Paşa Müslüman mıydı?
Kıymetli dostlarım merhaba.
Bugün yine her zaman olduğu gibi çok çarpıcı bir konu ile huzurlarınızdayım.
Bugün Atatürk'ün
Müslüman olup olmadığı tartışmalarına
değinecek ve onun İslam ve diğer
dinlerle ilgili görüşlerine yer vereceğiz.
Ancak şunu en baştan belirtelim ki bu videoda bir yargılama yapmayacağız.
Zira bir insan Müslüman da olabilir, ateist de olabilir, Hristiyan yahut Yahudi de bunlar kişilerin yüceltilmesi yahut alçaltılması maksadıyla kullanılacak şeyler değillerdir.
Bundan mütevellit bu videoda övgü de yergide bulamayacaksınız.
Sadece
tarafsız bir şekilde paşanın İslam ve
diğer dinler hakkındaki görüşlerini
bulacaksınız.
Kararı verecek olan sizlersiniz.
Yorumlar kısmında görüşlerinizi belirtirseniz karşılıklı konuyu tartışabiliriz, müzakere ederiz.
Ancak
lütfen yorum yaparken saygı çerçevesini
açmayalım.
Bunu en baştan belirttikten sonra bir önceki Yavuz Sultan Selim videomuzda kaynakları açıklama kısmına yazmama rağmen okuma zahmetinde bulunmayıp hakaret yazma zahmetinde bulunanlar olduğu için bugünkü videomuzda Atatürk'ün sözlerini nereden aldığımı tek tek ifade edeceğim.
Konumuza
geçmeden önce belirtelim ki kanalımızda
hep böyle çarpıcı konular işlenmektedir.
Anlatılmayanlar anlatılmakta, bilinmeyenler söylenmektedir.
Bundan dolayı kanalımıza abone olursanız pişman olmayacağınızı söyleyebiliriz.
Hem
entelektüel ortamlarda hem kahve sohbetlerinde
sessizce dillendirilen iddiaları
belirterek konumuza başlayalım.
Kimi Atatürk'ün sağlam bir Müslüman olduğunu söylerken, kimi sadece inançlı bir Müslüman olduğunu söyler.
Murat
Bardakçı, Şükr Hanoğlu gibi araştırmacılar
onu ateist olarak değerlendirirken, Mete
Tuncay gibi araştırmacılar da onu deist
olarak değerlendirir.
Hatta kimileri onun gittiği ilkokulun sahibi Şemsi Efendi'nin sabateist olması münasebetiyle onun sabateist olduğunu dahi iddia eder.
Gördüğünüz üzere Paşa'nın dini görüşü hakkında belli ve ortak bir fikir bulunmamakta.
Epey geniş bir yelpazede onun dini görüşü değerlendirilmekte.
Peki
bunlardan hangisi doğru? Öncelikle İslam'a
dair pozitif yorumlar yaptığı görüşlerine
yer verelim.
Şükrü Hanioğlu'nun
Atatürk hakkında yazdığı en değerli
biyograferden biri olan Atatürk kitabını
okumanızı tavsiye ederim.
Sağlam
çalışılmış bir kitap.
Bu eserde belirtildiğine göre meclisin çalışmalarını yorumlayan müdafaa-i hukuk muhaliflerinin Mustafa Kemal Paşa'yı Türkçü mebuslarla çatışan İslamcıların lideri olarak gördüğünü belirtmesi dikkat çekici.
Evet.
Mebuslar Mustafa Kemal Paşa'yı İslamcı olarak görüyorlardı.
Zira Paşa'nın ilk meclisteki konuşmalarına bakarsak hakikaten İslamcı Paşa görüntüsü ortaya çıkmaktadır.
Nitekim o dönemde basılan bir afişte milli mücadelenin önemli şahsiyetlerinin resimleri bulunmakta.
Entepe'de
de Mustafa Kemal Paşa'nın resmi
bulunmaktadır.
Bütün
bunların üstünde de Halaskeran-ı İslam
yazmakta.
Yani İslam'ın kurtarıcıları.
Mesela ilk meclisin açılış töreninin cumaya denk getirilmesi.
Bu açılışın bildirisini hazırlayan Mustafa Kemal Paşa'nın bildiriyi Arapça dualarla doldurması meclisin Hacı Bayram Camii'ndeki cuma namazından sonra Sancak-ı Şerif ve Sakal-ı Şerif ile dualar edilerek, kurbanlar kesilerek, hatimler indirilerek açılması bir tesadüf değildir.
Mustafa Kemal Paşa'nın heyeti temsili adına yayımladığı bahsettiğimiz bu genelgede ülke genelinde hatimlerin indirilmesi, Buhari şeriflerin okunması, minarelerden salavatların getirilmesi, halife hazretlerinin mübarek ismi şeriflerinin anılması, mevlitler okutulması istenmiştir.
Bütün bu program İstiklal Harbimiz adlı eserinde yazdığına göre muhafazakar olarak niteleyebileceğimiz Kazım Karabekir'i dahi rahatsız etmiş ve özetle bu kadar nümayişe ne gerek vardı dedirtmiştir.
Bu
hareketler halkın meclis etrafında kenetlenmesini
sağlamak maksadıyla yapılmış bilinçli ve
akıllıca hareketlerdir.
Meclisin
ilk icraatlarından birinin meni müskirat
yani içki yasağı olması da enteresandır.
Şükrioğlu az önce bahsettiğimiz eserinde bu hususta bir zamanlar büfesini pembe, sarı ve yeşil likörlerle donatan meclis liderinin içki yasağının en içten destekçisi haline geldiğini söyledikten sonra yeni rejime geçilinceye kadar bu kanuna dokunmamasını, İslam imanının savunucusu imajının zedelenmesini istememesi olarak göstermiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi'nin kayıtlarına göre 1923 yılında Balıkesir Zaanospaşa Cami'nde minberden öyle bir konuşma yapmaktadır ki benim diyen bir müftü ancak böyle konuşabilir.
Bakın ne diyor.
Peygamber Efendimiz Hazretleri Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur.
anayasası
hepimizce bilinir ki şanı büyük olan
yüce Kur'an'daki naslardır.
İnsanlara
gelişme ve aydınlanma ışığı vermiş olan
dinimiz son dindir.
En eksiksiz
dindir.
Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.
Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uygun düşmeseydi bununla diğer ilahi doğa yasaları arasında karşıtlık olması gerekirdi.
Çünkü bütün evren yasalarını yapan Cenabı Hak'tır.
Yine
kendisine 1923 yılında Armağan olarak
küçük boyda bir Kur'an gönderilmesi
üzerine şöyle şahane bir teşekkür
etmektedir.
Bence değerini takdire imkanı olmayan bu hediyeyi en derin ve hürmetkar bir duygularımla saklayacağım.
Atatürk'ü yakından tanıyan Sadi Borak'ın kaleme aldığı öyküleriyle Atatürk'ün Özel Mektupları adlı esere bakarsanız, Atatürk'ün mektuplarında sıkça Allah izin verirse, Allah'ın yazgısı neyse o olur.
Başarı Allah'tandır.
İnşallah alasmık Allah nasip ederse ifadelerini kullandığını görürüz.
Tabii bunları inancı gereği mi yoksa kültürün bir parçası olarak mı kullandığını bilemiyoruz.
Sadi Bora'ın Atatürk'ün resmi yayınlara girmemiş söylev ve Deme Yazışma ve Söyleşileri başlıklı kitabına baktığımızda da Atatürk'ün ilim öğrenmeyi teşvik ederken dinimizin ilme verdiği önemden cumhuriyet rejimini övmek istediğinde de İslam'daki meşveret yani danışmaya verilen önemden bahsettiği görülmektedir.
Mesela bir konuşmasında cumhuriyeti methetmek için şöyle demekte.
Yönetim zalim padişahlardan oluşmazsa ancak milletin seçtiği insanlardan, vekillerden kurulu bir şuraya malik olursa ve bu şura adalet üzere hareket ederse işte Allah'ın ve Kur'an'ın istediği hükümet olur.
Atatürk'ün
Bütün Eserleri adlı çalışmada doğudaki
aşiretlere gönderilen mektup ve telgraflara
bakarsanız karşınıza ciddi manada dindar
bir Mustafa Kemal Paşa portresi çıkar.
Mesela
17 Mart 1920 tarihinde yayınladığı
genelgeyi Paşa şöyle bitirir.
İnsanlık dünyasının beğenisi, İslam dünyasının kurtuluşu dilekleri yüksek halifeliğin yabancı etkilerden kurtarılmasına ve ulusal bağımsızlığın geçmişteki şanımıza yaraşır bir inançla savunulup sağlanmasına bağlıdır.
giriştiğimiz
bağımsızlık ve yurt savaşıa ulu tanrının
yardım ve kayırıcılığı bizimledir.
Paşa'nın
1924 öncesindeki konuşmalarında,
telgraflarında, mektuplarında hilafeti
ve halifeyi özellikle öne çıkarması
dikkat çekicidir.
1923'te Refet Bele yazdığı mektuptaki şu giriş cümlesini ancak bir İslamcı kaleme alabilir.
Değerli kardeşiniz Rifat Bey'in verdiği yüce telinizi yani telgrafı kastediyor.
Halife
Hazretleri Efendimize sundum ve gösterdim.
Peygamber hazretlerinin yüce vekili şeklinde mektup devam ediyor.
Mektubun
ilerleyen satırlarındaki şu ifadeler
karşımızda İslamcı bir kişinin olduğuna
şüphe bırakmıyor.
Yüce Cebrail evrenin övüncü Peygamber Efendimize ona selam olsun.
Tanrının elçisi olduğunu bildirdiği gibi yüksek kişiliğiniz de halife hazretlerine vekil olduğunu bildirdiğinden dolayı yüce varlığınız kendilerine bütün yaşadığı günlerin en mutlu ve en kutlu bir olayını her zaman için anımsatacaktır.
Mustafa Kemal Paşa'nın milli mücadelenin öncelikli amaçlarından olarak hilafetin kurtarılmasını sayması İslam dünyasının desteğini alabilmek maksadıyla yapılan bir strateji olduğu aşikardır.
Murat Bardakçı
Mustafa Kemal Paşa'nın hilafet hakkındaki
düşüncelerini ve politikasını üç kısma
ayırıyor.
Halifeyi ve hilafeti kurtarmak.
Hilafeti kurtarmak.
Hilafetten
kurtulmak.
Hakikaten de Mustafa Kemal Paşa'nın 1919'dan başlayarak hilafetin kaldırıldığı 1924 senesine kadarki konuşmalarına bakarsanız bu sıralamayı birebir gerçekleştirmiştir.
Bakın
Atatürk'ün yakın arkadaşı Masar Müfit
Kansu Erzurum'dan ölümüne kadar Atatürk
ile Beraber adlı eserinde ilginç bir
anekdot aktarır.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresi'ndeki bir konuşmasını asıl amaçlarının padişahı ve halifeyi kurtarmak olduğunu bildirmesi ve bunun için dua etmesinin ardından yanında bulunan Masar Müfit Kansu o akşam Paşa'ya, "Paşam, nutkunuzun sonunu müftü efendinin duası gibi bitirdiniz.
" diye şaşkınlığını iletince Paşa'dan maksadını anlıyorum.
Anlıyorum ama şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya inandırmaktan ibarettir cevabını alır.
Atatürk çok zeki ve reel politik bir insandır.
Nerede nasıl davranması, nasıl konuşması gerektiğini çok iyi bilen bir stratejisttir.
Onun din
ve İslam hakkındaki sözlerini iki bölümde
mütalaa etmemiz gerekir.
Kurtuluş
Savaşı yıllarındaki Mustafa Kemal
Paşa'nın görüşleriyle Cumhuriyetin kurulmasının
sonrasında Mustafa Kemal Paşa'nın
görüşleri.
Taha Akyol Ama hangi Atatürk kitabında ilginç bir istatistiğe yer verir? Paşa'nın 1920-23 yılları arasındaki konuşmalarında kullandığı İslami terimler ile 1923 ile 29 arasındaki konuşmalarda kullandığı İslami terimler ve onların sayıları.
1923'e
kadar 792 İslami terim kullanırken 1923
sonrasındaki konuşmalarında bu sayı
gözle görülür bir şekilde düşüş
yaşamıştır.
Sadece 362.
Buradan
hareketle Paşa'nın konuşmalarını daha
seküler bir hale dürüdüğü ortaya çıkmaktadır.
Bu
hususta çok fazla yazışması ve konuşması
vardır.
Ancak videoyu uzatmamak için buraya almayacağım.
Daha fazlasını
arzu edenler Atatürk'ün söylev ve
demeşleri, Atatürk'ün bütün eserleri, Atatürk'ten
hatıralar gibi kaynaklara bakabilir.
Ha bu arada Mustafa Kemal Paşa'nın hafız olduğunu söyleyenler var.
Kısaca
söyleyelim ki bu bilgi doğru değildir.
Paşa hafız olsaydı övünerek söylerdik ancak değil.
Hatta Mustafa Kemal Paşa bir mektubunda hafızlar için beyni sulanmış ibaresini kullanmaktadır.
Sanırım
Paşa hafız olsaydı kendisine de dokunacak
böyle bir ifade kullanmazdı.
Paşa'nın
vefatından önce son sözünün aleykümselam
olduğu da iddia edilir ki buna doğru
demek pek mümkün görünmemektedir.
Dönemin gazetelerinin Şevket Süreyya Aydemir, Cemal Kutay, Ruşen Eşref Ünaydın gibi dönemin tanıklarını yazdığına göre Atatürk'ün bilinci açıkken son sözü saat kaç olmuştur? Bilinci kapalıyken ise aman dil, aman dil gibi manası anlaşılmayan ifadeler çıkmıştır ağzından.
Yani son sözü aleykümselamdı ifadesi sonradan uydurulmuş bir bilgi gibi duruyor.
Şimdi
gelelim Atatürk'ün İslam ve din karşıtı
gibi görünen konuşmalarına.
Ben size
konuşmaları yorumsuz aktaracağım.
Siz
görüşlerinizi yorumlar kısmına yazarsınız.
Aziz dostlar önce en meşhur olanlarla başlayalım.
Ardından da pek bilinmeyenlere geçelim.
İkra bismi rabbike safsatası.
Atatürk'ün yayınlanmayan veya sansürlü yayınlanan pek çok konuşması, yazışması vardır.
Onlardan
biri olan bir mektubunu Atilla Oral
yayınlamıştır.
Atatürk Türk Tarih Kurumu başkanlığını kendi el yazısı ile yazdığı mektubunda Arapları ikre bismi rabbi safsatasını esas tutmakla itham ediyor.
Herkesin bildiği üzere ilk inen ayet olan Ahlak suresinin 1.
ayetine gazi safsata diyor.
Türk Dil Kurumunun sözlüğüne baktığımızda safsata kelimesinin karşılığı olarak karşımıza boş, temelsiz, asılsız söz manaları çıkıyor.
Bir diğer meşhur sözü ise 1 Kasım 1937 senesinde mecliste yaptığı bir konuşmada geçen bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız Cumhuriyet Halk Partisi programıdır.
Bunun
kapsadığı prensipler yönetimde ve politikada
bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir.
İşte tartışmalı söz şimdi geliyor aziz dostlar.
Bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır.
Biz ilhamlarımızı
gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya
yaşamdan almış buluyoruz.
Bu prensipleri 90 indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır.
Paşa
din kitaplarını kastediyor ve onlar için
gökten indiği sanılan zannedilen diyor.
Yani gökten falan inmedi bu kitaplar yeryüzünde yazıldı demek istiyor.
1932 ve 33 yılları arasında bir yıl Ankara'da Amerika büyükelçiliği yapan Charles Sher'ın Amerika'ya gönderdiği raporda Atatürk'ün din inancı ile ilgili enteresan bilgiler mevcut.
Shery
Atatürk'le yaptığı görüşmeyi kitabına
almamayı tercih etmiş ama raporlaştırıp
Amerika Dışişleri Bakanlığı'na
göndermiştir.
Bu raporu Rifat Bali çeşitli yerlerde Amerikan büyükelçisi Charles Sher'ın raporu Atatürk'ün dine bakışı başlığıyla yayınladı.
Buradaki iddiaya göre Sheryll Kur'an'ın neden Türkçeye çevrildiğini sorduğunda Atatürk ona şöyle cevap vermiş.
Kur'an'dan bir bölüm okudu.
Hz.
Muhammed
amcasıyile amca kızının yaptıkları için,
yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme
gitmeleri için beddua eder.
Düşünen bir Türk böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin? dedikten sonra Sheryl Atatürk'ün kendisine Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylediğini iddia etmektedir.
Shery'ın iddiasına bakılırsa Atatürk'ün Kur'an'ı Türkçeye tercüme ettirmesinin sebebi Türk halkanının Kur'an'dan tiksinmesini temindir.
Cheryell'ın
iddiasının bir benzerini de Kazım
Karabekir söylemektedir.
Kazım Karabekir
Paşaların Kavgası adlı eserinde Mustafa
Kemal Paşa ile konuştuğu esnada Paşa'nın
kendisine Evet Karabekir Arapoğlu'nun
Yahvelerini Türkoğullarına öğretmek için
Kur'an'ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve
böylece de okutturacağım ta ki budalık
edip de aldanmakta devam etmesinler
dediğini aktarır.
Nave
kelimesi için yine Türk Dil Kurumu sözüne
başvurduğumuzda karşımıza saçma sapan
söz karşılığı çıkmaktadır.
Bu bir hatırattır.
Kişiseldir.
Kötüleme amaçlı olabilir diyebilirsiniz.
Hakkınız var.
Ancak
birbiriyle bağlantısı olmayan Kazım
Karabekir'in ve Amerikan büyükelçisi
Sheryll'ın da aynı şeyleri söylemesi bu
sözün sağlaması niteliğindedir.
Atatürk'ün
bütün eserleri 25.
cilt 298.
sayfasında
aktarıldığına göre Türkçe ezan
çalışmaları için toplanılan hafızlara
Paşa Kur'an'ı neden tercüme ettirdiğini
az önce söylediklerimize destekler
mahiyette açıkladıktan sonra evet ben de
bilirim ki insan dinsiz olmaz fakat
Türk'ün dini tabiattır diye açıklamada
bulunmaktadır.
Bizati
kendisinin yazmış olduğu nutukta Mustafa
Kemal Paşa'nın ilginç bir teklifi
bulunmaktadır.
O Nutuk'un 2.
cildi
713.
sayfasında İslam'ın, Hristiyanlığın ve Budizmin kaldırılıp yerine yepyeni bir dinin kurulması teklifini yapmakta.
Aziz
dostlar siz ekrandan orijinal metni takip
ederken ben size günümüz Türkçesiyle
aktarayım.
Efendiler, bütün insanlığın tecrübe, bilgi ve düşüncede ilerleyip yükselmesi Hristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale getirilmiş, bütün dünyayı kapsayan saf ve lekesiz bir dinin kurulması ve insanların şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek bütün beden ve zekalarını zehirleyen zarar tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların oluşmasını zorunlu kılan bir dünya devleti hayalinin tatlı olduğunu inkar edecek değiliz.
Paşa
diğer dinler gibi İslam'ın da kaldırılmasını
istiyor gibi duruyor.
Ayrıca
burada Yahudiliğin sayılmaması bazı
insanlar tarafından dikkat çekici olarak
ifade edilmektedir.
Atatürk
benzer bir açıklamayı kendisiyle görüşen
İngiliz gazeteci Grace Alison'a da
yapmış ve Alison'ın bugünkü Türkiye adlı
eserinin 24.
sayfasındaki iddiasına göre Atatürk ona "Benim dinim yok.
ve bazen
bütün dinlerin denizin dibini boylamasını
istiyorum dediğini yazmıştır.
Manevi kızı Afet İnan'ın hazırlamış olduğu Atatürk hakkında hatıralar ve belgeler adlı eserinde Atatürk'ün hayatın varoluşunu şöyle açıkladığını yazmaktadır.
Hayat herhangi bir tabiat harici amili müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde tabii ve zaruri bir kimya, bir fizik seyri neticesidir.
dedikten sonra insanların sularda çırpınan bir mevcuttan meydana geldiğini ifade etmiştir.
Yani demek istiyor ki Paşa, hayat dışarıdan bir müdahale ile var olmamış, kimya ve fizik neticesinde doğal olarak kendiliğinden meydana gelmiştir.
Paşa evrim teorisini anlatıyor yani.
Evet kıymetli dostlar yukarıda Gazi'nin İslam ve din hakkındaki olumlu söylemlerinde belirttiğim gibi din ve İslam hakkındaki olumsuz söylemlerinde de daha pek çok örnek mevcut.
Ancak netice itibariyle tez yazmıyoruz.
Bir YouTube videosu çekiyoruz.
Bundan mütevellit bu kadarla iktifa edelim.
Şimdi ben size Gazi'nin din ve İslam hakkındaki görüşlerini aktardım.
Şimdi siz söyleyin.
Paşa Müslüman
mıydı? değil miydi? Yorumlarda tartışalım.
Ama videomuzun başında belirttiğimiz gibi lütfen saygı sınırlarını aşmadan değerlendirmelerde bulunalım.
Bu tarz
videoların devamının gelmesi beğenilerinize
ve kanalımıza abone olmanıza bağlı.
Lütfen kanalımıza abone olmayı, videomuzu beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı ihmal etmeyiniz.
İltifat
yoksa marifet de yoktur.
Bir videoyu
dahi hazırlamak inanın çok yorucu.
Bir beğeni, bir teşekkür mesajı geldiğinde işte o zaman yorgunluğumuz gidiyor.
Artık gerisi sizde.
Hoşça kalın.
BİZE GÖRE SİYASETEN MÜSLÜMAN DEĞİLDİ.
İPİN UCUNU KAÇIRMIŞTI. GERİDE DÖNEMEDİ. ANCAK ZAHİRE İTİBAR EDERİZ.
İÇİNDEKİ DOĞRUSUNU ALLAH TEÂLÂ BİLİR. GALİBA, ONUN BENZERİ OLAN HZ. EBU TÂLİB EFENDİMİZE
BENZEMİŞ. DEVLETİ MİLLETİ KURTARMIŞ VE KENDİNİ FEDA ETMİŞ OLABİLİR.
DEVLET OLMAK EN ÖNEMLİ MESELEDİR.
BUGÜN ONUN YANLIŞLARINI ÖRNEK ALMAK İSE ALLAH TEÂLÂ YA İSYANDIR. ONA GÖRE HAREKET ETMEK İCAB EDER.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder