Print Friendly and PDF

Bir Gün Olur Da Aşkınla Ölüm Iztırabına Düşersem

Bunlarada Bakarsınız

 


 

CXXXVIII

Birlikte mekânsız bir hale gel, yokluğun ta kendisinde yer edin, ikilik fikrini taşıyan her başı kes, as puta tapanın boynuna.

Bu kudsî dudu kuşunu, kanatları belirmeden, varlık kafesinde, şükrane olarak şekerle besle.

*              Ezel sarhoşu oldun mu ebed kılıcını al, bir Hintli’ye benzeyen varlığı Türk’çesine yağmaya koyul.

Varlık tortunu süz, sızır, arıt, o mâna şişesini arı duru şarabıyla doldur.

Yeryüzünün yılanı oldukça nerden din balığı olacaksın? Sevgili, balık oldun mu da her şeyi at denize.

Hayvanlara bak, hepsinin de başı yere eğilmiştir; adamsan kendine gel de başını yücelere kaldır.

Âdem medresesinde Tanrı’ya mahrem olduysan meleklerin âleminin başköşesine geç, otur da onlara Tanrı adlarını öğret.

*             İllâ saltanatını elde etmek istiyorsan yokluğa var, yok ol; yokluktan bir süpürge al da her şeyi sil süpür.

Yola çıkarsan mâna bineğine bin, bir yeri yurt edineceksen gök kubbenin en üstünü yurt edin.

İstiska illetine tutulmuş da susuzluğu gitmez adam gibi hiçbir şeye kanma, ne kadar yücelirsen yücel, daha da yücelmeye çalış.

Başı olan rûh, yüzünü kapıya döner; senin de başında bu sevda varsa, sarıl bu sevdaya canla başla.

Beden gölgesiz olmaz, gölge de aydın olmaz; sen var, yapayalnız pencerenin bulunduğu yere doğru kanat çırp da uç.

Mecnun’un töresine uy da kavganın, gürültünün başı kesil; çünkü bu aşk, daima halktan ayrıl demektedir.

Hem yakıp yandıran ateş ol, hem piş, kavrul; hem sarhoş ol, hem şarap kesil, hem de ikisi de olmaksızın ikisinin de neşesine sahip ol.

Hem baş ol, mahrem ol; hem soluk al, hem soluk kesil. Hem biz ol, hem bizim ol, hem de kulluk et bize.

Hıristiyan’ın senin manastırına gizlice yol bulamaması için gâh zünnâra âşık ol, gâh haça sarıl.

Bilgi sahibi oldun amma varlık yüzünden oldun; varlık gözünü bırak, varlığı görme de yürü, can gözünü aç, can gözüyle gör.

*             Başını ayak yap da Hızır huylu Mûsa olan Tebrizli Tanrı Şems’ine yürü, yed-i beyzâyı görmeye çalış.

Ey sarhoşların gümüş bedenli dilberi, ey yüzünden işimin gücümün altın kesildiği güzel, hem gümüşümü yele ver, hem gümüşümü, altınımı al.

Kışın tam ortasında atını bir hızlı sürdün mü meydanının kızgınlığından yaz bile yanar, kavrulur.

Bir günlük çocukcağız bile senin koşa sıçraya oynayışını görse sütten de kesilir, anadan da vazgeçer, memeden de.

*            Eyvahlar olsun o andan ki file benzeyen gönlüm, sizin sarhoşunuz olur da Hindistan’ı hatırlar.

Bir gün olur da aşkınla ölüm ıztırabına düşersem, ölüm titreyişi bütün vücudumu kaplarsa her parçam o aşkın ateşiyle bir gül bahçesi kesilir.

Sen gönül perdesinin ardından bir baş çıkar, bir görün de bedenimdeki her kıl sarhoş olsun, yeni baştan geçsin kendinden.

Sana ait her hâtıram, her yâdım, aşkının damına, kapısına çıkmış bir kızoğlankızdır; o kadar cilvelenmektedir, o kadar işvelenip aldatmakta.

Derken yüzünün parıltısıyla her bir hâtıram, her bir yâdım, senin gibi bir padişaha gebe kalır.

Ey Tebrizli Tanrı Şems’i, kim seni sorarsa kıskançlığımdan hemencecik kimdir, hangi adamdır soran diye onu hem görmeye başlıyorum, hem söylenmeye.

 

 

Kaynak: Cilt 2

Mevlânâ Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar