Print Friendly and PDF

Jurnal-Cemil Meriç




Cemil Meriç’e göre, "Aşk, dehanın büründüğü şekillerden biridir" insanın dörtte üçü âşıkken belirir. Hem sonra mektuplarını yazarken sadece seven bir insandır, "mektuplarımda kelime cambazlığı yok, yazar değil, seven bir insanım" der [Jurnal, 1 ve 4.4.1964]
***
Tanrıların mucize göstermiyorlar, yoksa öldüler mi?
Has bahçende dolaşan yok. Tanrıların konuşmuyor.
....
Kaynağın yanında susuzluk: aşk.
[ 8.9.1963Gütenberg'e, Sirseye Ve Daha Birçok Şeylere Dair]
***
İçindeki ses, içindeki ışık, içindeki sevgi, içindeki ruh, içindeki çile, içindeki gözyaşı, içindeki aşk, içindeki tecrübe, içindeki Tanrı çekiyor beni.
Hayatın dört yol ağzındasın delikanlı! Ve şehzadelerin karşısında yollar üçe ayrıldı., bu yolların yalnız biri mutluluğa gider. Sarp, dikenli, gösterişsiz bir yol. Ama uçuruma açılmayan, yalnız o. Seninle yeniden dünyaya geldim. Sende yaşamak istiyorum. Sende veya sizde. [12.9.1963Onlar Sürü Yavrum]
***
Hayat senin için bir kukla oyunu. Seven sitem eder, sevilen siteme katlanır...
Ne kadar gariptir ki hayatımın tek aşk mektuplarını 47 yaşında ve sana yazıyorum. İntihar ne güzel şey. Anlayacağını ve üzüleceğini bilsem... Hayır. Biraz daha yaşamak istiyorum. Sen ıstırabı kitaplarda gören kadın!
İnsanla hayvan arasındaki fark şu: insan sever.
Hayvan insiyaklarına (içgüdü) boyun eğer.
İnsan sevdiğini yüceltir.
 Aşk, bütün ıstıraplarıyla, bütün hazlarıyla insanın icadı. Bilmiyorsun ki...
Ben biliyor muyum?
Evet, biliyorum.
Sonu ne olacak, diyorsun!
Kendini dalgalara terk et, bir kayaya yapışan midye olmaktan kurtul.
Köpük ol, inci ol.
İnsan yosun olmak için yaratılmamış.
Havva cennette mesut değildi.
Yazmayacaksın, konuşmayacaksın ve ...ne kadar bedbahtım.
Çöldeyim, dudaklarımın hasretle uzandığı su kuruyuveriyor.
Ama bu bir serap değil ki.
Sevginin biricik gıdası sevgi.
Hayatımda hiç kimseyi şikayetlerimle rahatsız etmedim. Ve etmeyeceğim.
11.4.1964 Saat 01
Kalbimi kelimelerle doldurdum. Mektuplarım onun için parmaklarını yakıyor. Dudaklarını da yakacak. Dudaklarını ve bütün varlığını. Ben pervane değil, ateşim.
Kıskanıyorum kelimeleri.
Birer kelebek gibi sana uçuyorlar.
Kelimeler senin kokunla sarhoş.
Saçlarını okşayan rüzgârı kıskanıyorum.
Tenine sarılan entarini kıskanıyorum.
Saçlarında dolaşan tarağı kıskanıyorum.
Anlıyor musun?
Aynanı kıskanıyorum.
Yatağını kıskanıyorum.
Yılları kıskanıyorum.
Kimsin sen?
Kadın veya serap.
Tanrıyı kıskanıyorum: seni beraber yarattık. O başladı, ben tamamladım. Sevmek yaratmak demektir.
Pigmalyon'un biçim verdiği heykel canlanacak mı?
Kimsin sen?
Azabım veya saadetim.
Yahut hem azabım hem de saadetim. Pigmalyon'un yaptığı heykel canlanmış. Damarlarında kanımın dolaşmasını istiyorum, kanımın ve aşkımın. O zaman granit de olsan canlanırsın, balçık da olsan. Canlanmazsan kırarım seni! Yeniden biçim vermek için belki. Ama dış biçiminde kusur yok...
Bu mektupları masal sanıyorsan aldanıyorsun.
Kalemi aleve batırıyorum, gönlümün alevine.
Ve sen yanardağ ile oynayan bir çılgınsın.
Kırık bir sazda senfoni çalmak!
Sevilen ses sazların en güzelidir.
Kristof Kolomb'un önüne Amerika'yı çıkaran kader, karşıma seni çıkardı. Seni yani cehennemi. Ben herhangi bir insan değilim. Istırapta sonsuzluğa varmış ve susuzluktan dudakları çatlamış bir garip yolcu.
Binbir gece, on binbir gece... 
Sana her gün yeni bir şarkı besteleyebilirim.
 Kaf Dağı'nın ardındaki bahçelerden hiçbir fâninin koklamadığı çiçekleri, hiçbir elin uzanmadığı meyveleri getirebilirim... 
Çiçek de, meyve de palavra. Seni boşluktan kurtarabilirim.
Yolcu boş bir evin kapısını mı çalıyordu? Neden bu kapıyı seçmişti? Evin pencerelerinde ışık yoktu... Aşk İspanyol kervansaraylarına benzermiş. Onda kendi getirdiğimizi bulurmuşuz. Ben Ekvator'un güneşini, Akdeniz'in gecelerini, denizin sonsuzluğunu ve 18 yaşımın heyecanlarını getirdim bu kervansaraya. Kapıyı açacak mısın?
Saat 1.30.
Bu mektup belki de pencerene konan son güvercin. Gerçek incilerle Hollanda taşlarını ayıramıyor musun birbirinden? Gerçek inciler ummandan çıkar. Benim gönlüm uçsuz bucaksız bir ummandır. Orada incileşen sensin. Hayat tesadüfün eseri, protoplazma tesadüf. Kader Kristof Kolomb'un karşısına Amerika'yı çıkarır. Dante'nin cehenneminde en korkunç azaplar, bahtiyar olabilirken olamayanları bekliyor. Bunu sana daha evvel söylemiştim. Bu gece yine uykusuzum. Yine kulaklarımda sen varsın, etimde sen varsın. Seni olduğun gibi kabul etmek!Tanımıyorum ki. Bir saatte dört mevsim. Toprak bile almadan vermez. Harikulade bir romanı beraber yazabiliriz. Yazabilmek ne kelime! Yaşıyabiliriz. Roman başladı mı? Bir dakika kendin ol. Bir dakika cemiyetten sıyrıl,, ezberlediklerini unut. Bırak varlığını. Bir rüyaya bırakır gibi bırak. Aşkın bir oyun olduğunu kabul etmiyorum.
Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir. Yeniden doğmak için uyanıştır.
Aşkın bütün sırrı iki kelimede: varlığından soyunmak.
Aşk için ya hep vardır, ya hiç.
Sen hep misin, hiç misin?
Bu iş ters başladı. Belki anlamadığın ve anlamayacağın bir dili konuşuyorum. Bu dili anlayan kaldı mı ki?
Sana mektup yazmak, asırlarca hiçbir peri kızının okumadığı mektupları. Destanlar yazabilirim. Ama anlarsan. Yoksa kelimeler bütün pırıltılarını kaybeder. Elmas kömürleşir... Geçen akşam ne kadar naziktiniz, zindanıma bahar getirdiniz. Sonra, sonra yine o anlayışsız, o herhangi, o sokaktaki kadın... Ben insanlardan gözlerim için ışık istemedim. İstanbul sokaklarında dört gün dört gece aç gezdim. Aşkta dilencilik etmem. Yarım saat, bir saat, on dakika görüşebilirdiniz benimle. Bir daha sizi hiçbir ricamla rahatsız etmeyeceğim. Sizi ve hiç kimseyi. Bu gece yeni tanışan iki insan gibiydik.Gelmeyecektim. Size fazla ehemmiyet vermediğimi göstermek için geldim.
Ben arkadaşlarımı sevgime layık oldukları müddetçe ararım.
Kalp. Köpek yesin kalbi.
Saatler geçiyor. Bahar geçiyor ve biz göçüyoruz. Kapıyı daha çok çalarım belki. Belki de... Ama evin boş olmadığından emin olmalıyım. Seni sevmesem bu oyunu uzatabilirdim. Belki şakayla başladı bu iş. Bütün işler şakayla başlar. Belki baharın muzipliği bu...
İyi geceler canım.
***
Dün gece yazdıklarımı okudum. Ve virgülüne dokunmadım. Öyle hissetmişim. O satırlar benim değil artık, senin. Haklı haksız. Aşk sözlüğünde bu iki kelimenin yeri yoktur.
Deniz dalgalanmış, suç rüzgârın. Rüzgâr sensin.
Mektubun arasına ilham ettiğin bir yazı parçası da girdi. Senin için yazdım. Elbette birbirlerimize benzeyeceğiz zamanla. Yani ben biraz daha uslanacağım, sen biraz daha çılgınlaşacaksın... Görüştüğümüz zaman memnun kalmadığını anlarsam yazdıklarımı yakarım bir daha, sana yollamam.
Şehvet ve ibadetle.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar