FUTUHAT-I MEKKİYYE'NİN YEDİNCİ KISMI...Harflerin Devamı
Rahman ve Rahim Olari Allah Teâlâ’nın Âdıyla
Öncelikle bilmelisin ki: Bu harfler,
yükümlü insan âlemi gibidir ve başka âlemlerden farklı olarak yükümlü tutulmada
değil, hitapta kendisine ortaktır. Çünkü onlar, insan gibi bütün hakikatleri
kabul eder. Âlemin diğer kısımları ise böyle değildir. Bu nedenle bizde olduğu
gibi harfler içinde de Kutup vardır. Harflerin kutbu Eliftir.
Bizde
Kutbun makamı her şeyi ayakta tutan hayattır. Bu makam, Kutup’a özgüdür. Çünkü
o, himmetiyle bütün âlemde dolaşır. Elif de, bizim algılayıp başkasının
algılayamadığı ruhaniyetinin her yönünden (harflere) sirayet eder. Elif,
harflerin çıkış yerlerinin sonundan -ki o nefesin çıkış yeridirnefeslerin son
çıkış yerine kadar nefes olarak yayılır ve sen susmuş iken, dıştaki havaya
kadar uzar. Susmuşkenld bu uzama, sada diye isimlendirilen şeydir. İşte bu,
Elifin her şeyi var eden olmasıdır. Ayrıca, bu durum onun rakamı yönündendir.
Bütün harfler, kendisine yerleşir ve ondan oluşur. Elif ise onlara yerleşmez.
Nitekim Elif de kendi ruhaniyetine yerleşir. Elifin ruhaniyeti, takdir edilen
noktadır. Nitekim bir sayısı da (sayılara) yerleşmez.
Böylece Elif in neden Kutup olduğunu
sana açıklamış olduk. Elifin gerçeğini öğrenmek istersen, bundan sonra sana
zikredeceğimiz şeylerde de böyle yaparsın.
Harflerden iki imam, illetli Vav ve
Ya’dır. Onlar, uzatma ve yumuşatma harfleridir, sahih harfler değildir. Evtad
(direkler) ise dörttür: Elif, Vav, Ya ve Nun. Onlar, irabın alâmetleridir.
Harflerden ebdal (bedeller) ise yedidir: Elif, Ya, Vav, Nun, Te, zamir Te’si ve
Kefi ve He’si (birinci ve ikinci tekil şahıs zamirleri). Elif,' raculani’deki
(iki adam) Elif, Vav Amrûne’deki (çoğul bildiren) Vav, Ya ise Amreyn’deki (iki
kişiyi bildiren) Ya, Nun ise yefalûn’deki (çoğul bildiren) Nun’dur.
Daha önce Kutup hakkında
açıkladığımız gibi, Ebdal mertebesinde bizim ile harfler arasındaki ilişkinin
sırrı, kumtu (kalktım) kelimesinden Te zamiri (birinci tekil şahıs) kalktığında
onun yerini başka bir zamirin almasıdır. Böylece konuşan kişi, kâme Zeyd (Zeyd
kalktı) der. Zamir, kendisinden bilgi verilen şahsın isminin yerini alır. İsim,
bin harften bileşik olsaydı bile, zamir yine o harflerin yerini alırdı. Bunun
nedeni zamirlerin gücü, imkânı ve feleğinin genişliğidir. Bir adamı, söz
gelimi, Ya daremiyye bi’l-ulya fe’s-sened diye isimlendirmiş olsaydın, ikinci
tekil şahıs zamiri olan Te o cümlenin harflerini gösterir ve onu onlarm yerine
bırakırdın veya onların bedeli olurdu. Hangisi istenilirse o söylensin.
Zamir’in o cümledeki harflerin yerini
alabilmesinin nedeni, zamir harflerinin onu bilip onun yerini alan harflerin
ise bilmeyişidir. Bu nedenle zamir harfleri, bedel yerini almayı Hakk
etmiştir.
Bu meselenin nereden öğrenildiğini
anlamak, keşfe bağlıdır. Artık, sen de halvet, zikir ve himmet vasıtasıyla onu
araştır!
(Makamlarda Harflerin Tekrarlanması)
Bu harflerin makamlarda tekrarınm
farklı yönlere sahip tek bir şey olduğunu zannetmeyesin! Bunlar, âdeta insan
bireyleri gibidir. Söz gelimi, Ali oğlu Zeyd, kardeşi ikinci Ali oğlu Zeyd
değildir. Bununla beraber onlar, babaları bir olup oğul ve insan olmada
ortaktır. Fakat zorunlu olarak, birinci kardeşin ikinci kardeşin aynı olduğunu
zannetme! Gözlem ve bilgi onları ayırt ettiği gibi keşif yönünden keşif ehline
göre bilgi onları harflerde ayırt eder. Bu dereceden aşağıda bulunanlar ise harflerinin
bedeli olan makam bakımından o ikisini ayırt eder.
Keşif sahibi, makam yönünden
harflerin farkını bilen kimseden başka bir durum' nedeniyle üstündür. Söz
konusu makamın bilgisinin sahibi, o durumu bilemez. Bu durum, söz gelimi,
bizzat bir ismin yerine kullandığında ‘dedin’ demendir. O şahsa şöyle dersin:
‘Şöyle söyledin, böyle söyledin.’ Birinci gulte (dedin) ifadesindeki Te keşif
sahibine göre ikinci gulte’deki Te’nin aynısı değildir. Çünkü hitap edilenin
varlığı her nefeste yenilenir. ‘Onlar yeni yaratmadan kuşku içindedir.’255
İşte bu, cevher bir olmakla birlikte,
âlem karşısında Hakkın durumudur. Öte yandan Hakkın kendisinden birinci Te’yi
meydana getirdiği ruhanî hareket diğer Te’yi meydana getirdiği hareketten
farklıdır. Sayıları kaça çıkarsa çıksın, anlamları zorunlu olarak değişir.
Bu makamın bilgisinin sahibi, anlamın
bilgisinin değişmesinin farkına varır, (dedin anlamı veren) Te’lerin
değişmesinin veya Zamir olsun olmasın hangi harf olduğunun farkına varmaz.
Çünkü o rakam ve lafız sahibidir, bu kadar. Nitekim Eşarîler arazlar hakkında
aynı şeyi ileri sürdü. İnsanlar, özellikle hareket konusunda onlarla
hemfikirdir, hareketin dışındaki konularda ise bunun bilgisine ulaşamazlar. Bu
nedenle onu inkâr etmiş ve kabul etmemişlerdir. Onu kabul edeni ise hevesine uymak
ve duyuyu inkâr etmekle suçlamış, kendi akıllarının zayıflığını, düşünce
araçlarının bozukluğunu ve anlamları algılamadaki eksikliklerini görmekten
perdelenmişlerdir. Eşarîler için, gerçek keşiften kendi madeninden bilgi meydana
gelseydi, bu hakikat belirli bir araza özgü olmaksızın genel bir hüküm olarak
bütün arazlara sirayet ederdi. Arazların cinsleri farklı olsa bile, ayırıcı ve
birleştirici bir hakikatin bulunması gerekir.
Bu noktada bizim kabul ettiğimiz
görüşü kabul eden veya inkâr eden için hakkında zikrettiğimiz bu mesele de
böyledir .
(Muhakkiklere Göre Duyulur Suretler)
Muhakkiklere göre elde edilmek
istenen şey, lafız veya işaret olarak duyulur suretler değil, bu yazı ve
işareüerin içerdiği anlamlardır. Lafız ve işaretin hakikati ise bizzat lafız ve
işaretin kendisidir. Çünkü suretleri inceleyen (güç, gerçekte), ruhanîdir. Bu
nedenle kendi cinsinin dışına çıkmaya güç yetiremez. Dolayısıyla kendisinde
ruhanî sır bulunmadığı için ekmek isteyemeyen ölü ile ruh taşıdığı için ekmek
isteyebilen canlıyı görmekle perdelenip sakın şöyle bir hüküm verme: ‘Canlı
olmayı sağlayan ruhun kendi cinsinden olmayan bir şeyi istediğini gözlemliyoruz.’
Bilmelisin ki: Ekmekte, suda, bütün
yiyecek, içecek, giyecek ve oturaklarda latif ve bilinmez ruhlar vardır. Bu
ruhlar, o şeyin canlılık,
Rabbinin
tespih ve bilmesi, Yaratanını müşahede mertebesindeki konumunun yüksekliğinin
sırrıdır. Söz konusu ruhlar, görülen duyulur suretlerdeki emanetlerdir. Bu
emaneti, bedenlere yerleştirilmiş bu ruha verirler. .
Bazılarının hayat sırrı olan
emanetini nasıl ulaştırdığını görmez misin? Emanetini ruha verdiğinde, o
emanet ya girdiği yoldan çıkar ve bu durumda kusma ve istifra diye adlandırılır
ya da başka bir yoldan çıkar Ve dışkı ve idrar diye isimlendirilir. Şu halde
ona ilk ismi veren, kendisini ruha verdiren sır vermiştir. Diğer isimle ise
çiftçilerin ve dönme sebeplerini yönetenlerin talep ettiği bir halde kalır.
İşte, bazı lâtif ruhlar varlık katmanlarında böyle başkalaşır. Bir yandan soyudanır,
bir yandan (yeni suret) giyer ve el-Alîm ve el-Hakîm Allah Teâlâ dileyinceye
kadar, tıpkı bir dolap gibi kürelerin dönmesiyle dönmeye devam eder.
Ruh, istediği şeyi kendilerinde
bulunduğunu gördüğü için bu duyulur şeylere âşık olmada mazurdur. Başka bir
ifadeyle duyulur şeyler, maşukunun konakladığı yerlerdir.
Bir yere uğrarım,
Selma’nın diyarına
Duvarları öpeceğim,
duvarları
O yerin sevgisi
kalbime geçmiş değil
Fakat o diyara
yerleşmiş olanın sevgisi kalbime işlemiş
Ebû İshak ez-Zivalî ise şöyle demiş
(r.a):
Ey belde, şendeki bir gazel beni divane
etmiş Sende bulunan nedeniyle maşAllah Teâlâ sana Sâkîninin aşkını şikayet
etsem O zaman o diyarın yapısının yıkıldığını görürdün
Allah Teâlâ bize ve size açıklasın,
kelimelerinin sırlarını anlayınız! Allah Teâlâ bizi ve sizi hükmederinin
görünmez sırlarına muttali etsin!
(Harfler Âleminin Anlamlan)
Her harften sonra zikrettiğimiz bazı
ifadelerimizi size açıklamak istiyoruz. Böylece bilmediğiniz şeylerden
kaçmanızı gideren hususları öğrenirsiniz. Çünkü yolun en basit derecesi,
bilmediği konuda teslim olinak, en üstü ise onun doğru olduğuna kesin kanaat
getirmektir. Bu iki makamın dışında ise sadece mahrumiyet bulunduğu gibi bu iki
makamla nitelenmiş kişi de mutludur. Ebû Yezid el-Bestamî, Ebû Musa’ya şöyle
demiş: ‘Ey Ebû Musa! Bu yoldakilerin sözüne inanan birisiyle karşılaşırsan, ona
senin için dua etmesini söyle. Çünkü o duası makbul kişidir.’ Rüveym ise şöyle
demiş: ‘Sûfîlerle beraber oturup onların kesin olarak öğrendiği şeylerden
birisinde kendilerine karşı çıkan kimsenin kalbinden Allah Teâlâ iman nurunu
çekip alır.’
Bu bağlamda bir ifademiz adıyla bir
harfi zikrederek ‘falan harfin gayb âleminden’ olduğunu söylememizdir.
Bilmelisin ki: Belirli bir
sınıflamayla âlem, tarafımızdan bilinen bir gerçeğe göre, iki kısma ayrılır.
Bir kısmı gayb âlemi diye isimlendirilir. Bu kısım, duyudan gizli her şeydir ve
adet onun duyuyla algılanması şeklinde gerçekleşmemiştir. Harfler içinde gayb
âlemi, Ğayn, Sad, Kef, He, Te, Fe, Şın, Hı, Se ve Ha’dır.
Bunlar rahmet, lütuf, yumuşaklık,
yakınlık, dinginlik, ağırbaşlılık, iniş, tevazu harfleridir. Onlar hakkında şu
ayet vardır: ‘Rahman’ın kulları yeryüzünde vakarla
yürür, cahiller kendilerine hitap ettiğinde selâm der ve geçerler:256 Aynı zamanda, cevâmiu’l-kelim
özelliği verilmesi bakımından Muhammedî sır -ki bu sır onlara uzanır ve
peygamberleri onu kendilerine getirmiştirüzerinde onlar hakkında şu ayet nazil
olmuştur:
‘Onlar öfkelerini yutar, insanları
bağışlarlar:257 ‘Kalpleri titrer’,258 ‘Namazlarında korku içindedirler’,259 ‘Sesler Rahman’ın karşısında korkar’260 ayetleri de onlar hakkında nazil
olmuştur. Bu gibi harfler, aynı zamanda lütuf âleminden olduğunu söylediğimiz
harflerdir. İşte gayb âlemi ve lütuf âlemi derken kast ettiğimiz anlamlardan
birisi budur.
Söz konusu taksime göre âlemin diğer
kısmı, şehadet ve kahır âlemidir. Bu kısım, harf âlemlerinden duyularla
algılanması adet olan her âlemdir. O âlem, diğer harflerin âlemidir. Onlar
hakkında ‘Emrolunduğun şeyi yerine getir’,26'
‘Onlara karşı sert ol’,262 ‘Onları at* gibi ayeüer nazil
olmuştur. İşte bu, mülk, otorite, kahır, şiddet, cihat, çatışma ve didişme
âlemidir. Bu harflerin ruhaniyetinden vahiy sahibine horlama, hırıltı, çan
sesi, alın terlemesi vb. meydana gelir. Onlar hakkında ‘Ey örtünen’263 ve ‘Ey örtülere bürünen’264 denilir. Hâlbuki gayb âleminin
harfleri hakkında şöyle denilmiştir: ‘Cebrâil om kalbine indirir’,165 ‘Dilini döndürme’,266 ‘Vahyi sana aktarılmazdan önce
Kur’an’ı hızla okuma, Rabbim ilmimi artır de.,26?
Bir harften sonra mülk, ceberut veya
melekût sözümüze gelince, daha önce harflerin mertebelerinden söz ederken
bölümün başında bundan bahsetmiştik.
‘Harfin çıkış yeri (mahreci) şudur’
dememiz ise kıraat bilginlerince bilinir. Bize göre harfin çıkış yerini
bilmenin yaran, onun feleklerini bilmektir. Felek bir olsa bile, Allah
Teâlâ’nın herhangi bir harfin varlık sebebi yaptığı felek, başka bir harfin var
olduğu kendisinden felek değildir. Hâlbuki dönüş, bir şeyde o şeyin hakikatinin
gerektirdiği değerlendirmeye göre, tek değildir. Bir felekte bir durum bulunur
ki senin nezdinde ö şey feleğin kendisinden farklılaşır. Sen de onu,
belirlediğin yerde bir alâmet yaparsın ve onu gözlersin. Alâmet ilk varsayım
noktasına döndüğünde, feleğin dönüşü tamamlanır ve başkası başlar. Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurur: ‘Zaman Allah Teâlâ’nın kendisini
yarattığı günkü haline döndü.’ Bu hadisin açıklaması, kitabın yirmi birinci
bölümde geleçektir.
‘Sayısal değeri şudur3 ya da ‘şu değildir de budur’
tarzındaki ifademize gelince, bu, bazı insanlar tarafından büyük hüküm ve
küçük hüküm diye isimlendirilen şeydir. Bazen onu hüküm yerine cümle diye
isimlendirmişlerdir. Dönen feleklerde ve burç feleklerindeki önemli bir sır bu
konuya aittir. Onların isimleri insanlar tarafından bilinir. Böylece büyük
hükmü burçlar feleğine ait sayarlar, bu yirmi sekizin sayısını ortaya atarlar.
Küçük hüküm ise dönen felekler içindir. Onun sayısal değeri ise belirli bir
yöntem ve ilimle dokuz ve dokuzdur. O yöntemin yeri bu kitap olmadığı gibi söz
konusu ilim de bizim ortaya koymak istediğimiz ilim değildir.
(Muhakkiklere Göre Sayıların Faydası)
Mutluluğumuzu yetkinleştiren
yolumuzda, sayıların faydası şudur: Muhakkik ve mürit, onlardan bir harf
aldığında, küçük hükmü büyük hükme katar. Söz gelişi bir sayıyı, büyük hükme
göre sayısal değeri yüz, küçüğe göre bir olan Kafa ekler. Böylelikle her zaman
küçük hükmün sayısını alır ki, bu sayı birden dokuza kadardır. Onu kendi zatına
döndürür. Harfin rakamı bir ise -ki bu sayı iki hükme göre de Elif, bize göre
Kaf, Şın ve Ya, bizden başkalarına göre ise küçük hükümle Şın yerine
Ğayn’dır-, hangi hükümle olursa olsun onu kendisinden gaye olan hakikati sayar.
Elif sayıların yalınları olan Ta’ya kadar olduğunda, bu durumda o, iki hükümde
de büyük ve küçük arasında ortaktır. O halde, küçük hükme ait olması bakımından
onu kendine döndürürsün. Büyük hükme ait olması bakımından ise senin adına
istenilen bilgilere döndürürsün.
Böylece sayısal değeri bir olan
Elifte onun Ya’sını, yüzün Kafim ve Elifin Şın’ını veya aradaki görüş
ayrılığına göre (Şın yerine) Ğayn’ını talep edersin. Sayıların mertebeleri
tamamlanır, çevre sona erer ve dönüş başa döner. Sadece dört yön vardir: doğu,
batı, üst ve aşağı. Dördün dördü. Dört, çevrenin sayısıdır. Çünkü o, yalınların
toplamıdır. Nitekim bu düğüm de, sayısal bileşimlerin toplamıdır.
Harfin sayısal değeri iki ise -ki
iki, her iki hükme göre Ba’nın, küçük hükme göre ise Kef ve Ra’nın değeridir-,
bu harfi halinin karşılığı yapar, onunla gayb ve şehadet âleminin karşısında
bulunursun. Böylelikle sadece gayb ve şehadet olmaları bakımından o iki âlemin
sırlarını öğrenirsin. Bunlar, metafizikte zat ve sıfat, aklî konularda değil,
doğal konularda neden ve nedenli, doğada değil, belki metafizik, aklî ve şerî
konularda şart ve şartlıdır.
Harfin sayısal değeri üç ise -ki o
iki hükme göre de Cim, bir gruba göre ise küçük hükme göre Lâm ve Sin, bir
gruba göre Şın’ın değeridir-, onu kendi âlemin yapıp onunla mülk oluşu
yönünden mülk âlemine, ceberut oluşu yönünden ceberut ve melekût oluşu yönünden
de melekût âleminin karşısında durursun. Böylece Cim harfi, içerdiği küçük
sayıyla sende bulunan şeyleri izhar ederken kendisinde veya Lâm, Sin veya
Şın’da bulunan büyük sayıyla da istenilen şeyin kimi yönlerini izhar edersin.
‘Kim iyilik getirirse onun için on
katı vardır.’261 ‘Allah Teâlâ diledikleri için artırır.’269 Bu artırma, istidada göre
gerçekleşir ve söz konusu artışın hepsini kuşatan en küçük derecesi,
zikredilen ondur. Artış, istidada bağlıdır ve amel sahipleri onda derecelenir.
Her âlim kendi yolunda bu dereceye göre bulunur.
Bu kitaptaki gayemiz, hakikatlerini
tam olarak öğrendiğinde, Allah Teâlâ’nın harflere verdiği hakikatler değildir.
Gayemiz, sadece bu harflerin hakikatlerini tam olarak öğrenip sırlarını keşf
ettiğinde, harfleri yazı ve lafız olarak inşa eden kimseye Allah Teâlâ’nın
vereceği şeyleri zikretmektir. Bunu böyle biliniz!
Harfin sayısal değeri dört ise -ki
dört, iki hükme göre Dal, küçük hükme göre ise Mim ve Te’dirDal’ı senin
dayanakların yapar, onunla zat, sıfat, fiiller ve (bunların arasındaki)
bağların karşısında bulunursun. Dal harfinde küçük hükme göre bulunan şey ile
senin (sana gelen şeyleri) kabulünün sırlarını izhar ederken onda ve büyük
hükme göre Mim, ve Te harflerinde bulunan şeylerle talep edilen ve karşısında
durulanın çeşitli yönleri ortaya çıkartılır. Yetkinlik, onlardadır, mükemmellik
ise istidada bağlıdır.
Harfin
sayısal değeri beş ise -ki o iki hükme göre He, küçük hükme göre He ve
Nun’dur-, He’yi savaş mahallerinde ve kahramanların çatıştığı yerlerde
memleketin sayar, onunla beş ruhun karşısında bulunursun: Hayvanı, hayalî,
fikrî, aklî ve kutsî ruh. He’de bulunan (küçük hükme göre) şeyler, senin
alıcılığının sırlarını izhar ederken onda, Nun’da ve Se’de (büyük hükme göre)
bulunan şeyler ile karşısında bulunduğun madubun yönlerini ortaya çıkartırsın.
Yetkin ve mükemmel, istidattan meydana gelmiş bir eserdir. .
Harfin sayısal değeri altı ise -ki o
iki hükme göre Vav, bir görüşe göre Sad, bir görüşe göre Sin ve Ha’dır (küçük
hükme göre)-, Vav5! bilinen yönlerin yapar, onlarla bir açıdan
Haktan yönleri nefy ederken, bir açıdan da ispat edersin. Bu, suret âlemidir.
Vav’da küçük hükme göre bulunan şeyle kabul sırlarını izhar eder, onda, Sad
veya Sin veya Hı’da büyük cezimle bulunan şeylerle ise karşısında bulunduğun
amacının yönlerini ortaya çıkartırsın. Bu tecellide keşif sahibi, istivanın
sırlarını ve ‘Üç kişilik bir grup yoktur ki,
dördüncüsü 0 olmasın’,270 ‘Her nerede olursanız olun O sizinle beraberdir’,27' ‘Gökte
ve yeryüzünde ilâh olan O’dur3272 gibi ayetlerin sırlarını öğrenir.
Ayrıca Hakk için yön, sınırlama ve miktar belirten bütün ayet ve rivayetlerin
sırrını öğrenir. Bundaki yetkinlik ve mükemmellik ise istidat ve hazırlanma
ölçüsüne bağlıdır.
Harfin sayısal değeri yedi ise -ki
yedi, iki hükme göre Ze, küçüğüne göre Zel ve Ayn’dır-, onu kendi niteliklerin
sayıp onunla Hakkın sıfatlarının karşısında durursun. Ze’de küçük hüküm ile
bulunan özellik, senin alış sırlarını izhar ederken onda ve Ayn ve Zel’de büyük
hükme göre bulunan sayı da karşısında durduğun matlubun kimi yönlerini izhar
eder. Bu tecellide keşif sahibi, her nerede gerçekleşirlerse gerçekleşsin,
yedili şeylerin sırlarını öğrenir. Bu konuda yetkinlik derecesi, istidat ve
hazırlanmaya bağlıdır.
Harfin sayısal değeri sekiz ise -ki o
iki hükme göre Ha, bir görüşe göre Fe, bir görüşe göre Sad, bir görüşe göre
Dat, bir görüşe göre Ze’dir-, onu içerdiği şeylerle birlikte zatının yerine
koyar ve onunla İlâhî mertebenin karşısında durursun. Bu karşılıklılık,
suretin aynanın karşısında durmasına benzer. Ardından, küçük hükme göre Ha’nın
içerdiği sayı alıcılığının sırlarını izhar ederken önda, Fe’de, Zı veya Dat’ta
büyük hükme göre bulunan şeyle de karşısında durduğun matlubun kimi yönlerini
izhar edersin.
Bu tecellide keşif sahibi, cennetin
sekiz kapısının sırrını öğrendiği gibi Allah Teâlâ’nın dilediklerine o
kapıların dünyada açılışını ve varlıkta bulunan sekizgen her şeyin sırrını
öğrenir. Bu keşifteki yetkinlik ve mükemmellik ise istidada bağlıdır.
Harfin sayısal değeri dokuz ise -ki o
iki hükme göre Tı, bir görüşe göre Dat ve Sad, bir görüşe göre Ze, bir görüşe
ise küçük hükme göre Gayn’dıronu bu tecelliye bakarken bulunduğun varlıktaki
mertebelerini sayar, onlarla ilâhî mertebelerin karşısında bulunursun. Bu harf
onlar için ve senin adına başlangıcın olmayışıdır. Bu harfe küçük hükme göre
bulunan sayıyla alıcılık sırlarını ortaya çıkartırsın. Ve onda ve Dat veya Sad,
ve Gayn harfinde bulunan sayıyı da büyük hükme göre mukabil olduğun matlubun
yönlerini izhar ettirirsin. Bu tecellide keşif sahibi ruhanî menzil ve
makamların ve mutlak birliğin sırlarını öğrenir. Bu öğrenmede yetkin ve daha
yetkin olmak istidada göre değişir.
İşte bunlar, başka yönler de olsa
bile, harfin sayısal değerini anlatmamıza sebep olan nedenlerden birisidir.
Keşke buna göre amel etsen! Birinci anahtar budur. Buradan sana sayıların
sırları, ruhları ve menzilleri açılır. Çünkü sayı, ilâhî mertebede bilkuvve
olarak ortaya çıkmış olan Allah Teâlâ’nın varlıktaki sırlarından birisidir. Bu
bağlamda Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: ‘Allah
Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır, onları ezberleyen cennete girer.’ Başka
bir hadiste ise ‘Allah Teâlâ’nın yetmiş bin perdesi vardır1 vb. buyurar. Sayı, âlemde ise
bilfiil ortaya çıkar ve bilkuvvelik de kendisine sirayet etmiştir. Başka bir
ifadeyle sayı âlemde bilkuvve ve bilfiil bulunur.
Niyetimiz, Allah Teâlâ ömür takdir
eder ve ecelimiz ertelenirse sayıların özellikleri hakkında bildiğim kadarıyla
kimsenin yazmadığı bir konuyu ortaya koymaktır. Orada sayıların sırlarını ve
İlâhî mertebede, âlemde ve (İlâhî mertebe ile âlem arasındaki) rabıtalarda
sayıların hakikatlerinin verdiği şeyleri ortaya koyacağız. Bunlarla sırlar
sevinir, ahiret hayatında muduluğa ulaşılır.
(Harfler Âleminin Anlamlan)
‘Harfin yalınları’ deyişimize
gelince, söz gelişi Sad gibi, harfin şeklinin basiderini kastetmiyoruz. Biz,
sadece lâfzın yalınlarını -ki lafız onu gösteren kelimedirkastediyoruz. Söz
konusu olan şey, harfin ismi veya isimlendirilişidir. Buna örnek olarak Sad
demeni verebiliriz. İşte biz, bu lafzın yalınlarını kastediyoruz.
Şeklin yalınlarına gelince, onun
harflerden yalınları yoktur. Fakat onun için eksiklik, tamlık ve fazlalık
olabilir. Söz gelişi Ra ve Ze, Nun’un yarısı, Vav ise Kaf harfinin yarısı, Kaf
Tı’nın beşte dördü, Zı’riın altıda dördüdür. Dal ise Tı harfinin beşte ikisi,
Ya iki Zel, Lâm ise Elife Nun’un eklenmesi ya da Nun’a Elifin eklenmesidir.
Harflerin şekillerinin yalınları ise
bilhassa noktalarla ilgilidir. Bir harfin noktalarının sayısı kadar yalınları
vardır. Harfin noktalarının ve feleklerinin konumlarının yükseklik ve düşüklüğü
ise zatı veya üzerinde bulunduğu özelliği bakımından âlemdeki mertebesinin
değerine bağlıdır. Söz konusu harfin yalınlarının kendisinden meydana geldiği
feleklerin bir araya gelişiyle ve bütün hareketleriyle o harfin lafzı, bizim
katımızda var olur. Bu felekler, genişlikleri ölçüsünde en uzak feleği kat
eder.
‘Harfin feleği’ ve ‘feleğinin hareket
süresi’ deyişimize gelince, burada felek derken, harfin çıkış yerinin bulunduğu
organın kendisinden var olduğu feleği kastetmekteyiz. Çünkü söz gelimi Allah
Teâlâ, insanın başını belirli felekler içinden belirli bir feleğin belirli bir
hareketinden var etmişken, boynunu sözü geçen feleği takip eden felekten,
göğsünü ise bu ilk felekten sonraki dördüncü felekten var etmiştir: Binaenaleyh
başta meydana gelmiş anlam, ruh, sır, harf ve damar vb. gibi her şey, kısaca
başta bulunan her türlü yapı ve anlam, başın kendisinden var olduğu o felekten
meydana gelmiştir. Onun dönüşü ise on iki bin senedir. Boynun ve boyunda
bulunan yapı ve anlamların -ki boğaz harfleri bunların arasındadırfeleğinin
dönüş süresi ise on bir bin senedir. Göğsün kendişinden var olduğu feleğin
dönüş süresi ise zikrettiğimiz yoruma göre, dokuz bin senedir. Bir harfin
doğası, unsuru ve ondan meydana gelen şeyler, bu feleğin hakikatine dönüktür.
(Harf Âleminin Tabakaları)
‘Şu harf falan tabakada belirginleşir
ve ortaya çıkar’ deyişimize gelinçe, biliniz ki: Harfler âlemi, ilâhî mertebe
ve ona yakınlığa göre, tıpkı bizim gibi tabaka tabakadır. Sana söyleyeceğim
şeyin yardımıyla bunun mahiyetini öğrenebilirsin, şöyle ki: İlâhî mertebe -ki o
görülür âlemdeki harflere aittiryazı âleminde Mushafm yazısı, sözde ise
okumadır. Bununla birlikte ilâhî mertebe, ister okuma ister başka bir şey
olsun, kelâmın tamamına sirayet eder. Bunun anlamı, sonsuza kadar herhangi bir
lafzı okuyan herkesin okuduğu şeyin Kur’an olduğu anlamına gelmez. Fakat o,
varlıkta şeriatımızdaki mubahlık hükmünün karşılığında bulunur. Bu kapının
açılması, sözü genişçe uzatmaya yol açardı. Çünkü onun içeriği zengindir. Bu
nedenle küçük yönden tikel bir meseleye döndük. Bu ise onun rakamlı feleğidir.
Bu ise bilhassa yazılan ve okunan şeydir.
Bilmelisin ki, bize göre işler, keşif
açısından şöyledir: Varlıkta bir şey zuhûr ettiğinde, ilk olan İkinciden daha
üstündür. Yarıma gelinceye kadar ardışık olarak böyle devam eder. İlk’ten
sonuncuya kadar olduğu gibi, yarımdan da bir üstünlük ortaya çıkar. O halde,
son ve ilk, zuhûr eden şeylerin eri üstünüdür. Sonra o ikisi, bulundukları
makamda, konumlandıkları sebebe göre derecelenir. Üstün olan, her zaman daha
üş-, tün yere yerleştirilir. Bu durum, ayın on beşinci gecesinin değerinin on
üçüncü gecenin mesabesinde olmasıyla ortaya çıkar. Ayın ilk doğum gününden son
günü doğumuna kadar derecelenme böyle devam eder. Tam kararma gününün yeri, tam
dolunay günüyle aynıdır, anla!
: Bu bağlamda, bizim nezdimizde
Kur’an’m rakamının (işaret) mar kamının
nasıl sıralandığına baktık. Sureler hangi harflerle başlamış? Hangi harflerle
bitmiş? Teorik düşüncede bilinmese bile ledünnî (Allah Teâlâ katından verilen)
ilim ile bilinen hangi harflere tahsis edilmişti? Beşmele’nin tekrarlanışına
baktık. Başlangıçta veya sonda veya Besmele’de bulunmayan harflere baktık. Bu
harfler için meydana gelmiş İlâhî tahsisi bize öğretmesini Allah Teâlâ’dan
istedik: Acaba söz konusu tahsis, herhangi bir sebep olmaksızın kendiliğinden
bir tahsis midir -bu kısma örnek olarak peygamberlerin peygamberliğe tahsis
edilmesini ve ille şeyleri (ille akıl, tümel nefs vs.) verebilirizyoksa o,
kazanım yoluyla elde edilebilen bir tahsis midir? Bunun ne olduğunu İlâhî keşif
bize gösterdi. Biz de onun iki şekilde olduğunu gördük: Bir grup hakkında
inayet, bir grup hakkında ise ilk konumlama esnasında bulunan şeye göre
karşılıktır. Hepsi, onlara, size ve âleme Allah Teâlâ tarafından bir inayettir.
Bunu öğrendiğimizde, zikrettiğimiz
gibi ne başta ne sonda bulunmayan harfleri, ilk mertebelere yerleştirdik:
Harflerin genelinin, Kur’an’ın bu tahsisinden bir payı yoktur. Bunlar Cim, Dat,
Hı, Zel, Gayn, Şın’dır. Seçkinlerden birinci tabakayı, surelerin bilinmeyen
harfleri saydık. Bunlar Elif, Lâm, Mim, Sad, Ra, Kef, He, Ayn, Ti, Ha, Kaf ve
Nun’dur. Bununla onların lafız ve rakamda (yazılışta) ortaklık tarzlarını
kastetmekteyim. Bu harflerin yazıda ortaklıkları, surette ortaklıkları
demektir. Lafzî ortaklık, bir ismin onlara verilmesidir. Söz gelişi Zeyd ve
başka bir Zeyd, surette (insan olmada) ve isimde ortaktır. Hâlbuki bizde sabit
ve bilinen hüküm ise Elif-Lâm-Mim-Sad veya Kef-He-YaAyn-Sad ifadelerindeki Sad
ya da bu dizilişteki harflerden herhangi birisi diğer dizilişteki harfin aynı
değildir. Her harf, surenin, hal ve menzillerinin değişmesiyle değişir. Bütün
harfler, bu mertebe böyledir ki, bu durum lafız ve yazı olarak hepsini içerir.
Seçkinlerin ikinci tabakası ise -ki
onlar seçkinlerin seçkinleridir-, bilinsin veya bilinmesin Kur’an surelerinin
başında bulunan bütün harflerdir. Bunlar Elif, Ya, Sin, Kef, Tı, Kaf, Te, Vav,
Sad, Ha, Nun, Lâm, He ve Ayn harfleridir. Seçkinlerin ikinci tabakası ise -ki
bunlar seçkinlerin hülasasıdırsurelerin başında bulunan Nun, Mim, Ra, Ba, Dal,
Ze, Elif, Tı, Ya, Vav, Ha, Zı, Se Lâm, Fe, Sin’dir.
Gerçi Elif, rikza ve lizama ve
men-ihteda gibi kelimelerde lafız , ve yazıda gözükse bile, keşfin bize
verdiği, sadece bu Eliften önce bulunan harftir. Böylelikle orada durduk ve onu
son diye isimlendirdik. Nitekim orada buna tanık olduk ve Elifi burada
gördüğümüz gibi ispat ettik. Fakat bu bölümde değil, başka bir bölümde bunu
yaptık. Çünkü biz bu bölümlerde müşahede ettiğimiz şeyi daha fazla uzatmak
istemiyoruz, bilakis uzatırız korkusuyla kısmen azaltmak istiyoruz. Bu nedenle
lafızları fazlalaşmış bu anlamları kuşatan tek bir lafzı veriyor ve
aktarıyoruz. Bir şeyi aktarırken onu bozmuyor veya eksik aktarmıyoruz. Böylece
ille uzunluk ortaya çıkmadığı için maksat gerçekleşiyor. Allah Teâlâ’ya
hamdolsun!
Seçkinlerin dördüncü tabakası ise -ki
onlar seçkinlerin özünün özüdürBesmele’nin (Bismillâhirrahmanirrahîm)
harfleridir. Bunlar, Allah Teâlâ’nın kendisine vahyin iki türüyle zikretmiş
olduğu tarzda Peygamber de onları zikrettiği için zikredildi. Söz konusu olan
Kur’an vahyidir, ve o birinci vahiydir. Çünkü keşif yolundan öğrendiğimize
göre, furkan Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem’de ayet ve sureleri
ayrıntılı olarak belirlenmemiş belirsiz bir Kur’an olarak sabitti. Bu nedenle Rasûlullâh
sallallâhü aleyhi ve sellem, Cebrail kendisine vahyi indirirken söz konusu
furkan sayesinde ‘acele ediyordu.’ Buniın üzerine kendisine şöyle denildi: ‘Kur’an’ı acele okuma’,273 yani yanında bulunan Kur’an’ı.
Böylece vahyi belirsiz olarak aktarır ve senin ne söylediğin anlaşılmaz. ‘Sana vahyi gönderemezden önce.’ Burada kast edilen ise ayrıntılı
bir furkan olarak vahyedilmesidir. ‘Rabbim bilgimi artır de.’ Yani, içime özet olarak
yerleştirdiğin anlamları tafsilleştirerek bilgimi artır.
Allah Teâlâ sırlar yönünden işaret
etmiş ve şöyle buyurmuş: ‘Biz onu bir gecede indirdik.’274 Ayette onun bir kısmını demedi.
Sonra şöyle buyurmuş: ‘O gecede her hikmetli iş ayırt edilir.’275 İşte bu, Furkan’ın vahyidir ve
vahyin iki türünden diğeridir. .
Besmele hakkında açıklamalarımız, bu
kitapta kendisine ayırdığımız bölümde gelecektir.
Bilmelisiniz ki: Berâe suresinin
besmelesi, en-Neml suresindeki Besmeledir. Çünkü Allah Teâlâ, bir şey ihsan
ettiğinde bir daha ondan geri dönmez ve onu yokluğa döndürmez. Berâe’nin
rahmeti ortaya çıktığında -ki o besmele’dir-, ehlinin yüz çevirmesi, rahmetin
kendilerinden kaldırılmasına hükmetti. Böylelikle melek durmuş ve Besmele’yi
nereye koyacağını bilememiş. Çünkü beşer toplumlarından her ümmet, rahmetini
kendi peygamberine inanmakla almıştır. Bu bağlamda Allah Teâlâ şöyle buyurur:
‘Bu besmeleyi Süleyman’a inanmış hayvanlara veriniz. Onlar, sadece kendi
peygamberlerine inanmakla sorumludur. Bu nedenle hayvanlar Süleyman’ın
değerini anlayıp ona iman ettiklerinde, insana ait rahmetten bir pay onlara
verilmiştir. İşte bu pay, müşriklerden çekip alınmış Besmele’dir.
Beşinci tabaka -ki o seçkinlerin
özünün aynısıdır-, Ba harfidir. Ba, bütün surelerin başında bulunan Besmele’nin
ilk harfi olduğu için öncü harftir. Besmele’nin bulunmadığı sure ise (Berâe
suresi), Ba harfiyle başlamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Berâetun.
Yahudi bilginlerinden birisi bize
şöyle dedi: ‘Sizin birlikte bir nasibiniz yok! Kitabınızın sureleri B ile
başlıyor.’ Ben de şöyle yanıt verdim: ‘Sizin ki de öyle! Çünkü Tevrat’ın ilk
harfi de Ba’dır.’
Bunun üzerine sustu kaldı ve başka
bir şey söyleyemedi. Çünkü Elif ile asla başlanamaz.
Surelerin başında bulunan harfler
için yolun başı ona aittir dedik; sonunda olanlar hakkında ise yolun sonu ona
aittir, avamdan ise yolun ortası ona aittir dedik. Çünkü Kur’an dosdoğru
yoldur.
(Harflerin Mertebeleri ve Hakikatleri)
Yedinci mertebeye varıncaya kadar,
‘harfin mertebesi’ söz gelimi, ‘ikinci mertebedir’ derken, sayılarda ortak bu
harflerin yalınlarını kast etmekteyiz. Meselâ Nun harfinin yalınları,
Uluhiyette ikidir. Mim harfinin yalınları, insanda üçtür. Cim -Vav, Kef ve
Kafharfinin yalınları, cinlerde dörttür. Zel Ze, Sad, Ayn, Dat, Sin, Dal, Ğayn,
Şın yalınları ise hayvanlarda beştir. Elif-He ve Lâmharfinin yalınları,
bitkilerde altıdır. Ba -Hı, Tı, Ya, Ra, Fa, Se (peltek), Ha, Zıharfinin
yalınları ise cansızlarda yedidir.
‘Hareketi eğridir’ veya ‘doğrusaldır’
veya ‘geriye doğrudur’ veya ‘karışıktır’ veya yataydır deyişimize gelince,
doğrusal derken, şayet âlim isen, olumsuzlama, müşahede sahibi isen görülen
şeyler yönünden himmeti özellikle Hakkın yönüne teşvik ederi harfleri kast
etmekteyiz. Baş aşağı hareket derken, himmeti âleme ve onun sırlarına
yönlendiren her harfi kast etmekteyiz. Eğik hareket derken -ki bu yatay
harekettirhimmeti yaratığı Yaratan’a bağlamaya hareket ettiren harfleri kast etmekteyiz.
Karışık hareket ise daha önce belirttiğim gibi, iki veya daha fazla durumdan
birisini öğrenmeye himmeti yönlendiren harftir. Bu hareket, Elif, Mim’in
eğrisi, Ha, Nun ve benzeri harflerde ortaya çıkar.
‘Araf veya ‘ahlâk’ veya ‘haller’ veya
‘kerametler’ veya ‘hakikatler5 veya makamlar veya münâzeleler ona
aittir, deyişimize gelince, bilinmelidir ki: Bir şey ancak vechi (yüzü, zatı
ve hakikati) ile başka bir ifadeyle hakikatiyle bilinir. Bir varlığın sadece
kendisiyle bilinebildiği herhangi bir şey, onun vechidir. Harfin noktaları,
harfin bilinmesini sağlayan veçhidir. Noktalar, iki kısma ayrılır: Bir kısmı
harfin üzerinde bulunan noktalar, diğeri ise harfin altında bulunan
noktalardır. Bir şeyin kendisiyle bilindiği yönü yoksa kendisini müşahede ve
zıddıyla da aktarılarak bilir. Bunlar, kuru harflerdir. Felek, yani bilgiler
feleği döndüğünde, üzerinden noktalı harfler meydana gelir. Ameller feleği
döndüğünde ise aşağıdan noktalı harfler meydana gelir. Müşahede feleği
döndüğünde ise ondan noktasız kuru harfler meydana gelir. Bu meyanda marifetler
feleği, halleri, ahlâkı ve kerametleri, ameller feleği ise hakikatleri, makamları
ve münazeleleri verirken müşahede feleği bütün bunlardan uzak kalmayı verir.
; Ebu Yezid el-Bestamî’ye Nasıl
sabahladın diye sorulmuş, şöyle cevap vermiş: ‘Ne sabah var ne akşam. Sabah ve
akşam nitelikle sınırlanan kimse için vardır. Benim ise hiçbir sıfatım yok.’
İşte bu, Araf makamıdır.
Bir harf hakkında halis (saf) veya
karışık deyişimize gelince, halis, tek bir unsurdan meydana gelmiş harftir.
Karışık ise iki veya daha fazla harften meydana gelen harftir.
Noksan veya yetkin deyişimize
gelince, yetkin harf, feleğinin tam dönüşünden meydana gelen her harf iken
noksan, feleğin kısmî hareketinden meydana gelen harftir. Feleğe kendisini
durduran bir neden ilişir ve tam dönüşünün sağladığı şeyden eksik kalır. Örnek
olarak, sadece dokunma duyusuna sahip olan hayvanlar âleminden kurtçuğu
verebiliriz. Bu nedenle onun gıdası, sadece dokunma duyusundandır. Başka bir
örnek ise Vav karşısında Kaf, Ze harfiyle Nun harfinin İlişkidir.
Bir harf hakkında ‘kendisine bitişeni
yükseltir5 derken ise
şunu kastettik: Bir harfin sırrını öğrenip onunla tahakkuk eder ve
birleşirsen, ulvî âlemde farklılaşırsın.
Bir harf için mukaddestir dememiz, o
harfin başkasına ilişmekten uzak olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla yazıda
başka bir harfle bitişmezken başka harfler ona bitişir. Şu halde o, zatı
münezzeh harftir ve zirvesi yüksek altı felek ona yardım eder. Yönler, söz
konusu feleklerden var olmuştur. Bu altı harfin bilgisi, derinliğine
ulaşılmayan derin bir deryadır. Dolayısıyla onu sadece Allah Teâlâ bilebilir.
Bunlar, gaybın anahtarlarıdır. Biz ise keşif yolundan bunlara bağlı etkilerini
öğreniriz. Bu harfler, Elif, Vav, Dal, Zel, Ra ve Ze harfleridir.
Bir harf için ‘tekildir, ‘ ‘çifttir,
‘üçlüdür’, ‘dörtlüdür’, ‘ünsiyet verir’, ‘ürkütücüdür’ deyişimize gelince, bir
harf için ‘tekildir, dörtlüdür’ derken şunu kast ederiz: Harflerin meydana
geldiği feleklerin bir kısmının tek dönüşü vardır. Tekil dediğimiz şey budur.
Ya da iki dönüşü vardır, bu ise çifttir dediğimiz kısımdır. Dörde kadar devam
eder.
Ünsiyet verir veya ürkütür şu anlama
gelir: Feleğin dönüşü kardeşine (bir sonraki dönüş) yatkındır, bir şey kendi
benzeriyle ülfet eder ve ona ısınır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Onlarda dinginlik bulasınız diye, aranızda sevgi ve merhamet yerleştirdi.’276 O halde arif, halle ülfet ve ünsiyet eder.
Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem İsrâ gecesinde ürktüğünde, kendisine Ebû Bekir’in sesiyle nida edilmiş
ve Ebû Bekir’in sesine ünsiyet etmiştir. Çünkü Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve
sellem ve Ebû Bekir, aynı topraktan yaratılmış, Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi
ve sellem öne geçmiş ve Ebû Bekir geride kalmıştır. ‘İkinin İkincisi. Onlar
mağarada iken arkadaşı ona ‘Üzülme, Allah Teâlâ bizimle beraberdir’277 demişti.’ Böylelikle her ikisinin
sözü Allah Teâlâ’nın kelâmı olmuştur. Böylelikle bulunduğu mertebeyi aşmamış, Allah
Teâlâ hitabı diğer mertebeye ulaştırmıştır. Adeta cümleye yeni başlamışçasına
şöyle buyurmuş: ‘Üç kişilik bir grup yoktur ki,
dördüncüleri O olmasın.’271 Böylelikle onu göndermiştir.
İnsanların
bir kısmı onu koparmış, bir kısmı bağlamış. Ünsiyet veren harfte, ispat
makamı, kulluk kalıntısı kalması, hakikatin zuhuru, hakikatlerin otoritesi ve
adaletin ihsan ve lütuf yönünden uygulanması söz konusudur. Ürkütücü harf ise
silinmiştir, yükselen illet sahibidir. Söylediğimizi iyice öğren! '
Bir harf hakkında farklı yönlere
göre, ‘zat’ veya ‘sıfatlar’ veya ‘fiiller’ ona aittir deyişimize gelince, tek
yönü olan her harf, bu mertebelerden birisine, yani tek şeye sahiptir. Bu onun
yükseklik ve düşüklüğüne göre değişir. Aynı şey, yönler arttığında söz
konusudur.
‘Harflerden ona ait falan harftir’
deyişimize gelince, bununla bir yönden onun zatını tamamlayan hakikatleri
kastetmekteyiz. ‘İsimlerden falan isim ona aittir’ derken, bu harfin
yalınlarının hakikatlerinin kendilerinden ortaya çıktığı kadîm hakikatler olan
İlâhî isimleri kastetmekteyiz. .
Bunların ariflerde durumları kıymetli
pek çok faydaları vardır. Arifler, onları tam öğrenmek istediklerinde, başından
sonuna kadar varlıkta hareket eder. O hakikatler burada özel olarak onlar için,
ahirette ise genel olarak herkes içindir. O hakikatler sayesinde mümin
cennette dilediği bir şeye ol der ve o şey olur.
İşte
bunlar, özedeyebildiğimiz kadarıyla, harf âlemlerinin anlamlarıyla ilgili kısa
açıklamadır. Bunlarda, koku ve zevk sahiplerine uyarılar vardır. ,
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar