Sensizlik
Devletlim, bugün sensizliğe tahammülüm yok; beni kendimden geçir sarhoş et! dedim.
Ağaçlar, yerdeki otlar, taş ve toprak o anda birer kadeh olup bana senin aşkını sundular. Hem istemek hem de red etmek olur mu?
İçtim. Evet seni kâinat zerrelerinden her zerreden içtim; fakat kanmadım. İçtikçe de haykırdım: Sevgilim, sensizliğe takatim yok! beni, sarhoş et kendimden geçir!
O zaman bir ayak sesi duydum. Belki de bu divaneye kendi eliyle kendi kadehini getiriyordu. Ölesiye bir telâşla:
— Sen misin ? diye bağırdım.
Ama bu perişan sesime hiç tanımadığım sitemli bir ses cevap verdi:
— Zavallı küçük dostum, ne de gafilmişsin, siz birbirinize ayaklarınızla mı gidip gelirsiniz?
Hâlâ baştan ayaktan geçme dinse bu yanış, bu ibtilâ, bu ezel sergüzeşti nedir?
Muhakkak insanoğlunun bir dalalet ânı oluyor ki ne duysa dudak büküyor, ne işitse omuz kaldırıyor,.
Belki de bunun içindir ki, kendimi ayni perişan ısrarla aynı tesbihi, çeker buldum:
— Devletlim, sensizliğe takatim kalmadı, beri sarhoş et kendimden geçir!
Yusufcuk /Sâmiha AYVERDİ
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar