Print Friendly and PDF

Ali Şîr Nevâî ve Farsça Divanı devamı

Bunlarada Bakarsınız

PDF

310
Şaraba tövbe etmesinden dolayı, harap gönül senin yakut renkli dudağım terk ettiğinden dolayı utanmakta.
İhtiyar ve gencin yanında şarap yüzünden utandım, ne dindarlık, ne aşıklık yapabilirim.
Güneş, şarabın gösterişinden utanmadıysa, bizim akşam meclisimizden niye kaçtı?
Senin affından ümitliyim. Çünkü kıyamette kendi suçumuzdan dolayı azapta ve sevabından da mahcubuz.
Ey gönül, dost cömertliğiyle elimi tutarsa, sorudan dönmeyiz, cevaptan utanmayız.
Ey "Fânî", günahın çoksa, dost lütfuna mazhar olunca, utançtan yüzünü çevirme.

311
Saki, sarhoşluğun eziyetiyle kötü haldeyim, elime dopdolu kadeh koy!
Etrafında sıkıntı rengi varsa, kadehi gönülden temizle!
Öyle şarap içerim ki, rutubetten şarabın tesiri kalmaz.
Yaptığım bilmez sarhoş olurum, varlık alemi aklıma gelmez.
Varlık ve yokluktan bir nefeste gönlümü rahatlatan o şarap ne hoştur!
Eğer senin gibi değerliye ihsanda bulunurlarsa, karşılığında bak sorunun zilletine!

312
Gönül sarhoşken şarap müjdesiyle mi ardı ardına çarpıyor?
Böyle ardarda kalp atışımı belki ağzına kadar dolu kadeh gideriyor.
Belki ay yüzlü saki kadeh verecek diye sevindiğimden kalbim çarpıyor.
Âb-ı hayâttan değil, şaraptan dolayı kalbim çarpıyor her şeyi düşünmeyi bırak, kalbim çarpıyor.
O terli yanaktan dolayı kalbim çarpınca, şebnem beni gülle nasıl teskin eder?
Kalp çarpıntısı o ay yüzlü şarkıcıdandır. "Neyin sesiyle kalbim çarpıyor" deme.
"Fânî"'nin kalbi sakisiz ve kadehsiz çarpıyor, huri ve kevserden dolayı benim kalbim nasıl çarpar?

313
Gönlün onun boyuna tutkunluğu ortaya çıktı. Gül dalı o serviye nazlandı.
Mum sıfatlı ışık, inleyerek yandı. Her gece gönül hastalığından dolayı işim zordur.
Gönlüm, gözüm çok ağlamasıyla kana bulaştı. Vücudum gönül iniltisiyle eziyetten cana geldi.
Gönlümdeki sıkıntı dağın ağırsa da, senden başka gönlün mutluluğuyla mutluyum.
Ey saki, bana kan gibi içeceğim şarabı ver. Çünkü benim işim, gönlün zalimliğimden dolayı canladır.
"Fânî" zayıfladı. Ama kavuşma ümidiyle bir an bile gönlün isteğiyle yerinde oturmadı.

314
Yine gönül beni gül renkli şarap kadehine çekiyor, gül renkli elbiseyle gönlün üzüntüsü oldum.
Senin yakut renkli dudağının üzüntüsüyle gönlümden, kanın içinde gönlün aramakla bulunamayacağı kadar kan aktı.
Gönlüm o şaraba, zaman zaman o bela selinden kafasını çıkartan dalgıç gibi daldı.
Gönül beni onun mahallesinde arayıp bulamıyordu. Yazık ki şimdi ben avare gönlü bulamıyorum.
O gül mahallesi çam bahçesi gibi oldu. Orada çamlarla nice aşığın gönlünü aldı.
"Fânî", bir ay yüzlünün aşkıyla şarap içer, şimdi ister kadehin çevrilmesini ve gönül feleğinden şarabı.

315
Gönül yağması akıldan ne zaman kadar ayırır? Gam ve dert ayrılığı böyleyse, yazık gönüle!
Dünyanın onunla süslendiği yanağının bahçesine, gönlün dünyayı süsleyen bahçesi denilebilir.
Şah, put gibi güzellerin gözünden avını düşürürse, işte gönül sahrası Huten ahusuyla dolu.
Gönülün onun güzel boyundan başka, serviye yuva yapan kuşunki gibi düzgün yeri yoktur.
Avare gönlü sevgiliye sormasam ayıp değil. Sevgiliye ulaşmak mümkün olunca kimin gönle pervası kalır?
Aklımla gönlü korusam, üzülürüm, gönlün feryat ve yaygarası beni takatsiz bırakır.
Şimdi gönül, senin zincir gibi zülfüne sevdalandı. Avare "Fânî" gönül sevdasıyla Mecnun oldu.

316
Ne güzel ki, güzel boyunun cilvesiyle gönlümde bela, güzel kokulu saçının her tarından da gönlümde musibet var!
Nisan yağmurunun çokluğuyla kırılan gonca kadar gönlümde senden gelen cefa oku açar.
Gün gelir, onun aşktaki taşkınlığı artar, ne kadar men etsem de, her gece gönülde yüz macera yaşarım.
Gönül ve gözüm sem helak etti. Sen cilvelinin bu zulmü gönle reva görmen uygun olmaz.
Felek, daima vefa ehlini incitince, o vefasızdan gönlüme sıkıntı gelirse, memnun olurum.
Zamanın acımasızlıklarından dolayı gönlümde üzüntüler var. Ey saki, insanlık için büyük bir kadeh ver!
Eğer ayrılığınla gözüme, gönlüme neler geldiğini bilirsen, bana acıyarak rahmet gözüyle ve şefkatle bakarsın.
Ey "Fânî", eğer gönle fena çölünü kat etmesini söylediysen ebedî hareme ulaşmaya şaşırmaz.

317
Ay, kırmızı şarabın içinde ay yüzlü sakinin gölgesi gibi şafağın ortasında bütün güzelliğini gösterdi.
Fakat ay ve şafak akla sakinin ve şarabın gölgesi gibi, cazibe ve inceliğiyle gelmez.

318
Can gözüm senin yüzünle aydınlık, hüzünler köşesi senin kokunla kokulanmış. Seni sevgilim bildiğim o zamandan beri senin dostluğunla artık kendimi tanımıyorum.
Saba sevgilinin saçının kıvrımını perişan etme. Zira o düşünceyle gönlüm perişan oluyor.
Ey Müslümanlar, iman ücretini meyhanecilere harcayınca meyhaneden nasıl çıkarım?
Dünya cömertlerine yaka silken bana, meyhanede sarhoş ve dünyadan vazgeçmiş olarak bakma!
Delilik ve aşk kargaşası başka bir alemdir. Akıllı olmama imkan yok. Meyhanenin içinde kadehin dolaşması nerede? Ben bu meyhanede dolaşmaya hayranım.
Ey şeyh, bende tövbe ve takva sözü arama. Yapamayacağım şeyi nasıl iddia ederim?!
Ey "Fânî", tekkede beni zahidlerden arama. Ben fena çölünde rindlerin ayağının toprağıyım!

319
Bu dünyanın sıkıntısını çekiyorum, ama bu harabiyetten mutluyum. Vatanım cennet bahçesiydi ama, Adem babamızın günahıyla felekten toprağa düştüm.
Uzak ve uzun gurbet beni hayrete düşürdü, herkesin asıl yeri hatırımdan çıktı.
Bu sıkıntılı ruhaninin kanadım açınca, asıl oturak yeri olan bu kafes nasıl kırılır?
Fakat bu muğların meyhanesi vatanım olduğundan şarap kadehinden ve sakiden başkasına gönül vermedim.
Her ne kadar felekten zulüm ulaşacağım bilmiyorsam da, hârâbat mahallesine düşmek daha evladır.
Ey katil, buse vermeyip canımı istiyorsun. Bu çeşit sözü hocam bana öğretmedi ki!
Bu meyhane ehlinden nasıl vefa beklerim? Temelim bu eski meyhaneninki gibi sağlam değil ki!
Ey "Fânî", ahının fırtınası ardı ardına esti. Bu daimî ahinin temelimi yıkmasından korkuyorum.

320
Muğların meyhanesinde yaşlı ve gencin aşığı, sakinin ve meyhane pirinin ayağının toprağıyım.
Ey şeyh, içki içme zamanımızı niye soruyorsun ki? Sarhoşluktan geceyi gündüzü bilmiyorum ki!
Boş yere bana "nasılsın" diye soruyorlar. Nasıl olduğumu bilmeyince bu meselenin cevabı ne olacak?
Senin ayağını öpünce, ayağından başımı kaldıramayınca bayıldım.
O yüzden bir an benlik acziyetiyle kendi hatmim kurtarmak için meyhaneye niyet ediyorum.
"Fânî", sarhoş olunca fena çölüne gitti, sarhoş olmamayı ondan nasıl beklerim ki!

321
Gül gömlekli sevgili olmadan bostanı nasıl gezerim? Onun ayrılığından gül gibi gömleği nasıl yırtarım!
Onu hatırlamam gönlümü öyle rahatlattı ki, bazen kendimi hatırlamıyorum.
Öylesine kendimden geçmiş o olmuşum ki, kim olduğumu düşünemiyorum!
Her ne kadar bu ödünç vücudu kendimden attıysam da, beni ararlarsa, ondan başka bende hiç birşey bulamazlar.
Allah Allah, nasıl ayrılık ve nasıl kavuşma ki, vücut vatanında canım canan olmuş.
Saki ayna gibi kadeh ver ki onda güzel vücutlu, gül yanaklı, cilve yapan kendime bakayım!
Senin yüzünün olmaması benim toplulukta olmam ve yalnız kalmam gibi değildir. Benim yalnız olmamın toplulukta olmamdan ne farkı var ki!
Ey öğüt veren, "ravza" onun yanağım hatırlattığından "hüzünler evi"nin köşesi "firdevs"i kıskanmış.
Ey "Fânî", ayrılık acısıyla kavuşma talihine ulaştım, bu yeşilliğin dikeni ve gülü gönlün merhemidir.

322
Hasretle onu uzaktan görünce, o ayla onun yolunda nasıl oturayım?
Suyu eşiğimden geçince, eşiği de gözyaşımla ıslandı.
Toz gibi onun mahallesinde oturursam, kahredici fırtınası hışımla essin!
Onu bir kere görmek ve sonra ölmek, bir ömür beni her yerde pusuda bıraktı.
Belki dindar olur ümidiyle bir ömür alnım onun yoluna sürüldü.
"Fânî" zahidi aşktan nasıl men ediyorsun? Sen kısmette öyle, ben böyleyim.

323
Senin ay yüzünle tecelli ışıklan, senin, iki kaşının takım dua mihrabı olarak görürüm.
Gönül, eğer aşk karışıklığıyla avare olursa, sonunda her yerde onu senin yanında görmek isterim.
Senin güneşinle her sabah ruhum tazelenir, o yüzden seher rüzgarıyla kokunu hissederim.
Senin İsâ nefesli dudağının yanında can verince senin konuşan yakut dudağında mucize olduğunu görürüm.
Gönlü gece vakti senin sevdanla kaybolan "Fânî", eğer onu bulursam, senin siyah Hintli gibi saçınla bulurum.

324
Ey sevgisiz ay, senin ayrılığınla gönül de, vücut da yok oldu. Ne olurdu ki ben de bu ikisiyle birlikte gitseydim!
Eğer ölürsem, Meryem'den iplik, İsa'dan iğne getirseler de o katilin kılıcının yarasını dikemeyeceğim!
Yarin ayrılığıyla aşkım yüzünden sorun çıktı, yakamın yırtığında, belki eteğimde iş düğümlendi.
Yıl ve ay o zülüf ve yüzden eziyetten dolayı ayrı düştü. Karanlık akşamdan da ve aydınlık günden de usandım.
Ey katil, yine benim başımı boynumdan kaldırdın! Başım da senin kılıcının minnetinin yükü altında, boynum da.
Ey ay, ayrılığınla gönül evim karardı, şimdi mutluyum. Çünkü kılıcın ve okun delik deşik etti şimdi onu.
Başım, etrafa atmak istersen, başının tozu olur. Çok delinin taşım yemekle de sapan taşı oldu.
Ey gönül, şah eğlence meclisi, dilenci ve meyhane köşesidir. Saf kadeh olmayınca, tortu küpü de kötü olmaz!
Ey "Fânî", o kötü sözden gönlü sökebilirsem, bunu ay yüzlülerin sözüne gönül koymama şartıyla yaparım.

325
Yüzümün gölgesini şarap kadehini atınca, san yüzü, kırmızı şaraba atmış olayım! Ey meyhane kapısının dilencisi çalış. Ben manastırda oraya kendimi attıysam, bunu çalışarak yaptım.
Kendimi Mesih'in balkonundan meyhane kapışma atmamda korkusu olmayan sakiye yazık!
Din ehli beni şaraba tövbe ettirirler. Ey gönül, kendimi ateşperest ve Hıristiyanların arasına atmama şaşılır mı!
O güzel boylunun cilvesine göz atınca, aşık gönül söğüt gibi titredi.
"Fânî" o av elden gitti, divane yapılı köpeği sahraya salmamın kendime ne faydası var!

326
Gönlümün sıkıntıyla ortaya çıkardığı yeni acıyla, ay yüzlünün sıkıntısıyla mutsuz oldum.
Senin zulüm kılıcınla bin parça olduysa da bin parça olan gönlüm sana ulaşma isteğindedir.
Gönül parçam sayıdan ötedir, senin gam ordun yanında gönlüm sayılamaz bile.
Şarap getir. Zira feleğin zorluklarının çözümünde gönlüme rindlik ve sarhoşluktan başkası çare bulmadı.
Seher vakti gönlüm tövbeyi dilediyse de sabah şarabından başkasına izin vermedi.
Ey "Fânî", ayrılık kıvılcımları göğsümden feleğe gidiyor, gönlümü o kıvılcımların biri bil.

327
Aşk: "şarap iç ve yokluk ülkesine git dedi, ona şarap kadehi ver. Kabın üzerinde şarap örtüdür. Ahımın ateşi, davul ve bayrakla alınmış rind ülkesidir.
Yarım dirheme şarap rehin edilmeyince, şarap acısı seccadede parça parça olmuş ne çıkar!
Ey meyhane piri, tövbeme bakma ve bana kadeh ver. Bana biri gelecekse, o sen ol ey cömert!
Meleğe değil rindlere dost sözü söyle. Zira aşk sırrının mahremi aşk ehlidir.
"Fânî"nin viran yaralı gönlünü şarap tortusuyla imar edersin. Hem güldür, hem merhem.

328
Senden ayrıldığım gece şarabı sürahiden kadehe dökerim. Hayalini arkadaş eder sohbet ederim.
Hayalî elinden kadeh tutar, saygı göstermek için kalkarım.
O şarapla, senin örgülü saçın gibi aklım karışınca, ayrılık akşamının gümüşlerini akıtır dururum.
Bazen düşünce ile onun ayağının toprağına baş koyar, bazen temenna yüzünden gönül elini onun zülfüne asarım.
Sarhoşken elini boynumda hayal ederim, gece bekçisinin askerini gece baskınına getirmesinden sakınmam.
"Fânî" gibi dosta bağlanmaya izin vermiyorum. Yoksa benliğimden ayrılıp kendimden kaçayım mı?

329
Yine meyhaneye ah ve figan getirdim, kendi figanımla dünyayı cana getirdim.
Tövbe günahından dolayı Mecusî zünnârı ile elimi boynumu bağlayıp kendimi meyhaneye getirdim.
Ey saki, bu rezile isteğini yap, gönlün isteği gibi.
Meyhanecinin lütfü benim suçumdan fazladır, utanırsa, başımı eşiğine getirdim.
Ey saki, büyük kadeh ver! Utançtan başım eğik, kendimi sarhoş olarak getirdim.
Adım sanım yoksa da, aşk acısı ciğerime işaretsizlikle işaret getirdi.

330
Renkli şarap kokusuyla mutluyum, iyi ki meyhanecinin yanında oturmuyorum!
Zaman zaman şarap geçtikçe, şarabın yardımı olmadan sarhoş olmak adetim.
Meyhanenin üstünde mesken tutarsam, dünyanın rindlerinin safım iki tarafımdan görürüm.
Rindlerin meclisine iyi kötü bakarım, şarap içmelerinin edebini anlatırım.
Gayb alemi, işin sonu gibidir. Ey şeyh, rindlere karşı bizi nasıl kımyorsun!
Aşk kafiri ve sarhoşum. Meyhanede şarabın ve sakilerin iş vereni oldu dinim.
Sarhoşluk ve ayrılıktan yaygara çıkardım da maşuğun cilvesi mi beni teskin ediyor!
Alemden eteğimi kurtarma fırsatı eline düşerse, aşk yolunda ilişen dikenden eteğimi kurtarsın!
Ey "Fânî", kurtuluşun ne olduğu bilinmeyince, bu dünyada aciz ve şaşkın yaşarım.

331
Kendimi meyhanede soyup, hırkamı rindlere, şaraba rehin bıraktım.
Her ne kadar mum gibi göz yaşı saçıp, sonra figan ettiysem de, dün gece bana bir yudum vermedin.
Gönlün ilim ve ameller topladığı ömürlerin hepsini o zülf uğruna perişan ettim.
Feleğin çevganının eğrisi beni ümitlendirdi de, elimi o çene çukurunun topuna doğru yönelttim.
Ey zahid, bana şarap suçundan dolayı ateş korkusu verme! Geçmişte emrettiklerini yaptım.
Eteğim ve yakama yaptığım düğümler, yırtık hırkamda düğme gibi oldu.
Senin sevdanla viran ettiğim gönül evinin kapısından bacasından kavuşma güneşinin ışığı düştü.
Cennet ve huri hevesiyle kaybedilen gönlü yine sana kavuşma isteğiyle pişman ettim.
Ey "Fânî", kavuşman gerekirse,. kendini bırak. Zor hikayeyi sana nasıl kolaylaştırdığıma bak!

332
Senin köpeğinin kabından içtiğimiz tortu, altın kadehten içtiğimiz saf şaraptan daha iyidir.
Sefer pillinizi pırtımızı çöle çeksek de meyhanede Kabe'ye ulaşmak mümkün mü?
Sakiler işitsin diye, ceng sesiyle meyhanede sarhoşça nara atalım.
Sana tabi olan sarhoşlarla raksetsinler diye, zahidi hücreden, şeyhi halvetten çekip alalım.
Meyhanede ve Kabe'de yar murattır, yar eğer Kabe'de değilse, pilimizi pırtımızı başka yere götürelim.
Eğlence günümüzde artık bize sarhoş oldun deme, 'bizi bırak, bir iki kadeh içelim.
"Fânî", çalışmakla kavuşmamız mümkün olmayınca, ne kadar gecenin iniltisini, seherin ahını çekelim.

333
Gönlüm o güzel vücutlu güzelin saçı gibi perişan, iki kat, yarısı "dal", yarısı "lam".
O gül ağızlı yanağın her tarafa damlayan teri, şafaktan her tarafa yüz yıldızın dökülmesine benzer.
Gamze o zülüf içinde kıvranan gönlümü teskin etti. Ölüm, tuzağa düşen kuşun ıstırabını dindirir.
Ayrılığında şarap içtiğimi gördüğüm o yanağa ulaşmada sabah güneşi yerine akşam daha iyidir.
Ondan mektup getirip, benden haber götüren güvercin gibi; inleyen bedenimi teskin edecek bir gönül kuşu istiyorum.
Saki, altın kadehteki şarap güneşi gibi yanımda olunca, ışıkları karanlık gönül evimi nurlandırdı.
Kadehi sonuna kadar için rindin acı şaraba alışması gibi saf şarabın tadı zühd ehline iyi gelmez.
Zaman olur ki; şeyhin sofrasından bir kişi faydalanır, on kişi mahrum kalır.
Meyhane pirinin kölesi olayım. Zira onun kadehi herkese feyiz verir.
Ey "Fânî", bu ağır yolu seyirde daha çevik olmak istersen, fakirlik çölünde kendi yükünü at.

334
Ey saki, niye beni şarap küpüne yaklaştırmıyorsun ki, elimde param var ve şarap istiyorum.
Onunla canın kıymetini, şarabın değerini artırıyorum. O can bağışlayan dudaktan ansızın bir buse mi veriyorsun!
Gece olduğundan, omzundaki testiden ve şarap içenlere yolum son derece uzak olduğundan dolayı lütfet.
Sevgilim el öp, gönül bir yudum çekmek istiyor, elini verirse ne hoş olur!
Bu dergahın toprağı bir ömürse, kapıcı beni meyhanenin kapısından niye kovuyor ki?
Benim abımla o ayna yüzlüye perde çeken perdeyi açmakla gafil oldu.
Ey zahid, ister meyhane sakini, ister Kabe'ye niyet eden olsun, canımın kıblesi dosttan başkası değildir.
Şeyh ve riya ashabının dindarlarla beraber, "Fânî" ve fena erbabının rindlerle beraber olması hoş olur.

335
Sızlayan yüz parça gönül onun yüzüne meyledince, bir gönülle değil, yüz gönülle o ay yüzlünün aşığıyım.
Can bağım senin her saçma bağlanınca, gel bir an otur, o bağı üzerimden çöz.
Kanlı gömlek yaralı vücuduma öyle yapışmış ki, ayırmak istesem, vücudum daha çok yaralanır.
Gönül evine o ayın resmini öyle nakşetmiş ki, kalemin ucuyla oraya düşüncemi resmetmiş.
Onun ayağının toprağına baş koydum. Eğer o topraktan kalkmak istersem, başım toprak olsun!
Her ne kadar gece sabaha kadar uyanık gözüm yıldız sayıyorsa da gam gecesi, göz yaşı yıldızım hesab edilmez.
Ey saki, kadehi etrafında çevir ve az döndür şöyle. Zira, bu pergelin hareketiyle sarhoşluktan başka şey çıkmaz.
Ey "Fânî", sarhoşluk beni öldürdü, beni tekkenin dışına çek, sen bana şarapçının mahallesine gitmek üzere kılavuzluk et.

336
Sarhoş ben, sabah meyhaneye gidiyorum. Akşam sarhoş olarak evime gazel okumaya gidiyorum.
Gündüz şarap kadehine, gece olmadan kadehin basma geçmeye nasıl söz veririm?
Çok kere meyhaneye kendime yabancı olarak gidince, meyhane yerlileri beni tanımazlar.
Kutsal kuşum ben, sevgilimin yanağındaki beni arzuluyorum. Yüzünün gül bahçesine doğru o yemin peşine gidiyorum.
Gece, meyhaneye hep gürültü ve sarhoş narasıyla gittiğim için muğlar ve saki benden sıkıldılar.
Refah için olanlar bahçeye giderler, ben aşktan dolayı viran olunca, viraneye giderim.
Ey "Fânî", fena yolu dışında ulaşılamaz dosta ve benim akıllıca ve bilgece gitmem mümkün değil.

337
Senin yanağının ışığıyla o evi aydınlatmam mümkünken, gamlı karanlık köşeni ne zamana kadar mesken edineyim?
Senin mahallende şarap içilir de, eğer gül ve gülşeni hatırlarsam, gözüme diken batsın!
Kendi canımın düşmanı mıyım ki, seni dostun lafıyla kendi dostlarına düşman e-deyim?!
Ey saki, şarap ver de, bir süre eğleneyim! Zaman ehlinin sıkıntısıyla ne zamana kadar feryat edeceğim!
Ey "Fânî", aşağılık mertlik lafından iyidir. Mertçe içilen bir kadehle bu lafa çare bulayım!
Dindarlık hırkasını şarap kadehine bulaştırdım, şaraba düşmeme sebep budur.
Kiliseye yönel demenin ne faydası var ki, dün gece secdeye baş koymuşuz.
Dünyanın kınama kapışım kendimize açınca, halkın kınamasına gözümüzü kapattık.
Mecnûn eğer bizi tanımazsa şaşırma. Çünkü günlerin anasından ikiz gibi doğmuşuz.
Ey şeyh, şimdi, bize öğüt olarak gönlü korumayı söyle. Zira gönlü kaybettik.
Ey şarap satan pir, cömertlik alemi sensin, biz azlıkta bütün alemden çoğuz!
Ey "Fânî", ne aklı istiyorsun? Çünkü biz kendimizden geçmişiz meyhane çıraklarının ve şarap kadehlerinin etkisinden.

339
Ey arkadaş, kalk da meyhaneye doğru gidelim, sarığı, hırkayı rehin edip, bir yudum içelim!
Tekke şeyhi riyadan kurtulmazsa, oradan çeke çeke meyhaneye getiririz.
Zamanın sırrı şarapla çözülmezse, o macerayı meyhanecinin hizmetine götürürüz.
Güzelliği güneşten fazlayken, zerresinden azken kavuşmak bizim haddimize mi?
Ey meyhane piri, bizim bu kapının dilencilerinin ordusundan olmamız kesinleşti.

340
Biz şarap kadehine, meyhanecinin eşiğine baş koymuşuz.
Sıkıntı akşamında ah ateşi ve kanlı gözyaşıyla aşka karşı mumla ve şarapla hem nefes olmuşuz.
O yüz mushafıyla fal açtık, hurinin dudağında kevser suyu gözüktü.
Meyhanede bizde akıl ve iman arama. Çünkü gönlümüzü sarhoş sakiye verdik.
O peri yüzlü huri yaratılışlı sarhoş olunca, bizim divaneliğimizin, rindliğimizin ayıplanacak yanı yoktur.
Ey "Fânî", eğer fena yolundan gidiyorsan git sen. Biz şimdilik aşk ve gençlikle birlikte duruyoruz.

341
Sakinin yüzünün aksini seyrelmek isteyince, meyhaneye gelip, şarap aynasına bakalım.
O Çigil güzeli o göz ve gönülde öyle yer etmiş ki, baktığım her yerde onu görüyorum.
Gönül gözünde yol almayan kasma ve yanağına yazık ki, ne kıbleye baş koyuyorum, ne musallaya bakıyorum.
Her an o güzel yüze bakamayınca, gökte aya, bostanda güle bakıyorum.
"Dünya düşüncesiyle, testiden kadehe şarap dök" deme, dünyanın durumuna bakmam için Cem'in kadehini ver.
"Fânî", fena ehline hizmette, vakit değerini bırakıp, yarının durumuna bakmam reva mıdır?

342
Bahçede onun yanağının teriyle parlıyordum. Her an, suya doymuş gülü kınıyordum.
Bazen, kaşının aydınlığıyla tekkeye gidip, başımı mihrabın köşesine koyuyordum.
Bazen onun yakut şarap hasretiyle meyhanede kanlı gözden saf şarap damlatıyordum.
"Fânî", gözyaşı denizinde yıllarca az bulunur inciye elimi ayağımı sürmem abes midir?

343
Şarapla yükselen hararetimi gidereyim, yapamam. Nasıl takvayı düşüneyim, yapamam.
Şarap karışıklığı ve aşk şaşkınlığı yüzünden bu çılgın gönüle ne yapayım?
Onu görünce, kendimden geçiyorum, yazık gönül gamım nasıl ifşa edeyim?
O ay gitti ve takatsizim, bu hazin cana ayrılıkta nasıl sabredeyim?
"Fânî", aşk yolunda, o güzelin yanağından başka güzellerin yanağına nasıl bakayım, bakamam.

344
Baharda benim ırmak kenarında ve servinin kenarında olmam ne hoş olur!
Bazen yeşillikle düşüp kalkayım, bazen kadehle alışveriş yapayım!
Irmak kenarındaki sülünler, göz suyum ve gönül ateşim gibi olur.
Gül yanaklı sakinin elinden gül renkli şarap sarhoşluğumu defeder.
Değerim olursa, artık felekten büyüklük beklemem.
Meyhane pirinden, güzelden dolayı kıbleye yüzümü çevirdiğimden dolayı utanıyorum.
"Fânî" gibi kendimden geçince, aşk yolunda yüküm hafifledi.

345
Baharda eğer kadehin temelini gül bahçesine atarsak, gel bu tavam yarıp yıkalım da yeniden kuralım.
Zamanımızı karartan gam, asker çekerse, kadehin şimşek gibi ışıklarıyla kökünü kazıyalım.
iki yüzlü güzellerden bu bahçede ne zamana kadar görülebilir? Biz de altın kadehe kırmızı şarap dökelim.
Gül bahçesinde şahane meclis kuralım, sarhoşlukla kavga ve şamatayı gökyüzüne yayalım.
Mutlu aşıkları raksa kaldıralım, daha sonra çalgıcıları alkışlayalım. Sarhoşken şahlar haddinden fazla ayaklarını vururlarsa, Feridun'la övünelim, Cem'e taç takalım.
Bu törende, içki içenleri, dansözleri, sarhoşları kendi rindlerimizle hârâbata atalım.
"Fânî" gibi bu şekilde uyku sarhoşluğuna kapılmış herkesin, kapılmış olduğu gece yaraşır sabah kadehi atarsa mahşer sabahına.

346
Gönül, o ay yüzlü güzelin yanağının sıkıntısıyla yanar. Saki ateşimi söndürecek şarap nerede?
Ben peri yüzlü sakilerin esiri olunca, delice meyhaneye yönelirsem ayıp mı?
Sakinin işvesiyle aklım başımdan gider, yüzümü şarapla sularlar, bu baygınlıktan koku beni kurtarır.
Sarhoşluk eziyeti ve zamanın sıkıntısı beni harap etti. İki kadeh çekmekten başka çare nerede?
"Fânî", ben güzelin saçının karışıklığıyla perişanken, hurinin zülfüyle nasıl mutlu olurum!

347
Güzel yüzlü olmadan, kadehe meyletmiyorum, huri gibi güzel olmadan kevsere iltifat etmiyorum.
Gönülsüz benden tövbe süresi isteme. O Allah’ın iradesindedir, ben karar veremiyorum.
Göz atölyesinde, hayal evinde senin yanağının şekli olmadan geceyi şekillendiremiyorum.
Sarhoşluktan dolayı susuz ölürsem, dudağımı şaraptan başka hayat suyuyla ıslatırım.
Meyhane pirinin cömertliğiyle daima sarhoşum. Şarap dilenciliği yapsam da yapmasam da.
Ey hekim, artık şarap tortusundan beni men etme. Zira onu hayat suyuyla beraber tutmuyorum.
Zaman halkından o kadar zulüm gördüm ki, zalim yasemin kokuluya yaklaşamıyorum.
"Fânî", eğer bana cihanın mülkü kadar saltanat verseler, meyhane mahallesinin toprağından başkasını taç etmem.

348
Öyle sarhoşum ki, eğer meyhaneden kalksam, düşerim. Ey saki, söyle, nasıl kalkayım?!
Sarhoşluktan başım dönüyor, bu yüzden kalkamam. Lütfet büyük bir kadeh ver de kalkayım.
Ruh sineği senin dudağına oturdu, "kalk" desem, "nasıl candan geçeyim" der.
Gönlüme yüz sıkıntının ulaşmadığı bir zaman yok. iyi ki zaman ehlinin meclisinden kalkmışız.
"Sarhoşsun, oturamazsın, kalk dedi, oturduğum zaman kalkabilir miyim?
Meyhane pirinin yanında bir an oturduğum zaman hep mutlulukla kalkarım.
Ey "Fânî", "o meclisten niye kalkıyorsun" derlerse, "dostla oturmayınca kalkıyorum" de.

349
Onun yüzünü arzuluyorsam da, onun yanındayken bakmıyorum.
O ay yüzlü güzelin mecliste olmasıyla mutluyum.
Senin ayrılığından dolayı acı ağlayışlar bana zehir tattırdı. Ne olur ki, bir gülümsemeyle canı tatlandırsan!
O an senin servi boylu fidanını, gönül bahçesinde başka ağaç dikmek için kolladım.
Ayrılık kılıcının yarığını diktiğin iğneyle kurtar, belki kirpiğinden birkaç ok gelir.
Kafirin zülfüyle belime zünnar bağladım ama, islamın ve dinin günahım kendime yalan olarak bağladım.
Ey "Fânî", ben delilikle dünyanın rezili oldum. Bu durumda bana öğüt veren benden daha delidir.

350
Bana ok atmakta olan sevgilinin iki gözüne esirim. Zavallı kafirlere esir olan bana, merhamet!
Onun mahallesine, boyuna tutulunca, vaiz bana ravzadan huriden bahsetse de nasıl kabul ederim?
Ecelim rakip ve ömrüm o can bağışlayıcı dudak oldu. Kaçışım ne ondan olur, ne bundan!
Senden bana eziyet gelmez. Nerede sana ulaşılır ? Sen yücesin, ağlayan ben çok aşağıdayım.
Senin mahallene bir bakış için geldim. "Fânî" gibi ara sıra bakışım gizle, seni menediyorum.

351
O kapıdan kaldırdığım başı mihraba koymam, sadece aldığım yere koyarım. Senin meclisinde içtiğim şarap tortusunun sarhoşluğuyla meyhaneye gelip kavga ederim.
Yıllarca şarap bulaşığı olmuş elbiseyi denize atsam da, bir bulaştı mı temizlenmez.
Kafir olunca böyle bir dinim olmaz, zünnâr bağlamaktan ve haç takmaktan da çok utanmam.
"Fânî" gibi fena çölünü kat etmek için adım atsam da, iki dünyaya teslim olmam.

352
Mescit safından, bir köşede menzil kuruyorum, o köşeden kendimi meyhaneye atıyorum.
Meyhanede yer bulamamam da hoştur, acizlikle başımı eğiyorum.
Takvadan yavaş yavaş uzaklaşıp, rindliğe yaklaşıp kendimi ortaya atıyorum.
Rindlerden değilsem de, şarap kavgası yaparken kendimi benzetmek için figana atıyorum.
Meyhane ateşgâhını tutuşturmak için; güçsüz, inleyen vücuduma ateş atıyorum.
Mecliste şarap içen sevgilinin Öldürme korkusuyla kendimi oraya nasıl atacağımı bilemiyorum.
Aşka bak, her akşam ayrılıktan beni kıyametlere kıyamet gününe ve ahir zamana atıyor.
Ey "Fânî", kendi yüküm ağırlaşıp, fakirlik yolunu katetmeye mani olabilir, o yüzden atıyorum.

353
Yine meyhanede işveli bir vücut, din ehlini de onun yüzünden kargaşa ve bela içinde görüyorum.
Ey zahid, onun yanağına bakmaktan beni men etme, Allah'ın yarattığına bakmam ayıplanacak şey mi?
Ey ay yüzlü vefasızlığı senden öğrendim, feleği vefa erbabının düşmanı olarak görüyorum.
Meyhane kapısının dilencisi olduysam ayıplama, çünkü o kapıda bütün şahları dilenci gibi görüyorum.
Ey "Fânî", hepsini Hafız tarzında ve yerinde görünce, Hafız gibi fena kaderimi nasıl kırayım?!

354
Biz meyhaneye günahı defetmek için, riyakar zühtten sığınmak için geldik, iki kadehle iki dünyaya teslim olmadık.
Nasıl rütbe ve mevki sahibi olmak için geldik deriz?
Meyhane yoluna yönümüzü çevirince, yolsuzluğumuzdan dolayı bizi kınama, çünkü yol aşmışız.
Meyhaneci cömertliği elinde tutarsa iyi. Yoksa riya denizinde günaha boğuluruz.
Gam ve kederin çerini çöpünü ne tartar?
Biz sarhoş olmuş, kendimizden geçmiş, ah ateşine gelmişiz.
"Fânî"nin gözünde senin kapının toprağı sıkıntı olarak kalmış, biz iki kat yük taşımaya gelmişiz.

355
Biz sıkıntıdan meyhaneye sığınmış, yolsuzluktan kurtulup yola gelmişiz.
Zühdün soğukluğu sebebiyle gönül donmuştu, kadehin ateşine sığınmaya geldik.
Ey şarap satan saki, sabah kapıyı aç! Dün gece şaraptan dolayı kötü durumlara düşmüşüz.
Belki hârâbat piri şaraba daldırır düşüncesiyle, günaha batmış olarak gelmişiz.
Bulut gibi saçım çöz. Çünkü aşıklarla o ay gibi yüzü seyretmek için gelmişiz.
Ey "Fânî", keşke sevgili yüzünü gizlese! Aynaya rüzgar hızıyla gelmişiz.

356
Dosttan haber ulaştıran rüzgar nasıl rüzgar ki?! Onunla ruhum tazelendi, içim rahatladı.
Ruhumu ve içimi rahatlattıysa da, sana kavuşma haberi huzurumu bozdu.
Gönül, içimde âb-ı hayâtla muradına eren Mesîh gibi atıyor.
Ey ay yüzlü saki, durumun nasıl sona erdiği bilinmeyince şaraba başla!
"Fânî", onun yanında küfür İslam'dan çok kez güzel olmuşsa da, senin dinin onun küfründen güzeldir.

357
Ey gönlü de dini de götüren sarhoş kafir! Canın sana feda olduğunu da bil. O kâkül senin kulağına fısıldıyor. Kaş işitmek için eğilmiş, böyle bir durum için pusuda.
Güzelliğin Hıta nakkaşının ve Çin ressamının yaptığı. Ne şaşılacak resim ve ne zor şekil!
Ey meyhaneci, ikinci defa tövbemi bozdum. Büyük bir kadeh ver ve günahı da görme!
"Fânî", sıkıntıya niye üzülesin! Bela çeken aşıkların kavuşma zannı, belki de inancı vardır.

358
Benim bela çeken, inleyen gönlüm yok, senin yüzünden içimde bir ateş parçası var.
Ey saki, kavuşma ümidiyle içeceğim bir yudum şarap ver. Ayrılık yüzünden cefa çeken kaç gönül var ki?!
Topluluğa yüzünü aç, sevdalı benim. O aşığın saçı gibi perişan gönlüm var.
Yeni ay gibi eğilmiş, o çevik güzelin parmakla gösterilen şöhretine sahibim.
Halktan memnuniyetsizlik ulaşırsa "Fânî" gibi memnun olurum. Çünkü zamanenin mutsuzluğuna rağmen mutluyum.

359
Ey genç, "yolumu süpür" dedi, "baş üstüne" dedim.
"Eğer bir gün zülfümden ayrı ve uzak kalırsan, ilk gece sabaha kadar ağla" dedi "baş üstüne" dedim.
"Eğer yakut renkli dudağımı hatırlayarak kırmızı şarap içersen, sıkıntımla kadehleri doldur" dedi, "baş üstüne" dedim.
"Eğer yüzümle gözünü aydınlatırsan, bütün güzellere bak" dedi, "baş üstüne" dedim.
"Eğer ayrılık akşamıyla gözün kararırsa, yanağınım ışığıyla nurlarıdır" dedi, "baş üstüne" dedim.
"Gözüne söyle, atımın geçtiği yolun toprağıyla nurlarısın, sürmeye minnet etme" dedi, "baş üstüne" dedim.
"Fânî, aşk ehli ay yüzlülere bakınca, sen bize bak" dedi, "baş üstüne" dedim.

360
Meyhanede, ay yüzlü güzel sakinin iniltisi var. Onun ayrılığıyla yanağındaki ben gibi ateşteyim.
Saba rüzgarı, ayrılık akşamında onun mahallesinden esti ve onun zülfü gibi beni perişan etti.
Gönlün işi, zalim Türkler gibi, beni elimden çekip, o hoş güzele götürmekti.
Ey şarap satıcısı, beni zahide, doldurduğun bütün şarap kadehlerini içiyorum diye şikayet etme.
Felek hoşsa da, değilse de niye üzüleyim, ben fakirlik yüzünden başıma gelene üzülmedim ki!
"Fânî", insanlardan sıkıntı çektiysem de beni ayıplama. Zira o peri yüzlü güzelin aşığıyım.

361
Divane insanlar gibi attığım her adımla, kendimi bahaneyle meyhaneye atayım.
Taş atan çocukların mahallesinde sevgilimi ve kendimi korumak için viraneye atayım.
Her gece zühd ve riya ehliyle akşam namazım, sarhoş narasıyla dağıtayım.
Hırkayı rehin bırakarak meclise getirdiğim mezeyi, meyhane kuşlarına tane olarak saçayım.
Şeyhten utandım, her gün ahdimi bozdum, kendimi meyhaneye atayım.
Hep o tanıdık dosta yeniliyorum. Neden yabancı insanları suçlayayım?
"Fânî", pervaneye göz attığım her gece, kendi ışığıma ulaşarak fenayı istiyorum.

362
Sakilere heveslendiğimden güçsüz kaldığım için meyhanede, meyhanenin kapısının toprağı oldum.
O eşiğin toprağı olduğum andan beri, aşıklar yolumun toprağım sürme yapıyorlar.
İhtiyarlıkta serde gençlik yoksa da o güzelin aşığı olmak için gençleştim.
İzi olmayan o peri gibi güzelin aşkında deliler arasında izsiz kaldım.
Gam ordusunun korkusuyla vatanım meyhane oldu. Şimdi sığınılacak yerdeyim, sıkıntım yok.
Aşk yüzünden avare, korkak olup evsiz barksız kalıncaya kadar benlik belasından kurtuldum.
"Fânî", falanın aşkıyla perişan oluşumu bundan fazla açıklayamam.

363
Dün ayrılık acısıyla ateşlendiysem de, bu ateşin acısı bugünkünden fazlaydı.
Ayrılıkta senden ve kendimden oluşan, cansız ruhum, ve ruhsuz canım vardı.
Meyhane sarhoşlarına yakınlık göstermem ayıp olmaz. Çünkü onlarla meşrep yakınlığım var.
Onun diken gibi kirpiğini düşünmekten dün gece uykum kaçtı. Sanki gömleğimde, yüz akrep iğnesi vardı.
Ey "Fânî", gam ateşiyle içimdeki acı azalmadı. Sanki dudağımda uçuk vardı.

364
Onun yakut dudağını düşünerek şaraba meyledince, feleğin kadehini kanlı gözyaşıyla doldurayım!
Meyhane züğürtlerinin sarhoşluğunu defetmek için şarap sebebim yoksa, seccadeyi rehin bırakayım.
Şarapla onarırsam bir yeri ola ki işret sonunda evi Ceyhun üzerine kurarım.
Rind değilim, eğer dünyanın olaylarının karışıklığıyla durumum değişirse, başka türlü olurum.
Halkın sıkıntısı makam içindir. Benim meyhanede kadehim var, niye kendimi ü-zeyim!

365
Müslümanlar! incinmiş gönlüm, sıkıntılı vücudum var.
Ayrılık okuyla incinmişim. Gönüle kavuşma merheminden başka ilaç yapma!
Aşk ateşi olan arkadaşlarımı kendi sıkıntımla soldurdum.
Gönülün yakmadığı, kendi canından bıkmış, sönmüş ateş gibi bir vücudum var.
Zamanın gül bahçesi gibi kendi ümit gülümü, susuzlukla soldurdum.
"Fânî" gibi gönül sayfamın dışında aşığın kılıcıyla kazıdığım bir resmim var.

366
Meyhaneciden ulaşan feyzi ne yalan söyleyeyim, şehir şeyhinde görmedim. Kıblemi dünyaya çevirince, yüzümün rindlerin dergahının toprağında olmasına şaşırma!
Bekçinin meyhaneye döktüğünden beri, aşk harabatinin toprağım misk gibi kokluyorum.
Meclisten sarhoş çıkar korkusuyla o kötü huylu güzel yüzlünün hilesine mani olurum.
Onun yolunun tozu yüzümdeki gözyaşı ve sıkıntıyı defetti. Onu nasıl rüzgara verir, nasıl suyla yıkarım?
Allah için, beni meyhaneden Kabe'ye çağırma. Çünkü, meyhanede onunla olunca Kabe'ye gidiyorum.
Gürültüyle aşk şarabım içersem, onunla isteğime ulaşmayı ümit ediyorum.
Hârâbat dilencisi ve o mahallenin toprağıyken şahlık tacım nasıl başıma koyayım!
"Fâni", aşk yolunda zorluk çıkarsa, onu Hafız’ın ruhunda ve Câmî'nin manasında
ararım.

367
Câmî'nin haşmeti sabahleyin Allah'ın keremiyle ulaştı. Güneş sabah şarabıyla cihanı gösteren kadeh gibidir.
Şaraba düşüp boğulmamama şaşırma! Saman şansı vücuduma ve san yüzüme bak!
Dindarlıkta melek olur, her günah ve suçtan arınmış olursam, suç ve günahta günahsızlık iddiam çok olur.
Ey arkadaş, günah dumanıyla kararınca, şarap ateşiyle nasıl yanağım kızarır?!
İyi ve kötü olmama bakma, lütfedip iyilik ve kötülüğümü sorma.
Senin iyi olmam istemezsem benimki kötülükten başka bir şey değildir.
"Fânî" gibi meyhanecinin dergahının toprağıyken beni şahlık mülküne çekemez.

368
Hayal kuşun, gözün oturduğu yere oturunca, gözün işi, o yüzden senin yanma uçmak olmuştur.
Sabah zülfün karanlığı buluta çekilince, ayrılık aksanımda aydınlık gözüm gibi olan gündüz karardı.
Kırmızı gözyaşıyla laleler oluştu ama, senin yüzün gibi bir gül, göz gülşenimde oluşmadı.
Senin ayağına dökülen inci, ayağının toprağından göz mahsenine yüz kadar ödül olarak geldi.
Ey göz nuru, göz bebeğinde sakin ol, göz meskeninde nice gözbebeği gördüm ben.
Ben gönül evine kırmızı gözyaşı getiriyorsam, sen seyretmek için göz penceresine gidiyorsun.
Yüzlerce ümitle "Fânî'nin güçsüz gönlünü kirpiğin araması ne anlama gelir gözün ölümünden sonra?

369
Gül dalı yeşermedi, görüyorum. Gül açınca nasıl tövbe ederim sen söyle?!
Bahçenin güzeli su ve renkle cilve yapınca, onun yanağım suyla renklendiririm.
Bahçenin güzeli su ve renkle cilveleşince yanağını suyla renklendiriyorum.
Gençlerin bahçeye kavuşmasıyla övünüyorum da neden Behmen ve Zâl ile onu hatırlıyorum.
Şarap kadehiyle İskender'in aynasını istiyorsan, Cem'in tacından tahtından nasıl haber veririm?
Meyhaneci rehberdir. O yüzden yolunu şaşırmış zühd ehline onu kılavuz kılıyorum.

370
O belin hayaliyle boş bir düşüncem vardı. Boş da olsa bir hayalim vardı.
Sıkıntı çölünde, köpek gibi başım dönmüşse de, ceylanın sıkıntısına sahip olsam da, mutluydum.
Mutluluğum asla karanlık felekten değildi. Kadehte, uğurlu bir yıldız falım vardı.
Ayrılık ve ümitsizlik ordusu gönül mülkünü tuttu. Kavuşma ümidim vardı, o da şansımdan gitti.
Ey saki, feleğin cefasından dolayı gönlümde sıkıntı olmasına rağmen bir kadehle onu aydınlatıyordun.
Akşam aşkının hastalığıyla öyle dolaştım ki, gündüz görenler bir yıl dolaştım sanıyor.

371
Şarap acısıyla gömleğim gül gül oldu, bu kefenim olursa, gül bahçesi gibi de lahdim olur.
Dünyadan öyle sarhoş gidiyorum ki, ceza günü kendime geleceğim bile belli değil.    
O ay yüzlünün kavuşmasından dolayı içtiğim şarapla, kim olduğumu bilemeyecek kadar değiştim.
Kuru zahidliktense, şarap rutubeti ilacımdı. Ezelden beri vatanım olan meyhaneye giderim.
Ben âlem-i kübra gibiyim. Kadeh, kıyamet günü bedenim cehenneme sığmayacaksa, kadeh suçumu nasıl artırır?
Bu çimende gelip geçiciysem cennet bahçesinde kalmayı nasıl hayal ederim?
Muğların kilisesine beni şarapçı gençler çağırdı. Kendi isteğimle oraya nasıl adım atayım?
Ey "Fânî", ona kavuşmadan bahçeye gidersem, sümbül ve yaseminin hangisi açılır, hangisi kapanır?!

372
O güzel vücutlunun boyu için ölen aşık ben, bazen sevgilinin hareketinden, bazen bedenin sıkıntısından ölüyorum.
Ömrümün ve hayatınım sayfası kıvrılıp büküldü mü ki, her kıvrımda onun elbisesinin rengine giriyorum!
Muradım her şekilde onun okuyla ölmek olunca, onun her cefa okuna göğsümü siper ediyorum.
Aşk suçuyla ölürsem, canım ona feda olsun! Onun okuyla ölmezsem, kendi aşkımla ölürüm zaten.
Vâmık, Ferhad ve Mecnûn'un yasım tuttum. Şimdi benim gibi matem sahibi kalmadı, bir gün ben de öleceğim.

373
Çin ahusu olmadan çöle düşünce, her adımda gözümü toprağa sürüp, sonra adımımı atıyorum.
Ey arkadaş, onun mahallesinin toprağım benim kanımla karıştırma! Çılgın gönlümün yarasına merhem koymak istiyorum.
Onun zülfünün kıvrımım hayalimde birbirine karıştırınca, kendi sevdalı gönlüme, sevda mayası katıyorum.
Kendi yüzümü onun yüzünde hayal edince, artık güzelin gül yanağına nasıl ilgi duyarım?
Keşke köpeği ayağını gözüme, yüzüme koysa...
Sakinin dudağı deyince, kadehten içme işini kaldırıp nasıl ağzımı kırmızı kadehe koyarım?
Rintlerin kadehinin tortusunu içen ben, ey Hızır, âb-ı hayâta yüz kere muhtaç olarak dudağımı deydiririm.

374
Ben, sarhoş içkiciyim. Cem'in kadehini, onun kapısının eski çömleği sanıyorum. Onun meclisi özel kişilerin toplanma halkasıdır. İstenmeyen aşık olan benim dostum olamaz.
Dün sanki felek sıkıntısı yüzünden beni, güzelin meclisinin testisi altına attı. Feleğin sıkıntı yüküyle dün, sanki ay yüzlünün meclisinde testinin altında belim büküldü.
Meyhaneci istiğfardan başka şey işitmeyince, şeyh şaraptan tövbe etmemi nasıl istiyor?
Feleğin ayini düzgün olursa, ey "Fânî", zulüm ve sitem de bana doğru ulaşır.

375
Evim, ocağın külü gibi oldu. Aşk divaneliği beni kara toprağa attı.
Yarın kevser elime geçer mi? Geçmez mi? Ne bileyim! Bildiğim bugün şarabı kaybettiğimdir.
Ey Zahid, Allah dilerse günahımı bağışlar. Aşk şarabı günahsa, günahsız olurum.
Gözüm arzuluyor senin temiz yüzünü. Gözüm güneşe de düşse, yıkarım gözyaşıyla onu.
Kader beni muğların kilisesine çekince, ey gönül, "takdir pençesinden nasıl kaçayım" söyle.
"Fânî", İskender ve Hızır'ım. O yüzden ayın kavuşma sözüyle şahın fetih haberi bana ulaştı.

377
Her gün muğların meyhanesine hizmet ediyorum, bu şereften dolayı devlet ehliyle yüz kere övünüyorum.
Meyhane piri, ömrümde bir kadeh şarap verirse, yıllarca o şarabm sarhoşluğuyla eğlenirim.
Aşk yüzünden nasıl Mecnûn olduğumu bildirmedikleri için, her peri gibi güzeli dost olarak istiyorum.
Meyhane dilencisiysem de, bir kadeh şarapla yüz Feridun ve Cem'e haşmetimi gösteririm.
Bir kafir için milleti değiştiren beni Müslümanların yakması bana ceza olmaz. Bazen zühde, bazen meyhane pirine aldanarak değişmem beni şaşırtıyor.
Ey "Fânî", zahidin yalnızlığı maksada ulaşmak içinse de, ben maksada ulaşınca yalnız kalıyorum.

378
Rindlerden, şaraptan tövbe etmeyi istesem, meyhanecinin kadehi olunca, ben ne yaparım?
Takva zulmetinden dolayı gözüm kararınca, şarabın ışığıyla nasıl parlak bakayım?
Tövbeye niyet edince, şeyhten yardım gerekmez. Hayır işte istihareye ne gerek var!
Şarap yüzünden acı acı ağlayarak, gül yüzlünün hatırasıyla elbisemi parçaladığım an ne hoş!
Kötü talihten muradım olmayınca, "Fânî", felekten, yıldızdan niye şikayet edeyim!

379
Meyhanede eğer kadehe az meyledersem, günlerce kadehin başında ondan özür dilerim.
Feleğin eziyet ve sıkıntısından dolayı lale gibi başıma toprak ve kan doldurmak, toprak ve kanla baş kaldırmak istiyorum.
Muğların tapınağında ölüm esnasında rahat döşeğimi kimin için ateş gibi küllendireyim?
Her an şaraptan bir âleme düşünce, sarhoş olurum. Nasıl başka âleme meyledeyim ki!
Nilüfer bahçesinden dolayı çok sıkıntı dikenim varken, bahçede nilüfer çiçeklerine nasıl meylederim?
Ey hekim, takdirsiz iş mümkün olmayınca, feleğin ve etrafındaki yıldızların hareketini nasıl seyredeyim!
Ey "Fâni", utanınca yokluk yolunda hırka ve seccadeyi kırmızı şaraba rehin bırakmalıyım!

380
Sıkıntı ordusundan kurtulamıyorum. Meyhaneden başka emniyetli yer göremiyorum.
Vücudum senin mahallende öyle yok oldu ki, zayıflıktan bu güçsüz bedenin çalışacağım sanmıyorum.
Ey gönül, saki bana bir kadeh veriyor da meyhanecinin hizmetinden başkasını görmüyorum.
İstediğim öpücüğe cevap vermezse şaşırma! Ağzım hiç görmedim ki!

381
Her an felekten sıkıntı çeken ben, akılsızlık ve sarhoşluktan başka nasıl bir iyilik düşünürüm?!
Belime zünnâr bağlamamı ayıplama. Çünkü ben o katilin hizmetindeki kafirim.
Dervişçe giysi bana fayda vermez. Çünkü fakirlik hırkasında, derviş olmadan gelmişim.
Bütün rintlerden çok tortu içtiğimden mi aşıkların saf eğlencesi bana az geliyor?!
O inci gibi gözyaşımın kanma şaşılmaz. Gözbebeğime kirpikten ok düşmüş de ondan.
Ey "Fânî", ay yüzlülerin bela olmalarına niye üzüleyim? Ben aşkta zaten belaya . tutulmuşum!

382
Ey saf tutanların şahı, ok atanların hüsrevi! Senin kirpiğinin safıyla saf bozanların safını bozan sevgili!
Senin yakut renkli dudağının şükrüyle kederlenen içkili dudaklar, senin tatlı dudağınla gülen şirin ağızlılar!
Senin boyunla, şimşir boyluların gölgesi alçaldı. Senin vücudunla güzel vücutlar civa gibi titredi.
Rakiplerden dudağım gizle. Zira Süleyman'ın yüzüğünün Ehrimen'den gizli olması daha iyidir.
Dün kelebeğe yakıcı ateşin etrafında neden döndüğünü sordum.
Şarap kadehi, ağlayarak "sana göre yakıcı ateşin ne kadat cilveli olduğunu biliyor musun" dedi.
Ey "Fâni", lale gibi kana bulan. Çünkü bu çölün her tarafında senin gibi kanlı kefenliler çok.

383
Sultan Hüseyin'in tahtına, yaygısına yemin olsun ki, makam ve murat için kimseyle kavgam gürültüm yok!
Düşmanlarım Kaftan Kafa kadar çekerse, peygamberin yanında Bedir ve Huneyn savaşı gibi olur.
Onun atını hızda feleğin atı gibi bil, nalının aydan farklı olduğunu gör! Ey "Fânî", kıyamete kadar Sultan Hüseyin'in mülkü ve dini, izzetli Şah Ebu'l Gazi dünya rindlerinin olsun!

384
Meyhanede maksadının ne olduğunu söyleme. Sakinin yanağında ve kadehte ne olabilir ki!
Ey saki, şarap kadehim doldur. Çünkü, kimsenin sonunun ne olacağı belli değil!
Sabahleyin, elime güneş gibi kadehi ver. Çünkü akşama kadar ne olacağı belli değil!
Ey, "gül yüzlü sakinin elinde gül renkli şaraptan başka ne olabilir deme" diyen!
Bir an maksada ulaşmak için şarap kadehi iste, sonunda maksada erememenin ne olduğunu bilirsin.
Ben dua ediyorum, o, muradın ne? diyor. Bir iki kötü sözden başka ne olabilir ki?

385
Ey güzel güneş, senin yüzünün ayrılığıyla sabaha kadar yıldız saçan gözlerime bak!
Senin perişan saçını yüzüne çekmen, beni senin için saç çekmeye sürükleyen aşk mayasındandır.
Ey saki, vefa ehli uzaktan hoş değildir. Bir iki kadehle durumu düzeltsen ne hoş
olur!
Ey ay, gönül ateşim feleğe ulaştı. Yanağım gizleme ve bu ateşi bana gösterme!
Saba, dostların ayrılığına haddinden fazla üzüldüm. Yanlarına ulaşırsan, beni isteğime ulaştır!
Ey meyhane piri, "Fânî" için dolu kadeh ver, ama bencil zahide bir yudum tattırma!

386
Güneşte gökyüzünü görmeye cesaret edilebilir ama, onun ay yüzünü görmek mümkün olmaz.
Onun yüz rakibini ve bin korkusunu görünce, gönlüme yüz bin bela ulaştı.
Zaman zaman onun güzel yüzünü görmek, ara sıra deliliğimi artırır.
Benim, ayrılıktan dolayı gözümdeki dikenler, bostanın güllerinde bin yük görmekten iyidir.
Onun kaşına göz ucuyla bakmamın kaşının köşesini görmek misali olduğunu bil.
Belirsiz noktayı görmenin imkansız olması gibi akla göre o ağzı görmek de öyle.
Ey gönül, onu görmek için ölümü düşünme! Gündüz gökyüzünü görmek güneşe uzaktır.
Gözümü çevirerek, şuna buna bakarak rakipleri aşkıma karşı yanıltıyorum.
"Fâni", sevgilinin yüzünü başkalarından gizlemek için ondan başkasını kendi gözünden uzak tut!

387
Saki bir iki kadehle yarın yakut hevesini başımdan at! O istekle sık sık inleyen cana istek şimşeğini at!
Ey sevgili, ayrılık günü ve sıkıntılı günler karanlık gecedir. Benim parlak kadehime her gün ateş at!
Dünyanın çiçeklik yeri ve gölgeliği önce şahındır. Eğlence yerimizin örtüsünü bahar bulutunun gölgesine at!
Ey gönül, o perinin meclisine yolun düşmez, öğüdümü dinle! Mecnûn olup, kendini oraya delice at!
O çevik, bir gün avlamak için bana bakış okunu atar diye yıllarca vahşi çölde dolaştım.
Zamanın bahçesinde toprağa gonca ve nergis dökünce akla gönülü getir, bir an göze itibar etme!
Acı şarap içersen, dudağım ısırarak bir kez bana bak ve aklına ümitli bin arzu at!

388
Hırka giyenlerden yüzünü sakla, o zaman şarap içen rindlerle şarap iç!
Hırka giyenler, kendi riya hırkalarım senin sevda ateşgâhında yakarlar.
Şarap satıcıları, şarabı süzmek için, rehin elbisesi olarak bizi şaraba attılar.
Ey gönül, sessizlerin mahallesinde az yaptığımızdan, şarap yüzünden bağırıp çağırma hoştur!
Küpteki şarap tortusu coşunca, tortu içenlerin gönlüne coşku düştü.
Ey saki, sarhoşluğum yakıcıdır, şarap suyuyla ateşi söndürmeme yardım et!
Her mecliste onların testisini omzuna almak rintlerden çok "Fâni"nin işiydi.

389
Aşkının ateşiyle menzilim toprak gibi olur, gönül dumanımın ateşi de kabir bayrağı olur.
Gülümden damlayan gam ve sıkıntı goncaları gönül kanıyla renklendi, senin okunla sulandı.
Üzüntüyle helak oluncaya kadar başkasına ok atıyorsun, başkalarına ruh veriyor, benim katilim oluyorsun.
Benim zorum senin ağzınladır. Bana kötü söz söylemek için ağzını açıp zorluğumu çözmüyorsun.
Ey "Fâni", onun ağzının düşüncesiyle kaybolduğum için bulunduğum yerden fena mülküne doğru bir adım atmıyorum.

390
Saki, ilkbahar rüzgarı gibi hayat bağışlar, bulut gibi, dağlara doğru varlık taşır.
Söz dinle, defteri şaraba rehin bırak, mutluluk için yokluk tarzım yenile!
Rüzgar Mesih'ten dem vurdu, lale dağlara sancak açtı. Ne mutlu ona adım attı dostların meclisine.
Devam et şarap içmeye, deliliğe, sarhoşluğa. Kaybolup gitsin rengi varlığın, utansın akıllılar.
"Fâni", hilekar feleğin etrafında feryat eder, hem dostu hem bütün sevenleri düşman eder.

391
Sarhoşluk belası, meyhaneci genç ve şarap hüznümü artırıyorsa da, üzüntümü gider!
Onun zülfünün her kıvrımı, bin gönül yerindedir. O zülfün bağı olan sevgili de kıvrım üstüne kıvrımdır.
Şafak vakti yıldızlar onun gül yanağındaki çiğ gibi terledi. Benim gönül kanım ve gözyaşım ne şafaktır, ne yıldız.
Onun vücudundaki gömlek ipekten değerlidir. Kıskançlıkla gömleği parçalarsam şaşılmaz.
Yüreğim, tırnağıyla kazıdığım gam dağı, gönül yüküm Bîsutun, ben de "dağ kazıcı" Ferhat'ım.
"Fânî", eğer Hüsrev ve Hâfiz senin rehberinse, Câmî de en güzel şekilde senin yol göstericindir.

392
Ben ayrılıktan helak olup, o güzel de başkalarının sevgilisi olunca, başkalarının canıyla yaşamak nasıl mümkün olur ki?
Başkalarına anlatacak güvenim olduğu halde, durumumu nasıl anlatayım ki!
Yazık ki yüz çeşit sıkıntım var! Halk beni kendi dilimle değil, başkalarının diliyle incitiyor.
Başkalarını denemek için bana zulüm kılıcı çekiyorsun, imtihan için başkasını yakıyorsun.
Diğerleri kabul oldu, ben reddedildim. Geçmişten bu yana başkalarının hayatı bana hep sıkıntı oldu zaten!
Başkaları ulaşıyor, ben onun boyunu, yüzünü arıyorum ve başka bostandaki serviye, güle aşık oluyorum.
Başkalarının vuslatıyla can maksada erişir. "Fâni", başkalarının arasından öldürmek için çıkarsan iyi.

393
O boya "elif dedik, bizim sözümüzü kesti. O kötü huylunun yanında "elif gibi boydan" söz edilemez.
Kavuşma esnasında ondan sözden başka bir şey çıkmaz. Ama bin bekleyişten sonra bir söz söyler.
Ölmüştüm, bir söz söyledin, canım tazelendi. Mesih gibi, ruh tazeleyici bu sözü nasıl söyledin?
Sarhoşken başkasının sözü kulağıma hoş gelmiyor. Saki artık başka söz söyleme!
Susmak, sözde mana ve manada söz söylemektir. Rintlerin yanında ne zamana kadar sözde manayı açıklayacaksın?
Ey "Fânî", yalnızken bir sözüm var ama, sevgili yalnızken sadece sözüm olmaz.

394
Ey ben inlerken eli eteğinde olan, senin cilve yapman şaşılacak şey!
Ben gece gündüz senin yolunun toprağı, başında dolaşanım.
Melekler katında benim gibi sarhoş makamı yoktur.
Sen güzeller güzelisin, bütün şahlar senin önünde sana kölelik yapıyor.
Sabahım ayrılıkla karardı. Şükredin ki, sevgilinin yanağının ışığıyla geceler ışıldadı.
Sevgiliyi beğenmiyorsan da, gönlümü alıp yüz sıkıntıya atmış oldun.
Fakirlik giysisindedirler. Sevgiliden şikayetle ey "Fâni", salınarak bu hırkadan kaçınma!

395
Senin meyhaneye gelip şarap içmen, şarap satan sakiye imanı feda etmen gerekir.
Haberin olmadan senin kulağına bir sözüm var, ey genç, bu pirin nasihatine kulak ver.
Aşk sohbetinde başka dil vardı. Zahidin bu ahengi bilmesin, sustur!
Meyhane pirinin sözü hayatına kanıt olunca, dinle Sürüş'un nidasını ey hâce!
Ey saki, senin aksin yüzüne güzellikten dem vurdu! Şarap tutup yüzünü ona çevirmek inkar olur.
Ey şarapçı genç, yüzünü aç! Meyhanede "Fâni" sıfatlı ol, akıl örtüsünden soyun, ikiyüz hırka giy!

396
O güzelin hayali gözümden gitmez, dışarı çıkarsa da asla aynadan aksetmez.
Senin kıvrımlı zülfünden dolayı eğer gönülden bir ah çekersem, yürekten çıkan ah, senin zülfün gibi kıvrılarak çıkar.
İçim dert ve gam dolu, dışım baştan başa sıkıntı. Yani aşk ordusunun askeri hem içimi fethetti, hem dışımı.
Saki kavuşmama sevindi. Nasıl meyhaneden çıkarım? Gönül mahremi olan haremden çıkamaz ki!
Gözyaşı ve ah an be an sırrımı dışarı vermezlerse, senin aşk gamım gönlümde ve gözümde saklarım.
"Fâni"ye o ağız fikrini sorarlarsa, ey gönül, "varlık mülkünden, yokluk çölüne doğru gitti" de.

397
Sen bütün şahların eğri külahlısı oldun. Yanlış söyledim eğri külahlıların şahı oldun.
Döktüğün kan ne güzeldir ki, özür isteyenler yüzüne baş koyuyorlar!
Aşkın kan davasına dönüşünce, kan saçan iki gözüm de şahitleri oldu.
Senin ayrılığınla kırmızı yüzlü aşkıma siyah yüzlüler sebebiyle gözbebeğimden kan gider.
Günahsızlar ordusunun kanını dökünce, mahrumiyetten kendi günahım bilmez.
Bazen gözünü padişahlardan dilencilere çeviren "Fâni"ye bak!

398
Sarhoşlar meyhanesinden dışarı çıkan rind, baş kaldıranlardan farklı olarak o yoldaki şanlı, şereflilerdendir.
Sevgilinin mahallesine korkuyla girdiklerinden Mecnûn gibidirler, kavuşmak nerede?
El etek çekerek, dünyadan ve ahiretten vazgeçerek, meyhaneye gitmek ne hoş!
Bir iki kadeh içince, ne şaraptan, ne meyhaneden ne kendinden iz kalır.
"Fânî", yokluk içinde toprak olursan, feleğin zirvesinde şanlı şerefli yerin olur.

399
Madem senin yolunun toprağıyım, ey içki içen şah, şarabının yarışım içtikten sonra, bir yudumunu toprağa dök!
Her gece sarhoşluktan dolayı binlerce kez dinimden utanıyorum da, muğlar meyhaneden çekerek beni dışarı atıyorlar.
Seher vakti sarhoşluğun sıkıntısıyla fenayım. Ey saki, bir iki kadeh şarapla bizi düzelt!
Sana kavuşma kadehiyle saf şaraba kananlar, ne olurdu ki, bir yudum da tortu tatsalar!
Meyhanecinin kölesiyim ama, melek duruma merhamet ederek yolunun toprağım kendi kanadıyla süpürsün!
Dünyada kimsenin adı sam kalmayacağından aşık oluncaya kadar "Fânî'nin izini ara!

400
Sabah vakti bereket istersen, uykuyu bırak. Ne zamana kadar uyku mahmuru olacaksın? Kadehi şarapla doldur!
Bizi şarap şişesine at ve bunu taş atarak ve saf şarapla değil, azarla, lütufla yap.
Ey nazlı ömür, seni beklerken öldüm! Bir kere de gitmeye değil, gelmeye acele et!
ister ağırbaşlı ol, ister ıstırap çektir. Gün yazılmıştır, çoğu azı olmaz.
Ey ay, ister feleğe naz et, ister yıldızları azarla. Sana sarhoşluk ve gurur ulaşır.
"Fânî", gece hesapsız şarap ulaştır ve onu bize ebedî hayatta hesapla!

401
Akşama kadar ne olacağı belli olmayınca, şarap kadehinin sıkıntısı ne olabilir ki?
Bırak, herkes kadehe başladığımızı bilsin, ama sonumuzun ne olacağım kimse bilmesin!
Bu dünyada yeni sevgili ara. Zira günlerin ne getireceği belli değil.
"Dünyada maksadın ne" diye niye soruyorsun, "şarap ve güzel sevgiliden başka" ne olabilir ki?
Hakkın zatı baki. Dünya ve ahiret, düşünce aynasında şekil ve hayalden başka ne olabilir ki?
Dudağından benim için kötü sözden başka bir şey çıkmadı. Kötü söze bir buse eklesen ne olur ki?
Ey "Fâni", dosttan yokluğa kavuşmaktan başka ne istiyorsun? Boş hayal ve istekten başka ne olabilir ki?!

402
Kabrimin isteği, gül yanağımı güllerle süslemek olunca, mezarımın isteği dünyanın çiçek demeti olur.
Benim sarhoşluğum, sakinin dudağındaki kırmızı şaraptandı. Meyhane şarabıyla sarhoşluğumu gidermek mümkün mü?
Sevgilimin zülfü ve ayrılığı zamanıma sebep oldu da günüm karardı, dünyam da ondan fazla.
Feleğin yağmur, gök gürültüsü ve şimşeği seçme yetkisi yok ki, benim gözyaşı, ah ve inleme seçimim olsun!
Ağlayan gözümden inci çıktı ey "Fânî", benim deniz kenarım, denizin ortasıyla aym oldu.

403
Bu meyhanenin eski çömleği, saflık aynasıdır. Eğer saf şarap doluysa, dünyayı gösteren kadehtir bu.
Cem'in kadehi, İskender'in aynasıysa, bak ki nasıl ikisinin yerine geçer, nasıl şereftir bu?
Ben ayrılıkta can veririm, o halka kavuşunca can verir. Aşk yolunda bu böyledir, buna zulüm reva mıdır?
Gönül kolay elde edilmedi, ayrılığa esir oldu. Şükretmeyenin sonuna reva mıdır bu?
Ben onun sevgisi belasıyla toprak oldum ama o her an başkasının belası oldu, bu ne şaşılacak beladır!
Bir buse için canımı aldı, bir gün yerine getiririm deyince de bu nasıl eda edilir diye şaşırdı.
"Fânî", adım atarsa şeyh, nazla gitme şaşkınlıkla. Riya manastın bil, yokluk çölüdür bu.

404
Şu sakinin hali nedir? Benden uzak kalınca, karşıma oturup yanı başımdan kadeh sunuyor.
Sakinin hizmetinde, her bakan boğazımı tırmaladığım anlasın diye öyle döküyorum ki kadehi boğazıma!
Saçının bir telinden yok kırgınlığım, umutsuzluğum. Çünkü, her teli güzelliği gibi an be an artırır arzumu.
Benim ve gönlümün şaşırtıcı bir huyu var. Şu aşkın rüsvalığında ne o geliyor benim huyuma, ne de ben geliyorum onun huyuna!
Şu köhnemiş meyhanenin her yanında gerçi çoktur kadeh çeken ama, bela taşı bir benim testime çarptı orada.
Ey "Fânî", bilirim yoktur faydası onu arayıp durmamın, ama bir an olsun aramadan duramam ben onu.

405
Rakiplerle şarap içen gülü görüp, zavallı garipleri öldürseler!
Ey gül, gül bahçesinde cilve yapınca, bülbüllerin figanını ayıplama!
Bülbül ve gül birlikte olmayınca, aşıkların aşkı, sevgililerin güzelliği olmasın!
Yar olmadan bizde takat aramayın. Çünkü sabırsızlardanız.
Gönül yaramı gizleyince, yakamın yırtığı nasıl ortaya çıkar?
"Fânî", nasipsizlerin nasibiyle senin o ay yüzünden nasiplenmek hoş değildir.
Cem'in ve İskender'in tarihi bana karanlık geldiğinden beri, yoksa dünyayı gören kadeh bana aydınlık ayna görevi mi yapıyor?
Bana, Nemrud ateşinden ve irem bahçesinden az söz et, dünyayı gül bahçesine çevirmem için, o ateş renkli kadehi ver.
Felek her gün insanları toprağa atıyor, cesurca bir iki kadeh atarak ölüm kadehiyle ne zamana kadar dostluk kurulabilir?
Ömre güven olmayıp, feleğin de devamlılığı olmayınca, değerli ömürde kadehin çevresindekine ne güzel!
Çağdaşlarına seni seviyorum demekle, şarabı kendine düşman ettiğini bil.
Aşağılık dünya için ne zamana kadar elini ayağı vuracaksın. Bir kere de elini koluna, ayağını da eteğine indir.
Ey şeyh, yalnızken meyhanede bir yarığın olması, ravzada ve senin mezarında delik olmasından iyidir!
Çemenin gençlerinden ömrün baharında ayrıldığı için bulut, gözyaşı dökerek ve inleyerek feryat ediyor.
"Fânî", bu dünyada böyle birkaç gönlün varsa da afetlerden korunmak için meyhaneye sığınman daha iyidir.

407
Ey senin yüzünden dolayı gül ve tomurcukta bahar güzelliği, güzellik zamanı yanağının güneşiyle parlaklık olan!
Senin yakut dudağında âb-ı hayât var ama, canlı ırmak gibi senin güzelliğinden dolayı güzellik ırmağı suya doymuş.
Güneş, her gününe altın saçmakla, felekten senin ayağına hediye saçmış oluyor.
Gökyüzünde ay, bahçede gül ortada. Senin yüzün güzelliğin itibarı oldu.
Senin boyun, başı dik güzel servi gibi oldu. Gülün de güzel sevgiliyle yükseldi.
Leylâ'ya ve güzelliğine aşık olan Mecnûn, güzelliğe benim gibi deli divane olmadı.
Şimdi sarhoş güzelsin. Başına güzellik sarhoşluğu düşmeden önce beni hatırla.
Sultan, senin güzel yüzün, kaşın yardımcısı. Cellat, göz ve zülfün, güzelliğin per-dedarı olmuş.
Ey "Fânî", onun sonsuz güzelliğine şükür ki, aşıklık yüzünden güzellikten utanmadı.


408
Meyhanede şarap tortusu içmekle, şaraba hırkayı rehin bırakıp ayıbımı örtmekle şöhret buldum.
Yüzünden başkasına iyi gözle bakıp, rakibe kötü gözle bakmam hoş değildir.
Zaman ehlinin cefasıyla eziyet çekenler, sıkıntı alanında yol almazlar.
Ziyadesiyle çalışarak içtiğin yudumlan az ya da çok olmaksızın rızık bölümleri olarak sana böldü.
Herkes, aşkta aşkla uğraşma yüzünden kemale erdi, maharet çok uğraşmaktaydı.
Gece sıkıntılar çok ağlar ama ayrılıkta ben daha çok inlerim.
Güzel bahçede senin servi boyuna naz yapmak, benim onun salmışına göz atıp inlememdir.
"Fâni", fena çölünde toprağı öpmen, kadehin ve sevgilinin dudağını fazlasıyla öpmekten daha iyidir.

409
Ey ay, güneş gibi kadehe meylet, güneşi kına, aya öfkelen!
Her an sarhoşluktan düşmek üzeresin, başını dizime koy ve bir an uyu!
Gönül alemimi gizli kadehle abâd et, veya açıkça şarap içerek alemi mahvet!
Salon aşk mahallesinde dert ehlini bulamadığın loşinin arkadaşlığından!
Ey arkadaş, sevgilim peri ve ben onun Mecnûn'u oldum. Artık bize "Leylâ ve Mecnûn" diye hitap et!
Benim dine o güzele secde etmek için baş çevirmemi kafir olduğuma dair yorumla!
Ey can, gönle onun zülfünün oku batmış, o şiş ve ateşle onu onun köpeğine kebap yap!
Ben ve sevgilim arasında perde oldu ya Fânî, ey aşk, at perdeyi, çek peçeyi!

410
Ey tortu içen rind, meyhaneden başka yere sığınma, gönlünü sakiden başkası için perişan etme!
Saki, mübarekliğinle senin ebedî olarak kalıcılığın gerekince, eğer âb-ı hayâtı bulursan, kadehe kırmızı şaraptan başkasını doldurma!
Ey genç, bahçeyi dolaşırken, altın kadehe kırmızı şarap koyup bak, güzel güle meyletme!
Dini ve gönlü ateşe verip meyhaneye niyet edince, şarap yüzünden takva topluluğuna karşı huysuzluk çıkarma!
Gönül mülkünü yağmalayıp bize eziyet ve sitem etme! Yüz cilve ve naz yapıyorsun, naza muhtaç olma!
"Fânî"nin aşkından bahsetme. Aleme bülbül sesini yayma, halimizi karıştırıp bundan fazla bizi rezil etme!

411
Muğların meyhanesinde benim gibi korkusuz, kavgacı sarhoş, benim gibi gömleği yakasından eteğine kadar yırtık olan yok.
Güzellikte senin gibisi olmayınca, aşkta da benim gibisi bulunmaz.
Dünyada senin aşk gamından daha kuvvetlisi olmaz, bu kesindir, benim gibi de sıkıntılısı olmaz.
Güzelliğini anla ki, herkesin aşkı var ama, benim gibi anlayışlı, ağlayan yok. Eğer aşkının fırtınası güzelliğin gibi aşıkları çalarsa, gam ve sıkıntı çölünde benim gibi çer çöp yoktur.
Aşıklık mahallesinin tamiri için çamur gerekirse, gözyaşını gibi su, benim gibi toprak olmaz.
Fakirlik çölünü katetmede çabukluk gerekirse ey "Fânî", bu yolu geçmede benim gibi çeviği yoktur.

412
Aşırı sarhoşlukla bedenimdeki elbiseyi yakamdan eteğime kadar yırtayım mı? Bilemiyorum!
Felek günümü kararttığında, parlak şaraptan başka çarem yok.
Feleğe rağmen felek gibi kadehten ağzına kadar dolu şarap içmek sanatım.
Kadeh dostumdu, bekçi döktüğü için şimdi düşmanım.
Baharda, gül bahçesinde gül yüzlülerin eliyle şarap ne hoştur!
Feleğin okunun açtığı yüzden çok deliğe rağmen gönül evim karanlıktır.
Sakinin eliyle, muğlara yakışır kadeh, meyhaneyi bana mesken yaptı.
Ben, yokluk alemi, zahidler ve mescid. Ey "Fânî", zahid nerede, ben neredeyim!

413
Senin ayrılığının yakıcı ateşiyle öldüm, ayrılığı terk et. Halil'in asasım al ve bu ateşi baştan başa gülistan yap.
Sana: "Mecnûn 'un giysisinden soyun" mu dedi ki, cennet bahçesini kılıcımla kana buladın?!
Ey ışık, gönül kuşum, sıkıntı akşamında her tarafa lutufla uçtu. O kuşu tut, kendine pervane kıl.
Mecnûn'um, senin kılıcınla gönül yırtığını dikemem. Ey sevgili, bu nasıl terzilik! Ok gibi kirpiğinle ilaç yap.
Bana lütfet, eziyet et veya naz et diyemem. O nazik akim ne isterse onu yap.
Sen beğenmesen de yüz parça gönlü toplayıp, ona zülfünle bir rüzgar estir ve yine onu perişan et.
Senin ayrılığından dolayı ecel halimden utandı veya bana acıdı. Sen ey katil, madem beğenmedin, bir hareketle onu pişman et!
Felekten dolayı gafil ve senin gönlünden dolayı perişanım. Ey saki, büyük bir kadehle feleğin karışıklığından beni kurtar!
Ey saki, sıkıldım, meyhanede kadeh ver, tövbe ve zühd binasını şarap seliyle viran et!
Ey "Fânî", yardımsız kavuşmak mümkün değilse de, ümitsiz olma ve istek yoluna elinden geldiğince çalış.

414
Gece, benim şarap içen sevgilim tövbemi bozunca, sabah sarhoşluğum gidinceye kadar dua etmek isimdir.
Mor gözüm ve yanağım, yaralı yüz ve başım, o sarhoşun gece beni yere vurduğuna delildir.
Rüzgar niye can artırıcı, toz niye sürme renklidir. Yoksa çölü dolaşırken binicim cilve mi yaptı?
Katilimin kılıcı, sıkıntısı yaralı gönlümden ve tozlu topraklı vücudumdan ne zamana kadar toprağa ve kana düşecek?
Benim sabırlı gönlümden vefa ülkesine doğru dert yükünü taşıma işini yük taşıyıcı yapmadı.
Mezarımın başım servi ve gülle aydınlatınca, ey felek, o boyun ve yüzün beni öldürmesi münasiptir!
Gönül yaram, kararsız gönlümden her nefeste düştükçe, sabır merhemiyle nasıl iyileşir?
O çocuğun yanında oturmak istiyorum. Yanımda oldukça çocuğun yeri gözyaşını oldu.
Sarhoş meyhane çırakları günlerini gün eder meyhanede. Baksana "Fânî"ye ilim ve din için yorgun düşmüş.

415
Zamanın işine bir süre güven olmaz. O halde sen de şarap kadehini bir süre elinden bırakma.
Kuşun gece ateşten korkusu yoktur ama, sabır ve sükun kuşunun ayrılıkta benim ahundan korkusu var.
An be an ah ateşi beni feleğe doğru çeker, aşk ateşinden aman!
Çölde beni gören, Mecnun zanneder. Felek bizi ikiz olarak dünyaya getirmiş.
Ömrün her anını ganimet bil. Zira onu ne Mesîh olarak, ne de Hızır olarak kabullenmek mümkün değildir.

416
Köpeğini öpmek için başımı yere eğerim ama, altın taçlı başım asla eğilmez. Servi senin boyuna yücelik lafı ediyor, bir de aşağı bak.
Gül sayfasında şarap, bülbülün halini anlatıyor. Bahar yağmuru gözyaşıyla o defteri yıkamış.
Başım ve yüzümdeki karalık ah dumanından değil. Semender gibi başımı küle gömmüşüm.
Eğlencenin sonudur. Saki, az şarap ver de, güneşim, kadehin sevinciyle batmasın!
Senin sarayına pencereden ışık düşmedi, belki ay seni seyretmek için bacadan, kapıdan aşağı inmiştir.
"Fânî'nin durumu böyleyse de, kimse deliliği görmesin. Ey peri gibi güzel, bir bakış da ona doğru at!

417
Kavuşma müjdesi geliyor, gönlümdeki yeri nere? Arkadaşım kendinden geçmiş, inlemekte, katlanma nerede?
Ey akıl hekimi, aşk deliliğini def etmek istiyoruz, tamamıyla çekmek için sevgilinin zülf halkası nerede?
Bir sıkıntım olursa, akıl elimden tutsun diyordum. Aşık oldum, aklın onun yanında değeri hani?
Benim rüzgarım, gül gibi meclisimi cennete çevirdi. Güzel sesli şarkıcı, lezzetli şarap nerede?
Meyhaneci kadehten toprağa bir yudum dökerse, benim gibi tozlu topraklı, susuz nerede?
Gönlümün karanlık evi ayrılığın çer çöpüne karıştı, kavuşma mumunun ışığı için o yanağın ateşi nerede?
Her ne kadar hataysa da "Fânî" fenadan bahsediyor. Ateşli gönül, ağlayan göz nerede?

418
Ey gönül, meyhanenin üstü, kara bahtın gibi, arımdan feleğe ulaşmış toz gibidir.
Odamızda ışığa ihtiyaç niye olsun ki? Orada senin ay gibi yüzünün ışığı çoktur.
Ey gözümün nuru, aynel-yakin sürmemiz sabanın senin yolunun toprağından getirdiği hediye gibidir.
Ey meyhaneci, hakka sığın! Senin sığındığın yerde şarap içenler rahattırlar.
İki kadehtik sarhoşluğumuz için özür diliyorsun, iki dünyada da Allah seni bağışlasın!
Ey taze, güzel servi, salınarak geldin, hakikat gözüyle bakılan bahçelerden başka zuhur yerin olmasın!
"Fânî", içindeki ateşten bahsediyorsun, gönül ateşin nerede? Ahinin dumanı hani?

419
Ey beni, güneş gibi yüzünün süsü olan! Hayır ben değil, yüzünde cim noktasıdır.
Gönül evime bir adım at. Çünkü seni düşünmekten Çin nigarhanesi gibi oldu. İddia edilecek kadar benzersizsin, aynada gölgenin de benzeri yok.
Akik gibi şarap, yarım kadehle senin yakut dudağın ve hilal gibi kaşın aklıma geliyor.
Ey meyhaneci, sarhoş sakinin dizindedir! Vefa yolunda senin ayağının altına baş koydu.
Benim sarhoşluk yüzünden ne halde olduğumu gördün. Artık "nasılsın" diye sorma!
Gönlümde senin sıkıntından dolayı korku yoksa da, alemin ağlayıp inlemesinden sıkılıyorum.
"Fânî", kendi yükünü üzerinden atmadıysa, mahallene kavuşma ihtimali nasıl olur ki?

420
Senin sıkıntı verici ayrılığınla gözüm karardı. Yazık ki, aşk beni senin ayağının altında harap ediyor.
Misk artığına bulanarak zülfü menekşeyle parlatarak, senin miske benzeyen saçların menekşeyi kıskançlığından kıvrandım.
Güldün ve neşeyle gonca gibi dudağım açtın. Gönüller açan gülüşün, goncanın perdesini yırtar.
Ey senin yerine canım senin canında hayat bulsa! Bu bedende can yerine ölüm olmasına benzer.
Kimseyle değil ama, bana gönül ve candan gelirse, ister cana vefa, ister gönle cefa versin, mutlu olurum.
Mesîh nefesiyle eziyet ederek açtığın gönül yaram, senin arzunla gelen fırtınayla şifa buldu.
Ey saki, senden gelen eski çanak ve şarap tortusu, cihanı gösteren kadeh olarak bana zamandan haber verdi!
Zamanın şahlarına sarhoşlukla baş koymayan ben, senin yoluna baş koyup nasıl dilencin oldum?
"Fânî", eğer muğların şarabı ezelden nasibinse, ebediyyen Hızır ve Mesih'in davetlisi olursun.

421
Sabahleyin meyhanede hırka şaraba rehin oldu da, yeni günle kırk yıllık dindarlığım gitti.
Yalnızlıktaki sessiz ve sakinliğim, çalgıcısız, şarapsız halim kalmadı, telaştayım.
Felek, güneş gibi zirveden başlayıp toprakta son bulur. O halde feleğin tahtına, altın kadehe aldanma.
Karanlıkta yalnızken, ibadet nurunun ışığı kalacağı için mumun ışığına ihtiyaç duyma!
Kalbini ilimle aydınlatınca, lambaya ve ışığa ihtiyacın kalmaz. Ey saki, şarap ver, özür dileme! Çünkü aşkta anlayış olunca, söze gerek kalmaz.
Meyhaneci, kulluk kemerini bağlayıncaya kadar, ay yüzlü sakiye Keyhüsrev kemerini bağışlarım.
"Fânî", tarlaya can saçan tohumdan başka biçme zamanı sana iyi kötü faydası yoktur.

422
Güneş senden utanınca, senin yüzünden yüzünü buluta saklasın.
Yanağın gül değilse, aceleyle yürüdüğün zaman niye ter olarak yüzünden gül suyu dökülüyor?
Senin yakut dudağım ve yüzünü görünce, harab olmuş sarhoş oldum. Senin yakutunla sarhoş, senin yüzünden harab oldum.
Gönül kuşum odada senin yüzünün ışığını görünce, senin yüzünden yüz ıstırapla kelebek gibi yandı.
Örtüyü atınca, feleğin yıldızları yüzlerini gösterdi. Senin yüzünden örtü düştüğünde nasıl gözükür?
Ey saki, senin yüzünle şarap içiyorum. Yüzünün gölgesi şaraba düşmezse, şarabın asla zevki kalmaz!
Ey güneşin ışığım yüzünden aldığı sen! "Fânî", güzellik için canından geçti bir kul, bir emirden dolayı.

423
Yüzün gül gibi ve dudağının beni onda âlâ. Onun damgası anberden olan kırmızı ipek gibi.
Çimenin toprağı onun ayağı altında incinmesin diye, gönül kuşunun isteği o yüzden senin gül bahçesine ulaşman.
Onun hayaliyle göz nurlu, gönül sevinçlidir. Sanki bazen göz, bazen gönül onun yerine geçmiş.
Deliliğin şartı senin zülfünün zincirine sebep oldu. Çünkü onun sevdasıyla her gece beni karışıklığa sürüklüyor.
Meyhaneci benimle gönlünü sıkıntılardan temizledi, zühde elbisesinden, onun süzgeç gibi kadehi temizlendi.
Sakinin işvesiyle dini feda ettim, bana doğru bakmadı. Onun naz ve cilvesine binlerce din feda olsun!
Gönülü feleğin bahçesinin güzellerinden ayırdım. Zira onun güzel gülünde iki renklilik ve iki yüzlülükten başka birşey yok.

424
Onun efsane dolu yakut dudağı, alevini işveyle dile getiren nasıl bir ateştir?
Bahanesi şarap karşılığında beni öldürmek olunca, öldürme anında bahane ederse ne zararı var?
Şarap satıcısı şahtır ve hazinesinde şarap dolu çok küp vardır.
Şarap denizi, bu tarafından o tarafına akim geçebileceği kadar güzeldir.
Damdan yemiyle beraber atlayan akıllı kuş gibi olan zamanın güzelinin zülfüne ve benine aldanma!
"Fânî" gibi dosta bir nişan götürenin ey gönül, bulunmaz bu dünyada bir izi!

425
Muğların sokağından çıkmak isteme, yolu haram oluncaya kadar adım at!
Senin kafir gözün dinin değerini bildirince, onu itiraftan başka onda kim delil arar
ki?
Gönül sıkıntımla ona sığınıp içki içerek sıkıntı ordusundan kurtulurum.
Ayrılık fırtınasıyla yanağına perde çekerim, yani sıkıntına örtü kapatırım.
"Fânî", meyhanecinin dilencisiydi şah oldu, şimdi şah gibi dilenciye yardım ediyor.

426
Ney yüzünden ağlayan gönlün hali işitilmez. Sözü duyulmazsa, figanı dinle!
Senin mahallende benim hikayemden başkası dinlenmez. Kulak ver, bunun şunun hikayesini dinle!
Aşkının hikayesini gönlümde halktan saklanın. Gönlümün içindeki gibi sen de gizlice dinle!
Tevhit sözünden sonra şarap şişesini getir, benim her kadehimde hikayemi dinle.
Yüz yapraklı gülün hikayesini, onun sıkıntı dikenini, ey gönül, bülbülden yüz dilde dinle!
Kabe yolunda aşk sırrını arama, böyle bir terane istersen, muğların bulunduğu y-erden git, onu dinle!
Aşk sıkıntını anlatmak için "Fânî'yi arama, zaman zaman ona söyle, teker teker dinle.

427
Ey zahid, bizim gibi rehin olarak hırkan, seccaden yoksa, meyhaneye eli boş gitme!
Eski şarabı ver, eski ve yeni elinde olan altın ve gümüşü sakiye feda et!
Kötü tohum ekip, iyi ürün istiyorsun, tarlanın mahsulü biçim zamanı anlaşılır.
Ey gönül, talih yıldızından iyi gün isteme, kin gütmekten başka bir şey bilmez bu hırsız!
Ey alımlı güzel, gizli bir sözüm var. Sana kavuşma sözümden başkasını söylersem, dinleme!
Câmî gibi kadeh yudumlar oldum.
"Fânî" için o yüzden Hafız’ın manalarından ve Husrev'in ruhundan yardım geldi.

428
Senin yerin göz ve gönüldür. Başka yere gitme, gözün dışına çıkma, gönülden ayırma!
Onun mahallesine gidince önce beni gör, daha önce katlettiğin yere gitme!
"Meyhaneye kendimden habersiz olarak gidiyorum" dedin, kendinden haberdar oluncaya kadar oraya gitme!
Bir sabah kendine gel ve feryadımı dinle, bülbülün sesiyle kendinden geçme!
Ey nazik gönül, aşk yoluna heves edersen, söz dinle! Hevesliler gibi bu yolculuğa gitme!
Ey şeyh, meyhaneye gittiğinden çok bahsetme, gitsen de, gitmesen de birdir.
"Fânî", göz geçidinden gönüle bela düştü. O geçide gitme ki, selamette kalasın!

429
Sakinin aşkı ve onun eğlence meclisi yüzünden, muğların yaşlı müridi millet tarafından yakalandı.
Suç ve günahtan memnunum. Böyle olmasaydı rahmet denizi dalgalardan temizlenirdi.
Kavuşma mumunda kelebek gibi yandı, o yüzden ondan başka gönlümde bin bela şimşeği var.
Cennet bahçesinde sevgilisiz söz verme. Çünkü onun ayrılığında cennet cehennem oluyor.
Bağışlanmamda şeyh duası gerekmez. Onun sıkıntısını dost lütfü olarak niye çekeyim?!
Onu düşünmeden rahat edemiyorum. Ne olurdu ki gönülde aşk ve dostluk olmasaydı.
Ey "Fânî", riyakar zahidliği fenaya ilaç yapma, bundan başkasıyla afetten kurtulmak mümkün olmaz!

430
Ey meyhanede dolaşan, rindleri takip et! Şaraba karşılık bir şeyin yoksa, can rehin, elbise rehin!
Yeşil hattını ve yay gibi kaşım düşünerek, feleğin yemyeşil tarlasıyla hilal orağım gördüm.
Kendimden geçtim ve yine aklıma kendi ektiğim geldi, hasat zamanını düşündüm.
Gönül evi, dönen feleğin sıkıntısıyla karanlıktır. Şarap güneşi keşke orayı aydınlatsa!
Ey gönül, şarkıcının sesini dinle! Vaiz bağırsa da, kulağını tut, dinleme!
Ey "Fânî", kendi kendine sevgiliye ulaşamazsın, benliğim bırak ve tek başına git.

431
Gönlüm senin mahallene gitti, ondan eser vücudum kaldı. Kuş havalanınca, yuvası kaldı.
Vatanın mülkünden rahatım, senin mahallende avareyim. Evim barkım gitti, ailesiz kaldım.
Ayrılıktan öldüm, o hala beni öldürme derdinde. Canım gitti, ama sevgilinin kaşı kaldı.
"Köpeğinin önüne kendimi atsam, nasıl yiyebilir" diyorum, vücudun kuru ama kemiklerim var diye seviniyorum.
Servi boylunun hatırası eğik sırtım için âsâdır; yaşlılıkta yanımda gençlik yıllanma ait aşk kaldı.
Yokluk çölünde arkadaşsız olarak kervandan kalan zayıf vücutlu köpek gibi "Fânî" var.

432
O Türk ve Tacik güzelim, yüzlerce haneyi, o Tacik kirpikleri, o Türk gözleriyle harap eder.
Muradım gözümü zülfünün teline sürmekti. Eğer isterse, kirpiğimi ona tarak yaparım.
O mumun etrafında o kadar çok dönüyor ki kelebek gibi, bir gece yakmak istiyor gönül kuşunun kolunu kanadım.
Kendimi her an bir gölge uğruna bir duvar dibine atarım. Çünkü abınım ateşinin buğusundan köşkün tavam çöktü.
Eğer yalnızlık karanlıksa senin için, ey şeyh muğların pirine yönel. Çünkü meyhane köşesi şarabın ışığıyla aydınlıktır.
Saki, benim için şarap küpünü rintlere kadeh olarak verdiğin gibi kadeh yap ve ver.
Nasihat et ey "Fânî"! Çünkü, akıldan uzak bir şeydir bu, aklı olan hiç bir olur mu deliyle?

433
Seher vakti, meyhaneye şaraba düşkün olarak, sıkıntı ve gam ordusunun korkusuyla acele ederek geldim.
Kapıya halkayı vurunca yetişti ve kapıyı uyku mahmuru saki lutfuyla açtı.
Ne güzel, onun yanağının bahçesinde binlerce gül açmış, gül bahçesi gibi yüzüne ter gibi gül suyu dökmüştü!
Sarhoşluk ve alımla gururlanmış, lütuf ve safalı yanakla güneşin yolunu kesmişti.
Sarhoşluğumun şiddetim görünce, alay ederek, nazlanarak dedi ki: "Ey şaraba düşkün müflis"
Bu şekilde, bu kötü durumda nereye gideceksin? vücudun titremekte, gönlün ıstırapta.
Elimi tuttu ve lutufla beni meyhaneye çekti. Sabah genç, yaşlı muğlar saf kurmuştu.
Bir iki büyük kadehle aklım başımdan gitti ve meyhanenin toprağma düştüm, yüzüm toprağa bulandı.
Kıyamet gününde bu suyla gözümü açarsam, yarı sarhoş ve uyku mahmuru olarak cennete giderim.
Ey "Fâni", gönlünde bu istek varsa, iki gözünden yaş akmış meyhanenin toprağında şarap iç.

434
0 yarı uykulu nergisten dolayı başım döndü, o şarap bulaşmış yakut dudaktan dolayı içim yandı.
Dudağı şaraba bulaşmıştı ve erimiş yakuta bulaşmış can cevheri bana hayat veriyordu.
Ona: "Mahallene gözyaşım bulaştı dedim", "çimenliğe bulutun yaşının karışması kötü olmaz" dedi.
Ey şeyh, senin saf şarap bulaşmış hırkanı riya ibriğinin suyuyla yıkamıyorum!
O muğların pirine, bu harap meyhaneye kanlı gözyaşım bulaştığı için kötü bir şekilde sarhoş olduğumu söyle!
Cömert denizinde suçu yıkanmış ve suya karışmamış muğlar pirinin kölesiyim.
Gönlümün kanlı defterini okuyan herkes, göz suyunu kitabın bütün yapraklarına bulaştırır.
Ey "Fânî", yolcu fena çölünde susamadıkça seraba bulanmış olarak gidendir.

435
Göz seni görünce, gönlün yumuşadı. Şefkatli ol, gönül ve göz sana feda olsun!
Senin boyunun yanında servi, yeşil hırkalı, sırtı eğik, dua okuyan yaşlı gibidir.
Kötü sözün canıma tak etti, Allah affetsin, benden başka senin kötü sözünü acaba kim işitti?
Artık o yüz devenin miskini o kâkül bir tel saçı için alınca kendini onun zülfüne niye satıyorsun.
İşin yaralamak, öldürmek, can yakmaktır. İyi ahlaklı olmayı göze almazsın.
"Fânî", meyhaneden sarhoş gelince, zahid olup halvete girdi ve bir köşede sızdı.

436
Fakirlik yoluna Allah'ın izniyle tövbe işaret olsun. Tövbe bozan ben, Allah'tan af diliyorum.
Gündüz tövbe edip gece bozunca, kendimden utandım, o tövbeden dolayı üzgünüm.
Eğer böyle tövbe bozup, tövbe edersem, her gün yüz kere tövbe edip bozabilirim.
Kötülüklere tövbe ediyorum ama ey vaiz, iyilerin isteğiyle tövbe etmek iyi olmaz!
Her ne kadar yaşlı ve çok bunaksam da o gencin aşkıyla tövbemi bozarım.
Ey "Fânî", tövbe bozmaktan halim kalmadı. Ne kadar tövbe ettiysem, aynısını yapsın!

437
Dün gece halvettekilerin mahallesine gittim, yol kapalıydı. Hiçbir zaman kapanmayan meyhanenin kapısıdır.
Onun mahallesinde çok dolaşamam. Çünkü sabah rüzgarıyla kavga yüzünden orada yol kapalı.
Zülfün halkalarıyla, yüzüne yıldızlarla yazı yazmış. Siyah misk kokulu zülfü ayın etrafında hâle oluşturmuş.
Ey Allah'ım, o kafire acı! Öldürmek için, iki zülfünü günahsız gönlüne zünnâr olarak bağlamış.
Tekkenin kuru ekmeğine gönül bağladığından, zahide sevap işlemen gerekirse, şarapla boğazım ıslat!
"Fânî", o kendi ümit ipliğini o siyah zülfe bağlamışken, sevda akşamından ebediyyen nasıl kurtulunur?

438
Meyhaneye şarap kadehi aramak için gittim, kadehimi doldurmadan çıkmam.
Allah'a yakaran şeyhler, hârâbat rindleri, ey can Kabe'de puthanede seni ararlar.
Meyhanede sarhoşum, sıkıntıdan kurtuldum. Şarap içiyorum sarhoşça narayla.
Şarap kadehi katilim oldu, divane aşığa kadeh dost olunca, bundan başka ne olabilir ki?
Vaiz, başı minberde, hep kevserden bahsediyor. Ben de sarhoşum ama bu ilginç hikayeden uykum kaçıyor.
Sen hem bahçe gülü, hem karanlığın mumusun, gündüz hem bülbülün sıkıntısı, hem kelebeksin.
"Fânî", sözümü dinle, yokluğu ara! Kimse virane olmadan, hazineyle mamur olma!

439
Kadehi, bardağı yapan kaza eli, toprağımı meyhanenin çamuruyla yapmış.
Yaratıcı, feleğin kubbesini yükseltip, meyhanenin toprağıyla bize ev yapmış.
Saki, eğer şaraba cünun ilacı dökmediyse, sabah şarabımızı neden delice yaptı?
Ayrılık selin viran ettiği için gönül evimi, kavuşarak abad et.
Onun nergis oluşu sarhoşun nazındandır. Bizi sarhoş nergis harap etti.
Zamanın halkıyla vefa için tanışma. Onların bu tarzından dolayı felek yabancılaştı.
Ey "Fânî", aşk ve delilik yoluna uy! Kendisini akıllı ve bilgili yapan ahmaktır bu yolda!

440
Gönlün isteyince ölüm fermanımı verdi, cana müjdeledim elhamdülillah.
Ey cahil şeyh, bizi meyhaneye sokma, haramla işimiz yok!
Bülbülün anlattığı gül hikayesi biziz ve o güzelin ayrılığındaki yüz ahtır.
Bizi kovup, gülsünler, akıllı zahidler, bilgili rindler!
Ey asi şeyh, sığınağın her kirden arınmış olsun dergahın temizleri gibi.
"Fânî"yle zühdün gizliliği olmaz. Rind ve aşıktır vallah, billah.

441
Avare benden senin mahallende figanım kaldı. Alametsiz gittim, senden işaret kaldı.
Evimi barkımı senin mahallende kaybettim. Şimdi bak, evsiz barksız, ailesiz kaldım.
Vefa mahallende öldüm ama, köpeğin için yiyecek olarak kemiklerimin kalması da yeter.
Her mahallende onun hikayesi kaldığı için gönlüm Ferhat ve Mecnûn'un hikayesini anlattı.
Onlar hep birlikte gittiler, ben ağlıyorum, kervandan kalan kayıp köpek gibi, kendi başıma.
Gençlik aşkıyla gönlümdeki ayrılık acısının ihtiyarlıkta kadehle gelen merhem olmasını istiyorum.
Ey saki, içtiğin her şarabı, "Fânî"'ye anlatma, kalan büyük kadehi sun!

442
Ey bülbül, gülün sırrım ortaya çıkarıp nasıl döndün! Garip kuş yoksa sır bahçesinden mi geldin?
Senin her nazın için yüz kişi toprakta niyazda, yüz niyazla niyaz ehline mi geldin? Yoksa gece meyhanede şamata çıkarmak için geldiğinden mi sabah kadehim kırdın?
Ayrılık ateşinden dolayı heyecan ve şevkle geldiysen de, sana gelen suyla rahatladın.
Abdestsiz namaza geldiğin için gönlün temizlenmedi, secdeden başka sana ne faydası var?
Aşka dolaylı olarak geldiysen de Allah sonunda aşkta doğruya çeker.
Hareme gittim, "Fânî döndü, sevgili evinde. Uzak ve uzun yola geldin" dediler.

443
Ey, gönülde ayin yapıp dini yağmalayan! Din ehlinin gönlünü yağmalayıp niye ayin yaptm?
Ey can, eğer hayat bulursan, dudağından uzak durulmaz. Çünkü onu gönlünde çok tatlandırmışsın.
Yüzünün bahçesi şarapla parladı, sanki şarabı bahçeyle renklendirdin.
Sümbül ve nergis senin yüzünün bahçesinde kaldı, sanki tuzak atıp, Çin ahusunu avladın.
Ey zamanın olaylarıyla üzülen "Fânî", rahatla, fena şarabı iç ve mutlu ol!

444
Yeşilliğin üzerinde çokça güzel lâle, paslı feleğin üzerinde turuncu bulut gibiydi.
Veya çimenin gelinleri için yeşil yatağa baştan başa kırmızı çarşaf yayılmış gibiydi.
Veya eğlence için zümrüt renkli örtüye gül yayılmış, örtünün üzerine gül renkli şadırvan kurulmuştu.
Bu mevsimde gül yüzlü sakinin eliyle mine renkli kadehte lâle renkli şarap olsa ne güzel olur!
Bir iki kafa dengi arkadaş ve güzel sesli şarkıcıyı bahçenin köşesine al ve fırsatı ganimet bil!
O gül, gözbebeğinden akan lâle renkli gözyaşı olarak açtı, özelliği zalimlikten başka, gözbebeği gibi.
Toz gibi yükselmek istersen, toprak olmalısın, çünkü felek için her zaman baş aşağı olmak zorbalıktandır.

445
Ey Tatar güzeli, senin damarlı yüzün gül yaprağma dökülmüş bahar yağmurudur!
Oku havaya avlamak için attın, av gibi melekler yaralanıp düştüler.
Can veren âb-ı hayât gibi olan kılıcına ihtiyacım yok, niye çekiyorsun ki?
Gözle belli olmayan o bakış okluğundan öyle bir ok attın ki, gönlüme bir şeyler
oldu.
"Fânî", vefalı sevgili niye arıyorsun? Zamanenin dostluğu yok ki!

446
Ey sûfi, meyhaneci misafirliğe götürürse, yapabildiğin kadarıyla elinden kadehini al!
Halka ilimle öğüt veren vaizin davası, cahilliğinin delili olarak gözüktü.
Tövbe etmeye rindlerin meclisinde yabancı olup da pişmanlık fayda etmez diye korkuyorum.
Ey saki, şarap verdin, susuzluğum yatıştı. Ona karşılık başka bir kadeh daha ver!
Dinle de aşkına dair bir iki söz söyleyeyim. Aşk sırrını söylemek gizlemekten iyidir.
Meyhaneciye: "Haklan sırrım söyle" dedim, "ömür baki olursa sana söylerim ey Fânî" dedi.

447
Her gece ahimin ateşi feleğin çivisi gibi gözükür, her kıvılcımı yıldızların ateşini yakar.
Dudağıma damlattığın sudan dolayı hastalığa niye üzüleyim?
Mümkünse, senin leziz pınarından dudağımı ıslatayım.
Ayrılık ateşi beni kül etti. Ey tabip, Allah için, kim ömründe böyle yakıcı ateş gördü!
Sevgilinin köşkünde dostların içkilerinin sesi, dışarıda, "Fânî"nin Ya Rab! sesi.

448
Eğer sen bir an meyhanede oturursan, yeryüzü saltanatında fakirliği seçersin.
Şarap satan saki işve yapınca, dininden çok canım verirsin.
O siyah gözlüye tutulunca, dinim gitti. Kafir dinsizlikten başka ne kazandırır ki?
O sümbül gibi saçın ve nesrin gibi yanağının olduğu güzelliğin ne acayip bir lütuf bahçesidir!
Senin yanağının bahçesinde kıvrımlı saçın, çiçek koparan Hintli gibidir.
Bu sıkıntıyı aklından atmak istiyorsan, hoş kadehten şarap iç.
Senin misk kokulu saçın yanağına itaat ederse, başını ayağına koyup miskinlik eder.
Ey "Fânî", sabretmekten başka çare yok. Sen kim, bütün bu huzursuzluğa rağmen kavuşmak kim!

449
Yeni arkadaş, iki ölçü eski şarap, benim gibisine iki cihan mutluluğudur.
Böyle devleti olan herkese, dünyadan başka yer, vatan olarak hoş gelmez.
Aşk hârâbatının köşesini mesken tutan benim gönlüme bağı bahçeyi seyretmek nasıl olur?
Saçtan bir kıvrım yanağının ateşine düşerse, hasret ateşinin üzerinde saç gibi kıvrılırım.
Onun gözü kırmızı şaraptan dolayı öyle değil, aşk yolunda üzülmekten başka iş yoktur da ondan.
Yusuf u cefa kuyusundan nasıl çıkarırım, yoksa düşünce ipini atıp mı çıksın?
"Fânî" gibi dünyaya düşen, belki şimşek gibi o yolu yürüyerek kateder.

450
Gündüz, gece ibadet etmeyi düşünürüm, gece olunca onun hayali aklımı çalar.
Dudağında sinek avlamak için çok şeker olunca, zülf tuzağı canıma nasıl kasteder?
Gönlüm elinde o çocuğun elindeki gibi bir kuştur. Ne öldürür, ne ona kafes yapar.
Ömre veda zamanıdır, Mesîh nefesiyle bir şarap istiyorum, bundan başka meyhaneciden isteğim yok.
Meyhanede kafirler mahallesinin köpeği olunca, zünnârdan bir ipimin olması uygundur.
"Fânî", felekten dolayı şaşkın şaşkın gezerken, nasıl bulurlar fena kasırgasında düşmüş olan bir çöpü?

451
Onun ay yüzüne ben bağışlarsan, kükürt ateşiyle içime bir ateş atmış olursun.
Ey meyhaneye mutlu giden meyhaneci çırağı! Yazık ki yüz kere tövbe ettin ve bozdun.
Üzerlerine atının nalının kıvılcımı düşerse, gönül mülküne, aşıkların bela şimşeği
düşer.

452
Ey peri, kulağındaki altın küpe, doğudaki ayın çevresindeki iki parlak yıldızdır.
Güneşe ay demiyorum ama, güzellikte bir bakıma Zühreye bir bakıma Jüpitere yaklaşmış.
Allah Allah, bu ay yüzlüler arasında zirvede gayet güzel bir yıldız.
Onun kemendiyle kulluk gerdanlığı olarak Azerî güzellerin basma geçirilmiş halkalara bak!
Gönül avlamak maksadıyla o kâkülle dokunmuş her iplik, gönül çalma karı-şıklığıyla anberden bir kemend olmuş.
Ey saki şarap ver de, feleğin çevresindeki belalardan kadehin çevresindeki çember kurtulsun!
Ey "Fânî", boynunda böyle halkalar olursa, başını aşk gerdanlığından dolayı çıkaramazsın.

453
Zamanın bela ve eziyetiyle üzülenin meyhaneye gidişiyle üzüntüsü kalmaz.
Şarap satıcısı bir dirheme ihtiyacı olmayıp bana kadeh verirse sıkıntılarımdan dolayı bana acıdığındandır.
Eğer meyhane dilenciliği için bana bir bayrak gerekirse, çubuğa şarap bulaşmış elbiseyi çekerim.
Kişi şefkat aynasında murat yüzünü gördü de, sevgiliyle sabah şarabı içti. Gönül sayfa sıkıntıyla karamsa, temizlemek için suyla parlatabilirsin.
Kendimden geçtim. Keşke ey "Fânî", fena çölünü daha önce katetseydim.

454
Ben yaralıyı, aşkınla, çöpümü bela şimşeğiyle yaktın.
Dudağın ve yüzündeki benlerinin aşkıyla hüzünlü cana ne acılar bıraktın.
Gönlüme zulmedip ne zamana kadar yakacaksın bilemiyorum.
Gözünden ve yüzünden gönlüme neler geldi ki, ya yaraladın, ya yaktın.
Derdinle incittiğin gönlümü yoksa deva için mi yaktın?!
Ona tutulana kadar yaktığından, zavallı gönlüm aşkınla dinlenmedi.
Ateşe attığın herkesle beni de ateşe atarak yaktın.
Eziyetler beni kendinden ayırınca, ayrılık acısıyla ayrıca yaktın.
O "Fânî", kendisini yokluk acısıyla yaktığın için ansızın kendinden kurtuldu.

455
Bekçi, şarap kadehini kırmaya yöneliyorsun. Meclisi birbirine kattın, sarhoş musun ki bunları yapıyorsun ?
"Meyhanede rezillik çıkarma" diyorsun, rindlere karşı beni rezil ediyorsun.
Ey sevgili, bana ilgin olmayınca canımın yarısı kalıyor, bana meylettiğin an beni tamamlayacaksın.
Aklımı başımdan aldın. Madem naz ve işveyle beni perişan ettin, çıldırırsam niye ayıp olsun ?
Hızır ve Mesih'i yan bakışınla öldürüyorsun, iki dudağınla yüz Hızır ve Mesih'i canlandırırsın.
Ey "Fâni", benlik çölünü katetmen, gönlü kuvvetlendirmek için sahrayı dolaşmaktan daha iyidir.

456
Para çalmak niyetinde olan hırsızlar gibi yüz hile ve düzenle yüzüne perde çekip, gönlümü çaldın.
Ey arkadaş, bahçedeki güllerin kanıyla dertlendim, sıkıntı sahibi oldum! Bütün yaralanma yuvarlak pamuklar bastın.
Ey meyhaneci çırağı, zülf zünnârıyla boynuna ip gibi bağladığın Hintli gibi oldum.
Ey felek, maksadım gençlik aşklarının ve eski şarabın gönlümü birkaç günlüğüne bu eski meyhaneye kapatmasıdır!
Ey "Fânî", alemin yüzüne hüzünler evinin kapışım kapayınca, dünyanın sıkıntılarından kurtulduğunu bil!

457
Meyhanede saf şarabın sarhoşu olmak daha doğru, baştan başa şarabı kabarcık doldurmak daha hoş!
İşte ilim defterimiz, işte zühd hırkamız. Bu en uygun sarhoşluk şekli, şaraba rehin etmek daha iyi!
Gözüme ve gönlüme elimden gitti diye üzülüyorum. Birinin ateşte yanması, diğerinin suya karışması daha iyi!
O ay yüzlü güzel cilve yapıyorsa da örtünün altında dünyayı ateşe vermesi daha uygun!
Hem Cem gitti, hem padişah, biz de peşlerinden gidelim. Meyhanede şarapla harap olmak daha iyi!
Zahidlikten kurtulup, dindarlıktan uzaklaşınca, meyhaneye gönül bağlayıp içmeye acele etmek daha iyi!
"Fânî", yaşlılıkta tövbe ederek ölmen, gençlikte de rindlere yakışır kadeh tutmak daha uygun!

458
Ben meyhanede daima dilenciyim. Bir iki parlak kadehi kim lütfeder ki bana?
Şarap tortusu saf değilse de, sarhoşluktan mutlu çıkaracak değeri var.
Kadehte yoksa da eski çömlekte çoktur. Ona dök ve onunla bana neşe bağışla.
Ey saki, güzelliğinin zekatını, kazayı def edecek sadaka karşılığında şarap kadehi olarak ver!
Şarap sıkıntıma deva oldu. Ey fakih, sen: "Deva için içilmesi şeriata uygundur" demiştin.
Ey "Fânî" gibi arzusu fena yolu olan, yoksa meyhane tortusundan evvel fenayı mı içtin?

459
Cem'in kadehinde dünyadan haberdar olmak istiyorsan, kendinden haberdar olmamak için şarap iç.
Zamanın zahmetinden kurtulmak istiyorsan, bir iki kadeh şarap iç.
Can tarlasına saçtığım ümit tohumuyla, saman şansından başka rengim yok.
Meyhane kapısının dilencilerinin ayakkabısının toprağım bulursan, şahlık tacını isteme.
Karanlıkta Hızır sana yol arkadaşlığı yapmazsa, âb-ı hayâtla dudağım nerede ıslatırsın?

460
Feleğin gam ve sıkıntısıyla nasıl değişirsin?
Şarapla değişmen daha iyi.
Bir yudum çek ve kederi bırak. Feleğin senin mahzun olman gibi bir iyiliği yoktur.
Mecnun gibi o çölde tek başına kalırsan, kasırga seni Leyla'ya ulaştınr.
Her şey Cemşid ve Feridun'un da olsa, aşksız işe yaramaz.
Sana Cem'in kadehi ve Feridun'un hazinesi gerekir.
Ey gönül, onun ayrılığından dolayı nehir gibi gözyaşı dökersin, nehrin kenarında olmanın sana faydası olmaz.
Ey "Fânî", kendi malında her aşağıda olanın hakimi olunca, yokluk çölünde ölmen daha iyidir!

461
Riyakar olarak ne zamana kadar seccadeyle birlikte olacaksın?
Muğların meyhanesinde şarabı rehin bırakman daha iyi!
Sana şarap verdiklerinde iç. Bütün yaşam tarzım hazırlamış olman gerekmez.
Senin mahallene benim gibi aşık düşmedi, bu aşığa nasıl acırsın?
Zaman çimeninde servi gibi yükselmek istersin, çok çalış da kendini gamdan kurtar.
Her yerde insanoğlunun ve senin güzel yaratılmışa meyletmen delilikten başka nedir?
"Fânî",o gün gönlünün yemini fena resmiydi. Çünkü istenen şekilden başkası için sayfayı temizlemiştir.

462
Varlığı ortadan kaldırmak için sarhoşluğu istiyorum. Sarhoşluk kendini beğenmişlikten daha iyi de ondan.
Varlık dünyasında bir ömür seyrettim de nokta gibi ağzın gözümün önüne gelmedi.
Kasırga gibi başım feleğe salmak istiyorsun, o halde kendim alçaklık yolunda toprak kıl!
Ey gönül, sevgiliyle birlikte olmayı istiyorsan, başkalarıyla bir arada oturma!
"Fâni", kendine zarar verme, fenadan dem vurma! Kendine zarar versen de lafın dürüst olsun!

463
Sarhoş dostlarla devamlı şarap içip, sarhoşlar gibi bize neden yüzünü asıyorsun? Ey arkadaş, can ve gönül onun okunu tutmuş, ne kadar sağlam çekersen çek, dışarı çıkmıyor.
Ey gönül, o köpeklerin çanağından sıkıntı zehri içersen, Cem'in kadehinden âb-ı hayât içmenden iyidir!
Ey gönül, alem için zulüm ve gam çekiyorsun, bir yudum şarap için yüz aleme nasıl neşe layık oluyor!
Dünyanın eziyeti güzel değilse de, en güzel insanoğlu için çektiğinden mutlu ol.
Ey "Fânî", okunun yarası ebedî hayat bağışlar. Meryem için insanlardan niye sıkıntı çekiyorsun.

464
Meyhanede dilencilik, padişahlıktan iyi, rindlik ve şarap düşkünü olmak istediğin her şeyden daha güzel.
Aşkımız kan davası olarak gözükünce, gözü ve gönlü de ona şahit bildiler.
Ey şeyh, madem red ve kabul yoktur, bizim günahımızdan kaçanları, kendi zahidliğiyle övünenleri ortaya çıkarma!
Her ne kadar isyan dumanıyla yüzümüz karaysa da, onun rahmet denizi dalgalanırsa dert değil.
Sevgilinin gönlünde günahsızlık davası olduğu için, sevgili itiraz ettikçe günahı arttı.
Saki, kehribar renkli kadehe kırmızı renkli şarap koy da, onunla san renkli yanağı lale renkli yapalım.
O rind gibi güzel için nazlanıyorum. Zira bazen tac takanların tacım gururla alıyor.

465
Servi ve güle istekle koşarım ama, ne senin boyun gibisi, ne de yanağının kokusu
gelir.
Arzum sana kavuşmak, isteğim senin güzelliğindi. Ne ondan başka ihtiyacım, ne bundan başka arzum var.
Cahil şeyhin kelimeleri hep "Tübâ" ve "Rıdvan"dır. Başımız ve servinin ayağı, yüzümüz ve mahallenin toprağı.
O ay gibi güzelin aşkım men edip, üzen sen, bütün dünyaya onun gibisini göster.
Muradımız gönül rahatlığıyla zaman geçirmek, güzel yüzlüye bakmaktır. Bunun için mülkün ve tahtın olmalı.
Ben ve şarapçıların mahallesi, saf şarap hayaliyle olan bin ses ve güzel yüzlülerin gönlündeki hikayeden daha iyidir.

466
Aşk yolunda nasıl istekle ilerlenir ki, yoksa kendinden çıkıp oraya mı gidiyorsun?
Ziyaret için bu yorgunun yanma ulaş, ey Mesih nefesiyle dünyaca meşhur olan!
Sen kimsesizlerin kimsesisin. Yazık ki, aşk kimsesizlikten dolayı hiç kimsenin yanında yer almadı.
Ben kimim ve sana ulaşmak nerede? Yazık ki, sineğin kanadıyla, ankanın oturduğu yere ulaşmak istiyorum.
Meyhanenin olduğu yere gece huzurla gir. Çünkü orada zabıta korkusu ve bekçi sıkıntısı yoktur.
Ey "Fâni", kılavuzlar o koşuşturmada çok kalmazlarsa da, fena çölü yardımsız katedilmez.

467
Ey gam gecesi, ne zamana kadar yarin ayrılığıyla beni öldüreceksin?
Senin için yaşıyorum, ne kadar sızlansam da beni öldürüyorsun.
Ey felek, lütfedip o çevik süvarinin atının ayağının altında beni öldürürsen kanım sana feda olsun!
Sarhoşlukla istemeden beni öldürüyorsan da, senin yanında can vermek isteğim değil.
Şaraptan dolayı yüzü al al olmuş aşağılık insanlara benziyorsun.
Ben o dikenle inleyen bülbülüm, kolayca beni öldürüyorsun.
Ey saki, şarap yüzünden yaşıyorsan da, sarhoşluğun sıkıntısına muhtaç olmadan beni öldürüyorsun!
Gönül ateşiyle öldüreceksin, ey katil vurucu kılıçla beni vurduğun için öldüm.
Beni öldürmek için ayrılık acısı yetmez. Ayrılık için beklediğim acıyla beni öldürüyorsun.
Ey sevgili, bu hayatta sen olmadan canlı kaldım. Çünkü yanımda utandığımı biliyor ve beni öldürüyorsun!
Ey aşk, "Fâni" yokluktan, senin ayrılığın yüzünden gitti! Ben gizlice yanıyorum, sen kavuşunca alenen beni öldürüyorsun.

468
Felek vefasızlıktan başka bir şey bilmeyince, halkından niye vefa arıyorsun?
Feleğin ehlinden öyle bıktım ki, bana eğlendirici kadeh gerekmez.
Ey peri, sana söyleyeceğim gizli sözlerim var! Neredesin bilmiyorum, nerede söyleyeyim?
Rindlerin halini zahidde arama. Çünkü her sivrisinekte Anka kuşunun kuvveti olmaz.
Eğer vaiz tövbemi isterse, saki şarap kadehi ver, ben kimim, dindar kim?
Ey "Fânî", mescide gitme, saltanat ara, meyhane kapısında dilencilik yapmak ondan iyidir!

469
Her tarafa atım çabuk sürüyor, o rüzgarla gönül ateşimizi keskinleştiriyorsun.
Güzelliğinde güller açtı, rüzgar estikçe, yasemin saçıyorsun.
Ey meyhanenin kadehinden çekinen! Dini terk edip suç işleyen gibisin.
Zülfüne iki yüz gönül asılmış, ey gönül, gönül zülfüne neler asıyorsun?
Dudağına değdirdiğin şarapla neşe olmaz, bu yüzden şaraba neşe katıyorsun.
Şarabın tesiriyle "Fânî" dudağım kapadı. Ey saki, öyleyse onun kadehini niye dolduruyorsun?!

470
Senin yakut renkli şarap kadehini istiyorum ki şarap kadehindeki nasipsizliğime mutluluk katsın.
Kan damlayan gözümden zamanın yüz gülü doğuyor, evet bahar bulutunun oğlu da güllerdendir.
Ey katil öldürdüğünde toprağıma ve kanıma bak. Gönlü kaldır, parça parça yüreğimi gör.
Ben senin zehir saçan kirpiğinin dikeniyle kana bulanınca, senin halka yakut renkli dudağınla gülmenin bana ne faydası var?
Vücut yaranla gönül evine yerleşmen, bu kapıyı başkasının yüzüne kapatmandan daha iyidir.
Ey akıl, aşık olunca başım al ve git! Zira akıl aşk ehlini fazla oturtmaz.
Ey meyhaneci, meyhanenin yabancısıyım, testiyi kaldırmama yardım ederek sahiplik yapmana şaşılmaz!
O ay yüzlü senden başka aşıklar ordusunu beğenmiyorsa da, ey "Fânî", ondan başka hiç kimseyi de sen beğenmiyorsun!

471
Ey saki, saf şarap verirsen hemen içerim! Sarhoşken de sulu yakut renkli şarap verirsen içerim.
Ey benim gemim, susuz dudağımı söndürüyorsun. Keşke şarap olmayınca, gemi demirini bana fırlatsan!
Kaşındaki beni, sarhoş gönlümün yarasına merhem yapıyorsun, şarap küpünü örtmek için de mihraptaki kerpici verirsin.
Bazen kavuşma ümidi, bazen ayrılık korkusu veriyorsun. O kadehten her içişte de bana gül suyu veriyorsun.
Özel kişiler için mutluluk dolu kadeh çoktur, davetsiz misafir için de kadehin dibini verirsin.

472
Meyhaneci çocuk şüphesiz bana kınama taşı atıyor. Başı boş olan ben, çocuğun esiri oldum.
Çocukluğundan gönlümdeki yaraya ok atıyorsa da, öldürmede, ok temreninin işini yapıyor.
Sabrım az değil, sıkıntım çok, onun da zulmü çok, ama acıması az değil.
Ey "Fânî", maksada ulaşmak için sâlik genç de olsa, çocuk da olsa bil ki aşk yolundan daha iyi bir meslek yoktur.

473
Yine muğların mahallesinde bir tarafta sarhoş aşığım. Ne kendimden haberim var, ne kimsenin bana meyli.
Ey, benim rezil olmamı isteyen! Mutlu ol. Zira senin aşkında benim gibi rezillik bulunmaz.
Meyhanede çekilen her namede sarhoşça raks eder, tempo tutarım.
Zelilliğimi gör ki, meclisi süsleyenin sohbetine katılmayı istersem, başkalarının meclisine gitmeliyim.
Yaşlı ve genç beni kınarlarsa, ayıp değil, yaşlı ben o gence tutulmuşum.
Sevgilim başkasıyla şarap içiyor, kendi halime ağlayıp inlemekten başka söyle nasıl içeyim?
Ey "Fânî", zamane çocuklarından tefrikadan başkası beklenmez. Çekersen yükünü yokluk sınırına, kurtulursun.

474
Gülen dudakta bal dolu gül yaprağı varsa da, yan bakışlarla pusuda yüz ok ucu var.
O ağzın üstünde bir ben var, veya bizzat hattı aşığı katletmiş.
Sıkıntılıları hayat meclisine sür. Ey ay yüzlü, meclis ehli sana feda olsun, niye alnını kıvrıştırıyorsun?!
Ey bülbül, sıkıntılı gönlündeki feryatlara gül goncası sadece gülsün!
Baştan ayağı güzelliğinde cilve varken, sevgiliye karşı naz etmede niye suçlu olsun ki?
Ey ay, doğru söyle senin ayva tüylerinin altındaki gül mü, yoksa yeşilliğin veya yaseminin altında sözün mü var!
Semen veya yasemin ne diyeyim?
Güzellikte ikisinden de hem ondan hem bundan güzel yüzün var.
İnzivaya çekilen insanların ailesini kastederek mi o gözün evini sürmeyle karartıyorsun?
Gönül denizinin her köşesinde yıldızdan çok kıymetli incisi olunca, "Fânî"'nin senin feleğine ihtiyacı yoktur.

475
Ey şarap içen rind, ömre itimadm olmayınca, bir an mutlu olmak için şarap çevirmen iyidir!
Dünya senin gibi binlercesini cezp etti, gönlünü dünyaya ait hile ve düzene nasıl salıyorsun?
Çin nigarhanesinde bütün bu resimler Mani'ye ait olduğundan Mani'den başkasına gönül verme.
Sen çok zayıf bir dost, o kuvvetli bir düşmanken zamanın dostluğuna gönül verme!
Kötü sarhoş, yaygaracı rind, meyhanenin dışındaysa, manastır köşesinde inzivaya çekilmiş şeyhten daha iyidir.
Alımlı Hıristiyan genç, beni helak etmekte, onun sözüyle İsa nefesleri ortaya çıktı.
"Fânî", sana göre Câmî ve Şîrâzî güzelse de, Dihlevî'nin tarzının da hakkı yenilmez.

476
Ok gibi bakışın ve kirpiğinle açıkça saf çekiyorsun. Yoksa gönül ahumu mu avlayacaksın?
Menekşe parıldıyor, servi mağlup oluyor. Yüzüne çekince masmavi örtüyü, sevgiliyi eline alıyorsun.
Benim gözyaşı denizim ağlamaktan eteğime ulaşınca, hırkamın içinden eteğimi mi çıkarıyorsun?
Seni öldürenlerin sayısı iki yüz binden çok olunca sayılamaz oldu. Niye sayıyorsun ki?

477
Ey gönül, sevgilimin köpekleri için yemek yaparsan, göğsümdeki düşüncelerin parçasıyla yap!
Ey çalgıcı, benim ağlayıp inlememden dolayı sesini yükseltirsen, onun meclisinde ses çıkarmanın uygun olacağım bil!
Ne zamana kadar başkalarını incitmemi bekliyor, başkalarının huzuru için neden beni incitiyorsun?
Ey meyhaneci çırağı, şarap tortusu için başım senin ayağının toprağı oldu, sarığımın köşesine şarap bulaşmasından niye korkuyorsun?
Ey saki, inleye inleye ağlamamı ağzına kadar dolu, iki kadehle halledersin.
Ey "Fânî", benim saf aşkıma çok sabredersen, senin gibisini arasalar da az bulurlar.

478
Gönlüm, Hıristiyan beni zülfünün zincirine bağlayınca, meyhaneden başka bir yeri nasıl ister ki?
Ey çevik güzel, senin aşkının kafiri olunca, meyhaneden daha iyi yer olduğuna inanmıyorum!
Yüz güzellik ve letafetle cilve yapıyorsun, Allah için bir nefes ver de seni seyredelim.
Benim gibi sarhoş güzelin nazlanmak haddine mi ki, onun ayağına korkuyla can saçtım?!
Ya Rab, gönlümde görmek ve can vermekten başka bir düşüncem olursa, onun güzelliğini gösterme!
Sen iki yüz naz ve güzellikle gidiyorsun, seni görüp sabırsızca can vermesine şaşılır mı?
Meyhaneye yaşlanmış olarak gidersen, "Fânî", gençlik aşkına salon yaklaşma!

479
Ayrılık gecesi ayın ne faydası var. Sevgilinin güzelliği gerekli karanlık göze, o sevgilinin yüzünün ışığı gerekli;
Yüzünü tam göremeyip, ayrılık belasına düştüm. Seni görmek için çok bakmak gerekli.
Dost yüzü görmeyip, göç sabahı senin kapından gittim. Şansıma köpeklerin uyanık olmalıydı!
Yüzünü nasıl görmekti ki öldüm. Benim gözümde her kirpiğin yerine diken gerekli.
Şeyh beni hangahın köşesine çağırıyor, riyadan öldüm. Meyhane pirinin yanına ve sarhoşlar kulübesine gitmeliyim.
Ey "Fânî", ona ulaşmak için yüzünü yolunun toprağına sürsün! Bir kere sana yeterli olmazsa, yüz kere gerekli.

480
Gel, ay gibi kaşın çadırı aydınlattı, şimdi gökyüzünün sesiyle bulut gibi sarhoş ol.
Mangalı ateşle, içeri gir. Böylece şarap ateşiyle san çehreyi kızartmış ol.
Dünyadan haberdar olmayınca, şaraptan da, kendimden de haberdar olmamam daha iyidir.
Kırık kadehteki şarap ve eski keçe külah, altın kadehten ve şahlık tacından daha iyidir.
Gece uzadı ve hikayemizin edası denizin uzunluğunu kısaltmadı.
Şeyh önderinse, yoldan çıkmazsın. Ey gönül, Hızır önderliğinde yolunu kaybetmeyi bekleme!
Ey "Fânî", fena yoluna gitmeyi elden bırakma, eğer kendinden ve ondan başkasından kurtulmak istiyorsan!

481
Gönlüm ay yüzlünün mahallesinde kayboldu, izini mahalleden mahalleye takip ettiğim ay yüzlü çoktur.
Ağlayan gözün çevresinde, uzun boylu, ırmak kenarında cilveli salman servi gibiydi.
Gül bahçede gözümden kaçtı da, ıstıraptan her yöne rüzgar gibi koşuyorum. Sen güzel yüzlüsün, aşıkları incitme. Zira güzel yüzlünün kötü huylu olması iyi olmaz.
Senin yakut renkli şarabından bana koku mu geldi ki, arkadaşların meclisine doğru omuzumda testiyle geliyorum?
Ey "Fânî", Sa'dî gibi hareme ulaşmak istersen, dilini tut, adımını at, çok söz söyleme!

482
Onun dudağının yanında kevserden bahsetme, şarap oldukça kişi nasıl su ister?
Yanağından ter dökülmüş dudağı, gül suyuyla karışmış şaraba benzer.
Zamanın durumuna bakma. Zira düşünceyle bulunamaz. Bermek ve Hatem yaygısını dürmen, şarabı kaybetmemenden daha iyidir.
Dünyanın işi gücü rüzgarla olunca, ney sesiyle şarap için.
Sakinin ağzına kadar dolu kadehi olunca, ardı ardına şarap içersin.
"Fânî, o peri gibi güzelin aşkıyla öldü" deme, ölene ne yapılabilir ki?

483
Rüzgar her taraftan eserken, güzellik bahçesinde ve gül yüzlünün nazında çöp gibi kayboldum.
Her an insanları öldüren kötü huyun iyi değil. Ey ay yüzlü güzel, senin gibi iyiye kötülük yaraşır mı?!
Senin aşkına ne pençe atabilirim, ne yüzünü yaralayabilirim.
Zayıflıkta ne adım atacak gücüm, ne de kuvvetim kaldı.
Meyhaneye tek ve hızlı gelmem nasıl ayıp olur? Ey şeyh, salikin her yere koşması zaruret oldu.
Ey göz, istersen, ayne'l-yakin meşalesinden ayni, pîr-i muğan dergahının toprağından iyi ilaç yoktur!
Ey saki, faydası sebebiyle kadehin üstünü örtme, iki gözüm onunla renkli, burnum ondan dolayı koku alıyor!
Ey "Fânî", o dudağı halvet köşesinde arama, bahçe köşesinde, ırmak kenarında çoktur.

484
Eğer Ferhat ve Şirin benim zamanımda olsaydı, biri benden utanır, biri sevgililerimden biri olurdu.
Eğer Mecnûn aşk çölünde benimle olsaydı, benim viran gönlümün karışıklıklarıyla yaşardı.
Vefa mahallesinde gözyaşıyla kavuşma fidanı bitti deme. Çünkü böyle olsaydı, benim ağlayan gözümle olurdu.
Eğer o mutlu güzel benim eteğimde gözyaşı incisi gibi olsaydı, benim yırtık yakam her seher vakti gül gibi ortaya çıkmazdı.
Eğer o acımasız sevgili bir gece bana misafir olsaydı da, binlerce gece gözükmeseydi.
Eğer o ay yüzlü bazen naz ve işveyle göz açsaydı, yüzüne olan hayranlığımla benim hayranım olurdu.
Ey "Fânî", iyilerin gönlünde vefanın izi olsaydı, sevgili vefasızların değil, benim olurdu!

485
Ey aşkıyla gönlümde ve canımda yüzden fazla bela olan sevgili! Senin ayrılığın her beladan daha zor.
Gözün, kaşın afet, benin, yanağın bela. Afet üstüne afet bela üstüne bela.
Mecnûn olan benim bela ve afetimde o perinin başı ayağına kadar afet, ayağı başına kadar bela.
Eğer bela, sakinin kadehi çevirmesi ise, feleğin dönmesiyle aşağı inen her belayı bela sayma.
Aşk korkusu beni incitti, aşkımı helak etti. Belada olmak, bela korkusundan daha iyidir.
Aşk kılıcıyla şehit olan insanlar, fena çölündedir. Kerbela çölü de fena çölündedir.

Kaynak: A. Hilal KALKANDELEN,  Ali Şîr Nevâî ve Farsça Divanının İçerik Açısından İncelenmesi Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri Ve Edebiyatları Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2004, Erzurum

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar