yeni ile yüzleşiyor. Dahası, film boyunca temel bir soru ortaya çıkıyor: Kim kimi gerçekten dönüştürüyora kitleniyoruz.
Filmde her iki inancın birleştiği Kutsal Ana kültü ve çok benzer olması biraz düşündürücü...tarih bilgiler ışığında Aztek topraklarının fethinde ilk başlarda Hernán Cortés e karşı iyi niyetler besleyen Aztek İmparatoru Montezuma karşısındaki bu güce ilk başlarda direnmemiş, hatta onlara başkent'te kilise kurmalarına bile izin vermiştir. Ama sonraları şehirdeki bazı yerli savaşçılar, Cortes'in şehirde istila ve yağma sebebiyle halk isyan çıkarmıştır. Çıkan isyanda imparator Montezuma başından yaralanmış ve kısa süre sonra ölmüştür. Cortez yanındaki birlikleriyle zor koşullarda ayrıldığı şehri, asıl ordusuyla kuşatmış ve uzun bir saldırı ve yıkımdan sonra şehri ele geçirmiştir. Yerli halkı katletmesiyle de bilinir. Altın ve değerli mücevherler için dünyadaki en büyük soy kırımlardan birini yapmıştır. Azteklerin baş şehri Tenochtitlan'ı (o günün şartları içinde 200.000 nüfusu ile İstanbul ve Paris'ten sonra en büyük 3. şehir olarak bilinir) yerle bir etmiştir. Cortes barbarlığı ile bilinir, çok serttir ve acımasızdır. Bu yüzden kendisinden korkulan ve istenilmeyen bir kişi olmuştur. İspanya'ya çağrılıp, yetkileri azaltılmıştır. 1541'de ülkesine dönüp Osmanlı'ya karşı açılan Cezayir seferine katılmış; ölümden zor kurtulmuştur.
Gerçek tarih bu... Fakat filmde bu vahşet biraz gizlenmeye çalışılarak daha dinsel konuma getirilerek yumuşatılmaya çalışılmış. Sonuçta günümüz Meksikalılarının biraz gönlünü almaya çalışmak gibi bir onur payı veriliyor diye düşünebiliriz. Daha önce dediğimiz gibi film boyunca temel bir soru...kim kimi gerçekten dönüştürüyor?
Her ne olursa olsun bir medeniyet İspanyolların altın ve servet hırsları yüzünden yok edilmiş olması. Eğer bugün bu olaylar olmamış olsaydı daha başka ne bilgilere ulaşırdık...Yazık ki tarih ellerimizle tahrif olup gidiyor. Ayrıca bu filmi anlamak için...bu belgesele de bakmanızı tavsiye ederim..Guns, Germs and Steel (2005- ) Tüfek, Mikrop ve Çelik
November -
Paganizmden Hristiyanlığa geçiş döneminde kültürün kendince kayması gibi düşünmek gerekir. Büyü ve tabiatın güçlerinin hakim olduğu bir topluluk inancı, Hristiyan üçlemesini kabullenme aşamasında hala eski kültürün izini taşıdığını görmekteyiz. Fakat film buradan çıkıyor, ve aşkın hakimiyetine doğru bir seyir alıyor. Bu ise bize aşkın inançları aştığını bir daha anlatıyor.
Görüntülerin mistik bir hava barındırması, fizik ve metafizik geçişlerde kurda dönüşme veya hayal alemine seyrinde kendine özgü haliyle beğendiriyor. Ancak şurası bir gerçek bu tür filmlerin kendi özel seyircisi vardır. Çok kişinin beğenmemesi normal olmalı...Büyü ritüellerinden bir örneği de büyüler böyle mi oluyor diye düşündürebilir. Daha önce dediğim gibi aşk üzerine geçen kısımlar gerçekten güzel daha ne diyebiliriz ki, bütün olanlar aşk içinmiş.
Aşk iksiri./ O iksiri içen kız, sana âşık olurmuş./ Bunu kendin hazırlamalısın./ Bir tutam koltuk altı kılını ve terini kaba koyup kendi dışkınla karıştır./ İşte sana aşk iksiri./ Bu karışımı kıza yedir, o da sana âşık olsun./
Siu lam juk kau Şaolin Futbolu…-
Gelecekte Çin, dünya ekonomisini ele geçirecek derlerdi, taklit oyuncaklardan bugün marka oyuncaklara çıktığı gibi bir çok konuda söz sahibi oldular. Bu anlamak artık zor gelmiyor. Yorumun birinde filimin maliyeti $489,600 toplam hasılatı $42,287,160 olması gibi kendi kültürümüzle biz nelere kavuşacağız imajını halkına dikte ederken doğru yaptıklarını bir daha anladık. Filmde Şeytan takımının sahibi " Şeytan takımı bugün fark atar mı dersiniz?/ Oyunu kazanmak için fark gerekmiyor./ Ama bu maçı kazanacağız, bundan emin ol./ Bu mümkün değil./ Bu Amerikalı bilim adamları sözlerini tutuyorlar." sözlerinden Amerika ve Çin'nin gizli mücadelesine şahit oluyoruz. Hepsi bir yana aşkın üzerine söz kondurulmadı yine filmde. Mighty Steel Leg Sing ve Mui aşkı sorunların çözümündeki kurtarıcılığı Yin-Yang mucizesi. Çocukluk günlerinizi tekrar yad etmek için bu filme bakmanızı tavsiye ederim. Kung Fu yu dünyaya sevdiren Bruce Lee yi burada anmak gerekiyor. İçinizin sıkıntısını giderecek tatlı bir film.
Oberst Redl -
Casusluk tarihinde başarılı ajanların ekserisi iki tarafa çalışanlardır. Redl de bunu görüyoruz. Bu casuslar yüksek konumlara kadar yükselince ihanetleri deşifre edilemeyecek kadar rütbe kazandıkları için onlar için seçilen ölümde bir sırdan öteye geçmez. Filmde Redl in ölüm kararı verildiği toplantıyı görünce, daha önceleri Amerikan filmlerinde gördüğümüz, güzel ve itibarlı ölüm seçimi burada da görüyoruz. Bir başka husus Redl in Yahudi kökeni ve zaafı olan eşcinsel ilişki bağlantısı bu kişilerin kullanılma ve durumları ve hırsları üzerinde bize bilgiler sunmaktadır. Film yavaş ilerliyor. Benim tavsiyem filme bakmadan önce hayatı hakkında bilgi sahibi olmak biraz daha bilgilenme ve faydalanma açısından iyi olacaktır. Filmde sürekli olayları toparlamakta zorlanıyorsunuz. Belki bazı yerler kesilmiş olabilir. Askeri ortamları gösteren filmleri sevenlerin hoşuna gidecek bir tarz...sıkıcılığı var.
Serial Mom -
Film komedi olması bir yana toplumdaki bazı olayların karşınızdaki tarafından hazmedilmediğini düşünmenizi, yani seni öldürürdüm denen cevapların gerçeğe çıkması. Absürt komedi bir yandan bize derste vermektedir. Sıkılmadan izleyeceğiniz bu filmdeki tavuk yeme sahnesini vahşice yeme ile algılatacak kadar içine çekiyor...iyi seyirler..
Patty Hearst -
Patty hearst’ün 1982 tarihli otobiyografisi Paul Schrader tarafından yönetilen1988 Amerikan biyografik filmidir. Patty hearst , 13 mayıs'ta 1988 cannes film festivali'nde uzun metrajlı film yarışmasında gösterildi. Film 23 eylül 1988'de ABD'de vizyona girdi ve açılış hafta sonunda 601.680$ hasılat elde etti. Toplam yurtiçi brüt $ 1.223.326 yaptı.
Film, Hearst'ün anılarından yola çıkarak Nicholas Kazan (oscar ödüllü yönetmen Elia Kazan’ın oğlu) tarafından yazılmıştır .
Film, öğrenci Patty Hearst'ün Symbionese Kurtuluş Ordusu tarafından kaçırılmasını, uzun süreli bir hapis ve sözde beyin yıkama sürecinden sonra SLA'nın aktif bir takipçisine dönüşmesini ve bir dizi silahlı soygun sonrasında nihai tutuklanmasını anlatıyor. Richardson'ın performansı çoğu eleştirmen tarafından beğenilse de film genel olarak karışık bir eleştirel yanıt aldı.
"Patty Hearst isteyerek, inançsız olarak mı SLA'nın bir parçası oldu, yoksa sadece hayatını kurtarmaya mı çalışıyordu?. Patty, zihninde ve vücudunda tecavüze uğrayan ve artık ne zaman başladığını bilmeyen bir kız mı?"
Film belgesele yakın bir tarzda, sinema zevki yok. Bilgi amaçlı olarak bakmak isteyenler için uygun. İlk kaçırıldığı zamanki sahneler peşi peşine gelip gidenlerin konuşmasından bunalan Patty sonuçta kendine yeni bir yol çiziyor. Mahkeme süreçlerine devam ediyor. Eksik pek konu yok. Ancak SLA gerillaları beyin yıkayabilecek bir teknik bilgiye sahip olmalarına rağmen düzensizlik içinde olmaları biraz garip geldi. Filmin bir yerinde gıda yardımı haberlerinde / ' 'İsyan oldu' 'kamyonlardan atılan yiyecekler için, polisle kavga eden '20'den fazla kişi hastaneye kaldırıldı...' Domuz medyası saçmalığı... bütün program bir düzmece!"/ ifadesinden film bazı yönlerden halka yardım etmek isteyen Robin Hood taraflarını gizlemek kastıyla SLA yı çirkin göstermenin devamı olarak düşündüm. İllegal örgütlerde düzen aramak sonuçta yanlış tabiiki...Kanaatimce bu tür filmler geri planda kalmaması gerekiyor. Fakat neden ilgi görmezler. Yahut toplumun gerçeklerinden kaçmak yeni neslin adetlerinden mi diyebiliriz.
Vivre sa vie: Film en douze tableaux -
12 bölümden oluşan partlar ile oluşturulmuş konu bütünlüğü içinde sıkılmadan izleyeceğiniz Godard klasiği. Tarzını beğenmeyenler olabilir. Ancak elinizde kağıt kalem olsun diyeceğim kadar güzel yapıttan öylesine birçok not alacağınıza eminim. Fahişelik konumundaki kişilerin de öyle rastgele tipler olmadığında şahit oluyoruz. Hayat okulunda okudum derler ya... Nana nın yüz planlarındaki bakışlarda filmi durdurup bir daha geri dönecek kadar güzel sahneler var. Son dönem artistlerin botokslu, mimikten yoksun estetik yüzlerinden bıkanlar için bu film bulunmaz fırsat. Tek söz...seyredin. Zaten çıplaklık sıfır konumda.
Bence yaptığımız her şey bizim sorumluluğumuzda. / Özgürüz. / Elimi kaldırıyorum - Ben sorumluyum. / Başımı çeviriyorum - Ben sorumluyum. / Üzgünüm - Ben sorumluyum. / Sigara içiyorum - Ben sorumluyum. / Gözlerimi kapıyorum - Ben sorumluyum. / Bazen sorumluluğumu unutsam da, hayat bu! / Ve dediğim gibi, ondan kaçış yok. / Yine de her şeye rağmen yaşamak güzel. / Sadece hayatın tadını çıkarmaya çalışmalısın. / Sonunda her şey olacağına varıyor. /
The One -
20 yıl önceki bir film olmasına bakmayın. Çokluevren, paralel boyut üzerine çekilmiş, kendince farklı içeriği ile olabilir mi diyeceğiniz bir güzellikte. Hani bazen sorunların çıkmaza girdiği olur. Umutsuzluklar gibi...işte bu boyutların varlığını bilmek belki bir ferahlık barındırıyor insana. Güzel ve ilgi çekici konusuyla tavsiye ederim.
Evren bir tane değil. / Bir sürü. / Çokluevren. / Evrenler arası yolculuk yapacak teknolojiye sahibiz. / Ama yolculuk çoğu durumda yasak ve polis denetimi altında. / Siz bir tane değilsiniz. / Bir sürüsünüz. / Her birimiz varlığımızı şimdiki zamanda paralel evrenlerde sürdürüyoruz. / Sistemde bir denge vardı. / Ama şimdi dengeyi bozmaya çalışan bir güç var. / Amacı tek/tanrı olmak. / .... Çokluevren. / İçerdiği evrenler akıldışı dağınık. / Ben onu akla uygun kılmaya çalışıyorum. / Düzenli hale getirmeye çalışıyorum. / Siz buna cinayet diyorsunuz. / Kendimi nasıl 123 kez öldürebilirim? / Ben sadece ziyan olan o enerjileri alıp tek bir kaba, yani kendi içime topladım. / Bu beni daha hızlı, zeki ve güçlü kıldı. / Ya bu bizim kaderimizse? / Diğer benlerle birleşmek. / Sonsuza dek birlik içinde olmak için. / Bir olmak için. / Ben tek olacağım. / Gabriel Yulaw. /
Bad Times at the El Royale -
Hayatta tesadüfler mi kader mi yoksa ikisi mi etkin, cevabını aradığımız bir film. Uzun olmasına rağmen sıkılmadan seyredeceğiniz film. Bazılarının reklam olmuş adlarına meydan okuyacak güzellikte. Seyredin pişman olmayacaksınız. Otellerde geçen bu olaylar tedirgin etse de beğendim...
Les anges du péché -
Film, rahibelerin yaşadığı ortam çok güzel aksettirilmiş. Bazı filmlerde olduğu gibi aşırılıklar falan görmedim. Manastır bir nevi rehabilitasyon olarak çalışırken, yönetici annelerin nefsi terbiye için verdikleri, saygı cezaları -bütün rahibelerin ayağını öpmek- katı kurallar da var. Bir kediyi salondan çıkardığı için kendini savunan Anne Marie ye verilen ceza ve sonuçları da insanı düşünceye sevk ediyor. Filmin ana teması azimle doğru olanı yapmak için gayret etmeyi bize amaçlıyor. A. Marie'nın Therese'ye elinden gelen her yardımı yapmasına karşı onun bir şekilde casus görmesi ön yargısını aşamayışı insanların düşünce dünyasının kolay terbiye edilemediğini de bize göstermektedir. Manevi terbiyenin zor aşamalar gerektiğini de fark ediyoruz.
Sonuçta filmi beğendim. Rahibelerin doğal ortamlarını görmek için bakmanızı tavsiye ederim.
Rahibeleri hayvanları seviyorlar diye yargılayamazsın./ - Şeytan'ı seviyorlar!/ - Saçmalık./ Bu doğru, o canavar bize zarar vermeye geldi./ O masum bir hayvan./ O İblis!/ Yargılanması lazım./ Onun yüzünden rahibeler affedilmez günahlar işliyorlar./ Haklı olarak ondan nefret ediyorlar./ Çalıyor, hepimizden nefret ediyor, o bir yük./ Fakat Aziz Ana John onu seviyor./ Onun için onu seviyorlar arkasından ise onu tekmeliyorlar./ İblis gururlu bir şekilde etrafta dolaşıyor./ Gözlerine bakın, görün yalanlar ve riyakârlık yolunu!/ Rahibe!/ Mavi bir kuş gelirdi eskiden buraya neşe ve samimiyet getirirdi./ Ve bir kurbağa bizi merhametli hissettiriyordu./ Aziz Ana John'un kedisi onları yedi./ Yapabilseydim onu karşı çıkmadığı için yargılardım./ Git./ Kefaretini yemekhanede öğreneceksin./ Sebep olduğu skandaldan dolayı kamu kefareti yüklüyorum./ Rahibe Anne-Marie bütün rahibelerin ayaklarını öpecektir.”/
Der blaue Engel -
Bu filmi seyrederken nedense Profesörün sesinde Hitleri anımsatan bir şeyler sezinledim. Film için araştırma yapınca şunu gördüm. Heinrich Mann ve Karl Zuckmeier'in tüm eserleri gibi bu filmde 1933'te Nazi Almanya'sında yasaklandı. Ancak Hitler'in bu filmi özel sinemasında sık sık izlediği ve intiharından birkaç gün önce Amerikan ordusu Ren'i geçtiğinde çok üzüldüğü bilinmektedir. Aşkın nelere kadir olduğu ve ve gerçek aşkların mutlu sonla bitmediğini göreceğiniz klasik bir film. Beğendim açıkçası. Aşk bir başa geldiyse akıl gider...sözü doğru.Başka söze hacet yok.
La règle du jeu -
Yüksek sosyetenin gerçek yüzünü deşifre eden bu film gişede başarısız olmuş ve ikinci kez yayınlama girişimi filmin bir süre yasaklanmasına bile yol açmış. 49 dk lardaki av partilerini görünce zevkleri için neler yaptıklarını, sosyal ilişkilerinde saçmalıkları görünce onların hayatı bu muydu diyeceksiniz. Roma medeniyeti neden yıkıldı ise 2. Dünya savaşı da dünyada neden çıktıya cevaplar bulabiliriz. Film zamanı itibarıyla eksiklerine rağmen bakılıyor.
Atlantik'i 23 saatlik bir uçuşla geçip inanılmaz bir iş başaran pilotun başına gelenler için tek bir söz yüksek sosyetenin fikri yapısını açıklıyor. "O bir kazaydı." Ne kadar basit ... Tavsiye konusu eski film meraklısına hitap eder.
Portrait of Jennie
Filmin konusunu Dejavu diyerek kuantum diyerek çözebilir miyiz tam bilmem ama, ortada bir şey var…sevmenin sınırları nerede başlıyor nerde bitiyor. Yıllar önce seyretmiştim, tekrar seyrettim. İlk gün tazeliğinde Eben Adams ve Jennie Appleton aşkına baktım. Kendinizde çözemediğiniz aşklar vardır. Birisi hayatınızdadır. Ama içinize gömülü bir aşkın izlerini hissediyorsanız bu filme bakın tavsiye ederim.
Zaman nedir?/ uzay nedir?/ yaşam nedir?/ ölüm nedir?/ "kim bilir, belki de ölmek yaşamaktır. Yaşamak da ölmek. " eurıpıdes / zaman da geçip gitmez./ sadece bükülür./ .../ yapayalnız ve sevgisizdik./ zaman bir hata yaptı./ sen beni yine de bekledin ve böylece aşkımızı bulduk./ - ya şimdi kaybedersek?/ - hayır, daha yeni başlıyoruz./ sen sevip sevilene kadar hayat diye bir şey yoktu sevgilim./ ölüm diye bir şey yok./
Dervis i smrt -
Filmin çekildiği yıllarda ülkemizde Osmanlı toplumunun yaşadığı ortamı bu kadar doğal çekildiğini pek görmedim. Mostar köprüsü ve Yugoslavya daki hayat perdeye güzel aksettirilmiş. Zikir sahneleri dışında pek dini ritüel yok. Şeyh Nureddin'in içine düştüğü çıkmazlarda kalışı filmin psikolojik değerini artırmakta. Biraz yavaş seyreden haliyle sıkabilir. Bu filmde dikkatimi çeken bir husus insan en çok yakınındaki insanlardan kendini korumalı, zarar en çok onlardan geliyor. Tarihi filmleri sevenler için tavsiye ederim.
The First Power -
Konu olarak bilindik gelebilir. Hristiyan literatüründe kabul edilmiş güçler/kuvvetler üzerine film yoğunlaşmış. Ensest ilişkilerin zararlarının neler olabileceğini arkaplanda anlatmaya çalışıyor. Aksiyon güzeldi sıkılmadan bakabilirsiniz. Bu tür filmlerin finalleri genelde aynı minvalde...sonsuzluk. Ve şeytan çıkarma filmlerinden hoşlananlar kaçırmasınlar.
Tanrı veya Şeytan tarafından bahşedilebilecek 3 güç vardır . Üçüncü güç , başka birinin vücudunu ele geçirme yeteneğidir . Arkadaşın psişik ikinci güce sahip, Geleceği bilme imkânı. İlk güç yeniden diriliştir.
Mao's Last Dancer -
Film gerçek ve dramatik, ince ve derin çizgide. Li, Fakir ve çok büyük bir Çinli ailede doğdu. Anne-babası, erkek ve kız kardeşleri çok çalışmaktan başka bir şeye sahip değildi, ancak Li çocukken şanslıydı. Çok sayıda başvuru arasından, bir dans okuluna seçilen ve Pekin'de yaşamak ve okumak için gönderildi. Yıllar geçti ve Li kendi alanında profesyonel oldu. Kültürel bir değişim için Amerika'ya gönderildi – Amerika ve kültürü ilk önceleri kendisine yabancı ve anlaşılmaz bir ülke oldu . Kısa bir süre sonra kendini kafası karışık ve anlaşılmaz bir dönem yaşadı. Daha sonra Amerikalı dansçı Elizabeth McKee ile bir ilişkiye başladı ve sınır dışı edilmemek için 1981'de evlendiler...Ülkesinin sert yasaları ile olasılıklar ve alternatiflerle dolu yeni bir hayat arasında seçim yapmak zorunda kalan çok yetenekli dansçı... Komünist partinin telkinleri ile vatana ihanet ettim mi etmedim mi karmaşasında kaldı.
Lee vatanına ihanet mi etti? Bu soru seyirciyi de epey meşgul ederken, finalde daha durgun güzellikler olması insanın içini ferahlatıyor. Seyredilmesi gereken filmlerden. Ayrıca film içinde öğrencileri motive etmek için anlatılan hikayeler bulunmakta ders verici özelliği de unutulmamış.
Uzun zaman önce İmparator'un sarayındaki genç bir muhafız okçu olmak istemiş./ Ancak yeterince kuvvetli değilmiş./ Bununla birlikte azimliymiş de./ Ve bir yıl boyunca her gün ağır kütükler taşımış./ Günlerden bir gün efendisi bulabileceği en ağır, en güçlü yayı uzatmış./ Yay kirişi ona tüy kadar hafif gelmiş./ Çok basit./ Bundan çıkaracağın ders gücünü geliştirmen gerektiğidir./ Böylece vücudun daha hafif olacaktır./ Çok geçmeden uçabileceksin!
Mussolini ultimo atto -
Mussolini'nin Son Günleri (İtalyanca: Mussolini: Ultimo atto ), Carlo Lizzani'nin ortak yazıp yönettiğive Rod Steiger , Franco Nero ve Lisa Gastoni'nin oynadığ ı1974 İtalyan tarihi drama filmidir
Film, İtalyan diktatör Benito Mussolini'nin hayatının son 4 günüyle karşı karşıyayız. Sona gelen savaşta… sadece kendisi için endişelenen, ülkesinde getirdiği yıkımı umursamayan ve kendi ülkesine kaçmaya çalışan, histrionik bir karakter ve fırsatçı Mussolini'nin ne olduğunu gözler önüne serilmektedir. Bir Tanrı gibi görünen Duce nin yalnızlık ve ölüme mahkum oluşu ibretlik bir hadise tabii ki..
Filmin sinematik pek farkındalığı yok. Sırf İtalyan Tarihinden bir bölümü öğrenmek için bakılabilir. Uzun olmasına rağmen film biraz tırtıklanmış geldi. Çünkü pek bir düzen yok. Bir kararsızlık var içinde. İyi seyirler.
Boze Cialo -
Tesadüfen Daniel kasabada papaz görevini üstleniyor. Hiçbir suiistimale meydan vermeden yıllanmış olgun din görevlisi tavrıyla bize , insanlar yaşadıkları ile mi bildikleri ile mi olgunlaşıyor, insana dinin mi ahlakın mı, hayattan kendine ders çıkaranın mı kazanç sağladığı sorgulatıyor. Din görevlisi statüsü sorgulanmış ve cevap hazır. Gerçek olan papazın başarmadığını taklit olan nasıl başarır... Neden işin ehli sayılan kişiler başarısız ve toplumda huzur sağlamada zayıf kalıyorlar. Bunu düşünmeye sevkeden film bir çok gerçeği önümüze serdi...Filmden...
" Tanrı birçok olay aracılığıyla bizimle konuşur. Bazen bunun kader olmadığını düşünürüz. Birçok trajik olay bizi yaralar. Ama en önemlisi inancı kaybetmemektir."
Rob Roy -
Rob Roy'un onur hakkında kendine koyduğu kurallar bazı kötüler tarafından ihlal ediliyor. Saf ve ahlaki değerleri ile her şeyi olması gereken kıvamda düşünürken Rob Roy, beklenmedik olaylarla karşılaşıyor. Bazen insanın içini daraltan sahneler yok değil. Kötülüğü temsil eden karakterler hiç çekilir değil. Film uzun olmasına rağmen sıkılmadan seyrettiriyor kendini, güzel film.
American Splendor -
Düşünce dünyama birşeyler kattığı için beğendiğim bir film oldu.Harvey Picard'ın sanatçı Robert Crumb ile birlikte duruşu, bağımsız, otobiyografik bir döngü çizgi romanının yaratılmasına yol açtı American Splendor. İronik olumsuzluk - hafif, entelektüel tarzıyla güzel bir film. Böylesine sakin, biraz hüzünlü caz ritimlerine tabi her şeyiyle ince, lirik, düşünceli, nevrotik, felsefi, absürt sinema tutkunlarının gözünden uzak kalmış bir film...
[/spoil]Filmin başında geçen ilk diyalog filme bakmam için yetti ve arttı."- Sen kimsin bakalım?/ Ben Harvey Pekar./ Pecker mi? Pecker mi/ Pecker mi?/ Evet Harvey Pekar'ım/ Bu bana bir süper kahraman gibi görünmedi./ Ben süper kahraman değilim bayan./ Ben sadece mahallenin çocuklarından biriyim, tamam mı?/ Unutun gitsin./ Neden herkes bu kadar aptal olmak zorunda?"
Tekerleği yeniden icat etmeye gerek yok; fikirler ayaklarınızın altında, eğilmek için zaman ayırmanız yeterli. Ve sıradan küçük şeyler tarafından vurgulanan rutin, gri günlük yaşam, gökkuşağının tüm renkleri ile parlayacak.[spoil]
Filmin tarzına takılmayın sabırla bakın derim. Kemal Sunal, Recep İvedik benzeri filmler neden rağbet görüyor anlıyoruz. Halk kendine yakın olan şeyleri görmek istiyor...galiba.
Molly's Game -
Arkaplanı konuşma filmi olan bir gerilim filmi…konu hakkında bilgisi olmayanlar izleyici sıkılabilir – Kumar sahneleri Uzun diyaloglarla oldukça başarılı ama seyirciye yeterli gelmeyecektir.
Molly Bloom ismiyle alakalı olarak, James Joyce hakkında gerçekten düşünceleri biraz daha irdelenseydi iyi olacaktı merakta kaldım. Filmi tavsiye etme nedenim, düştüğü yerden kalkan karakteri yüzünden. Sonuçta kendine çizdiği yolu tasvip edip etmemek kişiseldir. Ancak hayatta kendini poker oyuncusu olarak gördüğü kesin Molly, Winston Churchill gibi, başarıyı istekte azalma olmaksızın, başarısızlıktan başarısızlığa ilerleme yeteneği olarak düşünüyor. Ve şansa karşı, “galiba elimi bir türlü pas geçemiyorum” demekte…
Filmden:
“Poker şans oyunu değildir./ Rulet şans oyunudur./ Poker yetenek oyunudur./
Burn After Reading -
Bugünlerde gülemeye ihtiyacınız varsa bu filme bakın... güle güle sonuna kadar geldim. Beğendiğim bir yapım olmuş.
Hayat sonsuz değil, biz de ölümsüz değiliz./ Olumlu olmak, ileri bakmak çok önemli./ Küçük şeyler için kendini yiyip bitirmene gerek yok./ - Sonuçta hepsi küçük şeyler.
Kurt Cobain About a Son -
Belgeselde fikirlerini hayata bakışını dinliyoruz. Alakasız görüntüler eşliğinde Kurt'un konuşmaları zevk vermiyor. Bu belgeselin bu tarzda çekimi nedeni telif sorunu yaşanmış olabilir.
Belgeselde, kendinin uzaylı olabileceğini, mide ağrılarından şikayetini, eşcinsel olmadığı halde o zannın üzerine yapıştığını, evcil hayvanlar hakkındaki düşüncelerini, uyuşturucu ile olan durumunu, gazetecilere olan nefretini, vb... bir çok konuya değinmektedir.
Kurt kendisi için "Şımartılmış bir Amerikan ürünüyüm." diyecek kadar olması iç dünyasındaki huzursuzluğunun en bariz itirafıyla şöhretin insanı mutlu etmediğini anlıyoruz.
Cobain: Montage of Heck -
Biyografiler birileri tarafından hazırlanırken kesilmelere sansüre uğradığını hep düşünürüm. Ailesinin desteği hazırlanması, daha da çok bilinmeyeni gizledi kanısındayım. Ölümü hakkında şüphelerin olması bile bunu açıklar. 27 yaşında hızla yükselen birinin ani ölümü üzerine üzülmemek elde değil. Vefatından sonra eşyaları çok fahiş fiyatlarda satılması, onun çok sevildiğine de işaret eder. hakkında daha detaylı bir araştırma yapılablirdi...
Belgesel sonuçta meraklısına hitap eder. İyi Seyirler
Blue -
Derek Jarman'ın hem yazıp hem yönettiği "Blue", belgesel tarz ile dramanın harmanlandığı filmi, beklentisiz seyretmek gerekir diye düşünüyorum. Sonuçta bir yaşanmışlığın gerçek anıları var. Cesurca olmak o daha başka bir şey. 1980'lerin başından beri, Derek Jarman, Birleşik Krallık'ta eşcinsel yönelimini gizlemeyen ve AIDS sorunlarına dikkat çeken birkaç halk figüründen biri olmuştur. 22 Aralık 1986'da Jarman'a HIV teşhisi kondu. 1993, Jarman'ın birçok arkadaşı Avrupa ve Amerika'yı sersemleten ilk AIDS dalgasının kurbanı oldular, yönetmenin kendisi görme yeteneğini kaybetmeye başladı. Derek Jarman AIDS'le yüzleşirken, sevdiklerinin kaybıyla, vücudunun parçalanmasıyla, körlükle, kendi yakınlaşmasının boşluğa düşmesiyle yüzleşirken ekran baştan sona mükemmel bir mavi .
Caravaggio'dan sonra Jarman'ın çalışmalarında yeni bir dönem başlıyor. Requiem for War ve The Garden filmlerinin yapımı sırasında Jarman ciddi şekilde hastalandı. Jarman, 19 Şubat 1994'te Londra, Birleşik Krallık'ta öldü.
Virüsün tedavisi ve ilaçları henüz mevcut olmamasına rağmen halktan saklamamaya karar verdi, ve teşhisin kendisi fiili bir ölüm cezası olduğunu biliyordu. Hastalık filmlerin tamamlanmasını engellemese de, yönetmen daha sonra sadece üç film yaptı:
1991'de Christopher Marlowe'un eşcinsellik sorunlarına adanmış ve Jarman'ın bu konudaki en radikal filmi olarak kabul edilen oyununa dayanan II. Edward'ı filme aldı. 1993'te ünlü filozof Wittgentstein'ın hayatı hakkında sahte biyografik bir drama çekti.
Blue de, farklı anlatım biçimleriyle ikiye bölünmüştür. İkinciyle kesişen ilk hikaye, Mavi'nin maceralarını bir karakter ve renk olarak anlatıyor. Mavinin başka renklerle kavga etmesi anlatılır, 'Sarıgöbek lanetli nefesiyle dünyayı kavurur...', maceralara, 'Marco Polio mavi dağları tökezler...'
Diğer hikaye, 1990'ların Londra'sında yaşayan bir eşcinsel olarak Derek Jarman'ın günlük hayatını ve AIDS ile yaşamanın zorluklarını anlatıyor. Arkadaşlarla bir kafeye gitmek, Saraybosna'daki savaşı tartışmak ve kıyafetleri ters giymek gibi günlük yaşamda zorluk yaşamak gibi bahsedilen olaylardan bazıları gerçekçi ve doğrudur. Diğerleri, örneğin Jarman'ın gökyüzünün ötesinde ne olduğunu merak etmesi gibi, daha çok rüya gibi hissediyor. Bu, sağlığı ve ölene kadar ne kadar süre kaldığı, vücudunun zayıflaması ve sonunda görme yeteneğinin düşmesiyle ilgili düşüncelerle çelişir.
Ayrıca Jarman'ın hayal kurduğu birkaç bölüm var. Anlatı, gökyüzünde yürümekten ve bir astronotun nasıl olabileceğini merak etmekten bahsediyor.
Filmin son anları tekrarlanan bir dizi isimden oluşur. 'John. Daniel. Howard. Graham. Terry. Paul'. Bu isimlerin hepsi, AIDS'ten ölen Jarman'ın eski sevgilileri ve arkadaşlarıdır.
Filmde bir yanda yankılanan çan sesleri, bir çocuğun açılan gözleri. Yerini çığlığa benzer seslerin aldığı bir fon oluşturur. Gözler, aynı zamanda filmin yönetmeni olan Derek Jarman'a aittir.
Fellini - Satyricon -
Film eğitimli seyirci için bile zorla bitecek tarzda. Sırf entelektüel görünmek için çok övmenin bir manası yok. Sanki LSD almış bir zihnin, riskli deney yapmak tarzından çekmeye çalıştığı bir film. Luchino Viscontinin “Fellini beni tamamen memnun ediyor.O gerçek bir sinema hayvanı." demesinden de anlaşılacağı üzere kimsenin yapmadığını yapmak istediğini söyleyenler var.
Antik Roma için, Amerikalı film yapımcıları, Roma uygarlığın büyüklüğünü, görkemli sahneler inşa ederek ve birinci derecedeki yıldızları ana rollere davet ederek, güzellikleri ve karizmalarıyla izleyiciyi kendine çekiyorken, Fellinide sapıklığın zirvesinde bir Roma çiziyor olması bir tezat oluşturuyor. Yahut Fellini bu filmle Roma nasıl yıkıldı demeye de getirmiş olabilir mi?. Fellini'nin çamurda boğulan eski toplumun ahlaksızlıklarının özürlü karakterleri yüzeye çıkardığını ve olumsuz niteliklerini abarttığını, bir şekilde göstermek mi istedi, meçhul…
Güç, para, ihanet, uyuşturucu ve alkol. Ahlaksızlık, cinsel zevkler, acımasızlık ve çok daha fazlası, yok yok…Bazıları Federico Fellini'nin bu filminde bize "bugünün" gerçek resmidir...diyorlar! Dünya bunlara bir o kadar batmış durumda, kendimiz farkına varmıyoruz, bu yüzden kendimizi daha da kötüleştiriyoruz. Dikkat edelim mi?
Sanat sanat için olunca böyle oluyor, Sanat insanlık için olmalı...
Takedown -
Kevin Mitnick hayatının bir bölümü kadar olan kısmı aktarılmış filme. Filmden sonra hayatına baktım..Bazı kısımlar es geçilmiş ama film hayatı konusunda bir bilgi veriyor. Hali hazırda dünyanın gizli zenginlerinden olduğu FBI yada hala çalıştığı düşünülüyor. Gerçek hikaye olması yönünden diğer hacker filmleri gibi hayali yönü olmadığından seyretmenizi tavsiye ederim.
Vanya on 42nd Street -
Film sinema tarzından çok tiyatro biçiminde...Oyunun kitabını okumaya erinenler için tavsiye ederim. Diyalogları yeter. Belki de bu filmden sonra kitabını da okumaya heves edersiniz.
Film, toplum ahlakının çökmüş yönlerini, insanların arasındaki ilişkileri, insanların sadakatsizliğini acıklı bir şekilde anlatmaktadır. Filimdeki karakterler, çırpındıkları umutsuzluk çıkmazında geleceğin daha iyi olacağı umuduyla yaşama tutunmaya çalışsalar da birbiriyle olan ilişkilerinin düşüncelerinden farklı olduğunu görmekteyiz.
Herkes içindekilerini dışa vurunca mutluluk veya mutsuzluk arasında kaldıklarını da ortaya çıkıyor.
Filimde hatırda saklanacak düşünceye yön verecek çok güzel sözler var. Sonuçta insan çürümüşlükle, edilgenlikle, ruhsal körlük ve çöküntü ile mücadele etmeli. Bunu içinde önce kendi yaşamından memnun olmalı, bu bilinçle hareket gerçek yaşama adım atabilme amacına yelken açması salık verilmekte...İyi seyirler
Blow Out -
Bütün komplolar bir tesadüfe kurban gitseydi. Hayatta pek öyle olmaz. Genelde filmlerde bir tesadüf olayların gidişatını değiştirir. Travolta'yı komplo filmlerinde görürüz nedense. Çekildiği zaman dahi olsa gizli kayıtlar, hala bugünde geçerli. Bu filmler seyredilmesi ve unutulmaması gerekenler sınıfında...seyredilmesini tavsiye ederim.
Blue Steel -
Film yeni göreve atanmış hevesli bir polisin hayatının bir Eugenist ile tesadüfen karşılaşması ile değişmesi..[Eugene /Eugenist : Kusursuz insan yaratmaya çalışan. İnsan ırkını iyileştirmeye çalışan.] Filmde eugenist olan kişinin ruhsal dünyasını tetikleyen olayların geri planda kalması ve nedenlerine girilmese de bazı insanların iç alemlerinde yaşadıkları durumların nelere mal olacağı hakkında güzel bir konuya değinmişler. Film seyredenleri parapsikoloji alanında Eugenist karakterler hakkında biraz araştırma yapmaya sevk edecektir. Ayrıca Megan Turner'in hayatı da sorunlarla dolu olunca film kendini seyrettirmekte. Ve arabalardaki hasarların gerçeğe yakın olması da güzel bir hava yaratmış. İyi seyirler
The Devils -
Peder Urbain Grandier'in hayatını konu alarak, Hristiyan teolojsini inceden inceye didikleyen, siyaset ve dinin birbirleri ile olan mücadelesine de yer veren, biraz aşırıya kaçan sahneler ile absürd haliyle de ciddiyetten uzaklaşarak bir nevi yasaklanmasına engel olunmuş bir film. Rahibelerin vecd halleri ile dalga geçilmesine üzülüyor insan sonuçta. Çünkü Azize Terasa da dile gelen durumlar bu filmde bir papaya karşı olması yadırganmış, ve bu durumdan istifade eden yönetici tabaka iktidarlarının önündeki Peder Urbain Grandier i şeytanla işbirliği yapıyor diyerek harcamışlar.
Kutsal pabaya adil davranıldı mı? Urbain'in suçluluğuna dair en azından bazı önemli kanıtlar var mıydı, yoksa Grandier'in ölümünün nedeni insan kıskançlığı, küçüklüğü ve kininde mi gizliydi? Büyük olasılıkla, kutsal paba Kardinal Richelieu'ya giden yolu geçmemiş olsaydı, yine de St. Peter kilisesinde mutlu bir şekilde bitki örtüsünü sürdürürdü, ancak zalim kader aksini kararlaştırdı ve huzursuz rahibi ateşe verdi.
Film şeytan çıkarma, ve teoloji ile ilgilenenler için bakılması gereken bir film...
The Last House on the Left -
Filmin yılına ve konusuna bakınca dikkatimi çeken husus şu oldu. Hippi hareketinin ilk dalgası, Amerika'nın Vietnam'da savaştığı 1964-1972 yılları arasında ortaya çıktı. Toplumdaki gençlerin hayata bakışlarındaki vurdumduymazlık geniş kitlelere yayılmaya başlayınca bunu durdurmak için bu film ve benzeri çalışmalar yapıldığını düşünüyorum. Filmin ilk başlarda Mari Collingwood'un ebeveynleri ile konuşması ve ilerleyen sahnelerdeki çalınan müzik parçasında ki güfte "Gününü göreceksin./ Gerçekten gününü göreceksin./ Küçük şey./ Becereceğim seni /Tanrı'na ruhunu korumak için dua et /Uyanmadan önce öleceksin /Tanrı'na ruhunu korumak için dua et/" İzleyene hemen ışık tutuyor. Filmin gerçekçi ve tutarlı bir yanı ise emniyet teşkilatının sosyal olaylara çocuklar arasındaki kavgalar gibi bakması- daha doğrusu dalga geçilmesi/onlarlada dalga geçilmesi- Film 1972 yılını eleştiri sağnağına tutarak kendini apaçık ortaya koyuyor. Sonuçta gençler dikkat edin, hayata basit bakmayın bunlar da gelebilir başınıza...
Filmin sinematik yönü ise yılına göre çok çok iyi. Anlaşılan 1972 den sonra hippi hareketi sönmeye başlamış. O sene filmleri mercek altına alınmalı bence. İyi seyirler
The Magdalene Sisters -
Kadınlar bildiğimiz tarih içinde mazlum olmaktan ne zaman kurtuldu. Filme konu olan, din adına bazı istismarların yapılması ve bunun terbiye adı altında maskelenmesi bir başka durum. Magdalene Manastırı'ndaki durumların cesurca ifade edildiği filme bakmak gerekli. Filmin ilk sahneleri olduğu için bunu yazabilirim. Bir kızın kuzeni tarafından tecavüze uğraması ve durumu açığa vurulunca, ailesi onu tutacağına güya günahkarların rehabilite edileceği manastıra zorla gönderilmesi, anlamakta zorlandığım bir mesele oldu. Film olarak görüşüm, yerli yerince noksan olarak tek kadınların gördüğü zulmü var. Bu eksikliği görmek için seyretmenizi tavsiye ederim
To the Devil a Daughter
Film, Satanist rituelleri içinde Astaroth ile ilgili bir bölüm üzerine kurgulanmış. Aforoz edilmiş Peder Michael Rayner, Catherine ni 18. Doğum gününü, satanistlerin All Hallows gününe rast gelecek şekilde dünyaya gelmesini sağladıktan sonra yeni bir avatar yaratmak için 18 yıl beklemek pahasına her şeyi uyguladı. Ancak Catherine'nin babası tarafından tutulan Kara Büyü üzerinde uzman olan okült yazar John Verney işe dahil olunca bu rituelde aksilikler başladı.
Aslında Peder Michael Rayner in niyeti kendince kötü değil... Dünya gençliği yolunu kaybetti. Bir boşlukta. İnanacakları, takip edecekleri bir şeye ihtiyaçları var. Nihai amacı bir avatar yaratmaktı. Bir tanrının kişileştirilmesi bu, dünyanın yaşamsal ruhunu yenilemekti. Konu hakkında Pederi aforoz eden Piskoposla görüşen John Verney, aldığı bilgide, piskopos Peder Michaelin "Tanrım" dediğinin Şeytan olduğunu ve onu ikna edemediğini söyledi.
Filme gelince cenin konumundaki Astaroth'u biraz daha güzel temsil etselerdi çok acemi kalınmış, film tam bir satanist kültü ile ilgili kaynak film olurdu.
Bilmemiz gereken pagan kültüründen hristiyanlığa geçen Astaroth ritueli gizemi hala korumakta olduğunu düşünebiliyoruz. Güzel bir film...Kara Büyü meraklıları için tavsiye ederim. Türkçe altyazı şu an için yok ama, translate ile sorun çözülüyor. Seyredebilirsiniz.
Demon Seed -
Bu filme Şeytanın tohumu denmesi hatalı olmuş. Filmdeki yapay zeka insanüstü seviyeye çıkmış haliyle Hz. İsa nın Hz. Meryem'den doğuşunu anlatıyor sandım. Gelecek yıllarda kadınların erkekler ihtiyaç duymadan dünyaya çocuk getirebilecekleri tezini duymuştum, filmi seyredince, daha önceden bu konunun bir şekilde düşünülüyor olmasına sevindim. Eğer ki bu film günümüzdeki tekniklerle çekilse çok dikkati çekerdi. İyi seyirler...
Bu bir makine bir doğaçlama./ Bu gameti veya seks hücresini yeni tamamladım./ Bununla seni gebe bırakacağım./ Bunu nasıl yapacaksın?/ Bu sana bağlı./ - Bu ne?/ - Senin hücren ama genetik kodlarını değiştirerek benim yapıyorum./ Sonucunda yapay bir sperm görevini görecek./ Nasıl olacağını hiç düşündün mü?/ Hayır bunu yapamazsın./ Bana neden ihtiyacın var?/ Bunu tek başına yapabilirsin./ İnsan rahmini taklit edecek imkanlarım yok./ Bu gece seni gebe bırakacağım./
Peeping Tom -
Film hakkında bu sayfada bulunan özet kısmı, bir çok bilgiyi vermiş. İyi ki okumadan direk filme baktım tadı kalmayacaktı. Bu film için denecek söz 1960 yılına göre blimsel seviyesi yüksek olmuş. Mark'ın babası bilim adamı olarak, denek olarak çocuğunu seçmesi ve onda bu deneyler nedeniyle bıraktığı hasar, gözler önüne seriliyor. Filmin adı röntgenci ama hedef korkunun üzerine odaklanmış olması...Markın babası Nazi Bilim adamlarına benziyor. Çocuğunda acımasızca deney yapabilmek gaddarlığına sahip olması. Bir de dikkat ederseniz, Mark saçları ve göz rengi ile Alman tipinide andırması bu şüpheyi artırmakta...Neticede, ilim adına canlıları denek kullanmak legal ve illegal devam etmekte. Film, psikiyatri konusunda yeterli, muhakkak seyredilmesi gerekenlerden
Filmden:Yani baban bilim adamıydı?/ Ne tür bir bilim adamıydı öyle, Mark?/ - Biyolog./ - Sana ne yapmaya çalışıyordu?/ Mark, sana ne yapmaya çalışıyordu?/ Gelişimimi izlemek istiyordu./ Bir çocuğun gelişimini tüm detaylarıyla kaydetmek istedi./ Ama bu mümkün değildi./ Mümkün kılmak için üzerime bir kamera tuttu, durmaksızın./ Çocukluğumda asla bir mahremiyet sahibi olamadım./ Peki gözlerine tuttuğu o ışık ve de, o şey?/ Sinir sisteminin vereceği tepkileri araştırıyordu Korkuya./ Korku mu?/ Evet./ Özellikle de çocukların korkuları ve onlara tepkileri./ Benden çok şey öğrenmiş olmalı./ Bazen çığlık atarak uyanırdım./ Orada not alıp, resim çekiyor olurdu./ Bu sayede bazılarına iyiliği dokunmuştur./ - Bir dahîydi./ - Çocuğunun yatağına kertenkele atan bir bilim adamı, iyilik neresinde bunun?/
The Nest -
Yılına göre çok zayıf oyunculuk ve senaryo çok alt seviyede. Diyebilirsiniz bu film neden çekildi. Böcekler karşı insan fobisi olunca, bu tür filmler çekildiğini düşünüyorum. İnsanlar korkularıyla yüzleşmekle tedavi oldukları düşünüldüğü için. Bir de olmaz olmaz demeyin, Hamam böcekleri meskenlerde sivrisinek kadar sorun...ilaç firmaları satış artsın diye bu filmlere yatırım yapmışta olabilir. Filmin özetinde geçen şu cümle dikkatimi çekti..."Bu şirket adaya araştırma laboratuvarı kurmuştur. Burada hamam böceklerini kimyasal ilaç olmadan ortadan kaldırmalarının yollarını ararken farklı bir tür ortaya çıkar, bu tür koloni halinde hareket eden, avlarına saldıran bir türdür." Yani böcek ilacı alın yoksa...başınıza gelmedik kalmaz...Yorumu yazdıktan sonra böcek ilaçları satış istatistiklerine baktım sürekli artan bir trend var. İlaçlarda yasaklanan kimyasallar artmış ama piyasa değerleri daha çok yükselmiş. Sonuçta filme gelecek olursak sinema olarak ele alınacak hiç bir yanı yok.
Top Secret: Wai Roon Pun Lan -
Hikayesi gerçek bir film. Top'un asıl adı Itthipat Peeradechapan. Filme başladığımda havai bir genç olarak düşündüğüm Top, aslında ailesinin yaşadığı maddi sorunları aşmak için ticarette yerini aldı. Engellere takılmadan devam etti. Hatalarını hiç bir zaman tekrarlamadı. Sonuçta zengin oldu. Beğendiğim bu filmde olaylar biraz yavaş seyretse de bitene kadar bıkmadım. Azim, hırs, cesaret birleşince olacağı bu.
Filmden "Ne olursa olsun cesaretini kaybetme. Teslim olursak oyun biter"
2003 yılında Tob, Tao Kae Noi (Genç Girişimci) Gıda ve Pazarlama A.Ş.'yi kurdu . İş çevrelerinde oldukça popüler. O sadece 23 yaşında, ticari zekasıyla kendi işine başladı ve şu anda Tayland'da çok iyi tanınıyor.
Tavsiye edin. İyi seyirler.
Startup.com -
Startp.com, internet üzerinden başarı sağlamak için hevesli ve acemi girişimcilerin macerasını anlatıyor. Aralarındaki konuşmalar düşüncelerini hatalarını ortaya dökmüşler. Sinema açısından çok zayıf, anlık çekimler falan filan tarzı. Senaryosu doğaçlama galiba. Ancak internetin ve şirketlerinin bugüne nasıl geldiler ve neler yaşandı diye merak edenlerin ilgisini çekecektir. Dediğim gibi meraklısına bir film.
Herman ve Tuzman sadece on milyonlarca dolar kazanmakla kalmadı, aynı zamanda birçok teknik sorunla da karşılaştı. Kağıt üzerinde mükemmel iş modelini hayata geçirmenin girişimcilerin düşündüğünden çok daha zor olduğu kanıtlandı.
Revolution OS -
Internetteki Yüzlerce programcı işbirliği ile Açık Kaynak kod yazılım işbirliğidir. Microsoft Windowsun tekeli kırmak için çıkmıştır. Belgeselde dediği gibi bir nevi komünizm ile Kapitalizmin düellosu gibi…Aslında Özgür olmanın tadını Linuxla yaşayacağız...İyi seyirler
Filmden: Şöyle birşey, İnsanlar Serbest Yazılımın gelişmesinden yararlanıyorlar, diğer taraftan, Özgürlük toplum kazanmak için daha önemli [ İnsanlar şuna bakar, tesadüfen Açık Kaynak Özgür Yazılıma bakar Şey, çünkü paylaşmaktan bahsediyorsunuz ve bunu insanların iyi niyeti için yaptığınızı farzedelim. Bu, birine komünistçe görünmez mi Yanıtınız nedir? ] Kesinlikle saçmalık, Cidden kızıyorum insanlar bunu yapınca Şey, dönelim,1989 a dönelim Komünizm cidden bir iltifat olacaktı. İnsanların kullandığı kelime "Manyak" tı, ve ben Kapitalizm i kullansınlar istedim. Komünizm insanları paylaşmaya zorlayan bir düşüncedir. Paylaşmazsan, hapse atılırsın veya öldürülürsün...Açık Kaynak komünizm değilki insanları bir şeye zorlamıyor Karl Marx komşuna yardım et diye uydurmadı
Halktan olmak komünistlik değildir
Middle Men -
İnternet, hayatımıza girdikten sonra çok şeyimiz değiştirdi. “Middle Men” içerik olarak pornografi ile alakalı para kazanç sistemlerini anlatırken, diğer yandan günümüz insanlığını da taşa tutuyor. Ne çok zayıflıklarımızı varmış onları sayıyor. Gerçekten insanlık teknolojide ilerleyince daha mı iyi oluyor kötü mü oluyor bunun cevabını vermek çok zor...
Queimada -
Bu filmi kaç defa seyrettim unuttum. Siyaset ve komplo üzerine yapılmış filmlerin ilk sırlarında yer alacak kadar önemlidir. Günümüz şartlarında dünya ve ülke olaylarına bakıp anlamak istiyorsanız buna bakmanız lazım. Sinematik olarak filme bakmayın konuya odaklanın...ya bunlar oluyor, biz nerelerde kalmışız diyeceksiniz. Sömürge imparatorlukları güç ile kurulmadı, akıl ile kuruldu ve yönetildi. Bugünde küresel güçler aynı taktikleri değişik makyajla devam ettiriyorlar. Seyredin ve seyrettirin...
Mortal -
Eric kendindeki olağanüstü hallerin sebebini bulmaya çalışırken, mitolojik bir bağın olduğunu görüyoruz. Film geçmişi bugüne bağlamak ve insanları motive etmek için çekildiği görülüyor. Kurgu olarak çok kötü değil. ancak oyuncular biraz amatöre kaçan durumlarına takılmazsanız. boş zamanlarda bakacağınız bir yapım. İyi seyirler.
Thor Efsanesi
Black River -
Düşük bütçeli ama kuvvetli konusu ile güzel bir çalışma olmuş. Film geleceğin inşasında olacak hayallerin başımıza neler getirebileceği özgür yaşamın hapishaneye dönüşünü tenkit ediyor da olabilir ama buna hazırlıklı olacağımız kesin.
Kullandığımız araçlarda ne kadar çok özellik artıyorsa o kadar bağımlıyız bir güce...
İyi seyirler
Scum -
Yasaklı filmler listesine düşmüş yapıtta acımasız ıslahevi ortamını olabildiği kadar aza indirgeyerek göstermeye çalışmışlar. Filmden sonra 1983 de ıslahevlerinde reform yapılmıştır. Ayrıca hapishane şartlarında insanların çektikleri olaylar genelde insanların ahlakıyla da alakalı..
Benim tavsiyem bu filme bakmanız.
“Cezalandırma sistemi çalışmıyor. Mahkumlara, suçluların topluma karşı olduğundan daha fazla cezai eylem dayatılıyor. Borstal'dan alacağım tek şey kötülük."
The Master and Margarita -
Stalin dönemi kitap sansüründen kurtulan Usta ve Margarita, ünlü Rus yazar Mihail Afanasyevich Bulgakov'un bir romanıdır. Yazma 1920 yılında başladı ve yazarın ölümüne kadar sürdü. Kayıtların düzenlenmesi ve derlenmesi, yazarın ölümünden sonra yazarın dul eşi Yelena Sergeyevna tarafından yapıldı.
Diziye gelecek olursak iki hikaye iç içe geçiyor. Woland adlı şeytanın ve arkadaşlarının birtakım insanlarla yaşadığı tecrübeleri ve bununla paralel ilerleyen bir de Hz. İsa'nın hikâyesi.
Sinema olarak Rus tarzı ve yavaş ilerleyen kesilmeyen konusu ile her bölümde kendine göre çıkarımlarla devam ediyor.
Bulgakov, karanlık olmadan ışığın olmadığını açıkça ortaya koyuyor - dolu bir yaşam için bu gerekli. Açıkçası, bu iki güç her zaman dengede olmalıdır.
Kitabın tarihi birçok gizemi gizler, ancak basit bir gerçek ortaya çıkar: dünya, kötü ve iyinin birbiri olmadan var olamayacağı karmaşık bir sistemdir. İnsan eylemleri sadece kendilerine bağlıdır, doğal olarak insanlar kendi hayatlarını ve kaderlerini yaratırlar, göreceli iyi ve kötü kavramlarında neyi seçeceğine karar vermek insana kalmıştır.…
Filmden: İyiliğin neye yarardı kötülük olmasaydı?/ Gölgeler yok olsaydı yeryüzü neye benzerdi?/ Gölgeleri nesneler ve insanlar yaratıyor./ İşte kılıcımın gölgesi./ Ağaçların da gölgesi var./ Ve yaşayan her şeyin./ Yerkürenin kabuğunu soyma saf ışıktan başkasını istememe tutkundan ötürü yüzeydeki tüm ağaçları ve yaşayan her şeyi silip süpürmek mi istiyorsun?
Thinner -
Çingeneler hakkında toplumda oluşturulmak istenen belli yargıyı düzeltmek için çekilen filmlerden. Aynı konunun benzerini Kara Büyü (2009) Drag Me to Hell başka bir açıdan seyrettim. İmkanınız olursa bakabilirsiniz.
No Way Out -
Filmdeki olaylar öyle bir sonuçla bitti ki, nasıl göremedik baştan dedik. Kurgu olarak güzeldi. Yılına göre eski bir yapım ama, konu sağlam oturmuş. Seyretmek konusunda tereddüt etmeyin derim.. İyi seyirler.
Nick of Time -
Bu film gizli güçlerin siyasi hayatın getirisi olan uyumsuzlukları lehlerine çevirmek için komplo ve entrika ile çözmelerinin örneklerinden biri olmuş. Safça oluyor mu denebilir. Ancak hayal dünyamıza bu kadar giren bu olaylar için neden olmasın. Birkaç eksik noktalarla başından sonuna kadar seyredeceksiniz. İyi seyirler
Dom za vesanje -
Bu filmde üzüldüm mü, güldüm mü, canım yandı mı, sevindim mi.. anlayamadım. Baştan sona kadar orijinal çingene toplumunu sınırları zorlamadan ama gerçekleri ile anlatan bir yapıt. Hani derler ya hayat çok mu kıymetli yoksa onu tatlı ve özgürce yaşamak mı...Yine de Azra penceresinden yaşanan kadın dramına tahammül etmek zor oldu. Bu film ölümden önce görülmesi gereken yapıtlardan...izleyin derim.
Drag Me to Hell -
Lamia büyüsü ile tanışacağınız bir film. Gerçekten çok etkili ve içinizi sarsacak sahneler var. Ruh çağırma ve medyum filmlerinden hoşlananlar kaçırmasın. Burada ki anafikir makam ve hırs için ideal iyilikten vazgeçmeyin. Sonuçta küçük bir yanlış neler başa getiriyor. İyi seyirler.
Shoot 'Em Up -
Film içinde gizlenmiş mafya ve tetikçi edebiyatının vurguları var...ben şundan nefret ederim diyerek geçen 12 cümle tespit ettim. Havuç ise Temel Reisin ilkeli amacını burada kullanmışlar. Film boyunca harikulade sahnelerde çok ve sıkmıyor. Sonra, sert adamlarda iyi kalpli olur, anafikri gizliden işleniyor. Cinsel argo sahnesi az olsa çocuklar bile bu filme bayılır. Tabii ki olma ihtimali yok...İyi seyirler
The Good Shepherd -
CIA hakkında bu kadar gerçekçi çekilmesi iyi bir film. Dublajlı filmde bazı sahneleri kesilmişler. Bu bile bu filmde ne vardı ki kestiler diyor insan. Sonunda istihbarat filmi başına bunun başa gelmesi olağan. 27 dk eksikle baktım. Yabancı dil olan bazı filmlerde bu eksik kısımları gördüm. Neyse ki Türkçe altyazı bu yerleri atlamamış. Seyretmek isteyenler bu zaman farklılığına dikkat etsinler.
İstihbarat hayatı güvensizlik, korku, karşı İstihbarat, çift taraflı casusluk...işin içine girildiğinde bir çoğu ihanet ve ölümle biten hikayeler. Filmde gizli cemiyetlerle bağlantı kurulmuş. Çok olağan bir durum olmaz diyebilirim. Gizliliğin başka bir gizlilikle karışması istenilecek durum değil çünkü. Filmin bazıları tarafından sıkıcı gelmesi ve beğenilmemesi normal, olağan hayat tarzında çekildiğinden abartma çok yok. İyi seyirler...
Mandy -
Halüsinasyon görenlerin hoşuna gideceği bir film. Çünkü bu görüntüler sanki o rüyalar aleminden seçilerek alınmış, sözlerde ona benziyor. Beğenmek konusuna gelince pek beğenmedim. Bir film insana bir şeyler katmalı sonuçta. Şu denebilir, normalde yaşama ihtimalinin düşük olduğu bir alemin düşünce ve hayal dünyası bu olmalı... onlar bu türlü hayalleri yaşıyorlar. Doğruluğunu şuradan anladım...her aşırılığın inanç dünyasına bir hücum edişi var. Burada da haç'ın çatısı yanıyor, yıkılıyor.
Tavsiye edilecek bir film değil. Hasbelkader bakarım derseniz...bakın sonuçta öyle saçmalığın olmadığı bir gerçekler var ama...çünkü bu filmi yaşayan insanlar çok sonuçta... filmden "Artık tanrın benim." demenin şartları olmaz mı...
Our Brand Is Crisis -
Film için fazla söze gerek yok, siyaset ve seçimler hakkında yorum yapmayı sevenler için bitirim bir kaynak. Seçimler bir reklam başarısı. Seçimin kaderini değiştiren iki küçük söz olur mu, evet, oluyormuş!!. Bu filmden dersler alacağınızı bilerek seyredin. Kaçmaz...filmlerden.
Me, Myself & Irene -
Hayat insanı nasıl değiştirir. Güzel huylara sahip birinin "kişilik bölünmesi"/ şizofreni vakasına dönüşümü ve çıkışını mizah perdesinde çok güzel işlemişler. Eğlenceli vakit geçirmek için birebir. Jim Carrey zaten işin ustası gülmeye doyamazsınız. Şu an bile ulaşabiliyorsanız hemen seyredin. Argo tarafı olduğu için ailecek bakmayın, biraz o yönden kısıtlı.
The Pelican Brief -
Film hakkında bu kadar az yorum olmasına şaşırdım. Bu film hiç seyredilmedi mi yoksa seyredenler yorum yapmaya değer bulmadılar mı...basit olduğunu varsayabiliriz...yavaş yavaş olaylar ilerlerken sonucunu da tahmin edebilirsiniz. Yine de sıkılmadan bakabiliyorsunuz. Filmde siyasetin, iktıdarda kendine yer bulma çareleri arasında Makyevelist politikalar bazen temiz taşlar ile sekteye uğrar. Mini minnacık adım atan bebekler gidişatın seyrine engel olur. Bu filmde bunu anlatıyor.
The Fury -
Filmin çevirildiği yıllarda telapati ve psikokinetik enerji moda idi. İnsanlarda manevi yönelimlere geçiş yeni yeni başlamıştı. Uzakdoğu kültürlerine merak arttığı zamanlarda bu döneme rastlar. Film içerik olarak günümüze göre çok geride aslında. Ancak o yıllarda gerçekten bu filme bakanlar vay be demişlerdir. Eski filmlere bakmak aslında önemli. Nereden nereye gelindiğini anlamak için. Bilimkurgu filmlerinde günümüzde çok ileri bir seviyeye ulaşıldıysa geçmişe borçlu olduğumuza inanıyorum. Güzel filmdi. Seyrederken sıkılmayacağınızı sanıyorum.
Durak -
İyi olmak, enayilik mi, kendinden başkalarını düşünmek enayilik mi, birilerini uyarmakta. Film ağır, insanın içini karartıyor. Finaldeki dayak sahnesine gelince donup kaldım. Kaderi biz mi yazıyoruz, yoksa tanrı mı? Sorunların çözümü için en kolay yolun ne olduğunu da filmde görüyorsunuz. Film bununla kalmamış bir çok sorunun cevabını arıyor. Ne çok söylenecek söz bıraktı bende bu film anlatamam. Konusu kara, mekanlar insanı yıpratan cinsten...muhakkak seyretmeniz gerekiyor. Muhakkak...
Bad Education -
TV filmi kalitesinde ama konusunun gerçek olması 10 üzerinden 10. Çalışma bütün ülkeler için geçerli bir konuya el atmış. Eğitimdeki görünmeyen yolsuzluk/hırs. Filmin yarısına kadar konuyu tam yerine oturtamıyorsunuz. Sonra hadi... bu ne der gibi. Bu film kaçmaz. Bu insanlarıın neden bu duruma düştüklerini düşününce filmde var.
Frank Tassone öğrenci velisi ile konuşuyor...Sizin derdiniz nedir, ha?/ Derdim mi?/ Derdim sizsiniz./ Carol, sizin gibi insanlar, çocuklarını Belmont'a sokmak için yarış atı gibi zorluyorlar./ - Anlayamadım?/ - Bize düşük seviyeli hizmetliler gibi davranmaktan zevk alan insanlar./ - Pekala / Bizi insan olarak görmek istemiyorsunuz, çünkü bu sizin için uygun değil./ Bizi kendi iradenizle arkanızda bırakıyorsunuz./ Bizi asla bir daha düşünmüyorsunuz./ Siz unutabilirsiniz, ama biz unutmuyoruz./ Asla unutmayız, asla./
The Young Pope
Bu diziyi beğendim. Dikkatimizi çeken tarafı ise içtenlikle, eleştiri ve övgüsü eşit ayarlanmış. Bazen bu ne dediğiniz olduğu gibi bu da var diyeceğiniz şekilde seyrederken, bir sonraki bölüme merakla başlıyorsunuz. Manevi liderlerin insanlık yönlerini görmek açısından önemli. Papa birileri için aziz iken bir gurup şeytan gibi görüp, onu devirmek için entrika içinde oluyorlar. Birçok not alarak seyrettiğim yapıt oldu. Kaçırmayın. Seyreden için bir kazanç olacaktır...İyi seyirler.
Guns, Germs and Steel -
Bugünkü dünyanın nasıl oluştuğunu anlamak için geçmişe giden bir araştırma.
Medeniyetin temelinde üç unsurun tüfek, mikrop ve çelik üzerinden detaylı incelendiği belgesel. Sömürge dönemleri ile dünyanın değişime uğraması. Bütün gelişmelerin tesadüfi olmadığını olayların birbirine eklenerek kendini tekamül ettirdiğini anlatmaya çalışmakta. İstilacı güçlerin girdikleri yerleri acımasızca nasıl değiştirdiğini göz önüne seriyor. Sonra insan hayatında protein ihtiyacının karşılanması için tahıl ve hayvanlarla ilişkileri ile medeniyetin altyapısı oluşurken yaşanan toplu salgınlara uyum sağlamakta zorlanan bölgelerin çektikleri sıkıntılar...güzel belgesel. Dünya bu değişimi kendi içinde zamanla yaşadığını anlatarak evrimi destekleyen bir görüşte ortaya atılıyor diye düşünüyorum.
What Lies Beneath -
Konusunu tahmin ediyor sanıyorken, hiç olmadık şekle dönüyor. İnsanı hoplatan sahneleri ile güzel işlemişler. Ayrıca meraka bırakan bir konu ise, insanlar bazı günahları ne yaparsa yapsın kapatamıyor. Güzel hikayesi ile ders alınacak bir tarafıda var. Seyredilir.
Books of Blood -
Filmin üzerine geniş bir yorum var. Okumanız uygun olur. Tarzı olarak değilde, düşünce olarak filmin, ölümden sonraki hayat konusunda şüpheleri olanlar için etkileyeci bir yönü olacağını düşünüyorum. Sonuçta ölüm hayattaki en kaçınılmaz gerçek. Doğuş dahi bu kadar etkilemez insanları. Tavsiye olarak sıkılmadan seyredeceğinize eminim...
,
Not: Clive Barker'dan Kan Kitabı (2009) film ile benzeşen bir tema var
Kardec -
Fransız yazar, Deneysel Spiritüalizm ‘in kurucusu Allan Kardec (d. 3 Kasım 1804 - ö. 31 Mart 1869) in ilk önceleri inanmadığı medyumluk ve ruhculuk akımını kabul etmesi sistemleştirmedeki çektiği sıkıntıları detaylı şekilde inceleyen bir film olmuş.
….
Asıl adı Hippolyte Rivail iken Hakikatin Ruhu, ona bir zamanlar eski Galya'da druiddiniz, adınız da Allan Kardec'ti, diye adını değiştirdi
.”Dünyadaki ruhculukta önemli yeri olan biridir. Konuyla ilgilenenler için güzel bir metaryal. Ve her zaman iddia ederim. Bu filmdede gördüğüm en önemli nokta başarılı öncülerin arkasında hep bir kadın var. Kaderin şaşmaz kanunu demek ki. Kardec te eşi Amélie-Gabrielle Boudet desteği bugün anılma nedeni olmaktadır. Bilgi mahiyetinde yurdumuzda da ve dünyada bu akım canlılığını hala devam ettirmektedir. "Beş kitap yazdı ve 11 yıl ruhsal araştırmalar derneği'nin başkanlığını yaptı.
Ruhlar kitabı 20'den fazla dile çevrildi. Brezilya'da 30 küsur milyon sattı."
The Last Wave -
Aborijinlerin kültürünü yüzeysel işleyen bir film olmuş. Şamanizmle benzerliği olan bu kültürün doğa olaylarına hükmetme özellikleri üzerinden konuya girilmiş. Ancak dediğim gibi basit kalmış. Bilgi mahiyetinde bakmak için izlenebilir.
Kurmanjan datka -
Gerçek bir hikaye olması yönünden seyredilmesi gerekir. Ancak film sanki TV film tarzında çekilmiş gibi. Destansı bir hikayede biraz aksiyon fazla olsaydı. Kurmancan'ın mistik yönüne değiniliyor, bu biraz daha işlenmiş, Alımbek Datka ile evlenme hikayesi ve çocukları ile yaptığı fedakarlık konusu daha iyi işlenilenilebilirdi. Böylece Kurmancan hafızalarda daha çok yer alırdı.
Nedendir bilemedim ama hikaye çok zayıf kalınca kurguda düşük olmuş. Bir milletin büyüğünü çekmek hem kolay hemde zor oluyor.
Ready Player One -
Çocuklarımız için hep günün nasihatlerini ederiz. Ancak onlar geleceği yaşayacaklar. Yaşıyorlarda. Bu film bizim onların geleceğine nasıl yardım etmeliyizi anlatmakta. Her haliyle güzel bir yapıt. Gelecek için bir öngörü olacak tarzda. Sıkmadan ve başarılı akışıyla finale erişiyor. Tavsiye ederim. Tavsiye de edin bence...
….
Parzival'in yaptığı gibi “Sanal dünya OASIS'i salı ve perşembe günleri kapattık…Garip bir hamle gibi geldiğinin farkındayım ama insanlar gerçek dünyada daha fazla zaman geçirmeli. Çünkü Halliday'in de dediği gibi. Gerçek dünya gerçek olan tek şeydir.Şurası bir gerçek gelecek sanal ile paylaşılmış bir hayata doğru gidiyor…
Konusu ile çok tartışılacak ve konuşulacak bir film. Toplum hayattında acıdan haz alma ve acı vermenin zevki ile karışmış zihin yapısı.Sadomazoşist duygular. Daha önceleri gördüğüm "SİCK...THE LİFE & DEATH OF BOB FLANAGAN... SUPERMASOCHİST 1997"Hasta: Süpermazoşist Bob Flanagan’ın Yaşamı ve Ölümü" belgesel filmi hatırlattı. Ferud un çocukluk ile başlayan yahut temeli atılan huylar kişilik bozukluğunun sonuçları. Bir örnek: Ichi nin garsonluk yaptığı lokantada patronun sözleri " Öldür kendini./ Üzgünüm./ Seni duyamıyorum./ Çabuk öldür kendini./ Üzgünüm./ Aptal özürlerinle işim yok./ Ağlamayı bırak./ Dilediğin kadar ağlayabilirsin./ Seni sadece öldüğünde bağışlarım./ Seni sersem aşağılık hergele."
Buna benzer istemediğiniz kadar yıpratıcı ve bir o kadarda seyredenlerin sosyal hayatta veremedikleri tepkileri boşaltımı ve yansıması.
Film az daha kansız olsa daha mı iyi olurdu veya etkisi azalır mı diye çekildi...birçok soru ile...finalde olduğu gibi hayat devam ediyor, kaldığı yerden.
Guinea Pig -
"Gine Domuzu" "kobay" bir deney malzemesi olarak tanımlanır.
Filmin sinema açısından hiç bir değeri yok. Yasaklı filmler listesinde yer almış bir zamanlar. Halihazırda yaş kıstlamalı olarak youtube de var. Anladığım kadarıyla yasal yollar ile işkence nasıl yapılır diyerek piyasaya sürülmüş bir çalışma. İnsanı etkiliyen tarafı ise işkence görenlerin kadın seçilmesi. Toplumlarda hala ezilen taraf ve korkutulan sınıf olarak kurtulamıyor kadınlar. Seyretmek konusu hakkında bilgi amaçlı bakarsınız belki. Seyretmeyen de bir şey kaybetmez. sonuçta zulüm.
Cannibal Holocaust -
Film herkese göre değil, hiç değil daha doğrusu. Finaldeki söz için bu filme bakarsınız, neden tavsiye etti diyeceksiniz. Cümle şu..."Merak ediyorum gerçek yamyamlar kim?" Ayrıca dikkkatimi çeken bir husus, o dönem yıllarda moda olduğunu düşündüğüm bu tarz filmler neden çekildi, araştırma tez konusu olmalı. Lanetliler Dağı (1978) La montagna del dio cannibale yamyam filmine da baktım. Benzer sahneler var. Cinsel uzuv kesme sahnesi, dinsel ceza statüsünde verilen cezalar...ile aynı şeyler tekrar edilmiş. Sonuçta bir üçüncü yamyam filmine de bakmak gereğini hissettim. Bulursam bakacağım. Bu meyanda sinema nın telkin gücünü kanıksamak zorundayız. Bu filmler o aralık neden çekilmiş olabilir.Neden? Vahşet kategorisinde 10 puan film. İnsanlık açısından hiç çekilmemesi gereken yerde ama çekmişler maalesef...
La montagna del dio cannibale -
Film yılına göre belki beğenilmiş olabilir. Fikir açısından bakılabilir.
…
Çalışmanın birçok zayıflıkları, yamyamların vahşilikleri kapatılmaya çalışılmış. Doğadaki vahşi hayatı da aralara yerleştirmek ile sanki bu insanlar hayvanlar gibi gösterilmek mi istendi... Hayvani güdüler içinde sayılan cinsellikte öne çekilerek evrim teorisine uzaktan ilişki kurulmuş. Ancak görülen o ki medeniyet dışarıdan bir destek olmadan olmayacağını da gösteriyor. Gayger sayacına yaymların takındığı tavır.
Uçakla başlayan bir film finalde kano ile bitiyor. İleriki ve geriki dünyada fark bu der gibi. Yamyam reisinin bir bireye verdiği kesme cezası var. Bu kadar serbestliğin olduğu bir toplulukta bu ceza neden verilir düşündürdü beni.
Angustia -
Korku filmi olarak orta seviyeli. Reflexlerinizi hareket ettirecek sahneler yok. Dikkatinizi çekecek en önemli husus anne ve çocuk bağının yanında hipnozun etkinliği üzerinde durmak gerekiyor. Ancak burada işaret edilen hipnozun sinema filmlerinde insanlara verilen gizli telkinlerin seyircilerin hayatlarında bazı etkilere neden olmasıdır. Finaldeki bitiş cümlesi çok önemli.
Bir tanesi de tekrarlanan bir cümle var. " Şehrin bütün gözleri bizim olacak!”
Gözlerin telkindeki önemini gösteriyor. Bu film psikiyatrinin gizemli kapılarını aralıyor diyebilirim İyi seyirler…
Hullumeelsus -
Film 1944 yılında geçiyor. Adı geçmeyen bir Avrupa ülkesinde. Alman makamları psikiyatri hastanesindeki mahkumlar "Yaşasın kurtarıcılarımız" diye bağırışlarıyla hastaları tasfiye edilmeye hazırlandıklarında, bir SS kıtası ve Gestapo subayı Windisch'in gelmesiyle tasfiye eylemi iptal edilir
Gestapo'ya bir İngiliz casusunun hastanenin hastaları arasında saklandığına dair isimsiz bir mektup gelmiştir. Her halükarda canlı yakalanmalı. Windisch, hastaların tıbbi geçmişi inceler, ana şüphelileri bulur ve casusu bulmak için 583 kişi içinde ajanı aramaya başlar. Ancak tüm çabalarına rağmen onu bulamayan Windisch, sonunda kendisi de deliliğin eşiğine gelir. Filmin finalinde beklemediğiniz cevap var.
From Hell -
Adli cinayetlerin arkaplanında başka birşeylerin çıkması ile film yüksek seviyeli bir durum alması ve sürekli neydi nedendi derken merakla finale giriyorsunuz. Keyif alacağınız ve dersler çıkaracağınız komplo ve entrika yoğunluğu fazla. iyi seyirler.
Caniche -
Bernardo ve Eloísa, Katalan yüksek burjuvazisine mensup iki kardeştir. Atalarından, neredeyse terk edilmiş bakımsız devasa bir eski konak miras kalır. Maddi sıkıntı içinde olan mirasyediler, elitist arkadaşlarına durumlarını göstermek istemiyorlar. Bu nedenle, lüks ve konforlarla çevrili bir tarzda yaşıyormuş gibi hareket ediyorlar. Fakat üzücü olan gerçek şu ki, zar zor yemek yiyen yaşlı Lina Teyzelerinin sadakalarıyla geçiniyorlar. Onların sırlarını yanlarında yaşayan küçük bir kaniş köpeği olan Dany bilmektedir. Lüks görünümlü hayat kaniş köpekle çözülüyor gibidir. Lina, yeğenlerinin mirasını alma arzusunu yerine getirerek ölünce tüm servetini beklenmedik birine bırakır. Evcil Hayvanlar Sığanağına…
…
Filmin can alıcı noktası ise hayvanlarla işlenen şehvet günahları dünya kadar eski oluşuna tanık oluyoruz. Zirvelerde yaşanan korkuların, hırsların ve ahlakın içine kapanık yaşam tarzı akla hayale gelmedik boyutlara ulaşması. Herkesin seyredemeyeceği ve seyrettiğinde birçok kimsenin tek kelime etmeden susacağı filmlerden...tavsiyem ise seyretmek konusunda serbestsiniz.
Santoori -
Hoş müzik eşliğinde acıyı tattıran yürek yanığı bir film. Seyrederken en çok neden oluyor bunlar. Hata nerde diyorsunuz. 12 adet Ardavan Kamkar'ın santur bestesini de filmde dinleyeceksiniz.
Filmden: "Kalbimiz sürekli mehtaplı olsun/Birlikte aşkımızı bulalım/ Gökyüzü çatımız/Çatımız mavi gökyüzü olsun"
I See You -
Hiç beklenmedik bir şekilde olaylar açılımı olunca film kendini kabul ettiriyor insana. Gizem meraklıları için tavsiye edilir. Bir konuya takıldım. Suçlu rolündeki karakter neden bu şeylere yönelmiş. Orasının cevabı biraz kapalı kaldı. İyi seyirler
The Negotiation -
Benzerleri var olsa da kendini seyrettirecek kadar güzel bir akış var. Sıkılmadan seyredebilirsiniz. Hep bu filmlerden sonra final gerçek hayatta böyle oluyor mu diyorsunuz.
The 39 Steps -
Ailecek bir pazar sabahı seyredilebilecek yormayan casus konulu bir film. İlk başta biraz basit havası ile biliyormuş gibi seyrederken, ilişkiler bağının çok geniş olduğunu anlayınca İngiliz farkı ortaya çıkıyor. Yaşanmış bir olayın dramatize edildiği hissine kapıldım. Çünkü olaylar yaşanabilir tipte gelişiyor. Trendeki kuklacının bulunmasını filmin sonuna kadar çözemezsiniz. İyi seyirler.
Takers -
Konusunu düşünmeyin, gözünüzü kırpmadan bakacağınız bir film. Hareketli sahnelerde noksanlık yapmamışlar... gerçekten öte...iyi seyirler
Mavera: Hace Ahmed Yesevi -
Diziyi seyretmeden önce, Hace Ahmed Yesevi'yi genelde tekkesi içinde nasihat veren bir tip derviş olarak zanederdik. Aslında sosyal hayatın içinde devlet ve millet arasında bir köprü vazifesi yüklenmiş, entrikaları bozan, sorunları çözmeye çalışan biri olduğu hiç aklımıza gelmezdi. İşte bu açmazların açıldığı ve bilmediğimiz yönünü aktaran bir dizi olmuş. Her bölümde Divanı Hikmetten alıntılar ve Hz. Muhammed'in örnek hayatından manzaralar göz önüne serpilerek zenginleşmiş senayosu ile zor şartları tatlılığa çevirmesi ile harika bir yapım olmuş. Çok beğendiğimi söyleyebilirim. Seyredince hak verceksiniz. Sinema yönünden ise başarılı, kurgusu yerinde...dizi olması açısından konuların yavaş işlemesi olağan bir durum. Ayrıca senaryosu da hayali olmaktan çok uzak, gerçeğe yakın. Kitaplarda geçen hayatını okuyanlar içinde hiç garip gelmeyecek doğrulukta olduğu görülecektir. İyi seyirler...
Tomiris -
Doğu ve Türk tarihi sinema için çok büyük kaynaklar barındırmakta. Yıllarca işlense tükenmez konu bulunur. Filme gelecek olursak, örf ve adetlerin yaşam tarzları işlemede zayıflıklar var bu görülüyor. Zamanla bunlar aşılacak. Bir kadın hükümdarın erkekler arasından sıyrılıp ve Pers medeniyetine darbe vurması tarih açısından dikkate alınması gereken bir konu. Batıda böyle bir kraliçe olsa idi onlarca film çekilirdi. Sıkmadan ve aksiyonu ile kendini seyrettirecek güzellikte...
Pathfinder -
Antik döneme ait bir aksiyon. Konusu üzerinde söz söylemeye gerek yok. Film bitene kadar heyecan son noktada. Bıktırmıyorda. Güzel vakit geçireceğiniz bir eser olmuş. Kehanet her devrin malı...antik dönem içinde geçerli...bu kaçınılmaz bir gerçek. İyi seyirler.
Spawn -
Kenarda kalmış bir film aslında. Yılına göre çok ileride...1997 de bu film hafızlardan çıkmayacak kadar etkili olacağı kesin. Seyredince beğeneceğiniz çok şey bulacaksınız. Teknolojinin seyrine de bakmış oluyorsunuz. İyi seyirler
xXx -
Konusuna takılmayın...aksiyonu 10 numara, hayal gibi...aksiyon başladı mı takılıyor kalıyorsunuz. Aksiyon sizi içine çekecek kadar tutarlı bir an içinde imiş gibi olmak hissini yaşatıyor. Kaçmayacak filmlerden...
xXx: State of the Union -
Güzel vakit geçireceğiniz bir film. Araba aşkı her zaman ön plandaysa ve hız tutkunu iseniz aksiyonu yerinde olan bu film tercih edilebilir...İyi seyirler.
The Assassin -
Filmde olaylar çok yavaş seyredince sabırla seyretmek gerek. Suikastçinin felsefesi bir nevi, sonuçta... İnsanın hatırında kalıntıları olacak bir film. Dediğim gibi sabır gerekiyor.
Ava -
Konu olarak orijinal değil. Aksiyonu için seyredilir. vaktiniz olunca bakabilirsiniz. Devamı olacak şekilde final bırakıldı. Eğer ikincisi çekilirse daha güzel olur...
Xsunami -
Özgürleşmenin,sınırsız yaşamın ve gelişmenin yanında getirdiği sorunlar olarak Amerika hakkında yapılmış örnek çalışma. Çok detaylara giremesede zor şartlarda çekilmiş bu eleştiri filmine bakmak gerekiyor.
The Tall Man -
Bu film insan hayatına müdahale üzerine gelişiyor. Gelecek yüzyıllarda olması yüksek distopik karakterli hayatların olduğu dönem gibi. Kendi kabul ettiği veya toplumunda kabul edebileceği bir mantıkla yaptıkları işe mazeret bulmak. Yeri gelmişken örnek hatırlayalım. Adolf Hitler’in savaş zamanı "iyileşme olasılığı olmayan hastaların ortadan kaldırılması istemesiydi". “Üstün ırk" kavramı için yeterli niteliklere sahip olmayan engelli bireylerin yokedilmesi.
Yozlaşmış bir kasabadaki olayları eleştirmek üzerine...doğrusu nedir diyerek filme son vereceksiniz. Bir konuda iki doğru bulunur mu…çok konuşulacak bir film.
Killer Joe -
Filmin sevilen ve sevilmeyenler arasında kalması sorgulayıcı akıl ve sanatseverler arasında kalmasından. Çok kişi memnun olmayacak belli.Konu olarak Amerika'nın çökmüş aile yapısına dokunması ve içeriğinde aşırı şiddet ve porno sekansları ile kafayı allak bullak ederken ne oluyor, eleştirerek filme bakıyorsunuz. İla-nihayi hedefin maddiyat olması finaldeki son söz önemli. Seyretmek gerekli filmlerden
Chinatown -
Los Angeles bölgesinde su meselesi üzerinden Amerika’nın karanlık arkaplanına dair bir başyapıt!
Noah Cross karakteriyle aile ilişkilerindeki sapık durumlar sorgulanırken zenginliğin arka pis yüzü irdeleniyor.
Evin havuzunda bulunan gözlüğün sol camı kırık olması, Evelyninde de sol gözünden vurularak öldürülmüş olması hayatın üzerindeki tek gözlü bakışa işaret ediyor
Filmde Polanski'nin Nicholson'in burnunu bıçakla yırtan adam olarak rol de kestiği filmde filim boyunca çıkmayacak kadar düşündüren bandaj ve burun izi ile tarihi anımsatıyor. Hindistanda hırsızlara uyugulanan bu ceza, Bizans imparatorlarına ölüm cezasına alternatif olarak verilirdi.Halk önünde bir bir imparotoru rezil duruma düşürmek.
Film üzerine kafa yordukça, birçok soru çıkıyor. Alt yapısı kuvvetli film.
Side Effects -
Filmin çekim kaderini tam bilemesem de ilk senaryo, sonradan darbe yemiş geldi. Yani, ilaç firmalarına aşırı yüklenen bir yapıda iken son kısma doğru değişimi ben buna yordum. Sonuçta bir karteli hedef alan film. Çekim aşamasında dedikodusu yayılınca mimlenmiş olabilir. Bu nedenle senaryo değişmiş geldi. Duymuştursunuz, genelde filmlerde böyle durumlar oluyor. Bu fikre neden vardınız derseniz. Hiç bir filmde bu kadar ilaç adı duymadım. Sonra işi cıvıttılar.
Rewind -
Zamanda yolculuk filmleri hep ilgi çekici olmuştur. Bu filmde devamı olacak şekilde sonlandı. İçinde fikir teatileri ile güzel bir yere gelmekte. Diğer yorumda göze çarpan finans durumu seyrederken hissediliyor. Sonuçta geçmiş zaman mekanları masraflı olacağından projenin yarım kalması normal. İyi seyirler
Eksiteu -
Masalımsı hikayesi ile esas oğlan ve prenses duman canavarına karşı verdikleri mücadele ve finali diğer masallarda olduğu gibi oldu. Güzel vakit geçireceğiniz her dakikası hadi hadi diyerek bitireceğiniz bu filmde günümüz insanına da hafif bir eleştiride az da olsa var. Ah şu medya dersiniz yine...
Sağlam senaryosu ile ufak tefek boşluklarını kapatıyor. Bu tür filmlerde final genelde avukatlar için hep zafer olur nedense... onu bekliyorsunuz. Olur mu olmaz mı derken film bakmışsınız bitmiş. Güzeldi.
Hiç durma yok. Sürekli hareket halinde bir aksiyon Güzel zaman geçireceğiniz bir film. Konusu hakkında klişe ama...olsun. Sıkmadan seyrettiriyor kendini. Sonuçta bu filmler genelde kafa dağıtmaya birebir.
Criminal –
Konu olarak çok ileri bir seviyede olmasa da aksiyonu yerinde bir film. Hoşuma giden tarafı sevginin gücünü hissediyorsunuz. Sonra bilinçaltımızın bize neler yaptıracağını görmek açısından bakmanız iyi olur. Genelde telkin ile yapılan bazı operasyonlar duymuştursunuz. Filmde bu durumu biraz somut hale getirmişler. Seveceğiniz film
Solace -
Kaderin varlığına inanıyoruz. Ancak ona müdahele etmek nasıl bir şey olabilir. Bu tarzda akıl yürütmeyi amaçlayan bu film suç kategorisinde çekilmesi, bunun hoş olmadığını ima etmek olmuş. Seyredince aklınız neden ve niçinlere kayacak...iyi seyirler
The Empty Man -
Mistik hayat, konsantrasyon, telkin derken felsefeden kalıntılar ile film hafızanızda yer tutacak. Düşünce gücünün ve bir topluluk tarafından kullanılmaya başlaması ile etkisinin artacağının üzerinde duruyor. Sinema yönü kuvvetli değil ama bu film unutulmazlardan olacağı kesin.
Shooter -
Konusu, aksiyonu, kurgusu vb güzel bir film. Eleştirel yaklaşımı sistemide sorgulaması...beğeneceksiniz. Bir yerinde şu cümle çok güzeldi..herkesin zayıf yönü var, beni de vatanperliğim ile avladılar...Finalde böyle bitmeli dersiniz ya... bir oh çekmek için...güzel vakit geçireceğiniz bir film...
Rojo -
Askeri cunta darbesinden önce 1975 Arjantin'de geçen üstü kapalı bir politik hiciv gerilim film. Bu filme yorum yazmak için kendimce araştırma yapmak ihtiyacı duydum. Aşırı bir gizemli bir anlatım var. Hani derler ya bunu bende düşündüm deseydim diyecek kadar zayıf kaldığımdan yabancı kaynaklara bu film için bakın derim. Kopyalayıp yazmak istemedim. Bu arada diğer yorumcu arkadaş peruk için neden diye yazmış. Bence bu, filmden sonra kel kafaya saç ekersin birşeyler anlamak için artık demiş. Film herkese uymaz ama rastladıysanız bakın ister istemez.
Without Remorse -
Konu için söylenecek bir söz yok ama, hayat değil mi benzerleri ile dolu aynı olaylar, seyrerderken sıkmadığından ve kendince yeni tarzlar barındırmasından dolayı aksiyonu çok yerinde bir film. Tavsiye edilir. Güzel vakit geçireceksiniz.
Unhinged -
Film güzeldi. Bu film trafiğin illete dönüşmesinde ve sonuçlarının hayatımıza nasıl nüfuz edişini inceliyor bence. Finalde bir anlık kornaya dur deyin diye anlamlı bir sahne var. Herşey bununla son bulabilir veya başlayabilir. Bilhassa kornaya eli çok değenlere tavsiye bu filme bakmalılar. Aksiyon ve araba sahneleri çok güzel. Hem ders ve zevk veren bir film.
Those Who Wish Me Dead -
Beklentim çoktu. Seyrettim. Asıl konu tema, dağınık birbirirne bağlanmış ayrı konulardan toplanmış gibi. Sonuçta güzel vakit geçirmek için seyredilip unutulacak filmlerden.
Follow Me -
Konuyu biliyormuş gibi bakıyorsunuz, ama geriyor yine de, bu yönden film başarılı. Film son insanının sosyal hayatını eleştiriyor. Bazı şeylere kavuşmak yahut şöhret olmanın bedeli budur...diyorsunuz. Güzeldi. Vaktiniz varsa kafayı dağıtmak için seyredilir.
Largo Winch -
Aksiyonu bol bir film. Zengin olmanın bedeli yalnızlık, entrika ve vakitsiz ölümler. Aslında normal bir hayat için neler verilmezdi, film sürekli bunu anımsatıyor. Kurgu güzel. Güzel bir vakit geçireceğiniz yapıt. Filmden"Sizin gibi olmak istemiyorum... Herkes sizden korkuyor, nefret ediyor.... O yüzden yalnızsınız. İktidarın bedeli yalnızlıktır."
Alone -
Filme tesadüf eseri başladım. İyi ki olumsuz yorumları görmemişim. Bu filme bazıları düşük puan vermişler. Biraz haksızlık olmuş. Kötü zamanda insan ilişkileri ve duyguları üzerine çok güzel. İki insan birbirine bağlanırda neler başarılmaz, neler yaşanır ve neler yaşanmaz. Korkudan öte size başka dünyalardan haber veriyor. Filmin bir yerinde "bu mesajları önceden mi hazırladın" cümlesi, aslında hepimizin yaşadığı duygularla ne güzel örtüşüyor. Bence sıkılmadan ve gerilimi hep yüksek seviyede olarak bakarsınız.
The Confines -
Filmin zayıflığı ortada. Benim anlamadığım yeni yetmelerin senaryosu olur. Abi çekelim çok güzel bu...Onu çekersiniz.O filmden bu filmden izler taşır. Öyle bir bir film. Konusunda insanlara yapılan eziyetlerin zaman içinde bir yerlere saklanıyor olması hep tema olarak karşımıza çıkar. Anlamadığım koca bir bina ve ayağı sakat birisinin yıllarca orada görev yapıyor olması. Filmdeki bina gerçekten masonik yapıları nasıl andırıyordu. Ancak izbe bir bodrum bu binada olması düşünülemez. Bunu insan zihni ile benzesştirmeleri daha doğrusu iç dünyamızında çok rahat olmadığını ima etmişler. Olmamış. Film seyredilir mi, başkası yokken bakın derim..
Autoreiji -
Yavaş yavaş ilerleyen ve finale kadar tetikte kalacağınız bir film. Yakuza'nın korku üretkenliği için yaptığı cezalandırma usulleri görünce bu dünyanın acımaszılığında kendine yer verenlere hayretle bakacağınız bir çalışma. Sonuçta ders çıkaracağınıza eminim. Güzel bir film.
Dragonheart: Vengeance -
Filmin bu kadar ders verecek sözlerle dolu olması takdire şayan. Çocuklarınıza tavsiye edin... seyredin beraber. onların zihinlerinde güzelfikirlerin yeşermesine neden olur. Beğendim Sıkmadan sıkılmadan bir masal film.
The King -
Film vasat kalmış. Konu olarak yavaş ilerleyen bir durumu var. Final filmi kurtarmış. Entrikaların olduğunu hiç düşündürmeden filmin sonuna kadar gelince, savaşlar ve lordları yüzünden binlerce insanın ölümüne şahit olmak ve kiliseninde savaş planlayıcı olması da üzüntü verici durum. Günümüz Avrupası için geçmişleri birbirlerine nasıl güvenecekler sorusunu soruyorsunuz. Tarihi seyretmek açısından seyredin...
Largo Winch -
Aksiyonu bol bir film. Zengin olmanın bedeli yalnızlık, entrika ve vakitsiz ölümler. Aslında normal bir hayat için neler verilmezdi, film sürekli bunu anımsatıyor. Kurgu güzel. Güzel bir vakit geçireceğiniz yapıt. Filmden"Sizin gibi olmak istemiyorum... Herkes sizden korkuyor, nefret ediyor.... O yüzden yalnızsınız. İktidarın bedeli yalnızlıktır."
Alone -
Filme tesadüf eseri başladım. İyi ki olumsuz yorumları görmemişim. Bu filme bazıları düşük puan vermişler. Biraz haksızlık olmuş. Kötü zamanda insan ilişkileri ve duyguları üzerine çok güzel. İki insan birbirine bağlanırda neler başarılmaz, neler yaşanır ve neler yaşanmaz. Korkudan öte size başka dünyalardan haber veriyor. Filmin bir yerinde "bu mesajları önceden mi hazırladın" cümlesi, aslında hepimizin yaşadığı duygularla ne güzel örtüşüyor. Bence sıkılmadan ve gerilimi hep yüksek seviyede olarak bakarsınız.
The Confines -
Filmin zayıflığı ortada. Benim anlamadığım yeni yetmelerin senaryosu olur. Abi çekelim çok güzel bu...Onu çekersiniz.O filmden bu filmden izler taşır. Öyle bir bir film. Konusunda insanlara yapılan eziyetlerin zaman içinde bir yerlere saklanıyor olması hep tema olarak karşımıza çıkar. Anlamadığım koca bir bina ve ayağı sakat birisinin yıllarca orada görev yapıyor olması. Filmdeki bina gerçekten masonik yapıları nasıl andırıyordu. Ancak izbe bir bodrum bu binada olması düşünülemez. Bunu insan zihni ile benzeştirmeleri daha doğrusu iç dünyamızında çok rahat olmadığını ima etmişler. Olmamış. Fim seyredilir mi, başkası yokken bakın derim..
Autoreiji -
Yavaş yavaş ilerleyen ve finale kadar tetikte kalacağınız bir film. Yakuza'nın korku üretkenliği için yaptığı cezalandırma usulleri görünce bu dünyanın acımaszılığında kendine yer verenlere hayretle bakacağınız bir çalışma. Sonuçta ders çıkaracağınıza eminim. Güzel bir film.
Dragonheart: Vengeance -
Filmin bu kadar ders verecek sözlerle dolu olması takdire şayan. Çocuklarınıza tavsiye edin... seyredin beraber. onların zihinlerinde güzelfikirlerin yeşermesine neden olur. Beğendim Sıkmadan sıkılmadan bir masal film.
Kalplerimizi paylaşmak daha iyi bir yolu aydınlatır....Dediğim gibi, bazen umudu bulmanıza yardım edecek kişi hiç beklenmedik birisi çıkar. Sonra umut kanatlarak sizi göklere taşır ama siz yukarılara bakmaya devam edersiniz.
The King -
Film vasat kalmış. Konu olarak yavaş ilerleyen bir durumu var. Final filmi kurtarmış. Entrikaların olduğunu hiç düşündürmeden filmin sonuna kadar gelince, savaşlar ve lordları yüzünden binlerce insanın ölümüne şahit olmak ve kiliseninde savaş planlayıcı olması da üzüntü verici durum. Günümüz Avrupası için geçmişleri birbirlerine nasıl güvenecekler sorusunu soruyorsunuz. Tarihi seyretmek açısından seyredin...
The Eleventh Victim -
Tv filmi kalitesinde, sıkmadan bakılacak bir film. Devamı olacak şekilde final olmuş. Romanı belki biraz daha çekici olabilir. Seri katilin felsefesi üzerinde fazla durulmamış filmde. Boş vaktiniz varsa beklentiye girmeden seyredin.
Leprechaun Returns -
Leprikonların altın aşkı definecilere bela olduğu hikayeler halk arasında vardır. Korku ile beraber mizahi yönüde olması filme ayrı bir tat vermiş. Oyuncular genç olunca biraz vasat kalıyor. Replikleri ezberlemiş gibi konuşuyorlar. Ama hoş filmdi. Vaktiniz varsa bakabilirsiniz.
Don't Look Now -
Filmin puanı yuksek oluşu nedeniyle baktım. Hep bir beklenti içindeydim. Yorum yazmak için şaşkınlığım oldu. Birşeyler fark edemedim mi diye İlk defa yüksek puan nedeni için rottentomatoes.com sitesindeki yorumlara baktım neden bu derece yüksek puan almış diye. Eleştirmenleri çok samimi bulmadım doğrusu. Genelde kurgu ve sahnelerin ön plana çıkarmışlar. Sonra bir şey dikkatimi çekti eleştirmenler biraz yorum yaparken ben anlamadım ama başkası daha iyi anlamış baskısı altında birşeyler bulma arayışında olmaları da garibime gitti. Sonuçta filmde hasta zihnin kendi içinde boğduğu bir kişilik var. Altıncı duyu ve medyum hikayasi zayıf kalmış. Öylesine çok belirgin işlenmemiş. Zaten Venedikteki ortam ürpertiyor insanı...çekildiği yıl itibariyle. Kanaatimce normal bir film. Çok abartılmış olması biraz popüleritesini artırmak için olmuş. İnsan düşünüyor neden özgürce filmlere yorum yapmayıp, gerçekçi olmamışlar. İlk defa bu puanı hak etmiyor dediğim bir film. Konu olarak çok zayıf, görsellik olarak belki bazı yerler hafıza da kalabilir.
Sonuçta işte bir film,
Ink -
Kurgusal olarak modern tarzda işlenmiş, ama konu kadim bilgi. İyiler ve kötüler/şeytanlar melekler yahut zıt güçlerin dünyamızdaki savaşı arasında yaşayan insanlar olarak farkında olmadan kaderimizi yaşıyoruz. Dikkat isteyen bir film, ama seyrettikçe evet bu diyeceğiniz birçok kader problemide işlenmiş. Hani kötü olaylar karşında tepki veriyoruz ya, aslında 1-2-3-4 ritminin yakalanması bu olaylar ile. Hoşuma giden bir şeyde kaderin gözü kördür. Onu burada işlemişler. Zor film olduğuna bakmayın sonunda herşey açığa çıkıyor içiniz rahatlar. Seyredin hak vereceksiniz.
Crisis -
İlaç piyasası eleştilirken bir anneni normüstü cesaret öyküsü güzel bir film. Biraz garibime giden uyuşturu piyasasının Ermeniler kontrolünde oluşu, ilk defa gördüğüm bir durum oldu. Bir şeyler değişiyor demek ki dünyada... hayırlısı vasatın az üstünde seyredebilirsiniz.
Sans laisser de traces -
Bu film kadar ters köşe olduğum film pek çıkmadı karşıma. Ne sonuç tahmin ettiysem onun zıddı oldu. Filmin başında şans diye bir düşünce ile başlıyor ama bu şanş değil, başka bir şey olmalı. Şans bir insana bu kadar gülemez. Seyredince iyi ki baktım diyeceğiniz bir film. Kaçırmayın...
L'anticristo -
Felçli genç bir kadın olan Hipolita, annesinin ölümünün ardından ruhsal sorunlar yaşar. Yavaş yavaş deliliğe kapılır ve Engizisyon döneminde yaşadığı önceki hayatını hatırlamaya ikna edilir. Hipolita köydeki tüm erkekleri baştan çıkarmaya, ancak daha sonra onları öldürmeye başladığında, ele geçirildiği ve onu durdurmanın tek yolunun şeytan çıkarma olduğu aşikar görünüyor .
Yılına göre insanların dikkatini çekmiş olabilir. Filmin ilk başında yapılan ayin ve sonuna kadar bir şekilde hristiyan inancı sorgulanmış gibi. Hipolita nın iç dünyasındaki çarpıklık deccal ile bağdaştırmak biraz garip. Bu filmdeki birçok sahnenin benzeri gelecek yıllarda kullanılmış.
Le dernier gang -
Film olarak çorba bir senaryo, sürekli banka soygunları yapıyorlar, sokak çetelerinin düzensizliğinde polisin ne yaptığı belli değil. Bu kadar kolay mı olur diyecek kadar insan şaşırıyor. Finale doğru biraz düzeliyor filmin akışı ama, bitmesini bekledim. Seyrettikten sonra bana ne kattı derseniz, çok bir şey anlamadım. Unutulan filmler arasında kalacak. Şu durum var gerçek bir yaşamdan alınmış olması bu filmi kurtarmaz.
Meant to Be -
Melekler Şehri (1998) City of Angels, filminide anımsatıyor. Senaryo ve oyunculukta vasat ama güzel bir film. Aşkın konu edildiği filmler genelde biraz olma ihtimali az olanlar sınıfından olunca seyredilmesi hoş oluyor. Genelde gerçek aşkta çok zaman acı ile karışık bir final olunca daha kalıcı oluyor. Hoş vakit geçirirsiniz
El día de la bestia -
Film biraz konunun ciddiyetini zayıflatarak komedi tarzda işlese de Hristiyan teolojisinde Deccal için verile 25 Aralık 1995 de verilen bir tarih baz alınmış. Filmde ciddi ciddi bazı konular konuşuluyor. Bu filme paralel olarak "Kehanet (1995) The Prophecy” ve serisi olan filmlere de bakmanızı tavsiye ederim. Farklı görüşler şeklinde Deccal ve Şeytana arasındaki bağ aslında bir düşmanlık üzerine kurulu. Bu filmde çocuğu olabilir derken, adını bahsettiğim filmde ise daha ters şekilde.
Film aslanda bize konunun ilahiyat eğitimi alan kişiler tarafından değilde şarlatan tayfasına bırakılması eleştiriyor. Söylemek gerekirse filme verilen yüksek puanları hak ediyor. Bazı yorumcular anlayamadık diye yazmaları bence yüzeysel bilgiler yüzünden. Kıyamet teorileri sonuçta geleceğe ait olunca değişime uğraması veya zaman içinde gecikmelere kalması nedeniyle eleştiriye maruz kalabilir. Son dönemlerde Satanizm ile olan müzik piyasası da eleştirilmiş.
Sonuç olarak film birçok konu mizah perdesi altına saklanarak anlatılıyor. Seyretmekte fayda var. Çünkü bahsedilenlerin çoğuna inanan ve yaşayan guruplar ve insanlar var.
Sniper 2 -
Film normal aksiyon tarzında, hedeflerin vurulmasında orijinal fazla bir değişiklik yok. Devam eden aynı sahneler ve görevler ile heyecan içinde bakıyorsunuz. Zamanınız varsa ve türünü seviyorsanız seyredin derim.
Sniper -
Filmin içindeki hedef vuruş sahneleri ilgi çekiçi ve güzel. Fakat Miller'in uyumsuzluğu film boyunca rahatsız ediyor insanı.Yerli yapımlardaki tek adam başarıları gibi iki kişinin üzerine yoğunlaşması biraz gerçekçilikten uzak olması dışında film sıkmıyor. Askerlik hatıraları olanlar için güzel film baksınlar. Kndileirnden bir şeyler bulacakları kesin
Möbius -
Finans casusluğu üzerine çarpık ilişkiler içinde finale kadar tam çözemeyeceğiniz film olacak. Olumsuz yorumlara bakmayın. Sonunda başarı var ama beklenilen daha değişik olsaydı diyor insan...Sonuçta kaybedenlerin üzerine dikiliyor bütün gökdelenler. Meraklısına kaçmaz bu film.
...E tu vivrai nel terrore! L'aldilà -
Film, zamanında çok emek harcanarak yapılmış. Zamanımız için basit kalsada. Ve korkuyu hissettirse de yüzeysel kalıyor sizi içine pek çekemiyor. Ayrıca filmin adında şeytan geçmesine rağmen senaryoda onu anımsatan çok bir şey yok. Cehennemin yedi kapısı deseler daha iyi olurdu. İyi seyirler
Twilight -
Vampir filmlerinin çekiciliği içindeki gizemin çıkış noktasından çok bugün hala bu tür varlıklar var mıdır sorusuna yönlendirmesidir. Fantastik filmler içinde ençok gerçeğe yakın olan vampir filmleridir. İlk çağlardan beri insan eti ve kanına düşkünlük var. Bu nedenle yadırgamaya gerek yok. İçimizde saklanmış ve terbiye edilmiş tür devamları olabilir. Filmin bir yerinde vampirlerin güzel oluşundan bahseden kısım bende bu kanıyı oluşturdu. Evrim ve tekamül konusu üzerinden bakılırsa vampirler ara nesil arasında kalmış varlıklar. Efsaneler çıkıyorsa ilk çıkışlarından sonrası eklemeler anlayış farklarıdır. Yıllar yılı insanlığı meşgul eden bu insan ve kurt bağıntısı, eski zaman Türk efsanelerinde olduğunu düşünürsek bu nevi filmlere bakışımız daha değişik olacaktır.
Filme gelecek olursak filmin temeli yine aşk ve onun getirimleri. Sevgi her zaman kazanan taraf. Bence seyredin. Zevk alacağınızdan eminim. İçinizde saklanmış duygularınızın birer birer perdeye yansıması olacak bu film. Olumsuz yorumlar kesmesin sizi, bu dediklerime dikkat ederek seyredin. Olabilir mi deseniz bile kazanç olur.
The Head Hunter -
Babanın intikam arzusu, kızının ruhunu aldığını düşündüğünü canavarların peşine düşerken enkarnasyonlarını aramaktadır. Çünkü filmde “Bu okların ruhları öbür dünyaya taşıyabildiğini söylerler. Buna inanmıyorum.” Demesi onun kızını geri getirmek istemesidir. Filmde çok diyalog olmayınca anlaşılmazlığı arttığından yorumlarda sıkıntılı ifadeler çok olmuş. Sorun ölen ruhların nereye gittiğidir. Ahiret inancı Yahudilikte bile yoktur. Genelde antik, ilk ve ortaçağlarda reenkarnasyon türevi şekillerde ölüler inancı bulununca film bunu anımsatıyor. Finaldeki son diyalog üzerine uzun bir konuşmak gerekir. Gizemi artırılmış, filmden kopma imkanı kısıtlanmış. Konuyu tam anlamayı düşünürken yine de film bitirilene bırakmıyor. Seyrediyorsunuz.
Kama Sutra: A Tale of Love -
Filmin yorumsuz kalmış olması garip. Öyle+18 ile lans edilmesine takılmayın, bir çok batı filminden çok geride kalmış erotik sahneler. Kamasutra=aşk dersleri felsefesi üzerinden saraydaki entrikalar. İlk başta çok aşırı bir şeyler ile karşılacağımı sanıyordum. Değilmiş. Bu filmin doğu kültürünün batıdan çok ileride olduğu dönemlerde kadın ve erkek ilişkisi üzerine bakılması gerekir. Bir hususta Hint kültüründeki kast sistemi sorunların temel kayanağı film aslında bunun üzerine daha çok gitmekte. Maya'nın Kumar ile prens arasında yaşadığı olaylarda kadın imajının ne sorunlarla yüzleştiğini görmek açısından önemli. Sinema olarak doğu sineması sonuçta geride kalan taraflar çok. Afişine bakıp hard türü bir şey bekliyorsanız beklemeyin. Olgun yaşlarda seyredilmesi gereken bir film.
Tavsiye ederim.
Pacific Rim: Uprising -
Önceleri bu tür filmlere pek bakmazdım. Ancak görünen şu ki, gelecekte olacak hadiseler için hayal dünyamızın ufkunu düşününce hayret içinde kalıyor insan. Bu filmleri es geçmemek gerek. Bu filmde dikkatimi çeken Japonların gelecekte biz de varız demeleri. Sonra transformers teknolojisinin fikri planda hazır olduğunu düşünüyorum. Kurgu güzel gerçekçi, ancak insanların kanı dökülmeden sadece yıkılan binalar ön planda oluşu, vahşetin de sakinleştirilmesi de ayrı bir güzellik. Beğendim.
Assault on Wall Street -
Jim'in eşinin intihar etmesi dışında intikamını almak isteyen bir koca üzerinden sermayenin kirli yüzünü eleştiren filmi beğendim. Rosie neden kuvvetli davranmadı dedim. Film günümüz para politilarındaki acımaszılığı gözönüne çıkarması yönünden tavsiye ederim. Yine de mağdurların acılarına bakınca üzülüyor insan ne yapmalı ne etmeli diyor. Sonuçta Wall Street entrikaları meşhur. Biz nerede hata yapıyoruz...iyi seyirler
Beyond Memories -
Sevginin imgelerini sulara bırakmakla bile unutamayacak insanın ölümü göze alacak kadar geri dönüşlerini, aşkın engelsizliğini bu kısacık bir filmde hissedeceksiniz ve yaşayacaksınız. Ve unutamayacağınız güzel sahneleri var. Sevmek güzel bir anı...
Predestination -
Meşhur bir söz vardır. "Olan olmuştur, olacak olan da olmuştur" Kaderde, yazılmışı mı yaşıyor, yoksa yaşadığımız mı yazılıyor...benzeri bir çatışmanın ortasındayız. Başı sonu olmayan zamanın gerçeğinde bu atlamalara izin verilip verilmediğini düşünürseniz, iki deniz yan yana durur, birbirine karışmaz misali, bir atlama sorunu olmadığı için hayatta olan olmuştur olacak olan da olmuştur.
Three Identical Strangers -
Özet kısmında "yanlışlıkla doğumda" deniyor ama...belgeselde ise
[/spoil]Üçüzler, Louise Wise tarafından yerleştirilmiş olan ve kendilerinden daha büyük evlatlık bir çocuğun bulunduğu ailelere yerleştirilmişti. Bu, planın bir parçasıydı.[spoil]
Deney faresi gibi üçüzler kullanıldı deniyor...
‘ David Kellman, Eddy Galland ve Robert Shafran birbirinden farksız üç yabancı gibi nasıl yetiştirildi...
İlim adına işlenilmiş bir haksızlık.
Rusalka -
Aleksandr Petrov'un yönettiği oscara da aday olmuş bu kısa animasyon. "paint on glass" tekniğinin en iyi örneklerinden biri olarak kabul edilir.
Konusu: Yaşlı bir keşiş, yerine bırakacağı talebesini eğitirken, onu denizkızıyla oynaşırken görüyor. O zaman gençken karşılaştığı gizemli kayıp aşkını hatırlıyor.
Dias de Nietzsche em Turim -
Film için diyalogsuz denilmesine takılmayın. Friedrich Nietzsche'nin yaşadığı psikolojik travmaları seyretmek ve birçok açıdan bilgiler anlatması açısından önemli bir yapım. Sevenleri için tavsiye ederim. Dolu bir fim.
Chelovek ukhodit za ptitsami -
KUŞLARI İZLEYEN ADAM (Chelovek ukhodit za ptitsami)
Bu dünyada yaşamak için sevginin yetmediğini, kuvvetli ve cesur olmak lazımsa insan hangisini seçmeli diye düşünüyor. Çünkü sevginin olmadığı yerde her zaman bir zulüm var.
Ne yapmalıyım? Nereye gitmeli? Kuşları izle, oğul./ Bu kuşlar için çok kolay./ Onlar gökyüzünde.
Ve ben yerdeyim./ Nasıl yaşarım? Burada nasıl yaşıyorsun, herkes birbirinden nefret ederek çalıp, öldürürken? Neden bu kadar acımasızlar? Bu insanlarla nasıl yaşanacağını bana öğret.
Geometria -
Hurafeler hakkında çevrilmiş bu filmin bize anlatmak istediği... gizli ilimler altında sunulmuş olan tılsımların tehlikeli oluşunu altıgen ve beşgen farkı ile dikkat çekiyor. İnsanların bilmediği birçok gizemli şeylerle kolayca ulaşamayacağını başa belalar sarabileceğinin dikkatini çekerken…inanç konusunda birçok hurafelerin varlığına da işaret ediyor.
Filmden
Tıpkı batıl inançları olan sadık dindarlar gibi rezil oldun. Aptalca inançlarına bir dine inanır gibi inandın. Merdiven altından geçmek veya, kara kedi görmenin kötü şans getirmesi. Ve hatta en kötüsü, bir ayna kırmak ya da kurdelaya basmak. Düşüncelerin beni kaygılandırıyor. Böyle aptalca davranırsan sana nasıl güvenebilirim hele ki 13. Cumaysa?
Kochegar -
Kurgulanmamış gerçek hayattaki olayları seyrederken, çok söze gerek yok. Bu nedenle az diyalog var. Hikaye hayatta iyi ve kötünün olmadığını ölen ve öldürenin var olduğunu söylüyor. Doğruluk ise o an için verilen karar, yanlışta olsa. Bazen kuytusuna çekilmiş bir insan acımasız olabilir. İnsanların hayvanlardan daha asosyal bir hayat sürdürdükleri kesin.
Le moine et le poisson -
Müziği ile tatlı bir seyri olan animasyonda karşılıksız kalmış bir aşkın, bir emelin sonuçta bizi kendimizden o denli uzaklaştırıyor ki, onun girdabına kapılıp gidiyoruz. Çok beğendim. Üzerine çok konuşulacak diyalogsuz bu film sessizce konuşuyor. Etkileyici yönü çok. Tavsiye ederim.
Kavafis -
"Kavafis" filmi çıktığında, insanların dikkat çeker. Yönetmen Smaragthis filmde ailesi hakkında az bilgi veriyor. Çok diyalog yerine şiirlerini kullanarak kişiliğini, tarihselliğini, ilham aldığı kaynakları, cinsel tercihi olarak homoseksüel tercihine (!) odaklanıyor. Bu konu tartışmalıdır. Çünkü şiirlerinde bahse konu kişiliklerin vasıfları olabilirken, kendisi bağdaştırmak ne kadar doğru olabilir. Burada söylenecek söz…Kavafis büyük bir şair daha bu filmden daha iyisini hak ediyor, diyebiliriz.
Lost Memories -
Hatıralar bazen sevdiğimizin önüne geçiyor mu, hayalimizde olana doğru kayarız. Mutluyuzdur. Ancak bir olumsuzluk üzerine kaybolan resimler, mektuplar, birde dijital kurbanı olduysa...biz nerede hata yapıyoruz. Kısa esen bir fırtına bu kadar güzel anlatılabilir.
Le diable probablement -
Öldürülen bir dünyada yaşamak veya ölmek arasında tercihi araştıranlar için, nerede yanlış yapıyoruz la başlayan bu film bir ölümle perdeyi açıyor. Hayatımız gerçekten kötü bir şekilde geçiyorsa, bu kötülüğün sebebinde kimler var, şeytan, din vb. gibi. Mesihvari karakterler için bu dünya çok fazladan dem vuruyor. Durmalı mı veya gitmeli mi, tercihinde hangi kararı verirdiniz…sorusuna filmin verdiği bir cevap var. Bunaltının anatomisi ve gençlik buhranını en ince ayrıntıya kadar işleyen filmde kendi iç dünyanızdan birçok alıntı göreceksiniz. Yılı itibariyle eski ancak güncel bir film.
Le diable au couvent -
Bu kısa filmde şeytana karşı güçlü olabilmenin toplulukla beraber kuvvet bulacağını anlatmaya çalışıyor. Birde insanlar beraber olursa birçok şey hayat bulur. Heykelin canlanışı da bunu göstermektedir. Kısa ve öz hikaye.
Stille Nacht I -
Quayların ilk önemli popüler çalışması, Stille Nacht gizemi onların gizemli evrenine ilk giriş gibidir. Tam anlamıyla bir kabusta diyebilirsiniz. Bir dakika içinde, dikkat çekmek ve korkunç bir dünya havası yaratmak, Hayal gücünün karanlık tarafları, belki de çok tehlikeli görünüyor. Fakat büyüleyici. Görüntülerin ekseri kısmı, gotik ve trajik şiir soluk mürekkeple işlenmiş.
Quays kardeşler, gizemli görsel ve müzikle garip, uğursuz bir atmosfer yaratmada büyük başarı sağlamışlar.
Gençlerimizin uzun çalışmalar gerektirecek olsa da bu tür kısa filmlere yönelmeleri açısından bakmalarını tavsiye edebilirim. Filmin konusunun anlaşılması önemli değil, çağrışım yapan yorum katsayısı daha önemli. Ne de olsa sinema, hayal dünyasında tanrıyı oynamaktır.
Quiz Show -
Amerikan halkının düşünce yapısı ve yönetimini gösteren bu tür yaşanmış olaylar beyin cimnastiği ile özel düşünülmüş sosyal kurgulardır. Bahse konu kişiler içinde zarar görenler olmayışı, insanı düşündürüyor. Ancak bir gerçeği gözardı etmemek gerekiyor. Yarışma programları için söylenen tespit önemli.
Alıntı:
Basının bu konuyu neden bu kadar büyüttüğünü sanıyorsunuz? Ortadaki kurban sizmişsiniz gibi konuşuyorsunuz. Sponsor para kazanıyor, televizyon para kazanıyor yarışmacılar hayatlarında görmedikleri paraları görüyorlar. Kamuoyu eğleniyor, kimin canı yanıyor? Bay Freedman, bu şovda şike yaptığınızı kabul ediyor musunuz? - Evet efendim. - Evet efendim, hepsi bu mu? Başka ne diyebilirim bilmiyorum, halka istediğini vermeliydik. Tıpkı sizin işiniz gibi. Sizce hükümetin bu alana yasaklamalar koymasına - ihtiyaç var mıdır? - Yarışma programları kamu hizmeti değildir efendim. Eğlencedir. Biz burada tam anlamıyla suçlu değiliz.
Bizler gösteri dünyasındayız.
"Charles Van Doren Brittanica Ansiklopedisinde çalışmaya başladı. Bugün kitap yazıyor ve Connecticut'taki aile evinde oturuyor Bir daha asla öğretmenlik yapmadı.” “Richard Goodwin 1960'ta seçim kampanyasında Kennedy'nin konuşmalarını yazdı. Sonra da Beyaz Saray'a kapağı attı. Robert Kennedy suikastından sonra politikayı bıraktı ve yazar oldu.” “Herbert Stempel New York transit departmanında çalışmaya başladı. Hala Queens'te oturuyor.” “Yıllarca uzak kaldıktan sonra, Dan Enright ve Jack Barry "The Joker's Wild" programıyla TV'ye dönüp milyoner oldular.”
Gainsbourg (Vie héroïque) -
Filmin hatırlattığı konu, bir insanın geleceği çocukluğundan belli. Hayal dünyasını çok güzel ifade etmişler. Bunun yanısıra kendini çirkin sanan erkekler için dersler var. Eğer kadınları etkilemek istiyorsanız, şiir söyleme, musiki ve konuşma kabiliyeti bütün noksanları kapatacak bir özelliktir. Gainsbourg filmde vurgulandığı üzere müziğini şiirini kadınları yönetmekte çok güzel kullanmıştır. Eleştirmenler filmin birçok yönden eksik olduklarını söylese de, bahsettiğim husus daha önemli bence. Erkeklerin bu filmden ayrıca ders almaları gerekiyor.
But Deliver Us from Evil -
Havva ile Lilith mücadelesi hala bugün insanlığın sorunlarının çıkış merkezine konulabilir. Öyle ki bütün sorunların merkezinde yine kadın faktörü var demekten insan kendini alamıyor. Film bu konuyu öne çıkarıyor. Çok güzel bir akış ve seyirliği olmasa da insanoğlunun geçmişi ile alakalı önemli konu bu filmde irdelenmiş.
Deliver Us from Evil -
Belgesel kurumların ve kişilerin korunması değil dinin korunması gerektiğini bize anlatıyor. Yani din değil, insanlar hatalı demek istiyor. Ayrıca bu konunun tartışılmasını istiyor. Bob ve Maria Jyono kızları Ann, Nancy Sloan, Adam’ın cesaretli davranışlarına saygı göstermeliyiz. Onlar bir yanlışın düzeltilmesini istiyorlar. Dine karşı aykırı bir tutumları yok. Ancak kurumlar bünyelerindeki karizmatik ve tabulaşmış yapıya dokunulmasını istemiyorlar. Filmin flaş cümlesi…
“Çocukları Koruyun Suçluları Değil!”
[/spoil] Bugün iki Amerikalı kadın yeni Papa'ya bir mektup vermek umuduyla Vatikan'a geldiler. Muhafızlar onları içeri almadı.Kurumsal kilise onları kucaklamak ve yardım eli uzatmak yerine bu insanları reddetmekle de kalmayıp kilisenin düşmanı ilan ederek yeniden kurban yaptılar onları taciz ettiler.
Bu sistem monarşik hiyerarşik yönetim sistemi Papa'dan en alta kadar Roma Katolik Kilisesini yöneten insanlar kesin olarak şuna inanırlar. Tanrı'ya göre Roger Mahony Oliver O'Grady tarafından tecavüz edilen çocuklardan çok daha iyidir ve önemlidir. Biz papaz tacizlerinin mağdurları olduğumuzdan çok zor bir yolculuk oldu. Binlerce kilometre uzaktan geldik bir tür merhamet ve acı ve iyileşme yolculuğumuz için yardım dilemeye geldik. İnancımızı geri kazanmak istiyoruz.
Onlarla bir ara yalnız görüştüm ve başlarına gelen şeyle ilgili samimi üzüntülerimi dile getirdim. Hala yasal olarak bir parçası olduğum kilise din adamları ve papazlar adına özür diledim. İkisi de "bunu bize daha önce hiç kimse söylememişti" dediler.
Vatikan mektuba cevap yazmadı. Kararımı verdim. Tanrı yok. Bir tanrıya inanmıyorum.[spoil]
Bartleby -
Katip Bartleby bir türlü kişisel direnişinin öyküsüdür . Şimdiler de Amerikan edebiyatının büyük bir yazar olarak anılıyorsa da, hayatında öyle olmamıştır. Sanki canlı canlı ölüme terk edilmiş gibidir. Yayımcılar isteklerine göre popüler eserler yazmasını isteyince o da bir süre yazmayı bırakmıştır.. Katip Bartleby, Melville'nin kendisidir.
Bu film hayata küsen/küstürülen ve takdir edilmeyenler için hikayesi de kendisi de çok güzel bir film. Memuriyette çalışan bir insan bu filmde kendine ait bir bölüm bulacaktır. Tavsiye ederim..
Yalom's Cure -
Yorum için Yönetmen Sabine Gisiger tarafından film için söylediklerinden özetle bahsetmek istiyorum.
“Babamın 13 yıl önce ölümü benim için bir uyanıştı. Sadece bir hayata sahip olduğumu, bu hayatın sona ereceğini ve olabildiğince uzun süre yaşamam gerektiğini fark ettim. Özellikle de ilişkiler ve sevgi söz konusu olduğunda çoğu kez aynı kalıpları tekrarlıyoruz, kendimizin bile anlayamadığı bir şekilde tepki veriyoruz. Bazen, bazen bizim ve başkalarının iyiliği karşısında hareket eden çatışan düşünceler ve hislerle işkence ediliyoruz. Günümüzde yaşamanın, geçmişin travmalarıyla ya da geleceğin korkularından etkilenmeyen bir hayat yaşamak için büyük bir meydan okuma gerekli olduğunu düşünüyorum. Psikanaliz ve Yalom'un kitaplarının okunması kendime olan hayat yolculuğumda bana çok yardımcı oldu.
Ölenleri veya ayrılıklar yaşamış birine "Ne istiyorsun" dediklerinde:" Tekrar görmek istiyorum "" Aşkını istiyorum "," Benimle gurur duyduğunu bilmek istiyorum "," Ne kadar çok sevdiğimi ve ne kadar üzgün olduğumu bilmesini istiyorum " "Geri istiyorum. Sağlıklı olmak istiyorum, tekrar genç olmak "," Hayatımın anlam kazanmasını, bir şey ifade etmesini istiyorum. "
"Bir şey başarmak istiyorum. Değerli olmak, önemli olmak, beni hatırlamak istiyorum. O kadar çok 'istiyorum'. Çok fazla özlem. Ve çok fazla ağrı, yüzeye çok yakın, sadece birkaç milimetre aşağıda. Ölümcül acı. Varoluşçu acı. "
Eğer Yalom’un tarif ettiği gibi tedaviye ve düşünce yapısına başlanırsa, sosyal, kişisel ve maddi imkanlar olduğunu söyleyebilirim. Ancak, mutsuzluk evrenseldir. Hepimiz tekrar tekrar, kim olduğumuza, neyin motivasyon ve motivasyonumuz olduğuna dair soruya, nihayetinde herkesin anlamı olan soruyu ele alıyoruz.
Ben bu "Yalom bahçesinde" filmi ile insanları kendileri için düşünmeye, kitlelere ilham vermek istedim. Bu duygularımı Irvin Yalom kitapları okumuş izleyicilerin daha iyi anlayacağı ve üzerinde daha fazla etki yapacağı bir film olacağını biliyorum..
Pawn Sacrifice -
Bu dünyanın garip hali... üstün yetenekli olana da yardım etmeyişi. Bobby Fischer'in sonu böyle olmamalıydı. Filmde Bobby satrancın temel ilkesini şöyle özetliyor.
Alıntı:
Santrancın neredeyse hepsi Teori ve ezber. İnsanlar tüm bu seçeneklerin olduğunu düşünüyor, ama genelde tek bir doğru hamle vardır. Tabii sonunda gidecek bir yer de yoktur.
Flight from Death: The Quest for Immortality -
İnsanoğlunun "Ölümden kaçış ölümsüzlük arayışı"nın başına ne türlü sıkıntılar açtığını, mutlu olmak yerine daha çok mutsuz ettiği, yoksa Paul Tillich'in dediği gibi "Ölmeyle ilgili kaygıyı fethetmiyorsunuz Ama cesaretle tanışıyorsunuz". Belki bir şeyler değişir mi diye... Güzel bir belgesel.
Faust: Love of the Damned -
Film karışık rüya gibi, çok iyi değil. Gothe'nin Faust'undan esinlenilen kısımlar var. Ancak fikir olarak inancın gücü karşısında şeytanın yenildiğini görebiliyoruz. İnanç neye olursa olsun, sonsuz bir kuvvet. İnancın karşısında kaybeden hep şeytan ve onun yolunda olanlar olduğunu bir daha teyit ediyor.
Un borghese piccolo piccolo -
Filmin kahramanı Giovanni Vivaldi tuttuğu balığı bile Mario ‘nun yardımıyla öldüren birisi iken, oğlunu işe sokmak için mason olması, aklına hayaline gelmeyen işlere bulaşması, tesadüfi olayların hayatımızı ve düşüncemizi değiştirmesini güzel hikaye eden filmi sıkılmadan izleyeceğinizi söyleyebilirim.
Rhymes for Young Ghouls -
Rüyasında annesini görmesi ve intikam istemesi sahnesi, kötülüğün zamanla kaybolmadığını ve zayıfların da bir şekilde alacağını anlatması açısından önemli.
Film afişine konulan resim Aila'nın okula geldiğindeki yapılan hareketlere karşı aldığı tavırdır.
Beg inokhodtsa -
Metafor ve sadelikle geçen bir hatıra gibi film. Zannederiz ki yalnızca insanların hayali var. Atlarda bizim gibi… koşarız beraberce ölüme… Ölüm geldiğinde kabullenir ve boyun eğeriz.
Maleficarum -
İlk defa büyücülükten tutuklanmış çıplak kadınların işkence sahnelerini burada açıkça seyredince şaşırdım. Gerçekte işkence kötü...birde din adına yapıldığını düşünürseniz. Ve kadınlara yapılanı görünce insan kendinden utanıyor. İnsanlık nerelerden nerelere gelmiş diyeceksiniz.
Mal Nosso -
sözlerini dinlemek için seyrederseniz olabilir. Film yaşanmış bir olaydan esinlenildiği belli. Olay kurgusunda eksiklikler var.
Mirageman -
Filmin en güzel yanı bir insan nasıl süper kahraman olur da geçireceği evrimi hayali değil gerçekçi olarak ele alması. Amerikan filmlerindeki gibi abartıya kaçmaması. Ayrıca insanların güven yitirdikleri dönemde kendilerinde bu türlü heyecan duymalarının normal olduğunu görüyoruz. İnsanca bir süper kahraman ancak bu kadar olur ve içimizdeki kahramanın önünü açmalıyız, deniliyor da.
Larmar och gör sig till -
"Bir Palyaçonun Önünde"
İngmar Bergman'ın bu filmini diğer filmleri arasında yokmuş gibi neden görülür, biraz anlayamadım. Beyaz palyaço "Yedinci Mühür"deki gibi "ölümü" burada anımsatıyor.
Yine film özgürlük, gerçek tutsaklığın beden hapishanesi olduğunu, yargıcın da, gardiyanın da kendimiz olduğunu, merhametin ve inanmanın üzerine birçok konuda dalışlar yapıyor.
Birkaç kere seyredildiğinde anlaşılacak bir film olduğunu söylemeliyiz.
The Moonlight Man -
Kısa bir filmle içimizdeki bir korkuyla yüzleşmek için bakılabilir. Herkes bu tür korkuları yaşamasa da hayalinden geçiriyor.
Boss of Bosses -
İnsan bir değişimi başarmak istese de etrafındaki çember çoğu zaman buna müsaade etmiyor. Patronların patronu /Paul Castellano bunu başaramadığına göre, hayatta düstur alacağımız en güzel şey, bir işi veya yolu başından düzgün tutmak olmalı. Çünkü ayın karanlık yüzüne girenler geri dönme şanslarını kaybetmişlerdir. Paul Castellano, bir değişimin önünü açmak istese de karanlığından çıkmasına iyilerde kötülerde izin vermedi. Garip değil mi?
White Lightnin' -
Umut bizim çıkış yolumuz. En zor olandan dahi çıkış var. Bu filmden çıkarılacak ders, umudumuzu yitirmeyeceğiz. Ne olursa olsun son bir açık kapı var. Tanrının uzak olmadığını başa gelen acılar hiçbir zaman son değil, geçilmesi gereken rastlantılar olduğunu göreceksiniz.Jesco'nun damarlarında şeytan dolaşsa da yine onu terk eden şeytandı. Tanrı bir şekilde onu bırakmadı. Şimdiye kadar neden seyretmedim bu filmi diyebilirim.
Miss Austen Regrets -
Kadınlar için para ve aşk önemli gibi sözler duyarsınız. Ancak bunun böyle olmadığı, gerçek kadınlığını bulanların yalnızlığı ve özgürlüğü seçeceklerini yakinen göreceksiniz. Erkekleri aşan bu üst-kadına hayran olacaksınız. Aşkın bir kadın görmek istiyorsanız seyredin…
Kladivo na carodejnice -
Engizitör yargıçların cadılıkla suçladığı kadınlara zorla itiraf ettirdikleri işlemedikleri suçları kabullendiklerinde " Sadece merhametli bir ölüm için size yalvarıyorum, Tanrı'nın adı masumdur. Açakgönüllü olarak Üstün Rabbime teslim oluyorum" diyerek ölüme gidişlerinden etkilendim. O zaman inanç sahiplerinin saf ve temiz duyguları karşısında insanlık adına özür dilemek içimden geldi.
Avrupa ortaçağında bilhassa din adına ve kadınlar başta olmak üzere din adına büyük suçlar işlemişler. Bu işte şeytan suçlanmış ama , bence insanlık, suçlu bareminde çok kanlı bir geçmişe sahip. İnsanların yakılma sahnelerini hala anlamakta zorlanıyorum.. Sormak gerek, din neden merhametin değilde zulmün elinde kullanılmış.
Filme bakmanızı isterim.
Magician: The Astonishing Life and Work of Orson Welles -
Hayatı onun dahi birisi olması için kurgulamış bir düzeyde gelişmiş. Bu hayat onun dahi olmasını mı gerektiriyordu yoksa bir sihirbaz mıydı diyebilirsiniz.
The Magus -
Ağır bir film. Metadrama, bir tiyatro İllüzyonu içinde sürekli soruların cevaplarını bulmaya çalışıyoruz. Herkes seyretmesin bence Tanrıyı ve hayatı anlamak gerçekten zordur. Oradaki bir söz gerçekten çok doğru. “Tanrının asla seçim yapma zorunluluğu yoktur. Ama senin ve benim var.” Bu filmi seyredin
Magus:i. rahip (zerdüştlük), yıldız falcısı, büyücü
Fokusnik -
Yahudi halkının “büyücü” masalının “kederli öyküsünün” hikayesini izlerken gözlerde, konuşmalarda kaçınılmaz özlemi, eylemlerde bitmez tükenmez bir alayı...Kukushkin vazgeçilmez hale gelir ve onun bahçede çocukların gönlünü almak için dağıttığı portakallar sahnesi duygulandırıyor. İnsan için sadece gönül almakmış bu alemde der gibi.
X -
Bu filmi seyrederken kilise mensuplarının ve medyanın dışladığı Brezilyalı Medyum Chico Xavier aklıma gelmedi değil. Eğer Xavier'in hayatını biliyorsanız birçok benzerlikler bulacaksınız. Bu film Amerikan film piyasasının arkayüzünü yüzünü deşifre ediyor. Onlar toplumun yaşadığı olayları yönlendirmede uzman gibidirler. Halkın eğitilmesi konusunda Amerika kadar açıköğretim yapabilen bir ülke yoktur. Bu özelliği ile süper gücünü muhafaza etmektedir. Sinemayı bizler geç keşfetmedik ama, kullanmayı hala istenilen seviyeye getiremedik. Filmdeki hazır kahve makinesinin reklamı bile o yıllarda varsa daha çok çalışmamız gerekiyor. Unutmadan MR, tomografinin düşünce tarihinde bu film vardır. Ve They Live (1988) filmini bile geç kalmış bir komplo filmi olduğunu söylemeliyim.
Kıyıda köşede bakılmayı bekleyen çağımızın öncüllerinden bir film olduğunu tekrar ederek seyretmenizi tavsiye ederim.
Constantine -
Film, insan ve melekler arasındaki kıskançlığa dokunuyor. İnsan bir melekten üstün olabilir mi?
Bu sorunun cevabı verilmiş. Tanrının oğlunun da insandan gelme remzi belki buna işaret eder. İnsan olsa olsa tanrının oğlu olabilir. Şeytan ve ve melekler bu sınırı aşmazlar. Sonuçta Tanrı kendi aleminde (insan-melek ve şeytan)bu mücadeleye izin vermesi de kendi verdiği kararın doğruluğunu açıklamak için mi? Yeryüzünde kan dökecek ve fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın'a cevap olmuş.
The Brain -
Subliminal mesajların etkisini anlatan basit bir film olsa da, bazı gerçekleri anlatması ve intiharların arkaplanı için önemli detaylara haiz. İnsanlar kontrol ediliyor. Ya kendileri tarafından veya ötekiler ile. Bu nedenle Timeo Hominem Unius Libri! (Tek Kitabı Olan İnsandan Korkarım!) cümlesi bizlere ışık tutabilir. Dr. Blake gibi "Bağımsız Düşünceler" türü yapılanmalara dikkat edilmeli. Basit bir film, derin bakış açısı. Birde gençlere güvenmek gerekiyor. Bu tür oyunları ancak onlar bozuyor. Atlamayın bu tür konuları derim.
Evilspeak -
Normal korku filmlerinin ötesinde iblis davetinin nasıl yapıldığı özellikle konulmuş. Bu yönüyle orijinal. İnsan, şeytanın dünyaya açılan kapısı.Bu nedenle kötülüğün çıkışına neden olmamak gerekli. Her şeyin başı ve sonu yine insan.
Predestination -
Film bana şu şiirin dizelerini hatırlattı. Kültür budur...diyeceksiniz.
babam bende ben babamda iken babam doğurdu anamı
anam da meme emerken anam doğurdu babamı
babam anamı doğurdu,anam babamı büyüttü.
ikisi de birlik idi talak etmezden evvel anamı
(Selanikli Hacı Ali Örfi )
Filmin konusu kurgudan öte bir yerde düşünenler için...için içe kaybolduğu yer...
Bu konular bizde var unutuldu. Onlardan yeniden duyuyor gibi olmak acı veriyor...sadece.
Tala va mes -
Bilindik filmler tarzında olsa da seyri güzel, konusu güzel, sabrın ve iyi niyetin sonucunu hatırlamak açısından insana güzellikleri hatırlatıyor. Yine de güzel insanların çilesi çok oluşu hüzün defterine bir sayfa ekliyor. Hayatına razı olmayanlar için uyarıcı tarzı yüzünden ailecek seyredilecek güzel bir film.
The Last Step -
Film merkezine alınan Hüsrev’in ölümünde, geçmiş ve geleceğin kavuşması ilk başlarda ve detaylarda sıkıyor, sonlara doğru açılıyor. Konuyu anlamaya başlıyorsunuz. Ayrıca fazla metafor olunca türünü sevenler için seyredilecek kalitede bir film olmuş.
Un siècle d'écrivains -
Kafası karışık olanlar için bir durulma veya daha fazla karışarak durulmanın önünü açacak S. Beckett, Voltaire, Rousseau, Nietzsche vb. gibi önemli düşünceler deryası. Acılara rağmen hayatı yaşanmaya değer kılmaya çalışan birini tanımak için bakın.
Vatican: The Hidden World -
1981'deki bir kabul gününde Mehmet Ali Ağcanın, Papa 2. John Paul'ü öldürmeye çalıştığı günün görüntüleri, Galileo ile ilgili konular. Nero'nun Aziz Petrus idam konusu, iç mekanlar, arşivler birçok gizemini görmek açısından faydalı bir yapım.
Agoniya -
Rusya İmparatorluğu, 170 milyonluk nüfusuyla, dünyanın en büyük monarşisiydi. Sanayisi vasat düzeyde gelişmiş, bir tarım ülkesi, büyük şairlerin, yazarların düşünürlerin ve devrimcilerin ülkesi bir yıkıma doğru gidiyordu. Duma vekillerinin uyarılara rağmen Çar ve Çariçe tarafından çok saygı duyulan ve yakın çevrelerine alınan Rasputin, birçok konuda danışılan birisi haline gelmişti. Çar ile Çariçe, güya bu 'Ermiş'in’ (!) mistik gücüne bel bağladılar. Koca bir imparatorluk din kisvesinin altındaki bu şarlatanın etkisiyle yıkılışı hızlanmıştır. Filme bakmanızı tavsiye ederim.
Resurrect Dead: The Mystery of the Toynbee Tiles -
Filmin çağrışımları çok güzel. Ayak altında kalmış bir yazının serüvenini ve Justin' in saygılı duruşunu beğendim. Gençlerimiz için yapılacak çok şey var diyebilirim. Bu da varmış, denecek kadar basit ve gizemli bir konu.
Alıntı:
(Lütfen yalvarıyorum, bu hareketi yok etmeyin". Gülüyorlar ve ciddiye almıyorlar. Ve sonra o kişi "Teşekkür ederim ve hoşçakalın" diyor.)
Michael Lost and Found -
Mıchael ile ilgili yapılan "I Am Mıchael" Filmini var bakabilirsiniz. Hikayesi güzel. Bahsedilen değişiminin zor olduğunu da görebilirsiniz. İnsanlar doğru bildiği şeyleri etrafındakilerin tesirinden kurtularak yapabilmesi büyük bir erdem. Bence dünyada en zor olan değişimdir.
Outlaw Prophet: Warren Jeffs -
Film hikayesi daha önce seyrettiğim Warren Jeffs belgeseli ile uyumlu ve hayat hikayesi gerçeğine uygun çekilmiş. Sahte peygamberin yine babasına itaat etmeyerek sahtenin ikinci bir sahtesi olarak meydana çıkışı, insan hırsının pespayeliğini göz önüne seriyor. Babası Warren Jeffs'e kendi yerine Noah Fielding'in peygamber seçildiğini söylemesine rağmen itaat etmeyerek kendini peygamber seçtiriyor. Bunun bedelini kendi ve cemaati de ağır bir şekilde ödemek durumda kalıyorlar.
Filmde liderin ölüşü sırasındaki olayların değişmez karakterini burada aynen göstermiş olmaları, kurtarıcı rölünü üstlenen karekterlerin cinsel zaafları çok güzel işlenmiş.
Film inanç konularına merak saranlar için seyredilmesi gereken bir kıvamda kaçırmasınlar.
Kurduğu haremine ölen babasının karılarını alacak kadar sapkın olan Warren Jeffs, 2006 yılında yakalanıp tutuklanana kadar,78 karısından 29'unun eski üvey anneleri olduğu, birçok çoğu kayıtlara geçmiştir.
Prophet's Prey -
Filmde Jeffs'in fotoğrafını FBI'ın en çok arananlar listesinde Usame b. Ladin yanında görünce, Amerika için ne kadar tehlike arzettiğini görünce dinin en büyük istismar alanı olduğu kanaatim bir daha pekişti.
2005 yılında günlüğüne "Eğer dünya neler yaptığımı biliyor olsa, beni en yüksek ağaçta asarlardı" yazan Jeffs, 2006 yılında yakalanıp tutuklanana kadar,78 karısından 29'unun eski üvey anneleri olduğu, onlarca çocuk..
Uzun süren yargılama sürecinin ardından Jeffs işlediği suçlar sebebiyle ömür boyu ve ayrıca 20 yıl hapis cezasına çarptırılırken, yaşanan korkunç olaya dair fotoğraflar da basına da yansısa hala hapisten etkisinin devam ettiği düşünülünce insanlık için korkularımızı bu tür kişilere ve kurumlara karşı yüksek tutmamız gerekiyor. Amerika gibi yüksek güvenliği olan bir devlette 1830 larda kurulmuş bir yapının kuvvetli oluşu üzerine kafa yormak gerekiyor.
The Source Family -
Belgesel hakkında şunları söylemeliyim.
Los Angeles bölgesinde, 1973 yılında kurulan Ya Ho Wha 13 veya Yahowha 13 , tarafından bir kara psychedelic rock grubu ve Baba Yod , dini ruhani lideri “Kaynak Aile” kült / komün gurubu.
Beyin yıkama tekniklerini görmek isteyen herkes için “The Source Family /Kaynak Ailesi” belgeselini seyretmekle başlamak uygun olabilir. Hollywood'un 1970'lerdeki kültünün hippi yaşam tarzını ve hedonist prensiplerine Jim Baker , Peder Yod - Maria Demopoulos ve Jodi Wille'nin perspektifinden psikolojik manipülasyonlara bakmak açısından önemli.
Peder Yod’un aile üyeleri üzerindeki etkilerini çözmek için şunu bilmek gerekiyor. Yani kişisel manyetizma, ilgi çekici felsefelerin güçlü bir bileşimi üzerinde konuşmak, mistik ortam ve müzik üyeleri duygusal olarak köleleştirmeye yeterli olmuş. Mutlaka kötü bir şey diyemeyiz… ama bence bu müzik, müzik aracılığıyla okültizm ve maneviyat gibi şeyleri keşfetmenin güvenli bir yolunu sunuşu yüzünden insanların inanma ihtiyaçlarını gideriyordu.
Başka konular varsa da dikkatimi çeken müziğin tapınma ihtiyacının giriş noktaları olduğunu bir daha görmüş olmam. Din kaynaklı gurupların müziği kullanma nedenlerini bir daha keşfettim diyebilirim. Araştırırsanız bunu göreceksiniz. Müzik, yaşamanın doğal bir uzantısı gibi görünüyor, bizzat kendisi. Çünkü Baba Yod'un müziği bir şekilde bu aileyi bir arada tutan tutkalın bir parçasıydı. Müziğe hayranı olmamak mümkün değil.
Jodi Wille bu konuda şunları söylüyor: Bu olanların gerçekten putperestlikle ilgili olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kaynak Ailesi nihayet okültistti. Onlar İsa'nın ucubeleri değildi. Her ne kadar onlar olsalar bile… Baba Yod'ın söylediği gibi hepimiz İsa'yız. Ben değil ama sizler. Übermensch fikrini ve Alman putperest ideallerini, diğer alemlere radikal bir inisiyasyonla doğa, onur, cesaret ve karakter inşasıyla ilişki kurma üzerine çok daha uyumludur.
Ve YaHoWha 13, müziklerin çoğunu, doğuşları, ağır nefes çalışmaları ve uyuşturucunun etkisiyle, meditasyonla geçmiş bir saatinin ardından ve diğer boyutlara kanalize olan Baba Yod'un ardından gidiyorlardır. Böylece yüksek boyutlu bir gerçeklikte, disiplinli bir şekilde, müziklerini yaratmadan önce önemli bir ayin yapar gibi çalışıyorlardı. Onların müziği bu ritüelin bir parçasıydı ve bence bu insanları etkiliyordu..
Three Days of the Condor -
Komplo filmlerinin annesi bu film...
bu film ikiz kulelerden tutun... Mel Gibson un Komplo Teorisi filmine kaynaklık etmiş...
Dikkat edince çok şey var...
Tesadüf yok...Kate'yi çözemedim hala neden ve nasıl karşılaştı Turner'le
Hearts in Atlantis -
İnsanın geleceği çocuklukta tanıştığı büyük kişilerle alakalı...ufku geniş biri gördüğünüzde sorun çocukken kimlerle karşılaştı...
sevginin güzelliği çocuklukta bir başka güzellik arz ediyor...
Secret Obsession -
Yabancılarında yerli film benzeri çektikleri olur mu...bakın. Baştan çözeceksiniz...
Çimento torbasını herkül gibi taşıyan sevgili. İçi kağıt dolu galiba.
Hoşuma giden filmde sevgi yanlış kişide bile saygı barındırıyorsa...ilişkilerdeki acımasızlık insanların duyarsız olmaları mı...yoksa dikkatimizden neler kaçıyor...
Basit gibi ancak çok şey anlatılmış...
Filmdeki şans hayatta yok maalesef.
Flowers in the Attic -
İçerik cinsel gelişimi bir yandan irdelerken...yargılarımız gerçekte ne sonuçlara varıyor...Bir annenin anormal davranışları gerçekte genetik mi düşünmekteyiz.
Sorgulatıcı bir film...
Greta -
Annesini kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan Frances için bir kurgulanmış olaylar olarak düşündüm.
Final beklediğim gibi olmadı...Yavaş ilerleyen filmdeki kutu metaforu için izlenir...Psikoloji eğitimi alanlara tavsiye ederim...Güzeldi
The Professor and the Madman -
Ben beğenmedim. Meydan Larousse Ansiklopedisinde bahse konu iki kişi hakkında araştırma yaptım. James Murray hakkında da kısacık bir not var...William C. Minor adı bile yok…
İngilizler kendilerini üstün millet göstermek için azlarından çoklar çıkarmaya çalışıyorlar...bilinsin istedim.
Three Identical Strangers -
Belgeselde işlenilen konuda David Kellman, Eddy Galland ve Robert Shafran birbirinden farksız üç yabancı gibiler..sonra onların bilim adına "Deney faresi gibi" yetiştirilmesi. İlim adına işlenilmiş bir haksızlık.
Syngué sabour, pierre de patience -
Filminde komaya giren kocası bedenen varlığı ile oradadır. Kadın kendisiyle konuşurken kelimeler durmadan akar ve konuştukça en derinlere inerek içinde saklı tuttuğu her şeyi anlatır. Anlattıkça hem kendisi hem de bedenen yanında olan kocası ile yüzleşir.
The Place -
Filmin konusu İnsan sendromlu tanrı veya bir şeytani form üzerinden bir ana karakterin görevini üstlenen varlığın (melek mi, insan mı...) merkezinde insanların arzularını nasıl değerlendirdiğini görmekteyiz.
Bu sadece bir film değil de dünyanın bir resmi. Ne için yaşıyoruz, mutluluğumuz, arzularımız, arzularımız, korkularımız neler? sorularını soruyor.
sonuçta filmin tam anafikrinde buluşamayacağımız kesin. Birazda sen düşün ne olabilir gibi boşlukta kalıyorsunuz.
Flywheel -
Baba ve oğul (Jay ve Toddd) ilişkisi ve Jay'in eşinin sakinlikle olaylara yön verişi örnek alınacak tarzda işlenilmiş...ailecek seyredilebilecek bir film.
Scorched Earth -
Gümüşün gelecek yüzyıllarda önemli olacağını sürekli görüyoruz. Bu filmde de ön plana çıkmış. Gina Carano için bu filme bakılır. Fimi sonuna kadar ayakta tuttu. Güzel filmdi...İyi seyirler.
The Drop -
Aksiyon beklentim yok ama benide içine çeksin sıkılmadan seyredeyim dediğiniz tarzda...finale doğru, Allah Allah, Bob da neymiş, diyeceksiniz. Senaryo ve kurgulanışı çok iyi, beğendim. İnsanların içlerindeki tutarlı davranışları dışarı çıkmıyor. Ancak çıkınca "olsun" diye hak veriyorsunuz. İşte hayat bu, neler var...görene tabii ki.
Adults in the Room -
Film ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş Yunanistan’da, sol koalisyonun lideri Çipras’ın seçimleri kazandığı gece başlayıp 5 Temmuz 2015 tarihinde yapılacak referanduma nasıl gelindiğini anlatıyor. Seçim vaatlerinin yerine getirilmesi için MoU ‘Uzlaşı Belgesi’nin yumuşatılması gerekmektedir. Aslında bu AB ile Yunanistan için yol ayrımı demek olan bu Referandumda “evet” çıkarsa, AB tarafından uygulanmak istenilen kemer sıkma önlemlerinin devamı onaylanacak. Halkın “hayır” demesi ise, Yunan halkının Tsipras liderliğindeki Syriza hükümetine desteğinin sürmesi ve AB’ye meydan okuması demek. Yunanistan, uluslararası alacaklıların yardım koşullarını kabul ya da reddetmek için referanduma gidişi. Sandıktan açık farkla "Hayır" çıktı.
Film ekonominin gidişatı ile alakalı olunca çok kişi beğenmeyebilir. Dramatize edilmiş olaylar zincirinde neler olduğunu devletler politikası nasıl işliyor...bu görmek açıısndan bakılabilir. Dersler çıkarılabilir.
2021 yılında ödenmesi gereken kredilerin içinde Dünya Bankası’na 1 milyar 869 milyon euroluk borç ödenmesi beklenen Yunanistan çıkış arıyor.
Homefront -
Baba ve kızı kötülere karşı aynı karakterleri taşıyor. Uyar olmazsa yapılması gerekeni yap. Her zaman filmdeki gibi final olmasa da hayatta cesur olmak güzel bir duygu. Aksiyon kıvamında...bizim yerli filmler tarzında güzeldi. Sıkılmadan seyredeceğinizi düşünüyorum.
Mes trésors -
Tarz olarak tam bir komedi tarzada pek uymuyor. Neşeli hayat ilişkileri içinde dünyevi statüleri gereği baba ve kızlarının bir konuda birleşip yaptıkları macera türünde hoş vakit geçireceğiniz bir film. Sıkmayan ve üzmeyen bir film diyelim.
In the Blood -
Film iddialı başlarken sonradan vasat bir hale döndü. Eğer Ava nın yetişme sahnelerinden biraz daha eklense ve gizem yönü biraz daha kuvvetli olsaydı iyi olacaktı. Aksiyon sahneleri çok zayıf kaldı.Düşman hızımdır derler, rakip kötüler basit kalması iyi olmuyor. Onlarda da seviye güçlü olmayınca Gina filmi kurtaramamış. Dövüş sahnelerinde plansızlık ve çekim kalitesi çok düşük ve dar mekanlar olunca birçok güzel sahne erimiş. Sevenleri bakabilir.Inkheart -
Her zaman dikkat ettiğim bir husustur kelimeler. Bu filmde rast gelmek tesadüf olmamalı.Kelimelerin gücünü fantastik dünyada izah edebiliriz. Gerçekler dünyasında çok az kişi bunu kabullenir. Masalların içine girince ve şifrelerini çözünce işte bu dersiniz. Film küçük seyicileri de plana katmış olmasa, biraz daha felsefik yönü aşkın olsa pek çok kişi filmden sonra biraz daha fazla düşünürdü. Kelimeler ve masallar...üzerinde daha fazla söz bulabiliriz.Yazar tanrıyı oynayabilir. Ama karakterler olay kurgusu içinde kimliğini bulunca yazara yön verebilir. Bu nedenle gerçek hayatımızda da kaderin çizgilerinde oynama olabilir. Bu filmi de keşke çocukluğumda seyretseydim dediklerimden arasına koyabilirim...ama ne diyelim...Çocuklarınıza baktırın hayal dünyalarını beslesinler. Bu tür filmler bir çocuğunuzun dünyasını zenginleştirir.
Kelimelerin onu bana getireceğini hissediyorum. Yazılanlar, çok güçlü şeylerdir. Yazarken dikkat etmelisin. Ne yazdığını önemsediğimi mi sanıyorsun? … Kaderimi sen yönetemezsin. Öyle olsa burada olmazdım. Ben, sadece kitabındaki bir karakterim ve sen benim sahibim değilsin.
Following -
Filmdeki analizler başlı başına bir ayrıcalıktı.Finale kadar gelgitler arasında ne olduğunu düşünüyorsunuz. Normalinde çok uzun olmayan film konusu yüzünden hemen bitti gibi oluyor. Beğendiğim taraf takip analizi çok konuşulmaya değer. Cobb un varsayımları da ayrı bir tad vermiş. Sorunsuz tercih edilecek bir film.
Better Watch Out -
Çocuk yaşta bir kimliğin bu kadar komplike bir kafaya sahip olması nadir ama, film boyunca daha ne yapacak bu velet deyip durduk. İnsanı tedirgin eden bir havası var. Çocuklarımız gerçekten güvende mi, yahut onlara güvenilir mi? Film bize bunu sorgulatıyor.
Mim mesle madar
İnsanın neden böyle yapıyorlar, diye sorduğum çok olmuştur. Bu film içinde böyle oldu maalesef. Yorumsuz kıyıda kalmasına da üzüldüm. Filmde yaşanan dram doğu ve batı farkı olmayacak kadar evrensel. Anneler ve babalar farkı. Yürek sızlatan konuların gözden ırak olması için unutmak iyidir. Ama savaşların dediği ülkelerde durum bu. Film konu olarak bilindik gelebilir. Tercihen seyredilmesi ve seyrettirilmesi gereken filmlerden. Sinema, Tanrıyı oynamak, kaderin ince çizgilerinde insanı uyarmaktır. Sinema dünyasında ayrışmalar bazı filmler ile gün yüzüne çıkıyor. Şurası muhakkak ki insanlık bahsi gelince, Cemil Meriç’in dediği gibi “Işık doğudan gelir”. Batı ne kadar kendini yüceltse de sonuçta batının geçmişinde acıya neden olan suiistimaller çoktur. Unutmadan müziğin evrensel ritmindeki o gizli notayı duyanlardan olabilmek önemli. Filmde de her sıkıntıyı telafi edenin yine müzik oluşu dikkate şayan bir durum.İyi seyirler.
Finaldeki Şarkı... Mim mah (ay)gibi/ Mim Meryem gibi/ Mim mader (anne) gibi/ Keşke sana sesini ne kadar çok/ Sevdiğimi söyleyebilseydim/ Çocukluğumdaki ninnilerini/ Ne kadar da çok seviyorun/ Sadeliğini seviyorum/ Yorgunluğunu seviyorum/ -hicabını,namazını/ Dudak altından/ Allah Allah demeni seviyorum/ -keşke yüreğinin köşesinde/ Bir ayna bir şamdan olabilsem/ Gözlerinin sahrasında bir damla/ Yağmur olabilsem/ Keşke olsaydı da,bir çöl dolusu çiçekle/ Sana ninni okuyabilsem/ Keşke bir gökyüzü dolusu nergiz ve/ Yasemini ellerinin bahçesine koyabilsem/ Uyu ki gözlerinde yıldızları sayabileyim/ Yanımda kal ki dünyayı ebediyete/ Kadar seninle seveyim/ Dünya eğer iyi eğer kötü/ Benim için seninle görülmeye değer/ İpeksi gül bahçeleri/ Benim için seninle koklamaya değer/ Anne/ Anne/ Keşke sana sesini ne kadar çok/ Sevdiğimi söyleyebilseydim/ Ninnilerini seviyorum/ Sesindeki hüznü seviyorum/ Anne/
Monsters of Man -
Yapay zeka ve kullanımı hakkında özgürleşme ve kontrol seviyesinin ne olacağı üzerine yorumlanmış bir film. İhtimaller düşünülmüş. Üç robot yasası yapay zekada içinde geçerli olacak mı olmayacak mı bu tartışılmış. Ancak Amerikalıların deneme için başka ülkeleri kullanması ve kendilerinden biri olunca "onlar Amerikalıydı" diyerek plan değişikliği yapmaları bu filmde de var olunca ona bozuluyor insan. Hükmetmek neden onların hakkı ...film uzun olmasına rağmen sıkmıyor. Robotların arada bir insan zayıflığı içinde kovalamaca içinde oluşları biraz hafiflik olsada güzeldi.
Mort d'un pourri -
Siyasetin gerçek yüzünü işleyen ilişkiler bağının ne çok dallı ve budaklı olduğunu anlatan ve dönemine göre epey ileri seviyede olduğu görülüyor. Daha sonra bu filmin benzeri çok çekildiğini söyleyebilirim. Teknolojinin zayıf olduğu dönemde bu başarıyı yakalayan filmi es geçmeyin. Dünya da herşey değişime mahkumdur. Ancak yönetmeye talip olan zihniyet hiç değişmeyecektir. Filmde denilen gibi. “- Serrano öldü. Hemen yeri dolduruldu. İnsanlar geçici, görev bakidir.” Filmdeki aksiyon sahneleri doğallıktan uzak değil, olması gereken kıvamda, finale kadar film gevşemiyor. Tavsiye ederim. Yeni filmleri anlamak için bu filmleri görmek lazım. İyi seyirler
Pet -
Film beklenenin üstünde bir konu işlemiş. Hayatımızın içinde gizlenmiş sapık yönleri deşifre ediyor. İlk başta mağdurları oynayan artistin adının Holly olması biraz başka hususları anımsattı. Kalsın. Merak eden araştırır. Filmin bir yerinde “ Beni bir kafese koydun. Bu aşk değil, hükmetme. Bana hiçbir şey vermedin. Tek yaptığın almak.” Bunun gibi can alıcı replikler var. Ayrıca aktörün adının da kötülük tanrısı Seth olması, filmin anlatmak istediği bir ima ya işaret ediyor. Aslında yorum yeri spoiler konusunda sıkıntı doğurmasa konuşulacak çok şey var. Türünü seven baksın. Şişirilmiş birçok filmden daha fazla fikri bir altyapısı var. Tavsiye ederim.
Ride Along -
Film başarının görünmezliğini, kendini beğenenen insanları tiye alarak çok güzel ifade etmiş. Film karakterlerin doğal yaşamlarındaki neşeli ve hızlı olan konuşma tarzları nedense hep hoş olur. Güzel bir vakit geçirdiğim filmlerden...iyi seyirler.
A Monster Calls -
İnsan hayatında bazı şeyler vardır, kırk yılda bir gelir. Bu filmde bunca zamandır baktığım filmler arasında ayrı bir yeri olacak. Bunun nedeni ne derseniz, yıllardır insanlara ters gelen fikirlerim vardı. Filmdeki dört hikayede sanki hepsi birer birer işlendi. Bu kadar olmaz denecek kadar. Gerçeklerin kabul edilmesinde neden kendimizi saklarız anlamaya çalışırdım. Bu filmde birer birer döküldü. Dersler çıkarılacak kadar birçok husus var. Conor un korkusuz karakter taşıması hayata büyük gibi bakması olabilir. Ailecek bakılacak bir film. Efektlerde güzel. Son olarak film dediğimde hep şunu esas alırım. Şu filme bakın kendinizden çok şey bulacaksınız…diyebilmeliyim. Bu da adaylar arasına girdi. İyi seyirler.
Big Bad Wolves -
Bu filmi çıktığı zaman görmüştüm. Beni etkileyen filmlerdendir. İsraillin ve Yahudilerin yalnızlığını o kadar hissedersiniz ki, bu kadar içine kapanmış bir toplum olabilir mi dersiniz. Küçük kızla kurt hikayesi gerçek gibi ise bu toplumdaki korkuyu hissedersiniz. Adaletin olmadığı hissine kapılan insanların yaptıkları ne kadar doğru ne çok sorular var bu filmde...Yahudilerin yasalarınada sıkı bağlılıkları bu filmin her karesinde işlenmiş. Gidin'ka ya film boyu kızacaksınız ama, sonrası nasıl olacak bakın.
"Yahudilere göre, bir insan doğduğu gibi tüm organları yerindeyse gömülmeli."Hiçbir anne kızını kafasız gömmek zorunda kalmamalı.
Red Dot -
İnsan hata yapabilir bu normal bir durum. Ancak hatayı başıboş ve sahipsiz bırakmak filmdeki gibi tehlikeli noktaya gelir. Film hiç beklemediğimiz bir yöne dönünce baştaki düşüncelerimiz yahut önyargılarımız hava da kaldı. Doğru olan nedir? diye film bize bırakmış herşeyi. Sormak lazım doğru olan empati yapmak mı yoksa insanlık gereği hak ettiğimiz cezayı kabullenmek mi? Ne olacak demekle olmuyor. Herşey bence ilk verilen kararlarda...doğru ilk anda verilen karardaki isabet eden bir husus. Bu nedenle sonucu ne olacaksa razı olmak. Film sinema olarak Hollywood seviyesinde değil ama konu olarak çok ileri seviyeye ulaşmış. Beğendim. Seyredin...sizde beğeneceksiniz.
Vier gegen die Bank -
Güldüğüm filmlerden biri oldu. Hayatta tesadüf yok bence, çevremizle olan ilişkilerin arkaplan bağları çok güzel işlenmiş. Beğendim. Papayıda plan dahili yapmaları çok zekice idi. İyi seyirler
Prince of Jutland -
Tiyatro havasında geçen bir film. Yaşandığı tarih zamanı çok abartılmamış, sadelik hakim. İnsan hayatındaki iktidar, hırs, entrika her şekilde işlenmiş. Filmin sadeliği bence daha çekici kılmış filmi. Çünkü bahse konu olan zamanlar gerçekten böyle olmalı. Yönetmen belkide bunu anımsatmak istemiş. Konuşmalar yer yer zirve yapıyor. Beğendim. Aşırı beklentiye girmeden bakmaya çalışın. Konunun işleyişi sıkmıyor.
Ride Along
Dünyaya pozitif bakma yeteneğini bazen unutuyoruz. Hayatı bazen ciddi almamak lazım. Eğlenceli ve komedi film türünü arada bir seyretmek insana iyi geliyor. Bu tür filmler ilaç gibi geliyor. Güleceğiniz bir film.
Red Dot -
İnsan hata yapabilir bu normal bir durum. Ancak hatayı başıboş ve sahipsiz bırakmak filmdeki gibi tehlikeli noktaya gelir. Film hiç beklemediğimiz bir yöne dönünce baştaki düşüncelerimiz yahut önyargılarımız hava da kaldı. Doğru olan nedir? diye film bize bırakmış her şeyi. Sormak lazım doğru olan empati yapmak mı yoksa insanlık gereği hak ettiğimiz cezayı kabullenmek mi? Ne olacak demekle olmuyor. Her şey bence ilk verilen kararlarda...doğru ilk anda verilen karardaki isabet eden bir husus. Bu nedenle sonucu ne olacaksa razı olmak. Film sinema olarak Hollywood seviyesinde değil ama konu olarak çok ileri seviyeye ulaşmış. Beğendim. Seyredin...sizde beğeneceksiniz.
Vier gegen die Bank -
Güldüğüm filmlerden biri oldu. Hayatta tesadüf yok bence, çevremizle olan ilişkileirn arkaplan bağları çok güzel işlenmiş. Beğendim. Papayıda plan dahili yapmaları çok zekice idi. İyi seyirler
Prince of Jutland -
Tiyatro havasında geçen bir film. Yaşandığı tarih zamanı çok abartılmamış, sadelik hakim. İnsan hayatındaki iktidar, hırs, entrika her şekilde işlenmiş. Filmin sadeliği bence daha çekici kılmış filmi. Çünkü bahse konu olan zamanlar gerçekten böyle olmalı. Yönetmen belki de bunu anımsatmak istemiş. Konuşmalar yer yer zirve yapıyor. Beğendim. Aşırı beklentiye girmeden bakmaya çalışın. Konunun işleyişi sıkmıyor.
The Thing –
Buzulların geleceğimizde büyük olaylara gebe olacağı kesin. Bu tür filmler sürekli dünyamızın gizemli yönüne biraz daha yaklaştırıyor. Film içinde, dublajda müzik seslendirme planında konuşmaları geçmiş orijinalden alt yazılı olarak bakın derim. Tarihi eski diye geri plana bırakmayın.Sürekli devam eden bir canlılık var sıkılmadan seyredersiniz.
Presumed Innocent -
Finale kadar o mu suçlu bu mu suçlu derken film bitiyor. . Filmin başında olduğu için söyleyebilirim. Sabich'e gelen o notu neden yaktı. Bu düşüncelerimizi filmin sonuna kadar kararsız bıraktı. Oyunculuk gerçeğe çok yakındı. Bitiş güzeldi. İyi seyirler.
The Messenger -
Film TV filmi kalitesinde. Ancak konu itibarıyla yaşanmış onlarca benzer vakanın bir örneği. Bu tür insanlar aramızda sayamayacağımız kadar çok aslında. Burada dikkatinizi çekecek olan insanların yaşadığı travmatik olaylar, normüstü olan her şey kişilik bünyesinde büyük değişimler nedeni oluyor. Bunlar arasında cinselliğin olduğu her örnek vaka gerçekten insan psikolojisini bozuyor. Bu filmlerin psikiyatri eğitimi alan kişilere incelemeleri için tavsiye etmeliyiz.
Film yorumu diye kimse bu teklifi kaale almayabilir. Filimde de “nasıl bildi” tepkisi hepimiz için geçerli. Olağan olmayan şeyler istisnaya düşüyor. Konu olarak güzel filmi kaçırmayın. Olur ya etrafınızda bu tür olaylar olunca size bazı yanlış kararlar almanıza engel olur. Filimde dr’un...“Gerçeği söylediğini düşündüğüne inanıyorum.” Demesi bile bakış açımızın açmazlarının olduğunu göstermektedir. Bu film için şunu bilmek gerekir. Bu gerçek bir olay…derler ya ne yapacaksın ispatı yok bunun.Tavsiye ederim.
Maze Runner: The Death Cure -
İkinci filmden hemen sonra devam ederek son bölüme baktım. Son film belki aksiyon olarak diğerlerinden daha güzel. Hiç kesilmeyen bir hızı vardı. Finale kadar takım ruhunu yitirmeyen Thomas ve arkadaşları, şartlar ne olursa olsun birbirlerine bağlı kaldılar. Terasanın gelgitleri de filme ayrı bir duygu kattı. Yapma ya hu... dedik. Filmin çekim yılı 2018 oluşu ve sokakta maskeli insanları görünce günümüzdeki pandemiyi anımsattı. İster istemez zenginlerin ayrıcalık arzularına karşı fakir insanların kurtuluş çaresi aramaları, insanı düşündürüyor. Ayrıca kıyametin bu şekilde olduğunu düşününce Kutsal kitaplardaki anlatımların dışında insanların dünyayı yaşanmaz hale getirmeleri ve bencillik tarafıyla çok sorunların çıkışı, şimdiden global dünyada asıl tedbirlerin ne olacağını anlatmaya çalışmış film. Öncelik arkadaşın olsun der gibi sürekli filmde bir hatırlatma var. Çünkü her yeni mekanda yeni bir arkadaşını bulan birisi, bunun en bariz temsili olmuş. Finalde Terasa'nın fedakarlığı ise ayrı bir güzellik katmış. Bu arada seçilmiş kurtarıcı kişi metaforu seri filmde ana tema olarak hep vardı. İyi seyirler.
Maze Runner: The Scorch Trials -
Birinci filimde İsyan grubu tarafından virüse karşı hazırlanmış olan Labirent deneyi tam sonuç vermediğinden, deney aşaması ikincide tekrarlanmak isteniyor. Thomas'ın deneyin olumsuz tarafını fark edince isyanı tekrar başlatıyor. Finale kadar heyecan düşmeden devam ediyor.Birinciyi seyretmeden ikinciye bakan pek bir şey anlamaz. İyi seyirler
The Maze Runner -
Bu filmi seyredince ilk hissettiğim kendi dünyamızında bir deney olduğu idi. Nerden geldiğimizi bilemediğimiz gibi başka bir dünyanın yahut öteki dünyanın varlığı. Bazen öyle örtüştü ki, dramatize edilen olaylar bunu yansıttı.Virüs ve kıyamet konusu her zaman karşılaştığımız konular. Bunları es geçmek istiyorum. Deneklerin hep erkek olması ve sonradan bir kızın gelişi bile ayrı bir mana kattı filme. İnsanların içinde illaki bir yönlendirici bulunur. Gally'in "ben labirente aitim" demesi üzerine çok konuşmak lazım. İyi seyirler.
French Connection II -
Birinci filmin seviyesine çıkamaz. Olaylar gerçeğe daha yakın ve uyuşturucu mafyasına karşı başarısızlık bir şekilde sürekli polisin başında. Beni güldüren bir konu var. Onu söylemek istiyorum patron Charnier in takım elbise ve düğmesi bile açılmadan kaçmasına güldüm.Eskiden filmlerde bu konulara dikkat edilmiyordu demek ki. Patron sonuçta mı diyorlar. Şimdilerde yüz çekimlerinde daha farklı olduğunu görebiliyorum. Ara da bir eskiye bakmak film dünyasının geçirdiği evreleri görmek açısından iyi. Gene Hackmanin uyuşturucu ile mücadelesi güzel sahnelerden sayılır. Ayrıca yardımcı rollerde kadın artist illaki olur. Bu filmde de yoktu. Çok değişmiş sinemaki anlayış diyebilirim şimdilerde.
The French Connection -
Yılına göre çok ileride bir film olduğunu bende söyleyebilirim.Suç dünyası ve polis arasında yaşanan olaylar güzel aktarılmış. Daha sonra çekilen filmlere kaynaklık yapacak kalite de olduğunu söylemek gerek. Finali devam etme şeklinde bitirmeleri seriyi düşündüklerinden olmalı. İyi seyirler
Meet Joe Black -
Ölüm ve vergiler/borçlar hayat kanunu. Film başarılı bir insanın her konuda olduğu gibi ölüm karşısında alacağı tavırdaki netlik çok güzel işlenmiş. Buğulu gözler arkasında gizemli aşk başlangıçtan sona kadar devam ediyor. Film teknikleri ile diğer hususları ile çok güzel. Sadece bir konuda düşüklük var. O da meleklerde olmayan bir özellik. Eğer o da olmasa bu filmin sanal yönü tam otururdu. Olsun ne yapacaksın derler ya illaki bir noksanlık konuyor bu tür filmlere... acaba insanlar gerçek sanarlar mı korkusu. İyi seyirler.
Jugend ohne Gott -
Filmin adı ile konu pek alakalı değil. Eğitim sistemini eleştiriyor. Yıllarca öğrencilere yapılan tavsiyeler hep mükemmelik üzerine olunca yapmayacakları şeylerin kalmayacağını birebir anlatıyor. Finale yakın bir yerde bir sarılma sahnesi var. Bunun buraya eklenmesini, batıda öğrenci öğretmen ilişkilerindeki soğukluk, uzak mesafenin eleştirilmesi gibi düşündürüyor. Aile de kopuk bir hayat, okulda kopuk bir hayat ve yalnızlaşmış birey ne yapar. Şiddetle tavsiye edeceğim filmlerden İyi seyirler
[/spoil] - Gidelim - Nereye? Hiçbir fikrim yok. Mükemmel olmak zorunda olmadığın her yer olabilir. Böyle bir yer var mı ki? Bulacağız.[/spoil]
In the Cloud -
Film, bir kişinin bilincini ve anılarını sanal bir alana yükleyebilen bir yazılım geliştiren bir teknoloji şirketi hakkında. Bir teröristin yapacağı kanlı cinayetleri çözmek için bu yazılımı kullanmak istiyorlar. Bu tarz filmlerin temel faktörü DMT. Bu filmde de var. Kurgu zayıf. Sonuçta insanlığın tanrı olma hevesinin başına açtığı sonsuz çığırlardan bir benzeri olmuş. İleride buna benzer çekileceğini düşünüyorum. Inception filmini anımsatan taraflar da var. Yıl itibarıyla daha yeni olmasına rağmen neden düşük seviyede olmuş derseniz. Birçok neden sayılabilir. Seyretmek yönünden sorarsanız, en son bakılması gerekenler arasına koyabilirsiniz.
Birçoğumuz büyük yalana aşık olduk . İlerleme efsanesi...Tanrı olmak hevesi...
Mein Blind Date mit dem Leben -
Engellinin hayatta karşılaştığı zorlukları kendi gücüyle aşabilir mi onun sınavı olarak seyrettim. Yüzdelik şansı yüksek değil ama bazıları azimle bunu başarabiliyor demek ki. Filmde konan cinsel içerikli sahne olmasa çocuklara tavsiye ederim ailecek bakılabilir. Anlamadığım bu tür filmleri özürlememek lazım. Ders konulu filmler bence içerik olarak daha dikkatli olunmalı. Genel yayın sisteminde bu sahneler kesilebilir. ancak İnternet üzerinde bu özgür ortam ve kısıtlama olmayıca sorun oluyor. Güzel konusuyla tavsiye ederim
Blue World Order -
Uzun bir yorum olunca bize çok söz düşmüyor. Günümüzle alakalı hikayesinde virüse başka bir bakış açısı vermesi nedeniyle, ya hu birde bu mu vardı diyorsunuz. Bu film için daha sağlam ve güçlü prodüksiyon ekibi ile ses getirirdi. Çekim yılı 2017 ve verdiği tarihin 19 Ekim 2022 oluşu dikkatleri üzerinde toplaması için yeter. Filmin zayıflıklarına bakmadan seyretmenizi isterim. Bir komplonun sızdırılması gibi gibi düşünün olur mu dersiniz. İyi seyirler
The Book of Henry -
Filmin güzelliği konusu herşeyiyle özlenen bir kıvamda. Hüzne sebep olan kısmı bile yağmurlu bir havada sıcak odun ateşinde ısınma ile telafi edilecek tatlıkla tam dozunda bırakmışlar. Hasılatının düşük olması nedenini bence kesilmiş bölümlerin olmasına yordum. Kopuk yerler oluşu hissettiriyor kendini. Ancak tavsiye ederim. İyi seyirler
The Imaginarium of Doctor Parnassus -
Hani bazı şeyler farklıdır derler. Bu filmde yoruldum sanki. Mepisto ile mücadele ederlerken bende yoruldum. Hayatımızın hep mücadele, seçim, kazanmak, kaybetmek, hayallerimizin esiri olmak, sanki herşeyin en güzeli ölümsüzlük sanırken öyle olmadığını görmek yordu beni. Aynanın arkası başka bir dünya, ne çok sorunlarımız varken paylaşamadığımız dünyanın sahibi olmadığımıza bu filmden sonra biraz sevindim galiba. İşin öte tarafı korkuyla da içime düştü. Hüzne döndü. Ölümden sonra ne yapacağız ne olacağız...ne çok sorular sordurdu hikayesi. Film güzel Goethe'nin Faust'unuda seyredince öyle olmuştum bu filmde onu başardı. Film bir rüya gibi başladı ve bitti. Sizde bu rüyayı görün. İyi seyirler.
Lifeforce -
Başlangıçta ne oluyor ne basit bir konu derken sonuna doğru kendini bağlıyor film. Cin ve şeytan çıkarma olaylarının bir benzeri yaratıklar içinde olunca acaba vampirler konusu bu şekilde mi ortaya çıktı dedim.Ancak şu kesin psişik vampirleri duymuştum, film bunu izah ediyor. Dünyamız bazen gerçekten çok tehlike altında olabilir mi demeden edemiyor insan. Her ne kadar hayal mahsulü olsa da efsaneler için çokta uydurma demeye gerek yok. Güzel bir konusu var. Yeniden çekilse birçok kişi bu filme tekrar bakar .İyi seyirler.
Cross -
Film konu olarak efsanelerin gölgesinde çekilmiş. Ölümsüzlük tutkunu olan insan tanrıyı her zaman kendine idol seçer. Çekim kaltesi zayıf kalsada güzeldi. Dünyamızda gerçekten bu hayal ile yaşayan ne çok insan olabilir. Hep merakta bırakır bizleri, içimizde illaki seçilmişlerin var oluşu. İyi seyirler.
Mindhunters -
Olayların sonunda sebepler açıklanınca hepsi ne kadar basitmiş dediğimiz film finale kadar gizemini korudu. Kafa yorucu özelliği var. Finaldeki sonuçlar açıklanınınca eve dönüş yolunu bulanlar gerçekten çok zeki değil bence şanslı olanlar oluyor. Biraz saçmalıklar var ama...sıkılmadan izleniyor.
The Glass Man -
İngilizlerin hayata bakış mizahı çok farklı. Beğenme konusu olarak değil, belki ama bir değişik halleri var. Finali merakla bekledim. Çok anlayışlı Martin'in film boyunca çıkmazlar içinde bocalarken iyi olmanın bedelini öder gibi oluşu nedeniyle durgun filmden kopmadan baktım. Ne olacak dedim. Film eleştiriye kurban gidebilir. Ancak şunu söylemek gerekir. İki sene sonra bu filme bakın çok fazla hatırınızda kalacak sahnesi var. Bunun tek nedeni normalden farklı oluşu. Film için zaten beklenen bir husus hafızada biraz fazla kalmasıdır. Bu da onlardan.
Some Guy Who Kills People -
Film için yapılan olumsuz mova katılmıyorum. İçinden çok güzel mesajlar var. Sıkılmadan izledim. Finali daha güzel sonuçlandı. Bu tür filmler aslında insana çok fazla etki bırakıyor. Küçük kızın karakteride ayrı bir güzellikte idi. İyi seyirler dilerim.
Presumed -
Klasikleşmiş bir dedektiflik konusu ama sonuna kadar tam çözemediğimiz konusuyla kafa dağıtıcı bir film. Önceden tahmin ettiğimiz kişi karakterleri bezenmiş. Aşırı kafa yorucu film beklentisinde olmayanlar için uygun bir film. Ailecek bakılacak bir tarzda...İyi seyirler.
Die Nacht der 1000 Stunden -
Tiyatro gibi bir filmdi. Güya eski dosyalar açıldı. Aile geçmişinin sırları ortaya çıktı. Bazı konular aydınlandı. Ama bu aydınlanma ölüler diyarında mı bu dünyada mı oldu buna siz karar vereceksiniz. Tür olarak korku filmi hiç değil. Gerilime de girecek bir tarafı yok. Sonuçta başlamış bulundum seyrettim. Tavsiye konusunda ise, seyredip unutulacak filmlerden, dilerseniz bakın.
Hellraiser: Judgment -
Hellraiser serisini çok bilmem. Diğer filmlerinde ne işlenildiğini çok bilmeden filmde ilk görür görmez Kutsal Kitap ta geçen sorgu, kabir azabı, ve cehennem hayatını hissettim. Amellerin arz olunması, onların kanla yazılması ve sonuçların denetçi tarafından kontrol edilmesi ve yenilir mi yutulur mu diye sunulması, 10 emirdeki günahların birebir ele ele alınması. Hayret dedim, neler düşünmüşler. Sürgün edilen melek meselesi ve Hz. İsa. Bu filmi seyreden ve ilahiyyat konusunda az bir eğitim almış kişi hemen etkilenir diyebilirim. Zina ve fuhşun zararının eleştirisi yapılmış bence. Finalde biraz kapalılık var ama, etkileyici bir film. Çekim yönünden TV film gibi olmasını pek aramıyorsunuz. Puanı duşuk olması konunun tam anlaşılır olmayışından olabilir. Güzel film etkisi üzerinizde uzun süre kalacak kaçırmayın. [/spoil]Not kan revan sahneleri o kadar itici değil sürekli olmayınca çok rahatszı olmazsınız. Yemek konusunda hassasiyetiniz varsa haber edeyim[spoil]
Ajin -
Farklı bir konu ile insanlığın bünyesinde değişik yapıda varlıkların olabilmesi genelde bahse konu olmuştur. Ajinler de, bedenen ölümsüz ve yenilenen yapısı sorun olunca bu ırk nasıl etkisiz hale getirilebilir üzerinden gelişmiş bir konusu var. Film boyunca merakal bekledim. Çözümü çok basit aslında. Filmdeki aksiyon sahnelerinde aşırı abartı yok. Bir yerde ikiz kulelere çarpan uçağı anımsatan sahne vardı. Siyah hayaletlerde ayrı bir konu Finalde devam şansı konulmuş. Seyredince sıkılmadım.
The Open House -
Film baştan belli gibi ama finali seyirciye bırakılmış durumda. Tam bir kesinlik yok finalde. Süregelen bir döngü olduğunu da fark ediyorsunuz. Film için söylenecek söz seyredilip unutulacaklardan. İyi seyirler.
Pandorum -
Ben sevmedim 20 dk sonra bıraktım. İnsanı çeken bir şey bulamadım. Yorum yapmasam daha iyi.
Vtorzhenie -
Seyretmek istedim ama sonunu getiremedim...çok çekici bir başlangıcı yok...
Reaper -
Seyretmeseniz bir şey kaybetmezsiniz..Vakit kaybı bir film
The Watcher -
Seyretmeseniz de olur... boş bir film...
The Oxford Murders -
Tek kelimeyle seyredin. Final biraz zayıf kalsa da bir şey öğrenerek bitireceğiniz film. Seyredin...
Mou gaan dou -
Ben beğendim... ikinciyi seyrettim. Birinci daha güzel.
Jik zin -
Bu filmin başından 40 dk seyredin birde sonundan 20 dk... yeterli olur. Ben bu şekilde bakabildim. Tavsiye edemem
An Amish Murder -
Sürükleyici bir cinayet dosyası...beklentiye girmeden bakabilirsiniz.
Présumé coupable
Aklanmak ile kaybolanlar yerine gelseydi ama çektikleri ile kalanlar var. Bu filme yorum yapmaktan çok Allah korusun bizleri dermek en iyisi
City of Angels -
Bir meleğin aşkını kazanmış bir insan... Harut ve Marut hikayesinden ilham alındığı belli oluyor. Meleklerin insana secde ettiğini düşünürsek, bu tür bir aşkın işlenildiği film gerçekle de yakınlığı vardır. Aşkın dini olmaz. Yaratılış farklılığıda yani melek veya insan cinsi olmayacağından bu filmi sonuna kadar izleme zevkinden kendinizi mahrum etmeyin. Her şekliyle hoş bir film.
Za granyu realnosti -
Psişik güçlere sahip kişilerin toplandığı bir gurup. Yenilmezleri anımsattı bana. Sihirbazlar Çetesi de olabilir. Filmde zayıf kalan taraf alt rollerdeki kişiler zayıf kalmış. Ancak diyaloglar da tam tersi beklentinin üstünde. Bazen bu tür insanlar aramızda var mı demeden edemiyor insan. Kenarda kalmasına bakmayın. Filmden alacağınız birşeyler var. Boyutlar konusuna merak salanlar için açık doneler var. Şu duvardaki kapı işi yok mu ne çok önümüze çıkıyor.
Seyredin değişik gelecek sanıyorum. Mükemmel film arıyorum diyenlerdenseniz kusur bulursunuz. Ama bu filmin devamı çekilecek gibi o daha iyi olacak bence. Şimdiden bakmaznız iyi olur.
Prodigy -
Bazı filmler insana bir şey öğretir. Bu da onlardan. Eğlence olmaktan çok öğretici özelliği olması nedeniyle tercih etmenizi tavsiye ederim. Zaten bazen filmler hayal kısmı zayıfladığında beğeniden düşer. Bu yönüne bakmadan seyredin.
Il gattopardo -
1860'larda İtalyan birliğinin oluşturulması sürecinde Sicilya'daki krallığı'nın çöküşü toplumsal yaşantıda meydana gelen köklü değişimlerin sancısını yaşayan Sicilyalı soylu Prens Fabzio Salina'nın fikirleri için bakılmalı. Filim çok uzun o yönden eksi.
Biz leoparlar ve aslanlardık. Bizim yerimizi alacak olanlar ise çakallar ve sırtlanlar. Ve hepimiz leoparlar, aslanlar, çakallar ve koyunlar kendimizi toplumun en değerli insanları sanmaya devam edeceğiz… Her şeyin olduğu gibi kalması için her şeyin değişmesi gerek. Bir şeyler değişmeliydi her şeyin eskisi gibi olması için.
Tetarti 04:45 -
Konu aşina geldiğimiz türden. Bir babanın işi ve ailesi arasındaki kopukluğu aşmaya çalılşırken, çocukluktan getirdiği hatıralar ve tefeci ile başı derde girince sorunların içinde boğuluyor. Final güzel bitiyor olması gerekende bu diyorsunuz. Ancak istenilen bu muydu onu düşünüyorsunuz. Yavaş bir film. Bizim yerli film havasını hissetiriyor arada bir.
Agnelli -
"Agnelli", Fiat'ın ünlü ana hissedarı / başkanı ve yüzyıl ortası İtalyan endüstrisinin devlerinden biri olan Gianni Agnelli'nin yanı sıra Avrupa toplumunun karizmatik prensi hakkında sevgilileri, profesyonel sırdaşları ve rakiplerı tarafından anlatılan ustaca hazırlanmış hikayesi. Bu parlak, büyüleyici film, Agnelli'nin ailesi ve Kissinger'dan Valentino'ya güçlü arkadaşlarından röportajlar içeriyor. O gencinden yaşlısına farklı görüşlere sahip kişilerin bile her zaman sevdiği bir adam haline gelmiş ve her zaman yaptığı her işte iz bırakmayı başarmış başarılı bir sanayicidir.
Suburra –
Tam dünya işleri bir film. Gayri meşru bir zevkin düzeni bozuşu ve ölümlerin baş nedeni olması...finalde pisliğin içinde boğulmak sözü gerçek oldu. Başından sonuna kadar sıkılmadan bakılcak bir film. Miletvekilinin bir sözü içler acısı idi.
Muhalafete göre İtalya iflasın eşiğinde, siz ne düşünüyorsunuz? Bence ağır bir ekonomik kriz yaşadığımız doğru değil. Tüketici harcamalarında hiçbir azalma olmadı. Yaşam standartlarımız şu an varlıklı ülkeler düzeyinde. Yani uçurumun eşiğinde değiliz.
Derren Brown: Apocalypse -
İllüzyonist Derren Brown, bir meteorun dünyaya çarptığına ve şimdi virüs kapmış insanlar dolu olduğuna Stevenin inanması için kandırarak hayatın ne kadar önemli olduğunu fark etmesini sağladıktan sonra ikinci bir yaşam şansı vermesi durumunda yaşadığı travma yı gözler önüne seriyor. Yine ikna ve telkin teknikleri ve büyük oyuncu kadrosu içinde kalan bir kişi kendini bu etkiden zor kurtarır. Ben günümüzde yaşanan güncel virüs olayını da bu arada anmak istiyorum. Haberler ve konuşulan her şey hakkında ani karar vermemek ve daha yavaş hareket etmek pasif kalmak önemli olduğunu anladım.
İnsan yaratılış yönünden bencil ve aceleci olması belki kullanıcılar tarafından kolay lokma olma sebebi. Ders çıkarmak lazım. Hayatta en güzel şey belki de ölümlü olduğunu unutmamak ve fırsatları iyi bir şekilde devirirken vicdanımızın sesini dinlersek bir çok olay o kadar bizi yormayacak. Hepimizin dünyaya tekrar gelme şansı bu filmdeki gibi olmadığını düşüyorsak.
Film bir çalışma ve mizansen olduğu için inandırıcılığı hakkında sonuçta çok bir şey söyleyemeyiz. Sonuçta kesilen eklenen bölümler olmuştur masa başında. Sonuçta bir illüzyon olayı başından beri varsa. İyi seyirler.
Derren Brown: Fear and Faith -
İlk bölümde Derren, korkuyu engelleyebilen 'Rumyodin' adlı bir ilaç geliştirdiğini iddia eden sahte bir ilaç şirketi kurar. Hiçbir özelliği olmayan plasebo ilaçla neler başardığını anlatır. İkinci bölümde Derren dini inanç psikolojisine bakıyor. Plasebo, telkin ve İnanç arasındaki insan faktörüne yer veriyor. Bir nevi Tanrı merkezli mi insan merkezli bir hayat yaşıyoruza cevap arıyor.
Derren Brown: Miracle -
İllüzyonist Derren Brown, korku, acı ve inançsızlığın sınırlarını çürüten bir dizi hareketle "inançla şifa" kavramını yeniden keşfettirirken sonuç olarak mucize sizsiniz sonucuna varışını görüyoruz. Ayrıca günlük gazete ve yayınların bilinçaltımıza nasıl etki ettiğini bir daha gösteriyor. Bir ara din reklamı yapıyor mu demedim değil. Ama insanı tanımayı daha önemli konuma getirmesi bence güzel oldu. İnanç belki hayatımızın temeli ama, sonuçta insanın bunu içselleştirdiğinde bazı şeyleri başarabileceğini gördük. Yani dilden kalbe olan inanç yolculuğu. Felsefeci Epiktetustan alıntıladığı anektodu hatırlamak ayrı bir güzellik oldu.
Kate & Leopold
Gökkuşağını gören bir köpek olmak, nasıl bir duygu. Köpekler renk körü olduğu halde. Bu filmde zaman çatlağından kayan biri için ölümü göze alan Kate hayran olunmalı, çok güzeldi. Ve insanın doğasında kibarlık ve zerafet varsa yıllar onda hiç bir değişime neden olmuyor. Bu fim hayal dünyanızda özel bir yer tutacaktır. Tavsiye edilir mi evet.
Derren Brown: Sacrifice -
Gizli ikna tetkikleri ve zihin kontrolu hakkında algılarınızın nasıl yönlendirildiğini görmek için seyretmenizi tavsiye ederim. Konu hakkında çok güzel tespitler var. Diğer bölümlerinede bakmayı düşünüyorum.
Daai mo seut si -
Filmin Çin tarzı olmayıp batı tarzında biraz daha ciddi rollerle çekilse ve aksiyon kısmı da hayali tarzdan uzak olsa çok daha etkileyici olurdu. İçindeki ders verici diyaloglar öylesine kulak ardı edilecek şeyler değil. Birçok sihirbaz filmden aşağı kalır bir tarafı yok. Finaldeki Yin’in farklı durumu çok şeyi bize açıklıyoı. Bence seyredin komedi film tarzında ama çok şey zihninizde yer edecek inanın buna. Puanı yüksek olan filmlerden daha fazla bilgi edinmiş olcaksınız. “7 Mucizenin neden bende etkili olmadığını artık biliyorum.” Cevabı filmde.
Misery
Bu film günümüzde site veya blog yazanlarının yaşadığı birçok olayla örtüşüyor. Takipçilerin baskı kurmaları. 30 yıl önceki bir filmde bunları görünce insan kendine, yok ya bu kadar da olur mu dedirtiyor. Çok önemli bir hususu ele alan bu çalışmayı sitesi olanlar illaki seyretsinler...kendilerine çıkaracakları bir çok hisse bulacaklar. Konu olarak 10 luk bir film
Asura -
Siyasetin arkaplanındaki aşırı uç entrika ve komploların biraz daha sersemce işlenildiği film olmuş. Çok ciddi bir tavır olmasa da benzerlerini aratmaz cinsten. Sıkılmadan bakacağınız bir film.
The Mortuary Collection -
Yaşadığımız dünyanın bilinmeyeninde birşeyler oluyor, kimse kaderinden kaçamıyor, kötülük var ama cezası ne olmalı nasıl olmalı derken bir yere geliyoruz finalde. Kafanız karışmış olarak. Güzel bir film.
“Ben kendi kaderimin efendisiyim. Hikayemin nasıl biteceğine ben karar veririm. Bitmek mi? Tatlı kızım benim. Hikayen daha yeni başlıyor”
The Grifters -
Diğer filmlere kaynaklık edecek kadar içeriği kuvvetli bir yapım. Daha önce görmediğim bir çok konu burada var. Filmin başında söylenen bir tavsiye dolandırıcı dünyasının temeli olmalı. Derslik yapılacak filmlerden...
“Ortağın olmayacak... Bu ilk dersin olsun./Büyük vurgunları unut vb...”
The Dark and the Wicked -
Şeytan hakkından çok insanların hayal ve rüyalarını gerçek ile karıştırmaları çok güzel işlenmiş. Bu film gerçek hayattaki intiharlara açıklama olarak seyretmek iyi olacak. Genelde intihar vakalarının arkasında bu tür halüsinasyon vakaları var. Güzel bir örnek film.
Elizabeth Harvest -
Filmin tekrarlanan yazgı aynı kopyada tekrar birebir yaşanması bana göre, ne olursa olsun bazı şeyleri aşamadığımız olmalı. Sonra paralel boyutların değişik bir cephesi de kopyalanan insan. Sonuçta değişmemezlik ilkesi bir kısır döngü. Çalışmaya bilimsel laflar katarak anlaşılmazlığı artırmaya çalışmışlar. Burada haz konusundaki sınırsızlığını beyan eden tespit vahşi doğamızın hala silinmediğini gösteriyor. Yemek ve cinsellik doyumsuzluğumuz ürememiz için mi zevkimiz için mi kararını vermek için filmi seyredin derim.
Elizabeth benimdi, özgür iradesiyle benim olmuştu. (Birde kızı) Buna imza atmıştı. Ama o öldü.
Şimdiyse bana insanlık kanunlarının bildiğimiz gerçekliğin sağlayamayacağı hazzı veriyor. Tekrar ve tekrar ölerek. Ve kimsenin bilmesine de gerek yok. Utanç hissetmiyorum. Bir sonucu da yok.
Gol-deun seul-leom-beo -
Konusu ile sade hayatın, saflığın ve temiz düşüncenin güçlülere/kötülere galip geleceğini göstermek amacıyla genç kitleye örnek çekilmiş bir film. Ailecekte bakılabilir. Güzel ahlak zamanımızda az bulunduğu için saf telakkisi çok oluyor. Filmde de bu konu sürekli dile geliyor. Sıkılmadan seyredeceğiz bir tarzda tavsiye ederim.
The Hummingbird Project -
Bu filmin Davud ve Golyat arasındaki mücadele ile eşleştirilmesi belki dünyamızın hangi evresinde olursak olalım aynı şeyler hükmünü icra ediyor. Para piyasasında haberleşme ve iletişimin öncelik olduğunu görünce, bilgiye sahip olmanın önemli olduğu açığa çıktı. Semitik havası ön plana çıkarılmadan dozunda bırakılmış. Film başlı başına bir yer tutacaktır zihninizde. Konusu yeter. Oyunculukta öyle basit kalmamış.
Andhadhun -
Çok tatlı ve entrikalarla dolu bir film. Hoşça bir vakit geçireceğinizi söylemem lazım. Şarkılar Hint filmlerinin vazgeçilmezi. Tavsiye ederim.
Honest Thief -
Konusu olarak değişik geldi. Olağan olmayan bir itiraf demek ki kabul görmüyor. Sıkıntı duymadan seyredebilirsiniz.
Stickman -
Bu film konu olarak biraz değişiklik gösteriyor. Her zamankiler gibi değil. Oyuncular biraz genç olunca kenarda kalmış filmlerden. Dikkatimi çeken bir konu var. Sizinle paylaşayım. Yazının yahut resmin metafizik etkisi ve sözlerin gücü. Genelde okult eğitimlerinde kelimeler, resimler ve cümleler tetikleyici olarak kullanılır. Ayinlerin temelinde vardır. Önemli olan sonuçları kontrol etmektir. Bu filmde öylesine… Finalde Emma’nın kızı annesine bir şey verir ve nerden buldun dediğinde internetten der. İşte sorun bu. İnsanlar hırsları ve niyetlerinin olması için mistik ritüelleri neden kullanırlar ki. Bilinmeden yapılan çok şeyin sonuçları burada çok güzel Anlatılmış. Çöp Adamla yaşanan macera akılda birçok tesir bırakacak durumda.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.