Bir Damla Işık
Bir mevlût gecesiydi. Soluk yüzlü bir adam, elindeki küçük meşale ile camiin kandillerini birer birer yakıyordu. Yorgun, zaif fakat manalı eli, oradan oraya değdikçe mescidin karanlığı, yeni bir sır öğrenmiş çehrelerin ferahlığı ile yavaş yavaş açılıyor, aydınlanıyor, böylece, meşalenin vuslatına mukavemet edemeyen kandiller, tükenip bitecekleri âna kadar yanmak üzere bir bir uyanıyorlardı.
Kandiller teker teker sırlarını ortaya dökerken, onları bir sütuna dayanarak seyreden genç bir adam, irkilerek yerinden kalktı.
Korkmuştu. Onlar, nasıl bir tek elin işareti ile yanma emrine can koyuyorlarsa, kendisi de gönlü kandilini ateşleyecek, sırrını ortaya döktürecek bir gizli elden korkuyordu.
Ona hak vermemek kabil mi hiç?
Bu gizli elin ateşine değip te sırrını dökmeyeni, canını harcamayan bu cihan hiç görmüş müydü?
Kandilin küçük sırrı, nihayet bir damla ışıktı. Amma onunki, işte genç adam da söylenmez sırrının meydana vurulmasından korkarak mescidin en karanlık, kendi gönlünden başka bir damla şavkı bulunmayan bir köşesine çekilip saklandı.
Yusufcuk /Sâmiha AYVERDİ
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar