Yeter, Sus, Çok Söyleme
LXXXIV
Ey senem-i
golzârî çend merâ âzârî
Men çü kemin fellâhem tu dehiyem sâlârî
A gül bahçesinin güzeli, ne vakte dek beni incitip duracaksın? Bir
yoksul ekinciyim ben; sensin bana köy ağalığını veren.
Niceye bir aldatacaksın, beni? Ne yaparsan da yaraşıyor sana
hani... ne vakte dek gönüle hileyi, düzeni öğretip duracaksın?
Öğretiyorsun ama tutar da sen ona bir düzen edersen kırılır, düşer
gider; ne düzeni fayda verir, ne bir şeyi.
Beni gönlü sâf bir hale getir, sür, götür yokluğa da yokluğun
lûtfuyla şu genişlikten de kurtulay ım, şu daralıp ağlamaktan da.
Kim ağlarsa, gerçekten gömülü defineyi görmüştür o; fakat kim de
gülerse, her şeyi örten Tanrı perdelerinin ardındadır o.
Uzak bir yoldan gelmişim, kötülüklere uğramış da ulaşmışım; daha
yükümü bile açmamışım; bâri şu gizli haberi sen duy.
Kimin yükü açılmışsa sermaye peşine düşer gider; seninse sermayen
yok; yok ama gene de önünü kaşır durursun.
Yeter, sus, çok söyleme; yüzünü ona tut, ona... Müşteri dedi o
sana; sarmısak pek çok; bırak, satın alma sarmısağı.
Kaynak:
Cilt7-2
Mevlânâ
Celâleddin-Divân-ı Kebîr-Hazırlayan : Abdülbâkiy GÖLPINARLI
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar