Print Friendly and PDF

SÜLEYMAN KOCABAŞ OSMANLI İSYANLARINDA YABANCI PARMAĞI Bir İmparatorluk Nasıl Parçalandı?

Bunlarada Bakarsınız

 


 

ÖNSÖZ

Tarih ilminin ana çatısını, insan toplulukları arasında cereyan eden harpler, isyan ve ihtilâllerin hikâyeleri teşkil eder. Bütün bu kavgaların temelinde, bir ideolojinin dünyaya hâkim olması veya milli çıkarların korunması ve genişletilmesi hedefleri yatmaktadır. Tarihte örneklerine bol bol rastladığımız "din harpleri", yakın zamanda şahidi olduğumuz komünizmi dünyaya hâkim kılma mücadeleleri v.s. ideolojik temele dayalı savaşlar olmuşlardır. Toplumlar arasında en sürekli ve' daimi mücâdeleleri ise, millet, milli hâkimiyet, milli çıkar esasına dayalı mücadeleler teşkil etmiştir.

Millet, en genel tarifiyle, aynı ideoloji veya kültüre inanmış, onu yaşayan insanlar topluluğudur. Bunun anlamı, yeryüzünde ne kadar farklı ideoloji veya kültür varsa, o kadar millet var demektir. Milletler, genelde belli bir coğrafi bölge üzerinde oturmuşlardır. "Ingiliz Adası" denilince İngiliz, "Arabistan" denilince Arap, "Anadolu" denilince Türk Milleti v.s. akla gelir. Bu haliyle millet tarifine, "vatan" mefhumu da girer. Millet, en gelişmiş ve daimi anlamıyla, bir vatan üzerinde teşekkül eder. Bunun tabii sonucu ise, "anavatan" üzerinde "Milli devlet" tir. Milli devlet, milli kültürün mahsulüdür. Milli kültürün temel karakterlerinden birisi, "inhisarcılık ve mutlak hâkimiyet" tir. Her farklı kültür, kendisinin en haklı kültür olduğunu iddia ederek diğer kültürlere hayat hakkı tanımak istemez.

Yeryüzünde farklı kültür, vatan ve devletlere sahip milletler varolduğu sürece, savaşlar, iç isyanlar ve ihtilâller durmayacaktır. Çünkü, tam teşekkül etmiş milli kültürlerin hedefi, dünya hâkimiyetidir. Bir kültürün dünya hâkimiyeti idealine, bir başka kültür direnç gösterirse orada çatışma çıkar.

Durumu kendi tarihimiz açısından ele alacak olursak, Milletimiz tarihinde, "Nizâmı Alem" ideali uğrunda koşmuş, "Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi" adıyla anılan bu ideal, 16. asırda Osmanlı Devleti tarafından büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Bu hâkimiyet, devamlı olarak Batı Katolik ve Kuzey IslavOrtodoks âlemi ile mücadele verilerek kurulmuş, aynı hâkimiyet, yine aynı iki âlemin saldırıları sonucu yıkılmıştır.

Bu yıkılışın dönüm noktası, 1683 Viyana Bozgunu’dur. Adı geçen bozgunu müteakip, devletimiz harpler, iç isyanlarla devamlı toprak kaybetmiştir. işte bu kitabımız, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına yönelik bu iç isyanların sebep ve sonuçlarını "dış tahrikler" açısından ele alarak, genç nesillerimize, mevcut devletimizi ve vatanımızı korumak ve yaşatmak için önemli dersler ve tecrübeler vermeyi amaç edinmiştir. Eserlerimizin okuyucularımıza faydalı olması dileğimizdir.

Süleyman KOCABAŞ

İSYANLARDA RUSYA’NIN PARMAĞI

Rusya, M.S 862’de Kiev şehri ve civarında ilkin bir "kara devleti" olarak ortaya çıkmıştı. Güçlü bir devlet olmanın şartlarından birisi olarak denizle sının bulunmak gerektiğinden "denizlere açılma" siyasetine başladı. Kendisine yakınlığı sebebiyle önce Karadeniz’e çıkmak istiyordu. Bu uğurda Bizans’la mücadele verdi. 1480’de Altınordu Devleti’nin hâkimiyetinden kurtulunca, bu sefer de bu devletin parçalanması sonucu ortaya çıkan hanlıkları yıkarak Karadeniz ve Hazar Denizi’ne inme mücadelesine girişti. Batı’daki deniz hedefi, Baltık Denizi idi.

Rusya’nın "Sıcak Denizler’e doğru yayılma" politikasını, bir kare devleti olması sebebiyle coğrafi yapısı etkilerken, dinî sebeplerden de Rusya, Güney’e doğru yayılmak, kendi mezhebine mensup Ortodokslar’ı himâyesine almak politikası takibine başladı.

İstanbul, 1453’de Türkler’in eline geçmiş, Ortodokslar, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girmişlerdi. Bizans artık yoktu. Rus Çan III. İvan, 1472’de son Bizans İmparatoru Konstantin’in yeğeni Sofıa ile evlenince, kendisini Bizans’ın vârisi olarak görmeye başlamıştı: "Rusya hükümdarlanndan III. I van’ın, Bizans İmparatorluğu’nun son hükümdarı olan Konstantin’in yeğeni Sofia ile evlenme ve bayrağına Bizans İmparatorluğu’na mahsus iki başlı kartal şeklini ilâve etmesi, Rusya hükümdarlannca Bizans İmparatorluğu’nun bir veraset hakkı iddiasına sebep olmuştu... Bu sebepten İstanbul’u ele geçirmek, Ruslar’ın emeli haline gelmiştir."1 Görülüyor ki, Rusya’nın coğrafi ve dinî şartlan, onu, Osmanlı Devleti aleyhine yayılmacı bir politika takibine zorluyordu.

·        I. PETRO’NUN TAHRİKLERİ

Rusya, zayıf ve güçsüz bir devlet olduğu için I. Petro (Deli Petro)’nun zamanına kadar Osmanlı Devleti’ne saldırmaya cesaret edememiş, Türkiye’nin, 1683 Viyana Bozgunu’nu müteakip, Avrupa’da onun aleyhine kurulan "Mukaddes İttifak"a katılarak, Türkiye’ye ilk defa saldırma imkanı bulmuştu. Bu cümleden olarak I. Petro, Osmanlı’nın kuzey sımanda en zayıf noktası Azak Kalesi’ne saldırarak, 1696’da burasını almayı başardı. Böylece Karadeniz’e ayak basmış oluyordu. İsveç’le de mücadele verip, 1709’da Baltık Denizi’ne inmesi, onu, Osmanlı Devleti’ne yeni bir saldın için büsbütün cesaretlendirdi. I. Petro’nun hedefi, İstanbul’u ele geçirip, burasını başkenti yapmaktı. I. Petro, erkenden bu şehre, "Çar’ın Şehri" anlamına gelen "Çarigrad" ismini takmıştı.

I. Petro, Osmanlı Devleti’ne karşı ordusunu hazırlarken, cephede zaferini kolaylaştırmak için, onu içte isyanlar çıkartarak hırpalamak faaliyetlerine de girişti. Bu politikasına, 1702’de İstanbul’a ilk Rus Büyükelçisi olarak gönderdiği P.A. Tolstoy’la başlamıştı. Çar, 12 Nisan 1702’de ona bir talimat vererek, Türkiye’deki Hristiyanlar’ın politik ve ekonomik durumdan, Osmanlı Devleti’nin siyasi, askeri, ticari v.s. halleri, zayıf ve kuvvetli taraflarıyla ilgili detaylı bir rapor hazırlanmasını İstemişti. Büyükelçi raporunda, Osmanlı Devleti ’nin Ortodoks tebaasının, TürkRus harplerinde Rusya’ya yardımcı bir unsur olarak kullanılabileceğini belirtiyor, Çar’ın yeni bir talimatıyla, Ortodoksları Türkiye aleyhine tahrike başlıyordu."

I. Petro, TürkRus harbi tehlikesi yaklaştıkça, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki Hristiyan tebaası üzerindeki tahriklerini hızlandırdı. Bunlar nezdine gizli ajanlar göndererek isyan için kışkırttı. 2 3 Rus ajanları, dağıttıkları bildirilerde, özetle, I. Petro’nun Hristiyanlar’ı "esaref'ten kurtaracağını açıklıyorlardı.4 Bu bildirilerde ayrıca, "Rus Çan, kendi milletinden başka Rumlar’ın imparatoru olduğunu ilân etmişti."5

I. Petro’nun tahrikleri çerçevesinde üzerinde en çok durduğu iki alan, Eflak ve Boğdan ile Karadağ oldu. Çünkü, TürkRus harbi Eflak ve Boğdan’da cereyan edecekti. Karadağ’ın önemi ise, arazisinin dağlık olması sebebiyle. Osmanlı Devleti’nin burası üzerindeki hâkimiyetinin zayıflığından ileri geliyordu. I. Petro, Karadağlılar’ı tahrikte, Sava Vladislavic veya daha çok Raguzinsky adıyla anılan Ragusalı bir şahsı kullandı. Raguzinsky, Rus Büyükelçisi A.P. Tolstoy tarafından keşfedilmişti. Bu şahıs, tüccar olması sebebiyle Balkanlar’ı iyi biliyor, Rusya’ya girip çıkıyordu. 1705’de Rusya’nın hizmetine girmişti. I. Petro’nun bütün Balkanlı Hristiyanlar’ı tahrike yönelik bildirileri, Raguzinsky’in idaresindeki ajanlar tarafından dağıtılıyordu. Bu bildirilerin birinde şunlar yeralıyordu: "Dininiz, yurdunuz, şeref ve haysiyetiniz için döğüşünüz. Sizin ve torunlarınızın hürriyet ve istiklâli uğrunda kavgaya koşunuz. Dinsiz Muhammed’in (!) torunlarını eski yurtlarına, Arabistan çölleri ve steplerine sürünüz..  "6

Raguzinsky, çalışmalarını Karadağ ve Sırbistan üzerinde yoğunlaştırmıştı. Dağıtılan bildirilerde I. Petro, Karadağlılar’a hitaben şunlardan bahsediyordu: "Ey Karadağlılar, bizim emelimiz, hemen bu sene zarfında Türkler’in tehdidatma karşı savaşa girişmek, ondan sonra Osmanlı ülkesine girip Ortodoks Hristiyanlar’ı zâlim idarenin elinden çekip almaktır... Bizim en büyük arzumuz, sizi Türkler’den kurtannak, kiliseleri tezyin, Hristiyanlığı yükseltmektir..."7 Karadağ Prensi Daniel Petrowich, bu tahriklerin etkisinde kalarak, "biz Ruslar ile hem kan hem de din kardeşiyiz... Bizim kalbizim Rusya ile çarpıyor. Bizim için en iyisi her zaman Rusya’dır." diyordu,8

1711 ’de TürkRus harbi başlayınca, Prens Petrowich’in isyan ederek Müslümanlar’ı katle başladığı görüldü. Ayrıca, Hersek’de Michael Milaradovic de isyan etti. Ruslar, Prut kıyısında Türkler’e yenilince, Karadağlılar ve Sırplar ümitsizliğe düştüler. Bu sırada I. Petro, bunlar hezdine Pâvel Arkulei’yi göndererek onlara moral vermeye çalıştı. 9 1715’de de Karadağ’a Rus prenslerinden birisini temsilci olarak gönderen I. Petro, Karadağhlar’ı tahrik eden iki bildiri yayınladı. Aynca, Karadağ Vladikası’na 10 bin ruble para ve 60 takım altın eşya yolladı. 10 Osmanlı Devleti, isyan eden Karadağlılar ve Sırplar’ı cezalandırmak için bunlann üzerine kuvvet şevketti. Karadağ’ın başkenti Çetine tahrip edildi. Karadağlılar ve Sırplar, amaçlarına ulaşamadılar ama, Ruslar’la olan bu ilk ittifakları, onlar için ilerideki daha büyük ittifaklara bir başlangıç oldu.

I. Petro, Eflak ve Boğdan’a (Romanya) gönderdiği ajanlarıyla, Romenler’i de Osmanlı Devleti aleyhine tahrik ediyor, Rusya’ya yardımcı olmaları halinde onlara "hürriyet" vaadediyordu. Rus tahriklerine kanan Bağdan Voyvodası Dimitri Kantemir, II Nisan 171 l’de I. Petro ile gizli bir anlaşma yapmıştı: "Boğdan, Rusya’nın himâyesi altında bir prenslik teşkil edecek, Kantemir ile halefleri, kaydışartla bu eyaleti idare edeceklerdi. Boğdan Prensi de buna mukabil Çar’a 10 bin kişilik bir kuvvet hazırlayacak, bu kuvvetin maaşı Büyük Petro (L Petro) tarafından verilecekti."11

I. Petro, Eflak Voyvodası Konstantin’le de gizlice anlaşmıştı. Çar’ın emrine askeri birlikler gönderen Voyvoda’nın bu hareketine, Osmanlı Devleti ilkin ses çıkarmadı. Harpten sonra ortalık durulunca, Konstantin yakalanarak öldürüldü?2 Dimitri Kantemir ise Rusya’ya kaçmıştı.

II. Katerina’nın Tahrikleri

Çariçe II. Katerina’nın Rus tahtına oturması, Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki yıkıcı faaliyetlerinin daha da artmasına sebep oldu. Bu uğurda o da l. Petro gibi Osmanlı İmparatorluğu’nu içten yıkmak faaliyetleri geliştirmekten geri kalmadı. II. Katerina’nın bu faaliyetlerinin mimarı Mareşal Munıch idi. 11 12

Mareşal Munıch, içten yıkma planlarına daha I. Petro’nun kızı Çariçe Ânna zamanında başlamıştı. 173639 TürkRus Harbi’nde Mareşal Munıch, Rumlar’ı isyan ettirmek için harekete geçmiş, Rus ajanlarını, Tesalya’nın dağlık alanlarında yaşayan Osmanlı Devleti’ne âsi Klepht’ler nezdine göndererek, onları tahrik etmişti. Yeni çariçe Elizabeth (17121762) ise,"... atalarının hile ve desisterini devam ettirerek, Rumeli, Anadolu, Tesalya ve hatta İstanbul’a bile Rus ordusuna mensup gizli ajanlar gönderdi. Bunlardan birisi yakalanarak, Yedikule Zindanı’nda işkenceye tâbi tutulmuştu. " 13 Mareşal Munıch, Rumlar’ı, İslavlar’ı ve Romenler’i tahrike yönelik planlannda başarılı olamadı. 14 1762’de II. Katerina Çariçe olunca, bu seferde Mareşal Munıch, Türkiye’yi içten yıkma planlarını ona açtı. Bu plan, Çarice’nin âşıklarından Gregory Orlof ve Larissalı bir Rum ve Rus ordusunda topçu subayı Gregory Papazoğlu tarafından desteklenince yürürlüğe konuldu.15 "Bunun üzerine, Papazoğlu ve Rusya’da bulunan diğer Rum görevliler, Mora’ya gelerek, ilk isyan hareketini burada sahnelemek istediler. Diğer bir kısım tahrikçiler de Karadağ’a gönderildi." 16 Rus ajanlan, Hristiyanlar’ı tahrike yönelik propagandalarında, "Osmanlı İmparatorluğu’nun, Kuzey’den gelen bir san ırk (Ruslar) tarafından yıkılacağına dair masal kabilinden bir hikâyeyi bütün Balkan memleketlerine yayıyorlardı." 17

Süleyman Penah Efendi de, II. Katerina’nın Rumlar’ı tahrik çerçevesinde "Hacı Murat" isimli bir ajanı kullandığından bahseder. Rusya asıllı olan, Arapça, Farsça ve Türkçe’yi anadili gibi konuşup yazan Hacı Murat, 1765’de seyahat amacıyla Rumeli ve Ege Adaları’nı dolaşmış, Mora’ya da gelerek Manyotlar’la görüşmüştür. Hatta Hacı Murat’ın, bunlarla gizli bir ittifak anlaşması yapıp, Rus filosu Mora’ya gelince, Rumlar’ın isyan edeceklerine dair onlardan söz aldığından bahsedilir.18

Mora’nın dağlık kısımlarında yaşayan ve Osmanlı hâkimiyetine girmek istemeyen Manyotlar’ın lideri Pmopati Pinaki (Paneyatis Mpenakis) idi. Rüs ajanları, bununla anlaşmışlar, Ruslar’ın donanmalarıyla Mora’ya asker çıkarmaları halinde Osmanlı yönetimine isyan edeceklerine söz vermişlerdi.19

Yeni birTürkRus harbi, 1768’de Rusya’nın Kırım, Eflak ve Boğdan üzerinden saldırısıyla başlamıştı. II.Katerina, Türkiye’ye karşı bir diğer cephe açmak için Mora Rumları ile Rusya arasında imzalanan ittifakı yürürlüğe koymak uğrunda harekete geçti. Orlof Kardeşler komutasında bir Rus filosu; Baltık Denizi’nden hareketle Cebelitarık yoluyla Şubat 177O’de Mora sahillerine geldi.20 Ruslar’ın sahile 500 asker çıkarması üzerine Manyotlar ayaklandılar. 70 bir âsi Rum, Ruslar’a katıldı. Ruslar ve isyancı Rumlar, Mora’nın idare merkezi Tripolice’ye kadar yürüyerek binlerce Müslüman’ı öldürdüler. İsyanı bastırmak için Muhsinzâde Mehmet Paşa görevlendirildi. İsyancı Rumlar tenkil edildi. Ruslar da Mora’dan çıkarıldı. Mora’daki bu isyan, Yunancılık hareketinin öncüsü oldu.21

Mora’daki Rus Filosu, Osmanlı Donanması’nın kendisi üzerine hareket ettiğini öğrenince Ege Denizi’ne açıldı. Koyun Adalan ve Sakız Adası civarında çarpışmalar oldu. Osmanlı Donanması’nı Çeşme’de gafil avlayan Ruslar, onu yaktılar. Bundan sonra, Çanakkale Boğazı’nı zorladılar ise de başanlı olamadılar. Bu sırada II. Katerina, Osmanlı Devleti’ne isyan etmiş olan Mısır’da Memluk Beyi Ali Bey’i ve Lübnan’da Dürzi Emiri Yusuf Şihap’ı desteklemekten geri kalmadı. Rusya’nın Akdeniz filosundan ayrılan küçük bir filo, Mart 1773’de Beyrut sahillerine gelerek, buraya asker döktü. Şehri bombaladı. Ruslar, Türk kuvvetleri tarafından sahilden hemen uzaklaştırıldılar.22

·        II. Katerina, Rumlar’ın yanında Gürcüler, Karadağlılar, Bulgarlar ve Romenler’i de Osmanlı Devleti’ne karşı tahrik etti. Gürcü prenslerinden destek vaadi alan Çariçe, Osmanlı yönetimine isyan etmeleri için Karadağlılar’a para, asker, cephane ve subay gönderdi. Yapılan anlaşmaya göre, TürkRus harbi başlayınca, burasının dağlı eşkiyalan, Bosna içlerinde mevzilenmiş Türk kuvvetlerine karşı harekete geçeceklerdi. 23II. Katerina, Bulgarlar nezdine de Rus ordusunda albay olan Korazin ismindeki bir Bulgar’ı göndermişti. Çariçe onlara, Rus silahlı kuvvetlerine yardım etmeleri halinde bağımsızlık vaadinde bulunuyordu. 176874 TürkRus Harbi’nde Türkler mağlup olup, Ruslar Dobruca’dan Bulgaristan’a girmeye başlayınca, yüzlerce Bulgar gönüllüsünün Ruslar’ın yanında Türkler’e karşı savaştıkları görüldü. Adı geçen harbin sonunda emellerine ulaşamayan bu gönüllüler, Besarabya üzerinden Rusya’ya kaçtılar. Kaçamayanlar ise, dağlara çekilip haydutluğa başladılar.24

Osmanlı Devleti, 176874 TürkRus Harbi’nde mağlup olmuştu. 1774’de imzalanan Küçük Kaynarca Andlaşması’yla Rusya’ya, Osmanlı Devleti’nin Ortodoks tebaasını himaye hakkı verilmesi, onun Türkiye’nin içişlerine müdahalesini kolaylaştırmış, iç isyanları tahrike âdeta resmiyet kazandınnış, Avusturya Büyükelçisi Thuhgut’un ifadesiyle, "Osmanlı İmparatorluğu bu günden itibaren bir nevi Rus eyaleti hükmüne gimıişti." 25 Hele, adı geçen andlaşmayla, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ınn da Rus ticaret gemilerine açılması, Osmanlı tebaasını kışkırtmayı büsbütün kolaylaştırmıştı: "Rus ticaret gemileri Boğazlar’dan serbest geçiş hakkından faydalanarak, Ege Denizi’ndeki adalarda'yaşayan Rumlar’a ve Karadağhlar’a boyuna kaçak silah ve mühimmat taşımakta onları isyana kışkırtmakta idiler." 26

II. Katerina, 176874 TürkRus Harbi’nde İstanbul yolunu açmak için Kırım’a yerleşmek istiyordu. Adı geçen harp esnasında Rusya’nın Kırım’ı yutuşu, tam bir "iç ihtilâl", sonycu oldu. Çariçe, buraya da adamlarını göndererek, özellikle Kırım han ve kalgaylannı (veliaht prenslerini) Osmanlı Devleti aleyhine tahrik etti. Onlara Ruslar: "Siz Cengiz sülalesinden müstakil bir hanlık iken, bir müddetten beri Osmanlı Devleti’nin hükmü altındasınız. Hakkınızda türlü türlü hareket icra ve âdeta kendi valileri gibi hanları azl ve tayin ediyorlar. Eğer bizimle beraber hareket ederseniz, eski istiklâlinizi almayı taahhüt ederiz" diyorlardı. Ruslar, bunda başarılı olmuşlar, Kırımlılar, Osmanlı Seraskeri’ne cephe alınışlardı. 27 Osmanlı kuvvetleri, Kınm’a karadan giriş kapısı Ur Kale’de Ruslar’a karşı cansiperane savaşıyorlar, burasını Ruslar’a bırakmak istemiyorlardı. Fakat Ruslar, kaleyi içten fethetmişlerdi. Birkışım Tatar prenslerini kandırarak, kale kapılanın onlara açtırmışlar, bu sebepten kale 8 Temmuz 1771’de düşmüştü, Kınm Seraskeri İbrahim Paşa neye uğradığını bilemedi, "Ur Beyi olan Tatar Prensi (Kınm Hanı Sahib Giray’ın Kalgay’ı Şahin Giray) yanma gelip, Moskoflar’la yaptığı gizli anlaşmayı açıkladı. Bir ihanet ürünü olan bu durum, Osmanlı birliklerinin dağılmasına sebep oldu."28

176874 TürkRus Harbi’nde Kınm’ı Osmanlı Devleti’ne sâdık olarak savunacak en diyaretli han Kınm Giray’dı. II.Katerina, ondan kurtulmak için Sirapulo isimli bir Rum hekimi elde ederek, onu zehirletmişti. 29

II.Katerinâ, Kınm’ı Rusya’ya hemen ilhak edecek şartların henüz olgunlaşmadığını görerek, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması’yla ilkin ona bağımsızlık verdirdi. Bu, onu Osmanlı Devleti’nden tecritle ilhaka ara bir merhale olacakdı. Sonra, bu sırada Avrupa’nın Büyük Devletleri de Kınm’ın Rusya’ya ilhakına karşı idiler. Ur Kalesi ’nin kapılarını Ruslar’a açarak, onlara uşaklığını gösteren Şahin Giray, Kınm’ın bağımsızlığını müteakip Petersburg’a götürülmüş, Ruslar’ın her türlü oyunlarına gelecek şekilde burada yettirilmiş, tam bir Rus uşağı yapılmıştı. II. Katerina, durum olgunlaşınca, Şahin Giray’ı Kırım’ın başına getirip, burasını ilhak planlarını tatbike başladı. Bu sırada bağımsız "Kınm Devleti" ’nin başında han olarak Devlet Giray bulunuyordu. Çariçe, bir kısım Kınm devlet adamlanna rüşvet vererek, onlara, Devlet Giray aleyhine propaganda yaptırdı. Ardından da "îşte halk Devlet Giray’ı istemiyor" propagandasına sanlarak, sonunda onu Kınm’dan kaçmak zorunda bıraktı. Ardından da Petersburg’dan getirilen Şahin Giray’ı han yaptı.30

Şahin Giray, ülkesini Rus âdet ve protokollerine göre idare etmeye başlayınca, halk onu "kâfir" ilâh edip, 1783’de hanlıktan uzaklaştırdı. Kaçan Şahin Giray, Ruslar’a sığında. Halk, yeni han olarak onun kardeşi Bahadır Giray’a biat etti. Bunun üzerine Rusya, Şahin Giray’a haksızlık edildiğini ileri sürerek, onu zorta işbaşına getirmek için Mareşal Potemkin komutasında Kırım’a büyük bir ordu soktu. Bahadır Giray kaçtı. Kırım, Ruslar’ın kuklası Şahin Giray’a da yârolmadı. Potemkin, 19 Nisan 1783’de Kırım’ın Rusya’ya ilhak edildiğini açıkladı. Kırım için asıl büyük acılar şimdi başlıyordu. Ruslar, ilhakı reddedip direnen30 bin Kınnılı’yı kılıçtan geçirdiler. Binlercesi de Rumeli ve Kafkasya’ya göçtü.31 32

Sırplar’ı Tahrik

Sırplar, 19. asrin başlarına gelene kadar Osmanlı Devleti’nin idaresinde huzur içerisinde yaşayan sâdık bir tebaa idiler. Osmanlı Devlet düzeninin bozulması yanında, Sırplar’ın şuuraltına hapsedilmiş bağımsızlık duygularının uyanması sonucu, 1798’de Osmanlı yönetimine karşı isyan ettikleri görüldü. Asıl büyük isyan, Kara Yorgi ’nin liderliğinde 1804’de başladı.

Sırplar’ı isyana sevkettiren diğer bir sebep de ötedenberi bunlar üzerinde olan Rusya'nın tahrikleri idi. İsyan eden Kara Yorgi, Çar’dan yardım istedi. Bu sırada Rusya, Napolyon Harpleri ile meşgul olduğu için istenilen maddi yardımı gönderemedi. Fakat, onu mânen tahrik etmekten geri kalmadı.3

Sıplar’a Rus yardımı 18O6’da başladı. Çünkü, bu tarihte yeni'bir TürkRûs harbi çıkmıştı. Türkiye açısından bu harbin belli başlı sebeplerinden biri de Rusya’nın Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine tahrikli idi. "Bundan başka, Akdeniz sahilleri ve adaları halkını dahi isyana teşvikten geri durmuyordu"33

Sırbistan’a Rusya’nın ilk resmi görevlisi K.Rodofinikin Ağustos 18O7’de geldi. Sırplar nezdinde Rusya’nın vâsiliğini kabul eden ilk resmi anlaşma da bu tarihte imzalandı.'34 Rodofinikin, Sırplar’ın Osmanlılar’la savaşıp, Rusya’nın harp yükünü hafifletmeleri halinde, onlara bağımsızlık vaadediyordu., Yapılan RusSırp ittifak andlaşmasma göre Ruslar, Sırbistan’a para, silah ve subay yardımında bulunacaklardı. Bagration, Kamensky ve Kutusov isimli subaylar Sırbistan’a gönderildi. Fakat, buraya geniş çaplı Rus askeri yardımı gereği gibi ulaşamadı. 35

Osmanlı kuvvetleri, Sırp isyanını 18O7’de bastırdılar. Ruslar, 1812’de Osmanlı Devleti’yle Bükreş andlaşması’nı imzalayana kadar Sırplar’ı tahrike devam ettiler. Adı geçen andlaşmaya eklenen bir maddeyle, Sırbistan’a muhtariyet veriliyordu. Ruslar bu muhtariyeti, Osmanlı Devleti ile imzaladıkları 1817 ve 1826 tarihli andlaşmalarla da iyice genişletip, pekiştirdiler. Osmanlı Devleti’nin ilk defa bir tebaasına muhtariyet vermesi, onun diğer tebaalarına kötü örnek oldu. İlkin Rumlar’ı etkileyerek 182 l’de isyan etmelerine yolaçtı.

Rumlar’ıTahrik

Rusya’nın Rumlar’ı tahrike, daha I. Petro zamanında başladığı ve bunu II. Katerina zamanında artırdığından bahsetmiştik. 19. asrın ilk çeyreğine gelindiğinde ise, Ruslar’ın Rumlar’ı tahrike iyice sanldığmı görüyoruz. Rumlar arasında, "Katerina II. ’nin tahta çıkışma kadar Osm anlı hâkimiyetine karşı herhangi genel bir ayaklanma olmuş değildi... Gerçekte Yunanlı diye bir milletin varolduğu tam unutulmak üzereyken, her yerde aptal ve suç ortağı arayan Rusya, dini uyuşma bahanesiyle himâyesini teklif etti. Bir kıpırdanma başladı. Kendilerini zavallı filan hissettiklerinden değil, yağma ve paylaşılacak büyük servetler söz konusu olduğundan, Rus altını, uyutulmuş içgüdülerini uyardı." 36

Bu sefer Rusya, Yunanlılar’ı daha iyi tahrik ve onları isyana sevk için 1814’de Odesa’da bir cemiyet kurdurmuştu. "Bizans İmparatorluğu’nu ihya etmek isteyen Rusya, Ortodoks cemaatleri ihya etmek mazeretini uydurarak, Odesalı iki Rum ve bir Bulgar’a Etniki Eterya Cemiyeti’ni kurdurmuştu." 36 37 Rusya hükümeti, Türk İmparatorluğu’ndan kopma olayı sonucu kurulacak yeni Yunan Krallığı üzerinde kendisinin büyük nüfuzu olacağı düşüncesiyle Etniki Eterya’yı gizlice tahrik ediyor, destekliyordu."38

Etniki Eterya ve Rum isyanının Rusya’daki en büyük destekçisi, Korfu’lu Rum Kont Jean Capodastrias (Kapudistirya) idi. Kapudistirya, 18O9’da Rusya’nın hizmetine ginniş, Rusya Hariciye Nezareti müsteşarlığına kadar yükselmiş, 1814 Viyana Kongresi’ne Rus delegesi sıfatıyla katılmıştı. Eski Yunanistan’ı yeniden kurmak ve bunun kralı olmak istiyordu. 39 Adı geçen kongrede, Yunanlıların Kimâye edilmesini istemiş, fakat bu isteği reddedilmişti.

Kont Kapudistirya, 1819 ilkbaharında memleketi olan Korfu Adası’na geldi. Burada Rus konsolosu Mihalaki ile görüştü. İkisinin işbirliğiyle, 6 Nisan 1819’da Rumlar’ı isyana teşvik eden imzasız bir bildiri yayınlandı.40

Kapudistirya, Etniki Eterya’nın mânevi lideri idi. Eterya için bu kâfi değildi. Gelecekte planlanan bir ihtilâl için bunu sevk ve idare edecek lider aranıyordu. Eterya’nın kurucularından İksanto, Petersburg’a gidip, Kapudistirya’ya fiili liderlik teklif etti. Kapudistirya, Rusya Hariciye Nezareti müsteşarı olmasını ileri sürerek bu teklifi kabul etmedi.41 "Jean Capodantrias, hareketin başına geçmeyi reddedip, İpsilanti ailesinin bir ferdi, Rus ordusu tümgenerali, Çar’ın yaveri Aleksandr’ı tayin etti. Aleksandr İpsilanti, Hetairie’nin (Eterya’nın) başına getirildi. Efendisine, isyanın başına geçeceğini bildirince, Çar: ‘Olur, Yunanistan’da silahlı bir ayaklanma olursa Kazaklar yardıma gelir’ demişti.” 42

A.İpsilanti, E.Eterya’nın başına geçince, bu cemiyet daha da güçlendi. Osmanlı İmparatorluğu’nda Rumlar’la meskun bütün alanlarda teşkilatlandı. Hatta bu sırada, Ortodokslar’ın ruhani lideri Patrik Grigoryos bile Elcrya’ya dahil olmuştu. Patrik’in gizli bildirilerinde, Rum ahali isyana teşvik ediliyordu.43

İsyan hazırlıklarını tamamlayan E.Etcrya, ilk isyanı Romanya’da başlattı.A. İpsilanti, 6 Mart 1821’de emrindeki kuvvetlerle Rusya’dan Prut ırmağını geçerek Boğdan’a girdi. İsyanı burada başlatmasının sebebi, burasının Rusya ile sınır olduğunu gözönüne alarak, isyanın Rumlar lehine Rusya’yı da harekete geçireceğini ummasındandı. 44 Sonra, başarısız olursa, Rusya’ya rahatlıklakaçabilirdi.

A.İpsilanti, isyanı başlattığı zaman Çar I.Aleksandr Laybach Kongresi’nde bulunuyordu. Bu kongrenin amacı, Avrupa’da I.Napolyon Harpleri’yle bozulan sulh ve dengeyi yeniden kurmaktı. Çar, İpsilanti’nin isyanını kongre delegeleri huzurunda, "cesur çocuk" şeklinde nitelendirip alkışlayınca, Avusturya Başbakanı Mettemich’in sert tepkisine maruz kaldı. Çünkü, bu sırada devletlerarası durum isyanları tahrike uygun değildi. Diğer delegeler de I.Aleksandr’a karşı çıkınca, Çar, İstanbul’daki büyükelçisi Baron Straganou’ya bir direktif göndere' rek, Rusya’nın hiç bir ülkede dahili sulhü bozmak istemediğini Bâbıâli’ye bildirmesini istedi. Çar, İpsilanti’yi görünürde desteklemiyordu. Ama, isyancılara, gizlice büyük yardımlarda bulunmaktan geri kalmadı. 45 Çar I. Aleksandr,"... isyanıı milleti Rum’u zâhiren inkâr etmiş ise de yine Hocabey’e (Odesa) Memleketi Osmaniye’nin her tarafından kaçıp gelen Rum firarilerine ruble tâbir ettikleri akçeden yüz bir ruble nakit gönderdi." 46 La Gorce’ye göre de I. Aleksandr, E.Eterya’ya muazzam para yardımında bulunuyordu. 47 Sonra, Eflak, Boğdan ve Yunanistan’da görevli "Rus konsolosları ile bazı Rusya zâbitanı işbu cemiyete dahildiler." 48 Nitekim, 1821’de Sakız Adası’nda Rumlar’ı isyan ettiren Rus konsolosu, takibata mâruz kaldığını öğrenince buradan kaçmıştı. 49

A.İpsilanti, Romanya’da (Eflak ve Boğdan) Romenler’i de kendilerine destek için isyana kışkırttı ise de başarılı olamadı. Çünkü Romanya halkı, Rum değil Latin’di. Sonra, "Eflak ve Boğdan ahalisi, hem Rumlar’ın tahakkümünden kurtulmak (bu sırada bu iki eyalet, İstanbul’dan atanan Rum voyvodaların idaresinde idi) ve hem de imtiyazlarını genişletmeye muvaffak olmak emelinde idiler."50                                      '

Romenler’i ittifakına alamayan A.İpsilanti, Bulgarlar’ı almayı başardı. Çünkü bu sırada, Bulgarlar iyice Rumlar’ın nüfuzunda idiler. Bulgar tüccarların hemen hemen hepsi, Rum burjuvazisi ve sosyetesiyle bütünleşmişlerdi. Bulgar tüccarlar, E. Eterya’ya büyük para yardımlarında bulundular. İpsilanti, Rum papazların tahrikleriyle galeyana gelen göçmen Bulgarlar’dan, Romanya’da bir askeri birlik kurdu. Mora’daki Bulgarlar da Rum isyancıları desteklediler.51

Yunan isyanı, Romanya’dan Mora’ya sıçrayınca büsbütün alevlendi. Osmanlı Devleti, tebaası bütün Rumlar’ı sıkı takibata aldı. İsyancılarla işbirliği ortaya çıkan Patrik Grigoryos, Patrikhane’nin orta kapısında idam edildi. By idam olayı, Rum isyanını büsbütün artırıyor, hatta Avrupa’yı bile Türkiye’nin aleyhine çevirmeye başlıyordu. Bu sırada I. Aleksandr’ın ölmesi sonucu Rus tahtına I. Nikola’nın geçmesi, Osmanlı Devleti’ni iyice zora soktu. Çünkü I. Nikola, "Yunan İsyanı"nı kullanarak Avrupa devletlerini Türkiye’den tecrit edip, ona harp ilânına hazırlanıyordu. Bu sırada, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü savunan İngiltere, Fransa ve Avusturya, ilkin Yunan isyanına destek vermediler. Fakat daha sonraları, özellikle İngiltere ve Fransa, gerek kamuoylanndan gelen baskılar ve gerekse Yunanlıların kullanımını Rusya’nın elinden almak doğrultusundaki politik hesaplarıyla Yunanlılar’ı desteklemeye başladılar. Özellikle, 1827’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın yardımıyla Mora’daki Yunan isyanının bastırılması, Rusya’nın yanında önce Fransa, sonra İngiltere’yi de Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirdi. 6 Temmuz 1827’de Bâbıâli’ye bir nota veren bu üç devlet, Sırbistan ve Romanya misali Yunanistan’a muhtariyet verilmesini istediler. Bâbıâli bunu reddedince, 20 Ekim 1827’de Osmanlı donanmasını Navarin’de yaktılar. Bu sırada, Yeniçeri Ocağı da kaldırıldığı için Osmanlı Devleti kara ordusu yönünden de iyice zayıflamıştı. Rusya, Osmanlı Devleti’nin gerek bu zayıflığım ve gerekse "Yunan Meselesi" sebebiyle Avrupa devletlerinden teçrit edildiğini görerek 1828’de Türkiye’ye harp ilân etti. Harp süresince Yunan isyancıları, Osmanlı Devleti’ni güç durumda bırakmak için Ruslar’ın yanında yeraldılar.

182829 TürkRus Harbi’nde birkısım Bulgarlar’ın da Ruslar’ı desteklediği görüldü. Ruslar, Tuna’yı atlayıp Bulgaristan topraklarına geçince, "müteakiben âsi Bulgarlar Rus ordusuyla birleştiler. Ruslar, eli silah tutan her Bulgar ve Hristiyan’a silah ve cephane dağıtarak, isyan ve istila hareketini kolaylaştırdılar. Bulgurlar, Ruslar’a büyük yardımlarda bulundular. Yiyeceklerini verdiler. İstirahatlarını sağladılar ve nakliye vasıtalarını Ruslar’a tahsis ettiler. Hatta icap ettiği yerde tercümanlık yaptılar. Böylece Ruslar, istila ettikleri topraklarda Müslüman ahalinin katlini seyrede seyrede büyük bir şölenle Edirne’ye doğru iİcrledilcr." 52

Rus orduları Edirne’ye gelince, Osmanlı Devleti sulh istemek zorunda kaldı. 14 Eylül 1829’da yapılan Edime Andlaş. ması’yla, Yunanistan’a muhtariyet veriliyordu. Fakat İngiltere, işi daha da ileri götürerek bağımsızlık isteğinde bulundu. Buna sebep, "Yunan Meselesi" nde Rusya’dan daha atak davranıp, kurulacak "Yunanistan Krallığı"nda kendi nüfuzunu öne çıkarmaktı. Nitekim muhtar Yunanistan, İngiltere’nin gayretleriyle 8 Nisan 1830’da bağımsızlığına kavuştu. Böylece Yunanlılar, Ruslar’a yâredilmemiş, kurulan Yunanistan devletçiğindeki nüfuz, büyük ölçüde Ingiltere ve Fi nsa’nın üzerinde kalmıştır.

Balkanlar’da Panislavist Tahrik

185418*55 Kırım Harbi, Rusya’nın Kudüs’deki Mukaddes Yerler’in imtiyazlannın yeniden Ortodokslar’a verilmesini, giderek, Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın hâkimiyetine girmesini istemesinden çıkmıştı. Bunu, kendi menfaatlanna aykırı bulan İngiltere, Fransa, Sardunya ve Avusturya devletleri Rusya’ya cepha alınca, Rusya isteklerini harple elde etmek istemiş, fakat yukanda adı geçen devletlerin meydana getirdiği ittifaka yenilmişti. 1856’da yapılan Paris Andlaşması sonucu, Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını tek başına himâyesi elinden alınarak, bu himâye, andlaşmaya taraftar devletlerin müşterek himâyesine verilmiş, Rusya’nın Karadeniz’de harp gemisi inşası vfe bulundurması yasaklanmıştı.

Paris Andlaşması’nı aleyhine bulan ve bundan büyük rahatsızlık duyan Rusya’nın ilk fırsatta bunu ortadan kaldırmak için harekete geçtiği görüldü. En büyük muhatabının Osmanlı Devleti olması sebebiyle, bu devleti güçsüz düşürüp yıkmak uğrunda faaliyetler geliştinneye devanı elti. İşte tanı bu sırada Panislavizm gündeme geldi. Buna sebep, 19. asrın bir "milliyetcilikrasîı" karakteri taşıması oldu. 1789 Fransız İhtilâli fikirleri, milliyet ve ırk esasına dayalı devletlerin kurulmasını hedef alıyor, bu fikirlerin Avrupa’ya yayılmasıyla birlikte, bir çok ırk ve din unsurlarını bünyesinde banndıran imparatorluk rejimlerini tehdide başlıyordu. Bunun sonucu, "safi ırk" esasına dayalı devlet felsefeler geliştirilmiş, Alman ırkının birliği dahilinde devlet kurmayı hedef alan "Pancermenizm", İtalyan birliğini temel edinen "Panitalyanizm" cereyanlan doğmuştu.

Bu cereyanların kendisini göstermesini müteakip, bunları taklitle, 19. asnn ikinci yarısında, İslavlar’ın birliğini esas alan "Panislavizm" cereyanı ortaya çıkmıştı.

Panislavizm’den en büyük zaran gören devlet, Osmanlı Devleti oldu. Çünkü bu devlet, Sırp, Bulgar ve Karadağlı gibi İslav ırkından olan unsurlan bünyesinde banndınyordu. Rusya’nın, 19. asnn üçüncü çeyreğinde Panislavizm politikası takibe başlaması ve hele bütün varlığını bu ideale adamış General Nikola Pavloviç îgnatiyef’in 1864’de Türkiye’ye büyükelçi olarak atanması, Osmanlı Devleti için büyük bir talihsizlik oldu. "Rusya’nın İstanbul’daki sefiri N.P.İgnatiyef, en hızlı birPanislavist’ti. Panislavizm doğrultusunda etkili bir politika takip ediyordu. İlk çabası, Paris Andlaşması’nı değiştirmek, bundan sonra, İstanbul ve Boğazlar’ı Rusya’nın kontrolüne almak ve İslav halka yardım programını uygulamaktı. İgnatiyef, İstanbul’da kaldığı sürece, Osmanlı hükümeti ve aynı zamanda diğer devletler için huzursuzluk ve korku kaynağı oldu." 53

RusyalI panislavistlerden N. Y. Danilevsky, "Panislavizm’in İncili" sayılan "Russia and Europe" eserini yazmıştı. Bu eserde, başkenti İstanbul olmak üzere, Balkanlar’daki bütün İslavlan’ı içerisine alan ve lideri Rusya olan bir "İslav Federasyonu" nun kurulması ideali işleniyordu. İgnatiyef, İstanbul’da kaldığı sürece, bu ideali gerçekleştirmeyi kendisine amaç edinmişti. 54

İgnatiyef, panislavist amaçlarını gerçekleştirmek uğrunda :        çok yönlü planlar geliştirdi. Osmanlı devlet adamlarına hulul  edip, onları kullanmak da planlan arasındaydı. 1870 yılına kadar

bunu başaramamıştı. Çünkü bu sırada, sadrazam olan Ali ve Fuat Paşalar İgnatiyef’e yüz vermemişlerdi. 1870 de Ali Paşa’nın vefaat edip, yerine Mahmut Nedim Paşa’nın sadarete getirilmesi, İgnatiyef’in ekmeğine yağ sürdü. Mahmut Nedim, "ne yaptığını bilmeyen, yahut bilmediğini yapan sadrazamdı,"55 Onun bu ehliyetsiz ve liyâkatsız hali, Ruslar’ın kolaylıkla nüfuzuna düşüp kullanılmasına sebep oldu. "Devrin nâdir yetiştirdiği zeki, bilgili, kurnaz teşkilatçı ve entrikacı bir diplomat olan Rus elcisi İgnatiyef, M. Nedim Paşa’yı daha ilk sadaretinde avucunun içine almış, kendisini âdeta devletin başmüşaviri, hatta görünmez sadrazamı yapmıştı. " "Sakalını Rusya elçisi Ignatiyef’in eline veren" M. Nedim Paşa’ya halk, "Nedimof lakabını takmıştı. 56 57 Abdurrahman Şeref’e göre de, Büyük Devletler’den birine istinat ederek politika takip etmek ve iktidarda kalmak, devrin devlet adamlarının âdeti olduğu üzere, M, Nedim Paşa dâ "Rusya’ya iştinat" ı kendisine meslek edinmiş, İgnatiyef’in verdiği akılla hareket ederek, "vatana ihanetten başka bir şey olmayan" icraatlarda bulunmuştu. Öyleki, Mahmut Nedim’siz "General İgnatiyef ne kadar çalışsa daha ziyâde fenalık edemezdi."58

 General İgnatiyef’in M. Nedim’i ve hulûl ettiği diğer Osmanlı devlet adamlarını kullanma planı kendisini şu şekilde gösterdi: Osmanlı Devleti’nin ıslahatlarla güçlenmesini önlemek; devlet çarkını bozarak huzursuzluklara sebep olmak; Balkanlar’da İslavlar’ın isyanlarını kolaylaştıracak tetbirleri almak; Avrupa devletlerini, Osmanlı Devleti’nden teçrit edip, Türkiye’yi olgun bir meyva gibi Rusya’nın ağzına atmak.

Osmanlı ıslahatlarını sabote etmek çerçevesinde İgnatiyef’in üzerinde durduğu zat Mithat Paşa olmuştu. Onun Bulgaristan’da yaptığı ıslahatlar, Bulgarlar’ı huzurlu hale getirip, onların Osmanlı Devleti’ne daha iyi bağlanmasını sağlayacağı için Rusya’daki Panislavist Komiteler ve İstanbul’da İgnatiyef tarafından istenilmiyordu. İgnatiyef, Mithat Paşa’yı Bulgaristan’dan uzaklaştırıp, ıslahatlarını akim bırakmak için Sultan Abdülaziz’i onun aleyhine devamlı kışkırtıyordu. Bu uğurda, Mithat Paşa’nın Mısır gibi Bulgaristan’ı Osmanlı Devleti’nden koparıp, burada istiklâlini ilân edeceği propagandasını yapıyordu.5

M. Nedim Paşa sadrazam olunca İgnatiyef, onu kullanarak Balkanlar’da Osmanlı Devleti lehine olan ne kadar ıslahat varsa onları ortadan kaldırmaya çalıştı. İlk işi, Vilayet Kanunu’nu yürürlükten kaldırması oldu. Bulgaristan’da, "Mithat Paşa’nın eşkiya çetelerine karşı müdafaa için köylerin halkından tertip ederek Tuna boyuna diktiği ihtiyat askerler teşkilatı dağıtılmış, Tuna sahillerindeki karakollar da kaldınlmış ve bu yüzden üç sene sonra ortaya çıkan Bulgaristan vakasının sebepleri kolaylıkla hazırlanmıştır." 59 60 61

M.Nedim Paşa, İgnatiyef’in aklına uyarak Baron Hirş’le Bâbıâli arasında önceden imzalanan "Rumeli Demiryolları Mukavelesi" ni de feshetmişti. İgnatiyef’in Bâbıâli nezdinde, Bulgar Panislavistleri’ne yardım uğrunda önemli bir girişimi de onların Rumlar’dan ayrı, ( adına "Bulgar Eksarhlığı" denilen kendi kiliselerini kurmalarına yardım etmesi olmuştur. Sadrazam olunca "General İgnatiyef, Mahmut Nedim Paşa’ya dört elle sarılıp ve Mahmut Paşa dahi tamamiyle o taraf dönüp Ruslar’ın arzusu ne ise onun tervicine (destekleme) başlamış ve ezcümle İslav ittihadına mukaddeme (başlangıç) olmak için Bulgar kilisesinin Rum kilisesinden müstakil bir Eksarhlık idaresine verilmesini Ruslar 78 seneden beri Bâbıâli ’ye sık sık teklif ettikleri halde devletçe zararlı bulunarak vükelâ buna muvaffakiyet etmeyerek geciktirmişler iken Mahmut Nedim Paşa, General İgnatiyef’in bir iltimasıyle (yapılmasını isteme) hemen buna muvaffakiyet ve sekiz seneden beri vüt kelânın dayanıp karşı durduğu böyle bir önemli meseleyi zannıncâ halletmiş olup, Moskoflar’ın tayin etmiş oldukları bir papazı Eksarh tayin etmiş ve bunun üzerine Bulgarlar Rum Patrikhanesi’nden ayrılmasıyla Rum papazlarının yerine Rusya okullarında terbiye görmüş İslav papazları gönderilmiştir ki, Bulgaristan’ın fesadı bunlar vasıtasıyla tertip olunmuştur." 62 Öyle ki, 1870’de Bulgar Eksarhlığı’nın kurulması, Bulgar milli hareketinin büyüyüp gelişmesine bir dönüm noktası olmuş, Bulgar uyanışının liderliğini üstlenmiştir. 63

Yine Mahmut Nedim Paşa, İgnatiyef’in telkinleriyle memur tayinlerine de başlayarak, devlet çarkını altüst etmiş, özellikte Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın rütbelerini elinden alarak, onu memleketi İsparta’ya sürmesi, Paşa’nın Sultan Abdülaziz*e kin bağlamasına sebep olmuş, bu da 30 Mayıs 1876’da Sultan’ın hal’i ile düğümlenmiştir. Ahmet Mithat Efendi, eserinde memur tayinleri ile ilgili olarak şunları yazar. "Ekseriya valilik ve mutasarrıflık gibi büyük memuriyetlerin medarı husulü Rusya Sefarethanesi’ne müracaat ve dehalet (yardımına sığınma) olduğu inkar ve setri (gizlenmesi) mümkün olmayan hakikatlerden olup, memuriyetlerinde bekâ bulmak isteyen memurların dahi orada ikamet eden Rus konsoloslarıyla uyuşması zamanın âdetlerindendi. Zira, İgnatiyef’in İstanbul’da bir dediği iki olmuyordu."64

İğnatiyefin tehlikeli oyunlarından bir diğeri de Türkiye’yi Avrupa’da teçrit edecek faaliyetler geliştirmek oldu. Bunlardan birisi, "Tenzili Faiz Meselesi" dir. Osmanlı Devleti, Kırım Harbi’nden beri Avrupa’dan borç para alıyordu. Bu borçlar, giderek artmış, ödenemeyecek duruma gelmişti. Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, buna bir çözüm yolu ararken, her konuda olduğu gibi bu konuda da İgnatiyef’in fikirlerine başvunnuştu. Rusya Büyükelçisi’nin verdiği fikir, borç faizlerinin, borç sahiplerinin görüşleri alınmadan yarıya indirilerek ödenmesi istikametinde oldu. M. Nedim Paşa, bunu hiç düşünmeden kabul etti. Bunun Osmanlı Devleti’ne zararları büyük oldu:"... Rusya kabinesinin ve hakikatı halde Panislavizm güruhunun Devleti Âliyye hakkında derkâr (bilinen) olan sui (kötü) niyetinin icrasına Avrupa’h mâni idi. Faizlerin böyle bir vazı hodserâne (akılsızca) ile tenzili (indirme) ise, ellerinde Devleti Âliyye eshâmı (senetleri) bulunan Avrupa ahalisinin husumetine sebep olmakla RusyalI mafizzamirini (içinde olanı) icrayı fırsat bulmuştur." 65

Türkiye’yi Avrupa’dan tecrit uğrunda İgnatiyef’in tertiplediği olaylardan biri de 6 Mayıs 1876’da Selânik’te meydana gelen ve adına "Selânik Vakası" denilen olaydır. Olay şu şekilde ceryan etmiştir: Panislavistler tarafından Müslüman kılığına sokulan bir Bulgar kızı, Selânik İstasyonu’na gelip, trende bulunanlara din değiştirdiğini söyledikten sonra yanına üç jandarma alarak, kendisinin hükümet konağına götürülmesini istemiş, bu olup bitenler, biri Yahudi, diğeri Hristiyan iki memur tarafından Amerikan Konsolosu’na telgrafla bildirilmiştir. Bir Rum olan ve Bulgar komitacılarıyla ilişkisi bulunan bu konsolos, derhal harekete geçerek, 150 Bulgar’a Bulgar kızını jandarmaların elinden Amerikan Konsolosluğu’na kaçırtmış, bu sırada kızın çarşafı parçalanmıştır. Müslüman olduğunu iddia eden bu kızın maruz kaldığı hakaret karşısında galeyana gelen 35 bin Müslüman, Saatli Camii’den hareketle Amerikan Konsolosluğu’nun önüne gelerek kızın hükümete teslimini istediler. Daha sonra adı geçen camiide yeniden toplandılar. Aralarında, "para ile tutulmuş serseriler vardır. Camiye nasihat için gelen Vali ve Refet Paşa, caminin medrese odalarına hapsedilirler. Zâbit Bölük Ağası Hüsnü Efendi, Alman ve Fransız konsoloslarının camiye girmemelerini söyler. Bunlar, bu sözü dinlemeyerek camiye girince öldürülürler. Ayrıca, limandaki bir Fransız gemisi de yakılır. Olay, İngiliz Konsolosu’nun araya girip, kızı hükümete teslim etmesiyle yatışır; ama olay Avrupa’da Türkiye aleyhine büyük galeyana sebep olur. 66

İgnatiyef ve Panislavistler’in, Osmanlı Devleti’ni Avrupa’dan tecrit etmek uğrunda en önemli girişimlerini, Balkanlardaki İslav toplumlun nezdinde isyan hareketlerini başlatmaları teşkil etmiştir. İlk Panislavist isyan hareketleri, daha 1856 Paris Andlaşması’nı müteakip hemen kendisini göstennişti. Bu uğurda, Karadağ bir üs olarak kullanılmak isteniliyordu. 1860’da Rusya’dan gelen subaylar, Karadağ ordusunu yeniden düzene sokmuşlardı. 67 Ruslar’ın kendilerine verdikleri destekten şımaran Karadağlılar, komşuları BoşnaHersek’in İslav ahalisini Osmanlı Devleti aleyhine tahrik etmeye başladılar. Bunun sonucu, 1862’de Ömer Paşa komutasında bir ordu Karadağ üzerine sevkedilerek isyancılara gereken ders verildi. 68 Bu sırada Sırplar da Osmanlı Devleti aleyhine tahrik ediliyorlardı. Moskova İslav Komitesi’nden I.S.Aksakov, 1862’de "Sırbistan Üzerine" isimli yazısında, Balkanlar’daki bütün İslav halkın Türkler’iri boyunduruğu altında inlediğinden bahisle, kurtuluş için İslavlar’ın isyan bayrağını açması gerektiğini vurguluyor, buna öncülük etmek uğrunda en uygun İslav grubun Sırplar olduğunu yazıyordu.69

Ruslar, bu arada Girit Adası’nda 1866’da çıkan Rum isyanının da faili olmuşlardı. İsyan, Rusya’nın Hanya Konsolosu 'Danderino’nun kışkırtmalarıyla başlamış, beynelmilel bir me

sele haline gelmişti. İsyanı müteakip Sultan Abdülazizin huzuruna çıkan General İgnatiyef, Girit’in Yunanistan’a terkini istemişti.

Panislavistler’in isyanlar yoluyla Avrupa’yı Türkiye’den tecrit eden en esaslı girişimleri, Bulgarlar’ı Osmanlı Devleti’ne isyan ettirmeleri oldu. Ruslar, daha II. Katerina zamanında Bulgarlar’ı Türkiye aleyhine kışkırtmaya başlamışlardı. 18061812 ve 182829 tarihlerindeki TürkRus harpleri büyük ölçüde Bulgaristan’da cereyan etmiş, bu harplerde bir çok Bulgar gönüllüsü Rus ordusu saflarında yeralmıştı. 182829 TürkRus Harbi’ni müteakip Bulgaristan, Rus ajanlarının faaliyetlerinin hızlandığı bir alan haline geldi. 19. asrın ortalarında Rusya’nın Bulgaristan üzerindeki politikası iyice netleşti. Çar II. Nikola, bağımsız bir Bulgar devleti kurmayı aklına koymuştu. 185455 Kırım Harbi’nde başanlı olsa idi bunu gerçekleştirecekti.70 71

Kırım Harbi’ni müteakip, işin içine Panislavizm hedefleri de eklenince, Bulgaristan’da Rusya’nın tahriklerinin iyice hızlandığı görüldü. Burasının İstanbul’a çok yakın olması sonucu Bulgaristan ahalisini isyana sevketmek kolay olmuyordu. Bu sebepten Bulgarlar’ı isyana hazırlama uzun zaman almış, bu uğurda özellikle eğitim ve öğretim yoluyla hulûl politikası uygulanmıştı. Ruscuk’daki Fransız Konsolosu Eynaud, Fransız hükümetine sunduğu 2 Kasım 1969 tarihli raporunda, okullar, öğretmenler ve papazlar vasıtasıyla Rusya’nın Bulgarlar’a nasıl hulûl ettiğini şöyle açıklıyordu: "Rusya, Türk İmparatorluğu’ndaki Bulgarlar’ı kendi ileri karakolu durumuna getirmek için yalnız şiddet yollarına bel bağlıyor görünmemektedir. Bu yoldaki denemeler şimdiye kadar başanlı olmadı... Bulgar köylüsü sadece maddi menfaatleriyle meşguldür. Ama Rusya taraftan grup bugünkü durumda Panislavizm davâsmın köylüler arasında az taraftar bulmasına gelecek kuşağın hararetli sempatisinin kazanılmasına ve şimdiden çocukların elde edilmesine engel olmadığım anlamaktadır. Rusya, genel eğitimi yönetecek duruma hâkim olmayı ummaktadır. Kabul etmek gerekir ki, bu alanda daha

Ş şimdiden ciddi başarılar elde edilmiştir. İhtilâl hazırlamak güç, pahali ve tehlike dolu bir iştir, okullan ele geçirerek bütün bir kuşağın fikrini istenilen yönde değiştirmek ise kolaydır. Bunun ş için öğretmenleri yetiştirmek ve onlara maaş vermek yeter. Rusya işte bunu yapmaktadır... Bugün, Bulgar öğretmenlerinin beşte dördü oradan gelmektedir... RusBulgar öğretmenler, kendilerine uygulanan sisteme göre çocuklarını yetiştirmekte, eğitimi siyasi bir âlet yapmaktadırlar... Verdikleri eğitim, basitin basitidir, ama Çar’ın iyilikleri, bütün Slav vatanının kaderi üzerine öğrencileri uzun uzun yetiştirmektedirler... Osmanlı Hükümeti’ni Bulgar milletinin zâlimi, Batılı devletleri de Bulgar milletinin kurtuluş gücünü geciktirmeyi isteyen düşmanlar olarak göstermektedirler. Çar’a dua, dersin başında ve sonunda çocuklara tekrarlattmlmaktadır. Sultan’ın adı ise, resmi olarak ancak mükafaat dağıtımı gibi bir Türk memurunun hazır bulunduğu törende anılmaktadır." 72 Bulgaristan’da, bütün papazlar ve öğretmenler, Panislavist komitelerinin üyeleri olmuşlardı.

Bulgarları tahrike yönelik Moskova’dan destekli Bulgar Panislavist komiteleri, Odesa ve Bükreş’te üstlenmişlerdi. 73 Bu komiteler vasıtasıyla "Rusya’nın takip ettiği politika, gizli tahriklerle halkı ihtilâle sevk idi. Eğer ihtilâl kopmaz ise, bu sefer de devamlı istek ve notalarla fevkalâde şartlar ileri sürüp, Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki iyi hisleri yıkmaya çalışmak, sonunda, Rusya’nın himâyesinde Hristiyanlar’a büyük faydalar vaadetmek, onların Çar’ı en iyi bir dost olarak düşünmelerini sağlamak, Sultan’a bağlılıklarını en az seviyeye indirmekti."74

Panislavistler, Bulgarlar’ı isyana hazııiarlarken, 1875’de de Hersek’te bir Panislavist isyan çıkarmışlardı. 13 Nisan 1875’de Bosna vilayetinin Nevesin kazası Hristiyanlan’nda 120360 kişi, vergilerin ağırlığı, Osmanlı jandarmasının zulmünden şikayetle Karadağ’a gelmişler, Karadağ Prensi Nikola, mültecileri besleyemeyeceğinden bahisle, Hersek’e geri dönmelerinin sağlanmasını talep etmişti. Geri dönüşleri Osmanlı Devleti tarafından kabul edilen bu güruh, bundan cesaretle daha da şımararak, 5 Haziran 1875’de bir kervanı zaptedip, birkaç jandarmayı öldürmek ve Nevesin müdürünü de kaçırmak suretiyle ilk kanlı hareketleri başlatmıştı. 75 '

Bu sırada Sadrazam Esat Paşa idi. Esat Paşa, acizlik gösterip olayları önleyemeyince, bu olayları önleyeceğine dair sağda solda propaganda yaptırıp Sultan Abdülaziz’in kulağını doldurması sonucu ikinci defa sadarete getirilen M. Nedim Paşa’nın bu pozisyonu, Osmanlı Devleti için onun I. sadaretinden sonra ikinci bir talihsizlik oldu.

M. Nedim Paşa, bu sadaretinde de İgnatiyef’in aklıyla hareket etmeye başladı. Hersek isyanı, zâten İgnatiyef’in başı altından çıkmış, isyanın büyümesi için tetbirler almaya başlamıştı: "Bosna’da Rus ajanları tarafından tahrik edilen bir ayaklanma olmuştu. Bunun üzerine Bâbıâli Rusya’dan yardım istedi. Generai İgnatiyef, mahalli konsoloslardan aldığı raporlara göre, ayaklanmanın hükümete mübâlağalı bir şekilde aksettirildiğini, bu işe aşın bir ehemmiyet verilmeden sükunetle karşılamanın daha münasip olacağını söyleyerek Osmanlı hükümetini tedbir almamak hususunda ikna etti..." 76

Yukandaki isyan, Rusya’nın yanında Avusturya ve Sırplar tarafından da destekleniyordu. Avusturya’nın emeli, isyancılara j hoş görünüp, BosnaHersek’i ülkesine ilhaktı. Sırbistan Prensi Milan ise, "Büyük Sırbistan" ideali ile yaşıyor, BosnaHersek’i de bunun sınırlarına dahil için Hersek isyancılarını tahrik ediyordu. 77~İsyancılara Karadağ da destek verince, Bâbıâli Karadağ Prensi’ni protesto etmek zorunda kaldı. 78

' Hersek’deki isyan karşısında en büyük hata Bâbıâli’den : kaynaklandı. Sadrazam M. Nedim’in İgnatiyef’in aklı ile hareket

etmesi facialann en büyüğü oldu. Başlangıçta, İgnatiyef’in tavsiyelerine uyulmayıp âsiler üzerine 12 tabur askergönderilebilsCydi, isyan kolaylıkla söndürülebilirdi. Bu yola gidilmeyince, az sayıda olan isyancılar sonunda otuz bine çıktı. Nihayet isyan, büyük bir ordu ile kanlı bir şekilde bastırılıyor, bu durum Avrupa’nın Türkiye aleyhine dönmesine, ve müdahalesine sebep oluyordu. 79

Hersek’deki isyanın büyümesi, Bulgaristan’da planlanan Panislavist isyanın çıkmasını kolaylaştırdı. Panislavist ajanları, Bulgarlar’ı 1875’de isyana kışkırtmışlar, fakat başarılı olamamışlardı. Bu sefer Hersek isyanı, onlara yeni bir fırsat vermişti. Bu yeni isyanı, Eflak’dan gönderilen Georgi Benkovsky yöneteçekti. Yapılan hareket planı şöyle idi: "Ayaklanma 1/13 Mayıs günü çıkanlacaktır. Ayaklanma başlar başlamaz Edime, Filibe, Tatarpazarcık, Karlova, İhtiman, İzadi ve Sofya şehirleri ile ayaklanmayâ zarar verebilecek bütün köyler yakılacaktır. Demiryolları, telgraf hatları ve. köprüler tahrip edilecektir. Ayaklanmaya katılmak istemeyen Bulgarlar’a karşı bütün şiddet yolları kullanılacak Ve bunlar ayaklanmaya katılmaya zorlanacaktır. Karışık köylerin Türk halkı öldürülecek, bunların evleri yakılacak ve mallaruyağma edilecektir. Ayaklanma bölgeleri içindeki Müslünıan köyleri yakıldıktan sonra, önemli geçit ve yollar tutulacak, Bulgar aileleri belli yerlerde toplanacak, silahlı çeteler bazı yerlerde de savunmaya geçeceklerdir." 80

"İşte bu sırada Filibe sancağına bağlı Avratalan ve Otluk köylerinde ihtilâl patladı. Bulgarlar, Müslüman köylerini yağmalamaya, halkı korkunç biçimde toptan öldünneye ve yoketmeye başladılar. İstanbul’dan asker yetişinceye kadar Müslüman halk mal ve canını korumak için yer yer silahlandı... İslâm halk ile Bulgarlar arasında oluşan düşmanlık kanlı bir biçim aldı... Sekiz yüz evi ve sekiz bin nüfusu olan Batak köyü en çok yıkıntıya uğrayan yeryerden biri oldu.

Bu durumlar Ruslar’a büyük bir yakınma fırsatı verdi. Para ile kandırılan bir takım Avrupa basını çok abartmalı, kamuoyunu heyecana getirici yazılarla kıyıma uğrayan Bulgarlar için yanıp yakılmaya başladılar. Dostumuz olan İngiltere’de kamuoyu çok üzüntü duyuyor, muhalefet partisi başkanı Gladiston, ‘Türk vahşeti’ ni ileri sürerek DerbyDisraeli kabinesine sert bir biçimde saldırıyor, düşmanlık saçan konuşmaları ile kamuoyunu heyecanlandırıyordu... Bulgarlar’ın yaptığı kıyam ve cinayetler hiç dikkate alınmadı... General İgnatiyef’in etekleri zil çalıyordu. Osmanlı Devleti’nin başına yağan iftira yağmuru ve felâket, Panislavistler’in uzun bir süreden beri besledikleri kinle dolu kalplerine sevinç dolduruyordu. Doğu Sorunu, artık korkunç bir çıkmaza girmişti. Hakkımızda Avrupa’da ve eski dostlarımızdan bir yardım ve bağlılık gösterilmesine yollar tıkanmıştı. " 81

Sadrazam M. Nedim Paşa, Bulgar Meselesi konusunda İgnatiyef’in aklıyla hareket etmeyipde, durumun gerektirdiği etkili tedbirleri zamanında alsaydı, Bulgaristan isyanı çıkmaz, çıksa bile zamanında bastırılırdı. M. Nedim Paşa, İgnatiyef’in tavsiyeleri sonucu bölgedeki bütün uyanık memurları buradan uzaklaştı rrtîış,'Hersek isyanında olduğu gibi İgnatiyef’in tekliflerine uyarak isyan bölgelerine asker sevketmemiş, müdafaasız kalan Müslüman halk, kendisini savunmak zorunda kalmıştı.

Bulgar isyanını çıkaranlar, yurt dışından gelen Panislavist Komiteler, isyan bölgelerinde bulunan Rus konsolosları idi. Bilhassa Rüs konsoloslarından, Filibe Konsolosu Naiden Gerov büyük rol oynamıştı. Bu babtan olarak, İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Henry Elliot, 7 Mayıs 1876’da İngiltere Hariciye Nâzın Lord Debry’e çektiği bir telgrafta şunları yazıyordu: "Rusya’nın Filibe Viskonsolosu bir Bulgardır. Uzun zamandan beri ihtilâl komiteleriyle ilişkisi olup, olayların faili olduğunu kabul etmek lâzımdır. Benim yakın zamanda hatırıma geldiği üzere, onun memleketten kesin olarak uzaklaştırılmasını söyledim." 82

Öir Bulgar olan Gerov’un Filibe’ye Rus konsolosu olarak atanması, daha işin başında hata idi. Çünkü, yerlilerden konsolos tayin edilmezdi. Sonra, Gerov Ruslar hesabına casusluğu ortaya çıkınca Türkiye’den Rusya’ya kaçmış birisi idi. 83 İşte bütün bu aykınlıklara rağmen İgnatiyef Gerov’u, M.Nedim Paşa üzerindeki nüfuzunu kullanarak Filibe’ye konsolos tayin ettirmişti.

Ruscuk’daki Rus Konsolosu Maşenin, Varna’daki konsolos Daskalav’un yanında "Belgrad ve Dubrovnik konsolosları olan Kartsev ve Yanin, Bulgarlar’ı desteklemekte önde geliyorlardı. Bilhassa Yanin, isyan şefleri ile direkt ilişki içerisinde bulunuyordu. Hepsinden ziyâde 1864’den beri Bâbıâli’de Rusya’nın Büyükelçisi olarak bulunan General İgnatiyef’in ileri politik nüfuzu ve gizli propagandası çok etkili idi." 4

Bu sırada Hersek ve Bulgar isyanlarıyla Osmanlı Devleti’ni iyice bunaltan Pahİslavistler, Sırbistan ve Karadağ’a da Türkiye’ye karşı harp ilân ettirdiler. Bu harpten Sırbistan’ın hedefi, Panislavist emellerden hareketle, Ortaçağ’daki "Büyük Sırbistan" ı yeniden kurmaktı. Bu harp, tam bir PanislavizmTürk çatışması halini almış, Rusya’dan çok sayıda Panislavist gönüllü gelip Sırp ordusu saflarında Türler’e karşı savaşmıştı. Bu gönüllülerin başını, Rus generali Ceineyev çekiyordu. 84 85 

TürkSırp Harbi’nde, Sırbistan’ın ağır bir yenilgiye uğraması üzerinde Rusya, Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom vererek harbin durdurulmasını istedi. Gerek bu ültimatom, gerekse devam etmekte olan Hersek ve Bulgar işyardan, Avrupa’da büyük heyecan meydana getirmişti. Başta İngiltere olmak üzere, Avrupa’nın büyük devletlerinin araya girmesiyle Balkan meselelerine bir hal çaresi bulmak için Aralık 1876’da İstanbul’da bir konferans toplandı. Konferansta insi y ati fi ele geçiren İgnatiyef, işleri devamlı yokuşa sürerek, Osmanlı Devleti’ni uzlaşmaz gösterip onu Avrupa’dan tecritle Rusya’ya harp ilân ettirmek istiyordu. Bilhassa Bulgar isyanı, Avrupa’yı Türkiye’den tecride yetmişti. Asıl suçlular Panislavist komitacılar olduğu halde, Müslümanlar suçlu gösterilmiş, Avrupa’da Haçlı ruhu yeniden uyanmış, Gladiston gibi Türk düşmanı devlet adamlarının nezdinde "Türkler’i Avrupa’dan Asya’ya sürmek" hedef haline gelmişti. İşte bu sebeplerdir ki, Panislavistler’in bütün hareket noktası, İngiltere’nin Türkiye’den tecridi gerçekleşmişti. Öyle ki, İngiliz Hariciye Nâzın Debry, bununla ilgili olarak şunlan söylemişti: "Eğer Rusya Bâbıâli’ye harp ilân ederse, Majesteleri’nin hükümetinin fiili olarak kanşması imkansız hale gelecektir" 86 Rusya’nın da bütün arzusu bu idi. Nihayet, İngiltere’nin tecrit olmuşluğundan cesaretle Nisan 1877’de Osmanlı Devleti ’ne harp ilân etti. 87

Harbin sonunda Osmanlı Devleti yeniliyor, imzalanan Ayastefanos ve Berlin Andlaşmaları’yla Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık veriliyor, Bulgaristan ise, Balkan Dağlan ile Tuna Nehri arasında Osmanlı Devleti’ne pamuk ipliğiyle bağlı muhtar bir devlet haline geliyordu. Bu olup bitenleri müteakip Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni içten yıkma uğrunda kullahabileceği Hristiyan tebaa olarak yalnız Ermeniler kalmıştı.

Ermeniler’in Kullanılması

Osmanlı Devleti’nin Enneni tebaasını kışkırtarak onu içten yıkmaya yönelik Rusya politikası, daha I.Petro zamanında başlamış, II. Katerina ile iyice hızlanmıştı: "Asya yolu üzerinde İSe, başlıca Hristiyan kavmi, Ermeniler’di. Katerina II., Osmanlı seferleri esnasında Enneniler’i gözden kaçırmamış ve onları Müslümanlar ve Türkler aleyhine teşvik etmiştir. Bu teşviklerden cesaret alan bir Ermeni piskoposu Oşep Argotyan, bir ‘Ararat Krallığı Projesi’ hazırlayarak Petersburg’a takdim etmiş ve bu proje Çariçe hükümeti tarafından tasvip olunmuştu. Fakat, Rus orduları aşağılara pek sarkamadıklanndan ‘Ararat Krallığı’ hayali de Rus arşivlerinde gömülü kalmıştır." 88

19. asrın başlarındaki Rusyaİran harpleri sonucu İran’ın yenilmesiyle, 18.04’de Erivan ve çevresi Ruslar’ıri eline geçince Rusya, Osmanlı Ermenileri’ni daha rahatlıkla kullanabilme imkanlarına kavuşmuştu: "Rusya hükümeti, Enneniler’in kendi fütuhat emelleri için gayet iyi bir âlet olabileceklerinin kısa bir zamanda farkına varmış ve onları bu yolda kullanmaya başlamıştı.

Ermenistan tâbiri, Rusya tarafından tamamıyla siyasi manâda kullanılmakta ve ileride İskenderun Körfezi’ne çıkmayı, yani Akdeniz’e ayak basmayı hedef tutmakta idi." 89

Ruslar Ermeniler’i, 1804 Rusyaİran, 1806 ve 1812 TürkRus, 1825 Rusyaİran ve 182829 TürkRus harplerinde "Bağımsızlık" vaatleriyle Türkler’e ve İranlılar’a karşı tahrik edip kullanmışlardı. Fakat, bu harpler sonucu avantajlı duruma geçen Ruslar sözlerinde dunnadılar. 1827’de Erivan ve çevresine kesin olarak yerleşerek "Enneniler’i Ruslaştırma siyasetine başladılar. Bu cümleden olarak, Ermeni dilini unutturmak uğrunda 1836’de Enneni ilkokullannı kapattılar. Enneniler’in Ruslar’a hizmeti zorunlu kılındı. Enneni bağımsızdık hareketinin şampiyonu Nerses, Kalogigos olunca (18431857) Ruslar’ın bütün bu tecavüzlerini sürekli protesto etti. Bunların hiç bir tesiri olmadı. Durum daha da kötüleşti." 90 91

Böylece, Rusya’nın Enneniler’e bağımsızık vaadlerinin içyüzü iyice ortaya çıkmıştı. Fakat bütün bunlar, Ermeniler’in gözünü açmadı. Ruslar’ın kışkırtmaları sonucu, 185455 TürkRus Harbi’nde Kars şehri ve çevresindeki bir kısım Ermeniler’in Ruslar safına geçip Türkler’e karşı savaştıkları görüldü/

1856 Paris Andlaşması’ın müteakip, Doğu Anadolu’da Osmanlı tebaası üzerindeki Rus tahrikleri büsbütün arttı. "Aynı zamanda Ermeniler arasında, Osmanlı idaresine karşı koymak maksadıyla, gizli teşkilat faaliyetine geçildi. Bu kabilden olmak üzere 1872’de Van’da ‘Kurtuluş Birliği’ adını taşıyan gizli bir cemiyetin kurulması bu gibi faaliyetin ilki idi. Rus ajanları bir müddetten beri ‘Türk Ermenistan’ ı adını verdikleri beş vilayette kışkırtma faaliyetine hız vermişlerdi." 92

Rusya, 187788 TürkRus Harbi’nde Doğu Anadolu Cephesi’nde Osmanlı Kuvvetlerine karşı çarpışan Rus askeri birliklerine Ermeni asıllı General Boris Milkon’u komutan tayin etmişti."... Boris Milkon, ordusuyla Eruzurum’u zaptettiği sırada propagandaya başladı. Bölgenin her tarafına özel memurlar, papazlar göndererek Enneniler’i ‘Salip namına ittihada ve Rusya hükümetine itaata davet ediyordu. Fakat, Ruslar’ın Doğu vilayetlerini işgalleri üzerine telaşa düşen İngiltere hükümetinin tazyiki ile Erzurum’un tahliyesinden bahsedilirken II. Aleksandr’ın emriyle General Boris Milkon ikinci bir plan tertip etti. İslâmlar’ın işkencelerini esas addederek Asya’nın mazlum Hıristiyan Ermenileri’ne bir himâye meselesi çıkarıldı. Ermeniler her tarafta ihtilâle teşvik edildi. Rus askerinin himâyesiyle arzularının tahakkuk edeceği temin ediliyordu. Fakat General Milkon’un gayreti, bir netice temin etmiyordu. Milkon’un teşvikatma mukabil Emıehiler’de bir umursamazlık vardı. Hiç bir Ermeni Padişah’a karşı isyan fiilinde bulunmuyordu. Dört yüz senelik bir mâzi Enneniler’in istiklâl fikirlerini imha etmişti. Milkon da bu ciheti itiraf ediyordu: ‘Bütün mesaim heba oldu. Hiç kimseye meram anlatamk mümkün değil... Buradaki Hristiyanlar başka bir soyda, itikatta kalmışlar’diyordu." 93

Doğu Anadolu’da, 187778 TürkRus Harbi’nde Rusya’nın tahriklerine pek az Ermeni kanmış, Enneniler’in büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’ne sâdık kalmışlardı. Çünkü, bu bölgede Müslüman nüfusa oranı % 20 olan Enneni azınlığı huzur ve refah içerisinde yaşıyordu. Bunu, Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda itiraf eden Enneniler’in Halep mebusu Monak Efendi ile Erzurum mebusu Hamazosb Elendi, Rusya’nın himâyesine hiç bir zaman muhtaç olmadıklannı açıklıyorlardı.94

187778 TürkRus Harbi’nde Türkiye’nin yenilmesi, Ermenicilik hareketinin baş tahrikçilerinden İstanbul’daki Enneni Patrikhanesi’ni harekete geçirmişti. Patrik Nerses, andlaşma görüşmeleri için Rus delegeleri Ayastefanos’a (Yeşilköy) geldikleri sırada Rusya Sefiri General İgnatiyef’in huzuruna çıkarak ondan, Doğu Anadolu’nun "Ermenistan" adı altında Rusya’nın himâyesinde bağımsız olmasını istiyor, bü olmaz ise, andlaşmaya bölgedeki Ermeniler’le ilgili ıslahat maddesinin konulmasını talep ediyordu. Patrik’in bu isteği yerine getirilmiş, Ayastefanos Andlaşması’na Enneni ıslahatlan ile ilgili bir madde konulmuştu. 95 Daha sonra bu madde, 1878 Berlin Andlaşması’na da 61. madde olarak girdi.

1878 Berlin Andlâşması’nı müteakip bütün Ennenicilik olaylan bü 61. madde üzerine kuruldu. Emıeniler, bahsedilen maddenin uygulanması halinde, bunun kendilerini bağımsızlığa götüreceğine inanıyorlardı. Nitekim, Enneni ihtilâlcilerinden Nurias Ceras, 1879’da yayınladığı bir broşürde bu babtan olarak şunları yazıyordu:"... Gerçi Avrupa biz özgürlük vermedi, ama bize öyle bir madde bağışladı ki, bu bizi, erişmek için yanıp tutuştuğumuz amacımıza ulaştıracaktır."96 97 Sultan II. Abdülhamid de bu gerçeği bildiği için şunları söylüyordu: "Bizden Sırbistan, Yunanistan ve Romanya’yı almakla Avmpa ellerimizi ve bacaklarımızı kesmişti. Bütün bunlara karşı Ösnıanlı milleti sessiz kalmıştır. Fakat, bir Ermeni sorunu yaratmak ile bağrımızı deşmek istiyorlar. İşte buna dayanamayız. Kendimizi savunmak zorundayız ve savunacağız."

Sultan II. Abdülhamid, Ermenilerle ilgili 61. maddeyi uygulamayınca, bu sefer de onların ve onları destekleyen Büyük Devletler’in boy hedefi haline geldi. Suİtan’ı ıslahata zorlamak uğrunda 1890’h yıllarda Doğu Anadolu’da dışarıdan kaynaklı Ermeni isyanları başladı. Bu isyanları organize eden ihtilâl cemiyetleri Taşnak, Hıncak, Ramgavar Hmcak v.s. gibi cemiyetlerdi. Bu cemiyetler, İngiltere ve Rusya’da kurulmuş, adı geçen devletler tarafından finanse edilmişti. Rusya’nın rolü ile ilgili olarak II. Abdülhamid hatıralarında şunları yazar: "Ermcniler’in bizden hiç şikayetleri yoktu. Fakat Ruslar, Bulgaristan üzerindeki emellerine ulaşınca, Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni bir parça daha koparmak için Ermeniler’i pannaklarma doladılar. Gönderdikleri ajanlarla, önce papazları, öğretmenleri ele geçirdiler; sonra da bunları, macera düşkünü Enneniler’i bizim aleyhimize çevirdiler." 98 Şunlar da bu uğurda bir Ermeni’nin itiraflarıdır: "Hatırlanmalıdır kİ, Enneni sorunun doğuşundan beri illerde ve hükümet merkezlerinde yapılan gösteriler, daima Kafkasya Ennenileri’nden olan şahıslar tarafından yapılmıştır. İhtilâl vaatleri, fikirlerini de Rusya Ermenileri’ne borçluyuz." 99 E.Granville de şunlan yazar:" ‘Enneni Meselesi’, Avrupa’ya uygarlık dışı Müslüman taassubu ile Batı’ya yaklaşmak için çırpman Enneniler arasında yüz yıllık bir çatışma şeklinde tanıtılmıştır. Gerçekte bu düşmanlık, yabancı entrikaların ürünü bir sonuçtur. Geçmişteki TürkErmcni ilişkilerine bir göz atılacak olursak, bu iki ırkın yüzyıllar boyunca en ufak bir anlaşmazlığa düşmeden dostça yaşadıktan görülür.100

1878 Berlin Andlaşması’nı müteakip İngiltere’nin de Ermeni Meselesi’ne kendi emelleri doğrultusunda hızla sanlması, bunu menfaatlerine aykırı bulan Rusya’nın 1890’11 yıllarda adı geçen mesele karşısında gerilediği görüldü. Fakat Osmanlı Devleti, 1914 Ekimi’nde Almanya’nın safında İtilaf Devletleri’ne (İngiltere, Fransa ve Rusya) karşı savaşa girince, adı geçen devletler, özellikle Rusya Ermeni Meselesi’ni yeniden gündeme getirdi. Ermeniler’i, Türkiye’yi içten çökertmek için kullanmayı planlamışlardı: "İtilaf Devletleri, Enneniler’e pek çok ümit bağlamışlardı. Ötedenberi siyasi çıkarlanna âlet ettikleri bu unsuru, bu defa da Osmanlı hükümeti aleyhine kullanmak için tahrik ve teşvike başladılar. " 101 102 103 Bilhassa, Rusya ile Doğu Anadolu’da sınırlarımız olması sebebiyle bu devletin Türkiye Ennenileri üzerindeki tahriki en ileri safhada idi. Türkiye I. Dünya Harbi’ne girer girmez Rus Çan Tillis’e gelerek, buradan Türkiye’deki Ermeniler’e hitaben bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride, "Enneniler! Beş asırdan beri birçoklarınızın, altında ezildiği ye hâlâ ezilmekte olduğu istibdattan kurtulup hürriyete kavuşacağınız saat geldi’" deniliyor, Ermeniler’in Rus ordularına hizmet etmeleri halinde onlara bağımsızlık vaadediyordu. “

Rus Çarı’nın tahriklerine aldanan Enneniler’in Ruslar’ın yanında yeraldıklan görüldü. Enneni ihtilâl komitelerinden Taşnak Cemiyeti’nin Enneni halka hitaben yayınladığı bir bildiride bu babtan olarak şunlardan bahsediliyordu: "Rus ordusu hududda ilerler ve Osmanlı ordusu çekilirse, her tarafta birden,, eldeki vasıtalarla ayaklanılacaktır. Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacaktır. Resmi müesseseler ve binalar bombalarla uçurulacak ve yakılacaktır. Hükümet kuvvetleri içeride meşgul edilecek ve levazım birlikleri vurulacaktır. Eğer Osmanlı ordusu ilerleyecek olursa, Ermeni askerleri, silahlarıyla birlikte Ruslar’a intikal edecek, kıtalanndan kaçıp çeteler kuracaklardır..."

Yabancı kaynaklarda da Doğu Anadolu’da RusErmeni işbirliği ile ilgili olarak şunlar yer alır: "Harpten önceki Rus polilikası, Milli, Ermeni Hareketi’ni, Osmanlı saltanatının parçalanmasını kolaylaştırmak ve Rusya’nın Şarki Anadolu vilayetlerini ele geçirmesini hızlandıracak bir vasıta olarak görmüş, ve hatta bu hareketi kısmen bizzat kendisi meydana getirmiştir." 104 "Hareket bölgesindeki Ermeniler, açıktan açığa Ruslar’la işbirliği yapıyorlardı... Ermeni gönülleri sık sık Türk geri kollarına ve yalnız başına gidenlere saldınyorlardı."105 106

Ermeniler’in Rusjar’a yardım etmeleri sonucu, Doğu Anadolu’daki Osmanlı askeri birlikleri kötü durumlara düşürülmüş, bunun sonucu, bu bölgenin büyük bir kısmı Ruslar’ın eline geçmişti. Osmanlı hükümeti, daha feci halleri önlemek için ErmeniRus işbirliğini kırmak uğruda 14 Mayıs 1915’de "Tehçir Kanunu" nu çıkararak, haklı olarak Ermeniler’i harp bölgelerinden uzaklaştırmıştır. Bu sırada, İtilaf Devletleri arasında yapılan Türkiye?yi paylaşım andlaşmalaiıyla, Türkler’e isyan etmeleri karşılığı Ermeniler’e verileceği vaadedilen Doğu Anadolu bölgesindeki Rus işgal bölgeleri Rusya’ya ilhak edilmiş, Enneniler, emperyalist devletler tarafından bir kere daha aldatılmış ve kullanılmıştır. Bir kere başta Rusya, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasını istemezdi. "Zira, bu halde kendi tebaasından olan milyonlarca Ermeni tabii olarak hemcinsleriyle birleşmek isteyeceklerdi. " Bu konuda II. Abdülhamid de şunları yazar: "Aslına bakılacak olursa Ruslar, Türkiye’de müstakil bir Ermenistan kurulmasından yana değildiler. Çünkü kendi sınırlan içinde de Ermeniler vardı. O zaman bunlar da bu bağımsız Emıcniler’e katılmak isteyeceklerdi. Ruslar’ın hesabı, kendi Ennenileri’nin ağzına bir parmak bal çalmak, Türkler’in başına bir gaile çıkarmaktan ibaretti." 107

I. Petro’dan beri Rusya’nın Ermeniler’i Türkiye’ye karşı kullanmaktan bütün emeli şu idi: "Bir gün Ermenistan’ı ele geçireceğini ve bu suretle Anadolu içinden geçerek Akdeniz’e ineceğini ümit ediyordu."108

Rusya’da 1917’de Çarlık Rejimi yıkılıp, yerine Komünist Rejim kurulunca, bu rejimin de yukarıdaki aynı politikayı takip etmek istediği görüldü. Komünist Rus şefleri ile Türk delegeleri arasında BrestLitovsky'de sulh görüşmeleri devam ederken, Pravda gazetesinin 13 Ocak 1918 tarihli nüshasında Lenin ve Stalin imzalı "13 Nolu Dehre" adıyla bir bildiri yayınlanmıştı. Bildiri, Doğu Anadolu’daki Ermeniler’le ilgili komünistlerin görüşlerini ihtiva ediyordu. Bildiride, askeri birliklerin "Türk Ermenistanı" ndan çekilmesinden sonra, bölgede "Ermeni milisleri" kurulması, sürülmüş ve göç elmiş Ermeniler’in buraya geri dönmesi, seçilmiş mebuslardan kurulu bir geçici "Ermine hükümeti" nin teşkili v.s isteniliyordu. Bu bildiri ile komünistlerin amacı, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Emıeni devleti kurmak, bunu, sonunda Sovyet Ermenistanı’na ilhak edip Akdeniz’e yaklaşmaktı. Osmanlı delegeleri, yukandaki istekleri şiddetle reddettiler.109

Komünist İhtilâl’i müteakip, Çarlık Rusyası’nın orduları Doğu Anadolu’dan çekilmeye başlamışlardı. Rus askerleri çekilirken, onların varlığından cesaret alan Ermeniler, Erzincan, Erzurum, Kars ve Ağrı’da büyük katliamlara giriştiler. Bunları tenkil için Milli Mücadelc’yi yürüten Ankara Hükümeti, Kâzım Karabekir’i görevlendirdi. 24 Eylül 1929’de Ermeni çetelerinin üzerine yürüyen Türk Ordusu, Kars’a kadar olan bütün alanı Ermeniler’den geri âldı. 3 Aralık 1920’deKâzlm Karabekir’le Ermeniler arasında Gümrü Anlaşması imzalandı. Bu andlaşma sonucu Ermeniler, Sevr Andlaşması ile Doğu Anadolu’da kendilerine verilen bütün vilayetlerden vazgeçtiler.

İSYANLARDA FRANSA’NIN PARMAĞI

Misyoner Faaliyetlerinin Başlaması

Fransa, Türkiye’yi içten yıkmaya yönelik faaliyetlere 17. asrın ilk çeyreğinde Misyoner faaliyetleriyle başladı. Bunun, esasını, aynı dinden olması sebebiyle. Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasının dinî hislerini tahrikle, onları kendisine çekip, emelleri doğrultusunda kullanmak teşkil ediyordu. Fransızlar, bu uğurda kendileri de Katolik olmaları sebebiyle Katolik Mezhebi’nin iki tarikatı Cezvitler ve Fransiskenler’i kullandılar. Özellikle Cezvitler’in faaliyetleri en ileri safihada olmuş, 1563’de Türkiye’ye giren bu tarikat, 1773’e kadar tam 190 yıl Fransız büyükelçilerinin himâyesinde faaliyet göstermiştir.

Fransa’nın ilk Misyoner faaliyetleri, Lübnan’da oturan Maruniler üzerinde 15. asrın girişinde başlamıştı. 1 Daha sonra bu faaliyet, bütün yerli Katolikler ve giderek Ortodoks Hristiyanlar üzerinde de yaygınlaştırıldı. Hele, Kral XIV. Louis (16431715) zamanında Osmanlı İmparatorluğu’nun varlık ve 110 bütünlüğü, CezvitFransız işbirliğinden kaynaklanan ciddi ve yıkıcı Misyonlerlik faaliyetleri ile karşı karşıya geldi,

Cezvitler, İstanbul, İzmir, Ege Adaları, Halep, Kıbrıs, Irak, Suriye Filistin’de Fransız sefirlerinin himayesinde yoğun bir Katolik propagandasına girişmişlerdi. "Türkiye’deki Hristiyanlar’ın Katolikleştirilmesi, onların Türkiye’ye karşı rabıtalarını kesmek, doğrudan doğruya Katolik hâkimi Kral’ın (XIV. Louis) nüfuzu altına sokmak, icabında onların hukukunu müdafaa için Bâbıâli nezdinde teşebbüsatta bulunmak selâhiyetini istemek demekti. Binaenaleyh Türkiye’de yaşayan reayadan Katolikliği kabul edenler, Padişah’tan ziyâde XIV. Louis’e tâbi bulunacaklardı.

Avrupa’da Türkiye’yi parçalamak için çareler düşünülüyordu. Bu parlak zaferi elde edebilecek de kendilerinin fıkrince, ancak XIV. Louis olabilirdi. Efkârın bu teveccühü Loüis’in de zafer emellerini okşamıyor değildi. Keza, Türkiye’de oturan Hristiyanlar da Louis’i bü gayeye teşvik ediyorlardı. Fransa’nın Türkiye’deki eli kolu misyoner papazlardı. Onların Türkiye’de Katolik propagandası yapmaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun fethi için muhlisâne (dostlukla) bir usuldü. Daha doğrusu bunlar, Albert Vandal’ın dediği gibi Fransız ordusunun keşşaflarıydı. Fransa’nın şevket (büyüklük) ve sütûd (övülmüş) efsaneleriyle Şark Hristiyanlan’nın kafalarını dolduran, kalplerine Türkler’den kurtuluş emellerini veren onlardı. Bu emellerle canlanan patrikler, XIV. Louis’e kadar istirhamnâmeler yazmaya cesaret ediyorlardı. Antalya Rum Patriği, ‘bir gün olupta halâsımızı (kurtuluşumuzu) Allah’dan ve Zatı Haşmetânelerinden bekliyoruz’ diye yazmıştı. Halep Ermeni Patriği de uzun methiyelerden sonra, Ermeniler’e vâki olan dinî tebşirattan (müjdelemeden) birini zikrederek: ‘Ermenistan, Fransa’nın en kudretli bir kralı tarafından kurulacaktır’ diye yazmıştı. Kral IV. Louis, bu dinî tebşiratı üzerine almaktan büyük bir haz duydu."111

Fransız tarihçi Albert Vandal da Fransa’nın Türkiye’deki Misyoner faaliyetleri ile ilgili olarak şunları yazar: "Reaya arasında kendi mevcudiyetlerini idrak ederek istikbâlden ümitvar olanlar, milletimize teveccüh ediyorlar ve onu beklenen halâskâran olarak görüyorlardı. Rusya’nın parlak bir surette deruhte ettiği vazifeyi 112 kalben bize tahmil (yükleme) ediyorlardı. Bu devirde bir Rum, Ermeni veya İslav reayası, ırkının halâsını tasvir eder etmez, bütün tasavvurlarını Fransa’ya açıyor, bizden onun icrasınıbekliyordu. Bu nevi bir çok temayülleri hülasa eden bir kitapta, Hristiyan Türkiye Büyük Louis’in himâyesinde olarak gösterilmiştir. Bu himâyenin geleceği tafsil de edilmiştir. Ermeni Patriği, Louis’i ’Yeni Konstantin’ ünvaniyle tebcil eylemiştir. Katoliklerle beraber Rumlar da bir gün gelip Ayasofya’nın mihrabı üzerine Latin haçının, kilisenin büyük evladı eli ile parlayacağını bekliyorlardı. Misyonerler, bir müddet bu umumi itimadı kuvvetlendirmeğe çalıştılar.113

Fransa'nın Osmanlı sefiri Marqius De Bonnac da Kral XIV. Louis’e hitaben yazdığrbir raporunda, Misyoner faaliyetleriyle Türkiye’de elde etmek istedikleri hedeflerle ilgili olarak şunlardan bahseder: "Türkiye’de mukaddes dinimizin ilerlemesi için üç büyük gaye vardır: Türkler’in Hristiyanlaştınlması, mütezile (Katoliklik’ten çıkmış, Ortodoks olmuş Hristiyanlar) Rumlar’la Ermeniler’in birleştirilmesi, cehaletin ve kabalığın, bu iki kiliseye hissedilmeden soktuğu hataların veya salaletlerin kaldırılması.

Türkler’in din hakkmdaki kanunları o kadar sıkı ve itikatları o derece güçlüdür ki, Türkler’e bunlardan bahsetmeyi papazlar bile Misyonlerler’e mâni (engel) eylemişlerdir.

Misyonerler’in tesis ve terakkisini temin için iki usûl vardır: Birincisi, Padişah’ın ve erkânının nüfuzu, İkincisi de iki kilise (Rum ve Ermeni kiliseleri) reislerinin idaresi ve onlarla müzâkere. Bu iki usulün birincisi, bence daima tehlikeli ve tatbiki mümkün değildir. Hiçbir hükümdar yoktur ki, diğer bir hükümdarla ne kadar samimi ilişkisi olursa olsun, kendi reayasını ilgilendiren bir işine onun doğrudan doğruya kırışmasını hoş görsün ve huzursuz olmasın. Türkler de bu meselede diğerleri kadar hassastırlar. Ermenilerle Rumlar’in telkinatı yüzünden bu hassasiyet kesin bir kıskançlığa dönüşmüştür. Binaenaleyh dinî meseleleri bu noktalardan tutturmak imkansız gibidir... Bana kalırsa, Rumlar ve Ermenilerle bizim aramızda olacak ihtilâflar için, son derece lüzum hasıl olmadıkça, doğrudan doğruya Türkler’e mürâcaat etmemektir. Bizim için tutulacak yegane yol, Rum ve Ermeni kiliselerinin reislerini idare etmek ve hâkimiyetlerine ve örflerine doğrudan doğruya müdahale edilmeyeceğine ve cismani veya şahsi hiç bir menfaatin mesleklerine dahil olmadığına, bununla beraber uzun bir esaretin milletlerini mahkum ettiği cehaletten müteessir olarak, Papa ile Misyonerler’in kendilerine verdikleri talimattan maksat, işleri muhtelif zümreler için bir birleşmeye ve iyi idare edildiği takdirde de kendilerinin felâketlerini tahfif (hafifletme) ve Türkler’in zâlimane boyunduruğundan umumi bir kurtuluşa müncer olabilecek veçhe ile bütün işleri hissedilmeden umumi bir birleşmeye vardırarak ve aramızı ayıran engelleri azaltarak yekdiğerimizi hissolunmadan birbirine yaklaştırmaktan ibaret olduğuna onları ikna etmekten ibarettir."114

Fransız Misyonerleri’nin faaliyetlerinin büyük bir kısmı, özellikle Ortodoks Ermeniler’i Katolikleştirmek üzerinde yoğunlaşmıştı. 18. asnn başlarında, İstanbul’da otuz bin Ermeni’yi Katolik yaptıklarından bahsedilir. Bu durum, Bâbıâli’yi alarma geçirmiş, Cezviüer sıkı takibata alınmaya, hatta yakalanıp sınır dışı edilmeye başlanmıştı. Bunlar, Osmanlı Devleti’ni "tehdit edici gizli bir düşman" olarak görülüyordu. 115Hammer’in yazdıklarına göre de, "Cezvitler, Osmanlı hükümetine düşman olmak ve her tarafta nifak tohumlan ekmekle suçlanmışlar ve mahkeme olunmak üzere Divanı Hümâyûn’a çağrılmışlardı." 116 Böyle zamanlarda onlan himâye eden yine Fransız sefirleri oldu. Bir defasında Sefir Filip de Harlec, Bâbıâli’ye, eğer Fransız Misyonerleri yargılanıp, sınır dışı edilirse, pasaportunu isteyip Türkiye’yi terketmek tehdidinde bulunmuştu. 117Bâbıâli, çoğu zaman bu tehditler sebebiyle Misyonerler’e dokunamadı. Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını tahrik ederek bu zümrenin zihninde yaktığı "istiklâl ateşi", yukanda anlattığımız şekilde ilkin Fransız Misyonerleri tarafından yakılmış olunuyordu. Bu Misyonerler’in yıkıcı faaliyetleri, 1789 Fransız İhtilâli’ne kadar sürdü. Bu ihtilâli müteakip ise, Türkiye’de din esasından çok "milliyet, ırk" esasına dayalı olarak Fransa’nın yeni bir yıkıcı tahrik hareketi başladı.

·        I. Napolyon’un Tahrikleri

1789 Fransız İhtilâli fikirlerini yaymak, dünya üzerine Fransız hâkimiyetini kurmak için harekete geçen Fransız İmparatoru I. Napolyon, 19. asnn başlarında bütün devletler için büyük bir korku unsuru haline gelmişti. İlkin Avrupa’daki savaşlarıyla pek çok devleti mağlup edip, bunlar üzerinde hâkimiyet ve nüfuzunu kurduktan sonra, bu kıta dışında yeni bir mücadeleye atılıyordu. Buna sebep, büyük ölçüde İngiltere idi. I. Napolyon, bu devleti Avrupa’da mağlup edememiş, onu en kârlı sömürgesi Hindistan’da çökertmeyi kendisine emel edinmişti. Buna bir merhale için ilkin Mısır’a yerleşmeyi akima koymuştu.118 119

I. Napolyon, Mısır’ı ele geçirmek için 19 Mayıs 1789’da Toulon limanından Fransız donanmasıyla hareket elti. İngiliz donanmasının takibinden korktuğu ve Osm anlı Devleti’nin tetbir almasından çekindiği için seferin hedefi ve donanmanın hareket yönünü gizli tutmuştu. Temmuz ayı başlarında İskenderiye önlerine gelen I. Napolyon, karaya asker çıkararak 6 Temmuz’da İskenderiye Kalesi’ni ele geçirdi. I. Napolyon, daha bu sırada halkı idaresinde tutabilmek için hile ve desistere başvurmaya başladı. İskenderiye halkına hitaben yayınladığı bildiride şunlar yeralıyordu: "Ben memleketinizi tahrip ve yağma etmek ve Osmanlı idaresinden çıkarmak için gelmedim. Maksadım sizi Memlüklüler’in zulmünden kurtannak ve Fransızlar’a ettikleri hakaretin intikamını almaktır. Mahalli memurlarınız yerinde kalacak, .cami ve mescitleriniz kâmilen açık bulunacak ve her fert 5                          10

ırz, can ve malından emin olarak ibadetine devam edecektir." Aynı bildiride, Müslümanlar’ı aldatmak için şunlardan da bahsediliyordu: "Ey şeyhler, imamlar, çorbacılar ve memleketin iteri gelenleri, halka deyiniz ki, Fransızlar da hakiki Müslümandır. Bunu isbat eden şey, onların, Roma’ya girip Müslümanlarla harp yapılmasını durmadan tahrik eden Papa’nın tahtını devirmesi, Allah’ın, İslâmiyet’te mücadele etmelerini istediği iddiasındaki Şövalyelcr’i Malta’dan kovmuş olması ve Osmanlılar’ın şevketli Padişahı’nın her zaman dostu ve düşmanlarının düşmanı bulunmasıdır." 11

I. Napolyon, Bâbıâli’ya yazdığı hile dolu mektubunda ise, Mısır seferinin Osmanlı Devleti’nin aleyhine olmadığını, Memlüklüler’in zulmüne son verdikten sonra burasının Osmanlı hâkimiyetine bırakılacağını bildiriyordu.120 121

1 Ağustos 1798’de Fransız donanmasının İngiliz donanması tarafından Ebubekir Koyu’nda yakılması I.Napolyon’u iyice jtelaşa düşürmüştü. Onun artık, Fransa ile olan bağlan kesilmişti. 23 Temmuz’da Kahire’yi de ele geçirmesi sonucu Mu sır’a yerleşen I. Napolyon, bundan böyle ne yapacaksa emrindeki 40 bin kişilik Fransız kuvvetiyle yapacaktı. Bu kuvvetle Mısır’ı elde tutabilmek için halkın desteğine sahip olmak gerekiyordu. Donanmasını kaybetmesi sonucu, "bu Mısır Seferi’nin sonunun fena olacağını düşünerek sarsılmıştı. Üzüntü içinde idi. Hristiyanlığı tanımayıp, İslâm olduğunu bildirerek Osmanlılar’ı epeyce aldatmıştı... Ebukir Olayı’ndan sonra Osmanlılar ve Müslümanlar’ı. kendisine çekip, çevirmek, onlara yaklaşmak kaydına düşmüştü." 122

Ulema ve halkı kendisine çekmek için Kur’an okuyor, hatta camiye gidip namaz kıldığı bile oluyordu. Bu hareketleri sonucu I. Napolyon, Mısır’daki varlığını tasdik ettirmek için Ulemâ’dan fetva almak yoluna bile gelmişti." ...Ulemâ’dan şu yolda bir fetva almaya muvaffak olmuştur: "Madem ki Bonapart vahdaniyet ve Hz. Peygamber’i tasdik ediyor ve madem ki İslâm’a riayet ve ortan Memlüklüler’in zulmünden kurtanyor, hâkimiyeti Şer’an caizdir."123

I. Napolyon, takip ettiği makyavelist politika sonucu Mısır halkını aldatmayı başarmıştı. Mısır’da durumunu sağlamlaştırdıktan sonra, gerek burasım elde tutabilmek gerekse Hindistan Yolu’nu açmak için Suriye seferine hazırlanmaya başladı. Bu sırada, Mısır’daki Fransız işgaline karşı Osmanlı Devleti, İngiltere ve Rusya ile üçlü ittifak kurulmuş, Fransızlar’ı Mısır’dan çıkarmak için ortak askeri hareket başlamıştı.

I. Napolyon, Mısır’dan yanına 12 bin Fransız askeri alarak Suriye seferine çıktı. El Ariş ve Yafa kalelerini aldıktan sonra, 19 Mart 1799’da Akka Kalesi örterine gelip burasını kuşatmaya başladı. Kaleyi Osmanlı Komutanı Cezzar Ahmet Paşa savunuyor, bir İngiliz filosu da sahilden ona yardım ediyordu. I. Napolyon’un kaleyi düşürmek uğrundaki bütün hücumları başarısız kalmıştı. Asker sayısı, yiyecek ve mühimmatı giderek azalıyordu. Tam bu sırada I. Napolyon, bölgedeki Osmanlı hâkimiyetini yıkmak ve kendi durumunu kuvvetlendirmeyi hedef alan yeni faaliyet şekilleri geliştirmeye başladı. Bunların esasını, bölge halkını Osmanlı idaresine karşı ırkçılık ve mezhep ayrılığı esaslarından hareketle kışkırtmak ve onlara bağımsızlık vaadinde bulunmak teşkil ediyordu.

I. Napolyon, Akka’dan ilkin Lübnan’daki Katolik Maruniler’e yazdığı bir mektupta, Haçlı Seferleri’ni yeniden canlandırmayı üzerine aldığından bahisle, onları ordusuna gönüllü olarak katılmaya çağırıyordu. Fakat bu çağnya Maruniler’den çok az sayıda kişinin katıldığı görüldü.124

Dürzi Hâkimi Emir Beşir’e yazdığı bir mektupta ise, şunlardan bahsediyordu: "Maksadım, Dürzi milletini müstakil kılmak, vergiden kurtarmak ve ticareti için elzem olan Beyrut ile diğer şehirleri kendisine vermektir. Müşterek düşmanlarımızdan kurtulmak için, beni mümkün olduğu kadar çabuk görmek üzere bizzat gelmenizi veyahut birisini yollamanızı dilerim"125

I. Napolyon, Fransa’ya yardımları karşılığı Filistin’de bir "Yahudi Devleti" kurmak vaadiyle Yahudiler’i de tahrik etmişti. 22 Mayıs 1799 tarihli Moniteur Üniversel gazetesinda Asya ve Afrika Yahudileri’ne hitaben yayınladığı bildiride, bu isteğini ojolara duyuruyordu.126 Yahudiler de I. Napolyon’un tahriklerine aldanıp Osmanlı Devleti ’ne isyan etmediler.

I. Napolyon, Mekke Şerifi ve Vahhabiler’in lideri Abdülvahab’ı da tahrikten geri kalmadı. Mekke Şerifi’ne gönderdiği mektubunda, bazı Arap kabileleri ile birlikte Fransa’yla ittifak yapması halinde ona bağımsızlık vaadinde bulunuyordu.127 128 Kendisiyle işbirliğine gitmesi durumunda Abdülvahab’a daaynı teklifi yapmıştı, 9

I. Napolyon’un, Akka’dan civarındaki bölgelerde yaşayan ırk ve mezhep mensuplarını kışkırtmaya yönelik faaliyetlerinin Osmanlı Devleti aleyhine bir etkisi görülmedi. Bütün bu Fransız hileleri ve yıkıçıhğma karşı Osmanlı Devleti de karşı tetbirlerini almıştı: "Bâbıâli, Mekke Şerifi, Halep Kadısı, Trabluşşam (Beyrut) Beylerbeyi ve Şam, Mısır valilerine Araplar arasında dağıtılmak için yolladığı bir beyannâmede, Fransızlar’ın hakiki mahiyetlerini, prensiplerini din bakımından çürütmekte ve İs

*70 lâmlar’ı onlara karşı cihada davet etmekteydi." “ Akka önlerinde mağlup edilen I. Napolyon, Mısır’a dönmek zorunda kalmıştı.

Haziran 1799 ayı başlarında Mısır’a gelen I. Napolyon’un, burada yeni bir yıkıcı faaliyet olarak Mısır milliyetçiliğini tahrik ettiği görüldü. Bu uğurda ortaya attağı baş slogan "Mısır Mısırlılann’dır" olmuştu. Buna fiili bir başlangıç olarak, Mısır’a Osmanlı Devleti tarafından atanan memurları azlederek, yerlerine Mısırlılar’dan memurlar atama faaliyetine girişti. Bu, "Mısır’ın Osmanlı idaresinden ayrılmasına resmen atılmış bir adım demekti." 129 130 Nitekim, gerek bunun gerekse Fransız kültürü ve nüfuzunun Mısır’a yerleşmesinin en kötü tesiri, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır valiliği sırasında görüldü. 131 Fransızlar, OsmanlıİngilizRus ittifakıyla 1802’de Mısır’dan çıkarıldılar ama, I.Napolyon’un Mısır’a ektiği Mısır milliyetçiliği tohumları sonucu çıkan M.Ali Paşa’nın 1830’hı yıllardaki isyanı, Mısır’a muhtariyat verilerek, burasının Osmanlı Devleti’nden büyük ölçüde kopmasına yolaçtı.

Balkanlar’da Tahrikler

I. Napolyon’un, Osmanlı İmparatorluğu’nu içten yıkmak uğrunda bir diğer tahrik alanı da Balkanlar oldu. Fransız İmparatoru’nun hedefi, Akdeniz’ bir "Fransız Gölü" haline getirmekti. Bu hedefi gerçekleştirmek uğrunda Fas, Tunus, Cezayir, Mısır ve Suriye’ye yerleşmek, İtalya’yı hâkimiyetine almak, Balkanlar’ın deniz sahillerinde ise kendi nüfuzunda Yunanistan, Arnavutluk ve İlliryan devletleri kurmak istiyordu.

Avusturya’yı mağlup eden I.Napolyon bu devletle 17 Ekim 1799’da Campo Formio Andlaşması’nı yaparak Venedik Cumhuriyeti’ni onunla paylaşmıştı. Yedi Ada (İyonya Adaları) ve Venedik’in Dalmaçya kıyısındaki Butrinko, Parga, Artö ve Preveze Fransa’nın hissesine düşmüştü. 132 Böylece Fransa, Türkiye ile sınırlan olan bir devlet haline geliyordu.

Fransa’nın Osmanlı Devleti ile komşuluğu, bu devlet için iyi olmadı. Fransa’ya, Türkiye topraklan üzerinde yayılma ve nüfuzunu artınna imkanları verdi. İyonya Adaları, bu uğurda Fransa’nın Balkan milletlerini tahrikte bir merkez olarak kullanıldı. I. Napolyon, "İyonya Adalan’na yerleşmesinden faydalanarak, Rumlar’ı Osmanlı hükümetine karşı kışkırtmaya başladı. Komutanlanna verdiği bir emirde, çalışmalannm amacını şu satırlarla belirtti: ‘Halkı kazanmak için elinizden geleni yapınız. Eğer halkın bağımsızlığa eğilimi varsa, bağımsızlık duygusunu körükleyiniz." 133 I.Napolyon, Kortu Adası’ndaki generali Gentili’ye gönderdiği bir mektupta, Yunan milliyetçiliğinin uyandınlmasından bahisle, "resmen vukuu bulacak muhtelif tebligatınızda Yunanistan, Atina ve İsparta’dan bahis etmekte kusur etmeyiniz" diyordu. Driault’a göre, Fransa’nın bu tahrikleri sonucu, "Yunanistan’ın tecdid ve ihyası meselesi ortaya çıkmıştı."134

Mora’daki "...Manyotlar’ın yambaşlanna (İyonya Adalan’na) dikilen Fransız Cumhuriyeti’nin üç renkli bayrağını, bu enerjik dağlılar, kendi hürriyetleri için kutsal bir sembol olarak görüyorlardı" 135 Fransızlar’dan cesaret alan Manyotlar’ın lideri, oğlu Gligaraki’yi gizlice Fransızlar nezdine göndererek, onlardan, planlanan Rum isyanına askeri destek istemişti. I. Napolyon ise, bu isteğe cevap için Stefanopoli isimli bir Rum elçisini Manyotlar nezdine göndererek, isteklerinin yerine getirilmeye çalışılacağını bildiriyordu. Bundan iyice şımaran Rumlar, "Bonapart, altı bin askerle gelsin, bize, kadınlarımıza ve dinimize hürmet edeceğini ve elimizdeki silahlarımızı almayacağını vaadetsin, o zaman Türk İmparatorluğu’na hâkim olacaktır’ demişlerdi."136

Fransa’nın tahrikçi ajanları, Mora Yarımadası yanında Ege Adalan’nda da cirit atıyorlardı. I. Napolyon, "Ege Adalan’na gizli ajanlar gönderdi. Buralardaki mümtaz bir edibin vazifeleri, İsparta va Atina’nın unutulmuş geçmişini canlandırmak ve eski Yunan’ın şanını kendilerine hatırlatarak ve bu şan ve şerefi ihyâya onları teşvik ederek, efendilerine karşı ayaklandırmak için beyannâmeler hazırlamaktı. (I. Napolyon) imparator olarak da aynı tahriklere devam etti."137

Osmanlı Devleti’nin Fransa Sefiri Halet Efendi, Paris’ten Bâbıâli’ye gönderdiği raporlarda, Fransızca, Rumca, Ermenice ve Türkçe neşriyat hazırlanıp, bunların Akdeniz Adalan’nda dağıtılarak "fesat ihdas" edilmek istenildiğinden bahsediyor, bunun önüne geçilmesi için tedbir alınmasını istiyordu. Bu ikaz üzerine, Fener Rum Patrikhanesi’nin dikkati çekilmiş, Rumlar’ın fesat dolu bu beyannamelere âlet olmamalan istenmişti. 138

Balkanlar’da, I.Napolyon’un bir diğer tahrik bölgesi de Dalmaçya olmuştu. Bunun esasını, Karadağlılar ve Sırplar’ı kullanmak teşkil ediyordu. I. Napolyon, "İlliryan Devleti" idealini tahrik ederek, 20. asırda ortaya çıkan Yugoslovya Devleti’nin de fikrinin erkenden uyanmasına sebep olmuştu. Fransa’nın bölgede kurmaya çalıştığı bu devletten amacı, Ortadoğu yolu üzerinde İtalya, Avusturya, Rusya, İngiltere ve Türkiye’yi kontrolü altında bulundurmaktı. 139I.Napolyon’un bu emelinden korkan Rusya, Sırplar ve Karadağlılar üzerindeki nüfuzunu daha da artırmak yoluna giderek, sonunda Sırplar’ın Osm anlı Devleti’ne isyan etmelerine sebep oldu: "1805'den sonra Dalmaçya’da yerleşen Fransızlar, İlliryan eyaleti adını verdikleri bu havalide, ihk tilâl fikirlerine uygun mektepler açarak tebaa arasında milli hislerin uyanmasına âmil oldular.

Fransa’nın Balkanlar’daki nüfuzundan endişe eden Rusi ya, Sırbistan ve Karadağ’ı mahmi (himâye gören) bir devlet haL line getirerek Rusya’ya bağlamak istedi. Bütün bu teşviklerin sonunda Sırplar istiklâl davâsıyla isyana kalkıştılar." 140 Rusî ya’ınn emeli, Sırplar’ın kullanımını Fransa’nın elinden almak, onları sömürgecilik emelleri uğrunda kendisi kullanmaktı. Bu sırada, Osmanlı’ya karşı başlatılan Sırp isyanının lideri olan Kara Yorgi, ikili oynuyor, başarısı için hem Rusya hem de Fransa’dan yardım istiyordu. Ağustos 1809’da I.Napolyon’a yazdığı bir mektupta, kendisine yardım yapılmasına karşılık, onun himâyesine gireceği, hatta bir iki Sırp kalesinin Fransa’ya bırakılacağı vaadinde bulunuyordu. 141 I. Napolyon’un Sırplar’a yardımı, sözlü tahrikten ileri gidemedi. Bu arada, Karadağlılar nezdine de heyetler gönderen I. Napolyon, onları da Osmanlı Devleti aleyhine tahrikten geri kalmadı. Bu tahrikler sonucu Karadağlılar, Fransa’ya "koruyucu" olarak bakmaya başlamışlardı.142

I. Napolyon, Amavutlar’ı da Osmanlı Devleti aleyhine tahrik etti. Bu tahrik, hem Katolik hem de Müslüman Amavutlar nezdinde olmuştu. Müslümanlar nezdinde, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’yı yanına çekmek, onu Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak istiyordu. 143 144 Fransa’nın Müslüman Amavutlar’ı tahriki bir netice vermedi. Ama, Hristiyan Amavutlar’ı tahrikinin sonuçlan görüldü. Rumlar’la birleşen bu Amavutlar, isyan ettiler. Bunların üzerine yürüyen Tepedelenli Ali Paşa, onları Nikopolis’de mağlup etti.

Yunan İsyanı ve Fransa

Fransa’nın Yunanlılar’ı Osmanlı Devleti’ne karşı isyana tahrikleri, I. Napolyon iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra da devam etti. Bunun sebebi, Yunanlılar’ın kullanımını Rusya ve İngiltere ’nin elinden çekip almaktı. 145

1821’de Yunan isyanı başlayınca, bu isyancılara en büyük sempati ve destek ilkin Fransız kamuoyundan geldi. Şubat 1825’de Paris’te Yunansever şair, yazar ve bürokratları içine alan "Paris Greek Commite" kuruldu. Komite, Yunanlılar’a yardım kampanyası açtı. Hatta, Fransa’dan Yunanistan’a gönüllü savaşçılar gönderilmeye başlandı. Bunun organizatörlüğünü, Komite’nin üyelerinden General Roche yapıyordu. Victor Hugo, Aleksandr Dumas, Chateaubriand gibi Fransız Şair ve yazarları da yazdıkları şiir ve yazılarıyla Fransız ve Yunan halkını istiklâl uğrunda tahrik ediyorlardı.146

Fransız Generali Charles Fabrier ise, Mora’ya gönüllü olarak gitmiş, burada Yunan isyancılanna gizlice askeri eğitim yaptırmıştı. 147

Fransız hükümetinin, gerek kamuoyunun baskısı, gerekse Yunanhlar’ın kullanımım kendi insiyatifine almak uğranda Yunan isyancılanna aktif destek vermeye başladığı görüldü. 1827 yılındaİngiltere ve Rusya arasında yapılan ve Yunanistan’ın muhtariyetini esas alan "Londra Protokolü" ne o da imza koymuştu. Osmanlı Devleti, bu protokolü kabul etmeyince, adı geçen üç devletin donanmalan Ekim 1827’de Osmanlı donanmasını Navarin’de yaktılar. Bu olay, Fransa’da büyük sevinç meydana getirmiş, "Navarin muvaffakiyeti, Fransa’da efkân umumiyenin muzafferiydi olmuştur, denilmiştir." 148

Fransa da artık, Yunanistan Meselesi’nde Yunanlılar lehine aktif tavrını ortaya koymuştu. Bu sırada Fransa’nın Yunanlılar’a en büyük desteği, Yunanistan’da bulunan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın kuvvetlerini çıkartmak için General Maison komutasında buraya 14 bin asker sevkelmesi oldu. Bu sırada TürkRus Harbi de başlamıştı. 9 Eylül 1828’de Modon limanından karaya asker çıkaran Maison, Mısır kuvvetlerinin Mora’yı terkim istedi. Türkler, fazal bir direniş gösteremediler. Birkaç gün içinde kaleler birer birer Fransızlar’ın eline geçti.

     Türkler, Anadolu’ya göçmeye başladılar. 149 Böylece, Yunan istiklâline Rusya’dan sonra en büyük hizmeti Fransa yapmış oldu.

M.A1i Paşa İsyanı ve Fransa

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, 1832’de Osmanlı Devleti’ne isyan edince, Fransa’nın M.Ali Paşa’nın yanında yeraldığı görüldü. Buna sebep, M.Ali Paşa’nın Fransa’ya olan sempatisiydi. Paşa, ı.Napolyon Mısır’da iken Mısır milliyetçiliğine bir başlangıç olarak ortaya attığı "Mısır Mısırlılarındır" sloganının etkisinde kalmış, Mısır ve Suriye’de müstakil bir "Arap i’           Devleti" kurmayı akima koymuştu. Bu uğurda bir Fransız tarihçi

şunları yazar: "Fransızlar Yunan isyanı için nasıl büyük destek verdilerse, bu defa da M. Ali Paşa’ya bir milli kahraman nazariyle bakmaya başladılar. Napolyon gibi askerlikten yetişmiş

 Mısır Valisi’nin yine Napolyon’un neticesiz kalan Suriye seferini tekrar etmesi, fakat bu defa muvaffakiyetle tekrar etmesi, o sırada Bonapart taraftarlarının teşvikatı neticesi olarak Napolyon’un muzafferi yetini zihinlerinde büyüten Fransızlar’ı Mehmet Ali’ye meftun etti." 150 Mısır askerinin Anadolu’daki basanı            lan, Fransa hükümdarı Lui Filip tarafından tebrik edilmişti.151

Fransa, M. Ali Paşa’yı desteklerken, Rusya ve İngiltere’nin ona cephe aldığı görüldü. Bu iki devlet, Mısır’da  Fransa’nın himâyesinde kuvvetli, bağımsız bir devlet kurulma

  sini menfaatlarma aykırı buluyordu. Sonunda M. Ali Paşa’yı Anadolu’dan Mısır’a geri kovmak için Rusya ve İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında ittifak andlaşmalan yapıldı. Bu sırada Fransa, iki ateş arasında kalmaya başladı. İngiltere ve Rusya’nın kendisinin aleyhine Bâbıâli nezdinde nüfuz sahibi olmasından korkarak, Osmanlı Devleti’ne de şirin görünmeye çalıştı. M. Ali Paşa’yı da gizlice desteklemekten geri kalmadı. Bu uğurda, Mısır’daki Fransız konsolosları büyük rol oynadılar.

Eylül 1840’da OsmanlıİngilizRus müttefik donanmasının Mısır kuvvetlerini Suriye’den çıkarması, Fransız kamuoyunda aleyhte galeyana sebep oldu."Bütün gazeteler, Lui Filip’i ve milleti harbe davet ediyordu."152

Yapılan andlaşm a sonucu M.Ali Paşa, Mısır valiliği ile yetinmek zorunda kalmış, Fransa da İngiltere ve Rusya ile başedemeyeceğini anlayınca sonunda bunu kabullenmişti.

Di. Napolyon’un Tahrikleri

185455 Kırım Harbi, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni hâkimiyetine almak emelinden doğmuştu. Bu hâkimiyeti menfaatlarine aykırı bulan İngiltere, Fransa ve Sardunya, Osmanlı Devleti ile müttefik olup, Rusya’ya 1855’de Sivastopol’da ağır bir darbe indirerek, onu yukarıdaki emelinden vazgeçilmişlerdi. Harbin sonunda imzalanan Paris Andlaşması’yla Rusya Karadeniz’den tecrit edilmiş, üstelik, Balkanlardaki Hristiyanlar’ın himâyesi, andlaşmaya taraftar bütün devletlerin müşterek kefaletine alınarak, uzun yıllardan beri süren Rusya’ınn bölgedeki bu imtiyazlı durumu da elinden alınmıştı.

Kırım Harbi ve 1856 Paris Andlaşması’nın Türkiye’ye görünürde faydası olduğu sanılırsa da, esasında zararı dokundu. En büyük zararı, Rusya’nın hâkimiyetinden kurtulayım derken Avrupa devletlerinin hâkimiyetine girmesi oldu. Gerek bunu, gerekse Karadeniz’den tecridini hazmedemeyen Rusya’nın ise, bunlardan kurtulmak için bu sefer de Osmanlı İmparatorluğu’nu içten kışkırtarak yıkma faaliyetlerini hızlandırdığı görüldü. Balkanlarda Romencilik, Bulgarcılık, Sırpcılık v.s. gibi aynlıkcı hareketleri tahrik etti. Bu tahrik, ardından Fransa’nın tahrikini getirdi. Bölgede, âdeta FransaRusya rekâbeti başladı. "Fransa, Türk dostu görünmesine rağmen Fransız İmparatoru Napolyon

·        II., milliyet fikirlerinin tesiriyle Türkler’in Avrupa’dan kovulmasını isteyecek kadar Türk düşmanı kesilmişti, imparator, Balkanlarda milliyet fikirlerinin yayılmasını, milliyet isyanlarının çıkmasını ve milli devletlerin kurulmasını Rusya’nın ve Avusturya’nın bu bölgedeki nüfuzlarını baltalamak için de faydalı buluyordu."153

·        III. Napolyon, 1856 Paris Andlaşması’nı müteakip Balkanlarda milliyetçilik hareketlerini tahrik ve milli devletler kurma faaliyeti uğrunda ilkin Romanya meselesini ele aldı. Fransız İmparatoru’nun Romanya üzerindeki bütün ilgisi, Rusya’nın Akdeniz’e doğru olan yayılmasını önlemek için Karadeniz’in Romanya bölgesinde kuvvetli bir "Romanya Devleti" kurmak idealinden kaynaklanıyordu. 154 Sonra, Romen milliyetçiliği öteden beri Fransa’nın insiyatifinde idi. Bunu, 1789 Fransız ihtilâli fikirleri etkilemiş, Osmanlı Devleti’nden ayrılmak emeli taşıyan bütün Romen ayrılıkçıları, Fransız okullarında yetişmişlerdi. Fransa’nın nüfuzunda kurulacak bir Romanya Devleti, Fransa’ya büyük faydalar sağlayacaktı.

Rusya, bunları bildiği için ilkin, Osmanlı Devleti’ne muhtar prenslikler olarak bağlı olan Eflak ve Boğdan Prenslikleri’nin "Romanya" adı altında birleşmesine karşı çıktı. Avusturya da hem III. Napolyon’un politikasına zıt olması, hem de sınırlarında kuvvetli bir Romanya doğmasına muhalif bulunduğundan birleşmeye cephe aldı, İngiltere ise, bu sırada Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruma politikası takip ettiği için birleşmeye taraftar değildi. Osmanlı Develti’de birleşmeye, Romanya’nın bağımsızlığına yolaçacağı gerekçesiyle daha işin başından beri karşı idi. 4

Bütün devletlerin karşı çıkmasına rağmen Fransa, Eflak ve Boğdan’ın birleşmesi politikasını sonuna kadar sürdürdü. Nihayet, Rusya ve İngiltere’yi safına çekmeyi başardı. Rusya’nın onu destekleme sebebi, Romanya’nın birleşmesi bahanesi ile Paris Andlaşması’nı yeniden müzâkereye alıp, onu lehine değiştirmekti. İngiltere ise, Rusya’nın Güney’e doğru yayılmacı yolu üzerine kuvvetli bir Romanya dikileceği için II. Napolyon’u desteklemişti. En nihayet, bu devletlerin baskılarıyla Osm anlı Devleti de Eflak ve Boğdan’ın Romanya adı altında birleşmesini kabul etti. Bütün bu gelişmeler sonucu, bu birleşmenin kâr hanesi büyük ölçüde Fransa’nın lehine yazılmıştı.

Romenler’i birleştirip, Romanya üzerinde nüfuzunu kuran Fransa’nın, bundan cesaretle 1860’h yıllarda Lübnan Meselesi’ne de elattığı görüldü.

Lübnan, Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olup, Maruniler’le, Dürziler’in yaşadığı bir alandı. Marunileri, Katolik ve Ortodokslaşmış Keldaniler ve Nasturiler meydana getiriyorlardı. Bunlar, hiç bir zaman Müslümanların hâkimiyetini kabul etmek istememişler, dağlara çekilerek, bu hâkimiyete direnmişlerdi. Katolik Fransa, Osmanlı Devleti’nin Katolik Hristiyan tebaasını Himâyesi uğrunda çok erkenden Maruniler’i himâveye başlamış, bunlar nezdinde Fransa’nın itibarı iyice artmıştı. 4 155 156

19. asırda dünyada Batı’nın sömürgecilik faaliyetleri hızlanınca, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki ırk ve mezhep esasına dayalı tahriklerin de arttığı görüldü. Bu cümleden olarak Lübnan’da da bir hareketlenme başladı. Fransa, Maruniler’i daha aktif olarak kullanma yolunu tuttu: "Mısır meselesinden prestijine ağır darbe yiyen Fransa Krallığı, Lübnan’da bir çıbanbaşı koparmak isteğindeydi. Bu maksatla Maruniler’i, Dürziler ve Osmanlı idaresine kışkırtmakla kalmıyor, maddi şekilde yardım ediyordu."157

Fransa’nın tahrikleri sonucu Osmanlı Devleti’ni uzun bir süre meşgul edecek olan Lübnan olayları, daha 1845’de başlamıştı. Fransızlar, Maruniler’i bir arada yaşadıkları Dürziler üzerine tahrik ettiler. Fransa’nın Maruniler’i kullanarak bölgede nüfuz sahibi olmasından korkan İngiltere’nin de Dürziler’e istinat ederek onları kullanmaya başladığı görüldü. 1845’li yıllarda Beyrut’taki Osmanlı idarecilerinden gelen raporlarda, bölgedeki Fransız ve İngiliz konsoloslarının halkı tahrikteki rolleri anlatılıyordu. Şekip Efendi’nin I Ekim 1845 tarihli raporunda, "Cebeli Lübnan’daki bozuklukların, İngiliz ve Fransız devletleri konsoloslarının birbirine zıt olarak yaptıkları tahrikattan ileri geldiği, konsolosların Cebel’ den çıkarılmadıkça, ileride de sükûn ve asayişin devamının kabil olmayacağı" belirtiliyordu.158 Şekip Efendi’nin gayretleriyle, Maruniler ve Dürziler arasındaki çatışmaları durdurmak için iki ayrı kaymakamlık kurularak, bunların idaresi kendi kaymakamlarına bağlanınca olaylar yatıştı.

1860’11 yıllarda Lübnan Meselesi yeniden gündeme geldi. Batı’h kaynaklarda buna sebep olarak, 1856 Islahat Fermanı’nin Müslümanlarla Hristiyanlar’ın eşitliğini esas alan prensiplerini Müslümanlar’ın hazmedemeyip Mayıs 1869’da Şam’da Hristiyanlar’a saldırılan gösterilir.

Olaylar, Şam’dan Lübnan’a sıçrayınca, buradaki ManiniDürzi çatışması Temmuz 1860’da yeniden başladı. Bu sefer Lübnan konusunda Fransa, daha aktif bir harekete girişti. III. Napolyon, olaylar üzerine 17 Temmuz’da Lübnan’a asker sevk karan aldı. Fransız İmparatoru’nun şuuru altında yatan, bölgede Fransa’nın nüfuzunda bir "Kilise Hükümeti" kurmaktı. 159 160 III. Napolyon’un bu hareketi, İngiltere’yi korkuttu. Onun, I. Napolyon’un Mısır seferini yeniden ihyâ ile Hindistan’daki hâkimiyetinifî tehdid edileceğinden endişelendi. 161 Bu sebepten, Lübnan’a sevkedilen Fransız kuvvetlerinin derhal geri çekilmesini istedi.

Meseleyi çözmek için Büyük Devletler arasında ortak bir komüsyon kuruldu. Fransa, daima kendi emelleri doğrultusunda çözümler dikte etmeye çalıştı. Tekliflerinin esasını, bir maruni valinin idaresinde Lübnan’ın muhtar bir prenslik haline getirilmesi teşkil ediyorduk. 162 Sonunda, bir nevi Fransa’nın savunduğu tez gerçekleşti. Bâbıâli tarafından 9 Haziran 1861 ’de kabul edilen "Lübnan nizamnâmesi"yle Lübnan’a bir Hristiyan valinin idaresinde muhtariyet veriliyordu. Bunu müteakip Fransız askerleri Lübnan’dan çekildi. Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra kurulacak olan bağımsız Lübnan Devleti’nin temelleri böylece atılmış oldu.

·        III. Napolyon, Balkanlar’da halkı kendi nüfuzuna alıp kullanmak faaliyetlerine de girişti. Kının Harbi’ni müteakip, "Rusya’nın Balkanlardaki nüfuzuna mirasçı çıkan Fransa, Karadağ’ın başkendi olan Çetine’de bir viskonsolosluk açtı. Bu tarihten (1855) itibaren Paris kabinesi Karadağ Prensi’nin hâmisi ye dostu durumunu almaya başladı. " 163 Ahmet Cevdet Paşa eserinde, bir TürkKaradağ ihtilâfında Fransa'nın Karadağ’ın yanında nasıl yeraldığını şöyle anlatır:"...İspiç nahiyesini Karadağ hükümetine ilhak etmek sevdasına düşüp, Fransah dahi bunu terviç (destekleme) etmekte idi. Hatta İşkodra’da bulunan Fransız konsolosu Hecquard, İspiç nahiyesini Karadağ hükümetine ilhak ettireceğine dair Karadağhlar’a kesin söz vermişti. O vakit Fransalı’nın her tarafta nüfuzu cari olmakla Bâbıâfi dahi bu türlü şeyler için Fransa Devleti’ne karşı sert lisan kullanmadığı cihetle Karadağlılar İspiç nahiyesini bağteten (birdenbire) basıp da istilâ edivermeleri müsamaha olunmak ağlebi melhuz (hayret edilecek durum) idi."164

1856 Paris Andlaşması’yla muhtariyeti yeniden tasdik edilen, fakat bağımsızlık idealinden vazgeçmeyip 1858’de Osmanlı Devleti’ne harp ilân eden Karadağ’ın bu hareketi karşısında Fransa, bu prensliğin yanında yeralmıştı. "Bu sırada Adriyatik Denizi’ne harp gemileri gönderen Fransa hükümeti, Paris Andlaşması’na rağmen Karadağlılar’ı açıktan açığa teşvik ve himâye etmiş ve bu suretle İslav dostluğu güderek Rusya’ya yaklaşma siyasetini takip etmiştir." 165 ,

Sırbistan Prensliği ile Osmanlı Devleti arasında ihtilâflarda da Sırbistan’ın yanında yeralan Fransa, Sırbistan’da Osmanlılar’ın elinde bulunan son beş kalenin Sırplar’a devredilmesi konusunda da Sırbistan’ı destekledi. 1868’de bu kaleler elimizden çıktı. BosnaHersek’e de elatan Fransa, buraya hulûl için konsoloslarının himâyesinde Katolik okulları açtı. **

Kırım Harbi’nden sonra Bulgaristan ve Makedonya üzerinde de faaliyetlere girişen Fransa, buralardaki Rus nüfuzunu kırmak için Ortodoksluğa karşı Katolikliği ileri sürdü. "Buraya çok sayıda papaz gönderen Fransa, 30 bin Bulgar’ın Katolikleşme'sinc sebep oldu. Fakat, Rusya’nın ve Bulgarlar’ın baskısı sonucu, Bâbıâli 1871’de Bulgar Eksarhlığı’nın kurulmasını onaylayınca, Fransa’nın Katolikleştinne faaliyetlerinin gerilediği görüldü.” 166 167 168 Filibe’deki Fransız konsolosu M.Champoiseau’nun bir raporunda bû babtan olarak şunlar yeralıyordu: "Bulgurlar her devlete gözlerini çeviriyorlar... Bir defa bu devlet (Rusya), umut bağlayabilecekleri tek devlet olarak Bulgarlar’a tanıtıldı... Eğer Fransa, eğer İngiltere yüzyıllardan beri aynı dili kullanmış olsalardı, Bulgarlar’ın dilekleri onlara dönerdi... Bulgarlık davâsını tatmin etmek gerekir." 169

187076 yılları arasında Balkanlar’da ve Avrupa’da hızlanan Panislavist tahrik, İngiltere gibi Fransa’yı da Türkiye’den tecrit etmiş, bu devlet, İslavlar’a sempatisi sebebiyle 187778 TürkRus Harbi’nde sessiz kalmıştı.

III. Napolyon, TürkYunan ihtilâfları karşısında da, ona nüfuz edip kullanmak uğruda Yunanistan’ın yanında yeraldı. Bu yeralış, I. Dünya Harbi sonunda Osmanlr Devleti yıkılana kadar devam etti. 1866’da Rusya’nın kışkırtmalarıyla Girit isyanı başlayınca, III. Napolyon, Sultan Abdülaziz’den burasının Yunanistan’a bağlanmasını istemiş, Sultan bunu şiddetle reddetmişti. 170 188O’de Tesalya, büyük ölçüde Fransa’nın desteği ile Yunanistan’a bırakıldı. 171 1721884’de Rumlar Girit’te yeniden isyan çıkarınca, Fransa onları desteklemek için buraya bir filo göndermişti. 63 1897’deki Girit isyanında da Fransızlar, Türkiye’nin aleyhinde bulundular. "O sırada Hanya’da bulunmuş olan Fransız konsolosu Blanc, Türklüğe aşın derecede karşı çıkan ecnebilerin en ileri gelenlerinden idi... Blanc, Fransa’nın Dışişleri Bakanlığı’na çektiği bir telgrafla, İstiye civarında meydana gelen feci katliamın güya Türkler tarafından Hristiyanlar’a karşı yapıldığı yolunda bir malûmât vermek gibi, alçakça bir harekete tevessül etmişti. Blanc’ın çektiği bu telgraf, ânı bir bomba tesiriyle Fransız kamuoyunu Türkler aleyhine galeyana getirdi ve o gün Paris Üniversitesi’ndeki Türk öğrencilerine saldırıda bulunuldu." 173 Blanc, birLord Byron (1821 Yunan isyanında, Yunanlılar’ı destekleyen İngiliz şairi) rolü oynamak istiyor, Hristiyanlık histeriyle, Rum eşkiyayı Osmanlı Devleti aleyhine tahrik ediyordu.174

Fransızlar’ın 1912 Balkan Harbi’nde de Yunanlılar’a bü yük yardımları olmuştu. Yunan ordusu, Fransız silahlan ite donatılmış, Yunan subaylan, Fransa’dan gönderilen "Fransız askeri heyeti" tarafından eğitilmişti. 175

Ermeniler’in Tahrik ve Kullanımı

Fransa’nın sömürgecilik emelleri uğrunda kullandığı bir diğer unsur da Ermeniler oldu. Bu kullanım, daha 186O’lı yıllarda ortaya çıkmış, giderek artmış, Fransa’nın Güneydoğu Anadolu’yu işgali yıllarında zirveye çıkmıştı.

1861’de Lübnan’a verilen nmuhtariyetten cesaret alan Fransa, Zeytun’daki Efmeniler’i isyana kışkırtarak, burada muhtar bir Ermeni prensliği kurmak için harekete geçmiş, Osmanlı Devleti’nin sert tepkisi üzerine bunu başaramamıştı.0

1890’h yıllarda Doğu Anadolu’da Enneni isyanları başlayınca, 1821 Yunan İsyanı’nda olduğu gibi Fransız kamuoyunun Ermeniler’in yanında yeraldığı görüldü. Bu sırada, Fransa’da yayınlanan ProArmenia dergisinde ünlü Fransızlar’dan Cİemenceau, sosyalist lider Jaures ve yazar Anatoel France, Ermeniler’in bağımsızlığını destekleyen makaleler yazılıyorlardı.176 177

Fransızlar tarafından Ermeniler’i asıl kullanım, 1919’da Mersin, Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay ve Urfa’yı işgalleri ile başladı. Buna sebep, adı geçen şehirlere yerleşmede kendi kuvvetlerini yeterli görmeyen Fransa’nın, Ermeniler’e bağımsızlık vaadederek, onları yedek kuvvet olarak kullanmak isteği idi. "Ekim 1919’da Yüksek komiser ve Suriye ile Kilikya kuvvetleri Başkumandanlığı’na atanan General Gouraund’un Arâlık 1920’de açıkladığına göre, Fransa 1919’da Çukurova’da ‘Ermeni Politikası’ izlemişti. Gouraund’un emrindeki altı tabundan üçü Ermeniler’den meydana gelmişti. Ermeni alayı kurmaktan amaç, Ermeniler’i Kilikya’nın kurtuluşuna iştirak ettirmek ve böylece orüann milli emellerinin gerçekleşmesi için yeni deliller ve destekler sağlamaktı. Ermeni gönüllülen, Fransız bayrağı altında ve Ermeni ünifonnası ile çarpışıyorlardı. Fakat özel bir sancaktan da vardı."178

Fransız hükümetinin çağnsı üzerine Adana’ya 200 bin civannda Ermeni gelip yerleşmişti.179 Ermeniler, Fransız himâyesine güvenerek Türkler’i bütün Fransız işgal bölgelerinde katliama başlamışlardı. 180

Fransızlar’ın Ermeniler’i yoğun olarak kullandıktan işgal bölgesi Adana olmuştu. Buraya atanan Fransız valisi, şehirdeki memuriyetlere Ermeniler’i getinneye başlamış, şehire Türk bayrağının asılması yasaklanırken, Ermeni bayraklannm asılmasına ses çıkarılmamıştı. 181 Adana’dan sonra, Kahramanmaraş ve Gaziantep’de de Enneniler, Fransızlar’ın kullanımına girmişlerdi. FransızErmeni işbirliğinin zulmüne dayanamayan bu şehirler halkı, bölgesel milli direniş hareketleri geliştirerek, Fransız işgal kuvvetleri ve onlarla işbirliği yapan Enneniler’i şehirlerinden çıkarmışlardır.                                 '

İSYANLARDA İNGİLTERE’NİN PARMAĞI

Yunan İsyanı ve İngiltere

Osmanlı Devleti’nin 19. asır tarihi, bu devletin bir nevi "İngiliz asrı" oldu. Çünkü bu asırda, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki pek çok şeyi İngiliz politikası tayin etmiştir.

İngiltere’nin Türkiye politikasını tayinde iki önemli faktör rol oynadı: Bunlar, Kuzey’den gelen Rus tehdidine karşı Hindistan Yolu’nun ve Türkiye’deki İngiliz ekonomik çıkarlarının korunmasıdır. Ekonomik çıkarların korunması, Rus tehdidi ile yakından ilgili idi. Bu sebepten İngiltere, bu tehdide karşı 18. asrın son çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı koruma politikası takibe başladı. Bu politikanın şampiyonu, 1790’h yıllarda başbakanlık yapan William Pitt idi. Rusya’nın Güney’e doğru yayılmacılığı karşısında Osmanlı Devleti’ni, bunu engelleyen bir "sed" veya "yangın duvarı" özelliğinde gören Pitt, "İngiltere için, Osmanlı İmparatorluğu’nun ayakta kalması bir ölümkalım meselesidir. Bunun aksini söyleyen kimselerle tartışmaya ginnem" diyordu.182 Böylece W.Pitt’le İngiltere’de Rus tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikası başlıyordu.

Fakat İngiltere’nin bu politikası, 1821 Yunan İsyanı’na kadar sürdü. İngiltere’nin yeni Türkiye politikasının ortaya çıkmasına yine Rusya faktörü sebep oldu. Rusya, Sıcak Denizler’e inmek uğrunda Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını onun aleyhine kışkırtarak kullanmak istiyordu. Bundan emeli, ya yeni topraklar kazanmak veya kendi nüfuzunda kuracağı devletçikleri kullanmaktı. 1821’de başlayan Yunan İsyanı da bu sebeplerden Rusya’nın desteğiyle ortaya çıkmıştı,

Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması çerçevesinde ilkin bu isyana cephe alan İngiltere’nin, daha sonra Yunan isyancılannın yanında yeraldığı görüldü. 1822 Ağustos’unda İngiliz Hariciye Nâzırlığı’na getirilen "Canning’e göre, Yunan ayaklanması bir Hristiyanlık davâsı haline getirilmiştir. Bu davânın liderliğini de Rusya yapmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu ise, bu ayaklanmayı bir türlü bastıramamaktadır. Bu duruma göre Yunanlılar ergeç bağımsızlıklarını alacaklar ve Rusya’ya minnettar kalacaklardır. Bu ise Yunanistan’da Rus nüfuzunun kuvvetlenmesi ve Rusya’nın Akdeniz’e sarkması demek olacaktır. Binaenaleyh, İngiltere Yunan davâsma hizmet etmeli ve kurulacak olan bağımsız Yunanistan Rusya’ya değil, İngiltere’ye minnettar olmalı ve bu suretle Rusya’nın Güney’e sarkması önlenmelidir."

Yunan İsyanı sebebiyle "Haçlılık Ruhu", İngiliz kamuoyunda da uyanmış, Yunan isyancılarına para, gönüllü subay ve asker yardımı akmaya başlamıştı. 183 184 İngiliz hükümeti üzerinde, gerek kamuoyunun baskısı ve gerekse Yunanlılar’ın kullanımının Rusya’nın elinden çekilip alınması isteği, İngiliz politikasının Yunan bağımsızlık hareketi yanında yer sebep almasına oldu. 185 1861942, S.55 Bundan böyle Osmanlı iç isyanları karşısında İngiltere’nin politikasının temelini, bu isyanları kendisinin de tahrik etmek veya Rusya ve başka devletler tarafından tahrik edilen bu isyanlara destek vererek, Rusya’nın Güney’e doğru yayılmacryolu üzerinde nüfuzunda tampon devletler kurmak teşkil edecektir.

İngiltere’nin, Yunanistan’ın muhtariyetini esas alan 1827 Londra Protokolü’ne katılması, Osmanlı Devleti bunu kabul etmeyince, Ekim 1827’de Osmanlı donanmasını Navarin’de yakan müttefik donanmada yeralması, hep Yunanlılar’ın kullanımını Rusya’nın elinden almak içindi. Hele 1829 Edirne Andlaşması’yla Yunanistan’a Rusya tarafından muhtariyet verilmesini, Yunanistan’ın kullanımının Rusya’ya kaptırılması şeklinde değerlendiren İngiltere’nin, bu kullanımı onun elinden almak uğrunda, Rusya’dan daha atak davranarak Yunanistan’ın bağımsızlığını istediği görüldü. 183O’da İngiltere’de, "Yunanistan’da krallığın kurulması için verilen karar, Rus emellerine taraftar ve Çar’ın eski bürokratlarından İoannas Kapudistirya’yı iş başından uzaklaştırmak amacını taşıyordu." 3 London, 1969, s. 23 Nitekim Yunanistan, İngiltere’nin gayretleriyle bağımsız olunca, Yunanistan Krallığı ’nın Rusya’dan ziyâde İngiltere ve Fransa’ya meylettiği görüldü. Bundan böyle Yunanistan, Ortadoğu’nun girişinde İngiliz politikası için bir denge unsuru ve "jandarma devlet" haline geliyordu. Bu sebepten İngiltere, Yunanistan’ın Türkiye ve diğer devletlerle olan ihtilâflarında daima onun yanında yeraldı." Bir dostluk nişanesi olarak, İyonya Adaları’nı (1802’de Fransa’dan aldığı Yedi Ada) 1864’de Yunanistan’a verdi. Yine bu sırada yıkılışa yüz tutan Osmanlı İmparatorluğu iç ve dış baskılara dayanma gücünü yitirdiğinden İngiltere, Yunanistan’ı İslav devletlerine karşı güçlendirme amacındaydı." 187 Mart 1878’de Rusya ile Türkiye arasında yapılan Ayaslefanos Andlaşması’yla kurulan ve Tuna’dan Ege Denizi’ne kadar sınırları olan "Büyük Bulgaristan" i, bunun için, adı geçen andlaşmayı Temmuz 1878’de tadil eden Berlin Andlaşması’yla güdük hale getirerek, onu Balkan Dağlan’nın kuzeyine atmıştı.

1878’de İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleşmesi de Yunanistan’ın lehine oldu. Burada Rum halka istinat etmeyi menfaatlanna daha uygun bulan İngiltere, Türkler’e baskı yapıp onları buradan uzaklaştınnak politikası uyguladı. 1880’de yapılan TürkYunan sınır tashihi görüşmelerinde de İngiltere’nin Yunanistan’ın yanında yeraldığı görüldü. İngiltere, 1898 TürkRus Harbi’nde de Yunanistan’ı destekledi. Çünkü bu devlet, Balkanlar’da tam kullanımında olan Yunanistan’ın ezilmesini istemiyordu. Bu sırada İngiltere’de Türk düşmanlığı ayyuka çıkmış, Yunanistan’daki Türk zaferi karşısında İngiliz Başbakanı Lord Salisbury, "Avrupa, evvelce Salip’in girdiği bir memlekete Hilâl’in girmesine asla izin veremez" sözlerini sarfetmişti. 188 Diğer Büyük Devletler de Türkiye’ye cephe alınca, Atina yolunda bulunan Türk ordusu geri çekilmişti.

İngiltere’nin Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı asıl kullanımı, I. Dünya Harbi ve bu harbin sonunda oldu. 23 Ocak 1915’de İngiltere, Yunanistan’ın kendisi safında I. Dünya Harbi’he girmesi karşılığı ona, Batı Anadolu’da toprak vaadinde bulundu. 189 Bu vaat karşısında, Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kunnak idealiyle heyecanlanan Yunanistan Başbakanı Venizelos, İtilaf Devletleri yanında I. Dünya Harbi ’ne katıldı.

Osmanlı Devleti, I. Dünya Harbi’nden mağlup çıkınca. Venizelos, İngiltere’nin Yunanistan’a olan vaadini hatırlatarak Batı Anadolu’yu işgal planını gündeme getirdi. Yaptıkları vaadi tutucaklannı bildiren İngiliz Başbakanı Lloyd George, Yunanistan’ı "Osmanlı împaratorluğu’nun yerini almaya lâyık olacak tek devlet" olarak göstermiş, Anadolu’da başlayan Milli Mücadele hareketini kırmak ve Arap dünyasındaki İngiliz hâkimiyetini korumak uğrunda Yunanistan’ı kullanmayı planlamıştı.190

Lloyd George, Ortadoğu’da İngiliz sömürgeciliğinin kuruı lup, korunması uğrunda Yunanistan’ın jandannalığına o derece inanmıştı ki, "İngiltere’yle dost yeni bir Yunan İmparatorluğu kurulacak ve Doğu’daki bütün çıkarlarımıza yardım edecektir" diyordu.191

Bu sebepledir ki, Mayıs 1919’da Yunan askerleri, sırf L.George’un büyük çabalan sonucu İzmir’e çıkarılmıştı. Fakat r Milli Mücadele hareketimiz, hem Yunanistan ’ın hem de İngiliz. İcr’in Milletimiz’! yoketme, vatanımızı elimizden alma ideallerini Anadolu topraklannâ gömmüştür.

Bulgarlar’ı Tahrik

İngiltere, Bulgar isyanı konusunda da Yunan isyanı konusundaki tutumunun aynısını sergiledi. İlkin, Osmanlı toprak bütünlüğünü korumak uğrunda İslav isyanlarına, cephe alan İngiltere, 1870’li yıllara gelindiğinde "Bulgarlar’ı sözde Rus nüfuzundan kurtarmak için himâye etmeye" başlamıştır. (Panislavistler’in) Londra’da komiteler kurmalarına, bu komitelerin tertip ve teşvikiyle Türkler’in aleyhine bir çete harbi yapmalarına müsaade etmiş ve Türkler’in bu çeteleri ortadan kaldırmalarına itirazcı kesilmiştir. "n Bıî sırada Rusya’nın da bütün isteği, Türkiye’ye harp ilân edebilmek için İngiltere’yi Türkiye’den tecritti. İngiltere’de, Türk yanlısı, antiRus politika takip eden Muhafazakar Pârti’nin lideri Disraeli başbakandı. Liberal Parti’nin lideri Lord Gladiston ise, muhalefette bulunuyordu. Nisan 1876’da Bulgar isyanı başlayınca, Gladiston’un Disraeli’nin iktidarını yıpratmak için Bulgaristan’daki Panislavist vahşetleri desteklemeye başladığı görüldü. Bu uğurda, "Bulgar Terörü ve Şark Meselesi" isimli bir broşür yazdı. İki yüz binlik ilk baskısı birkaç ay içinde tükenen ve bunu müteakip yeni baskılan yapılan bu broşürün, İngiltere kamuoyu ve hükümetini Osmanlı Devleti aleyhine çevirmede büyük rolü oldu.192 193 194

Panislavistler’in para verip lehlerine1 yayın yaptırdıkları Daily News, Daily Telegraph gibi gazetelerin yanında, İngiltere’nin büyük şehirlerinde Panislavist Konıitcler’in yaptıkları mitingler de işin içine girince, İngiliz hükümetinin Türkiye’den tecrit olduğu görüldü. İngiliz Hariciye Nazın Lord Debry, 22 Ağustos 1876’da İstanbul sefirleri Henry Elliot’a gönderdiği bir telgrafta, Bulgaristan olaylan sebebiyle İngiliz halkı nezdinde Türkiye’ye karşı duyulan kızgınlığın, bir TürkRus harbi karşısında İngiltere’yi Türkiye’yi desteklemekten alıkoyacağını bildiriyordu. 3

Lord Gladiston, Rus tezine yaklaşarak Bulgaristan için otonomi (muhtariyet) istiyordu. 1 Aralık 1876’da İstanbul’da Balkan meselelerine bir hal çaresi bulmak için toplanan konferansta, İngiliz delegesi Salisbury da Gladiston’un tezini destekleyince, Rusya iyice şımarıyor, işleri daha da yokuşa sürerek, Osmanlı Devleti’nin kabul edemeyceği tekliflerde bulunuyordu. Bunun sonu harp demekti. Rusya’nın istediği bu idi. Nihayet harp kopmuş, İngiltere tarafsızlığını ilân etmiş, harpte Osmanlı Devleti yenilip, Rus orduları Yeşilköy’e kadar gelince, İngiltere bu sefer de telaşa düşerek donanmasını harekete geçirmişti. Hele^Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Andlaşması sonucu Rusya’nın Tuna’dan Ege Denizi’ne kadar uzanan "Büyük Buk garistan"ı kurması, İngiltere’yi büsbütün endişelendirmişti. Çünkü Rusya, nüfuzundaki kuvvetli bir Bulgaristanla Sıcak Denizler’e inmiş oluyordu, büyük Bulgaristan’ı menfaaüarma yakın bulan İngiltere, onu, Temmuz 1878’de Ayastefanos Andlaşması’nı tâdil eden Berlin Andlaşması’yla Balkan Dağlan’nın kuzeyine attı. Bu dağlarla Ege Denizi arasındaki alan "Makedonya" adıyla Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştı. Yine Büyük Bulgaristan’dan ayrılan "Şarki Rumeli" de Osmanlı Devleti’ne muhtar bir vilayet olarak bağlanmıştı.

İngiltere, bir TürkRus harbi sonunda Rusya’nın yardımlan sonucu kurulan Yunanistan gibi, Ruslar’ın desteği ile kurulan Bulgaristan’ı da Rusya’ya yâretmedi. Onu Rusya’nın kullanımından çekip almak için Berlin Andlaşması’nı müteakip hemen harekete geçti. Hele, 1885’de Şarki Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhakında başrolü oynaması, bu ülkedeki nüfuz mücadelesini İngiltere’nin lehine çevirdi 195

   Bundan sonra İngiltere’nin Bulgaristan politikasının esasını, Muhtar Bulgaristan’ı bağımsız hale getirmek teşkil etti. Ba ğımsız, kuvvetli Bulgaristan’dan emeli, Rusya’nın Ege De nizi’ne inmesini önlemekti.196

Ermeniler’in Kullanımı

Ingiltere’nin, Rusya’nın Sıcak Denizler’e doğru yayılmacılığını durdurmak uğrunda Bulgarlar’dan sonra kullandığı bir diğer Hristiyan unsun Ermeniler oldu. Daha Berlin Andlaşması  yapılırken, Ermeniler’e hulûl edip onları kullanmak uğrunda, İngiltere ve Rusya arasında rekabet başlamış, Büyük Devletler’in

gözetiminde Doğu Anadolu’daki Ermeniler üzerinde ıslahat ya pılması, Osmanlı Devleti’ne kabul ettirilmiş ve bu adı geçen andlaşmaya 61. madde olarak girmişti.

 Berlin Andlaşması’ın müteakip İngiltere, Doğu Anadolu’da yapılacak ıslahatlara nezaret için buraya konsoloslar ataj maya başladı. 1878 güzünde Sivas’a Albay Wilson, Erzurum’a           Binbaşı Trotter, Van’a Yüzbaşı Clayton, Kayseri’ye Yüzbaşı

  Cooper v.s. atanmıştı. Bu konsoloslar, gittikleri her yerde Ermeniler tarafından büyük bir coşku ile karşılanıyorlar, bu durum |         Rusya’nın gözünden kaçmıyordu. Bu gelişmeler sonucu Rusya,Ermeniler’i kullanımı İngiltere’ye kaptırdığını görerek, onlara | i olan desteğini daha 1880’li yılların başından itibaren çekmeye. |           başladı. "İngiltere hükümeti, Enneniler’e muhtariyet (veya ba  ğımsızlık) verilirse, Rusya'nın Kafkasya’dan aşağılara doğru inmeşine engel olacağım düşünüyordu. Rusya ise, Emeni mesele sinde İngiltere’ye muhalif bulunuyordu. Başvekil Prens Luba nof,‘yeni bir Ermeni Bulgaristan'ı teşkil eünek istemiyoruz’demişti." 197 Ruslar, kendi yardımlarıyla kurulan Bulgaristan’ı İngiltere’ye kaptırdıktansonra, aynı şekilde kurulacak bir Ermenistanı da kaptırmaktan korktuklarından bu şekilde politika geliştiriyorlardı.

"İngiltere’ye gelince o, Londra’ya iltica etmiş olan Enneni ihtilâlcilerini açıktan açığa tutuyordu. Maksadı da Türkiye’yi Mısır işgalini (İngiltere, 1882’de Mısır’ı işgal eüniş, bu işgali Osmanlı Devleti tanımamıştı) tanımaya sevketmek ve günün birinde bir nevi Bulgaristan gibi, bir Ermeni teşekkülünün ihdası ile neticelenecek bir Avrupa müdahalesi vücuda getirmekti. Bu suretle Rusya’nın İskenderun’a doğru ilerlemesinin önüne geçilmiş olacaktı." 198

İngilizler, sömürgecilik emelleri uğrunda kullanılmak üzere "Bağımsız Ermenistan Devleti" nin nasıl kurulacağının planlarını daha Berlin Andlaşması’nın hemen ertesinde yapmışlardı. 29 Kasın 1879’da Londra’ya bir rapor gönderen İngiltere’nin Van Konsolosu Clayton, raporunda, Enneni Devleti’nin ya hiç kurutmamasını, kurulacaksa Rusya’ya yem olmayacak şekilde kurulmasını istiyor, son şekliyle kurulması hakkında özetle şunlardan bahsediyordu: "... İngiliz Konsolosu, Osmanlı Devleti’nin yıkılacağı inancındaydı. Öyleyse reformlar, İngiliz veya Avrupa protektorası (himâyesi) altında bir Enneni Devleti’nin kurulmasına doğru yönlendirilmeliydi. İngiliz düşüncesine göre bu şöyle olacaktı:

Önce, Ermeniler, İngiliz veya Avrupa protektorası altında serpilecek, güçlenecekler ve siyasal bakımdan hazırlanacaklardı. Soma, dışarıdan Doğu Anadolu’ya Ermeni nüfusu getirilecekti. Böylece bölgede Enneni nüfusu artırılacaktı. 199 Ama ne kadar artarsa artsın yine azınlıkta kalacaklardı. Bunun için ikinci adım olarak, Türk nüfusu Doğu Anadolu’dan peyderpey uzaklaştırılacaktı. Geriye Kürtler ve Süryaniler kalacaktı. Süryanilerle, Ermenilerle mezhep ayrılıklarını bir yana bırakıp kaynaşacaklardı. Kürtler ise, ‘silah zoruyla hizaya getirilecek’, Enneniler’le birlikte yaşamaya zorlanacaklardı. Bütün bunlar, Osmanlı yönetimi altında, reformların uygulanması olarak yapılacaktı. Zamanı gelip Osmanlı Devleti çökünce de Ermeniler’e ayn bir devlet kurulacaktı. Ama bu iğreti devlet, kendi kendine yaşayamayacağı için, bunun üzerinde ‘güçlü bir İngiliz himâyesi’ kurulacaktı.

İngiliz görüşüne göre, Rusya’nın Güney’e doğru yayılması ancak böyle önlenebilirdi. Yani, Doğu Anadolu’da güçlü bîr İngiliz himâyesi kurarak Rus yayılmasına bir set çekilebilirdi. Bütün reform yolları, İngiliz himâyesine çıkıyordu."200

Sultan II. Abdülhamid, İngilizler’in ıslahat isteklerinin içyüzünü bildiği için "ıslahatı kabul etmektense ölümü tercih ederim" diyor, bunları uygulamıyordu. Sultan, İngiltere’nin liderliğinde Büyük Develter’in kendisine dikte etmeye çalıştıkları yukarıdaki reform programını uygulamayınca, bu seferde Doğu Anadolu’da Ermeni Komitacıları ‘nın şiddet hareketlerine başladıkları görüldü. Bundan amaçları, Bulgarlâr’ı taklitle bağımsızlıklarını kazanmaktı. "Birçok komitacı şunları söylüyordu: Bulgarlar, Rusya’nın müdahalesi sonucu hürriyetlerine kavuştular. Ermeniler de niçin İngiliz yardımları ile hürriyetlerine kavuşmasınlar!" 201

İngiltere de "Bulgaristan misâli" Doğu Anadolu’yu Türkiye’den koparmak planına sarılınca, 189398 yıllan arasında Doğu Anadolu’da Ermeni şiddet olayları başladı. Bölgedeki yabancı görgü tanıklarının yazdıklarına göre, Ermeni Komitacıları, İngiliz konsoloslarıyla gizlice temasta idiler. Bunu, Rusya’nın Van konsolosu General Maywesky eserinde yazar. 202 203 Ermeni İsyanlarının en civcivli zamanı 1896’da Doğu Anadolu’yu gezen Amerikalı gazeteci George H. Hepworth da hatıralarında, İngilizErmeni ilişkilerinden bahseder. Bölgede Müslümanlar’la Ermeniler arasındaki kanlı olayların asıl sebebinin yurt dışından gelen Ermeni Komitacıları olduğundan bahsettikten sonra şöyle devam eder: "Arada bir Enneni komitacılarının tecavüzlerini yenilemeleri mümkündür. Onlar, maksatlarını açıkça söylüyorlardı. Kendileri olaylann gerisinde, Türkler’le Enneniler’i birbirlerini öldürmeye teşvik ederlerse, Avrupa’nın kuvvete başvurarak' müdahale edeceğine ve ondan sonra kendileriıiin Enneni Krallığı ’nı yeniden kuracaklanna inanıyorlard

ı. Bu ileriyi göremeyen durumları, hilekârlıklarıyla İngiltere ve Rusya tarafından tahrik edilen Enneniler, yanlış kararlara varıyorlardı. İngiltere, onları yeni çabalan için övüyor ve teşvik ediyordu. İngilizler, gece karanlığı ortalığı sannca, şehirlerin içindeki yollardan gizlice hareket ederek, kendilerini destekleyeceklere söz venneleri halinde, hükümetlerinin onlann yardımına koşacağını söylüyorlardı." 1896’da Ermeniler, Liverpol’de büyük bir miting düzenlemişler, mitinge katılan Lord Gladiston, uzun bir konuşma yaparak Enneniler’i tahrik eden ifadeler kullanmıştı. 204 Dünya’da ve Doğu Anadolu’da İngiltere’nin Ermeni tahrikçiliği zirveye çıkmıştı. William L. Langer’e göre de Türkiye’de "hunharca akıtılan kanlardan, daha ziyâde İngiltere mesuldü."205

Sultan II. Abdülhamid de hatıralarında, İstanbul’daki İngiliz Sefiri’nin Ermeni Patrikhanesi’ne giderek Enneniler’i kışkırttığını yazar. 206 207 Hatta bu sırada İngiltere, Türkiye aleyhine daha da ileri giderek, kendi çıkardığı kanlı olaylardan "bizzat Hünkârı mesul tutarak Abdülhamid’in hal’i için Büyük Devletler’in hükümetlerine resmi bir teklifte bulunduysa da Almanya ve Rusya’nın karşı çıkması sebebiyle bu maksadını gerçekleştirememişti. 1,26 Bu sırada Almanya, Türkiye’ye hulûl eüneye çalıştığı, Rusya ise, Enneniler’in kullanımını İngiltere’ye kaptırdığından Ermeniler ve İngiltere’ye destek vermekten uzak kalmıştı. İngiltere, tezgahladığı Enneni isyanlan ile biraz da Sultan’ın Almanya’ya meyilli politikasından intikam almak istiyordu.

Ingiliz tahrikleriyle Doğu Anadolu’da başarılı olmayan Enneniler’in şiddet olaylannı İstanbul’a kaydırdıktan görüldü. Buna sebep, Avrupa devletlerinin dikkatlerini, daha etkili olacak bir alana çekmekti, Bu cümleden olarak, 1896’da İngilizFransız ortaklığının malı Osmanlı Bankası’nın İstanbul Şubesi’ni bastılar. Olay üzerine derhal harekete geçen İngiltere, peşine Fransa ve Rusya’yı da takarak, Bâbıâli’ye Enneni ıslahattan ile ilgili nota verdi. II. Abdülhamid, bu tehditlere aldırmadı. Üstelik, Banka Baskını’nda Enneni komitacılanyla işbirliği yapan Patrik İzmirliyan’ı Kudüs’e sürdü.208

Ermeni Komitacıları’nın 1905’de Yıldız Camii’nde II. Abdülhamid’i öldünne girişimlerinin arkasında da İngiliz parmağı vardı: "Ermeni komitacılarına Yıldız’da bomba atıp Sultan Hamid’i öldürmek için İngiliz Kralı Edward 13 bin altın vermiş, Siyonistler’in maksatları için yardım edip ecnebi bankalarından krediler açmıştı." 209

I. Dünya Harbi günlerine gelindiğinde, İngiltere’nin yanında müttefikleri Rusya ve Fransa, Türkiye’yi içten yıkmak için Enneniler’i kullanma faaliyetlerini en üst düzeye çıkannışlardı. Osmanlı Devleti’ne karşı harp ilân etmeleri halinde onlara bağımsızlık vaadediyortardı.210

İtilaf Devletleri’nin âleti olarak Osmanlı Devleti’ne ihanet eden Doğu Anadolu Ermenileri’nin nasıl tehcir edildiklerini yakandaki bahislerde izah etmiştik. Harp süresince, Enneniler’i Türkler’e karşı kullanmanın dışında bir hesabı olmayan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Doğu Anadolu’da "Ermeni Devleti" kurma vaatlerinin hilâfına, burasını kendi aralarında 1916 İlkbahan’nda yapılan andlaşmalarla paylaştıklan görüldü. Doğu Anadolu’da "Ennenistan" olarak tâbir edilen ve Rusya’nın işgalindeki alan bu ülkeye ilhak edilmişti.

Rusya’da 1917 Bolşevik İhtilâli çıkıp, bu ihtilâl sonucu Rusya harpten çekilince, Doğu Anadolu’yu da boşaltmak zorunda kalmış, bu sebepten burasını üç devlet arasında paylaşmayı esas alan andlaşmalar da suya düşmüştü. Tam bu sırada İngilizler ve Fransızlar, "Bağımsız Ennenistan" projelerini yeniden gündeme getirdiler. Hatta bu uğurda Ağustos 1920’de imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsız devletlere parçalanmasını esas alan Sevr Andlaşması’na bu proje bir madde olarak girmişti. İngilizler’in bundan hesabı, politikalanndan korkmaya başladıkları Bolşevikler’in Irak’da İngiliz kontrolünde bulunan petrol bölgelerine sarkmalarını önlemek için "Bağımsız Ermenistan"! Rusya ile kendileri arasına bir "set devlet" olarak dikmeti.

Ankara Hükümeti, Sevr Andlaşması’nı tanımadığını bildirince, İngiltere’nin bu sefer de onu sıkıştırıp isteklerini kabul ettirmek için Batı’da Yunanlılar’ı, Doğu’da ise Enneniler’i Türkiye’ye karşı bir şiddet unsuru olarak kullanmaya kalkıştığı görüldü. "İngilizler, Kafkasya’dan İskenderun Körfezi’ne kadar bir karışıklık mıntıkası vücuda getirmek ve bu cihetlerden  Yunanlılar’la harp etmekte olan  Türkler’in yan taraflarına mütemadiyen hücumlar tertip etmek maksadıyle yeni Enneni hükümetini dünkü efendileri aleyhine tahrik ve teşvik ettiler."211

Milli Mücadele Hareketimiz’in başarıya ulaşması, Ermeniler, Yunanlılar ve onları destekleyen İngilizler’in oyunlarını bozdu. İngilizler, Lozan Sulh Görüşmeleri’nde, Doğu Anadolu’da bağımsız bir "Ennenistan Devleti" projesini yeniden gündeme getirdilerse de Türkiye’nin buna şiddetle karşı çıkması sonucu başarılı olamadılar. Böylece, ülkemizi yarım asırlık bir süreden beri işgal eden ve emperyalist devletlerin sömürgecilik âleti olarak kullanılmaya çalışılan Enneni Meselesi ’de tarihe gömülmüş oldu.

Araplar’ın Kullanılması

20. asnn başlarına gelindiğinde İngilizler, Cebeli tank Boğazı’ndan Hürmüz Boğazı’na kadar uzanan geniş bir alana yayılmış olan Arap ülkelerine nasıl bir statü vermek istiyorlardı? Bunu büyük ölçüde İngiltere’nin 17. asırda Hindistan’ı en kârlı sömürge alanı haline getirmesi tayin etmişti. Zira, bu sömürgesine giden en kestirme yol, Akdeniz yoluyla Mısır ve Basra Körfezi üzerinden giden yoldu. İngiltere, Asya’daki sömürgelerini rahatlıkla elinde tutabilmek ve sömürge alanlarını daha da genişletmek için adı geçen yolu kendi hâkimiyetinde bulundurmak istiyordu. Bunun için, Fransız İmparatoru I. Napolyon’un 1789’da Mısır’a yerleşme girişimini engellemiş, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerinden Güney’e doğru yayılmasına daima karşı çıkmıştı.

İngiltere, uzun bir süre Hindistan yolunun emniyetini, kendi nüfuzunda olmasını istediği zayıf bir Osmanlı Devleti’ne korutmak politikası takip etmişti. Bunun için, çoğu kez bu devletin toprak bütünlüğünü koruyacak tavırlar aldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. asırda yıkılmaya yüz tutması üzerine ise, onun parçalanmasından doğacak bağımsız devletlerle Hindistan Yolu’nu koruma politikasına sarıldı. Balkanlar’da bağımsız Romanya ve Bulgaristan, Doğu Anadolu’da bağımsız Ermenistan'ı savunmasının amacı, sömürgecilikte rakibi Rusya’nın adı geçen yola ve petrol bölgesine inmesini önlemekti.

İngiltere, nüfuzunda küçük devletler kurma politikası yaranda, bizzat kendisi de Hindistan Yolu üzerinde toprak işgalleri emeliyle bu yolu daha iyi bir garanti altına almak faaliyetlerinden de geri kalmadı. Bu cümleden olarak, Batı’da Hindistan Yolu’nun başlangıcı Cebelitarık Boğazı’na 1813’de yerleşti. 18O2’de de Malta Adası’nı ele geçirdi. 16 Ocak 1839’da ise, adı geçen yolun Doğu’ya çıkış kapısı Aden Boğazı’nı kontrol eden Aden şehrini işgal etti.

Tarihte, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında ilk ciddi askeri çatışma belirtileri, onun şeyhleri para ile kandırarak Aden liman şehrine yerleşmesi ile kendisini göstermişti. Çünkü, Aden’i içerisine alan Yemen bir Osmanlı vilayeti idi. İngiltere, adı geçen şehirde tutunabilmek için kuzey doğudaki Yemen topraklarında sağlam dayanaklar aramaya başlamıştı. "İngiltere Aden’e yerleştikten sonra, KuzeyDoğu’ya doğru toprak işgallerine devam ederek, bu verimli topraklan ele geçinnek için her çareye başvurdu. Bu amaçla, ‘ Arap kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, onlan aldatıp bağımsızlıktan söz ederek, fakat her şeyden evvel, kendi adalarının çıkarlarını, göz önünde tutarak çalıştılar. " 212 İşte, Osmanlı tarihinde ünlü "Yemen İsyanlan" bu sebepten başlamıştı. Bu isyanları bastıımak için Osmanlı Devleti, burada, kolordu ve II. Abdülhamid zamanında da ordu seviyesinde askeri birlikler kullandı. Askerlerimiz, çok güç şartlar altında mücadele verdiler. Yemen’e gidenlerin çoğu dönmedi. Bu durum, "burası Yemendir, giden gelmiyor acep nedendir?" şeklinde türkülere konu oldu.

İngilizler’in Yemen’de istinat ettikleri en büyük zümre Zeydiler olmuştu. Zeydilik, Ehli Sünnet dışı bir mezhep olup, Halife’nin himayesini tanımıyordu. İngiltere, Zeydinler’in bu özelliğinden istifade ile onları alabildiğine kullandı. Bu kullanım, I. Dünya Harbi’nde zirveye çıktı. Yerli kabilelerle birleşerek Türkler’in üzerine saldıran İngilizler, burada bir tugay kullandılar. Osmanlı komutanı Ali Said Bey, yedi taburluk kuvvetleriyle Arapİngiliz müttefik kuvvetlerini Aden’e kadar kovaladı. Burasını, I. Dünya Harbi’nin bitimine kadar tam kırk ay muhasarada tuttu. Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’ni yapıp harpten çekilince, bu muhasara kaldı nldı.213

İngilizler, Hindistan Yolu üzerinde mutlak hâkimiyetlerini kurmak uğrunda 1878’de Kıbrıs, 1882’de Mısır’a yerleştiler. Basra Körfezi’ne yerleşmek uğrunda da 18701900 yıllan arasında buradaki Kuveyt, Maskat, Katar, Bahreyn v.s. şeyhlikleri ile Osmanlı Devleti aleyhine olarak himâye andlaşmalan imzadadılar. I. Dünya Harbi günlerine gelindiğinde İngiltere, Hindistan Yolu’nun en uç noktalarına yerleşmiş, yerleşemediği alanlar olarak Filistin, Suriye, Irak, Arabistan ve Yemen kalmıştı. Bunlar, Osmanlı Devleti’ne sıkı sıkıya bağlı vilayetlerdi. 20 asrın başlarında bu alanlarda petrol varlığının ortaya çıkması, İngiltere açısından bölgenin stratejik ve askeri önemi yanında, ekonomik önemini de iyice artırmış, giderek bu beş alana da yerleşmek İngiliz politikasının yeni hedefi haline gelmişti.

Adı geçen beş bölgeye yerleşmek için buraların halkı Araplar’a istinat etmek gerekiyordu. Buralarda, özellikle Suriye’de Tanzimat Devri’nde açılmaya başlanan Misyoner Okulları ve Mason Locaları tarafından Araplar, Türkler aleyhine bağımsızlık idealiyle doldurulmaya başlanmış, ilk Arap ayrılıkçı hareketi bu tahrikler sonucu Sultan II. Abdülhamit zamanında ortaya çıkmıştı. Fakat Sultan, bunlara göz açınmadı. II. Meşrutiyet ilân edilince, bu sistemin getirdiği serbesti ortamından faydalanan ve hepside İngiliz, Fransız gibi devletlerin tahrikleri ve finansesi sonucu Arap ayrılıkçısı ElAhdı El Arabi, ElMukteki El Edebi, ElKahtaniye, ElAhd, ElHazete v.s. her tarafta mantar gibi ortaya çıktıkları görüldü.

$>ıbı cemıyetlenn


Yukarıda, adı geçen cemiyetlerin hazırladığı ortamda en büyük rolü, Mekke Şerif Hüseyin ve oğullan oynadı. İngiltere’yi, Araplar’ın bağımsızlığını sağlamakda en büyük yardımcı devlet olarak gönneye başlayan Şerif Hüseyin, bu devletle daha Sultan II. Abdülhamid zamanında gizli temaslara başlamış, İngiltere’nin İstanbul’daki sefiri ile gizli görüşmelere girişmişti. 4 Şerif Hüseyin’in tehlikeli emellerini sezen JL Abdülhamid, onu 1893’den itibaren oğullan ile birlikte İstanbul’da "göz hap 214 215 si"nde tutmaya başlamıştı. Fakat Jön Türkler, 1908 ihtilali ’ni yapıp, Sultan II. Abdülhamid’i iktidardan uzaklaştırınca, Sultan’ın yaptıklarının tersini yaparak doğru yolu bulacaklarına yönelik yanlış kanaatları sonucu, Şerif Hüseyin’in Mekke Şerifi olmak isteğine "evet" dediler. Abdülhanıid, Selânik’te sürgünde, bulunurken, İttihatcılar’ın bu kararını duyunca çok üzülmüş, hatta onları ikaz ederek, Şerif Hüseyin’in atama kararnamesinin iptalini istemiş, fakat onu dinleyen olmamıştı. 216 217

I. Dünya Harbi günlerinde Şerif Hüseyinİngiliz ilişkileri zirveye çıktı. İngiltere, Almanya’nın yanında kendisine harp ilân eden Osmanlı Devleti’ni içten zayıflatıp yıkmak uğrunda, Ermeniler ve Siyonist Yahudiler’i kullandığı gibi, Arapları’da kullanmayı planlamıştı. Şerif Hüseyin in de İngilizler’le işbirliği yapmaktan hesabı, Osmanlı Devleti ile mücadelede tek başına başarılı olamayacağı için İhgilizler’in yardımını alarak bağımsız olmaktı.

İngiltere’nin, "18. yüzyıldan beri, sömürgecilik için uyguladığı politikanın esasları,... ahlâkı bozmak, jumalistlik, entrika, yerli halkın bölünerek birbirine düşman gruplara ayrılmasıydı.

Bu politikanın uygulama vasıtaları, yerli halk arasından seçilmiş hainlerden oluşturulmuş birinci sınıf bir haber alma servisi, harekat sahasının zeminini iyice bilen Hristiyanlar, bolca dağıtılan, paralar, aralarına nifak sokularak birbirinden ayırma, milli değerleri olan şahsiyetler hakkında ortaya en kötü iftiralar atma ve yayma. Bütün bunlarla istenilen sonuç alınmazsa, kaba kuvvet ve askeri harekata başvunnak ki bu, âsilere er veya geçIngiliz gücü karşısında boyun eğeceklerini anlatacaktı." işte İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nu dağılmak uğrunda I. Dünya Harbi süresince bu yıkıcı planlarını uyguladı.

Birbirlerini kullanım çerçevesinde Araplar’la İngilizler arasında ilk temaslar daha Şubat 1914’de başlamıştı. Şerif Hüseyin’in "Dışişleri Bakam" statüsünde bulunan ve Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda mebus olarak görev yapan Emir Abdullah, İstanbul dönüşü Kahire’ye uğramış, burada İngiliz Yüksek Komiseri Lord Kitchener ile bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme, birbirlerini Türklere karşı kullanmak uğrunda nabız yoklaması mâhiyetinde bir görüşme olmuş, İngilizler, Emir Abdullah’ın sözlerini TürkArap uyuşmazlığına bir başlangıç olarak değerlendirmişlerdi. 218 219

Bir ara kesilen İngilizArap görüşmelerinin Ağustos 1914’de yeniden başladığı görüldü. Buna sebep, adı geçen ayın başlarında TürkAlmân İttifak Andlaşması’nın imzalanmasıdır. Bu andlaşmayı menfaatlarına aykırı bulan İngilizler, Arapcılığı Türkler’e karşı bir silah olarak kullanma karan almışlardı. Nihayet İngiltere, Araplar’ın Şubat 1914’den beri bekledikleri cevabı Emir Abdullah’a iletiyordu. Cevapta, I. Dünya Harbi süresince, Araplar’ın İngilizler’e yardım etmeleri halinde onlara bağımsızlık vaadinde bulunuluyordu.220

Hele, Osmanlı Devleti’nin Ekim 1914 ayı sonunda Almanya safında İtilaf Devletleri’ne karşı harbi başlatıp, Kasım 1914’de de cihat ilânı, İngilizler’i büsbütün korkutmuş, onları Türkiye’nin zaferini önleyecek bütün tedbirleri almaya sevketmişti. İngilizler, özellikle, cihat ilânından korkmuşlar, bunu etkisiz hale getirmek için hemen harekete geçmişlerdi.

İlk merhalede, Araplar’ı Türkler’e düşman edecek yolları aradılar. Arap ülkelerine dağılan İngiliz ajanları Türkler’i "fes giyen gavurlar" olarak tanıtıyorlar, Almanya ve Avusturya gibi Hristiyan devletlerle yaptıkları ittifakın cihata engel olduğunu yayıyorlardı. Ayrıca, "Hilâfeti Arap" propagandası ile Halifeliği Türkler’in elinden alıp Araplar’a vermek istiyorlardı.221

Tam bu sırada, Araplar’ın Türkler’e karşı nasıl kullanılacağı konusunda Mısır’daki İngiliz yöneticileri ile Hindistan’daki İngiliz yöneticileri arasında ihtilâf çıkmıştı. Cihat ilânının etkisiz hale getirilmesine "evet" diyen Hindistan yöneticileri, bir "Arap Halifeliği" nin ihdasını istemiyorlardı. Çünkü, Türkler’e Araplar’dan daha çok bağlı olan Hindistan Müslümanlar’ı bunu kabul etmezlerdi. Hindistan Dış Politika Sekreteri Graat, Mısır Yüksek Komiseri Kitchener’e verdiği cevapta, "kuvvetli bir Arap Halifeliği meydana getirilmesi, kesinlikle İngiltere’nin arzulan dahilinde olamaz" diyordu. 222 Graat ayrıca, İngiliz menfaatleri doğrultusunda Arap ülkelerine verilecek idari ve siyasi statüyü de şöyle çiziyordu: "Biz, birleşik bir Arap devleti istemeyiz. Araplar, zayıf ve parçalanmış bir statüde bulunmalıdırlar. Bizim hâkimiyetimiz altında, mümkün olduğu kadar küçük prensliklere ayalmiş olduklan halde, İngiltere’ye karşı zayıf mukavemetli, fakat Batı’ınn Büyük Devleüeri’ne karşı tampon bir statüde kalmalıdırlar"223

I. Dünya Harbi günlerinde İngilizler’in Araplar’a ve Hilâfet makamına vermek istedikleri statü hakkında bir diğer Batı’h kaynakta şunlar yeralır: "Rahat rahat hükümran olmak için, tefrika ve nifak icat etmek yolundaki eski politikalarına sâdık olan İngilizler, mültehid (birleşmiş) ye kudretli bir büyük (Arap) imparatorluğunu, ne pahasına olursa olsun, katiyyen arzu etmiyorlardı. Çünkü böyle bir imparatorluğun hükümdarı, behemehal müstakil kalmak arzuluna düşecekti. İngilizler, küçük devletlerden mürekkep federasyonu dalıa ziyâde arzu ediyorlardı. Bu sâyede, muhtelif şeyler arasında çıkacak ihtilâflarda hakemlik etmek için, İngilizler’e lüzum hissolunacaktı. İngilizler, büyük bir Arap imparatorluğu lehine Kuveyt, Bahreyn, Maskat, Hadramut Emirlikleri üzerindeki hâkimiyet haklarından vazgeçmek fikrinde d£ değillerdi. Diğer taraftan hilâfet meselesi, İngiltere için pek nâzikti. İngiltere, Hindistan Müslümanları’nın hissiyatını da hesaba katmak mecburiyetinde idi, Hindistan Müslümanları ise, Araplar’dan ziyâde Türklcr’c taraftardılar. İstanbul halifesine bağlı kalmak istiyorlardı." 224 225 Görülüyor ki, yüz milyonluk Arap âlemi, sınırlan ihtilâflarla dolu olarak çizilerek 16 Arap devletçiğine, L Dünya Harbi yıllannda İngiliz sömürgeciliğine hizmet doğrultusunda parçalanmıştı.

İngilizler, bir "Arap Halifeliği" nden vazgeçmişlerdi. Fakat, Osmanlı Devleti’nden koparılacak olan Arap dünyasının sınırlan nasıl çizilecekti? Şerif Hüseyin’le İngilizler arasındaki en çekişmeli konuyu bu teşkil etti. Şerif Hüseyin’in oğlu Emir. Faysal, Mayıs 1915’de İstanbul dönüşü Şam’a uğramış, burada ElFatat, ElAhd gibi Arap ayrılıkçısı teşkilatların yöneticileri ile görüşerek, İngilizler’e teklif edilecek, "Büyük Arap Devleti" nin sınırlan, Güneydoğu Anadolu’da dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Hind Denizi ve Kızıl Dcniz’in Araplar’la meskûn sahillerini içine alacak şekilde çizilmişti. İngiltere, bu sınırlan kabul ederse, onunla Türklcr’c karşı ittifak andlaşması imzalanacaktı. .

Araplar arasında adına "Şam Protokolü" denilen yukarıdaki sınır isteklerini İngilizler’e iletmek üzere Şerif Hüseyin, ajanı Muhammed Afer ibni Uralayn’ı 15 Temmuz 1915’de İngilizler’in Mısır Yüksek Komiseri MacMahon’un yanına gönderdi. MacMahon, 30 Ağustos 1915’de verdiği cevapta, Arap bağımsızlık hareketinin kendileri tarafından onaylandığını bildiriyor, fakat çizilen sınırlar konusunda Araplar’ı tatmin edecek ifadeler kullanmıyordu. Şerif Hüseyin, sınırlarla ilgili kesin cevap isteyince, 9 Kasım 1915’de yeni bir İngiliz cevabı geldi. Cevapta, Anadolu ve Suriye ile ilgili isteklerin protokolden çıkarılması ileniliyordu. Çünkü, Suriye ve Güneydoğu Anadolu Fransa’nın nüfuz bölgesine bırakıldığından, Fransa İngiltere’yi sıkıştırarak Araplar’a red cevabı verdirmişti. Verilen İngiliz cevabında ayrıca, Mukaddes Yerler’in (Mekke ve Medine) dış saldırılardan korunacağı, İngiltere’nin Irak’a olan özel ilgisinin dikkate alınması, Körfez Emirlikleri üzerindeki nüfuzunun tanınması bildiriliyordu. Bütün bunlara karşılık, Arap bağımsızlık hareketine destek verilecekti.226

Araplar, bu cevaptan da memnun olmamışlardı. Karşılıklı yazışmalar, Mart 1916’ya kadar sürdü. Araplar, Suriye’den vazgeçmiyorlar, ‘Irak’ın da ancak İngilİzler taralından geçici işgaline gözyumabileceklerini bildiriyorlardı...227

İngilizler’in, Araplar’la sürüp giden sınır görüşmelerine fazla tahammülleri kalmamıştı. Üstelik Osmanlı Devleti tarafından Gelibolu’da yenilmişler, Irak’da Kütülamare’de kuşatmaya alınmışlar, Mısır’da da durumları iyi değildi. Üzerlerindeki Türk askeri yükünü hafifletmek için Araplar’ın isyanını pek gerekli görüyorlardı. 228 Nihayet Şerif Hüseyin, İngilizler’in ısrarlı tutmaları karşısında Ağustos 1916’da isyanı başlatacak şekilde hazıtlıklara giriştiğini onlara bildirdi. Bu sırada sınırlar, henüz net olarak çizilmiş değildi. İngilizler için bunun önemi yoktu. Araplar'dan sakladıkları gizli planlan gereği, Hicaz mıntıkası hariç, bütün Arap dünyasını sömürgeleri haline getireceklerdi. Onlar için önemli olan, Araplar’ın biran evvel Osmanlı Devleti’ne karşı harekete geçmesiydi. Şerif Hüseyin de emellerinin gerçekleşmesinde İngiliz yardımını pek gerekli gördüğü için sınır ihtilâflannın çözümünü, harpte kazanılacak zaferin ümitli ortamına bırakmıştı. Hele bu sırada, Cemal Paşa’nın İngilizler ve Fransızlar ile işbirliği yaptıkları için çok sayıda Arap ayrılıkçısını Şam’da idam ettirmesi, Araplar’ı Türkler aleyhine iyice galeyana getirmiş, isyanın aranan psikolojik ortamı da doğmuştu.

Şerif Hüseyin, ilk isyan hareketini Suriye’de başlatmak istiyordu. İdamlar sebebiyle, isyanın psikolojik ortamı, her yerden çok burada mevcuttu. Sonra, Osmanlı Dcvleti’ni Hicaz’a bağlayan yollar Suriye’den geçiyordu. Şerif Hüseyin, MacMahon’la da yaptığı yazışmalarda Arap isyanına başlangıç çerçevesinde, İngiliz birliklerinin Suriye kıyılarına çıkarılarak, Türkler’in Anadolu ile olan ilişkilerinin kesilmesini istemişti. Şerif, bu sırada Suriye’de Türk askeri birliklerinde bulunan Arap asıllı askerleri firara zorlamak ve halkı da gizlice isyana tahrik etmek için oğlu Emir Faysal’ı Suriye’ye göndermişti. 229 İngilizler, Suriye kıyılarına asker çıkarmak istemediler. Suriye Arapları da isyana cesaret edemediler. Çünkü burada Osmanlı Devleti’nin çok kuvvetli garnizonları bulunuyordu. En sonunda, Arap İsyanı’nın Hicaz’da başlatılmasına karar verildi.

Ağustos 1916’da yürürlüğe konulması planlanan Arap isyanının Haziran 1916’da başladığı görüldü. Buna sebep, Alman subaylarının da katılmasıyla büyük bir Türk askeri birliğinin Hicaz Demiryolu ile Hicaz’a sevkedilmesi girişimi idi. Şerif Hüseyin, bu birliğin kendi isyanını önleyebileceği korkusuyla 10 Haziran 1916’da isyan etli. 230 Anılan tarihte, Mekke’nin yarısı, Taif’den gelen Arap takviye kuvvetleriyle Araplar’ın kontorlüne geçmişti. Araplar’ın ağır topları yoktu. İngilizlcr, Sudan’da üç ağır topu Kızıl Deniz yolu ile Mekke’ye getirdiler. Ayrıca, bunların kullanımı için de topçu subayları gönderdiler. Mekke düştükten sonra, Şerif Hüseyin 3500 kabile adamı ile Cidde liman şehrini de ele geçirdi. Limandaki İngiliz harp gemileri de Araplar’a yardımcı olmuşlar, Türk garnizonunu bombalamışlardı. 231

Eylül ayı sonuna kadar Mekke’nin güneyi tamamen ele geçirilmiş, 5000 Türk askeri esir düşmüştü. Şimdi yeni hedef, Medine’nin alınması idi. Buraya yapılan birkaç saldın, şehrin muhafızı Fahrettin Paşa tarafından püskürtüldü. Medine cihetinden Türkler’in en büyük avantajı, Hicaz Demiryolu idi. Çünkü bu yol vasıtasıyla Medine’deki Türk garnizonu Anadolu’dan devamlı takviye alıyordu. Araplar, bu yolu tahrip etmedikçe Medine’yi düşüremeyeceklerini anlamışlardı. Emir Abdullah, Hicaz Demiryolu’nun tahribi için Cidde’de İngilizlerle bir görüşme yaptı. Görüşmede ünlü İngiliz casusu Lawrcns de bulunuyordu. "Abdullah çok ciddi bir tavır takınarak: ‘İngiliz dostlarımıza açıkça sitem edeceğim... dedi. Sizler, Hicaz Demiryolu’nu kesmeliydiniz. Türkler Medine’yi, zaptı mümkün olmayacak şekilde tahkim ediyorlar. Diğer taraftan bize kâfi derecede silah ve mühimmat yardımı da yapmıyorsunuz. Türkler, Mekke’ye doğru bir taarruza hazırlanıyorlar. Eğer İngilizler bize yardım etmezlerse, milletimizin son nefesine kadar Mukaddes Şehir’in (Medine) önünde çarpışarak can vermesinden başka çare kalmayacak.."232

İşte Araplar’ın bü çaresizliği karşısında İngiiizler, Lawrens’i devreye soktular. Suriye ile Medine arasındaki isyancı Arap kuvvetleri Lawrens’in komutasına girdi. "Arap cengaverlerinin bakımları gayet iyi idi. İngiliz hâzinesinden her ay iki sterlin maaş alıyorlardı." “ Lâwrcns’in başlıca gayesi, Arap ihtilâlini Suriye’ye doğru, yaymaktı. Bu uğurda emrindeki kuvvetlerle, Yanbu şehri vb Uveys limanı gibi stratejik yerleri ele geçirdi. Bundan sonra demiryolunun tahribine girişildi. Köprüler ve raylara sabotajlar düzenlendi. Türk trenleri yağmalandı. 233 234 Bunun sonucu, Filistin’in güneyindeki İngiliz kuvvetlerinin bulunduğu alangjkadar olan bölgedeki Türk garnizonları etkisiz hale getirildi. İngiiizler şimdi, güneylerinden emin olarak Filistin ve Suriye’yi işgal edebilirlerdi. Şerif Hüseyin de tam bu sırada, kendisini, Türkler karşısında daha güvenli hissettiği için "Araplar’ın Kralı" olarak ilân etti (Ekim 1916) İngiiizler bunu tanımadılar. Yalnız "Hicaz kralı" olduğunu bildirdiler.235

Filistin’de İngiliz Generali Allenby’in kuvvetleriyle birleşen Arap âsi kuvvetleri, yanlarında beş bin kişilik Siyonist bir birlik de olduğu halde, Filistin’i işgale başladılar. Kudüs’ün düşüşü Şam’ın düşüşünü izledi. 1918 yılı sonuna gelindiğinde Filistin ve Suriye tamamen İngilizlcr’in eline geçmişti

Lawrens, şimdi artık övünebilirdi. Nitekim de hatıralarında şöyle övünecektir: "Allenby’in zaferini ben hazırladım. Ben, Araplar’ı Türkler’den öylesine ayırdım ki, İngiliz orduları bir seyahat yürüyüşü yaptılar. " 236 Allcnby de hatıralarında LawrensTe ilgili olarak şunlari yazar: "Lavvrens, parlak bir harp adamı, Arap ihtilâli ’nin bir meşalesi, hakiki ve esrarrengiz bir filozof've bir Emir idi." 237

İngiliz Başbakanı. W. Churchill de Lawrens’in İngiltere’ye hizmetleri konusunda şunlan söylemiştir: "Devrinizin en büyük adamlarından biri... Bizi, Petrole ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasına eriştiren odur. Hizmeti ve şahsını hayranlıkla takdir ederim..." 238 Lawrens’in kendisi de İngiltere’ye olan hizmetlerini şöyle noktalar: "Onları (Araplar’ı) birleştirerek bu yola sokmakla (Türkler’e isyan ettirmekle) İmparatorluk’da (İngiliz İmparatorluğu) bir Arap dominyonu (sömürgesi) ihdas ettim." 239

İngilizler, Araplar’a verdikleri bağımsızlık vaatlerini I. Dünya Harbi’nin bitiminde yerine getirmediler. Zâten bu vaat, Araplar’ı Türkler’e karşı isyan etlinnek için verilmiş sahte bir vaatti. Bağımsız bir Arap alanı olarak, Mekke ve Medine şehirlerini içine alan Hicaz bölgesini kabul etmişler, Şerif Hüseyin’i de burasının kralı olarak tanımışlardı, Hicaz’ı da Araplar’a yâretmezlerdi. Fakat, bu iki şehir Müslümanlarca kutsal olduğu için, buralara Hristiyanlar’ın girmesi yasaktı. Mekke ve Medine’nin de İngilizler tarafından işgali, bütün İslâm dünyasının tepkisini İngilizler üzerine çekebilir, bu da çoğu İngiliz sömürgesi olan İslâm ülkelerinde İngilizler’i güç durumlarda bırakabilirdi.

I. Dünya Harbi’nin sonunda, Ürdün de dahil Filistin, Irak ve Yemen İngiliz sömürgecilik, Suriye de Fransız sömürgecilik alanına dahil edilmiş, Şerif Hüseyin ailesinin idealleri suya düşmüştü. Şerifin oğlu Emir Faysal, İngilizler’in kendilerine olan sahte vaatleri karşısında şöyle hayıllamyordu:"Müslüman dünyasının önüne çıkamayacağım. Kendilerinden Halife’ye karşı savaşmalarım, fedâkârlık yapmalarım istedim. Oysa şimdi görüyorum ki, amaçlarına hizmet etliğimiz Avrupa devletleri, Arap ülkelerini bölüyorlar.”240

Araplar’ln Türkler’e ihânetlcrinin cezası, İngiliz ve Fransız sömürgesine düşmek olacak, Araplar ancak, yine İngilizler ve Fransızlar’ın çizdikleri ihtilaflı sınırlarla II. Dünya Harbi’nden sonra bağımsızlıklarına kavuşacaklardır. Fakat, bu bağımsızlık tam anlamıyla bağımsızlık olmayacak, İngiltere ve Fransa’da eğitilerek Arap ülkelerine sömürgeci devletlerin kuklaları olarak gönderilen Araplar’a yabancılaşmış bir avuç Arap, buralarda idareci yapılarak, dünkü sömürgeci devletlerin sömürgesi sinsi bir şekilde sürdürülmeye devanı edilecektir. Bugünkü Arap dünyasının içinde bulunduğu durum bundan ibarettir

İSYANLARDA DİĞER DEVLETLERİN PARMAĞI

Osmanlı Devleti’ni parçalamaya yönel ik isyanlarda Rusya, Fransa ve İngiltere’nin yanında Avusturya, İtalya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ gibi devletlerin de büyük rolü olmuş, bu tahrikler kendisini özellikle 1878 Berlin Andlaşması’ndan sonra Balkanlar’da ortaya çıkan Arnavutluk ve Makedonya meselelerinde göstenniştir.

Avusturya’nın Tahrikleri

Avusturya, Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını bu devlet aleyhine kışkırtan ilk devletlerdendir. Osmanlı Devleti, Orta Avrupa içlerine doğru fetih girişimlerinde daima Avusturya ile karşılaşmış, tarihte TürkAvusturya harpleri, Türkler’in Rumeli’ye geçişinden itibaren başlayarak 1791’0 kadar sünnüştür.

Avusturya ile olan harplerde sürekli çatışma alanı Sırbistan olmuştur. Bu sebeplen Avusturya’nın Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını onun aleyhine tahrik olayları genellikle Sırbistan’da cereyan etmiştir. Sırplar’ın Ortodoks, Avusturyalılar’ın (Cermen menşeylilcrin) Katolik oluşu ve Ortodoksların, Katolik devletlerin zulmüne maruz kalmaları sonucu, Osmanlı idaresini kurtarıcı olarak karşılamaları sebebiyle, Avusturya’nın Sırplar üzerindeki tahrikleri ilkin pek etkili olmamıştır.

v Avusturya, Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine kullanmak uğrunda daha işin başından beri, gerek'Türkiye’den kaçan İslav muhacirleri, gerekse ülkesindeki yerli İslavlar’ı TürkAvusturya sınınna özel bir statüde yerleştinne plan ve teşkilatları vücuda getirmiştir: "Kendilerine toprak verilerek, bu suretle Almanya zâbitlerinin emir ve komutası altında teşkilatlandırılan bu yarı asker ve yan çiftçi muhacirler, 16 yaşından 60 yaşına kadar bütün erkekleri asker olan imtiyazlı bir hudut boyu adamı olarak Türkler’e karşı yapılan akutlara iştirak ettikleri gibi, memleketin müdafâasında da canla başla çalışmakta menfaat sahibiydiler. Bu teşkilat, 1871 tarihine kadar mevcuttu."1

18. asnn başlarına gelindiğinde Avusturya’nın Sırplar üzerindeki tahriklerinin iyice arttığı görüldü. Türkler’in 1683 Viyana Bozgunu’nu müteakip Avusturya karşı taarruza geçmiş, Sırbistan’da TürkAvusturya harpleri başlamıştı. Avusturya İm \ paratoru I. Leopold, gerek ülkesindeki gerekse Sırbistan’daki Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine tahrik ediyor, Avusturya "ordularına yardımcı olmaları halinde onlara muhtariyet idaresi vaadinde bulunuyordu. ' Sırplar’ın bu tahriklere gelmedikleri görüldü. Bu sırada, Türkler’i Avusturyalılar’a tercih ediyorlardı.

1718’de Türkiye ile Avusturya arasında yapılan Pasarofca Andlaşması’yla Osmanlı idaresindeki Kalolikler’in himâyesinih Avusturya’ya verilmesi, bu devletin Türkiye’deki yıkıcı faaliyetlerinin iyice artmasına sebep olmuştu. Avusturya, bu uğurda Fransisken rahiplerinden büyük ölçüde faydalandı. Adı geçen andlaşmayı müteakip, "Avusturya hükümetinin’himâye ve teşvikleriyle Fransisken rahipleri yavaş yavaş Amavutluk’a soku 241 242 larak meş’um propagandalarına başlamışlardı... Misyonerler, işlerinde çabuk muvaffak olmak için Incil’i Arnavutça’nın her lehçesine tercüme ettirmişlerdi. Köylerde dolaşarak, kasabalarda mektepler ve hastaneler açarak fakirlere para dağıtarak, Hristiyanlık propagandası yapan bu keşişlerin gidgidc faaliyetlerinin ne kadar arttığına dair" bölgedeki Osmanlı valilerinden İstanbul’a raporlar gönderiliyor, tetbir alınması isteniliyordu. Bilhassa 19. asırda, Amavutluk’daki Katolik Hristiyanlar üzerindeki Avusturya tahrikleri iyice artmış, Osmanlı hâkimiyetini tehdit edecek hale gelmişti. 243

,, Avusturya’nın Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine kullanma girişimlerinden birisi de 178891 TürkAvusturya Harbi sırasında oldu. Adı gecen harp, Sırbistan toprakları üzerinde cereyan etmiş, bu harplerde Katolik kiliscsenin Sırplar’ı tahriki sonucu Sırp milli uyanışının temelleri atılmıştı. Bağımsızlık Vaatleriyle aldatılan pek çok Sırp gönüllü, Avusturya ordusunda Türkler’e karşı düzensiz askeri birlikler halinde çarpışıyorlardı. Koca Andjelkovic isimli bir Sırp da Avusturya’nın tahriklerinden cesaret alarak bağımsızlık idealiyle Türkler’e karşı başarısız bir isyan girişiminde bulunmuştu. 244 Bu isyan, Rusya’nın tahrikleri sonucu 1806’da Kara Yorgi’nin liderliğinde başlayacak olan asıl büyük Sırp isyanının öncüsü bir isyan olmuştu.

Avusturya, 1821 Yunan İsyanı karşısında ise, bu isyanın sonuna kadar genelde Osmanlı Devleti’nin yanında yeraldı. Buna sebep, Rusya’nın Yunanlılar’a yardım edip, Balkanlar’da kuvvetli bir duruma gelmesinden korkması ve kendisinin ülkesinde de birçok ırkın bulunmasından dolayı, bunlardan kaynaklanan "müdahale sistemi" ne karşı çıkmasıydı. 245 Sonra; Avusturya Balkanlar’da bağımsız bir Yunanistan’ın varlığını, bölgedeki nüfuzu ve yayılmacı emelleri için zararlı görüyordu.

Rus Çarı I. Aleksandr’ı, Yunan İsyan’nı açık ve resmi olarak desteklemekten Avusturya Başbakanı Mettemich alıkoymuştu. Mettemich, Avusturya’nın İtalyan milliyetçilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığı bir sırada, Yunan İsyanı’nın teşvik edilmesinin kendileri için de tehlikeli olacağını Çar’a söylemişti. 246

."Rum isyanın ilk yıllarında ve daha sonra, Avusturya samimi olarak Türkler’e taraftardı. Bilhassa, Avusturya gemileri, Bâbıâli için taburlar ve harp malzemeleri naklinde düzenli olarak kullanılıyordu. Öyle ki, 1826’da yüzün üzerinde Avusturya gemisi, Yunanlılar tarafından ya zaptcdilmiş ya da batırılmıştır."247

Ahmet Lütfi’nin yazdıklarına göre de Yunan İsyanı’nda Türkiye taraftarı bir politika izleyen Avusturya, .Yunan eşkiyasının durumu ve Rusya’nın harp hazırlıkları hakkında Bâbiâli’ye değerli bilgiler vererek, tetbir alınmasını istemişti. İngiltere’nin bir İngiliz generali emrinde 34 bin askeri Yunan eşkiyasına yardım için gönderdiğine dair haber de Avusturya’nın BâbıâlPye verdiği bilgiler arasında yeniliyordu.248

. Avusturya Başbakanı Mettemich, Yunan İsyanı’nın sonlanna doğru onun biran evvel sona erdirilmesi doğrultusunda tavır aldı. "Mettemich, Yunanlılar’a bağımsızlık verilmesine asla yanaşmamak ve Sultan’ın egemenliğini zedelememek şartıyla Yunanistan’da bazı ıslahat yapılmasını uygun karşılamaya hazırdı. Yeter ki, Rusya’nın Yunan dav âsim Türkiye aleyhine genişleme emelleri için bir bahane olarak kullanmasına engel olabilsin.." 249 Sonunda, Yunan Meselesi, konusunda Rusya, İngiltere ve Fransa’nın dedikleri oluyor, Yunanistan bağımsızlığını elde ediyordu.

Avusturya’nın, Türkiye’ye verdiği zararlar çerçevesinde Bağımsız Sırbistan’ı 1878 Berlin Andlaşması’ndan sonra Makedonya’ya doğru tahrik ettiği görüldü. Buna sebep, adı geçen andlaşmayla BosnaHersek’in yönetiminin Avusturya’ya bırakıl: maşıydı. Sırbistan’ın da gözü burada olduğu için, bu karan hazmedemiyordu. Avusturya, Sırbistan’ı ikna ve tatmin için onu bir Osmanlı vilayeti Makedonya üzerinde yayılmaya tahrik etti. 1881’de imzalanan AvusturyaSırp Andlaşması’na göre, Sırbistan’ın buradaki yayılmacılığı Avusturya tarafından lastik edilmişti. Andlaşmayı imzalayan Avusturya Dışişleri Bakanı Baron Haynerle, Sırplı meslekdaşına bu babtan olarak şunları söylüyordu: "Kosova vilayeti ve Makedonya üzerinde hak iddia edecek Sırbistan’ı biz dcstcklcmcy şimdiden hazırız"250 251

Sırbistan, Avusturya’dan aldığı bu cesaretle Bulgaristan ve Yunanistan’ın yanında Makedonya’nın mirasından pay almak mücadelesine hızla sarılıyor, bu mücadeleyi yürütmek uğrunda ISSöMa Saint Sava Cemiyeti’ni kuruyordu.11

Arnavutlar’ın Tahrik Edilmesi

Arnavutluk, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da nüfuzunun çoğu Müslüman olan bir vilayeti idi. Amavutlar, Osmanlı Türkleri tarafından Müslümanlaştırılmışlar, Halife’ye dini bağlılıkları sebebiyle* uzun bir süre bölgede Osmanlı Devleti’ne sâdık kalmışlardı. XIX. asında Avrupa’da milliyetçilik ve milli bâğımsızlık hareketleri başlayınca, bu durum Amavutlar’ı da etkilemiş, onlar da giderek Osmanlı Devleti’nden ayrılıp bağımsız olmak emeline düşmüşlerdi.

Arnavutluk ayrılıkçı hareketi uğrunda ilk ciddi olay 1878’de vukubuldu. Buna sebep, Ayastefanos Andlaşması’yla Rusya’nın baskıları sonucu Amavutluk’un şehirlerinden olan Ülgün ve Bar liman şehirlerinin Karadağ’a verilmesiydi. 10 Haziran 1878’de Prizren’de bir kongre toplayım Amavutİar, bu karan asla tanımayacaklarını bildirdiler. Sultan II. Abdülhamid de Osmanlı Devleti’ne zorla kabul ettirilen bu iki şehrin Karadağ’a verilmesini istemediği için Amavutlar’ı elaltından tahrik etti. 1878 Berlin Andlaşması’yla Bar şehri Karadağ’ın elinden geri alındı. Ülgün’ü de isteyen Amavutİar, bundan tatmin olmadılar. Buna sebep, Osmanlı Devleti ’ni görerek ona isyan ettiler. II. Abdülhamid, isyanı bastırmak için Amavutluk’a Derviş Paşa komutasında büyük bir askeri kuvvet gönderdi. İsyan bastırılıyor, Arnavutluk ayrılıkçıları yurt dışına kaçıyorlardı. Bunu müteakip Sultan, Amavutlar’ı memnun edecek bütün tetbirleri aldı. Amavutİar, Onun iktidarı süresince Osmanlı Devleti’ne sâdık birer vatandaş olarak huzur içerisinde yaşadılar.

1908 Jön Türk İhtilâli’ni müteakip, Arnavutluk ayrılıkçı hareketinin yeniden canlandığı görüldü. Buna sebep, ayrılıkçıların Meşrutiyet ortamında rahatça çalışma imkanı bulmaları, Türkİtalyan Harbi, Avusturya’nın BosnaHersek’i ilhakı sonucu Sırbistan’la arasında çıkan ihtilâf ve Makedonya’daki şiddet olayları idi.

İtalya, 1870’li yıllarda birliğini kurduktan sonra, sömürgecilik mücadelesine atılmış, Adriyatik Denizi’ni bir "İtalyan Denizi" haline getirmek uğrunda Amavutluk’a da elatmıştı. İtalya, ilkin buraya okullar, bankalar ve ticarethaneler açarak hülûl etmeye çalıştı.

İtalya’nın Trablusgarp’a yerleşmek uğrunda Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne harp ilâm, Türkiye’yi güç durumlarda bırakmak için Amavutlar üzerindeki İtalyan tahriklerinin daha da hızlanmasına sebep oldu. İtalya’nın gizli ajanları, Katolik Amavutlar’ı Türkiye aleyhine tahrik ediyorlardı. 252 İtalyanların amacı, "umumi bir hoşnutsuzluk yaratarak Osmanlılar’ı Rumeli’den çıkarmaktı."253 Arnavutluk ayrılıkçılarına, İtalya’dan sürekli para ve silah geliyordu.

Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız birer devlet haline gelen Karadağ, Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan’ın Arnavutlar üzerindeki emelleri ve tahriklerine gelince: Bu dört Balkan devleti, Amavutluk’u kendi topraklarına dahil etmek politikası takip ediyorlardı. Karadağ’ın hedefi, İşkodra idi. Burasını kendisi için iyi bir başkent olarak düşünüyordu. Sırbistan’ın emelleri, Kosova üzerinde yoğunlaşmıştı. Burasını, "Eski Sırbistan" in bir parçası olarak görüyor, Adriyatik Denizi’ne çıkmada "atlama tahtası" olarak değerlendiriyordu. Yunanlılar’ın Yanya, Bulgarlar’ın ise Manastır’da gözü vardı.254

II.Meşnıtiyet devrinde Arnavutluk’ta ilk isyan, Karadağ’ın Arnavutluk’daki Katolik Malisorları silahlandırması ve tahrikleri sonucu çıkmıştı. İsyan, Mahmut Şevket Paşa komutasında gönderilen büyük bir askeri birlik tarafından bastırılmıştı. "M.Şevket Paşa’nın ilk isyanları bastırırken gösterdiği şiddet, milliyetçilere yeni taraftarlar kazandırdı. Karadağ, isyancıları savunuyor, yalnızca Arnavutluk göçmenlerini koruyup silahlandırmakla yetinmeyip, Avrupa’da davâlarını dile getiriyor, Padişah’ın genel af ilân etmesini, el koyduğu silah ve malların bedelini ödemesini ve bölgedeki bütün belediye ve sancak başkanlannın Arnavut olmalarını istiyordu." 13

Arnavutluk ayrılıkçılarını tahrik eden bir diğer devlet Sırbistan ise, 1909 İsyanı’nı müteakip Karael Teşkilatı vasıtasıyla Arnavutluk isyancılarına her türlü yardımı yapıyordu. Arnavutluk ayrılıkçı liderlerinden İsa Bolalin’in bü teşkilatla olan ilişkileri ileri düzeydeydi.255 256

Bulgaristan ve Yunanistan’ın Arnavutluk ayrılıkçılarını desteklemesine gelince: Bunların bütün hesabı, Müslüman olmaları sebebiyle Balkanlar’da Osmanlı hâkimiyetini korumada önemli bir istinat teşkil eden Amavulluk’u Türkiye’den koparmak, Makedonya mirasından pay almak için ileride kopması muhtemel bir Balkan Harbi’nde arkalarını emniyete almaktı.

Büyük Devletler de Amavutlar’ı, İttifak ve İtilaf Bloklan’nda oluşlarına göre destekliyorlardı. Bu cümleden olarak Almanya, müttefiki Avusturya’nın, İngiltere ve Fransa ise, Rusya’nın politikasını takip ediyorlardı. Avusturya, Arnavutluk’tın Karadağ, Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan arasında paylaşılmasına karşı idi. 1912’dc Balkan Harbi patlak verince .bu devlet, İtalya ile birlikte "Bağımsız Arnavutluk" projesini destekledi. Arnavutluk Devleti’ni, bölgedeki İslav ve Elen yayılmacılığına karşı bir denge unsuru olarak görüyorlardı. Rusya ise, burasının Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan arasında taksimine taraftardı.

Amavutlar’ı Türkler’e düşman etmek uğrunda bir diğer tahrikten de bahsetmek gerekir. Bu, Siyonist tahriktir. SiyonisÜer, Sultan II. Abdülhamid’c kabul ettiremedikleri Filistin’de bir "Yuhadi Milli Yurdu" projesini, Jön Türklcr’c de kabul cltircmeyince, Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Filistin’e sahip olmak planlan geliştirmişlerdi. Jön Türkler içinde Siyonist emeller doğrultusunda etkili görevler yapan Emanuel Karasso, Amavutlar’ı tahrikte büyük rol oynamıştı. 257 Jön Türklcr’den Mehmet Selahattin’in yazdıklarına göre de, Balkan Harbi günlerinde "hoca kıyafetindeki Yahudilcr’in tclkinalı hainaneleri yüzünden ordumuz bozulmaya başlamıştı."258

Amavutlar, Osmanlı Devleti’nin Balkan Harbi’nde mağlup olmasını müteakip bağımsızlıklarını elde ettiler.

Makedonya Meselesi’nde Tahrikler

Makedonya Meselesi, 1878 Berlin Andlaşması’ndan sonra ortaya çıkmış bir meseledir. Hatırlanacağı üzere, Ayastelanos Andlaşması’yla Tuna Nehri’nden Ege Dcnizi’nc kadar uzanan "Büyük Bulgaristan Prensliği" kurulmuş, fakat, Berlin Andlaşması’ya adı geçen prenslik küçültülerek, Ege Denizi ile Balkan Dağlan arasında yeralan Selanik, Üsküp ve Manastır vilayetleri Osmanlı Devleti’ne geri verilmiş, bu üç vilayetin kapsadığı alana, bundan böyle "Makedonya" denilmeye başlanmıştı.

Makedonya, nüfus itibariyle tam bir milletler mozayiği özelliği gösteriyordu. Nüfusun yarıdan az fazlası Türktü. Geri kalanını çoğunluk sırasına göre Bulgarlar, Rumlar, Sırplar ve iflahlar (Romenler) meydana getiriyorlardı. Makedonya’da, gerek bu Hristiyan nüfusun varlığı gerekse çevresinde bu nüfusa sahip çıkarak, bürasını kendi ülkesine ilhak etmek isteyen Hristiyan devletlerin mevcudiyeti, 1880’li yıllardan başlamak üzere Osmanlı Devleti’nin başına "Makedonya Meselesi" adıyla anılan bir mesele sarmıştı.

Makedonya Meselesi’ni, ilkin Bulgaristan ve onun desteğindeki Makedonya Bulgarları başlatmışlardı. Buna sebep, Bulgaristan’ın Ayastefanos Andlaşmaşı’yla kendisine verilen Makedonya’nın, Berlin Andlaşması’yla elinden alınmasını hazmedememesi ve 1885’de "Muhtar Şarki Rumeli" vilayetini ülkesine ilhaktan aldığı cesaretti. Bulgaristan, eski Bulgar Çar’ı Simeon’un "Büyük Bulgaristan" ını kunnayı milli ideali haline getirmişti.

Bulgarlar’ın Makedonya’yı Bulgaristan’a ilhak uğrunda mücadele için kurdukları iki ihtilâl teşkilatı şunlardı: Makedonya Dahili İhtilâl Komitesi ve Makedonya Yüksek Komitesi. Dahili Komite, 1893’de Resne’de komitacı liderlerden Damian Gruev tarafından kuruldu. Birkaç yıl içinde bütün Makedonya’da teşkilatlanan ve mücadele için Bulgar halkı tahrike ve silah stoku şevkine başlayan komite, görünüşte Makedonya’nın muhtariyetini savunuyordu. 259 Dahili Komite, bu tavrı ile Bulgaristan’la ilkin hiçbir ilişkisi bulunmadığını gizlice sürdürüyorliştirdiği stratejiye göre, buraya önce muhtariyet verilecek, bunun ardında da 1885’de Şarki Rumeli’nin ilhakında olduğu gibi Makedonya Bulgaristan’a ilhak edilecekti.260

Bu iki Bulgar komitesinin Makedonya’da faaliyete geçmesi, burasının.kendilerine ilhakı uğrunda Sırbistan ve Yunanistan’ı da tahrik etti. 261 Sırplar’ın ilgi akını daha ziyâde Kuzey Makedonya’da yeralan Kosova ve Üsküp vilayetleri oldu. Buradan giderek, Selanik’i de "Belgrad’a liman ittihaz etmek hevesinde" idiler. 262 Sırplar, Makedonya’daki mücadelelerini yürütmek için Saint Sava Cemiyeti’ni kurdular. 263 264 265 Makedonya’yı Megalo İdea uğrunda Yunanistan’a ilhak emeliyle de adı geçen devletin Etniki Eterya’sı 1894’de burada faaliyete başladı.

Görülüyor ki, 1900’lü yılların başına gelindiğinde Makedonya’da, hem birbirleri hem de Osmanlı Devleti ile mücadele edecek olan Makedonya’daki ayrılıkçı ve ilhakçı unsurların isyan ve ihtilâl komiteleri ortaya çıkmıştı. Makedonya’da ilk mücadele, bu komiteler arasında başladı. Buna sebep, buradaki Hristiyan nüfusu kendi saflarına çekmek mevcut kilise ve okullan da aralarında paylaşmaktı. Osrhanlı Devleti ise, hem bunların kendi aralarındaki kavgaları durdunnak hem de ayrılıkçı ve ilhakçı emellerini akım bırakmak için harekete geçince mücadele iyice kızıştı.

Makedonya’da ilk şiddet olayları da yine Bulgarlar tarafından başlatıldı. Sultan II. Abdülhamid, Berlin Andlaşması’nın Makedonya’da ıslahat ile ilgili 23. Maddesi’ni, burasını Osmanlı Devleti’nden koparmaya götüreceği gerekçesiyle uygulamak istemiyordu. Bulgar komiteleri, kendilerine Emıeniler’İn katılmasıyla, Kasım 1894’de Sofya’da büyük bir miting düzenleyerek 23. Madde’nin uygulanmasını ve Makedonya’ya muhtariyet verilmesini istediler. ~5 Sultan’ı buna zorlamak için Bulgar sınırından soktukları silahlı komitacılarla Haziran 1895’de Makedonya’da ilk şiddet olaylarını çıkardılar. Hesaplarına göre, şiddet olaylan sonucu Büyük Devletler lehlerine müdahalede bulunacaklardı. • Rusya, Uzakdoğu’da uğraştığı için Bulgurlar lehine müdahalede bulunamadı. Statükonun korunmasını isledi. Diğer devletler de pasif davranınca, Bulgar komitacıları islediklerini elde edemediler.

1897’den sonra Makedonya mücadeleleri daha da hızlandı. Ön saflarda yine Bulgarlar vardı. 1902 yılına gelindiğinde Dahili Komite, Avrupa Devletleri’nin dikkatlerini Makedonya üzerine daha kolay çekebilmek için bu seter saldırılarını buradaki yabancı kuruluşlar üzerine çevirmişti. Bu babtan olarak, Selanik’teki Osmanlı Bankası bombalanarak nisan 1903’de havaya uçuruldu. Aynı zamanda, tren istasyonları, Alınan okulları, Avrupa otellerine saldırıldı. Ayrıca, Selanik limanında bir Fransız gemisi yakıldı. Bu olaylarda çok sayıda kişi ölmüş, büyük maddi hasar meydana gelmişti. Nihayet, Bulgar Komitacıları’nın bekledikleri olmuş, başta Avusturya ve Rusya olmak üzere bütün büyük devletler, Makedonya meselesine müdahele ederek, yeni ıslahat tekliflerinde bulunmaya başlamışlardı. Osmanlı Devleti, komitacılara karşı sert tetbirler almak zorunda kalıyor ve Büyük Devletler’in dikte ettiği ıslahatları yürütmek i^in Hüseyin Hilmi Paşa’yı bölgeye Genel Vali olarak atıyordu. “7

H.Hilnıiî Paşa’nın, Büyük Devlctlcr’in jandannaları nezaretinde ıslahat programım uygulamasının da komitacıların şiddet olaylarının durdurulmasına bir faydası olmadı. Yapılan ıslahatlar ne derece iyi olursa olsun, Bulgar, Sırp ve Yunan komitacılarını tatmin edemezdi. Onları tatmin edecek tek çözüm, Makedonya’nın bu adlarla anılan devletlere ilhakı idi. Bu sırada, İngiltere’nin tutumu da komitacıları Osmanlı Devleti aleyhine iyice cesaretlendiriyordu. Doğu Anadolu’da Ermcnilcr’i tahrik eden İngiltere, Makedonya’da da komitacıları tahrik ederek, Sultan II. 266 267

Abdülhamid’in kendisi aleyhine gördüğü politikasını etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. I. McşruliyCl’in ilânı arelesinde yazılan bir İngiliz raporunda Makedonya Meselesi ile ilgili olarak şınlar yeralıyordu: "1878’deki Berlin Andlaşması’na göre, İngiltere moral bakımından Makedonya rçlönnlarınm öncüsü olmuştur. Türkler bunü, bu bölgenin kendilerinden ayrılışı saymaktadırlar. Şüphesiz Türkler, bu görüşlerinde haklıdırlar. İngiliz hükümet > leri, ister liberal, isterse muhafazakar olsun, Makedonya’daki tutumlarına devam etmelidirler." 268

lönTürkler’den Tahsin Üzer de Makedonya olaylarındaki İngiliz rolü ile ilgili olarak hatıralarında şunları yazar: "Londra' Balkan Komitesi’nin ve özellikle bu komitenin başkanı olan Lorda Boxstone’nun Makedonya kaderinde pek önemli rolü vardır. Boxstone, Bulgar Kralı Fcrdinand’ın samimi dostu, Bulgar Devleti ileri gelenlerinin ve bu arada, Rumeli’deki "Makedonya Komitesi" erkânının da gözbebeği İdi. Londra Balkan Komitesi, Makedonya Konıilcsi’ylc (Dahili Komite) işbirliği yaparak çalışmalara giriştiler.

Lord Boxstone, durmadan Bulgaristan’da, Makedonya’da gezip tozarak gördüklerini ve öğrendiklerini sıcağı sıcağına'İngiltere’nin başındaki politikacılara duyulmaktaydı. Rumeli’de bulunan Büyük Devletler konsoloslarıyla, sıkı fıkı ilişki ve dostluklar kurmakta, Bulgarlar’a bu davranışlarıyla ümit vermekte ve bize karşı düşmanlık namına ne mümkünse yapmaktaydılar. Makedonya ve Rumeli’nin akibetini ele alan tarih incelenirken, Lord Boxstone’un alçaklık ve kötülüğünü doğrudan görmemek, kabil değildir."269

Makedonya Meselesi sonunda, II. Meşrutiyet devrinde 1912 Balkan Harbi ile noktalanmıştır. Bu harpte, bölgedeki Bulgar, Yunan ve Sırp komitacıları da bu adlarla anılan devletlerin orduları safında Türkiye’ye karşı savaştılar. Adı geçen harpte Oşmanlı Devleti’nin yenilmesi sonucu Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan arasında paylaşılarak elimizden çıktı.

FAYDANILAN KAYNAKLAR

·        —  Abbott G.F., Turkey, Greece and the Great Powers, Robert jScott; Roxburghe House Paternoster Row E.C., London, 1962

·        —  Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, Matbaai Amire,

İstanbul, 1339

·        —   Abdülhamid II., Hatıra Defteri, Haz: İ.Bozdağ, Kervan Yy., İstanbul, 1975 Hareket Yy., İstanbul, 1974

Devlet ve Memleket Görüşlerin^ Çığır Yy., İstanbul, 1976 0:46, Haz:A D.GündayM.Çevik, Üçdil Neşriyatı, İstanbul, 1983 Mâruzât, Haz:Y.Halaçoğlu, Çağrı Yy., İstanbul, 1980

Tezâkir, Haz:. B.S. Baykal, TürkTarih Kurumu Yy., Ankara, 1967

·        —   Ahmet Mithat, Kâinat, Kırkambar Mat., İstanbul, 1295

Üssi İnkılâp, C:l, Takvimi Vakayi Mat., İstanbul, 1295

·        —  Ahmet Rasim, Osmanlı Tarihi, C:4, Matbaai Ebülziya, İstanbul, 1328

I

·        —  Ahmet Refik, Baltacı Mehmet Paşa ve Büyük Petro,

Matbaai Hayriye, İstanbul, 1327

Türkiye’de Katolik Propagandası, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, No:5(82), Eylül 1340

·        —  Ahmet Saib, Tarihi Meşrutiyet ve Şark Meselesi Hazirası, İstanbul, 1329

·        —  Akcura Prof. Dr. Yusuf, Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri, TürkTarih Kurumu Yy., İstanbul, 1940

·        —  Akyüz Prof.Dr. Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 19191922 Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1988

·        —  Anderson M.S., The Eastern Ouestion, Macmillan Co.,

New York, 1966

·        —  Antonıus George, The Arap Avvakemng, Hamısh Hamilton, London 1938

·        —   Arberty A.J., Religion ın the Mıddle East, Vol:l, Cambrıdge Unıversıty Press, Cambrıdge, 1969

·        —  Armaoğlu Fahir, Siyası Tarih 17891919, Ank.Ü.S.B.F. Yy., Ankara, 1961

·        —   Aubry Octave, The Scond Empire, J.E. Lıppıncott Co.,* Phıladelphıa and Newyork, 1960

·        —  Bally Frank Edgar, Brıtısh Polıcy ant the Turkısh Reform Movement18261853, Harvard Unıversıty Press, Cambrıdge, 1942

·        —   Barkan Prof.Dr. Ömer Lütfi, Türkiye’nin Toprak Meselesi, Gözlem Yy., İstanbul, 1980

r Bayur Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, C:llI,K:111, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1957

·        —   Bischoff N. von, Ankara Türkiye’de Yeni Bir Oluşumun İzahı, Ulus B.evi, Ankara, 1936

·        —   Bourgeois VVilly, Lavvrence, Çev.'N.Kuruoğlp, Rektur Kitap Servisi, İstanbul, 1967

·        —   Brailsford H.N., Macedonıa Its Races and Theır Future, Methuen and Co., London, 1906

·        —   Busch Brıtaın Cooper, Brıtaın Indıa and the Arabs 19141921, Unıversty of .Colıfornıa Press, Berkeley, 1917

·        —   Çannıng Lord Stratford, Türkiye Hatıraları, Çev:C.Yücel, T.i.Bankası Kültür Yy., Ankara. 1959

·        —  Cheknezi Constantıne, Albanıa Part and Present, The Macmıllan Co., New York, 1919

·        —  ClaırCharles S.C.B..A Prophy Twelve Years Study of the Eastern  Ouestıon ın Bulgarıa, Chapman and Hali, London, 1877

·        —   Claır VVilliam St., The Greece Mıght Stili Be Free, Oxford Unıversty Press, London, 1972

·        —  Creasy Edward, Hıstory of the Ottoman Turks, Khayats, Bırut, 1961

·        —  Cukolas Konstantin, GreekTragedy, London, 1969

·        —   Danişmend İsmail Hami, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C:4, Türkiye Y.evi, İstanbul, 1971

·        —  Davey Rıchard, The Sultan and His Subjects, Vol:2,Chapman and Hail Ltd., London, 1897

·        —   Drıault Edovvard, Şark Meselesi, Çev: Nafiz, Muhtar Halit Kitaphanesi, . İstanbul, 1238

·        —   EbüzziyaTevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, C:llll, Kervan Yy., İstanbul, 1971

·        —   Ermeni Komitacılarının Âmâl ve Harekatı İhtilâliyesi, Matbaai Âmire, İstanbul, 1332

·        —   Evans Laurance, Türkiye’nin Paylaşılması 19141924, Çev:T. Alanay, Milliyet Yy., İstanbul, 1972

·        —  Fournier August, Napoleon the First A Biography, Henry Holt and Co., New York, 1903

—   GeorgeşGaulis Berthe, Kurtuluş Savaşı Sırasında TürkMilliyetçiliği, Rado.Yy., İstanbul, 1981

·        —   Gorce La, Çağlar Boyunca Yunanlılar, Belge Yy., İstanbul, 1986

—Gökbilgin Tayyip, Cebeli Lübnan Meselesi ve Dürziler, Belleten, C:X Sayı :3740

·        —   Granville Edward, Çarlık Rusyası’hın Türkiye’deki Oyunları, Yarın Yy., Ankara, 1967

·        —   Graves Philip P., The Ouestion of the Straıtıs, London, 1912

·        —  Halil Halit, Türk Hâkimiyeti ve İngiliz Cihangirliği, Yeni Matbaa, İstanbul, 1341

·        —   Halim Giray, Gülbeni Hanan Yahut Kırım Tarihi, Neçmi İstikbal Matb. İstanbul, 1322

·        —  Hammer Baron Josep von, Osmanlı Devleti Tarihi, Haz:M.ÇevikE. Çelik, Üçdal Neş., İstanbul, 1983

·        —   Hanovi Gabriel, 191213 Balkan Harbi ve Avrupa, Çev: R.Rıfkı, Artin Asadprya Mat., İstanbul, 1332

·        —   Harris david, Brıtaın and the Bulgarıa Horrors of 1876, Theof Chicago Unıversıty Press, Chicago, 1339

·        —   Hasliph Jean, Bilinmeyen Taraflarıyla Abdüihamid, Çev:N. Kuruoğlu, Toker Mat., İstanbul, 1961

·        —  Helmreıch ErnestChrıstıan, The Dıplomacy of the BalkanWars 191213, Harvard Unıversıty Press, Cambrıdge, 1938

·        —  Henderson Percy H., A Brıtısh Offıcer in the Balkans, Seeley and Ltd., London, 1909

·        —  Hepworth George H„ Through Armenıa on Horsback, E.P.

Duttan, New York, 1899

·        —   Hıttı Philip k\ Lebanon ın Hıstory, Macmıllan and Co. Ltd., New York, 1957

·        —   Holt P.H., Egygt and the Fertile Crescent A Political 15161922, Cornell Unıv.ersfy Press, Ithaca, New York, 1967

·        —  Hopwood Derek, The Russıa Presence ın Syrıa and Palestıne 18431919, Clarendon Press, Oxford, 1969

·        —   Issued Hıstoûcalof the Foreıgn Office, Hıstorıcal Part:2, Vol: İv, No: 22, Bulgarıa

·        —   İnan M.Kemal, Son Sadrazamlar, C:lV,Dergah Yy., İstanbul, 1983

·        —   İslâm Ansiklopedisi, C:l14,M.E. Bakanlığı Yy., İstanbul, 1958

·        —   Jaeschke Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev: C.Köprülü Türk Tarih Kurumu Yy.', Arjkara, 1971

·        —   Jelavıch Barbara and Charles, The Balkans, Prentical hail İne., New York, 1965 TheThe Estabtishment of the Balkan National States 18401920,Unıversty of VVashıngton Press, Washıngton, 1977

·        —  Karabekir Kâzım, Cihan Harbi’neNeden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik? Tecelli Mat., İstanbul, 1937

·        —   Kâmil Paşa, Tarihi Siyasi Deyleti Âliyye’i Osmaniye, C:llll, Matbaai Ahmet İhsan, İstanbul, 1325

·        —   Karal Ord.Prof. Dr. Enver Ziya, OsmanlıTarihi, C:VVIII, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1962 ve 1968 FransaMısır ve Osmanlı İmparatorluğu, Milli MecmuaB;evi, İstanbul, 1938 Halet Efendi’nin Paris Büyükelçiliği 18021806, Kenan B.evi, İstanbul, 1940

·        —   Karasapan Celal Tevfik, Filistin ve Şarkül Ürdün, C:III, Ahmet Ihsan Mat. İstanbul, 1942

·        —   Kedourie Elie, Avrupa’da Milliyetçilik, Çev:M.H.Timurtaş, ‘ınilli Eğitim B.evi, İstanbul, 1971

·        —   Kelekyan Diran, XIX. Asırda Tarihi Siyasi Umumi, Cihan Mat., İstanbul, 1329

·        —   KinghtySimpon, Lawrens’in Gizli Hayatı, Sebil Yy., İstanbul, 1978

·        —  Kocabaş Süleyman, Paris’in "Doğu Yolu" nda Yaptıkları Tarihte Türkler ve Fransızlar, Vatan Yy., Kayseri, 1990 Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, Vatan Yy., Kayseri, 1985

·        —   Krayiblis Prof. Nikerland, Rusya’nın Şark Siyaseti ve Vilayeti Şarkiyye Meselesi, Çev:H.Adem, Dersaadet Mat., İstanbul, 1332

·        —  Krıkorıan M.K., Armenıans ın Time Service of the Ottoman Empire 18601908, Roudledge and Kegal Paul, London, 1977

·        —  Kuran Ahmet Bedevi, Osmanlı İmparatorluğu’nda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele, Baha Mat., İstanbul, 1956

·        —   Kurat Prof. Dr. Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, D.T.C.F. Yy., Ankara, 1970 Sayı:1Ö, Eylül 1969

·        —  Kutay Cemal, Sohbetler,Lawrens'e Karşı Kuşcubaşı, kalem Mat., İstanbul, 1978

·        —   Külçe Süleyman, Osmanlı Devrinde Arnavutluk, Ticaret Mat., İzmir, 1941

·        —  Kürkcüoğlu Ömer, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap r" Bağımsızlık Hareketi, S.B.F.Yy., Ankara, 1982

·        —  Langer VVilliam L, The Dıplomacy of Imperıalızm 18901902, Alfred A. Knopf, New York, 1972

·        —  LanePoole Stanley,Turkey, T. FısherÜnwın,New York, 1892

·        —   Levn Jean, Daim Hilekâr, C:lll, Çev:A.Reşad, Kanaat K. evi, İstanbul, 1339

·        —   Lütfi Simavi, Devri İnkılâp, Mahmut Bey Mat., İstanbul, 1336

—• MacDermott Mercia, A Hıstory of Bulgarıa 13931885, Frederıch Prager Publısher, New York, 1962

·        —  MacKenzıe David, The Serbs and Russıan Panslavizm

18711876, Cornell Unıversty Press, New York, 1967

·        —   Mahmut Celalettin Paşa, Miratı Hakikat, Haz: i. Miroğlu, Berekât Yy., İstanbul, 1983Mange Alyce Adythe, The Near Eastern Polıcy ot the Emperor Napoleon III., The Unıversty of Illinois Press, Urbana, 1940

·        —   Marrıot R., The Eastern Ouestion An Hıstorıcal Study İn European Dıplomacy, At The Clarendon Press, Oxford, 1951

·        —   Hason Herbert, Reflections and the Mıddle East Crısıs, Haquex, Mounton, Paris, 1970

·        —   Maywesky General, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiği, Matbaai Askeriye, İstanbul, 1330

·        —   Mithat Paşa, Tabsıratı İbret, Hilâl Mat., İstanbul 1325Miratı Hayret, Hilâl Mat., İstanbul, 1325

·        —   Mehmet Mansur, Rum Fetreti, Çamlıhan Mat., İstanbul, 1328

·        —   Mehmet Sefahattin, Bildiklerim, Hindiye Mat., Kahire, 1334

·        —  Miller William, The Balkans Roumanıa Bulgarıa Servıa and Montenegro, G,.P. Puthams Sons and Co., London, 1908

·        —   Mustafa Basri, Arnavutluk ve Buhranı Osmani, İstanbul, 1329

·        —   Mustafa Nuri Paşa, Netayiç ÜlVukuat, Haz:N.Çağatay, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1987

·        —  Narsen Of. Fndtjo, Armema and the Mear East, George Ailen and Unwın Ltd., London, 1928

—  Öke Kemal, İngiliz Casusu Prof. Armmus Vambery’inGizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal neş., İstanbul, 1983

·        —   Öztuna Yılmaz, Türkiye Tarihi, C:12, Hayat kitapları,İstanbul, 1964     

·        —   Pears Edwın, Turkey ant Its People, Menthuen Co. Ltd., London,1911 '

·        —   Pichön Jean, Cihan Harbi’nin Şark’a Ait Kaynakları, Çev'.H.C. Yalçın, Kanaat K.evi, İstanbul, 1939

·        —  Rize Mebusu Esat, Adana’nın Kurtuluş Mücâdelesi Hatıraları, Ülkü Mat., İstanbul, 1934

·        —  Rostovsky Andreı A., Russıa and Europe 17891825, Buk Unıversty Press, Durhamg N.C., 1947

·        —   Sait Paşa. Anılar, Haz:Ş.Kutlu, Hürriyet Yy, İstanbul, 1977

·        —   Sami Sabit, Mısır’da Napolyon, Arakis Mat., İstanbul, 1327

·        —  SetonWatson Hugh, The Deciıne of Imperial Russıa 18551914, Frederıch A.PRaegef, New York, 1961

·        —  SetonWatsön R.W., Dısraeli Gladstöne ant the Eastern Ûuestion, Barnes and Noble İne., New York, 1,962

The Rıse of Natıonalıty ın the Balkans, Hovvard Fertıng, New York, 1966

·        —   Seıgnobos Prof. Charles, Asrı Hâzırda Avrupa Siyasi Tarihi, Çev:A.Reşad, C:llll, Kanaat K.evi, İstanbul,T325

·        —   Sırma İhsan Sürreyya, Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen İsyanları, Düşünce Yy., İstanbul, 1980

·        —  Shannon R.T., Gladstöne ant the Bulgartan Agıtatıon 1876, The Harvester Press, London, 1975

·        —  Shaw Stanfort J., Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C:lll,E Yy, İstanbul, 1982

·        —   Slade S. Aduphus, Kaptan Paşa, boğazici Yy., İstanbul, 1976

·        —   SmithMıchaei Llevvellyn, Anadolu Üzerindeki Göz, Çev:H.İnal, Hürriyet Yy., İstanbul, 1978

·        —   Sosyal İsmail, Fransız İhtilâli ve TürkFransız Diplomasi Münasebetleri 17891802, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1987

·        —  Spagnolo John P., France and Ottoman Lebanon 18611914, The Mıddle EastCentre St., Antonys, College Oxford, Ithaca Press, London, 1977

·        —   Staurianos L.S., Balkan Federatıon A Hıstory of the Movement Toward Balkan Unıty ın Modern Times, Archon Books, HanaderiConnectıcut, 1964 The Balkans 18151914, Holt, Rinehart and VVınston, New York 1966

·        —  Sumner b.H., Peter the Great and the Ottoman Empıre, Basıl Balckwell, oxford, 1937

A Short Hıstory of Russıa, A Harvest Book, New York, 1949

Russıa and the Balkans 18701876, At the Clarendon Press, Oxford, 1949

·        —  Süleyman Penah Efendi, Penah Efendi Mecmuası (Mora

İhtilâli Tarihçesi), Tarih Vesikaları Dergisi, Ç:ll, Sayı: 7, Haziran 1942

—   Şanizâde Tarihi, C:4, Ceridei Havadis Gazatesi Mat., İstanbul, 1299

·        —   Şimşir Bilâl, Rumeli’den Türk Göçleri, C:lll, Türk Kültürünü, Araştırma Enstitüsü Yy., Ankara, 1967

·        —   Şorel Albert, 18. Asırda Meselei Şarkiyye, Çev:Y. Ziya Matbaai Hayriye, İstanbul, 1911

·        —   Tasmihcizâde, Girit Hatıraları, 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977

·        —   Tarihi Asım, C:l, Ceridei Havadis Gazetesi Mat., İstanbul, T.yok

·        —   Tarihi Lütfi, C:l, Matbaai Amire, İstanbul, 1292

·        —  Tıbawı A.L., Hıstory of Syrıa Includıng Lebanon and , Palestıne, Macmıllan St., Martıns's Press, London, 0969

·        —   Tunalı Hilmi, Makedonya, Mazisi Hali İstikbâli, Kahire, 1326

·        —   Turan Mustafa, 31 Mart Faciası, Üçdal Neş., İstanbul, 1966

·        —   Türkgeldi Ali Fuat, Mesaili Mühimmei Siyasiye, C:IH, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1967

·        —   Ulubelen Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Mat.,. İstanbul, 1965

·        —   Uras Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yy., İstanbul, 1976

·        —   Us Hakkı Tarık, Meclisi Mebusan 1293 (1877) ZabıtCeridesi, C:l, Vakit Mat., İstanbul, 1939

·        —  Üzer Tahsin, Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1979

·        —   Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C:4, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1975

·        —   Yorg a, Osmanlı Tarihi, Çev:B.Ş. Saykal, 0:5, AnkaraÜniversitesi Yy., Ankara, 1948

 

SÜLEYMAN KOCABAŞ ’IN VATAN YAYINLARI’NDAN

ÇIKAN KİTAPLARI

·        I TÜRKİYE ÜZERİNE ERMENİ SERİSİ:

·        1 ERMENİ MESELESİ NEDİR NE DEĞİLDİR?

·        2 Tarihte ve Günümüzde TÜRKYUNAN MÜCADELESİ

·        3  Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna Yapılanlar TÜRKİYE VE İNGİLTERE

·        4  Avrupa Türkiyesi'nin kaybı ve BALKANLARDA PANİSLAVİZM

·        5  Filistin İçin Mücadele TÜRKİYE ve SİYONİZM

·        6 Tarihte TÜRKLER ve ALMANLAR

·        7 Tarihte TÜRKRÜS MÜCADELESİ

·        8 Tarihte TÜRKLER VE FRANSIZLAR

II TÜRKİYE’NİN SOSYAL VE SİYASAL DEĞİŞİMİ SERİSİ:

1 Kendi İtiraflarıyla JÖN TÜRKLER NEREDE YANILDI?

KONULARINDA KAYNAK ESERLER OLAN BU KİTAPLARI MUTLAKA OKUYUNUZ

1

Dirân Kelekyan, XIX. Asırda Tarihi Siyasi Umumi, Cihan Mat., İstanbul, 1329, s. 142143

2

B. H. Sumner, Peter the Great and the Ottoman Empire, Basil Blackwell Oxford, 1937, s. 2728

3

 Philip P. Graves The Ouestion of the Straits, London 1912, s. 73

4

B. H. Sumner, A Short History of Russia, A, Harvest Book, New York 1949 s. 227

5

 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C: 4, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara 1975, s. 70

6

Sumner, Peter the Great..., s. 45

7

Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele, Baha Mat., İstanbul, 1956, s. 45

8

David MacKenzie, The Serbs and Russian Panslavizm 18711876, Cornell University Press, New York, 1967, s. 47

9

 Sumner, Peter the Great..., s. 47

10

William Miller, The Balkans Romania, Bulgaria, Servia and MOntenegro, G. P. Puthams Sons and Co., Londan, 1908, s. 399400

11

Ahmet Refik, Baltacı Mehmet Paşa ve Büyük Petro, Matbaai Hayriye, İstanbul, 1327, s. 65

12

 Mehmet Ağa Silahtar, Nusretnâme, C: 2, Haz: i. Parmaksızoğlu, M. E. Bak. Yy. İstanbul, 1962, s. 320

13

Richard Davey, The Sultan and His Subject, Vol: 2, Chapman and Hail Ltd., London, 1897, s. İ27128

14

R; Marriot The Eastern Ouestion and Historical Study in European Diptomacy, At the Clarendon Press, Oxford, 1951, s. 144

15

Graves, s. 7778

16

 Davey, s. 129

17

 Edovart Driault, Şark Meselesi, Çev: Nafiz, Muhtar Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1328, s. 79

18

Süleyman Penah Efendi, Penah Efendi Mecmuası (Mora İhtilâli, Tarihçesi), Tarih Vesikaları Dergisi, C: II, Sayı: 7, Haziran 1942, s. 6667

19

 Kâmil Paşa, Tarihi Siyasi Devleti Âliyye’i Osmaniye, C: II, Matbaai Ahmet Ihsan, İstanbul, 1325, s. 425

20

Edward Creasy, History of the Öttoman Turks, Khayats, Beirut, 1961, s.391

21

 Yılmaz, Öztuna, Türkiye Tarihi, C: XI, Hayat Kitapları, İstanbul, 1964, s. 77

22

Derek Hopwood, The Russia Presence in Syria and Palestine 18431919, Glarendon Press, Oxford, 1969, s. 1112

23

 Creasy, s, 386

24

Mercİa MacDermott, A History ûf Bulgaria 13931885, Frederıçha Praeger Publisher, New York, 1962, s. 104

25

Albert Sorel, 18. Asırda Meselei Şarkiyye, Çev: Y. Ziya, Matbaai Hayriye, İstanbul, 1911, s. 35

26

 Prof. Dr. A. Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, D. T, C. F. Yy., Ankara, 1970, s. 30

27

 Uzunçarşılı, s. 406407

28

 Mustafa Nuri Paşa, Netayiç ülVukuat, Haz: N. Çağatay, T. Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1987, s. 66

29

 i. Hami Danişment, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C:4, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1971, s. 44

30

Ahmet Mithat Efendi, Kâinat, Kırkambar Matbaası, İstanbul, 1295, s. 182

31

 Halim Giray, Gülbeni Hanan Yahut Kırım Tarihi, Necmi istikbal Mat., İstanbul, 1322, s. 211212

32

 Barbara Jelavich and Charles, The Balkans, PrenticeHall İne., New York, 1965, s. 47

33

Ahmet Cevdet Paşa, Tarihi Cevdet, C: 4 Haz: D. GündayM. Çevik, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983, s. 1968

34

MacKenzie, s. 3

35

M. S. Anderson, The Eastern Ouestion, Macmillan Co., New York, 1966, s. 4849

36

 La Gbrce, Çağlar Boyunca Yunanlılar, Belge Yy., İstanbul, 1986, s. 242243

37

S. Aduphus Slade, Kaptan Paşa, Boğaziçi Yy., İstanbul, 1976, s. 31

38

 MacDermott, s. III

39

SetonWatson Hügh, The Decline of Imperial Russia 18551914, FrederickA. Praeger, New York, 1961, s. 301302

40

A. Cevdet Paşa, C: 6, s. 2709

41

Kâmil Paşa, C:2, s. 59

42

Gorce, s. 286287

43

 Kâmil Paşa, C: 3, s. 59

44

 Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih 17891919, Ankara Ü. S. B. F. Yy., Ankara, 1961, s. 128

45

Andrei A. Rostovsky, Russia and Europe 17891825, Büke University Press, Durham, N. C., 1947, s. 409

46

Şanizâde Tarihi, C: 4, Ceridei Havadis Gazetesi Mat., İstanbul, 1299, s. 75

47

Gorce, s. 282

48

Mehmet Mansur, Rum Fetreti, Çamhhan Mat., İstanbul, 1328, s. 9

49

Ahmet Rasim, Osmanlı Tarihi, C: 4, Matbaai Ebulziya, İstanbul, 1328, s. 17861787 ve M. Mansur, s. 9

50

A. Rasim, C: 4, s. 1759

51

William Miller, The Ottoman Empire 18011913, Cambridge Historical Series, Cambridge, 1959, s. 339

52

Slade, s. 252253

53

Barbara Jelavich, The Ottotnan Empire the Great Powers and the Straits Ouestion 18701887, Indıano University Press, Blooming and London, 1960, s. 910

54

Anderson, s. 170171

55

 M. Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C: I, Dergâh Yy., İstanbul, 1983, s. 29

56

 Ebuzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, C: III, Kervan Yy., İstanbul, 1971,5.29

57

Ahmet Cevdet Paşa, Marûzât, Haz: Y. Halaçoğlu, Çağrı Yy., İstanbul, 1980, s. 220

58

Abdurrahman Şeref, Tarih Musâhebeleri, Matbaai Âmire, İstanbul, 1939, s. 137

59

 Mithat Paşa, Tabsıratı İbret, Hilâl Mat., İstanbul, 1325, s. 43

60

 E. Tevfik, C: II, s. 118

61

 Mithat Paşa, Tabsıratı İbret, s. 128

62

 Mithat Paşa, Miratı Hayret, Hilal Mat., İstanbul, 1325, s. 26

63

 William L. Langer, The Diplomacy of Imperıalizm 18901902, Alfred A.

Knopf, New York, 1972, s. 305

64

 Ahmet Mithat, Üssi İnkılâp, C: I, Takvimi Vakayı Mat., İstanbul, 1295, s. 188

65

A. Cevdet, Marûzât, s. 223

66

 Danişment, C: 4, s. 298

67

 Miller, The Balkans...., s. 457

68

. A. g. e.,s. 453

69

MacKenzie, s. 10

70

Ali Fuat Türk geldi, Mesaili Mühimmei Siyasiye, C: (II, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1967, s.1214

71

B. H. Sumner, Russia and The Balkans 1870*1876, At the Clarendon Press, Oxford, 1949, s. 110

72

 Bilâl Şimşir, Rumeliden Türk Göçleri, C: II, Türk Kültürünü Araştırma Ens., Yy., Anakra, 1967, s. Lll

73

 Issued Historical of The Foreign Office, Historical Part: 2, Vol: İV, No:

22, Bulgaria, s. 16

74

S. C. B. ClairCharies, A Prophy Twelve Years Study of the Eastern Ouestion in Bulgaria, Chapman and Hail, London, 1877, s. 231

75

 Danişment, C: 4, s. 247

76

Jean Hasliph, Bilinmeyen Taraflarıyla Abdülhamid, Çev: N. Kuruoğlu, TokerMat., İstanbul, 1964, s. 67

77

 Miller, Ottoman Etnpire, s. 363364

78

 A. g. e., s. 461

79

 Lütfi Simavi, Devri İnkilâp, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1336, s. 2022

80

Şimşir, C:ll, s. XCIV

81

 A. Şeref, s. 180

82

 David Harris, Britain and the Bulgarian Horrors of 1876, The Chicago

University Press, Chicago, 1939, s. 27

83

 Mahmut Celalettin Paşa, Mırat ı Hakikat, Haz: I. Miroğlu, Berekât Yy., İstanbul, 1983, s. 82

84

R. W. SetonWatson, Disraeli, Gladstone and the the Eastern Ouestion, Barnes and Nobie İne., New York, 1966, s. 105

85

R. W. SetonWatson, The Rise of Nationality in the Bâlkans, Howard Ferting, New York, 1966, s. 105

86

Miller, Ottoman Empire, s. 367

87

Stanley LanePoole, Turkey, T. Fisher Unwin, New York, 1892, s. 361

88

Prof. Dr. Yusuf Akcura, Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri, Türk Tarih Kurumu Yy., İstanbul, 1940, s. 23

89

 Kurat, Türkiye ve Rusya, s. III, 113

90

 Dr. Frıdtjof Narsen, Armenia and the Near East, George Allan and Unwing Ltd . London, 1928, s. 280281

91

 Kurat, Türkiye ve Rusya, s. 112

92

 A. g. e., s. 114

93

 Prof. Nikerland Krayiblis, Rusya’nın Şark Siyaseti ve Vilayeti Şarkiyye Meselesi, Çev: H. Adem, Dersaadet Matbaası, İstanbul, 1332, s. 172173

94

 Hakkı Tarık Us, Meclisi Mebusan 1293 (1877) Zabıt Ceridesi, C: I, Vakit Mat., İstanbul, 1939, s. 172175

95

 M. K. |<rıkorian, Armenians in Time Service of the Ottoman Empire J8601908j Roudledge and Kegal Paul, London, 1977, s. 6

96

 Bilâl Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri, Milliyet Gazetesi, 6 Nisan 1983, s. 5

97

Kemal Öke, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’in Gizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983, s. 104

98

Sultan İL Abdülhamid’in Hatıra Defteri, Haz: i. Bozdağ, Kervan Yy.,

İstanbul, 1975, s. 55                                                  .

99

 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yy., İstanbul, 1976, s. 424 (S. Kaprielyan, Ermeni Bunalımı ve Tekrar Doğuşu, 1905, Boston,s. 75’den alınmıştır.)

100

Edward Granville, Çarlık Rusya’sının Türkiye’deki Oyunları, Yarın Yy., Ankara, 1967, s. 17

101

 Ermeni Komitacılarının Amal ve Harekatı İhtilâliyesi, Matbaaı

Âmire, İstanbul, 1332, s. 108

102

A. g. e.,s. 105

103

 A. g. e., s. 9697

104

N. Von Biscoff, Ankara Türkiye’de Yeni Bir Oluşumun İzahı, Çev: B.

Belge, Ulus B. Evi, Ankara, 1936, p. 218

105

 Hikmet Bâyur, Türk İnkilâbı Tarihi, C: III, K: III, Türk Tarih Kurumu Yy.,1 Ankara, 1957, s. 7

106

Prof. Charles Seignobos, Asrı Hâzırda Avrupa Siyası Târihi, Çev: A. Reşat, C: II, Kanaat Kitaphanesi, İstanbul, 1325, s. 411

107

II. Abdülhamid’in Hatıra Defteri, s. 56

108

Jean Pichon, Cihan Harbi’nin Şark’a Ait Kaynakları, Çev: H. C.

Yalçın, Kanaat K. evi, İstanbul, 1939, s. 137

109

 Bayur, C: III, K: İV, s. 130131

110

John P. Spagnolo, France and Ottoman Lebanon 18611914, The Middle East Centre St. Antonys, College Oxford, Ithaca Press, London, 1977, s. 8

111

Ahmet Refik, Türkiye’de Katolik Propagandası, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, No: 5, (82), Eylül 1340, s. 259

112

 Rusya, 17. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin Hristiyan Tebaasının "hamiliği” ve "kurtarıcılığımın şampiyonluğunu yapmağa başlamıştı. Bu rolü daha önce Fransa üstlenmişti.

113

 A. g. e., s. 261

114

A. g. e., s. 269270

115

G. F. Abbott, Turkey, Greece and the Great Powers, Robert Scott

Roxburge House Paternoster Row E. C., London, 1962, s. 21    .

116

Baron Josep von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, C: 7, Haz: M. ÇevikE. Çelik, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983,, s. 125

117

 A. g. e., s. C:IX, s. 93

118

Süleyman Kocabaş, Paris’in Doğu Yolunda Yaptıkları Tarihte Türkler veFransızlar, Vatan Yy., 1990, Kayseri, s. 130131

119

Sami Sabit, Mısır’da Napolyon, Arakıs Mat., İstanbul, 1327, s.13

120

 İsmail Soysal, Fransız İhtilali ve Türk Fransız Diplomasi Münasebetleri 17891802, Türk Tarih Kurumu Yy, Ankara, 1987, s. 225

121

August Fournier, Napoleon the First A Biogıraphy, Henry Holt and

Company, New York, 1903, s. 1691    .

122

 A. Cevdet Paşa, C:lll, s. 1691

123

 S. Sabit, s. 23

124

A. L. Tıbawi, A Modern Hıstory of Syria Includıng Lebanon and Palestine, Macmillan St. Martın’s Press, London, 1969, s. 37

125

Enver Ziya Karal, FransaMısır ve Osmanlı İmparatorluğu, Milli Mecmua B. evi., İstanbul, 1938, s. 115

126

Herbert Mason, Reflectıons and the Middle East Crisis, Haguex, Mounton, Paris, 1970, s. 4344

127

 S. Sabit, s. 29

128

 Tarihi Asım, C:l, Ceridei Havadis Mat., İstanbul, T. Yok, s. 61

129

 Karal, FransaMısır..., s.108

130

A.g.e.,s.118

131

 P. H. Holt, Egypt and the Fertile Crescent A Political 15161922, Cornell University Press, Ithaca, New York, 1967, s. 160

132

 Kocabaş, Türkler ve Fransızlar, s. 126

133

 E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C: V, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1962, s. 101

134

 Driault, s. 106

135

Yorga, Osmanlı Tarihi, Çev: B. S. Baykal, C: V, Ank. Ü. Yy., Ankara, 1948, s.125

136

Soysal, s. 169

137

 Elle Kedourie, Avrupa’da Milliyetçilik, Çev: M. H. Timurtaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, s. 87

138

 Enver Ziya Karal, Halet Efendi’nin Paris Büyükelçiliği 18021806, Kenan B. evi, İstanbul, 1940, s. 57

139

L. S. Staurianos, Balkan Federatıon A History of the Movement Toward Balkan Unıty in Modern Times, Archon Books, HanadenConnecticut, 1964, s. 2324

140

İslâm Ansiklopedisi, C: II, Tanzimat Maddesi, s. 713

141

Anderson, s. 49

142

 Miller, The Balkans..., s. 413

143

 Driault, s. 106

144

Ahmet Müfit, Tepedelenli Ali Paşa, Matbaai Ahmet İhsan, İstanbul, 1324, s. 8283

145

 Driault, s. 179

146

Wİlliam St. Clair, The Greece Might Stili Be Free, Oxförd Unıversıty Press, London, 1972, s. 269272

147

 Driault, s. 167 ve Clair, s. 247

148

 Jasques Bainville, Fransa Tarihi, Çev: H. C. Yalçın, C: II, Kanaat K. evi, İstanbul, 1938, s. 437

149

 Driault, s. 174175 ve Yorga, s. 344

150

 Seignobos, C: III, s. 119

151

 A. g. e., s. 120

152

·        43)' A. g. e., 143

153

 Karal, Osmanlı Tarihi, C: VI, s. 68

154

Edwin Pears, Turkey and Its People, Menthuen Go. Ltd., London, 1911, s. 197

155

·        46) L. S. Staurianos, The Balkana 18151914, Holt, Rinehartand Winston, New York, 1966, s. 66

156

·        47) A. J. Arbery, (Editör) Religion in the Middle East, Vol: I, Cambridge University Press, Cambridge, 1969, s. 375

157

 Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C: II, Hayat Yy., İstanbul, 1967, s. 197

158

Tayyib Gökbilgin, Cebeli Lübnan Meselesi ve Dürziler, Belleten, C: X, Sayı: 3740, s. 675

159

Octave Aubry, The Second Empire, J. E. Lippincott Co„ Philadelphia and New York, 1960, s. 243 ve Driault, s. 261

160

Alyce Adythe Manğe, The Near Eastern Polıcy of the Emperor Napoleon III., The Unıversıty of Illinois Press, Urbana, 1940, s. 92

161

 Driault, s. 264

162

 Philip K. Kıttı, Lebanon in History, Macmillan and Co., Ltd., New York, 1957, s. 440

163

 Karal, Oâmanlı Tarihi, C: VI, s. 74

164

Ahmet Cevdet Paşa, Tezâkir (1320), Haz: B. S. Baykal, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1967, s. 163

165

 Danişment, C: IV, s. 188

166

A. Cevdet Paşa, Tezâkir (1320), s. 114

167

Percy E. Henderson, A Brjtish Officier in the Balkans, Seeley and Limited, London, 1909, s. 272

168

 Tunalı Hilmi, Makedonya, Mazisi, Hali, İstikbali, Kahire, 1326, s. 1415

169

Şimşir, s. LX

170

 M. Celaleddin Paşa, s. 39

171

Abbott, s. 322

172

 Sait Paşa, Anılar, Haz; Ş. Kutlu, Hürriyet Yy., İstanbul 1982, s. 63

173

 Tasmihcizâde, Girit Hatıraları, 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977, s. 40

174

A. g. e., s. 40

175

Jean Levn, Daima Hilekâr, Çev: A. Reşat, C: I Kanaat Kitaphanesi,

1339, İstanbul, s. 104

176

 Uras, s. 184 ve A. Cevdet, Tezâkir (2139), s. 120

177

Anderson, s. 274

178

Prof. Dr. Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 19191922, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1988, s. 181

179

Narsan, s. 317

180

 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev: O. Köprülü, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1971, s. 47

181

Rize Mebusu Esat, Adana’nın Kurtuluş Mücadelesi Hatıraları, Ülkü Mat., İstanbul, 1934, s. 120123

182

Süleyman Kocabaş, Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna yapılanlar

Türkiye ve İngiltere, Vatan Yy., Kayseri, 1985, s. 18

183

Armaoğlu, s. 190

184

Ahmet Cevdet Paşa, Tarihi Cevdet, C: VI, s. 2997

185

Frank Edgar Bally, British Policy and the Turkish Reform Movement 18261853, Harvard Unıversty Press, Cambndge, 1942,s.55

186

Konstantin Cukalas, Greek Tragedy,

187

 A. g. e., s. 26

188

 Bayur, C: III, K: III, s. 33

189

 Michael Llewellyn Smith, Anadolu Üzerideki Göz, Çev: H. İnal, Hürriyet Yy., İstanbul, 1978, s. 45

190

Kont Carlo Sforza, Bir Italyan Politikacısının Kaleminden Kurtuluş Savaşı nın Bir Tahlili, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 12, Aralık 1975, s. 5052

191

Smith, s. 249

192

 Karal, Osmanlı Tarihi, C: 8,1988, s. 188

193

Anderson, s. 184

194

R. T. Shannon, Giadstone and the Bulgarian Agitation 1876, The Harvester Press, London, 1975, s. 6869

195

·        14) Harris, s. 133

196

Sultan II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Hareket Yy., İstanbul, 1974, s. 150

197

 Seignobos, C: II, s. 417

198

 Pichon, s. 138

199

 Bu plan, tıpkı 1880 lı yıllarda Siyonistler’in Yahudi Devleti kurma planlarına benziyordu.

200

 Bilâl Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenilerl, Milliyet

Gazetesi, 7 Nisan 1983, s.9

201

 Langer, s. 152

202

 General Maywesky, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiği, Matbaai Askeriye, İstanbul, 1330, s. 141

203

George H. Hepworth, Through Ermenia on Horsback, E. P. Dutton, New York, 1899, s. 339342

204

 Halil Halit, Türk Hâkimiyeti ve İngiliz Cihangirliği, Yeni Mat., İstanbul, 1341, s. 26

205

 Langer, s. 159          ,

206

 İL Abdülhamit, Devlet ve Memleket Görüşlerim, Haz: A. A. Çetin B. Yıldız, Çığır Yy., İstanbul, 1976, s. 101102

207

Ahmet Saib, Tarihi Meşrutiyet ve Şark Meselesi Hâzırası, Gayret Kitaphanesi, İstanbul, 1329, s. 55

208

Danişment, C:4,s. 336

209

 Mustafa Turan, 31 Mart Faciası, Üçdal Neş., İstanbul, 1966, s. II

210

Narsan, s. 322

211

Levn.'C: II, s. 181

212

Ihsan Süreyya Sırma, Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları, Düşünce Yy., 1980, s. 8789

213

Mithat Sertoğlu, Yemen Macerası, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 6, Haziran 1975, s. 36

214

·        33)  Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, s. 179181

215

·        34) George Antonıus, The Arap Awakenıng, Hamish Hamilton, London, 1938, s; 175

216

Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi 19081918, Ank., Ü. S. B. F. Yy., Anklara, 1982, s. 68

217

 Celal Tevfik Karasapan, Filistin ve Şarkül Ürdün, C: I, Ahmet Ihsan Mat., İstanbul, 1942, s. 123

218

 Berthe GeorgesGaulis, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği, Rado Yy., İstanbul, 1981, s. 4142

219

Britain Cooper Busch, Britain Indıa and the Arabs 1914*1921, Unıversıty of California Press, Berkeley, 1917, s. 57

220

 A. g. e., s. 5758

221

Kazım Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl

İdare Ettik?, Tecelli Mat., İstanbul, 1937, s. 4142

222

 A. g. e.,ş. 61

223

A. g. e.,s. 62

224

 Pichon, s. 152

225

Antonıus, s. 159

226

 A. g. e., s. 171

227

 Busch, s. 9192.

228

Antonıus, s. 1Ş4

229

A. g. e., 189192

230

Anderson, s. 337

231

Antonıus, s. 199

232

 Willy Bourgeois, Lawrence, Çev: N. Kuruoğlu, Rektur Kitap Servisi, İstanbul, 1967, s. 30 .

233

 A. g. e., s. 35

234

Antonıus, s. 216

235

Anderson, s.339

236

 Cemal Kutay, Sohbetler, Sayı: 10, Eylül 1969, s. 74

237

 Bourgeoiş, s. 100

238

Cemal Kutay, L.awrence Karşı Kuşcubaşı, Kalem Mat., İstanbul, 1978,

s. ıı                                                                                                               :

239

 KnightySimpon, Lawrence’in Gizli Hayatı, Sebil Yy., İstanbul, 1978,. s. 190

240

Laurence Evans, Türkiye’nin Paylaşılması 19141924, Çev: T. Alanay, Milliyet Yy., İstanbul, 1972, s. 219

241

 Ömer Lütfi Barkan, Türkiye’nin Toprak Meselesi, Gözlem Yy., İstanbul 1980, s. 400

242

Staurianos, The Balkan Federâtİon..., s. 1516

243

 Prof. Mehmet Ali Aynî, Milliyetçilik, Maarif B. evi, İstanbul, 1943, s. 260269

244

Barbara Jelavich, The Establishment of the Balkan National States 18401920, Unıversıty of Washington Press, Washington, 1977, s. 27

245

Armaoğlu, s. 139

246

Seignobos, C:2, s. 442

247

Anderson, s. 59

248

Tarihi Lütfi, C: I, Matbaai Âmire, İstanbul, 1292, s. 110112

249

 Lord Stratfort Cannıng, Türkiye Hatıraları, Çev: C. Yücel, Türkiye iş

Bankası Yy., Ankara, 1959, s. 41              

250

 Langer, s. 306

251

 Staurianos, The Balkans..., s. 100

252

Gab’riel Hanovi, 191213 Balkan Harbi ve Avrupa, Çev: R. Rıfkı, Artin Asadoryan Mat., İstanbul, 1332, s. 25

253

Süleyman Külçe, Osmanlı Devrinde Arnavutluk, Ticaret Mat., İzmir, 1941, s. 278

254

Constantine Cheknezi, Albania Part and Present, The Macmillan Co., New York, 1919, s. 74

255

Stanfort J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, 0: 2, E Yy., İstanbul, 1982, s. 347

256

Erneşt Christİan Helmreich, The Diplömacy of the Balkan Wars 191213, Harvard Unıversıty Press, Cambridge, 1938, s. 45

257

 Mustafa Basri, Arnavutluk ve Buhranı Osriıani, İstanbul, 1329, s. 100

258

 Mehmet Sefahattin, Bildiklerim, Hindiye Mat., Kahire, 1334, s. 54

259

 Langer, s. 312

260

 Helmreiçh, s. 36

261

 Langer, s. 313

262

 Driault, s. 371

263

Jelavich, The Balkan Federation..., s: 133

264

Anderson, s. 270

265

 Langer, s. 313

266

A. g. e., s.314

267

H. N. Brailsford, Macedonia its Races and Their Future, Methen and Co., London, 1906, s. 120137

268

 Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Mat., Ankara, 196.5, s. 58

269

Tahsin Üzer, Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk tarihKurumu Yy., Ankara, 1979, s. 85 ,

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar