Print Friendly and PDF

TÜRK ORTODOKSLARI



Mustafa Kemal Paşa ile devamlı bir irtibatı ve onunla teşrik-i mesaisi bulunan Papa Eftim'in, başından sonuna kadar Millî Mücadelenin içinde' aktif olarak bulunduğunu, yardımlarını hiçbir za­man sakınmadığını söylemek herhalde bir hakkın teslimi olsa gerek­tir. Bu faaliyetlerinin en önemlisini, Millî Mücadele aleyhinde yaratıl­mak istenen kamuoyunun bertaraf edilmesinde göstermiştir. İstiklâl mücadelesinin kızıştığı bir sırada Fener Patrikhanesi, bütün Dünya milletlerine hitaben yayınladığı bir beyannâmede: ‘‘Canavar zalim Kemalistlerin zulmünden biz Hıristiyanları kurtarmaya geliniz! Anka­ra'daki zehirli yuvalarını yıkmak için acele ediniz!” diyerek son derece olumsuz bir hava estirmeye çalışmıştı.
Bu beyannâmeye Türk Ortodoksları adına cevap veren Papa Eftim, Ankara Hükümeti'nin Hıristiyanlara iyi muamelede bulunduğu­nu, Fener Patrikhanesi'nin dinî siyâsete âlet ettiğini belirterek, Avrupa­lı gazetecileri Anadolu'ya davet etmiştir.
Papa Eftim'in Milli Mücadelede Kemal çağrısı üzerine birçok yabancı gazeteci Ankara'ya geldi. Yabancı gazetecilerin Eftim'e ilk sualleri şu oldu:
“Anadolu'da Türklerin Hıristiyanları öldürdükleri iddia edil­mektedir, siz ne diyorsunuz?”
Papa Eftim bu suali şöyle cevaplandırdı:
“Evet... Bu iddianın yalanı yok, yanlışı vardır; Millî Hiikümet'e ve Türk millî davasına ihanet edenlerden istiklâl mahkemelerin­de, ihanetleri tahakkuk eden Rum ve Ermenilerden fazla Müslüman Türkler idam edilmişlerdir.
Yozgat isyanında beş Rumun ihaneti sa­bit olmuş, asılmışsa ihaneti ortaya çıkan elli ileri gelen Müslüman Türk de idam edilmiştir. Akdağmadeni, Konya ve sair yerlerde de du­rum böyledir”.
Bu cevap üzerine yabancı gazeteciler, Millî Mücadele liderleri ile de görüşmüşler, gezip görerek Anadolu'daki ayaklanmanın Müslümanlık-Hıristiyanlık meselesi olmayıp, İstiklâl ve Hürriyet davası olduğunu görmüşler ve hadiseyi bu şekilde ele alarak dünya efkârını aydınlatmışlardı.
Sh: 184
Hzl: Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ekincikli

Türklerin Anadolu'ya girdikleri tarihten Millî Müca­delenin sonuna kadar, Türklerin yanında ayrı mahalleler halinde yaşıya gelen Ermeni ve Rum, unsurlar, atalarımızın müsamahalı hukuk ve din anlayışlarının neticesi olarak dinî ve millî yapılarını muhafaza etmişlerdir
Askere alınmayan, yalnızca vergi bakımından farklı muameleye tâbi olan Rumlar ve Ermeniler umûmiyetle tica­ret yaparak rahat ve refah içinde yaşamışlardır. Din, soy, kültür ve tarih bakımından Türklerden farklı oldukları için 900 yıllık beraberlik devresinde Türklerle karışmışlar ve mü­samahalı bir idare altında millî-dinî bünyelerini muhafaza etmişlerdir.
Tarihlerde de Türklerin Ermeni ve Rumlarla karış­malarına dair herhangi bir kayıt yoktur. Nadiren «ihtida» hadiseleri olsa bile bunlar ferdî misaller olmaktan ileri git­memiştir. Anadolu'nun eski ahalisinin Türklerle karışması, yani, yeni bir millet haline gelmesi veya bu eski kavimlerin milliyetlerini değiştirerek toplu halde Türkleşmeleri asla vârid olmamıştır ([1]).
Bu gerçeği belirttikten sonra ancak, «Türk Ortodoksla­rı bu hususta bir istisna mıdır?», sorusuna cevap bulmaya çalışabiliriz. Bu soruya cevap bulabilmek için meseleyi, Türklerin anayurdu Orta Asya'dan başlayarak incelemenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
Türk Ortodoksları konusunda bugüne kadar yapılan çalışmaların yeterli olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Yaptığımız çalışmanın da bu konuda kâfi olduğu iddiasında değiliz. Biz ancak meseleyi Türk tarihinin bütün­lüğü içerisinde ele alarak bundan sonra yapılacak daha ge­niş araştırmalara yardımcı olmaya çalıştık.
«Başlangıçtan Millî Mücadele Sonuna Kadar Türk Ortodoksları» konusunu incelerken; bilhassa «Dinler Tarihi ve Türk Kültür Tarihi» hakkında yayınlanmış yerli ve ya­bancı tetkikler ile müstakil çalışmaların mahsulü olan ma­kaleleri gözden geçirerek bizi ilgilendiren hususları aldık. İlk devirler için arşiv vesikaları veya birinci elden kaynaklara inmemiz mümkün olmadı. Ama mümkün olduğu kadar mat­bu hale getirilmiş kaynak eserlere öncelik vermeye çalıştık. Son dönemlere yaklaştıkça Karamanlıca yazılmış eserler ile Karamanlıca eserlerden bahseden yabancı tetkikler, Misaili­dis, Sotiriyuve Papa Eftim gibi Ortodoksların hatırat kitap­ları faydalandığımız kaynaklar arasında sayılabilir. Arşiv vesikaları, ancak Millî Mücadele döneminde karşımıza çıkmaktadır. Yine Millî Mücadele dönemi için başvurduğumuz önemli kaynaklar arasında günlük veya haftalık olarak ya­lınlanmış gazeteleri belirtebiliriz.
Türk Ortodokslarını giriş ve dört bölümde anlatmaya gayret ettik. Girişte; Türklerin İslâm dinini kabul etmeden önce, tevhid esasına dayanan «Gök-Tanrı» dinine millet olarak inandıklarını, bunun yanında görülen diğer dinlerin zevzî veya münferid olarak, veyahut da belli dönemlerle şi­irli kaldığını belirttikten sonra kitle halinde İslâmiyet'e geişten bahsettik.
Birinci bölümde; Türkleri Hıristiyanlaştırmak için istenilen gayretleri, bilhassa Orta Asya'dan Karadeniz'in kuzeyini takip ederek Tuna boyuna inen Türk boylarının Bi­niş tarafından nasıl kullanılmak istendiğini, bu kitlelerin az da olsa nasıl Hıristiyanlaştırıldıklarını belirtmeye çalış­tık. İkinci bölümde; Selçuklular, Üçüncü bölümde de; Osmanlılar zamanında görülen Türk Ortodokslarından bahset­tik. Dördüncü bölümde ise; Millî Mücadele'ye destek veren Türk Ortodokslarını anlatmaya çalıştık.
Bu çalışmamızda, çok değerli fikirleri ile bize yol gös­teren, teşvik ve yardımlarını esirgemeyen Hocam Prof. Dr. Mustafa Kafalı ile gerek kaynakların temini gerekse bu kay­nakların kullanılmasında yardımcı olan Hocam Prof. Dr. Harun Güngör'e teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca, maddî ve manevî desteğini gördüğüm arkadaşlarıma da müteşekki­rim.
Mustafa EKİNCİKLİ
Sh: 7-9
Millî Mücadele'de Türk Ortodokslannın faaliyetlerini Papa Ef­tim etrafında incelemeye çalışacağız. Çünkü Eftim Efendi, tek başına Fener Rum Patrikhanesine karşı mücadeleye atılarak, Anadolu'daki Ortodoksları, gücünün yettiği kadarıyla Fener'in dolayısıyla Yunanis­tan'ın propagandalarına karşı şuurlandırmaya, onları Türklerle birlik­te hareket ettirmeye çalışmıştır.
Papa Eftim'in fikirlerini ve mücadelelerini müştear bir isimle neşrettiği hatıratından takip edebiliyoruz:
“İstanbul patrikhanesi bize Türklüğümüzü unutturmak ve lisa­nımızı değiştirmek için aldığı bunca tedbirler hiç kâr etti mi? İşte Türk tabiiyetimiz ve lisanımız olduğu gibi bakidir. Halis Türk ve Türk evlâtları olduğumuz âdet, töre, kültür ve her ahvalimizle bunu ispat etmekteyiz
(Teoman Ergene, İstiklâl Harbinde Türk Ortodoksları, İstanbul 1951, s. 8 (Bize göre Teoman Ergene, Papa Eftim'in kullandığı miistear isimdir. Başından geçenleri bir başkasının ağzından anlatmaktadır).)”.
Türk Ortodoksları, Anadolu'nun işgal edilmeye başlaması üzerine Rum Ortodokslarının başlattıkları kesif Türk düşmanlığı faa­liyetine karşı sessiz kalmayarak hemen tepki göstermeye başlamış­lardır. Daha önce yukarıda belirttiğimiz. Dorotes ile Zaven Efendi'nin İstansbul'daki İtilâf Devletleri temsilcileri nezdindeki müracaatları karşısında ileri sürülen iddiaların doğru olmadığına dair tepkiler de hemen alınmaya başlanmıştır. O günlere ait bir gazetede bu tepki şu satırlarla yer almıştır:
“Anadolu Hıristiyan ahalinin katliama uğratılmak üzere bu­lunduğuna dair patriklerin iddialarını tekzip eden aşağıdaki telgraf Sivas vilayetine bağlı Vezirköprü Rum ve Ermenileri tarafından İçiş­leri Bakanlığı 'na gönderilmiştir:
“Memlekette ikamet ve tehcirden avdet eden Ermenilerle Rumların ileride tehlikeye maruz kalacağından bahisle tekrar hicret için tehdit ve icbar edilmekte oldukları vatandaşlarımız tarafından hürmet ve muavenet görmekte olduğumuz bir cihetle şayi olan bu ha­berleri katiyen tekzip ve vatandaşlarımız hakkındaki mütekabil hür­metimizi arzederiz
Ermeni milleti adına Agop Deriyan ve Rum Metropolit Vekili Marat (İstiklâl Harbi Gazetesi, 18 Ekim 1919, s. 7.)”
Şüphesiz ki, Yunanistan'ın lehinde, Türkler aleyhinde faaliyet gösteren Rum Ortodoksları ile en iyi mücadeleyi yukarıda da ifade et­tiğimiz gibi Papa Eftim vermiştir. O bakımdan bu Türk Ortodoksunu yakından tanımak gerekiyor.
Bizans'ın Hıristiyanlaştırdığı Türk boylarına mensup olan Pa­pa Eftim, 1884 yılında Yozgat'ın Akdağmadeni kazasının İstansulluoğlu mahallesinde doğdu. Babasının adı Karahisarlıoğuliarından Baraş'tır. İlk ve orta tahsilini Akdağmadeni'nde yaptı. 1908'de Ankara'ya gelerek babasının mesleği olan manifaturacılığa başladı. 21 ya­şında iken ruhban mesleğine girdi. 1912’de Diyagoz, 1915'îe seçimle papaz oldu ve Akdağmadeni'ne döndü. 1918'de Keskin Metropoliti olarak görev yapmaya başladı. Daha sonra Fener Rum Patrikhanesi'nin tutumunu protesto ederek “Müstakil Türk Ortodoks Patrikhane­si’' kurdu ve ölümüne kadar başında kaldı.
Papa Eftim, Fener Patıikhanesi'nin dini siyasete alet etmesi do­layısıyla ömrü boyunca bu müessese ile mücadele etti. Bu mücadeleli ömrü Mart 1968'de sona erdi. Daima dilinden düşürmediği şu sözler onun milliyetini açıkça ortaya koymaktadır: “Ben Türk dostu Eftim değil, Türk oğlu Türk'üm (Nureddin Peker, "Türk Dostu Değil, Türk Oğlu Türk Papa Eftim'in Ar¬kasından", Tarih Konuşuyor (Aylık Dergi), C. 8, S. 52, Mayıs 1968, s. 3690.)”.
Millî Mücadele başlarken Rum Patrikhanesi'nin bütün kilise teşkilâtına yayınladıkları: “Biz Türk değiliz, Türklerle alâkayı kestik, millî hareketleriyle alâkamız yok, hükümet tarafından vaki olacak se­çim davetlerine de iştirak etmeyin (Mustafa Emil Elöve, "Türkiye'de Din İmtiyazları", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1953, X, S. 1-4, s. 363.)” şeklindeki bildirilere Türk Ortodoksları pek iltifat etmediler. Sivas Kongresi sonunda Hey'et-i Temsiliye üyeliğine seçilen Kara Vasıf Bey'in, 30 Ekim 1919 tarihin­de verdiği demeçte bu husus açıkça ifade edilmiştir. Kara Vasıf Bey; “Anadolu Hıristiyanları millî harekâtın lehindedir (Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi (Mondras’tan Mudanya'ya kadar 30 Ekim 1918-11 Ekim 1922), Ankaras. 74)” diyerek Türk Fener Rum Patrikhanesi nin Millî Mücadele aleyhindeki emir­lerine rağmen Papa Eftim, Millî Mücadele'nin yanında yer almıştır. O günlerdeki faaliyetlerini şu satırlarla anlatmaktadır:
“Ben o zaman Ankara'da Keskin'de metropolit vekili bulunu­yordum. Bu tamimi (Rum Patrikhanesinin yayınladığı) biz ne dine, ne mantığa, ne insanlığa uygun bulduk. Esasen biz Anadolu'da kendi­mizi halis muhlis Türk biliyorduk. Türelerimiz (törelerimiz) de Türk'tü. İbadetimiz, ana lisanımız Türkçedir. Bunu cemaatimizin mu­vaffakiyetiyle protesto ettik. Patrikhanenin bu emri hilâfında da İstan­bul'da toplanan ve bilâhare İngilizler tarafından dağıtılan Meclis-i Mebusan seçimlerine, hattâ Müslüman Türk cemaati tarafından se­çilmiş bir müntehib-i sâni sıfatıyla bilfiil iştirak ettik. Bu hatt-ı hare­ket patrikhaneyi o zaman idare eden Yunan zabitleri tarafından hoş karşılanmadı, aramızda büyük ihtilaflar zuhur etti. Bizi oradan kal­dırarak hileyle İstanbul'a getirtip teslime zorladılar. Muvaffak ola­mayınca sadarete bir tezkere yazılarak İstanbul'a ihzarımız talep edilmiş. O sırada Ankara'da Vali Muhiddin Paşa vardı. Bu emir ba­na tebliğ edilmekle beraber, o sırada doğan Millî Mücadele hareketi­ne yardım ettiğimizden dolayı infazı nazara alınmadı. 1919 Mayısın­da Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya geçip Erzurum ve Sivas kongreleri yapılıp millî harekete bir mevcudiyet verildikten sonra, Keskin'de yapılan bir miting sırasında İstanbul Hükümeti'ni tanıma­yıp Gazi Mustafa Kemal Paşa 'yı tanıdığımı ve ancak ondan emir alabileceğimi bildirdim (412)”.
Papa Eftim, Rum Patrikhanesi'nin hazırladığı ve birçok Batılı devletlerin de desteklediği devleti içten yıkma siyasetine katılmadığı­nı ilân etti. Anadolu’ya dışarıdan gelen haksız taarruzların Müslüman­ları olduğu kadar Hıristiyanları da müteessir ettiğini açıklayan bir beyannâme yayınladı. Bu beyannâmenin bazı kısımları aynen şöyle-. dir:


“Avrupa müdahalesi ve bilhassa son zamanlardaki Yunan ta­arruzları neticesinde Anadolu'nun Müslümanları gibi biz Hıristiyan- lan da müteessir ve mutazarrır etmektedir. Anadolulu hiçbir Hıristi­yan yoktur ki şu umumî felâketin kendilerine ait kısmının yegâne mü­sebbibi İstanbul Patrikhanesi olduğuna kanaat getirmemiş olsun.
Zira kabili inkâr bir keyfiyet değildir ki, Türk hükümetinizin bidayetten şimdiye kadar kiliselerimize bir müdahalesi olmamış iken İstanbul patrikhanesi mübarek İsâ mesihimizin emri hilâfına ruhani- yet ve mezhebimizi şerre alet ederek, Türk olduğumuz halde Helle- . nizm propagandası ile iğfal edilerek güya aslen Yunanlı imiş ve aslı­na rücu edermiş gibi ekalliyet hukuku iddiasıyla mezhebi millete ka- * rıştırarak bir taraftan bizi Yunan âmâline alıştırmak desiselerini isti­mal ve diğer taraftan da umumî vekilimiz imışçesine hakkımızı istiyo­ruz der gibi vaziyetler alarak Avrupa'ya karşı hükümetimizden müş­teki sıfat ve vaziyetiyle göstermeğe kalkıştılar”.
Türk Milleti'ni, “Misak-ı Millî” ile ortaya konan haklarından mahrum etmeye azmetmiş olan İtilâf Devletleri, Rum Ortodokslarının bu aleyhte propagandalarını da fırsat bilerek Anadolu'yu doğrudan ve­ya dolaylı olarak işgal etmeye başladılar. Onların bu işgal ve istilâ hareketlerine yüzyıllarca birlikte yaşadığımız azınlıklar da öncülük yapmaktan çekinmemişlerdir. Aynı devletin insanları olmasına rağ­men devleti için kanını akıtan sadece Türk Milleti olmuştur. Türk Milleti'nin geleceği konusunda pek olumlu bir düşünceye sahip olma­yan Avrupa devletlerinin içimizdeki müttefikleri durumundaki azınlık­ların bu yıkıcı faaliyetleri Millî Mücadele için büyük bir tehlike teşkil etmiştir.
İşte bu tehlikenin bertaraf edilmesinde, Hıristiyan cemaate mensup olduğu için başta Papa Eftim olmak üzere Anadolu'daki Türk Ortodokslarının büyük yardımları görülecektir. Bu yardımların öne­mine dikkat çeken Millî Mücadele'nin lideri Mustafa Kemal Paşa,
Millî Mücadele'den sonra Papa Eftim için şunları söylemiştir: “Millî Mücadele'de bize bir ordu kadar yardım etti”. Papa Eftim;
"Ben Türk Ortodoksuyum. Yozgat sancağının Akdağmadeni kasaba­sında doğdum, Rüştiye'de Hoca Şevki Efendi'nin rahle-i tedrisinde yetiştim ve Millî Mücadele'ye herkesten evvel iştirak ettim " di­yerek bu konudaki samimiyetini dile getirmektedir.

Devletini ve milletini seven, onun üzerine titreyen şuurlu bir Müslüman Türk'ün düşünebileceği ve savunabileceği görüşlere sahip olan Türk Ortodokslarının, menşe'i ve tarihi incelenecek olursa olduk­ça ilgi çekici sonuçlar çıkacaktır.
Liderliğini Papa Eftim'in yaptığı Türk Ortodoksları, Millî Mü­cadele sırasında yürütülen menfi propagandaların izalesinde oldukça faydalı hizmetler görmüşlerdir.
Ayrıca Orta Anadolu'daki bazı şehir ve kasa­baları dolaşarak Hıristiyanlarla Müslüman Türkler arasında başgösteren gerginliklerin bertaraf edilmesinde de faydalı hizmetler görmüş­tür. Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin müsaa­desiyle 1922'de Kayseri'de kurulan Bağımsız Türk Ortodoks Patrikha­nesi, Yunanistan'ın Hıristiyanlık adına yürüttüğü Türk düşmanlığı propagandasına indirilen en büyük darbe olmuştur.
Millî Mücadele'de faydalı hizmetler gören Türk Ortodokslarının bu takdire şayan davranışları üzerinedir ki dikkatler bu insanların menşe'i üzerine çevrilmiştir.
Din meselesinde de; kiliselerinde Türkçe âyin yaptıkları, diğer Hıristiyanların aksine kilisede kadınların ayrı erkeklerin ayrı oturdu­ğu, kadınların gerek kilisede gerekse kilise dışında başlarını açmadı­ğı, yabancı erkeklerle konuşmalarının hoş karşılanmadığı bilinen hususlardır. Bütün bu hususlar, Hıristiyan Rumlarla Türk Ortodokslarını birbirlerinden ayırmaktadır. Bu farklılıkları ortadan kaldırmak için Yunanistan yıllarca uğraşmıştır.
"Hellenizm” propagandasının en, faal aleti olan Fener Patrikha­nesi'nin, “Millî Mücadele” yıllarına gelinceye kadar senelerce sarfettiği mesaiye rağmen Rumca, Türk Ortodoksları arasında Türkçe'nin ye­rini tutamamıştır.
“Mübadele”ye kadar Anadolu'da sair Türklerden tamamen farksız olarak yaşayan bu “Rumca bilmeyen Ortodokslar”, acaba ana lisanlarını unutmuş ve Türkleşmiş Hıristiyanlar mıydı?
Yoksa irken Türk olup da sonradan Hıristiyanlığı kabul etmiş ve lisanen değilse bile “Hissen” Rumlaşmış kimseler midir?
Bu hususta kesin bir şey söylemek mümkün olmadığı ifade edilmekle birlikte, bu insanlar hak­kında ayrı ayrı etnoğrafik ve tarihî araştırmalar henüz yapılmadığı gi­bi yapılan araştırmalar da genellikle bir siyasî fikre bağlı olarak yapıl­dığından tarafsız değildir.
Türkçe'den başka dil bilmeyen Türk Ortodokslarının “ana dillerini unutmuş eski Anadolu Rumları” olduğu görüşü savunulacak bir fikir olarak görünmemektedir. Sebepleri de şöyle sıralanabilir:
1)         Rumca basit bir konuşma dili değildir ki kolayca unutulabilsin.
2)         Türk Ortodoksları Anadolu'daki Müslüman Türklere nisbetle küçük bir “ekalliyet” teşkil ediyorlarsa da herhalde kendi ana lisanlarını unutmayacak derecede bir yoğunluğa sahiptirler.
3)         Türk hakimiyeti, hiç bir zaman kendi idaresi altındaki kavimlerin ana dillerini unutturmağa çalışmamıştır.
4)         Anadolu'da yüzyıllardan beri Türk hâkimiyeti altında yaşayan birtakım “Ortodokslar” vardır ki onların ana lisanları “Rumça”dır. Eğer Türk hâkimiyeti Türk Ortodokslarına cebren, zor kullanarak ana lisanlarını unuttursaydı, bunların da Rumca bilmemeleri gerekirdi. Halbuki böyle bir uygulama yoktur.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı Türk Ortodokslarının, ana li­sanlarını unutmuş eski Rumlar olmadığı açıkça görülmektedir.
Bilindiği gibi XI. yüzyıla kadar, Orta Asya'dan batıya doğru gelişen Türk fütühat an'anesinin istikameti, Hazar ve Karadeniz'in ku­zeyindeki bozkırlardan Tuna boylarıdır. IV. yüzyıldan itibaren bu isti­kameti takip eden Türk boyları, ilk numune Batı Hunları olmak üzere Avrupa'da “kavimler göçüne” sebep olmuşlardır. Avarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Uzlar, Kıpçaklar (Kuman) hep bu yolu takip ederek Balkanlara, Bizans ülkesine girmişlerdir. Birbirini takip ederek dalga­lar halinde gelen bu Türk toplulukları, ilk göründükleri zamanlarda Bizans'ı meşgul etmişler, fakat zamanla eski güçlerini kaybederek bu imparatorluğun nüfuzu altına girmişlerdir. Bizans'ın bu Türk boyları­na karşı uyguladığı siyaseti, “önce gelenleri daha sonra gelenlerle sa­vaştırmak” şeklinde özetlemek mümkündür. Siyasî bir güç olmaktan çıkınca da Bizans imparatorları, bu Türkleri sistemli bir şekilde Hıris­tiyanlık tesirinde bırakarak eritme yolunu takip etmişlerdir. Bizans'ın nüfuzuna giren bu Türk boyları Anadolu'da sınır muhafızı olmak üze­re yerleştirilmişlerdir. Birçoğu da paralı asker olarak istihdam edil­miştir.
Bizans'ın bu Türk topluluklarını Anadolu'nun hangi bölgeleri­ne yerleştirdiğini “yer adları”ndan takip etmek mümkündür. Bu Türk­lere karşı takip edilen Hıristiyanlaştırma faaliyetinin ne dereceye ka­dar başarılı olduğunu tesbit etmek oldukça zordur. Bizans politikası­nın başarısızlığına dair birkaç misal bulunabilir: I048'de Bizans'a esir düşen Turak idaresindeki Peçeneklerin 1049'da Selçuklulara karşı sa­vaşmak üzere sevkedildikleri Üsküdar'dan geriye dönmeleri, hattâ Boğaz'ı atlarıyla geçmeleri, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Bi­zans ordusundaki Uz ve Peçeneklerin Selçukluların safına geçmeleri zikredilmeye değer misallerdir.
Bizans'ın Hıristiyanlaştırma politikasının büyük çapta başarı­lı olduğunu söylemek mümkün değilse de, nisbî bir başarıdan bahse­dilebilir. Osmanlılar zamanında ortaya çıkan “Karamanlı Edebiyatı” bu politikanın bir sonucu olsa gerektir.
Netice itibariyle “mübadele”ye kadar Anadolu'da bulunan, Türkçe konuşan Ortodoksların, “Türk Ortodokslarının, daha Bizans İmparatorluğu zamanında gelip yerleşmiş Avar, Bulgar, Peçenek, Uz ve Kıpçak (Kuman)'ların bakiyeleri olduğu söylenebilir. Rumluk pro­pagandası ile zehirlenen bu Ortodoksların Türk ırkından oldukları ge­lecekte yapılacak daha geniş araştırmalar ile destekleneceği ve duru­mun daha da aydınlığa kavuşacağı kanaatindeyiz.
Tarihî olarak, Türk ırkından olduklarını ispat ve kabul ettiğimiz Türk Ortodokslarının “hissen” ne derece Türk oldukları tartışılabilir.
Sh: 195-198
Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ekincikli, TÜRK ORTODOKSLARI, Siyasal Kitabevi, 1998, Ankara
Papa Eftim
Papa Eftim (Pavlos Karahisaridis daha sonra Zeki Erenerol (YunancaΠαύλος Καραχισαρίδης) 1884 yılında, Yozgat’ınAkdağmadeni kazasının İstanbulluoğlu Mahallesi'nde doğdu. Babasının adı Karahisarlı Baraş’tır. İlk ve orta öğrenimini Akdağmadeni’nde yaptı. Zekâsı ve çalışkanlığı sayesinde hocası Şevki Efendi’nin dikkatini çekti. Arkadaşlarının Kur'an ezberlemelerine imrenerek İncil’i ezberledi. 21 yaşında iken Ruhbanlık mesleğine girdi. 1908′de Ankara’ya gelerek babasının mesleği olan, manifaturacılığa başladı. 1912’de diyakos 1915’te seçimle papaz olarak 'Eftim' adını aldı ve Akdağmadeni’ne döndü. 1918′de Keskin Metropolit Vekili iken Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı Müstakil Türk Ortodoks Patrikhanesi'ni kurdu ve ölümüne kadar başında kaldı. “Ben Türk dostu değil, Türkoğlu Türk Eftim’im” diyen Papa Eftim, Mart 1968′de, 84 yaşında iken vefat etti.
Keskin ilçesinin metropolit vekîli olan Akdağmadenli Papa Eftim, derhal kendisine bağlı cemaati toplayarak Fener Patrikhanesi’ni protesto etmiş ve milli mücadeleye katılma kararı almıştır. Bu karar, hemen Ankara Hükümeti’ne bildirilmiştir. 72 kilisenin vekili olan Eftim’in bu davranışı, İstanbul Hükümeti’nce zararlı görüldüğünden derhal tutuklanması emredilmiş, fakat bu emir, o sırada Keskin Kaymakamı bulunan Avni Bey tarafından yerine getirilmemişti. Bu sırada Fener Patrikhanesi’nin bütün dünya milletlerine hitaben neşrettiği bir beyanname, derin yankılar uyandırmıştı. Bu beyannamede şöyle deniliyordu: "Canavar, zalim Kemalistlerin zulmünden, biz Hristiyanları kurtarmaya geliniz! Ankara’daki zehirli yuvalarını yıkmak için acele ediniz!"
Türk Bağımsızlık Mücadelesi'ni destekleyen Pavlos Karahisarithis tarafından 1921 yılında Kayseri'de kurulmuştur. Yozgat’ta kapı komşusu olan Çerkez Ethemsayesinde Mustafa Kemal’le tanıştı. 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış duasını okuyan din adamları arasında Papa Eftim de vardı. Kurtuluş Savaşı’nda “Umum Anadolu Türk Ortodoksları Cemaatleri” olarak yer aldılar. Fener Rum Patrikhanesi'nin 1. Dünya Savasi sonucu Yunanistan tarafini tutmasina karşılik Türk Ortodoks Patrikhanesi kurulmuş ve Papa Eftim'in cemaatini bu kilise çatisi altinda toplanması kararlastirilmistir. 1924 yılında Karahisaridis ayinleri yönetmeye başlamış ve adını daha sonra Zeki Erenerol olarak değiştirmiştir. Cemaat mübadeleyi tabi tutulmus, fakat Karahisaridis ile aile fertleri Türk hükümeti tarafından nüfus mübadelelerinden muaf tutulmuştur.
Savaş bittikten sonra Galata’daki Panagia Kilisesi’ne çekilerek dinî görevle meşgul olan Papa Eftim, 1968 yılında yumduktan sonra yerine oğlu Dr. Turgut Erenerol (2. Papa Eftim), ondan sonra da Selçuk Erenerol geçti (3. Papa Eftim).
Selçuk Erenerol’un ölümünden sonraysa hala görevde bulunan Paşa Ümit Erenerol (4. Papa Eftim), Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin başında bulunmaktadır.
1991 yılında Türk Ortodoks Patrikhanesi'nin basın sözcülüğüne getirilen ve hâlen bu görevi yürüten torunu Sevgi ErenerolErgenekon davasında yargılanmıştır.





[1] Mustafa Kafalı, “Anadolu'nun Fethi ve Türkleşmesi”, Töre, S. 40, Ey­lül 1974, s. 28-37.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar