3. Dünya Savaşı Olmayacak
Bu konudaki polemiklere girmeyeceğim.
Corana dediler, insanları evlerine hapsettiler. Deprem dediler, inşaat işlerini
ranta çevirdiler. Şimdi de savaş çıkacak diyerek insanlara korku salıp, yaşama sevinçlerini ellerinden alıyorlar.
Allah Teâlâ, Yahudilerin dünyayı
iki defa fesada uğratacağını söylüyor. Üçüncüsü yok
İsra Suresi 4. Biz, Kitap'ta
(Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk
yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz" diye
hükmettik.
Binaenaleyh, Dünyada çıkmış
savaşların arkaplanında daima Yahudi vardır. Merak ediyorsanız…Ek okumaya bakın
Yahudiler, 3. dünya savaşı için gayret etselerde, o haklarını kaybettiler. İki defa bozgunculuk yaptılar. Tefsirlerde bu bozgunculuklar için teviller vardır. Kur'ân-ı Kerim canlı kitaptır. Tarihselcilerin anlayışına zıt eski zamana değil bütün zaman hükmeder. Kıyamet için söylenen Armageddonun çıkma ihtimali için çok vakit var.
Kulların aceleciliği ile Kıyamet
saatinin öne alınması muhaldir. Allah Teâlâ, şımaran kavimleri helak etme
konusunda Ümmeti Muhammed [salla'llâhu aleyhi ve sellem] hakkında toplu savaşı
murat etmeyeceğini Efendimiz salla'llâhu aleyhi ve selleme bildirmiştir. Genelde
fitne ve huzursuzluk olacaktır.
Sonuç, birileri bir şey yapar,
bunu kendi öz hayatınıza merkez edinmeyin. Korkuya düşerek, saçma sapan
kararlar almayın. Hatırlarsanız Corana yüzünden zenginlerimiz Amerikada villa
aldılar. Sonra kasırga bütün evlerini yıktı. Yine İzmir'in Selçuk ilçesine
bağlı Şirince köyü, Maya takvimine göre 21 Aralık 2012'de kopacağı
söylenen kıyametten etkilenmeyeceği yönündeki bir inanış nedeniyle dünyanın
ilgi odağı oldu. Bu söylenti sayesinde köyde büyük bir turist akını
yaşandı ve köyün adı "kıyamet köyü" olarak duyuldu.
Bunun gibi bir saçma şey.
Hepimize düşen kulluğumuzu
yapmaktır. Ölecek biri için kıyamet ne kadar önemli olabilir ki…
******
Armageddon: dini kaynaklarda
Dünya'nın sonunu getireceği düşünülen büyük kıyamet savaşıdır. "Melhame-i
Kübra" (En Büyük Savaş) olarak da bilinen bu savaş, İsrail'deki Megiddo
(Megiddo) Ovası'nda yapılacağına inanılan, ancak bazı rivayetlerde Türkiye'deki
Amik Ovası'na işaret eden, Hristiyan, Yahudi ve İslam kaynaklarında yer alan
bir kavramdır.
Ek Okuma
ROCKEFELLER’DEN SON YÜZYILIN EN
BÜYÜK İTİRAFLARI
ABD’li Yahudi bankacı işadamı
David Rockefeller, son yüzyılın en büyük itiraflarını yaptı. Rockefeller’e
atfedilen bu itiraflar, aslında hepimizin bildiği tarihi gerçekler..
ROCKEFELLER’DEN SON YÜZYILIN EN
BÜYÜK İTİRAFLARI
Advertİşte David Rockefeller’in
söyledikleri:
TÜRKİYE’YE ADNAN MENDERES
ZAMANINDA “MARSHALL YARDIMI” İLE EL ATTIK
Mesela Türkiye’yi ele alalım.
Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine
bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet
güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall
yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi
yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu
ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç
istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve
bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı
İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik Menderes
bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya
başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya
dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler
yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için,
sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun
öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi.
Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli
ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ
DOĞRULTUSUNDA YAPILDI
Aynı ülkede gerçekleşen 1980
darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir
solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda
ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin
piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun
üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak
istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest
bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi
uzatıyorlardı.
BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA
İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ
En sonunda bu ikilem yine
bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen.
Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı.
Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan
ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz
olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye
gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke
halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle
bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye
başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları
sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce
Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına
iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün
olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin
bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur
gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada
oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir
“kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen
kabullenecektir.
ÖZAL, İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA
KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI
Askeri hükümet bir süre devlet
yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu
Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin
kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar
gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin
rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla
dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de
ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına
sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu
ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje
ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi
zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini
yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli
kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.
TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR GÖRDÜ,
ARKADAŞ, DOST, AİLE GİBİ KAVRAMLAR UNUTULDU
Bu arada, Özal bütün bunların
yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi
kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz
hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en
kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının
çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş,
dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye
başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak
yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet
işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar
ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme
hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.
“KÜRT DEVLETİ PROJESİNİ” HAYATA
GEÇİRMEK İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK
Beyni yıkandığı için temiz
hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek
kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini
zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve
prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek
kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke
insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden
bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de
Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu
örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca
Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren
Türkiye, bizim hiçbir istediğimiz geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın
gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli
olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda
kalacak.
TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ… SU
KAYNAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMI BURADA
Rockefeller de sözü devralarak
başlıyor;
Türkiye hakkında biraz daha
durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için
çok önemlidir. Nedenlerine gelince:
Bir kere Büyük İsrail Devleti
topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.
İkincisi, Müslüman ve demokratik
bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce
Türkiye’den başlamalıyız.
Üçüncüsü, Avrupa ve Asya arasında
bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına
sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde
olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki
diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve
avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler
karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı,
ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki
adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı
bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar.
EN ÖNEMLİSİ, TÜRKLER MEDENİYETİN
BEŞİĞİDİR VE KÖKENLERİ SÜMERLERE KADAR DAYANIR
Dördüncüsü, ülke bor madenleri
bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir
gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek.
Beşincisi ve belki de en önemli
olanı Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta
Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip,
Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en
medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler,
Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar
kuran Hititler ve Asurlular’ın da Türk kökenli olma ihtimali yüksektir.
Milattan Önce 3.500 yıllarında
Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti
sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve
vergi toplaya, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin
başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk
kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani
göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen
“kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar
çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz
yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi
yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın
simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan
medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki
süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir.
Fakat biz bunu örtbas etmek için,
Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış
olmasına ve Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya
tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır;
ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek
uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene
sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır.
MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLARAK
TÜRKLERİ KABUL EDEMEZDİK, BU MİRASA EL KOYMALIYDIK
Medeniyetin beşiği olarak
Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına
el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum
olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve
Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve
haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü
olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız
sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı
düzeylerdir.
Aslında insanlar tarih
kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için
duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.
Ben de o ana kadar en medeni ulus
olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu
değiştirmek istedim.
OSMANLI’YI YIKMAK ZOR OLMADI
“Dünya ülkelerini nasıl ele
geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla
konuşmayı sürdürdü.
Rothschild: Sana tarihten
örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da
bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı
İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve
İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu
sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek,
bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat
padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor
olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri
ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla
evleniyorlardı. Tabii Hürem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde
söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim
istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar.
Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle zevk ve
sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Mason örgütleri
tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar
kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda
hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak
planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim
finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I.
Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i
yani sentezi oluşturdu.
HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN
GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR
İkinci Dünya Savaşı’nın asıl
sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli
neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni
İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul
etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi,
yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman,
Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali
yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce
erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu.
Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak
çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış,
durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne
kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca
koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş,
Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden
Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok
daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok
edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu
Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı
Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek
zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.
ATOM BOMBASI, YAHUDİLERİN
YAŞADIĞI ALMANYA’YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI
Almanlar’dan nefret eden o zaman
ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri
mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında
başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok
güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa
girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu
ülkeye atom bombası atılamazdı. Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber
alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için
yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz
yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.
İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD
AİLESİ’NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU
Ve böylece Büyük İsrail
İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild
Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu
arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman,
Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç
paralar devreye giriyordu.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NE YETERİ KADAR
ÜLKE TAHSİS EDİLMİŞ, MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ
Sovyetler Birliği, Hegel
Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan
International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan
W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol
kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya
ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar;
Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması
ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.
ÇİN, HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ
BİR ÜLKE AMA ABD EKONOMİSİNE KATKISI BÜYÜK
Çin ise Amerikan Bechtel
Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi.
Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan
ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara
çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.
VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND,
ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA SAVAŞ ENDÜSTRİSİ’NİN DENEME VE
GELİŞMESİNE YARADI
Size dünyadan kısa örnekler
vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik
Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları
deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri
kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehirin
bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa
sürüklendi.
Kore savaşı ile bu ülke iyiye
bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi.
Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile
biyolojik savaş denemeleri yapıldı.
Kamboçya’da Amerika ile ticaret
yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerlerine
ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi.
Tayland’da yine ülke yönetimi
devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize
çalıştı.
Endonezya devlet başkanı Suharto
1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu
Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.
Afganistan savaşı Ruslara silah
sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen
silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca
ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda
tamamen bizim kontrolümüz altındadır.
İran-Irak savaşı Saddam’a büyük
vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve
tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki bizlerden daha
fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas
ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine
bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu de yine bizlerden daha fazla borç
almakla mümkün oluyordu.
Saddam dolduruşa getirilerek
başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile ırak ekonomisi bir kez daha
çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş
bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta
test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi
yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın,
tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları
öldürmeye devam ediyorlar.
1990 Yugoslav savaşında salkım
bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında
yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış
olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.
Rotthschild konuşmasına “Bu
ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe
gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti.
ZAİRE, ÇAD, YEMEN, GUATEMALA,
ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU,
URUGUAY, ANGOLA’DAKİ SAVAŞLAR VE DARBELER BİZİM PLANLARIMIZDI
Zaire devletinin başına CIA
destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle
Afrika’daki en iyi adamımız oldu.
Çad Hükümeti 1982 yılında bir
darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş
sırasında on binlerce insan öldü.
Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı
devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz
zenginleşmeye devam ettiler.
Guatemala’da hükümet, komünist
rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne
kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde
yönetilmektedir.
Şili’de General Pinochet, 1973
yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda
ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla
ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken,
bizler daha zengin olduk.
Brezilya da komünizmden
kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile
devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir
müttefiklerinden biri oldu.
Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde
1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin
serveti bizlere aktı.
1990’lı yıllarda Kolombiya’da
uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA
bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki
operasyonlarını finanse ediyor.
Fiji, Grenada, Panama, Somali, El
Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde
denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor.
Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti,
Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde
yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın bir parçasıydı.
BÜTÜN ÜLKE YÖNETİMLERİNİ KONTROL
ALTINDA TUTUYORUZ, AKSİ HALDE TERÖR OLAYLARINI DEVREYE SOKUYORUZ
Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya
Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini
kontrol altında tutmaktayız.
İstanbul’daki sinagoglara yapılan
saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim
isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı.
New York İkiz Kuleler, Pentagon
saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim
planlarımız doğrultusunda icra edildiler.
Ben “dünyada el atmadıkları başka
ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa
uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı;
DÜNYADA HİÇBİR YERDE MAFYA VE
KAÇAKÇILIK OLAYLARI BİZİM İZNİMİZ OLMADAN YAPILAMAZ
“Bu arada, bütün
organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise
vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan
bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya
kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması
için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü
para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir
daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında
çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü
en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu
parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu
faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve
rüşvetler dahildir.
NEDEN KUZEY AMERİKA VE BATI
AVRUPA VARLIKLI BİR YAŞAM SÜRER DÜNYADAKİ 5 MİLYAR İNSAN, BİZİM 1 MİLYAR
İNSANIMIZ İÇİN ÇALIŞIR
Bu örnekler inanın bana sadece
buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası
kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok
işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa
ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın
diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim
ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa
ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insanı
bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri
bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize atkılıyor. Biz gelişmiş
ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri,
ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete
sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve
zengin tabakları bizim emirlerimizi bekliyorlar.
Bizimle işbirliği yapanlar,
çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında
yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi
olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir
hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke
insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri
kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında,
bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok
az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle
geçirecekler.
İlk önce bütün bu anlatılanları
çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince
gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon
seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve
sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum. Ama ben medya adamıydım
ve bütün bunların sebeplerini araştıracak zamanım yoktu…
Erşlim: https://www.akasyam.com/rockefellerden-son-yuzyilin-en-buyuk-itiraflari-10976/
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder