PAPA’LARIN TARİH BOYUNCA İSLÂM-TÜRK DÜŞMANLIĞI
Hzl: Münir Abdurrahman
PAPA, lâtince «papaz», batı Avrupa ve Anglo Sakson çocuk dilinde
«baba», katolik kilisesinin terminolojisinde ise «kutsal baba» demektir.
İngilizcesi «Pope», Almancası «Papst», Fransızcası «Pape» dir.
Papalık, katolik kilisesinin hierarşisinde en yüksek makamdır.
Kilisenin başı, tacı, hükümdarı ve bütün dünya katoliklerinin başkanı, ruhanî
merkezidir.
Tarihi, katoliklere göre, Milâttan sonra 33 37 yıllan arasında yaşadığı
tahmin edilen havari Piyer ile başlar, Roma İmparatorluğunun son çözülme
devriyle baştan başa Orta Çağı kaplar ve XVII. yüzyıldan sonra gittikçe
kuvvetlenen teşkilâtlı bir varlık olarak zamanımıza kadar sürüp gider.
Papalık tarihi, Avrupa ve Bizans tarihlerinden başka, İslâm Türk tarihi
ile de, birçok bakımlardan sıkı sıkıya bağlıdır.
Papalık, hemen hemen tâ ilk kuruluşu zamanından 1870’e kadar bağımsız
bir devlet sıfatını takınmış ve bu sıfatiyle hemen hemen bütün Avrupa
Milletlerinin tarihlerinde mühim roller oynamış, harpler yapmış, krallar
devirmiş, kendisi de birçok maceralar geçirmiş, baskı ve hezimetlere
uğramıştır. Fakat Papa IX. Pius zamanında (1846 1878) İtalya Krallığı kurulduğu
vakit onu tanımak istememiş, yeni İtalyan hükümetinin devlet iddiasından
vazgeçmesi yolundaki isteğini reddetmiş, nihayet. İtalyan Generali Kadorna 20
Ağustos 1870’de Vatikan’ı bombardıman ederek Papa’yı teslime zorlamış ve
Papalığın devlet sıfatına son vermişti. Fakat Papa XI. Pius’un zamanında
(1922 1939) faşist İtalya diktatörü Mussolini ile Papalık devlet sekreteri
Kardinal Gasparri arasında imzalanan Lateran Antlaşmasıyla (11/2/1929) İtalyan
hükümeti Papalığın toprak bütünlüğünü ve Papa’nın hükümdar sıfatını yeniden
tanımış ve İtalya Kral ve Kraliçesi Vatikan’a giderek Papa’yı makamında resmen
ziyaret etmiştir.
Fakat bundan sonra Papalık ile İtalyan hükümeti, arasında
yeni bir ihtilâf patlak vermiş, Lateran Antlaşması'yla birlikte imzalanan
konkordatı (Papalığın devletlerle imzaladığı tanınma Andlaşmalarının resmî adı)
Mussolini ihlâl etmiş, nihayet iki yıl sonra yeniden anlaşmaya varılarak
Mussolini Papa tarafından resmen kabul edilmiştir. O zamandan beri Papalık ile İtalyan
hükümeti sulh içinde yanyana yaşamaktadır.
20 Temmuz 1933’de Almanya ile Papalık arasında bir konkordat imzalanmış
ise de, Hitler bunu çiğnemekte gecikmemiş, iktidarının ilk gününden ikinci
Dünya Harbinin sonuna kadar, Katoliklerle birlikte Protestanlara da,hiç bir hak
tanımamış, her ikisini de ezmiş, çoğu Alman olmak üzere 4000’e yakın din
adamını hapse atmış, birçoğunun ölümüne sebep olmuştur. Hitler, müttefiki
Mussolini’yi ziyaret etmek üzere 1938’de Roma’ya geldiği vakit, Papa XI. Pius,
onu binlerce masum insanın kâtili diye damgalayarak kabul etmek istememiş ve
Vatikan’ı kapatarak gösterişli bir şekilde Roma’dan çıkıp gitmişti.
Bugün Avrupa ve Amerika devletlerinin hemen hepsi ve diğer dünya
devletlerinin bir kısmı, Papalığın devlet sıfatını tanımışlar, onunla
konkordatlar imzalayarak diplomatik ilişkiler kurmuşlardır. Papalığın devletler
nezdindeki elçilerine «Nuntius» denir.
Papalık ile diplomatik ilişkiler kurmuş olan devletlerden biri de,
Türkiye Cumhuriyetidir. Tarihte ilk defa olarak bir Türk Devlet Başkanı
—Cumhurbaşkanı Celâl Bayar— 1958’de İtalya’ya yaptığı resmî ziyaret sırasında
Vatikan’a da giderek Papa’yı resmen ziyaret etmiştir.
Vatikan, Roma’nın bir semti olup, yüzölçümü 0,44 km2 dir. Nüfusu, çoğu
İtalyan ile İsviçreli olmak üzere, 3000 kadardır. Bu toprak parçası, içindeki
Sen Piyer kilisesiyle birlikte, Papalığın mülkü devlet toprağı sayılmakta ise
de, kilise herkese açık bulundurulmakta, polis görevi İtalyan polisi tarafından
görülmektedir.
KATOLİKLERE göre Papalık Milâttan sonra 33’de havari Piyer tarafından
kurulmuştur. Matheos İncilinde şöyle bir fıkra vardır: «Sen Piyer’sin. Ben
kilisemi bu kayanın üzerinde kurmak istiyorum. Öyle bir kilise ki, cehennemin
kapıları onu hiç bir zaman zorlayamayacak ve yenemeyecektir. Ve Gök Devletinin
anahtarlarını sana bırakmak istiyorum.» Katoliklere göre, İsa Peygamber bu sözü
söylediği an, Papalığın doğuş anıdır.
Katolik tarihçilere göre, havari Piyer, Isa Peygamberin ölümünden sonra
Filistin’den ayrılarak ilk önce Antakya’ya gitmiş, oradan Roma’ya gelmiş ve
oradaki Hristiyan cemaatinin başına geçmiştir. Ve böylece Peygamberin sözünü
yerine getirerek Papalığı, yani Hristiyan âleminin ilk merkezini Roma’da
kurmuş, Milâttan sonra 33’ten 67’ye kadar Roma Hristiyan cemaatine piskoposluk
yapmıştır. Katolikler, Roma'nın merkez olarak öncülük hakkını belirtmek için,
havari Piyer’in Neron’un Hristiyanlara zulmü devrinde, 64 ile 67 yılları
arasında Roma’da «martyre», yani şehit olduğunu ve hattâ Vatikan’daki Sen Piyer
kilisesinin temellerinde 1940’da yapılan kazılar sırasında havari Piyer’in
mezarının bulunduğunu ve ona ait kemik parçalarının ele geçirildiğini iddia
ederler.
Doğu Hristiyanları —Ortodokslar— havari Piyer’i ilk piskoposlardan biri
olarak kabul etmekle beraber, Roma’nın öncülük ve diğer Hristiyan kiliseleri
üzerinde üstünlük iddiasını reddederler. Protestanlara gelince, havari Piyer’in
Filistin’den çıkıp Anadolu ve Yunanistan’da geziler yapıp dini yaydığım kabul
etmekle beraber. Roma’ya geldiğini şüphe ile karşılarlar. Ona atfedilen iki
mektubun da sahte olduğu fikrindedirler.
Roma’nın öncülük ve üstünlük iddiası, Katoliklerle Ortodokslar arasında
uzun zaman çetin tartışma konusu olmuş, doğu Roma İmparatorluğunun Bizans’ta
kuruluşundan sonra, hem eski Roma ile yeni Roma arasında, hem doğu Hristiyanları
arasında yıllarca süren kavga ve çatışmalara sebep olmuştur. Havariler
zamanından beri Hristiyanlık Akdenizin şu üç merkezinde yayılmış bulunuyordu:
Roma, İskenderiye ve Antakya. Roma İmparatorluğunun Devlet merkezini Roma’dan
Nikomidya’ya (bugünkü İzmit) nakleden İmparator Diokletian, devlet teşkilâtını
yeni baştan kurduğu vakit, kilise de buna uymak zorunda kalmış, daha sonra
İmparator Konstantin Bizans şehrini (İstanbul) «Yeni Roma» diye kendine paytaht
seçtiği zaman bunda esaslı bir değişiklik olmamıştı. İstanbul o zamanlar
Heraklion (Karadeniz Ereğli’si) Mitropolitliğine bağlı önemsiz bir
piskoposluktan fazla bir şey değildi. Ama aradan çok geçmeden Hristiyanlık
dünyasının' yeni merkezi diye ilân edilince bu bağlılıktan kurtulmak istemiş ve
böylece birdenbire «Konstantinupolis Mitropolidi ve İkumenik Patrik»
ünvanmı alıvermişti. Bu fuzuli yükseliş öbür ortodoks kiliseleri gücendirmiş,
daha eski piskoposluklar buna şiddetle karşı koymuşlardı. Konstantin
sülâlesinden gelen papağan imparatorlar, İstanbul kilisesinin yeni statüsünü
öbür kiliselere kabul ettirememişlerdi. Ve bu durum imparator I. Theodosos’un
zamanına kadar (379 395) devam etmiştir. Nihayet bu imparatorun zamanında
toplanan ikinci ikumenik Sinod, İstanbul Patrikliğinin ancak ikinci dereceliğini
tanımıştı. Eski Roma yine başta duruyor, öncülüğü muhafaza ediyordu.
İskenderiye ile Antakya ve bunlardan sonra kurulan Kudüs Patriklikleri onun
arkasından geliyordu. Hepsinden sonra kurulan İstanbul Patrikliğine gelince,
bunun nüfuzu o tarihlerde ancak Anadolu ile Balkan Yarımadasının en büyük
kısmını kaplıyordu.
Bizans imparatorlarının gölgesine sığınarak Ortodoksluğun merkezi
sıfatını kendi kendine takan İstanbul Patrikliği, Papalığın öncülüğünü hiçbir
zaman tanımadığı gibi, Papalık da İstanbul Patrikliğinin değil öncülüğünü,
fakat ikinci dereceliğini bile asla kabul etmemiştir. İskenderiye Patrikliğine
gelince, ancak protesto ederek kabul etmek zorunda kalmış, fakat öncülüğünü ve
bağımsızlığım yeniden ele geçirmek umudunu daha birkaç yüzyıl beslemekten geri
kalmamıştı. Bu durum hiç değişmeden VII. yüzyıla kadar sürüp gitmişti. En
sonunda İskenderiye, Antakya ve Kudüs Patrikleri İstanbul’a eşitlik hakkı
tanımışlardı. Papalık ise İstanbul Patrikliğinin ikinci dereceliğini geçici
olarak ancak bir defa tanımıştı: İstanbul lâtin işgali altında bulunduğu
devirde. Ama o zamanlar İstanbul Rumların elinden çıkmış, doğrudan doğruya
Roma’ya bağlanmıştı.
Papalığın Hristiyan, kiliselerine üstünlüğünü, 21 Ekim 1369’da Roma’ya
gidip Papa VI. İnnocens’a Türklere bir haçlı sefer açmasını önünde diz çökerek
yalvaran ve katolik olan Paleolog sülâlesinden V. Yani ile aynı sülâleden son
İmparator XII. Konstantin’den başka, hiçbir Bizans İmparatoru kabul etmemiştir.
Ortodoks Patrikler arasında ise, tâ 451’deki Halkidon (Kadıköy) Sinodundan [seçilmis üyelerden olusan
topluluk/kurul ] bugüne kadar, Papalığın öncülüğünü kabule ve ona tâbi olmaya
tek bir Patrik yanaşmamıştır şimdiki Fener Patriği Athinagoras’tan maada! (*)
( *) Athinagoras’in Papa’ya sığınması ve onun emellerine âlet olmaya
can atması, yukarıda adı geçen son Bizans İmparatorlarının o beyhude
barınmalarını hatırlatır. Gerçekten de öyledir. Fakat Papa’nın da, sözde
kiliselerin birleşmesi perdesi altında kendi özel gayelerinin gerçekleşmesi
için Ortodoks Patrikler arasında bugün en zayıfı olan Athinagoras’ı seçmesi,
Papalık diplomasinin üzerinde dikkatle durmaya değer bir oyunudur. Papalığın asıl
hedefi, Athinagoras’ın bu bitik baş eğişinden yararlanarak onu kendi sinsi
amaçlarının kör bir âleti haline sokmaktır. Bu amaçlar ise şöyle özetlenebilir:
Yakın ve Orta-Doğu’da Papalığın nüfus dairesini genişletmek; Ortodokslardan
boşalan ve daha da boşalacak* olan yerlere konmak; ve —daha ötesi— son yıllarda
Moskova Patrikliğiyle dostluk ilişkileri kuran Athinagoras’ı bir köprü olarak
kullanmak suretiyle, Sovyetler Birliğinin 100 milyon Ortodoksu arasında dağınık
7 milyon katoliğin durumunu kurtarmak!)
KATOLİKLERİN ilk Papa diye andığı havari Piyer’den bugünkü Papa VI.
Paul’a kadar aşağı yukarı 300 kişi, kısa veya uzun sürelerle ve birçoğu Roma'nın
dışında olarak Papalık etmişlerdir. Bunların pek çoğu ve hele XI. yüzyıla kadar
gelenlerin hemen hemen çoğunluğu, İtalyan değildi; Rum, Yahudi, Suriyeli, Got,
Alman, Ispanyol, Fransız ve hattâ Afrikalı asıllı kimselerdi. Bir tane de
Ingiliz asıllı Papa vardır: IV. Hadrian (1154 1159). Pek az istisnalarla bu
Papaların hemen hepsi böyle bir makamın gerektirdiği meziyetlerden hiçbirine
sahip değildi. Papalık sonraları çoğunlukla İtalyan asıllı Piskoposların eline
geçmiştir. Fakat bunların da pek çoğu, akrabacılık, tedhiş, zulüm, yağma,
rüşvet, fuhuş ve türlü türlü ahlâksızlıklarla dillerde destan olmuşlardır.
Papalık tarihinde bizzat katolik tarihçilerinin
bile «Pornokrasi» (fuhşiyat) diye andığı ve tarihçi Kardinal Cesare Baronio’nun
saeculum obscurum (karanlık devre) diye adlandırdığı rezalet ve facia dolu bir
fasıl vardır ki, Papa VI. Formosus (891 - 896) ile başlar, VI. Stefan (896 897) ve III. Sergius (904 911)
zamanlarında en iğrenç rezaletlere sahne olur ve VII. Giovanni ile (928 931)
XII. Giovanni (955 963) ye kadar bütün dehşet ve şenaatiyle devam eder.
Papa VI Stefan, Papalık tarihçisi Kremonalı Luitprand'ın
dediği gibi, bütün dünya tarihinin en iğrenç simalarından biri idi. Bu adam
sayısız metreslerinin entrikalariyle Papalık tahtına konduktan sonra, dokuz yıl
önce ölen selefi Formosus’un mezarını kazdırarak cesedini meydana çıkartmış,
Papalık libasını giydirerek Papalık tahtına oturtmuş, duruşmayı yeniden
yaptırarak Papaların halkı takdis ettiği sağ elinin parmağını kestirmiş ve
dehşet içinde kalan halkın gözü önünde yabancılara mahsus mezarlığa
sürüklettirmiş, sonra da Tiber ırmağına atmıştı.
Papa III. Sergius de, eşine nadir rastlanır korkunç bir cânî
ve müthiş sefih bir adamdı. Papa olur olmaz ilk işi, iki selefini fecî bir şekilde
katletmek olmuştu. Bütün Papalığı süresince metreslerinin elinde kör bir âlet
olmuş, onların hatırı için işlenmedik cinayet bırakmamıştı.
Papa XII. Giovanni’ye gelince, bunun zamanında Papalık köşkü
Lateran’in bir Genel Ev’e döndüğünü, yukarıda adı geçen Papalık tarihçisi yana
yakıla anlatır
Papa Vl. Aleksander —Orta-Çağın en menfur siması meşhur
Rodrige de Borjua— canavar ruhlu bir kimseydi. Devrin mütevekkil bir
vakanüvisinin de dediği gibi, Borjua gibi bir adam değil Papalığa, kilisede en
aşağı bir işe, avlu çöpçülüğüne bile getirilecek kişi değildi. Fakat bu
müptezel murabahacı [Kanunun
gösterdiği sınırı aşarak aşırı faizle ödünç para veren kimse, tefeci.] , bin
türlü entrikalar çevirerek ve kendi cibilliyetinde bir sürü hergeleye pâyeler,
kâşaneler vâdederek ve kadınlı, oğlanlı içkili ve eğlenceli ziyafetler çekerek
Papalık tahtına konmuş, konduktan sonra da iki sefih oğlu Sezar ve Juan ile
iffetsizliği huy edinen kızı Lükreziya ve boy boy piç ve metresleriyle orasını
baştan başa bir sefahat yuvasına çevirmiş, İtalya’nın Savelli, Kaetani, Kollona
ve Örsini gibi en zengin ailelerini haydutcasına soymuş, birçok damadının,
hattâ kendi oğlu, Juan'ın kanına girmiş, gelirlerinden kendisine hisse
ayırmayan birçok piskoposu, oğlu Cesar ile birlikte öldürmüş ve nihayet Adriano
Kastelli adlı bir kardinal tarafından Sezar ile birlikte zehirlenmiş, oğul
kurtulmuş ise de, baba çoktan hakettiği cezayı bulmuştur. VI. Aleksander, adı
cinsel patologi kitaplarına örnek diye geçen şirret bir Erotoman idi. En yobaz
katolik tarihçiler bile, böyle bir Papa’dan sonra Papalığın nasıl ayakta
kalabildiğine hayret etmekten kendilerini alamamışlardır.
Papa III. Paul, Papalığı ötedenberi kemiren Nepotizm illetinin
(Nüfuzunu kullanarak akrabalarım kayırmak İlleti) en çirkin örneğini
verenlerden biridir. Kendi kızı, devrin en güzel kadını meşhur Ciulia
Farnese’nin metresliği hatırı için VI Aleksander’in kardinal yaptığı bu Papa,
ondört ile onaltı yaş arasındaki üç torununa kardinal payesi vermiş,
damatlarından birini kilisenin en yüksek makamlarından biri olan
gonfaloniyerliğe, yani kilise harp bayraktarlığına getirmiştir.
XIII. yüzyılın sonuna kadar Papaların pek çoğu ya katledilmiş, ya
zehirlenmiş, ya hapse atılmış, ya da sürgün edilerek kahır ve sefalet içinde
ölmüştür. Papalar arasında
iffetli ve bilgili kimselerin sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Bu
durum 1830’dan bu yana yavaş yavaş değişmeye başlamış, Papalık tahtına VIII.
Pius (1829 1830), XIII. Leo (1878 1903), XXIII. Giovanni (1958 1963) ve bugünkü
Papa VI Paul gibi cidden kabiliyetli,, kurnaz ve ruhan malûl olmayan Papalar
gelmiştir.
Şimdiki Papa VI Paul, büyük Diplomat XII. Pius’un yetiştirmesidir. Çok
iyi bir tahsil gördükten sonra onum yanında otuz yıl hizmet görmüş ve Milano
Başpiskoposluğuna tâyin edilerek cemaatinin sevgi ve saygısını kazanmıştır.
Fakat Papa VI Paul kendini aynı zamanda selefi XXIII. Gioyanni’nin bir
devamcısı sayar ve onun bütün monotheist dinlerin birleşmesi yolundaki
vasiyetini' yerine getirmeye olanca gücü ile çalışır. Bu uğurda Vatikan’da
geniş değişiklikler yapmış, bir yandan Anglikan, öte yandan Ortodoks
kiliseleriyle görüşmeler açmış ve—Papalık tarihinde ilk defa olarak— Kudüs’e
gitmiş, Katolik ve
Ortodoks kiliselerinin birbirini aforoz ederek ayrıldığı 1054’ten tam 910 yıl
sonra, orada —5 Ocak 1964: de— İstanbul Ortodoks Patriği Athinagoras ile
buluşarak onunla birlikte aynı kilisede dua etmiştir. 25 Temmuz;
1967’de İstanbul’a gelişi de bu birleşme çabasının yeni bir: hamlesidir.
PAPALIĞIN bugünkü teşkilâtını, 1581 1590 yılları arasında Roma’da
hakiki bir hükümdar gibi hüIküm sürmüş olan Papa V. Sixtus kurmuştur. Bunun
temeli ilk önceleri yetmiş üyelik Kardinaller Meclisine dayanmaktaydı. Papa’yı
kendi içinden seçen bu Meclis zamanımıza kadar öldüğü gibi devam etmiş ve ancak
İ958’de Papa XXIII. Giovanni ortadan kaldırmış, yerine üye sayısı —kiliselerin
birleşmesi hareketinin ilerideki gelişmelerine göre— artacak yeni bir Meclis
kurmuştur. Şimdilik 103 üyeliktir.
Kardinaller Meclisi üç kategoriye ayrılmaktadır:
a) Kardinal
Piskoposlar;
b) Kardinal
Papazlar;
c) Kardinal
Diyakozlar.
Kardinalleri Papa kendi hücresine çekilerek gizlice seçer. Sonra yarı
resmî bir merasimle «Kallorta» dedikleri kırmızı renk bir küçük takkeyi, sonra
da Sen Piyer Kilisesinde açık bir âyin ile bir kırmızı şapkayı her birinin
başına takar. Bu kırmızı şapka, eski zamanlarda ya başa, takılır, ya da sırt
arkası asılırdı. Şimdi yalnız açık âyin sırasında kullanılmaktadır. Kilisede
açık âyinden sonra gizli bir toplantı daha yapılarak Papa, eski bir âdete
uyarak, ağzın açılıp kapanması merasimini yapar, Kardinallerin her birine birer
yüzük takar ve tâyin edildikleri Piskoposlukların yerini açıklar.
Yeni bir Papa’yı dünyanın her tarafından gelen Kardinaller seçer. Bu
kardinaller toplantısına, kardinaller seçim süresince Vatikan’daki küçük Sixtin
kilisesine kapanıp mahpus hayatı yaşamaya zorlandıkları için, «Konklav» .adı
verilmiştir ( ). Papa adayının seçimi kazanması, Papa XII. Pius’un zamanından
beri (1939 1958) oyların üçte birinden bir fazlasını almasına bağlanmıştır.
Seçim şöyle yapılır: Kardinaller Meclisi üyeleri, bütün seçim süresince
Sixtin kilisesinin dar duvarları içinde dış dünyadan tamamıyla tecrit edilir.
Kilisenin duvarları dibine herbiri için bir iskemle, bir küçük masa ve bir
kemer konur. Kardinallerin böylece kilisenin içinde kapandıkları akşamın
sabahında Dekanları bir dua okur ve seçime geçilir. Oylama turları netice
vermemişse. Sen Piyer kilisesinin meydanında toplanan halka kilisenin soba
borusundan çıkan siyah bir dumanla haber verilir. Çünkü neticesiz oylamanın
sonunda oy pusulaları kuru ot ve saman ile birlikte sobaya atılır. Nihayet
oylama olumlu sonuç vermişse, o zaman yalnız pusulalar sobaya atılır ve böylece
borunun ocağından beyaz duman çıkar. Bu arada yeni Papa’dan başka, bütün öbür
kardinaller kemeri çözerler. Kardinallerin dekanı, Papa seçilen kardinalin
yanma sokularak seçimi kabul edip etmediğini ve-Papa olarak kendisine hangi adı
seçtiğini sorar.
İlk oylama turunda seçimi kazanmış Papa hemen hemen yok gibidir.
Seçimlerin çoğu saatlerce, hattâ bazan günlerce sürmüştür. Papalık tarihinde en
uzun süren seçim —yanılmıyorsam— Papa V. Martin’inkidir. Roma’da değil,
Konstanz konsilinde 1417’de yapılan bu seçim, ancak kırkbeşinci toplantıda
sonuçlanmıştı. Ve Papa bir süre Mantua ve Florenca’da kaldıktan sonra, Roma’ya
ancak 1420’de girebilmişti.
Yeni Papa’ya Papalık libası giydirilirken Kardinal Diyakozların en
yaşlısı Sen Piyer kilisesinin dış mihrabına çıkarak şu lâtince cümleyi bağırır: «Anuntio vobis-gaudium -mağmum,
habemus Papam».
(Size büyük bir müjde vereceğim, bir Papamız var).
Bundan sonra Papa mihraba çıkarılır ve meydanda toplanan halkı
selâmlar. Bunu da iki merasim daha izler: Papa’nın tac giyme merasimiyle
(Papa’nın başına tacı yine Kardinal Diyakozların en yaşlısı takar) kendi
Piskoposluğumu! kilisesi olarak Lateran kilisesinin Papa’ya verilmesi merasimi.
Papa'nın resmî ünvanı şudur: «Roma Piskoposu, İsa’nın Vekili,
Havarilerin halefi, Dünya kilisesinin «Pontifex Maximus»u (en yüksek reisi),
Doğu Patriği, Roma vilâyetinin Başpiskoposu ve Mitropolidi, Din Devletinin
Hükümdarı». Hitap ünvanı ise şöyledir: «Zatı Akdesleri» veya sadece «Kutsal
Baba».
PAPALIĞIN saray teşkilâtı, kilise dilinde «Congregation» denen oniki
Bakanlıktan kuruludur. Bu kongregasiyonların ilk üçüne Papa’nın bizzat kedisi
başkanlık eder. Diğer dokuzunun başında birer Kardinal bulunur.
Bu kongregasiyonlar sırasiyle şunlardır:
1. Suprema Sacra
Congregazione del Sant'Offizio. 1542’de Papa III. Paul’un zamanında kurulan bu
divan, bütün dinsel meselelerin en yüksek merciidir. Katolik itikat ve
ahlâkının bozulmamasına nezaret eder ve irtidat, itizal ve mukaddesata karşı
saygısızlıkla ilgili bütün konuları karara bağlar.
2. Sacra Congregazione
Concistoriale. 1588’de Papa V. Sixtus tarafından kurulmuştur. Kardinaller
Meclisinde görüşülecek meselelerin dosyalarını hazırlar ve Katolikliğin yayılıp
yerleştiği yerlerde yeni piskoposluklar ve ruhanî daireler açar. Doğu
kiliseleri ve »Propaganda Fide» ile ilgili olanlar hariç, bütün
piskoposlukların merciidir. Piskoposlarla Papalık memurlarının ve göçmenlere
papaz tâyini hususları da vazifeleri arasındadır.
3. Sacra Congregazione per
la Chiesa Orientale. Papa IX. Pius’un 1862’de çıkardığı bir kanunla kurulmuş
olan bu divan, Papa’yı Baş olarak tanıyan, fakat âyinlerini Doğu Ortodoks
kilisesinin usulüne göre yapan bütün Hristiyan cemaatların merciidir. Papa XI.
Pius, 6 Nisan 1930’da, buna katolik Ruslara mahsus olmak üzere bir şube ilâve
etmiştir.
4. Sacra Congregazione
della Disciplina dei Sacramenti. Papa X. Pius’un 1908’de kurduğu bu divan,
doğrudan doğruya Papa ile usul divanının yetkisine bağlı işlerin dışında, yedi
takdis âyiniyle ilgili bütün kanunî meselelerin merciidir. Evlenmelerin yapılmasıyla
yapılmaması ve evlenme muaflığı meselelerini karara bağlamak ile de görevlidir.
5. Sacra Congregazione del
Concilio. 1564’de Papa IV. Pius zamanında kurulan bu divan, ilk önceleri Trient
ruhanî meclisi kararlarını tatbik ve tefsir etmekle görevliydi. Bugün her
şeyden önce Papaların dekretlerine göre ruhban sınıfıyla halkın riayet etmeleri
gereken disiplin kaidelerini karara bağlar. Aynı zamanda Catechisme, yani
dinsel öğretimi de plânlaştırır.
6. Sacra Congregazione dei
Religiosi. Papa V. Sixtus’un 22 Ocak 1588 tarihli karariyle kurulmuştur.
Tarikatlar, konkregasiyonlar ve üçüncü derecedekiler de dahil, her çeşit dinsel
cemiyetlerle ilgili meselelerin tetkik ve tanzimiyle görevlidir.
7. Sacra Congregazione de
Propaganda Fide. Papalığın genel propaganda merkezidir. 1622’de Papa XV. Gregor
tarafından kurulmuş, fakat o zamandan beri çok genişletilmiş, şube ve kolları
dünyanın hemen hemen her tarafında yapılmıştır. Görevi Katolikliği yaymaktır.
Papalık kongregasiyonlarının en genişidir. Bütçesi de en dolgun olanıdır.
Teşkilât kadrosu gizli tutulmaktadır. Dünyanın neresinde katolik varsa, orada
bunun bir şubesi veya hiç değilse bir temsilcisi yardır. Bu bir papaz, bir
öğretmen, bir keşiş ve hattâ bazı yerlerde bir tüccar da olabilir.
8. Sacra Congregazione dei
Riti. Papa V. Sixtus’un bir kurumudur (22 Ocak 15881. Âyin, ibadet, azizler
sırasına geçirme ve kutsal emanetleri muhafazaya ait bütün hususların
merciidir.
9. Sacra Congregazione
Ceremoniale. Papalığın teşrifat ve protokol dairesidir. Bu da aynı tarihte ve
aynı Papa tarafından kurulmuştur. Papalık sarayındaki bütün dinsel ve laik
merasimi, her şeyden önce Papa ile Kardinallerin katıldığı merasimi hazırlar.
Aynı zamanda Papayı ziyarete gelen hükümdarların, devlet başkanlarmın, elçi ve
diplomatların kabul resimlerini tanzim eder.
10. Sacra Congregazione degli
Affari Ecclesiastici Straordinari. Papa VII Pius’un 19 Temmuz 1814 tarihli
dekretiyle kurulmuştur. Devlet Sekreteri Kardinale bağlıdır. Yeni piskoposluk
dairelerinin açılması işi ile uğraşır, Konkordat imzalanan devletlere piskopos
tâyin eder ve konkordat ile ilgili bütün hukukî konu ve dâvaları muza,kere ve
intaç eder.
11. Sacra Congregazione dei
Seminari e delle Università degli Studi. Paaplığm Millî Eğitim Bakanlığıdır.
Kurucusu yine Papa V. Sixtus’tur. Bütün katolik Üniversite ve Seminerlerin en
büyük merciidir.
12. Sacra Congregazione della
Reverenda Fabbrica di San Pietro. îlk önceleri Papa VII. Klemens (1523 1534)
tarafından kurulan, Papa Vili. Klemens (1592 1536) tarafından genişletilen ve
nihayet Papa XIV. Benedikt'in 1751’de kongregasiyon payesine çıkardığı bu
daire, Sen Piyer kilisesinin mülklerini idare ile görevlidir.
Üç Derecelidir
1. Sacra Paenitentieria
Apostdlica. XII. yüzyıldan kalmadır. Fakat Papa XIV. Benedikt 1744’de yeniden
teşkilâtlandırmış, Papa XI. Pius ise 1935’de son şeklini vermiştir. Bu divan,
tövbe, günah çıkarma ve müsamahaya ait bütün işlerin duruşma merciidir. Papalık
Ceza Başhâkimi Kardinalin başkanlığı altındadır. Büyük Paskalya haftasının
Çarşambasından Cumartesi gününe kadar Sen Piyer kilisesine dua etmeye gelenler,
bunun önünde diz çökerler. O da uzun bir tövbe asasını bunların omuzuna
değdirir.
2. Suprema Tribunale della
Segnatura Apostolica. XIII. yüzyılda kurulduğu söylenen bu mahkeme, Papalığın
en yüksek adalet otoritesidir. Kararları kesindir; istinaf edilemez. Papa X.
Pius 1908 ile 1909’ da bunu yeni baştan teşkilâtlandırmıştır.
3. Sacra Romana Rota. Din
ve kilise ile ilgili bütün dâvaların Temyiz Mahkemesidir. Papa XIV. Benedikt
tarafından 1747’de kurulmuş, 1908’de Papa X. Pius tarafından genişletilmiş ve
tamamlanmıştır.
Papalık hukuk dairesinde görevli Avukatlar bulunduğu gibi, dâvâlı ve
davacılar isterlerse kendilerine katolik avukatlar arasında avukat
seçebilirler. Mahkeme kararları, gerekirse, Papa ve İtalya Adalet Bakanlığı
tarafından tasdik edildikten sonra, Vatikan’ın dışında İtalya hükümetinin
savcıları tarafından icraya konulur.
Papalık, katolik din akideleriyle ilgili dâvalarda tam bir kaza
bağımsızlığına sahiptir.
PAPALIĞIN buraya kadar saydığımız geniş saray teşkilâtından başka,
idare ve hükümet cihazı olarak birer Bakanlık seviyesinde daha dört dairesi
vardır. Sırasıyla şunlardır:
1. Cancelleria Apostolica.
Bu kançılaryaya, OsmanlI İmparatorluğunun BabIâli’sindeki «Mektubi Kalemi» veya
II. Abdülhamid zamanındaki Yıldız Sarayındaki "Başkitabet" makamı
diyebiliriz. İlk kuruluşu IV. yüzyıla kadar iner. Papalığın uzun zaman tek
dairesi idi ve bütün daireler bundan gelişerek meydana gelmiştir. Kançılar
rütbesinde bir Kardinalin başkanlığı altındadır. Ödevi, Papa'nın «Bulle» denen
emirnamelerini, Azizler sırasına geçirme dekretlerini [emirname, kararname, hat, ferman,] ve Papa
ile çeşitli kongresiyonların her türlü evrakını kaleme almak ve sevketmektir.
2. Dataria Apostolica.
Dataria deyimi, lâtince «data» Fransızca «date» (gün, tarih» sözünden gelmedir.
Bunun bizim dilimize en doğru çevirisi, «mühürdarlık» dır. Eski zamanlarda
Papalık evrakı, Papa’dan başka, bir de özel olarak bu ödevle görevli bir memur
tarafından da imzalanırdı. îlk defa olarak Papa V. Martin (1417 1431) zamanında
rastlanılan bu pek önemli ve nazik daire, «Datar» denen bir Kardinal tarafından
idare edilmektedir. Ödevi doğrudan doğruya Papa’ya ait pek mahdut sayıdaki
imtiyaz haklarını dağıtmaktır. Datar bazı «Bulle» leri de imzalar.
3. Reverenda Gamera
Apostolica. Papalığın «Mal Müdürlüğü» dür. Bu dairenin başında bulunan
Kardinal, eski zamanlarda pek önemli roller oynamış, nüfuzunu kullanarak
akrabalarını kayıran Papalar zamanında büyük suiistimal ve yağmalara âlet ve
vasıta olmuştu. Bugün Papalık makamına ait mal ve mülkleri idare etmekte ve
ancak Papalık makamının münhal olduğu zamanlarda önemli bir rol oynamaktadır.
4. Segreteria de Stato.
Devlet Sekreterliği, yani meselâ Birleşik Amerika’da olduğu gibi, Dışişleri
Bakanlığı. Papalığın bu devlet dairesi en çok ortada gözükenidir. Akrabacılığın
hâkim olduğu eski zamanlardan, hususiyle Papa V. Martin’den bu yana, birçok
değişiklikler geçirdikten sonra, Papa X. İnnosanz’ın zamamndanberi başında
bulunan Kardinalin, yani Papalık Dışişleri Bakanının, Papa ile akrabalığı
olmaması şarttır. Papa X. Pius bu daireyi 1908’de daha da genişleterek üç
şubeye ayırmıştı:
a) Affari Straordinari
(Olağanüstü İşler),
b) Affari Ordinari (Carî
işler),
c) Brevi Apostolici
(Papalık beratları) şubeleri.
Papalık Dışişleri Bakanlığında, bunlardan başka, iki şube daha vardır :
a) Segretaria dei Brevi si
Principi.
b) Segretaria della Lettere
Latine.
Birincisi Hükümdarlara, bugün daha ziyade hanedandan gelme prenslerle
eski asilzadelere ve Devlet Başkanlarına verilen beratlara ait işleri görür.
İkincisi, bulle, direktif, buyurultu, tebliğ, elyazılan ve buna benzer Papalık
evrakını tanzimle görevlidir.
Bütün dünya memleketlerindeki Papalık Elçileri, tıpkı diğer
devletlerinki gibi, doğrudan doğruya Papalık Devlet Sekreterliğine bağlıdır. Bu
Devlet Sekreterliği aynı zamanda, ödevini yukarıda belirttiğimiz Propaganda
Fide dairesiyle de işbirliği yapar.
PAPALIĞIN idare ve hükümet cihazında çeşitli ödevlerle görevli daha 11
daimî komisyon faaliyet halindedir:
1. Commissione Pontificia per gli Studi Biblici. İncil araştırmaları
için.
2. C. P. per la
interpretazione autentica del Codice di Diritto Canònica. Kilise Hukukunun
tefsiri ile ilgili İdarî işler komisyonu.
3. C. P. per la redazione
del Codice di Diritto Canonica Orientale. Doğu kilisesinin kanonik (ruhani)
hukukunu kaleme alma komisyonu.
4. Abbazia di San Girolamo
per la revisione ed emendazione della «.Vulgata». Benediktin tarikatinden San
Girolamo’nun halk dilinde kaleme aldığı «Vulgata» Metinleri» nin yeniden gözden
geçirilmesi ve tashihi komisyonu.
5. Pontificio Comitato de
scienze storiche. Papaliğın tarihsel Bilim Komitesi. 1954’de Papa XII. Pius
tarafından kurulmuştur. Milletlerarası tarihsel bilimler (Comité international
de Sciences historiques) nezdinde Papalığı temsil eder.
6. Commissione Pontificia
de Archeologia Sacra. Hristiyan arkeolojisi komisyonu.
7. C. p. centrale per
l’arte sacra in Italia. İtalya’daki Hristiyan san’atı komisyonu.
8. C. p. per la
cinematografia, la radio e la televisione, Filim, radyo ve televizyon komisyonu.
9. Commissione
cardinalizia per ile Santuario di Pompei, Pompey’deki Meryem Ana mabedi
komisyonu.
10. Opera Pontificia per la
preservazione della fede e per la provvista di nuove chiese in Roma. Roma’da
kilise koruma ve yapım komisyonu.
11. Commissione permanente
per la tutela dei monumentì storici ertistici della Santa Sede. Papalığa ait
tarih ve san’at anıtlarının korunması komisyonu.
12. Commissione Araldica per
la Corte Pontificia. Papalık sarayı Arma işleri komisyonu.
PAPALIĞIN iki özel teşkilâtı daha vardır ki, birine «Kapela», öbürüne
«familya» adı verilir. Birbirinden ayrıdır. «Cappella Pontificia» Papa’nın
büyük âyinlerine katılanları içine alır:
a) Kardinaller Meclisini,
b) Devlet Sekreterlerini,
c) Tac Asistanlarını.
Yani Patrikleri, Başpiskoposları ve «Asistente al Soglio» şeref titrini
taşıyanları;
Sonra «Famiglia» ya mensup yüksek rütbe sahiplerinden çoğunu;
Kolonna hanedanından Papalık’ta vazifeli tac asistanı prensleri;
Kutsal Roma kilisesinin viz kamerlengo’sunu (Papanın oda hizmetçisi
kardinalin yardımcısı);
Papa'nın Baş Musahibini;
Hazinedarını;
Ve nihayet kongresiyonların sekreter yardımcılarım,. «Rota Romana» nin
dekanını, Sekreterlik müşavirlerini, Papalık protonotar’larını, Papalık
Avukatlarım ve Papalık dışında seçilmiş birtakım mümtaz şahsiyetleri.
Bu Teşkilât 'Vatikan’ın Papa’ya en yakın dairesi, çevresi,
adından da anlaşıldığı gibi «Papa Ailesi» dir. Başında Papalığın iki
saray Kardinali, yani Datar ile Devlet Sekreteri bulunur; ama fiilî bir
vazifeleri yoktur; sadece şeref üyeleridir. Bunda en önemli rolü «Maestro di
Camera», yani Papalığın Başmabeyincisi oynar: Papalığın bütün kabul resimlerini
tertip eder; hususî, fevkalâde ve umumî kabul resimlerine katılanların
listesini hazırlar ve ilk iki gruba dahil şahısları Papa’ya takdim eder.
Vatikan’ın hütün kabul resimleri programlarıyla davetiyeler, bununla «Prefeetus
Cubiculi Segreti Pontificis» in isim ve mühürlerini taşır.
«Famiglia» nın öbür üyeleri şunlardır:
a) Papa'nın bağış işlerini
idare eden gizli Saray Papazı gibi bütün «Camerieri Segreti participante» 1er,
yani Sarayda vazifeli mutemet oda hizmetçileri;
b) Breve sekreteri;
c) Datar’ın Yardımcısı;
d) Lâtince muhaberat
kâtibi;
e) «Sacrista», yani
Papa’nın şahsî muhafızı (Bu daima Augustin tarikatına mensup din adamları
arasından seçilir. Bir vazifesi de, Vatikan devletini Papa’nın vekili olarak
temsil etmektir).
Bu teşkilâta Papa V. Paul’un zamanına kadar (1605 1621) İtalyan
asilzade ailelerinden pek çok kimseler dahildi. O zamanlar saray daireleri de
bugünkünden daha çoktu. O zamandan sonra çevre bir hayli daralmış,
asilzadelerin sayısı da azalmıştır. Bugün bu çevreye dahil olanlar arasında
Vatikan’da vazifeli birkaç asilzade ile İsviçre şeref bölüğü ve saray muhafız
bölüğü subaylarıyla jandarma subayları vardır. Bunlardan başka bir sürü
papazlar daha. Bu sonuncular arasında en önemlileri şu üçüdür: Saray
«Magister»i, saray vaizi ve Papa'nın özel günah çıkarma papazı. Birincisinin
resmî ünvanı «Saray ilâhiyatçısı» dır. Bu da Dominikan tarikatının ileri
gelenlerinden biridir. Saray vaizi bir Kapucin keşişidir. Bunun vazifelerinden
biri de, Papa ve saray erkânı önünde tövbe ve af vaz’larını okumaktır. Papa'nın
günah çıkarma papazına gelince, iç saray ruhanilerinden biridir. Çapa’nın
başkanlık ettiği büyük din alaylarında kutsal baba’yı taşıyah sandalyenin
önünde yürür.
Yukarıda adı geçen gizli sivil oda hizmetçileri grubundan başka, buna
dahil beş oda hizmetçisi daha vardır. Bunlardan çoğu asilzade sınıfına mensup
kimselerdir. Öbürleri sosyal hayatta yüksek mevki sahibi zevattır.
Fakat «aile» bunlardan da ibaret değildir. Halk tabakasından seçilmiş
beş kişilik bir grup daha vardır. Bunlar ya Papa'nın dış odasında, ya da yüksek
memurların yanında hizmet görür. Nihayet şu iki grupla «Papalık Ailesi» nin
kadrosu kapanır: Üç «Protonotar» lar grubu ve kiliseye büyük hizmetleri dolayısıyla
Papa'nın «Saray Papazı» titri verdiği din adamları grubu.
DOKUZ tanedir:
1. Accademia Romana di San
Tommaso d’Aquino e di Religione Cattolica. Katolik dini için özel bir çalışma
ve araştırma enstitüsüdür. 1879’da Papa XIII. Leo tarafından kurulmuştur.
2. Pontifìcia Accademia
déWImmacolata. Yobaz Papa XVI. Gregor’un zamanında (1831 1846) 1835’de kurulmuştur.
Bir misyonercilik akademisidir.
3. Accademia Teologica.
İlahiyat fakültesi. Kuruluş tarihi: 1718.
4. Accademia Liturgica.
Âyin ve dinî merasim fakültesi. Voltaire’in de takdir ettiği ileri görüşlü ve
bilgin bir Papa olan XIV. Benedikt tarafından 1740’da kurulmuştur.
5. Pontificia insegne
Accademia dei Virtuosi al Pantheon. Kuruluşu: 1542.
6. Pontificia Accademia
Romana di Archeologia. Arkeoloji-fakültesi. Bu da Papa XIV. Benedikt’in
zamanında kurulmuştur.
7. CöUegium Cultorum
Martyrum. Katolik tarihçilerin «19. yüzyılın en büyük Papası» diye andıkları
XIII. Leo zamanında 1879’da kurulmuştur.
8. Pontifida Accademia
delle Scienze. 17 Ağustos 1603’de Papa VIII. Klemenz zamanında kurulan bu
akademi, Papalık akademilerinin en iyisidir.
9. Pontifida Accademia
Ecclesiastica. Papa XI Klemenz tarafından 1701’de kurulmuştur.
Doğrudan doğruya Papalığa bağlı bu dokuz akademiden başka, bugün
Vatikan’da bir Gazetecilik Fakültesi, bir rasathane, filim ve televizyon
stüdyoları vardır. Fransa, İspanya, Belçika, Amerika gibi birçok memleketlerde
de bir sürü katolik üniversiteleri.
PAPALIĞIN kuruluşu ve teşkilâtı hakkında buraya
kadar en güvenilir kaynaklara dayanarak verdiğimiz bilgilerden de anlaşıldığı
gibi, bugün Papa VI. Paul’ün başında bulunduğu Vatikan, bir kere dinsel bir
kurum olarak dünya yüzünde eşi bulunmayan geniş kadrolu ve tam anlamıyla
bağımsız kocaman bir varlıktır. Bir devlet olarak ise, yine dünya yüzündeki
birçok ufak tefek ve hattâ toprak bakımından kendisinden binlerce defa daha
geniş bir takım eski ve tarihî devletlerden bile, daha kudretli bir kurumdur.
Ve ekonomi bakımından da imtiyazlı bir devlet! Bir din kurumu olarak İtalya ile
daha bir sürü memleketlerde vergi muaflığından yararlanmakta, geniş ve rahat
ekonomik teşebbüslere girişmekte ve bu sayede devlet bütçesi, 19. yüzyıldan bu
yana daima hatırı sayılır bir artış ile kapanmaktadır. Vatikan’ın İtalya’da ve
bir sürü daha başka memleketlerde büyük yatırımları, endüstri iştirakları,
işletmeleri ve birçok dünya bankalarında hisseleri vardır. Meselâ şubeleri
bizde de faaliyette bulunan «Banka di Roma» gibi büyük malî ve ticarî müesseselerinin
hisse senetlerinin çoğu Vatikan’ın elindedir.
Vatikan bugün tek Allah’a tapan büyük dünya
dinleri arasında yalnız en iyi, en geniş, en hür ve serbest teşkilâtlısı değil,
fakat dünyanın en zengin devletlerinden de biri sayılsa yeridir.
Bu Papa’nın adı İslâm tarihinde geçmemekte ise de, İslâm Tarihi ile
doğrudan doğruya değilse bile dolayısıyla ve bir bakımdan pek büyük bir önemle
ilgilidir. Peygamberi Zişanımızm irtihali bu Papa'nın zamanına rastlar. O
tarihlerde Arap Yarımadasında olup bitenlerden Roma'nın pek haberi yoktu. Papa,
selefi I. Gregorius gibi, gözlerini Avrupa’nın kuzey taraflarına dikmiş,
katolikliği İngiltere’ye yaymak çabasına sarılmış, bunda başarılı da olmuştu.
Fakat zamanın Bizans İmparatoru I. Heraklius’a gelince, Resûlü Ekrem salla’llâhu
aleyhi ve sellemin irtihalinden pek kısa bir zaman sonra birdenbire şahlanan
İslâm, satvet ve haşmetiyle karşılaşacak ve arka arkaya ağır yenilgilere
uğrayacaktı. İslâm mücahitleri, Peygamberin ölümünden ancak iki yıl sonra
—634’de— Filistin’i istilâ etmişler, 636’da, Yermuk muharebesinde Heraklius’un
büyük bir ordusunu bozguna uğratmışlar ve bütün Suriye’yi fethetmişlerdi. Bir
yıl sonra, Kadisiye savaşında, Sasanîlere galebe çalmışlar, dört yıl sonra da,
Nehavent gazasında, Sasanî saltanatına son vermişler ve Heraklius’un ölümü
yılında Kudüs’ü de fethetmişlerdi. Uç yıl sonra Mısır’a girecekler, 647’de
İskenderiye’yi de fethedeceklerdi. Heraklius’un ölüm yılı 641’de Bizans Toros
dağlarının gerisine atılmıştı.
İslâm mücahitlerinin Avrupa toprağına ilk ayak basmaları, 652’de
Sicilya adasını fethetmeleriyle, bu Papa’nın zamanında olmuştur. Yine bu Papa'nın
ilk yıllarına rastlayan Bizans İmparatoru II. Konstant, hükümdarlığının en
büyük kısmım İslâmlarla savaşlar içinde geçirmiş, fakat sonunda ümitsizliğe
düşerek paytahtı Bizans’tan Roma’ya nakletmek kararıyla Sicilya’ya gitmişti.
Fakat kararım tatbika vakit bulamadan Sirküs’te katledilecekti.
Suriye asıllı olan bu , Papa’nın son yıllarında —711’de— Xeres de la
Frontera savaşı yer almış, İspanya’da dört yıl önce kurulan batı Got devleti
yıkılmış, yerini Endülüs İslâm Devleti almıştı. Bu Papa bütün tarih boyunca 710’da
Bizans’a (İstanbul’a) gelen üçüncü ve ondan tam 1257 yıl sonra gelen VI.
Paul’dan önce son Papa’dır.
Papalığa seçilmesi için Bizans’ın tasvibini isteyen Papa’ların
sonuncusu olan bu Gregorius’un ikinci yılında Tours ve Poitiers savaşı olmuş,
âsi Fransa Kralı Şarl Martell, Endülüs’ün Pirene dağlarının ötelerine
yayılışını durdurarak Fransa’yı kurtarmıştı (17 Ekim 732’de) .
Romalı asilzadelerin tahta çıkardığı Papa’ların ilki olan bunun
ölümünden bir yıl önce Araplar, ilk defa olarak, Roma’nın limanı Ostia’da
karaya çıkmışlar ve Roma’ya girerek şehrin bir kısmını yağma etmişlerdi.
(Ağustos, 846’da).
Arap tehlikesine karşı Roma’yı tahkim etmiş ve bir donanma inşa ederek,
fırtınanın da yardımıyla, Arap gemilerini Ostia’da bozguna uğratmıştı (849).
Bu Papa, Arapların haraca
bağladığı ilk Papa’dır. Ve aynı zamanda akrabaları tarafından ilk katledilen
Papa da budur. ilk önce zehirlemişler, fakat ölümü gecikince bir çekiç ile
işini bitirmişlerdi.
Bu Papa Araplara karşı hem Fransızlardan, hem de Bizans’tan yardım
istemişse de, hiçbirinden ses çıkmamış, bundan sonra İtalya’daki prenslerin en
güçlüsü II. Vido’yu kendine üvey evlât edinmiş ise de, bundan da umduğunu
bulamamıştı. Ölümünden altı yıl sonra, Girit’ten gelen Araplar, Bizans’ın
ikinci büyük şehri Selânik’i zaptedeceklerdi.
İslâm’a karşı ilk Hristiyan
birliğini kuran Papa’dir. Fakat kendisiyle Tuskumlu Theofilaktos’un komutası
altında bulunan bu ordu, Araplar tarafından kuşatılmış ve mağlûp edilmişti
(Ağustos, 915’de).
Fransız asıllı ilk Papa’dir, Sevila ve Kordoba (Gırnata) da Endülüs
medreselerinde okumuştur. Zamanında Hristiyan dünyasının en büyük bilgini idi.
Araplara karşı Pisa ve Ceneviz ile ittifak kurmuş, müttefik orduların
başında bulunarak başarılı savaşlar vermiştir.
Papa VI. Paul’un Fener Patriği Athinagoras ile 1964 de Kudüs’te ve
1967’de İstanbul’da buluşmasına kadar tam 910 ve 913 yıl süren Papalık ile
Ortodoks kilisesi arasındaki son «Schisme» (ayrılma), bunun zamanında olmuştur.
(16 Haziran 1054). ( )
Bu Papa'nın zamanında İslâm Türk tarihinin en büyük olaylarından biri
yer almış, Selçuk hükümdarları Alp Arslan büyük bir Bizans ordusunu Malazgirt'te
imha etmiş, İmparator Romanos Dioyenis’i esir almıştı (19 Temmuz 1071), Yine bu
Papa'nın günlerinde Norman kralı Kobert Guiscard, Bizans’ın İtalya’daki son
üssü Bari’yi zapt ediyordu. Bizans aynı yıl içinde hem doğu’da, hem batı’da
yıkıcı bir yenilgiye uğramış, belini bir daha doğrultamayacak şekilde
sarsılmıştı.
Kuzey Afrika’da Araplara karşı sefer açmak istemiş, fakat
becerememişti.
Bu Fransız asıllı Papa haçlı seferlerin kurucusudur. Selçuklu Türklerle
başa çıkamayan Bizans İmparatoru I. Aleksis Komninos (1081 1118) bunu yardıma
çağırmış, Papa birinci haçlı seferi hazırlayarak 27 Kasım 1095 de Klermönt’ta
toplanan Sinod Meclisinde resmen ilân etmiştir. Papa’nın maksadı Bizans’ı
kurtarmak değil, Hristiyanların «kutsal toprak» dediği yerleri ele geçirmek ve
Kudüs’ü Müslümanlardan geri almaktı. Godefroi de Bouillon’un komutası altında
büyük bir haçlı ordusu Bizans’a gelmiş, Bizanslıların hesabına İznik’i
Selçuklulardan geri almış ve sonra İmparatorun yardımıyla Anadolu’ya
sarkarak Suriye’ye dalmış, bir ay süren bir kuşatmadan sonra Kudüs’ü zapt
ederek (15 Temmuz 1099) Kudüs Lâtin Krallığını kurmuştur. Haçlılar yol boyunca
her tarafı alan talan etmekle kalmamışlar, fakat Kudüs’a girerken 100 000
Müslümanı insafsızcasına kılıçtan geçirerek İnsanlık tarihinin en korkunç
katliamlarından birini de işlemişlerdir. Haçlılar Suriye ve Filistin’de ele
geçirdikleri toprakları üç parçaya bölerek kuzeyde Antakya Prensliğini, ortada
Tripolis (Trablüs-Şam) kontluğunu ve güneyde Kudüs Krallığını kurmuşlar ve
Halep şehrinin güneyinden Ürdün ırmağının doğusuna kadar (bugünkü Ürdün
Melikliği) birçok kuvvetli kaleler inşa etmişlerdir. Kudüs lâtin krallığı,
tarihte eşine nadir rastlanan müthiş rezalet, vahşet ve zulüm sahneleri içinde
93 yıl sürecekti. Haçlı seferlerin babası Papa, Kudüs’ün zaptından iki hafta
sonra hayata gözünü yumacak ve tarihin hiç bir zaman af etmeyeceği Kudüs
katliamının vebalım cehennemine birlikte götürecekti. Papa’yı Türklere karşı
yardıma çağıran imparatora gelince, bu gafletini pek pahalıya ödeyecek,
haçlıların ağır masrafları altında ezilecek, vergileri alabildiğine artırmak
zorunda kalacak, yerli halka Selçukluları aratacak ve bundan başka paranın
değerini de düşürerek Bizans’ı dünyanın malî merkezi olmaktan çıkaracaktı.
ikinci haçlı seferi bu Papa’nın hocası ve katolik kilisesinin aziz
payesi verdiği büyük Müslüman düşmanı fransız papazı Bernhard de Clairvaux’un
melûn eseridir. Sözde Müslümanların Hristiyan zulmünden kurtardığı Edessa’i
(Urfa) geri almak bahanesiyle açılan ve Fransız kralı ile Alman İmpratorunun
katıldığı bu ikinci haçlı sefer ordusu, 1İ47 yılının başında yola çıkmış,
Bizans topraklarından geçtikten sonra 1148 ilkbaharında Filistin’e varmıştı.
Fakat Akka’da imparator, Kral, Papa’nın vekili, Kudüs katolik Patriği ve bütün
şövalye tarikatalarının şefleriyle her renkten papazların katıldığı bir harp
meclisinde seferin asıl hedefi unutulmuş, Islâm kanına susamış yağmacı
haçlıların gözü, o zamanlar en parlak devirlerinden birini yaşayan Şam’a
dikilmiş ve uzun tartışmalardan sonra Şam üzerine yürümeleri
kararlaştırılmıştı, Fakat Suriye Sultanı Nureddin şehri kahramancasına
savunmuş, haçlı orduyu beş günde perişan etmiş, Alman imparatoru IH. ,Konrad
geldiğine bin kere pişman olarak gerisin geriye memleketine dönmüş, Fransız
Kralı da çok gecikmeden aynı yolu tutmuştur. Böylece bir facia ile sonuçlanan
ikinci haçlı seferi Müslümanların gözünü açacak, bir Selâhaddini Eyyubî
yaratacak ve Filistin ile Lübnan’ın lâtin istilâsından kurtuluşu artık pek
gecikmeyecekti.
Alman imparatoru I. Friedrich’i aforoz etmesi yüzünden Papalığı
Roma’dan ziyade İtalya ile Fransa'da geçen bu Papa’nın zamanında Bizans
İmparatoru I. Manuel Komninos (1143 1180), Selçukluları Anadolu’dan söküp atmak
maksadiyle onlarla boy ölçmeye yeltenmiş, fakat Miriokefalon savaşında (1176)
ikinci bir Malazgirt yenilgisine uğrayarak Türkleri artık hiç bir kuvvetin
yenemeyeceğini itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Dört yıl süren Papalığının ancak birkaç ayım Roma’ da geçirmiş olan bü
Papa'nın zamanında Bizans’ta lâtinlere karşı büyük bir halk ayaklanması patlak
vermiş, imparator I. Andronikos Komninos (1183 1185) lâtinlere tanılan bütün
imtiyazları kaldırmış ve Bizans’taki lâtinler katliam edilmişti. Bu olay Ortodokslarla
Katolikler arasındaki kin ve nefreti daha da derinleştirecekti.
Sicilya adasını da ele geçirmiş olan Almanya imparatoru I. Friedrich
Barbarossa ile âdeta harp halinde bulunan ve Roma’ya hiç bir zaman ayak
basmamış olan bu Papa'nın günlerinde Allâh Müslüman kullarına hak ve hidayet
zaferlerinin en büyüklerinden birini nasip edecek, hem Kudüs Lâtin Krallığı
yıkılacak, hem de 88 yıl sonra Islâm’ın ikinci kutsal şehri Kudüs’te Islâm
bayrağı yeniden dalgalanacaktı. Büyük Selâhaddini Eyyubî, Filistin ile
Lübnan’ın birçok yerlerini Lâtinlerden kurtardıktan sonra, 4 Temmuz 1187’de,
Kudüs Kralı Guy de Lusignan’a karşı Hattin savaşım kazanmış, Kral ile birlikte
hemen hemen bütün şövalyelerini de esir almış, üç ay sonra -16 Recep 583’te (20
Ekim 1187)Kudüs’ü feth ve istirdat etmiş ve Lâtinlerin tamamiyle aksine olarak Hristiyan,
yahudi hiç kimsenin burnunu bile kanatmamak alicenaplığını göstererek, yalnız
Islâm tarihinin değil, fakat bütün dünya tarihinin de ebediyen şeref ve iftihar
ile anacağı örnek bir insanlık ve Medeniyet abidesi dikmiştir.
Üçüncü haçlı seferin Papa’sıdır. Bu sefer Avrupa’da zamanın en âdil
Hükümdarı Selâhaddini Eyyubî aleyhine en iğrenç bir propaganda ile başlamış,
Anadolu bozkırlarında ve Filistin kıyılarında en müthiş bir facia ile sona
ermişti. Seferin başı Alman Kayzeri I. Friedrich Barbarossa'nın yüzbin kişilik
ordusu, Selçuklu akıncılar tarafından hırpalana hırpalana ancak kırkbin kişilik
sefil ve perişan bir kılıçartığı olarak Akka’ya varabilmiş, Kayzerin kendisi
Toros dağlarının eteklerinde bir nehirde yüzerken boğulmuştu (10 Haziran 1190).
Seferin ikinci başı İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar, birçok dalavera ve oyunlar
oynadıktan ve bir sürü zulüm ve cinayetler işledikten sonra, torbasını haram
ganimetler ve Kıbrıs’ın satış bedeli gümüş ve altınlarla ( ) tıka basa
doldurduktan sonra, bir gemiye binip def olup gidecek, fakat dönüşte yolunu
şaşırarak düşmanlarının eline düşecek, Avusturya ve Almanya’da hapishanelerde
sürünecek ve neden sonra Alman Kayzeri VI. Heinrich’e yüklü bir kurtuluş parası
ödeyerek serbest bırakılacaktı. Üçüncü haçlı seferin üçüncü başı Fransa Kralı
Philippe Auguste’a gelince, Aralan Yürekli’den çok önce sıvışıp gitmiş, Kudüs
ve haçlı adını bir daha ağza almamaya yemin etmişti.
Otuzyedi gibi Papalar için çok genç bir yaşta Sen Piyer’in makamına
oturan bu İtalyan kontu, seçilir seçilmez hemen dördüncü haçlı seferi
hazırlamaya koyulmuş ve nihayet 1203’de muvaffak da olmuştu. Ama bunun başında
bulunan Venedik Doku Anriko Dandola, Kudüs’e gideceğine İstanbul üzerine
yürümüş, şehri ilkinde 17 Temmuz 1179’da, öbüründe 12 Nisan 1204’te, iki defa
yağma ettikten ve üç defa ateşe verdikten sonra, bu harabeler üzerinde İstanbul
Lâtin imparatorluğunu kurmuş ve bu elli yedi yıl sürmüştü. Bu haçlı seferi
Islâm’ın kılma dokunmamıştı, ama Bizans’ı Anadolu ve Rumeli’ye dağıtarak
sarsmış, bu toprakların tarihsel kaderinde yeni bir safha açmış, Ortodokslarla
Lâtinlerin arasındaki çukuru alabildiğine derinleştirmişti.
Beşinci haçlı seferin tasarlayıcıdır. Alman Kayzeri II. Friedrich’i
buna ikna etmiş, fakat bunun başarısız sonuçlanmasına rağmen, Papa niyetinden
vazgeçmemiş, Kayzer’den daha iki defa bir haçlı sefer vâdı koparmış, hattâ
İkincisini 25 Temmuz 1225 tarihli San Germano Andlaşmasma da ekleyerek yerine
getirilmediği takdirde aforoz hakkını kullanacağına dair bir özel madde bile
koydurmuştu.
Bu Papa yukarıdaki Honorius’un akrabası ve izleyicisidir. Bunun
zamanında Kayzer Friedrich vâdini yerine getirmiş, fakat denize açıldıktan
biraz sonra hastalandığını ileri sürerek geri dönmüş, bunun üzerine San Germano
Andlaşmasma uyularak aforoz edilmişti. Bir yıl sonra Kayzer, aforoza rağmen,
Kıbrıs’a, oradan Akka’ya gitmiş, orada kendi kendini Kudüs Kralı diye ilân
etmiştir. Fakat kısa bir süre sonra geri dönmüştü. -Mogolları Avrupa’dan geri
çekilmeye zorlayan Liegnitz savaşı, bu Papa'nın zamanına rastlar (24 Nisan
1241).
Altıncı haçlı seferi hazırlamaya kalkışmış, fakat becerememişti.
Papalığa seçildiği vakit Akka’da bulunuyordu. Roma’ya 27 Mart 1272’de
gelmiş, Papa IV. Klemens’in ölümünden sonra, kardinallar aralarında uyuşamadığı
için, üç yıl boş kalan Papalık tahtına oturmuştu. Tahtın boş kaldığı yıllar
sırasında yapılan yedinci haçlı seferi, bu Papa'nın seçilişinden bir yıl önce
başarısızlıkla sona ermiş, Kral Aziz Louis bu sefer sırasında vebadan ölmüştü.
X. Gregorius haçlı sefer fikrini yeniden canlandırmak için ömrü boyunca nafile
uğraşıp durmuştu.
Portekiz asıllı tek Papadır ve Lyon konsili zamanında. Papa X.
Gregorius’un hususî doktoru idi. Birçok bilimsel eserleri vardır. Ama bütün
Papalığı zamanında ve sonra haçlı seferler fikrini yeniden hortlatmak için
elinden geleci yapmıştır.
Doğu illerinde ve hususiyle Müslümanlar arasında katolikliğin
yayılmasına çalışmış ve bu maksadla Paris Üniversitesinde ilk Arap dil ve
edebiyat kürsüsünün açılmasını sağlamıştır.
Franziskan tarikatından ilk Papadır. Haçlı seferler fikri bunun
zamanında sönmeye başlamıştır. Fransa’da Montpellier ve Portekiz’de Lizbon
Üniversitelerinin kurucusudur.
En zalim ve en gaddar Papalardan biridir. Papa olur olmaz ilk işi,
selefi V. Koelestin’i tutuklayarak hapse atmak ve işkence yapmalı olmuştur.
Dünya yüzünde Papalıktan başka otorite tanımak istememiş, zamanının bütün
Krallarına eephe âlmış, onlara âdeta harp ilân etmiştir. Fransa Kralı IV.
Philippe ile Ingiltere Kralı I. Eduard arasında 1294’te patlak yeren harp
sırasında -yüzyıl harbinin başlangıcıyeni haçlı sefer plânlan ortaya atmış,
fakat kimseyi arkasından sürükleyememiştir.
Fransız asıllı bir kunduracının oğludur. Bursa (1326) ile Iznik’in
(1329) Osmanlı Türkleri tarafından zaptı bunun zamanına rastlar.
İzmit’in Osmanlılar tarafından zaptı (1337).
Bu Fransız asıllı Papa’nın günlerinde Osmanlılar ilk defa olarak
Rumeli’ye geçiyor (1356), Edirne’yi zapt ederek (1357) paytaktı oraya nakl
ediyordu.
Bizans imparatoru V. Yani Paleolog bunun zamanında İtalya’ya gitmiş (21
Ekim 1369) ve katolik olmak istemişti. Bu Papa haçlı sefer deliliğini yeniden
körüklemeye kalkışmış ve hattâ 9 Ekim 1365’te İskenderiye’ye bir baskın yaparak
Müslüman, Hristiyan ve Yahudi 5000 den fazla kişiyi fecî bir şekilde kılıçtan
geçiren ve bir çoğunu da gemilere bindirerek esir pazarlarına satan Kıbrıs
Kralı Piyer de Lusignan'ın o tüyler ürpertici cinayetlerini, bir
Papalık dekretiyle resmen takdis etmiştir. Bu baskın, 1099’da başlamış olan
haçlı sefer rezalet ve vahşetinin son kapanış faciasıydı.
OsmanlIların Meriç savaşıyla (1371) Bulgaristan’ı feth etmeleri.
Kardinal olmamasına rağmen Papalık seçimini kazanmış, aleyhindeki bir
kardinaller ayaklanmasını bastırmak için, beşini korkunç işkencelerle
astırmıştı. Osmanlılara Sırbistan’ı kazandıran Kosova savaşı bunun ■son yılına
rastlar.
Bu Papa’nın ikinci yılında Osmanlılar Tuna’ya kadar bütün Rumeli’yi
zapt etmiş, Bizans’ın elinde İstanbul Selanik, More (Peloponisos) ve Mistra
despotluğundan başka yer kalmamıştı. Bir yıl sonra Nikbolu (Nikopolis) savaşı
yer alacak, Osmanlılar büyük bir Avrupa ordusunu imha edeceklerdi. Yine bir yıl
sonra Osmanlılar ilk İstanbul kuşatmasını yapacaklar, fakat Timur’un doğu
sınırlarında beliren tehdidi yüzünden çözmek zorunda kalacaklardı. Timur’a
karşı yapılan Ankara savaşı, bu Papa'nın ölümünden önceki ikinci yıla rastlar.
Para düşkünü ve akraba kayırıcısı bir Papa. Selefi VII.
Innocence’ı katletmiştir. Katoliklerle Ortodokslar arasındaki «şişm»i
kaldırmaya boş yere uğraşmıştır. Nihayet Almanya’ya kaçmış, fakat yakayı ele vererek azl
edilmiş ve bir kaleye sürgün edilmişti. 1413’de Timur İmparatorluğu çöküyor,
Osmanlı devleti yeniden kurulurcasına diriliyordu. Ankara savaşının yarattığı
Sultanlık bunalımından faydalanmaya yeltenen Bizans imparatoru II. Manuel
Paleolog, babası V., Yani gibi, Batı’ya koşuyor, Roma, Venedik, hattâ Paris ve
Londra’da müttefik arıyor, fakat boş elle dönüyordu.
II. Manuel bu Papa’nın üçüncü yılında tahtı oğlu Vn. Yani’ye bırakarak
çekilmişti. Yani’nin de parmağıyle 1422’de Osmanlılar İstanbul’u ikinci defa
olarak kuşatıyor, fakat bir kargaşalık yüzünden çok geçmeden yine çözüyordu.
Yine 1442’de, Selânik Bizans komutanı Türk korkusundan şehri Venediklilere
satıyordu.
Bu Papa’nin zamanında Katoliklerle Ortodoksların birleşmesi teşebbüsü
yeniden canlanmış ve hattâ bir aralık gerçekleşecek gibi olmuştu, imparator
VIII. Yani Paleolog, büyük bir heyetle birlikte İtalya’ya gitmiş, 16 Ocak
1439’da toplanan Floranca konsilinde -kendi halkının çoğunluğunun muhalefetine
rağmen-Papa’ya boyun eğmiş, birleşmeyi kabul ve Frenklerin emri altına
girmişti. Hattâ 5 Haziran 1439’da imzalanan bir protokol ile iki kilise
arasında üç yüzyıldan beri sürüp giden «şişm» ortadan gûya kalkmıştı. O
sıralarda monofisist (hıristiyanlar arasında yüzyıllarca süren
mezhep kavgalarına yol çan akidelerden birinin adıdır. ) ve monothelist Ermeni, Yakubi, Nestori ve
Maruni Hristiyanlar da Roma’ya tabi olmuşlardı. Fakat Bizans İmparatoruna
yardım vâdmda bulunan Papa, Cenevizlilerle Maearları Osmanlılara karşı bir
haçlı sefere teşvik etmiş ise de, Ceneviz donanması Çanakkale’de demir atarak
durmuş, Balkanlardan sarkan Macar ordusu ise Varna’ya kadar gelebilmiş, fakat
orada yer alan çok kanlı bir savaşta Sultan II. Murad tarafından imha edilmiş,
Macar ve Polonya Kralı Vladislav ölü olarak ele geçirilmişti (10 Kasım 1444).
Bizans imparatorluğuna son veren ve yalnız Türkler için değil, fakat
bütün dünya için de yeni bir "devir açan İstanbul’un Sultan II. Mehmed
tarafından fethi bu Papa'nın zamanına rastlar. Katolik tarihçilerin bilgin,
hümanist ve barışsever bir şahsiyet diye anlattıkları bu Papa, İstanbul’un
sukutunu haber alır almaz bütün Avrupa Kralarına baş vurmuş, aralarındaki
kavgaları bir yana bırakarak Türklere karşı bir yeni haçlı sefer hazırlamaya
çağırmıştı.
İspanyol asıllı ikinci Papadır. Bu da tahta oturur oturmaz Avrupa’nın
her tarafına heyetler göndererek halkı ve Kralları Türklere karşı haçlı bir
sefer için tahrik ve teşvik etmiş, bu maksadla selefinin Roma’da giriştiği
geniş imar ve inşaat faaliyetini durdurmuş, bunun yerine bir donanma inşa
ederek Ege Denizine yollamış ise de, ne çağrıları bir akis uyandırmış, ne de
gemileri bir iş görebilmiştir. O sıralarda Türklere karşı yeni bir saldırıya
hazırlanan Macar Komutam Janos Hunyadi’ye elinden gelen yardımı yapmış,
kardinalarından en güvendiği ikisini onun karargâhına göndermiş, Hunyadı
Belgrad önünde geçici bir başarı kazanınca (22 Temmuz 1456), bunu Hristiyanlığın
bir bayram günü olarak kilise dua kitabına eklemiştir. Daha önce, 29
Haziran 1456’da, «Türk Bullu» diye adlandırdığı bir direktifle, Türk ve İslâm
düşmanlığının unutulmamasını sağlamak için, kilise çanlarının öğle üstü
çalmalarını emr etmişti. Bu emir Avrupa kiliselerinin pek
çoğunda halâ yürürlüktedir.
Papalar arasında en bilginlerinden biri olup bir çok eser» sahibi de
olan bu Papa, bütün kültür ve hümanistliğine rağmen, Türk düşmanlığından
kendini kurtaramamış, bir haçlı sefer için seleflerinin çabalarını devam
ettirmiş, bu maksadla Almanya ile Macaristan Krallarını barıştırmış ve hattâ
haçlı seferin başına bizzat kendisinin geçeceğini ilân etmişti. Fakat Ankona
limanında toplanan küçük Papalık donanması ve birkaç Venedik gemisiyle
karşılaşınca ürkmüş ve o andan itibaren haçlı sefer sevdasından vazgeçmiştir. Katolik tarihçilere göre bu Papa, Kusa’lı Nikolaus’un «De
Cribratione al Choran» adlı eserini göndermek suretiyle Fatih Sultan Mehmed’i Hristiyan
olmayâ dâvete yeltenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğuna başkaldırarak devleti yıllarca uğraştıran
Arnavut Prensi Skender Bey’i en çok destekleyen, para ve insanca en çok yardım
eden Papa budur.
Papalık tarihinin en iğrenç simalarından biri olan bu Franziskan
keşişi, bütün ömrü boyunca kalabalık ailesini ve metreslerini servet ve refaha
kavuşturmaktan zevk duymuş, erkek akrabalarının hepsini kardinal yapmıştır. Osmanlılar
Otranto limanını zapt ettikleri vakit (11 Temmuz 1480) onlara, karşı Papalık
donanmasını göndermişti.
Bu da selefinin yolunu tutmuş, metreslerini oğlanlarıyla, hem
de Vatikan’ın içinde muhteşem düğün merasimleri tertip etmek suretiyle
evlendirmiş, hepsine payeler ve iratlar dağıtmış, torunlarından birini sonraki
Papa X. Leo’yu henüz ondört yaşında iken kardinal yapmıştı. 3 Haziran 1490’da Roma’da bir haçlı sefer kongresi
toplamış, fakat Fatih Sultan Mehmed’in betbaht Şehzadesi Cem Sultanı, para
koparmak için Vatikan’da bir baskı vasıtası ve rehine olarak mahpus tutmayı
daha kârlı bulmuştu. Gırnata’nın zaptiyle Endülüs İslâm devletinin
Ispanya’daki hükümranlığının sona ermesi bu sefih ve rezil Papa’nın zamanına
rastlar (2 Ocak 1492).
Papalık tahtında tam sekiz yıl Tarihin en korkunç cinayetlerini işleyen
bu meş’um adamın (bk. Papalar) zamanında, Fatih Sultan Mehmed'in betbaht
Şehzadesi Cem Sultan, Güney İtalya’da Kapua’da zehirlenerek talihsiz hayatına
gözlerini yummuştur (25 Şubat 1495).
İtalya’da «il terrible» (korkunç) lâğabiyle anılan bu Papa da bir haçlı
sefer tasarlamış ve bunun için bir plân hazırlamıştı.
Papalık tahtına oturan bu son yabancı, bir Alman Profesörü ve Kayzer V.
Karl ile Erasmus’un hocasıydı. Türkler Rodos’u zapt ettikleri vakit (21 Aralık
1522)
Kayzer ile Fransa Kralını Türklere karşı anlaşarak savaşmaya çağırmış,
muvaffak olamayınca Macarlara yardım için bizzat harekete geçmeye yeltenmiş ise
de, bütün çabaları boşa gitmişti.
Macaristan’ın fethini tamamlayan Mohaç zaferi (29 Ağustos 1526) bunun
zamanına rastlar.
Gedik Ahmet Paşa Arnavutluğun Avlonya limanından Adriatik Denizini
geçerek Güney İtalya’da Apulya ' sahillerinde karaya çıkıp Otranto’yu zapt
ettikten (11 Ağustos 1537) iki gün sonra Venedik ile bir Savunma Andiaşması,
daha sonra Roma’da Papalık, Alman Kayzer’i V. Kari, Avusturya Kralı I.
Ferdinand ve Venedik arasında Türklere karşı bir «kutsal ittifak» Antlaşması
imzalamıştı. Papalıkta bir bayram havası esiyor, herkes. V. Karl’i İstanbul'daki
İmparatorluk tahtında sayıklıyordu! Ama aradan çok geçmeyecek, Türk donanması
Preveze savaşında büyük bir zafer kazanacak, «kutsal ittifak» dağılacak,
Venedik ise Türklerle ayrı bir Sulh imzalamak zorunda kalacaktı.
Bu Papa da Türklere karşı İspanya ile Venedik arasında bir yeni «kutsal
ittifak» imzalamıştı (20 Mayıs 157İ). İnebahtı (Lepanto) savaşı bu Papa'nın son
yılına rastlar (7 Ekim 1571). Papa bu olayın hâtırası için katolik dua
takvimine bir gün ayırmış, bunu sonradan Papa XIII. Gregorius «tespih yortusu»
diye adlandırmıştı. Katolik kiliselerinde hâlâ kutlanmaktadır. Ama Papa'nın
sevinci pek uzun sürmeyecek, bu «Kutsal ittifak» de öbürlerinin akıbetine
uğrayarak dağılacak, Venedik Türklerle yine ayrı Sulh yapacak ve aşağı yukarı
dört yüzyıl (1195 1573) Lâtinlerin elinde kalan Kıbrıs’tan da kovularak bütün
ada feth edilecekti (2 Ağustos 1571). Böylece Kıbrıs 1878’e kadar Osmanlı
İmparatorluğuna bağlı kalacak ve bir istikrar ve sükûnet devrine kavuşacaktı.
Bu Papa da Türklere karşı bir «kutsal ittifak» kurmak için yıllarca
uğraşmış, fakat bir sonuç alamamıştı.
Bu Papa Türk tehlikesini ileri sürerek Fransa ile İspanya arasında
arabuluculuk etmiş ve aralarındaki harbe son verdirerek bunlara Achen Sulh
Andlaşmasını imzalatmıştı. Girit’te Kandiye kalesinin de zaptiyle bütün adanın
Venedik idaresinden Türk hükümranlığına geçmesi, bu Papa’nın zamanına rastlar
(6 Ağustos 1669).
Seksen yaşında Papa olan bu adam, damadı Kardinal Paluzzi’yi üvey evlât
edinmiş ve her şeyi onun elinde bırakarak soygunlarına göz yummuştur. 1673’de
Dinyeper nehri kenarında Hocin’te, bir yıl sonra da Lemberg şehri dolaylarında
Türklere karşı geçici başarılar elde eden Polonya Kralı Yovan Sobieski’ye
«Kuzeyin Arslanı» titrini vererek pohpohlamış, bir süre sonra, Alman Filozofu
Leibniz ile birlikte Fransa Kralı XIV. Lui’ye başvurarak onu Türkleri
Avrupa’dan çıkarmaya çağırmıştır.
Bu Papa da hemen hemen bütün zamanını Türklere karşı harp plânları
hazırlamak ve ittifaklar kurmakla geçirmiştir. 18 Nisan 1683’de Yovan Sobieski
ile Alman Kayzeri I. Leopold arasında yeni bir ittifak meydana getirmiş ve buna
elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır. Birkaç ay sonra -12 Ağustos
1683’teSobieski ile Prens Kari Von Lothringen’in komutası altındaki yeni
ittifak: ordusu, Viyena’yı kuşatan Türk birliklerine saldırarak kuşatmayı
çözmeye zorluyordu. Papa, bunu Hristiyanlık dünyasına «dünya tarihinin en
parlak zaferlerinden biri» diye bildirmiş ve o günün hâtırası olarak katolik
yortularına bir yenisini katmıştı. Bundan bir yıl sonra -6 Mart 1684’teyine
Papa'nın arabuluculuğu ve gayretiyle Almanya, Polonya ve Venedik arasında
Türklere karşı yeni bir ittifak kuruluyor, devlet İkinci Mohaç savaşında
Macaristan’ı kayb ediyor, Belgrad’ta (6 Ağustos 1688) ve Niş savaşında (24
Ağustos 1689) ağır kayıplar veriyordu,
Prens Eugen’in Zenta’da Türklere karşı saldırısı (11 Ağustos 1697) bu
Papa'nın zamanına rastlar.
1715’te Türk-Venedik harbi yeniden başlayınca bunun teşvik ve
gayretiyle Kayzer Venediklilerin imdadına koşmuş, Prens Eugen Peterwardein
savaşında (5 Temmuz 1716) üstün gelerek Belgrad’ı zapt etmişti (16 Temmuz
1717). Katolik tarihçiler bu Papa’yı «en büyük ve en başarılı Türk
düşmanlarından biri» diye över.
İŞTE İslâm’ın zuhurundan Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devrine
kadar adı İslâm-Türk tarihinde geçen Papa’ların tam listesi! Ne hazin bir
liste, değil mi? Fakat değil yalnız bunlar arasında, Papalığın ilk kuruluşundan
bugüne dek, anti-papalar da dahil, ve değil yalnız Müslüman Milletlere karşı,
fakat kendi otoritelerinin dışında kalan bütün dünya milletlerine karşı da, en
küçük bir sempati, en iptidaî bir insanlık duygusu gösteren tek bir Papa
çıkmamıştır -tâ birinci yüzyıldan yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar ve tâ
havari Piyer’den Papa XXIII. Gioyanni ( ) ile şimdiki VI. Paul’a kadar!
Ne hikmet, ne keramettir bu çok gecikmiş, sel sel kanlara, yığın yığın
harabelere ve dağ dağ istirap ve felâketlere mal olmuş bu anî tahavvül acaba?
Papalığın kendi tarihçilerinden derleyerek ve çok müsamahalı
davranarak çıkardığımız şu harp ve darp, şu cinayet, melânet ve husumet taşan
icraat listesi karşısında, dünyanın neresinde Allah’ın hangi kulu, Papa’ların
birdenbire şeytan kılığından çıkıp insan görünüşüne büründüğüne inanacak,
«kutsal baba» nın ağzından çıkan söze kulak asacak, onun samimilik ve
dürüstlüğüne bel bağlıyacaktır?
Evet, Papa’lar Roma’da muhteşem saraylar, pırıl pırıl
mabetler kurmuşlar, Vatikan’daki hâzinelerini dünyanın altın ve mücevherleriyle
tıka basa doldurmuşlar fakat insanlık Tarihine kanlı sayfalar, zulüm ve irtica
rezaletleri, nefret ve intikam müsibetlerinden başka hiç bir şey
getirmemişlerdir. Yüzyıllar boyunca hem batı, hem de doğu milletlerini
birbirine katmışlar, her yeniliğe karşı koymuşlar, enkizisyonlar yaratmışlar,
Galile’leri, Kopernik’leri aforoz etmişler ve hele o akla sığmaz ve hiç bir
müteddeyin adamın vicdanında asla af kabul etmez o sıra sıra haçlı
seferleriyle, durup dururken dünyanın medeniyet yatağı parçasını ikiye bölmüşler,
batı ile doğu arasında izi kolay kolay silinmeyecek derin düşmanlık, şüphe ve
nefret tohumlarını serpmişlerdir. Papalık tarihi, insanlık tarihinin silinmez
lekesidir.
Allah, hangi din ve mezhepten olursa olsun, dünya yüzündeki
bütün milletleri Papa’ların şerrinden korusun!
Kaynak: Münir Abdurrahman,
PAPA’LARIN Tarih Boyunca İslâm-Türk Düşmanlığı, Yağmur Yayınları : Eylül 1967,
İSTANBUL
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar