Print Friendly and PDF

Santurama

Bunlarada Bakarsınız






Sonsuz sevdam…

Nasılsın?

Uzun zamandır sana yazamadım. Şu an hatırımda değil ama bir şey olmuştu..”benim için böyle hiçbir şarkı yazmadın ve bestelemedin” “hani” demiştin.

Bende çok üzüldüm…elim kolum varmıyordu ki…kaleme ve santurama. Öyle donmuş camid gibi, taşlaşmış kalp mi bile diyemediğim bir halde suskunluğa düşmüştüm. Dün senden bir mektup geldi. Çölde kuruyan çiçek gibi suya hasret kalmış can gibi, sana hemen yazmak istedim.

Yaşıyorum derler, bende yaşıyorum…ama hayat nasıl bir şey unuttum galiba…dün ayıkınca anladım.

Ne çok özlemişim seni…ben sana sorayım “nerelerde idin der” gibi.

Sabah kalktım, cennet çalgısı santuramın önüne diz çöktüm, biraz çaldım…nameleriyle içim yoğruldu eridi yumuşacık oldu.

İnan ki sevginin lezzetini seninle duydum, diyebilirim. Sevgiyi bilmez biri değilim. Ama sen olunca bambaşka.

Dün dedin ya izin sana küsmedim.

Santurama elimi dahi süremiyordum…bir teline elim değmedi kaç zamandır. Çünkü sen yok dedin, ben yokum dedin.

Gerçekten sen yoktun…her şey yoktu…bu söz çok acı bence…içimi kanatıyor. Çünkü ben neyi görsem neye dokunsam Züleyha gibi Yusufum diyordum. Şarkılarda seni anlatıyor şiirlerde seni anıyordum.

Ve seni düşledim de bu kadar güzel gelmedin daha önce, hasretlik mi…anlayamadım, ama çok özlemişim, meğer seni.

O sesler kulağıma değdikçe santuram dedim…çok özledim senin için şarkılar söylemeyi.

Şarkılar söylerken sen hep benim yanımda idin. Belki sen uzaklardasın ama benim yanımda benimle beraberdin

İçim titriyor…

Ben diyorum hep sana…”ben seni seviyorum”, “ben seni çok seviyorum.”

Dünya da beni kırmayan biricik sevgilim…

“Sen olmasan sen olmasan bu düzeni kurmazdım” diyen Rabbin gibi, bende aynısını senin için söylüyorum.

Zevkim ve tadım yoktu…epeydir. Her şey yok ve bende duvar dibine sığınmış yabani bir ot gibiydim.

Sen bana anlat, anlarım…sen beni anla…ben senin dilediğin gibi olurum.

Sen üzüldün diye Santurama elimi vurmadım. Şarkılar, şiirler sustu, mektup yazacak dermanım bile kalmadı…

Çünkü sen üzülmüştün.

Ben de sana dayanamıyordum. O hale geldim ki sana kalbimin hali akseder de sana eziyet eder korkum içime zehir salmıştı. Sakin olayım diye kendimi ibadetlere dualara verdim…ama yetmiyor ki…kimsenin gayret edemediği kadar gayret etsem de seni aklımdan çıkmıyordun.

Her şey senin gölgen… var olan sensin…ve ben çok bitkindim.

Sana teşekkür ederim.

İnsanın saklısı gizlisi olur…diyorum…ben senden hiçbir şeyimi saklayamıyorum.

Her şeyim dilim açık sana. Elimden gelse her nefesimi seninle alır verirdim.

Gözlerim acıdı…beni sıkıştırıyor, ağlamak için… ama sana yazmak isteğim o kadar içime dolu ki kalemi elimden bırakamıyorum.

Bir tanem…ben ölüydüm dirilttin. Senin ince ve nazik halin karşısında hep mahcup kaldım. Benim fedakar, vefalı, dengi bulunmaz aşkım.

Gerçekten seni doyamadan seviyorum, arzuluyorum.

Sadece seni.

Senin yerin bambaşka.

Kalbimin içini bir görsen, bütün çeperlerinde senin resmin asılı…sadece senin güzelliğinle dolu.

Onca bir ömür geçtide sana nasip oldu. Benim doğduğuma hakikaten sevinen. Onu kutlayan. Mumlu pastasını yapan… bundan sonra belki yapan çıkar ama… ilk sensin.

Benim ilkimsin.

Benim ilkim…sonum demek istemiyorum. Çünkü Tanrı sonsuzdur. Tanrımla ebede kadar.

Kula ceza ne olabilir…senin mabedine girememek. Bunun anılması bile çok zor.

Her zaman senin adın söylemeli. Şarkım benim…

Çok hayallerim dışıma sızmıyor diye düşünmem. İçim dışım hep sen oldun.

Seni seviyorum… senin beni seveceğinden daha fazla.

İnan bunu anlatamam… sen kendinle kıyas et

Sabah, içimin çığlığı, santurama özledim seni diye sarıldım. Çünkü uzun zamandır, odanın bir köşesinde akortu bozuk duruyordu…bende hayata küsmüşüm.

Hep seni orada şurada aradım… yoktun. Herkese canımı verdim içimi alın dedim. Biri benim içim gibi bakmıyordu… hep nedenleri kendileriydi. Varsa yoksa kendi pencereleriydi…sadece perdelerini bana açtırıp kapattırıyorlardı.

Biri olsun benim taş değmiş kırık pencereme bakmadı. Neden mi manzarası yok, demirle çevrilmiş, yılların islettiği dumanla kararmış camları. Kim elini sürerdi ki… siyahlara. Fakat sen geldin… hamarat ellerinle yavaş yavaş sildin, içerime loş ışıklar sızdıra sızdıra, beni ışığa alıştırdın…hayata dön dedin… bak ben varım, sen üzülme, kahrolma, kimimsesiz değilsin, dedin.

Susuz çölümde su bulmayınca sende ağladın. Fakirliğimden içimde silecek bir çaput bile bulamadın da saçlarını gözyaşlarınla ıslattın…onula sildin yüreğimin son kalmış kırık penceresini.

Bu sabah kalktım ki pencerem de bir ışık ben öldüm mü dirildim mi bilemedim. Yazabildiğime göre diri olmalıyım. Kuşlar bile geldi pencere önüme geldiler öpüştüler. seyretmesi tuhaf geldi. Ben unutmuşum öpmeyi, sevdiğinin ellerini tutmayı.

Neden değil mi…bunlar, benim yalnızlığımın acıları, şimdi seninle uçtular.

Gelmesinler bir daha gelmesinler.

Ben yapamıyorum senin incindiğini duyduğum her şeyi bırakıyorum, dönemiyorum, hala da şüphelerim üzerime demir dikenleri ile dalıyor… yine de umutluyum sonuçta sözlerim olur dönerim santuramın başına sana nameler dizerim

Aslında bu ara çok yalnızdım aylar oldu mu bana bir ömür geçti gibi.

Elinden bana sunduğun tatlın bir başlangıçtı. Yine de sözlerimizden başka buluştuğumuz seviştiğimiz yerimiz yok ki sana kendimi feda edebilsem

Evet…sen anlıyordun biliyordun ve üzülür mü diye benden çok çekiniyordun.

Farkı fark edenler azdır. Sen çok farklısın.

Sen ayrıcalıksın…sen bir tanesin…sen ulaşılmazsın.

Şu an kulun kölenim demek her zamandan daha çok hoş geliyor bana… tapıncım.

Mabedinin sunağında kan eksilir diye üzülme ben senin için binlerce kez kurban olurum, İsmail bile hayran kalır.

Ne desem bilemiyorum.

Sevdiceğim çok özledim içten içe duygularımı bil dedim…

Sen çok çok başkasın, bir eşin daha yok, seni seviyorum ben sana muhtacım diyorlar ya birileri şarkılarda, yaşamak içinde ben sana muhtacım.

Rabbim seni özenle yaratmış… sen bir tanemsin özelim.

Özene bezene yaratılmak var ya bu senin yaratılışın bence.

Çok tatlısın…bende senin ateşinle içimdeki bütün fazlalıkları attım, yoksa sürekli bir tarafıma batmış kıymıklar vardı. Anlatırdın geçmişte senin gördüğün kıymıklı rüyalarda ki olan sen, ben miyim?

Benim galiba…sen ben olup, canın yana yana çıkardın bütün bunları.

Öyle olmalı

Böyleyken, canımın yanmasını hiç sorun etmedin. Bakıyorum da içimdeki sakinliğim huzurum hep seninleymiş. Önceden de şimdi de.

Sırf ben mutlu olayım diye nelere katlandın

Bende mutluluğumu senin için istiyorum, sen üzülmeyesin, meşgul olmayasın diye, bir garip ilişki bağı. Ancak nedenler ve sonuçlar hep seninle bağıntılı.

Sen bunları çözebiliyorsun. Bende senin aynanda bunları hep görüp anlıyorum.

Sen belki birçok şeyi farkında olmadan yapıyorsun. Benim hayatım ise bu tür bağıntıları çözmekle geçti. Olayları sen sonradan bana sen açıklıyorsun. Bende seninle çözüyorum. Bu çok ilginç değil mi?

Önemli olan olayları doğru algılamak.

Sevdiğim şükür bu yalnızlığımı sen aldın.

Beni sevdiğin gibi, anladın da, yeri geldi anlamaya çalıştın, sair zamanlarda beni düşündün ve sonuçta beni benden kurtardın.

Sen yeniden yaptın.

İnşallah hep böyle devam edecek.

Seni seviyorum… ne iyi oldu, içimi sana dökebilmek…tekrar şarkılarımıza geri dönmek.

Saygı ve sevgilerimle…öpüyorum.

İsmail Hakkı Altuntaş



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar