SÜLEYMAN KOCABAŞ OSMANLI İSYANLARINDA YABANCI PARMAĞI Bir İmparatorluk Nasıl Parçalandı?
ÖNSÖZ
Tarih
ilminin ana çatısını, insan toplulukları arasında cereyan eden harpler, isyan
ve ihtilâllerin hikâyeleri teşkil eder. Bütün bu kavgaların temelinde, bir
ideolojinin dünyaya hâkim olması veya milli çıkarların korunması ve
genişletilmesi hedefleri yatmaktadır. Tarihte örneklerine bol bol rastladığımız
"din harpleri", yakın zamanda şahidi olduğumuz komünizmi dünyaya
hâkim kılma mücadeleleri v.s. ideolojik temele dayalı savaşlar olmuşlardır.
Toplumlar arasında en sürekli ve' daimi mücâdeleleri ise, millet, milli
hâkimiyet, milli çıkar esasına dayalı mücadeleler teşkil etmiştir.
Millet,
en genel tarifiyle, aynı ideoloji veya kültüre inanmış, onu yaşayan insanlar
topluluğudur. Bunun anlamı, yeryüzünde ne kadar farklı ideoloji veya kültür
varsa, o kadar millet var demektir. Milletler, genelde belli bir coğrafi bölge
üzerinde oturmuşlardır. "Ingiliz Adası" denilince İngiliz, "Arabistan"
denilince Arap, "Anadolu" denilince Türk Milleti v.s. akla gelir. Bu
haliyle millet tarifine, "vatan" mefhumu da girer. Millet, en
gelişmiş ve daimi anlamıyla, bir vatan üzerinde teşekkül eder. Bunun tabii
sonucu ise, "anavatan" üzerinde "Milli devlet" tir. Milli devlet, milli kültürün mahsulüdür. Milli kültürün
temel karakterlerinden birisi, "inhisarcılık ve mutlak hâkimiyet" tir. Her farklı kültür, kendisinin en haklı kültür olduğunu
iddia ederek diğer kültürlere hayat hakkı tanımak istemez.
Yeryüzünde
farklı kültür, vatan ve devletlere sahip milletler varolduğu sürece, savaşlar,
iç isyanlar ve ihtilâller durmayacaktır. Çünkü, tam
teşekkül etmiş milli kültürlerin hedefi, dünya hâkimiyetidir. Bir kültürün
dünya hâkimiyeti idealine, bir başka kültür direnç gösterirse orada çatışma
çıkar.
Durumu
kendi tarihimiz açısından ele alacak olursak, Milletimiz tarihinde, "Nizâmı
Alem" ideali uğrunda koşmuş, "Türk Cihan
Hâkimiyeti Mefkuresi" adıyla anılan bu ideal, 16. asırda Osmanlı Devleti
tarafından büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Bu hâkimiyet, devamlı olarak Batı
Katolik ve Kuzey IslavOrtodoks âlemi ile mücadele verilerek kurulmuş, aynı
hâkimiyet, yine aynı iki âlemin saldırıları sonucu yıkılmıştır.
Bu
yıkılışın dönüm noktası, 1683 Viyana Bozgunu’dur. Adı geçen bozgunu müteakip,
devletimiz harpler, iç isyanlarla devamlı toprak kaybetmiştir. işte bu kitabımız, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına
yönelik bu iç isyanların sebep ve sonuçlarını "dış tahrikler"
açısından ele alarak, genç nesillerimize, mevcut devletimizi ve vatanımızı
korumak ve yaşatmak için önemli dersler ve tecrübeler vermeyi amaç edinmiştir.
Eserlerimizin okuyucularımıza faydalı olması dileğimizdir.
Süleyman
KOCABAŞ
Rusya,
M.S 862’de Kiev şehri ve civarında ilkin bir "kara devleti" olarak
ortaya çıkmıştı. Güçlü bir devlet olmanın şartlarından birisi olarak denizle
sının bulunmak gerektiğinden "denizlere açılma" siyasetine başladı.
Kendisine yakınlığı sebebiyle önce Karadeniz’e çıkmak istiyordu. Bu uğurda
Bizans’la mücadele verdi. 1480’de Altınordu Devleti’nin hâkimiyetinden
kurtulunca, bu sefer de bu devletin parçalanması sonucu ortaya çıkan hanlıkları yıkarak Karadeniz ve Hazar Denizi’ne inme mücadelesine girişti. Batı’daki deniz hedefi, Baltık Denizi idi.
Rusya’nın
"Sıcak Denizler’e doğru yayılma" politikasını, bir kare devleti
olması sebebiyle coğrafi yapısı etkilerken, dinî sebeplerden de Rusya, Güney’e
doğru yayılmak, kendi mezhebine mensup Ortodokslar’ı himâyesine almak
politikası takibine başladı.
İstanbul,
1453’de Türkler’in eline geçmiş, Ortodokslar, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine
girmişlerdi. Bizans artık yoktu. Rus Çan III. İvan, 1472’de
son Bizans İmparatoru Konstantin’in yeğeni Sofıa ile evlenince, kendisini
Bizans’ın vârisi olarak görmeye başlamıştı: "Rusya hükümdarlanndan III. I
van’ın, Bizans İmparatorluğu’nun son hükümdarı olan Konstantin’in yeğeni Sofia
ile evlenme ve bayrağına Bizans İmparatorluğu’na mahsus iki başlı kartal
şeklini ilâve etmesi, Rusya hükümdarlannca Bizans İmparatorluğu’nun bir veraset
hakkı iddiasına sebep olmuştu... Bu sebepten İstanbul’u ele geçirmek,
Ruslar’ın emeli haline gelmiştir."1 Görülüyor ki, Rusya’nın
coğrafi ve dinî şartlan, onu, Osmanlı Devleti aleyhine yayılmacı bir politika
takibine zorluyordu.
·
I. PETRO’NUN TAHRİKLERİ
Rusya,
zayıf ve güçsüz bir devlet olduğu için I. Petro (Deli Petro)’nun zamanına kadar
Osmanlı Devleti’ne saldırmaya cesaret edememiş, Türkiye’nin, 1683 Viyana
Bozgunu’nu müteakip, Avrupa’da onun aleyhine kurulan "Mukaddes
İttifak"a katılarak, Türkiye’ye ilk defa saldırma imkanı
bulmuştu. Bu cümleden olarak I. Petro, Osmanlı’nın kuzey sımanda en zayıf
noktası Azak Kalesi’ne saldırarak, 1696’da burasını almayı başardı. Böylece
Karadeniz’e ayak basmış oluyordu. İsveç’le de mücadele verip, 1709’da Baltık
Denizi’ne inmesi, onu, Osmanlı Devleti’ne yeni bir saldın için büsbütün
cesaretlendirdi. I. Petro’nun hedefi, İstanbul’u ele geçirip, burasını başkenti
yapmaktı. I. Petro, erkenden bu şehre, "Çar’ın Şehri" anlamına gelen
"Çarigrad" ismini takmıştı.
I.
Petro, Osmanlı Devleti’ne karşı ordusunu hazırlarken, cephede zaferini
kolaylaştırmak için, onu içte isyanlar çıkartarak hırpalamak faaliyetlerine de
girişti. Bu politikasına, 1702’de İstanbul’a ilk Rus Büyükelçisi olarak
gönderdiği P.A. Tolstoy’la başlamıştı. Çar, 12 Nisan 1702’de ona bir talimat
vererek, Türkiye’deki Hristiyanlar’ın politik ve ekonomik durumdan, Osmanlı
Devleti’nin siyasi, askeri, ticari v.s. halleri, zayıf ve kuvvetli taraflarıyla
ilgili detaylı bir rapor hazırlanmasını İstemişti. Büyükelçi raporunda, Osmanlı
Devleti ’nin Ortodoks tebaasının, TürkRus harplerinde Rusya’ya yardımcı bir
unsur olarak kullanılabileceğini belirtiyor, Çar’ın yeni bir talimatıyla,
Ortodoksları Türkiye aleyhine tahrike başlıyordu."
I.
Petro, TürkRus harbi tehlikesi yaklaştıkça, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki
Hristiyan tebaası üzerindeki tahriklerini hızlandırdı. Bunlar nezdine gizli
ajanlar göndererek isyan için kışkırttı. 2 3 Rus
ajanları, dağıttıkları bildirilerde, özetle, I. Petro’nun Hristiyanlar’ı
"esaref'ten kurtaracağını açıklıyorlardı.4 Bu bildirilerde ayrıca, "Rus Çan, kendi
milletinden başka Rumlar’ın imparatoru olduğunu ilân etmişti."5
I.
Petro’nun tahrikleri çerçevesinde üzerinde en çok durduğu iki alan, Eflak ve
Boğdan ile Karadağ oldu. Çünkü, TürkRus harbi Eflak ve
Boğdan’da cereyan edecekti. Karadağ’ın önemi ise, arazisinin
dağlık olması sebebiyle. Osmanlı Devleti’nin burası üzerindeki
hâkimiyetinin zayıflığından ileri geliyordu. I. Petro, Karadağlılar’ı tahrikte,
Sava Vladislavic veya daha çok Raguzinsky adıyla anılan Ragusalı bir şahsı
kullandı. Raguzinsky, Rus Büyükelçisi A.P. Tolstoy tarafından keşfedilmişti. Bu
şahıs, tüccar olması sebebiyle Balkanlar’ı iyi biliyor, Rusya’ya girip
çıkıyordu. 1705’de Rusya’nın hizmetine girmişti. I. Petro’nun bütün Balkanlı
Hristiyanlar’ı tahrike yönelik bildirileri, Raguzinsky’in idaresindeki ajanlar tarafından
dağıtılıyordu. Bu bildirilerin birinde şunlar yeralıyordu: "Dininiz,
yurdunuz, şeref ve haysiyetiniz için döğüşünüz. Sizin ve torunlarınızın
hürriyet ve istiklâli uğrunda kavgaya koşunuz. Dinsiz Muhammed’in (!)
torunlarını eski yurtlarına, Arabistan çölleri ve steplerine sürünüz.. "6
Raguzinsky,
çalışmalarını Karadağ ve Sırbistan üzerinde yoğunlaştırmıştı. Dağıtılan
bildirilerde I. Petro, Karadağlılar’a hitaben şunlardan bahsediyordu: "Ey
Karadağlılar, bizim emelimiz, hemen bu sene zarfında Türkler’in tehdidatma
karşı savaşa girişmek, ondan sonra Osmanlı ülkesine girip Ortodoks Hristiyanlar’ı
zâlim idarenin elinden çekip almaktır... Bizim en büyük arzumuz, sizi
Türkler’den kurtannak, kiliseleri tezyin, Hristiyanlığı yükseltmektir..."7 Karadağ Prensi Daniel
Petrowich, bu tahriklerin etkisinde kalarak, "biz Ruslar ile hem kan hem
de din kardeşiyiz... Bizim kalbizim Rusya ile çarpıyor. Bizim için en iyisi her
zaman Rusya’dır." diyordu,8
1711
’de TürkRus harbi başlayınca, Prens Petrowich’in isyan ederek Müslümanlar’ı
katle başladığı görüldü. Ayrıca, Hersek’de Michael Milaradovic de isyan etti.
Ruslar, Prut kıyısında Türkler’e yenilince, Karadağlılar ve Sırplar ümitsizliğe
düştüler. Bu sırada I. Petro, bunlar hezdine Pâvel Arkulei’yi göndererek onlara
moral vermeye çalıştı. 9 1715’de
de Karadağ’a Rus prenslerinden birisini temsilci olarak gönderen I. Petro,
Karadağhlar’ı tahrik eden iki bildiri yayınladı. Aynca, Karadağ Vladikası’na 10
bin ruble para ve 60 takım altın eşya yolladı. 10 Osmanlı Devleti, isyan eden Karadağlılar
ve Sırplar’ı cezalandırmak için bunlann üzerine kuvvet şevketti. Karadağ’ın
başkenti Çetine tahrip edildi. Karadağlılar ve Sırplar, amaçlarına ulaşamadılar
ama, Ruslar’la olan bu ilk ittifakları, onlar için
ilerideki daha büyük ittifaklara bir başlangıç oldu.
I.
Petro, Eflak ve Boğdan’a (Romanya) gönderdiği ajanlarıyla, Romenler’i de Osmanlı
Devleti aleyhine tahrik ediyor, Rusya’ya yardımcı olmaları halinde onlara
"hürriyet" vaadediyordu. Rus tahriklerine kanan Bağdan Voyvodası
Dimitri Kantemir, II Nisan 171 l’de I. Petro ile gizli bir anlaşma yapmıştı:
"Boğdan, Rusya’nın himâyesi altında bir prenslik teşkil edecek, Kantemir
ile halefleri, kaydışartla bu eyaleti idare edeceklerdi. Boğdan Prensi de buna
mukabil Çar’a 10 bin kişilik bir kuvvet hazırlayacak, bu kuvvetin maaşı Büyük
Petro (L Petro) tarafından verilecekti."11
I.
Petro, Eflak Voyvodası Konstantin’le de gizlice anlaşmıştı. Çar’ın emrine
askeri birlikler gönderen Voyvoda’nın bu hareketine, Osmanlı Devleti ilkin ses
çıkarmadı. Harpten sonra ortalık durulunca, Konstantin yakalanarak öldürüldü?2
Dimitri Kantemir ise Rusya’ya kaçmıştı.
II. Katerina’nın Tahrikleri
Çariçe
II. Katerina’nın Rus tahtına oturması, Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki
yıkıcı faaliyetlerinin daha da artmasına sebep oldu. Bu uğurda o da l. Petro
gibi Osmanlı İmparatorluğu’nu içten yıkmak faaliyetleri geliştirmekten geri
kalmadı. II. Katerina’nın bu faaliyetlerinin mimarı Mareşal Munıch idi. 11 12
Mareşal
Munıch, içten yıkma planlarına daha I. Petro’nun kızı Çariçe Ânna zamanında
başlamıştı. 173639 TürkRus Harbi’nde Mareşal Munıch, Rumlar’ı isyan ettirmek
için harekete geçmiş, Rus ajanlarını, Tesalya’nın dağlık alanlarında yaşayan Osmanlı
Devleti’ne âsi Klepht’ler nezdine göndererek, onları tahrik etmişti. Yeni
çariçe Elizabeth (17121762) ise,"... atalarının hile ve desisterini devam ettirerek, Rumeli,
Anadolu, Tesalya ve hatta İstanbul’a bile Rus ordusuna mensup gizli ajanlar
gönderdi. Bunlardan birisi yakalanarak, Yedikule Zindanı’nda işkenceye tâbi
tutulmuştu. " 13 Mareşal
Munıch, Rumlar’ı, İslavlar’ı ve Romenler’i tahrike yönelik planlannda başarılı
olamadı. 14 1762’de
II. Katerina Çariçe olunca, bu seferde Mareşal Munıch, Türkiye’yi içten yıkma
planlarını ona açtı. Bu plan, Çarice’nin âşıklarından Gregory Orlof ve
Larissalı bir Rum ve Rus ordusunda topçu subayı Gregory Papazoğlu tarafından
desteklenince yürürlüğe konuldu.15 "Bunun üzerine, Papazoğlu ve Rusya’da
bulunan diğer Rum görevliler, Mora’ya gelerek, ilk isyan hareketini burada
sahnelemek istediler. Diğer bir kısım tahrikçiler de Karadağ’a
gönderildi." 16 Rus
ajanlan, Hristiyanlar’ı tahrike yönelik propagandalarında, "Osmanlı
İmparatorluğu’nun, Kuzey’den gelen bir san ırk (Ruslar) tarafından yıkılacağına
dair masal kabilinden bir hikâyeyi bütün Balkan memleketlerine
yayıyorlardı." 17
Süleyman
Penah Efendi de, II. Katerina’nın Rumlar’ı tahrik çerçevesinde "Hacı
Murat" isimli bir ajanı kullandığından bahseder. Rusya asıllı olan,
Arapça, Farsça ve Türkçe’yi anadili gibi konuşup yazan Hacı Murat, 1765’de
seyahat amacıyla Rumeli ve Ege Adaları’nı dolaşmış, Mora’ya da gelerek Manyotlar’la
görüşmüştür. Hatta Hacı Murat’ın, bunlarla gizli bir ittifak anlaşması yapıp,
Rus filosu Mora’ya gelince, Rumlar’ın isyan edeceklerine dair onlardan söz
aldığından bahsedilir.18
Mora’nın
dağlık kısımlarında yaşayan ve Osmanlı hâkimiyetine girmek istemeyen
Manyotlar’ın lideri Pmopati Pinaki (Paneyatis Mpenakis) idi. Rüs ajanları,
bununla anlaşmışlar, Ruslar’ın donanmalarıyla Mora’ya asker çıkarmaları halinde
Osmanlı yönetimine isyan edeceklerine söz vermişlerdi.19
Yeni
birTürkRus harbi, 1768’de Rusya’nın Kırım, Eflak ve Boğdan üzerinden
saldırısıyla başlamıştı. II.Katerina, Türkiye’ye karşı
bir diğer cephe açmak için Mora Rumları ile Rusya arasında imzalanan ittifakı
yürürlüğe koymak uğrunda harekete geçti. Orlof Kardeşler komutasında bir Rus
filosu; Baltık Denizi’nden hareketle Cebelitarık yoluyla Şubat 177O’de Mora
sahillerine geldi.20
Ruslar’ın sahile 500 asker çıkarması üzerine Manyotlar ayaklandılar. 70 bir âsi
Rum, Ruslar’a katıldı. Ruslar ve isyancı Rumlar, Mora’nın idare merkezi
Tripolice’ye kadar yürüyerek binlerce Müslüman’ı öldürdüler. İsyanı bastırmak
için Muhsinzâde Mehmet Paşa görevlendirildi. İsyancı Rumlar tenkil edildi.
Ruslar da Mora’dan çıkarıldı. Mora’daki bu isyan, Yunancılık hareketinin öncüsü
oldu.21
Mora’daki
Rus Filosu, Osmanlı Donanması’nın kendisi üzerine hareket ettiğini öğrenince
Ege Denizi’ne açıldı. Koyun Adalan ve Sakız Adası civarında çarpışmalar oldu. Osmanlı
Donanması’nı Çeşme’de gafil avlayan Ruslar, onu yaktılar. Bundan sonra,
Çanakkale Boğazı’nı zorladılar ise de başanlı olamadılar. Bu sırada II.
Katerina, Osmanlı Devleti’ne isyan etmiş olan Mısır’da Memluk Beyi Ali Bey’i ve
Lübnan’da Dürzi Emiri Yusuf Şihap’ı desteklemekten geri kalmadı. Rusya’nın
Akdeniz filosundan ayrılan küçük bir filo, Mart 1773’de Beyrut sahillerine
gelerek, buraya asker döktü. Şehri bombaladı. Ruslar, Türk kuvvetleri
tarafından sahilden hemen uzaklaştırıldılar.22
·
II. Katerina, Rumlar’ın yanında Gürcüler,
Karadağlılar, Bulgarlar ve Romenler’i de Osmanlı Devleti’ne karşı tahrik etti.
Gürcü prenslerinden destek vaadi alan Çariçe, Osmanlı yönetimine isyan etmeleri
için Karadağlılar’a para, asker, cephane ve subay gönderdi. Yapılan anlaşmaya
göre, TürkRus harbi başlayınca, burasının dağlı eşkiyalan, Bosna içlerinde
mevzilenmiş Türk kuvvetlerine karşı harekete geçeceklerdi. 23II. Katerina, Bulgarlar nezdine de Rus ordusunda
albay olan Korazin ismindeki bir Bulgar’ı göndermişti. Çariçe onlara, Rus
silahlı kuvvetlerine yardım etmeleri halinde bağımsızlık vaadinde bulunuyordu.
176874 TürkRus Harbi’nde Türkler mağlup olup, Ruslar Dobruca’dan Bulgaristan’a
girmeye başlayınca, yüzlerce Bulgar gönüllüsünün Ruslar’ın yanında Türkler’e
karşı savaştıkları görüldü. Adı geçen harbin sonunda emellerine ulaşamayan bu
gönüllüler, Besarabya üzerinden Rusya’ya kaçtılar. Kaçamayanlar ise, dağlara
çekilip haydutluğa başladılar.24
Osmanlı
Devleti, 176874 TürkRus Harbi’nde mağlup olmuştu. 1774’de imzalanan Küçük
Kaynarca Andlaşması’yla Rusya’ya, Osmanlı Devleti’nin Ortodoks tebaasını himaye
hakkı verilmesi, onun Türkiye’nin içişlerine müdahalesini kolaylaştırmış, iç
isyanları tahrike âdeta resmiyet kazandınnış, Avusturya Büyükelçisi Thuhgut’un
ifadesiyle, "Osmanlı İmparatorluğu bu günden itibaren bir nevi Rus eyaleti
hükmüne gimıişti." 25 Hele,
adı geçen andlaşmayla, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ınn da Rus ticaret
gemilerine açılması, Osmanlı tebaasını kışkırtmayı büsbütün kolaylaştırmıştı:
"Rus ticaret gemileri Boğazlar’dan serbest geçiş hakkından faydalanarak,
Ege Denizi’ndeki adalarda'yaşayan Rumlar’a ve Karadağhlar’a boyuna kaçak silah
ve mühimmat taşımakta onları isyana kışkırtmakta idiler." 26
II.
Katerina, 176874 TürkRus Harbi’nde İstanbul yolunu açmak için Kırım’a yerleşmek
istiyordu. Adı geçen harp esnasında Rusya’nın Kırım’ı yutuşu, tam bir "iç
ihtilâl", sonycu oldu. Çariçe, buraya da adamlarını göndererek, özellikle
Kırım han ve kalgaylannı (veliaht prenslerini) Osmanlı Devleti aleyhine tahrik
etti. Onlara Ruslar: "Siz Cengiz sülalesinden müstakil bir hanlık iken,
bir müddetten beri Osmanlı Devleti’nin hükmü altındasınız. Hakkınızda türlü
türlü hareket icra ve âdeta kendi valileri gibi hanları azl ve tayin ediyorlar.
Eğer bizimle beraber hareket ederseniz, eski istiklâlinizi almayı taahhüt
ederiz" diyorlardı. Ruslar, bunda başarılı olmuşlar, Kırımlılar, Osmanlı
Seraskeri’ne cephe alınışlardı. 27 Osmanlı kuvvetleri, Kınm’a karadan giriş
kapısı Ur Kale’de Ruslar’a karşı cansiperane savaşıyorlar, burasını Ruslar’a
bırakmak istemiyorlardı. Fakat Ruslar, kaleyi içten fethetmişlerdi. Birkışım
Tatar prenslerini kandırarak, kale kapılanın onlara açtırmışlar, bu sebepten
kale 8 Temmuz 1771’de düşmüştü, Kınm Seraskeri İbrahim Paşa neye uğradığını
bilemedi, "Ur Beyi olan Tatar Prensi (Kınm Hanı Sahib Giray’ın Kalgay’ı
Şahin Giray) yanma gelip, Moskoflar’la yaptığı gizli anlaşmayı açıkladı. Bir
ihanet ürünü olan bu durum, Osmanlı birliklerinin dağılmasına sebep oldu."28
176874
TürkRus Harbi’nde Kınm’ı Osmanlı Devleti’ne sâdık olarak savunacak en diyaretli
han Kınm Giray’dı. II.Katerina, ondan kurtulmak için
Sirapulo isimli bir Rum hekimi elde ederek, onu zehirletmişti. 29
II.Katerinâ,
Kınm’ı Rusya’ya hemen ilhak edecek şartların henüz olgunlaşmadığını görerek,
1774 Küçük Kaynarca Andlaşması’yla ilkin ona bağımsızlık verdirdi. Bu, onu Osmanlı
Devleti’nden tecritle ilhaka ara bir merhale olacakdı. Sonra, bu sırada
Avrupa’nın Büyük Devletleri de Kınm’ın Rusya’ya ilhakına karşı idiler. Ur
Kalesi ’nin kapılarını Ruslar’a açarak, onlara uşaklığını gösteren Şahin Giray,
Kınm’ın bağımsızlığını müteakip Petersburg’a götürülmüş, Ruslar’ın her türlü
oyunlarına gelecek şekilde burada yettirilmiş, tam bir Rus uşağı yapılmıştı.
II. Katerina, durum olgunlaşınca, Şahin Giray’ı Kırım’ın başına getirip,
burasını ilhak planlarını tatbike başladı. Bu sırada bağımsız "Kınm
Devleti" ’nin başında han olarak Devlet Giray bulunuyordu. Çariçe, bir
kısım Kınm devlet adamlanna rüşvet vererek, onlara, Devlet Giray aleyhine
propaganda yaptırdı. Ardından da "îşte halk Devlet Giray’ı istemiyor"
propagandasına sanlarak, sonunda onu Kınm’dan kaçmak zorunda bıraktı. Ardından
da Petersburg’dan getirilen Şahin Giray’ı han yaptı.30
Şahin
Giray, ülkesini Rus âdet ve protokollerine göre idare etmeye başlayınca, halk
onu "kâfir" ilâh edip, 1783’de hanlıktan uzaklaştırdı. Kaçan Şahin
Giray, Ruslar’a sığında. Halk, yeni han olarak onun kardeşi Bahadır Giray’a
biat etti. Bunun üzerine Rusya, Şahin Giray’a haksızlık edildiğini ileri
sürerek, onu zorta işbaşına getirmek için Mareşal Potemkin komutasında Kırım’a
büyük bir ordu soktu. Bahadır Giray kaçtı. Kırım, Ruslar’ın kuklası Şahin
Giray’a da yârolmadı. Potemkin, 19 Nisan 1783’de Kırım’ın Rusya’ya ilhak
edildiğini açıkladı. Kırım için asıl büyük acılar şimdi başlıyordu. Ruslar,
ilhakı reddedip direnen30 bin Kınnılı’yı kılıçtan geçirdiler. Binlercesi de
Rumeli ve Kafkasya’ya göçtü.31
32
Sırplar’ı Tahrik
Sırplar,
19. asrin başlarına gelene kadar Osmanlı Devleti’nin idaresinde huzur
içerisinde yaşayan sâdık bir tebaa idiler. Osmanlı Devlet düzeninin bozulması
yanında, Sırplar’ın şuuraltına hapsedilmiş bağımsızlık duygularının uyanması
sonucu, 1798’de Osmanlı yönetimine karşı isyan ettikleri görüldü. Asıl büyük
isyan, Kara Yorgi ’nin liderliğinde 1804’de başladı.
Sırplar’ı
isyana sevkettiren diğer bir sebep de ötedenberi bunlar üzerinde olan Rusya'nın
tahrikleri idi. İsyan eden Kara Yorgi, Çar’dan yardım istedi. Bu sırada Rusya,
Napolyon Harpleri ile meşgul olduğu için istenilen maddi yardımı gönderemedi. Fakat, onu mânen tahrik etmekten geri kalmadı.3
Sıplar’a
Rus yardımı 18O6’da başladı. Çünkü, bu tarihte
yeni'bir TürkRûs harbi çıkmıştı. Türkiye açısından bu harbin belli başlı
sebeplerinden biri de Rusya’nın Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine tahrikli
idi. "Bundan başka, Akdeniz sahilleri ve adaları halkını dahi isyana
teşvikten geri durmuyordu"33
Sırbistan’a
Rusya’nın ilk resmi görevlisi K.Rodofinikin Ağustos 18O7’de geldi. Sırplar
nezdinde Rusya’nın vâsiliğini kabul eden ilk resmi anlaşma da bu tarihte
imzalandı.'34
Rodofinikin, Sırplar’ın Osmanlılar’la savaşıp, Rusya’nın harp yükünü hafifletmeleri
halinde, onlara bağımsızlık vaadediyordu., Yapılan RusSırp
ittifak andlaşmasma göre Ruslar, Sırbistan’a para, silah ve subay yardımında
bulunacaklardı. Bagration, Kamensky ve Kutusov isimli subaylar Sırbistan’a
gönderildi. Fakat, buraya geniş çaplı Rus askeri
yardımı gereği gibi ulaşamadı. 35
Osmanlı
kuvvetleri, Sırp isyanını 18O7’de bastırdılar. Ruslar, 1812’de Osmanlı
Devleti’yle Bükreş andlaşması’nı imzalayana kadar Sırplar’ı tahrike devam
ettiler. Adı geçen andlaşmaya eklenen bir maddeyle, Sırbistan’a muhtariyet
veriliyordu. Ruslar bu muhtariyeti, Osmanlı Devleti ile imzaladıkları 1817 ve
1826 tarihli andlaşmalarla da iyice genişletip, pekiştirdiler. Osmanlı
Devleti’nin ilk defa bir tebaasına muhtariyet vermesi, onun diğer tebaalarına
kötü örnek oldu. İlkin Rumlar’ı etkileyerek 182 l’de isyan etmelerine yolaçtı.
Rumlar’ıTahrik
Rusya’nın
Rumlar’ı tahrike, daha I. Petro zamanında başladığı ve bunu II. Katerina
zamanında artırdığından bahsetmiştik. 19. asrın ilk çeyreğine gelindiğinde ise,
Ruslar’ın Rumlar’ı tahrike iyice sanldığmı görüyoruz. Rumlar arasında,
"Katerina II. ’nin tahta çıkışma kadar Osm anlı hâkimiyetine karşı
herhangi genel bir ayaklanma olmuş değildi... Gerçekte Yunanlı diye bir
milletin varolduğu tam unutulmak üzereyken, her yerde aptal ve suç ortağı
arayan Rusya, dini uyuşma bahanesiyle himâyesini teklif etti. Bir kıpırdanma
başladı. Kendilerini zavallı filan hissettiklerinden değil, yağma ve
paylaşılacak büyük servetler söz konusu olduğundan, Rus altını, uyutulmuş
içgüdülerini uyardı." 36
Bu
sefer Rusya, Yunanlılar’ı daha iyi tahrik ve onları isyana sevk için 1814’de
Odesa’da bir cemiyet kurdurmuştu. "Bizans İmparatorluğu’nu ihya etmek
isteyen Rusya, Ortodoks cemaatleri ihya etmek mazeretini uydurarak, Odesalı iki
Rum ve bir Bulgar’a Etniki Eterya Cemiyeti’ni kurdurmuştu." 36 37 Rusya hükümeti, Türk İmparatorluğu’ndan
kopma olayı sonucu kurulacak yeni Yunan Krallığı üzerinde kendisinin büyük
nüfuzu olacağı düşüncesiyle Etniki Eterya’yı gizlice tahrik ediyor,
destekliyordu."38
Etniki
Eterya ve Rum isyanının Rusya’daki en büyük destekçisi, Korfu’lu Rum Kont Jean
Capodastrias (Kapudistirya) idi. Kapudistirya, 18O9’da Rusya’nın hizmetine
ginniş, Rusya Hariciye Nezareti müsteşarlığına kadar yükselmiş, 1814 Viyana
Kongresi’ne Rus delegesi sıfatıyla katılmıştı. Eski Yunanistan’ı yeniden kurmak
ve bunun kralı olmak istiyordu. 39 Adı geçen kongrede, Yunanlıların Kimâye
edilmesini istemiş, fakat bu isteği reddedilmişti.
Kont
Kapudistirya, 1819 ilkbaharında memleketi olan Korfu Adası’na geldi. Burada Rus
konsolosu Mihalaki ile görüştü. İkisinin işbirliğiyle, 6 Nisan 1819’da Rumlar’ı
isyana teşvik eden imzasız bir bildiri yayınlandı.40
Kapudistirya,
Etniki Eterya’nın mânevi lideri idi. Eterya için bu kâfi değildi. Gelecekte
planlanan bir ihtilâl için bunu sevk ve idare edecek lider aranıyordu.
Eterya’nın kurucularından İksanto, Petersburg’a gidip, Kapudistirya’ya fiili
liderlik teklif etti. Kapudistirya, Rusya Hariciye Nezareti müsteşarı olmasını
ileri sürerek bu teklifi kabul etmedi.41 "Jean Capodantrias, hareketin başına geçmeyi
reddedip, İpsilanti ailesinin bir ferdi, Rus ordusu tümgenerali, Çar’ın yaveri
Aleksandr’ı tayin etti. Aleksandr İpsilanti, Hetairie’nin (Eterya’nın) başına
getirildi. Efendisine, isyanın başına geçeceğini bildirince, Çar: ‘Olur,
Yunanistan’da silahlı bir ayaklanma olursa Kazaklar yardıma gelir’ demişti.” 42
A.İpsilanti,
E.Eterya’nın başına geçince, bu cemiyet daha da güçlendi. Osmanlı
İmparatorluğu’nda Rumlar’la meskun bütün alanlarda
teşkilatlandı. Hatta bu sırada, Ortodokslar’ın ruhani lideri Patrik Grigoryos
bile Elcrya’ya dahil olmuştu. Patrik’in gizli
bildirilerinde, Rum ahali isyana teşvik ediliyordu.43
İsyan
hazırlıklarını tamamlayan E.Etcrya, ilk isyanı Romanya’da başlattı.A.
İpsilanti, 6 Mart 1821’de emrindeki kuvvetlerle Rusya’dan Prut ırmağını geçerek
Boğdan’a girdi. İsyanı burada başlatmasının sebebi, burasının Rusya ile sınır
olduğunu gözönüne alarak, isyanın Rumlar lehine Rusya’yı da harekete
geçireceğini ummasındandı. 44 Sonra,
başarısız olursa, Rusya’ya rahatlıklakaçabilirdi.
A.İpsilanti,
isyanı başlattığı zaman Çar I.Aleksandr Laybach Kongresi’nde bulunuyordu. Bu
kongrenin amacı, Avrupa’da I.Napolyon Harpleri’yle bozulan sulh ve dengeyi
yeniden kurmaktı. Çar, İpsilanti’nin isyanını kongre delegeleri huzurunda,
"cesur çocuk" şeklinde nitelendirip alkışlayınca, Avusturya Başbakanı
Mettemich’in sert tepkisine maruz kaldı. Çünkü, bu
sırada devletlerarası durum isyanları tahrike uygun değildi. Diğer delegeler de
I.Aleksandr’a karşı çıkınca, Çar, İstanbul’daki büyükelçisi Baron Straganou’ya
bir direktif göndere' rek, Rusya’nın hiç bir ülkede dahili
sulhü bozmak istemediğini Bâbıâli’ye bildirmesini istedi. Çar, İpsilanti’yi
görünürde desteklemiyordu. Ama, isyancılara, gizlice
büyük yardımlarda bulunmaktan geri kalmadı. 45 Çar I. Aleksandr,"... isyanıı milleti
Rum’u zâhiren inkâr etmiş ise de yine Hocabey’e (Odesa) Memleketi Osmaniye’nin
her tarafından kaçıp gelen Rum firarilerine ruble tâbir ettikleri akçeden yüz
bir ruble nakit gönderdi." 46 La Gorce’ye göre de I. Aleksandr,
E.Eterya’ya muazzam para yardımında bulunuyordu. 47 Sonra, Eflak, Boğdan ve Yunanistan’da
görevli "Rus konsolosları ile bazı Rusya zâbitanı işbu cemiyete dahildiler." 48 Nitekim, 1821’de
Sakız Adası’nda Rumlar’ı isyan ettiren Rus konsolosu, takibata mâruz kaldığını
öğrenince buradan kaçmıştı. 49
A.İpsilanti,
Romanya’da (Eflak ve Boğdan) Romenler’i de kendilerine destek için isyana
kışkırttı ise de başarılı olamadı. Çünkü Romanya halkı, Rum değil Latin’di.
Sonra, "Eflak ve Boğdan ahalisi, hem Rumlar’ın tahakkümünden kurtulmak (bu
sırada bu iki eyalet, İstanbul’dan atanan Rum voyvodaların idaresinde idi) ve
hem de imtiyazlarını genişletmeye muvaffak olmak emelinde idiler."50
'
Romenler’i
ittifakına alamayan A.İpsilanti, Bulgarlar’ı almayı başardı. Çünkü bu sırada,
Bulgarlar iyice Rumlar’ın nüfuzunda idiler. Bulgar tüccarların hemen hemen
hepsi, Rum burjuvazisi ve sosyetesiyle bütünleşmişlerdi. Bulgar tüccarlar, E. Eterya’ya
büyük para yardımlarında bulundular. İpsilanti, Rum papazların tahrikleriyle
galeyana gelen göçmen Bulgarlar’dan, Romanya’da bir askeri birlik kurdu.
Mora’daki Bulgarlar da Rum isyancıları desteklediler.51
Yunan
isyanı, Romanya’dan Mora’ya sıçrayınca büsbütün alevlendi. Osmanlı Devleti,
tebaası bütün Rumlar’ı sıkı takibata aldı. İsyancılarla işbirliği ortaya çıkan
Patrik Grigoryos, Patrikhane’nin orta kapısında idam edildi. By idam olayı, Rum
isyanını büsbütün artırıyor, hatta Avrupa’yı bile Türkiye’nin aleyhine
çevirmeye başlıyordu. Bu sırada I. Aleksandr’ın ölmesi sonucu Rus tahtına I.
Nikola’nın geçmesi, Osmanlı Devleti’ni iyice zora soktu. Çünkü I. Nikola,
"Yunan İsyanı"nı kullanarak Avrupa devletlerini Türkiye’den tecrit
edip, ona harp ilânına hazırlanıyordu. Bu sırada, Osmanlı Devleti’nin toprak
bütünlüğünü savunan İngiltere, Fransa ve Avusturya, ilkin Yunan isyanına destek
vermediler. Fakat daha sonraları, özellikle İngiltere ve Fransa, gerek
kamuoylanndan gelen baskılar ve gerekse Yunanlıların kullanımını Rusya’nın
elinden almak doğrultusundaki politik hesaplarıyla Yunanlılar’ı desteklemeye
başladılar. Özellikle, 1827’de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın yardımıyla Mora’daki
Yunan isyanının bastırılması, Rusya’nın yanında önce Fransa, sonra İngiltere’yi
de Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirdi. 6 Temmuz 1827’de Bâbıâli’ye bir
nota veren bu üç devlet, Sırbistan ve Romanya misali Yunanistan’a muhtariyet
verilmesini istediler. Bâbıâli bunu reddedince, 20 Ekim 1827’de Osmanlı
donanmasını Navarin’de yaktılar. Bu sırada, Yeniçeri Ocağı da kaldırıldığı için
Osmanlı Devleti kara ordusu yönünden de iyice zayıflamıştı. Rusya, Osmanlı
Devleti’nin gerek bu zayıflığım ve gerekse "Yunan Meselesi" sebebiyle
Avrupa devletlerinden teçrit edildiğini görerek 1828’de Türkiye’ye harp ilân
etti. Harp süresince Yunan isyancıları, Osmanlı Devleti’ni güç durumda bırakmak
için Ruslar’ın yanında yeraldılar.
182829
TürkRus Harbi’nde birkısım Bulgarlar’ın da Ruslar’ı desteklediği görüldü.
Ruslar, Tuna’yı atlayıp Bulgaristan topraklarına geçince, "müteakiben âsi
Bulgarlar Rus ordusuyla birleştiler. Ruslar, eli silah tutan her Bulgar ve
Hristiyan’a silah ve cephane dağıtarak, isyan ve istila hareketini
kolaylaştırdılar. Bulgurlar, Ruslar’a büyük yardımlarda bulundular.
Yiyeceklerini verdiler. İstirahatlarını sağladılar ve nakliye vasıtalarını
Ruslar’a tahsis ettiler. Hatta icap ettiği yerde tercümanlık yaptılar. Böylece
Ruslar, istila ettikleri topraklarda Müslüman ahalinin katlini seyrede seyrede
büyük bir şölenle Edirne’ye doğru iİcrledilcr." 52
Rus
orduları Edirne’ye gelince, Osmanlı Devleti sulh istemek zorunda kaldı. 14
Eylül 1829’da yapılan Edime Andlaş. ması’yla, Yunanistan’a muhtariyet
veriliyordu. Fakat İngiltere, işi daha da ileri götürerek bağımsızlık isteğinde
bulundu. Buna sebep, "Yunan Meselesi" nde Rusya’dan daha atak
davranıp, kurulacak "Yunanistan Krallığı"nda kendi nüfuzunu öne
çıkarmaktı. Nitekim muhtar Yunanistan, İngiltere’nin gayretleriyle 8 Nisan
1830’da bağımsızlığına kavuştu. Böylece Yunanlılar, Ruslar’a yâredilmemiş,
kurulan Yunanistan devletçiğindeki nüfuz, büyük ölçüde Ingiltere ve Fi nsa’nın
üzerinde kalmıştır.
Balkanlar’da Panislavist Tahrik
185418*55
Kırım Harbi, Rusya’nın Kudüs’deki Mukaddes Yerler’in imtiyazlannın yeniden
Ortodokslar’a verilmesini, giderek, Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın hâkimiyetine
girmesini istemesinden çıkmıştı. Bunu, kendi menfaatlanna aykırı bulan
İngiltere, Fransa, Sardunya ve Avusturya devletleri Rusya’ya cepha alınca,
Rusya isteklerini harple elde etmek istemiş, fakat yukanda adı geçen
devletlerin meydana getirdiği ittifaka yenilmişti. 1856’da yapılan Paris
Andlaşması sonucu, Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını tek başına
himâyesi elinden alınarak, bu himâye, andlaşmaya taraftar devletlerin müşterek
himâyesine verilmiş, Rusya’nın Karadeniz’de harp gemisi inşası vfe bulundurması
yasaklanmıştı.
Paris
Andlaşması’nı aleyhine bulan ve bundan büyük rahatsızlık duyan Rusya’nın ilk
fırsatta bunu ortadan kaldırmak için harekete geçtiği görüldü. En büyük
muhatabının Osmanlı Devleti olması sebebiyle, bu devleti güçsüz düşürüp yıkmak
uğrunda faaliyetler geliştinneye devanı elti. İşte tanı bu sırada Panislavizm
gündeme geldi. Buna sebep, 19. asrın bir "milliyetcilikrasîı"
karakteri taşıması oldu. 1789 Fransız İhtilâli fikirleri, milliyet ve ırk
esasına dayalı devletlerin kurulmasını hedef alıyor, bu fikirlerin Avrupa’ya
yayılmasıyla birlikte, bir çok ırk ve din unsurlarını
bünyesinde banndıran imparatorluk rejimlerini tehdide başlıyordu. Bunun sonucu,
"safi ırk" esasına dayalı devlet felsefeler geliştirilmiş, Alman
ırkının birliği dahilinde devlet kurmayı hedef alan
"Pancermenizm", İtalyan birliğini temel edinen
"Panitalyanizm" cereyanlan doğmuştu.
Bu
cereyanların kendisini göstermesini müteakip, bunları taklitle, 19. asnn ikinci
yarısında, İslavlar’ın birliğini esas alan "Panislavizm" cereyanı
ortaya çıkmıştı.
Panislavizm’den
en büyük zaran gören devlet, Osmanlı Devleti oldu. Çünkü bu devlet, Sırp,
Bulgar ve Karadağlı gibi İslav ırkından olan unsurlan bünyesinde banndınyordu.
Rusya’nın, 19. asnn üçüncü çeyreğinde Panislavizm politikası takibe başlaması
ve hele bütün varlığını bu ideale adamış General Nikola Pavloviç îgnatiyef’in
1864’de Türkiye’ye büyükelçi olarak atanması, Osmanlı Devleti için büyük bir
talihsizlik oldu. "Rusya’nın İstanbul’daki sefiri N.P.İgnatiyef, en hızlı
birPanislavist’ti. Panislavizm doğrultusunda etkili bir politika takip
ediyordu. İlk çabası, Paris Andlaşması’nı değiştirmek, bundan sonra, İstanbul
ve Boğazlar’ı Rusya’nın kontrolüne almak ve İslav halka yardım programını
uygulamaktı. İgnatiyef, İstanbul’da kaldığı sürece, Osmanlı hükümeti ve aynı
zamanda diğer devletler için huzursuzluk ve korku kaynağı oldu." 53
RusyalI
panislavistlerden N. Y. Danilevsky, "Panislavizm’in İncili" sayılan
"Russia and Europe" eserini yazmıştı. Bu eserde, başkenti İstanbul
olmak üzere, Balkanlar’daki bütün İslavlan’ı içerisine alan ve lideri Rusya
olan bir "İslav Federasyonu" nun kurulması ideali işleniyordu.
İgnatiyef, İstanbul’da kaldığı sürece, bu ideali gerçekleştirmeyi kendisine
amaç edinmişti. 54
İgnatiyef,
panislavist amaçlarını gerçekleştirmek uğrunda :
çok yönlü planlar geliştirdi. Osmanlı
devlet adamlarına hulul edip, onları kullanmak da planlan
arasındaydı. 1870 yılına kadar
bunu
başaramamıştı. Çünkü bu sırada, sadrazam olan Ali ve Fuat Paşalar İgnatiyef’e
yüz vermemişlerdi. 1870 de Ali Paşa’nın vefaat edip, yerine Mahmut Nedim
Paşa’nın sadarete getirilmesi, İgnatiyef’in ekmeğine yağ sürdü. Mahmut Nedim,
"ne yaptığını bilmeyen, yahut bilmediğini yapan
sadrazamdı,"55 Onun
bu ehliyetsiz ve liyâkatsız hali, Ruslar’ın kolaylıkla nüfuzuna düşüp
kullanılmasına sebep oldu. "Devrin nâdir yetiştirdiği zeki, bilgili,
kurnaz teşkilatçı ve entrikacı bir diplomat olan Rus elcisi İgnatiyef, M. Nedim
Paşa’yı daha ilk sadaretinde avucunun içine almış, kendisini âdeta devletin
başmüşaviri, hatta görünmez sadrazamı yapmıştı. " "Sakalını
Rusya elçisi Ignatiyef’in eline veren" M. Nedim Paşa’ya halk,
"Nedimof lakabını takmıştı. 56 57 Abdurrahman
Şeref’e göre de, Büyük Devletler’den birine istinat ederek politika takip etmek
ve iktidarda kalmak, devrin devlet adamlarının âdeti olduğu üzere, M, Nedim
Paşa dâ "Rusya’ya iştinat" ı kendisine meslek edinmiş, İgnatiyef’in
verdiği akılla hareket ederek, "vatana ihanetten başka bir şey
olmayan" icraatlarda bulunmuştu. Öyleki, Mahmut Nedim’siz "General
İgnatiyef ne kadar çalışsa daha ziyâde fenalık edemezdi."58
General İgnatiyef’in M. Nedim’i ve hulûl
ettiği diğer Osmanlı devlet adamlarını kullanma planı kendisini şu şekilde
gösterdi: Osmanlı Devleti’nin ıslahatlarla güçlenmesini önlemek; devlet çarkını
bozarak huzursuzluklara sebep olmak; Balkanlar’da İslavlar’ın isyanlarını
kolaylaştıracak tetbirleri almak; Avrupa devletlerini, Osmanlı Devleti’nden
teçrit edip, Türkiye’yi olgun bir meyva gibi Rusya’nın ağzına atmak.
Osmanlı
ıslahatlarını sabote etmek çerçevesinde İgnatiyef’in üzerinde durduğu zat
Mithat Paşa olmuştu. Onun Bulgaristan’da yaptığı ıslahatlar, Bulgarlar’ı
huzurlu hale getirip, onların Osmanlı Devleti’ne daha iyi bağlanmasını
sağlayacağı için Rusya’daki Panislavist Komiteler ve İstanbul’da İgnatiyef
tarafından istenilmiyordu. İgnatiyef, Mithat Paşa’yı Bulgaristan’dan
uzaklaştırıp, ıslahatlarını akim bırakmak için Sultan Abdülaziz’i onun aleyhine
devamlı kışkırtıyordu. Bu uğurda, Mithat Paşa’nın Mısır gibi Bulgaristan’ı Osmanlı
Devleti’nden koparıp, burada istiklâlini ilân edeceği propagandasını yapıyordu.5
M.
Nedim Paşa sadrazam olunca İgnatiyef, onu kullanarak Balkanlar’da Osmanlı
Devleti lehine olan ne kadar ıslahat varsa onları ortadan kaldırmaya çalıştı.
İlk işi, Vilayet Kanunu’nu yürürlükten kaldırması oldu. Bulgaristan’da,
"Mithat Paşa’nın eşkiya çetelerine karşı müdafaa için köylerin halkından
tertip ederek Tuna boyuna diktiği ihtiyat askerler teşkilatı dağıtılmış, Tuna
sahillerindeki karakollar da kaldınlmış ve bu yüzden üç sene sonra ortaya çıkan
Bulgaristan vakasının sebepleri kolaylıkla hazırlanmıştır." 59 60 61
M.Nedim
Paşa, İgnatiyef’in aklına uyarak Baron Hirş’le Bâbıâli arasında önceden
imzalanan "Rumeli Demiryolları Mukavelesi" ni de feshetmişti. İgnatiyef’in
Bâbıâli nezdinde, Bulgar Panislavistleri’ne
yardım
uğrunda önemli bir girişimi de onların Rumlar’dan ayrı, (
adına "Bulgar Eksarhlığı" denilen kendi kiliselerini kurmalarına
yardım etmesi olmuştur. Sadrazam olunca "General İgnatiyef,
Mahmut Nedim Paşa’ya dört elle sarılıp ve Mahmut Paşa dahi tamamiyle o taraf
dönüp Ruslar’ın arzusu ne ise onun tervicine (destekleme) başlamış ve ezcümle
İslav ittihadına mukaddeme (başlangıç) olmak için Bulgar kilisesinin Rum
kilisesinden müstakil bir Eksarhlık idaresine verilmesini Ruslar 78 seneden
beri Bâbıâli ’ye sık sık teklif ettikleri halde devletçe zararlı bulunarak
vükelâ buna muvaffakiyet etmeyerek geciktirmişler iken Mahmut Nedim Paşa,
General İgnatiyef’in bir iltimasıyle (yapılmasını isteme) hemen buna
muvaffakiyet ve sekiz seneden beri vüt kelânın dayanıp karşı durduğu böyle bir
önemli meseleyi zannıncâ halletmiş olup, Moskoflar’ın tayin etmiş oldukları bir
papazı Eksarh tayin etmiş ve bunun üzerine Bulgarlar Rum Patrikhanesi’nden ayrılmasıyla
Rum papazlarının yerine Rusya okullarında terbiye görmüş İslav papazları
gönderilmiştir ki, Bulgaristan’ın fesadı bunlar vasıtasıyla tertip
olunmuştur." 62 Öyle
ki, 1870’de Bulgar Eksarhlığı’nın kurulması, Bulgar milli hareketinin büyüyüp
gelişmesine bir dönüm noktası olmuş, Bulgar uyanışının liderliğini
üstlenmiştir. 63
Yine
Mahmut Nedim Paşa, İgnatiyef’in telkinleriyle memur tayinlerine de başlayarak,
devlet çarkını altüst etmiş, özellikte Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın
rütbelerini elinden alarak, onu memleketi İsparta’ya sürmesi, Paşa’nın Sultan
Abdülaziz*e kin bağlamasına sebep olmuş, bu da 30 Mayıs 1876’da Sultan’ın hal’i
ile düğümlenmiştir. Ahmet Mithat Efendi, eserinde memur tayinleri ile ilgili
olarak şunları yazar. "Ekseriya valilik ve mutasarrıflık gibi büyük
memuriyetlerin medarı husulü Rusya Sefarethanesi’ne müracaat ve dehalet
(yardımına sığınma) olduğu inkar ve setri (gizlenmesi)
mümkün olmayan hakikatlerden olup, memuriyetlerinde bekâ bulmak isteyen
memurların dahi orada ikamet eden Rus konsoloslarıyla uyuşması zamanın âdetlerindendi.
Zira, İgnatiyef’in İstanbul’da bir dediği iki
olmuyordu."64
İğnatiyefin
tehlikeli oyunlarından bir diğeri de Türkiye’yi Avrupa’da teçrit edecek
faaliyetler geliştirmek oldu. Bunlardan birisi, "Tenzili Faiz
Meselesi" dir. Osmanlı Devleti, Kırım Harbi’nden beri Avrupa’dan borç para
alıyordu. Bu borçlar, giderek artmış, ödenemeyecek duruma gelmişti. Sadrazam
Mahmut Nedim Paşa, buna bir çözüm yolu ararken, her konuda olduğu gibi bu
konuda da İgnatiyef’in fikirlerine başvunnuştu. Rusya Büyükelçisi’nin verdiği
fikir, borç faizlerinin, borç sahiplerinin görüşleri alınmadan yarıya
indirilerek ödenmesi istikametinde oldu. M. Nedim Paşa, bunu hiç düşünmeden
kabul etti. Bunun Osmanlı Devleti’ne zararları büyük oldu:"... Rusya
kabinesinin ve hakikatı halde Panislavizm güruhunun Devleti Âliyye hakkında
derkâr (bilinen) olan sui (kötü) niyetinin icrasına Avrupa’h mâni idi.
Faizlerin böyle bir vazı hodserâne (akılsızca) ile tenzili (indirme) ise,
ellerinde Devleti Âliyye eshâmı (senetleri) bulunan Avrupa ahalisinin
husumetine sebep olmakla RusyalI mafizzamirini (içinde olanı) icrayı fırsat
bulmuştur." 65
Türkiye’yi
Avrupa’dan tecrit uğrunda İgnatiyef’in tertiplediği olaylardan biri de 6 Mayıs
1876’da Selânik’te meydana gelen ve adına "Selânik Vakası" denilen
olaydır. Olay şu şekilde ceryan etmiştir: Panislavistler tarafından Müslüman
kılığına sokulan bir Bulgar kızı, Selânik İstasyonu’na gelip, trende
bulunanlara din değiştirdiğini söyledikten sonra yanına üç jandarma alarak,
kendisinin hükümet konağına götürülmesini istemiş, bu olup bitenler, biri
Yahudi, diğeri Hristiyan iki memur tarafından Amerikan Konsolosu’na telgrafla
bildirilmiştir. Bir Rum olan ve Bulgar komitacılarıyla ilişkisi bulunan bu
konsolos, derhal harekete geçerek, 150 Bulgar’a Bulgar kızını jandarmaların
elinden Amerikan Konsolosluğu’na kaçırtmış, bu sırada kızın çarşafı
parçalanmıştır. Müslüman olduğunu iddia eden bu kızın maruz kaldığı hakaret
karşısında galeyana gelen 35 bin Müslüman, Saatli Camii’den hareketle Amerikan
Konsolosluğu’nun önüne gelerek kızın hükümete teslimini istediler. Daha sonra
adı geçen camiide yeniden toplandılar. Aralarında, "para ile tutulmuş
serseriler vardır. Camiye nasihat için gelen Vali ve Refet Paşa, caminin
medrese odalarına hapsedilirler. Zâbit Bölük Ağası Hüsnü Efendi, Alman ve
Fransız konsoloslarının camiye girmemelerini söyler. Bunlar, bu sözü
dinlemeyerek camiye girince öldürülürler. Ayrıca, limandaki bir Fransız gemisi
de yakılır. Olay, İngiliz Konsolosu’nun araya girip, kızı hükümete teslim
etmesiyle yatışır; ama olay Avrupa’da Türkiye aleyhine büyük galeyana sebep
olur. 66
İgnatiyef
ve Panislavistler’in, Osmanlı Devleti’ni Avrupa’dan tecrit etmek uğrunda en
önemli girişimlerini, Balkanlardaki İslav toplumlun nezdinde isyan
hareketlerini başlatmaları teşkil etmiştir. İlk Panislavist isyan hareketleri,
daha 1856 Paris Andlaşması’nı müteakip hemen kendisini göstennişti. Bu uğurda,
Karadağ bir üs olarak kullanılmak isteniliyordu. 1860’da Rusya’dan gelen
subaylar, Karadağ ordusunu yeniden düzene sokmuşlardı. 67 Ruslar’ın kendilerine verdikleri destekten
şımaran Karadağlılar, komşuları BoşnaHersek’in İslav ahalisini Osmanlı Devleti
aleyhine tahrik etmeye başladılar. Bunun sonucu, 1862’de Ömer Paşa komutasında
bir ordu Karadağ üzerine sevkedilerek isyancılara gereken ders verildi. 68 Bu sırada
Sırplar da Osmanlı Devleti aleyhine tahrik ediliyorlardı. Moskova İslav
Komitesi’nden I.S.Aksakov, 1862’de "Sırbistan Üzerine" isimli
yazısında, Balkanlar’daki bütün İslav halkın Türkler’iri boyunduruğu altında
inlediğinden bahisle, kurtuluş için İslavlar’ın isyan bayrağını açması
gerektiğini vurguluyor, buna öncülük etmek uğrunda en uygun İslav grubun
Sırplar olduğunu yazıyordu.69
Ruslar,
bu arada Girit Adası’nda 1866’da çıkan Rum isyanının da faili olmuşlardı.
İsyan, Rusya’nın Hanya Konsolosu 'Danderino’nun kışkırtmalarıyla başlamış,
beynelmilel bir me
sele
haline gelmişti. İsyanı müteakip Sultan Abdülazizin huzuruna çıkan General
İgnatiyef, Girit’in Yunanistan’a terkini istemişti.
Panislavistler’in
isyanlar yoluyla Avrupa’yı Türkiye’den tecrit eden en esaslı girişimleri,
Bulgarlar’ı Osmanlı Devleti’ne isyan ettirmeleri oldu. Ruslar, daha II.
Katerina zamanında Bulgarlar’ı Türkiye aleyhine kışkırtmaya başlamışlardı. 18061812 ve 182829 tarihlerindeki TürkRus harpleri büyük
ölçüde Bulgaristan’da cereyan etmiş, bu harplerde bir çok Bulgar gönüllüsü Rus
ordusu saflarında yeralmıştı. 182829 TürkRus Harbi’ni müteakip Bulgaristan, Rus
ajanlarının faaliyetlerinin hızlandığı bir alan haline geldi. 19. asrın
ortalarında Rusya’nın Bulgaristan üzerindeki politikası iyice netleşti. Çar II.
Nikola, bağımsız bir Bulgar devleti kurmayı aklına koymuştu. 185455 Kırım
Harbi’nde başanlı olsa idi bunu gerçekleştirecekti.70 71
Kırım
Harbi’ni müteakip, işin içine Panislavizm hedefleri de eklenince,
Bulgaristan’da Rusya’nın tahriklerinin iyice hızlandığı görüldü. Burasının
İstanbul’a çok yakın olması sonucu Bulgaristan ahalisini isyana sevketmek kolay
olmuyordu. Bu sebepten Bulgarlar’ı isyana hazırlama uzun zaman almış, bu uğurda
özellikle eğitim ve öğretim yoluyla hulûl politikası uygulanmıştı. Ruscuk’daki
Fransız Konsolosu Eynaud, Fransız hükümetine sunduğu 2 Kasım 1969 tarihli
raporunda, okullar, öğretmenler ve papazlar vasıtasıyla Rusya’nın Bulgarlar’a
nasıl hulûl ettiğini şöyle açıklıyordu: "Rusya, Türk İmparatorluğu’ndaki
Bulgarlar’ı kendi ileri karakolu durumuna getirmek için yalnız şiddet yollarına
bel bağlıyor görünmemektedir. Bu yoldaki denemeler şimdiye kadar başanlı
olmadı... Bulgar köylüsü sadece maddi menfaatleriyle meşguldür. Ama Rusya
taraftan grup bugünkü durumda Panislavizm davâsmın köylüler arasında az
taraftar bulmasına gelecek kuşağın hararetli sempatisinin kazanılmasına ve
şimdiden çocukların elde edilmesine engel olmadığım anlamaktadır. Rusya, genel
eğitimi yönetecek duruma hâkim olmayı ummaktadır. Kabul etmek gerekir ki, bu
alanda daha
Ş
şimdiden ciddi başarılar elde edilmiştir. İhtilâl hazırlamak güç, pahali ve
tehlike dolu bir iştir, okullan ele geçirerek bütün bir kuşağın fikrini
istenilen yönde değiştirmek ise kolaydır. Bunun ş için öğretmenleri yetiştirmek
ve onlara maaş vermek yeter. Rusya işte bunu yapmaktadır... Bugün, Bulgar
öğretmenlerinin beşte dördü oradan gelmektedir... RusBulgar öğretmenler,
kendilerine uygulanan sisteme göre çocuklarını yetiştirmekte, eğitimi siyasi
bir âlet yapmaktadırlar... Verdikleri eğitim, basitin basitidir, ama Çar’ın
iyilikleri, bütün Slav vatanının kaderi üzerine öğrencileri uzun uzun
yetiştirmektedirler... Osmanlı Hükümeti’ni Bulgar milletinin zâlimi, Batılı
devletleri de Bulgar milletinin kurtuluş gücünü geciktirmeyi isteyen düşmanlar
olarak göstermektedirler. Çar’a dua, dersin başında ve sonunda çocuklara
tekrarlattmlmaktadır. Sultan’ın adı ise, resmi olarak ancak mükafaat dağıtımı
gibi bir Türk memurunun hazır bulunduğu törende anılmaktadır." 72 Bulgaristan’da,
bütün papazlar ve öğretmenler, Panislavist komitelerinin üyeleri olmuşlardı.
Bulgarları
tahrike yönelik Moskova’dan destekli Bulgar Panislavist komiteleri, Odesa ve
Bükreş’te üstlenmişlerdi. 73 Bu komiteler vasıtasıyla
"Rusya’nın takip ettiği politika, gizli tahriklerle halkı ihtilâle sevk
idi. Eğer ihtilâl kopmaz ise, bu sefer de devamlı istek ve notalarla fevkalâde
şartlar ileri sürüp, Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki iyi hisleri yıkmaya
çalışmak, sonunda, Rusya’nın himâyesinde Hristiyanlar’a büyük faydalar
vaadetmek, onların Çar’ı en iyi bir dost olarak düşünmelerini sağlamak,
Sultan’a bağlılıklarını en az seviyeye indirmekti."74
Panislavistler,
Bulgarlar’ı isyana hazııiarlarken, 1875’de de Hersek’te bir Panislavist isyan
çıkarmışlardı. 13 Nisan 1875’de Bosna vilayetinin Nevesin kazası
Hristiyanlan’nda 120360 kişi, vergilerin ağırlığı, Osmanlı jandarmasının
zulmünden şikayetle Karadağ’a gelmişler, Karadağ
Prensi Nikola, mültecileri besleyemeyeceğinden bahisle, Hersek’e geri
dönmelerinin sağlanmasını talep etmişti. Geri dönüşleri Osmanlı Devleti
tarafından kabul edilen bu güruh, bundan cesaretle daha da şımararak, 5 Haziran
1875’de bir kervanı zaptedip, birkaç jandarmayı öldürmek ve Nevesin müdürünü de
kaçırmak suretiyle ilk kanlı hareketleri başlatmıştı. 75 '
Bu
sırada Sadrazam Esat Paşa idi. Esat Paşa, acizlik gösterip olayları
önleyemeyince, bu olayları önleyeceğine dair sağda solda propaganda yaptırıp
Sultan Abdülaziz’in kulağını doldurması sonucu ikinci defa sadarete getirilen
M. Nedim Paşa’nın bu pozisyonu, Osmanlı Devleti için onun I. sadaretinden sonra
ikinci bir talihsizlik oldu.
M.
Nedim Paşa, bu sadaretinde de İgnatiyef’in aklıyla hareket etmeye başladı.
Hersek isyanı, zâten İgnatiyef’in başı altından çıkmış, isyanın büyümesi için
tetbirler almaya başlamıştı: "Bosna’da Rus ajanları tarafından tahrik
edilen bir ayaklanma olmuştu. Bunun üzerine Bâbıâli Rusya’dan yardım istedi.
Generai İgnatiyef, mahalli konsoloslardan aldığı raporlara göre, ayaklanmanın
hükümete mübâlağalı bir şekilde aksettirildiğini, bu işe aşın bir ehemmiyet
verilmeden sükunetle karşılamanın daha münasip
olacağını söyleyerek Osmanlı hükümetini tedbir almamak hususunda ikna
etti..." 76
Yukandaki
isyan, Rusya’nın yanında Avusturya ve Sırplar tarafından da destekleniyordu.
Avusturya’nın emeli, isyancılara j hoş görünüp, BosnaHersek’i ülkesine ilhaktı.
Sırbistan Prensi Milan ise, "Büyük Sırbistan" ideali ile yaşıyor,
BosnaHersek’i de bunun sınırlarına dahil için Hersek
isyancılarını tahrik ediyordu. 77~İsyancılara Karadağ da destek verince, Bâbıâli
Karadağ Prensi’ni protesto etmek zorunda kaldı. 78
'
Hersek’deki isyan karşısında en büyük hata Bâbıâli’den :
kaynaklandı. Sadrazam M. Nedim’in İgnatiyef’in aklı ile hareket
etmesi
facialann en büyüğü oldu. Başlangıçta, İgnatiyef’in tavsiyelerine uyulmayıp
âsiler üzerine 12 tabur askergönderilebilsCydi, isyan kolaylıkla
söndürülebilirdi. Bu yola gidilmeyince, az sayıda olan isyancılar sonunda otuz
bine çıktı. Nihayet isyan, büyük bir ordu ile kanlı bir şekilde bastırılıyor,
bu durum Avrupa’nın Türkiye aleyhine dönmesine, ve
müdahalesine sebep oluyordu. 79
Hersek’deki
isyanın büyümesi, Bulgaristan’da planlanan Panislavist isyanın çıkmasını
kolaylaştırdı. Panislavist ajanları, Bulgarlar’ı 1875’de isyana kışkırtmışlar,
fakat başarılı olamamışlardı. Bu sefer Hersek isyanı, onlara yeni bir fırsat
vermişti. Bu yeni isyanı, Eflak’dan gönderilen Georgi Benkovsky yöneteçekti. Yapılan
hareket planı şöyle idi: "Ayaklanma 1/13 Mayıs günü çıkanlacaktır.
Ayaklanma başlar başlamaz Edime, Filibe, Tatarpazarcık, Karlova, İhtiman, İzadi
ve Sofya şehirleri ile ayaklanmayâ zarar verebilecek bütün köyler yakılacaktır.
Demiryolları, telgraf hatları ve. köprüler tahrip
edilecektir. Ayaklanmaya katılmak istemeyen Bulgarlar’a karşı bütün şiddet
yolları kullanılacak Ve bunlar ayaklanmaya katılmaya zorlanacaktır. Karışık
köylerin Türk halkı öldürülecek, bunların evleri yakılacak ve mallaruyağma edilecektir.
Ayaklanma bölgeleri içindeki Müslünıan köyleri yakıldıktan sonra, önemli geçit
ve yollar tutulacak, Bulgar aileleri belli yerlerde toplanacak, silahlı çeteler
bazı yerlerde de savunmaya geçeceklerdir." 80
"İşte
bu sırada Filibe sancağına bağlı Avratalan ve Otluk köylerinde ihtilâl patladı.
Bulgarlar, Müslüman köylerini yağmalamaya, halkı korkunç biçimde toptan
öldünneye ve yoketmeye başladılar. İstanbul’dan asker yetişinceye kadar
Müslüman halk mal ve canını korumak için yer yer silahlandı... İslâm halk ile
Bulgarlar arasında oluşan düşmanlık kanlı bir biçim aldı... Sekiz yüz evi ve
sekiz bin nüfusu olan Batak köyü en çok yıkıntıya uğrayan yeryerden biri oldu.
Bu
durumlar Ruslar’a büyük bir yakınma fırsatı verdi. Para ile kandırılan bir
takım Avrupa basını çok abartmalı, kamuoyunu heyecana getirici yazılarla kıyıma
uğrayan Bulgarlar için yanıp yakılmaya başladılar. Dostumuz olan İngiltere’de
kamuoyu çok üzüntü duyuyor, muhalefet partisi başkanı Gladiston, ‘Türk vahşeti’
ni ileri sürerek DerbyDisraeli kabinesine sert bir biçimde saldırıyor,
düşmanlık saçan konuşmaları ile kamuoyunu heyecanlandırıyordu... Bulgarlar’ın
yaptığı kıyam ve cinayetler hiç dikkate alınmadı... General İgnatiyef’in
etekleri zil çalıyordu. Osmanlı Devleti’nin başına yağan iftira yağmuru ve
felâket, Panislavistler’in uzun bir süreden beri besledikleri kinle dolu
kalplerine sevinç dolduruyordu. Doğu Sorunu, artık korkunç bir çıkmaza
girmişti. Hakkımızda Avrupa’da ve eski dostlarımızdan bir yardım ve bağlılık
gösterilmesine yollar tıkanmıştı. " 81
Sadrazam
M. Nedim Paşa, Bulgar Meselesi konusunda İgnatiyef’in aklıyla hareket
etmeyipde, durumun gerektirdiği etkili tedbirleri zamanında alsaydı,
Bulgaristan isyanı çıkmaz, çıksa bile zamanında bastırılırdı. M. Nedim Paşa,
İgnatiyef’in tavsiyeleri sonucu bölgedeki bütün uyanık memurları buradan
uzaklaştı rrtîış,'Hersek isyanında olduğu gibi İgnatiyef’in tekliflerine uyarak
isyan bölgelerine asker sevketmemiş, müdafaasız kalan Müslüman halk, kendisini
savunmak zorunda kalmıştı.
Bulgar
isyanını çıkaranlar, yurt dışından gelen Panislavist Komiteler, isyan
bölgelerinde bulunan Rus konsolosları idi. Bilhassa Rüs konsoloslarından,
Filibe Konsolosu Naiden Gerov büyük rol oynamıştı. Bu babtan olarak,
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Henry Elliot, 7 Mayıs 1876’da İngiltere
Hariciye Nâzın Lord Debry’e çektiği bir telgrafta şunları yazıyordu:
"Rusya’nın Filibe Viskonsolosu bir Bulgardır. Uzun zamandan beri ihtilâl
komiteleriyle ilişkisi olup, olayların faili olduğunu kabul etmek lâzımdır.
Benim yakın zamanda hatırıma geldiği üzere, onun memleketten kesin olarak
uzaklaştırılmasını söyledim." 82
Öir
Bulgar olan Gerov’un Filibe’ye Rus konsolosu olarak atanması, daha işin başında
hata idi. Çünkü, yerlilerden konsolos tayin edilmezdi.
Sonra, Gerov Ruslar hesabına casusluğu ortaya çıkınca Türkiye’den Rusya’ya
kaçmış birisi idi. 83 İşte
bütün bu aykınlıklara rağmen İgnatiyef Gerov’u, M.Nedim Paşa üzerindeki
nüfuzunu kullanarak Filibe’ye konsolos tayin ettirmişti.
Ruscuk’daki
Rus Konsolosu Maşenin, Varna’daki konsolos Daskalav’un yanında "Belgrad ve
Dubrovnik konsolosları olan Kartsev ve Yanin, Bulgarlar’ı desteklemekte önde
geliyorlardı. Bilhassa Yanin, isyan şefleri ile direkt ilişki içerisinde
bulunuyordu. Hepsinden ziyâde 1864’den beri Bâbıâli’de Rusya’nın Büyükelçisi
olarak bulunan General İgnatiyef’in ileri politik nüfuzu ve gizli propagandası
çok etkili idi." 4
Bu
sırada Hersek ve Bulgar isyanlarıyla Osmanlı Devleti’ni iyice bunaltan
Pahİslavistler, Sırbistan ve Karadağ’a da Türkiye’ye karşı harp ilân
ettirdiler. Bu harpten Sırbistan’ın hedefi, Panislavist emellerden hareketle,
Ortaçağ’daki "Büyük Sırbistan" ı yeniden kurmaktı. Bu harp, tam bir
PanislavizmTürk çatışması halini almış, Rusya’dan çok sayıda Panislavist
gönüllü gelip Sırp ordusu saflarında Türler’e karşı savaşmıştı. Bu gönüllülerin
başını, Rus generali Ceineyev çekiyordu. 84 85
TürkSırp
Harbi’nde, Sırbistan’ın ağır bir yenilgiye uğraması üzerinde Rusya, Osmanlı
Devleti’ne bir ültimatom vererek harbin durdurulmasını
istedi. Gerek bu ültimatom, gerekse devam etmekte olan
Hersek ve Bulgar işyardan, Avrupa’da büyük heyecan meydana getirmişti. Başta
İngiltere olmak üzere, Avrupa’nın büyük devletlerinin araya girmesiyle Balkan
meselelerine bir hal çaresi bulmak için Aralık 1876’da İstanbul’da bir
konferans toplandı. Konferansta insi y ati fi ele geçiren İgnatiyef, işleri
devamlı yokuşa sürerek, Osmanlı Devleti’ni uzlaşmaz gösterip onu Avrupa’dan
tecritle Rusya’ya harp ilân ettirmek istiyordu. Bilhassa Bulgar isyanı,
Avrupa’yı Türkiye’den tecride yetmişti. Asıl suçlular Panislavist komitacılar
olduğu halde, Müslümanlar suçlu gösterilmiş, Avrupa’da Haçlı ruhu yeniden
uyanmış, Gladiston gibi Türk düşmanı devlet adamlarının nezdinde
"Türkler’i Avrupa’dan Asya’ya sürmek" hedef haline gelmişti. İşte bu
sebeplerdir ki, Panislavistler’in bütün hareket noktası, İngiltere’nin
Türkiye’den tecridi gerçekleşmişti. Öyle ki, İngiliz Hariciye Nâzın Debry,
bununla ilgili olarak şunlan söylemişti: "Eğer Rusya Bâbıâli’ye harp ilân
ederse, Majesteleri’nin hükümetinin fiili olarak kanşması imkansız
hale gelecektir" 86 Rusya’nın
da bütün arzusu bu idi. Nihayet, İngiltere’nin tecrit olmuşluğundan cesaretle
Nisan 1877’de Osmanlı Devleti ’ne harp ilân etti. 87
Harbin
sonunda Osmanlı Devleti yeniliyor, imzalanan Ayastefanos ve Berlin
Andlaşmaları’yla Romanya, Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlık veriliyor,
Bulgaristan ise, Balkan Dağlan ile Tuna Nehri arasında Osmanlı Devleti’ne pamuk
ipliğiyle bağlı muhtar bir devlet haline geliyordu. Bu olup bitenleri müteakip
Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni içten yıkma uğrunda kullahabileceği Hristiyan
tebaa olarak yalnız Ermeniler kalmıştı.
Ermeniler’in Kullanılması
Osmanlı
Devleti’nin Enneni tebaasını kışkırtarak onu içten yıkmaya yönelik Rusya
politikası, daha I.Petro zamanında başlamış, II. Katerina ile iyice
hızlanmıştı: "Asya yolu üzerinde İSe, başlıca Hristiyan kavmi,
Ermeniler’di. Katerina II., Osmanlı seferleri
esnasında Enneniler’i gözden kaçırmamış ve onları Müslümanlar ve Türkler
aleyhine teşvik etmiştir. Bu teşviklerden cesaret alan bir Ermeni piskoposu
Oşep Argotyan, bir ‘Ararat Krallığı Projesi’ hazırlayarak Petersburg’a takdim
etmiş ve bu proje Çariçe hükümeti tarafından tasvip olunmuştu. Fakat, Rus orduları aşağılara pek sarkamadıklanndan ‘Ararat
Krallığı’ hayali de Rus arşivlerinde gömülü kalmıştır." 88
19.
asrın başlarındaki Rusyaİran harpleri sonucu İran’ın yenilmesiyle, 18.04’de
Erivan ve çevresi Ruslar’ıri eline geçince Rusya, Osmanlı Ermenileri’ni daha
rahatlıkla kullanabilme imkanlarına kavuşmuştu:
"Rusya hükümeti, Enneniler’in kendi fütuhat emelleri için gayet iyi bir
âlet olabileceklerinin kısa bir zamanda farkına varmış ve onları bu yolda
kullanmaya başlamıştı.
Ermenistan
tâbiri, Rusya tarafından tamamıyla siyasi manâda kullanılmakta ve ileride
İskenderun Körfezi’ne çıkmayı, yani Akdeniz’e ayak basmayı hedef tutmakta
idi." 89
Ruslar
Ermeniler’i, 1804 Rusyaİran, 1806 ve 1812 TürkRus, 1825 Rusyaİran ve 182829
TürkRus harplerinde "Bağımsızlık" vaatleriyle Türkler’e ve
İranlılar’a karşı tahrik edip kullanmışlardı. Fakat,
bu harpler sonucu avantajlı duruma geçen Ruslar sözlerinde dunnadılar. 1827’de
Erivan ve çevresine kesin olarak yerleşerek "Enneniler’i Ruslaştırma
siyasetine başladılar. Bu cümleden olarak, Ermeni dilini unutturmak uğrunda
1836’de Enneni ilkokullannı kapattılar. Enneniler’in Ruslar’a hizmeti zorunlu
kılındı. Enneni bağımsızdık hareketinin şampiyonu Nerses, Kalogigos olunca (18431857) Ruslar’ın bütün bu tecavüzlerini sürekli protesto
etti. Bunların hiç bir tesiri olmadı. Durum daha da kötüleşti." 90 91
Böylece,
Rusya’nın Enneniler’e bağımsızık vaadlerinin içyüzü iyice ortaya çıkmıştı.
Fakat bütün bunlar, Ermeniler’in gözünü açmadı. Ruslar’ın kışkırtmaları sonucu,
185455 TürkRus Harbi’nde Kars şehri ve çevresindeki bir kısım Ermeniler’in
Ruslar safına geçip Türkler’e karşı savaştıkları görüldü/
1856
Paris Andlaşması’ın müteakip, Doğu Anadolu’da Osmanlı tebaası üzerindeki Rus
tahrikleri büsbütün arttı. "Aynı zamanda Ermeniler arasında, Osmanlı
idaresine karşı koymak maksadıyla, gizli teşkilat faaliyetine geçildi. Bu
kabilden olmak üzere 1872’de Van’da ‘Kurtuluş Birliği’ adını taşıyan gizli bir
cemiyetin kurulması bu gibi faaliyetin ilki idi. Rus ajanları bir müddetten
beri ‘Türk Ermenistan’ ı adını verdikleri beş vilayette kışkırtma faaliyetine
hız vermişlerdi." 92
Rusya,
187788 TürkRus Harbi’nde Doğu Anadolu Cephesi’nde Osmanlı Kuvvetlerine karşı
çarpışan Rus askeri birliklerine Ermeni asıllı General Boris Milkon’u komutan
tayin etmişti."... Boris Milkon, ordusuyla Eruzurum’u zaptettiği sırada
propagandaya başladı. Bölgenin her tarafına özel memurlar, papazlar göndererek
Enneniler’i ‘Salip namına ittihada ve Rusya hükümetine itaata davet ediyordu. Fakat, Ruslar’ın Doğu vilayetlerini işgalleri üzerine telaşa
düşen İngiltere hükümetinin tazyiki ile Erzurum’un tahliyesinden bahsedilirken
II. Aleksandr’ın emriyle General Boris Milkon ikinci bir plan tertip etti. İslâmlar’ın
işkencelerini esas addederek Asya’nın mazlum Hıristiyan Ermenileri’ne bir
himâye meselesi çıkarıldı. Ermeniler her tarafta ihtilâle teşvik edildi. Rus
askerinin himâyesiyle arzularının tahakkuk edeceği temin ediliyordu. Fakat
General Milkon’un gayreti, bir netice temin etmiyordu. Milkon’un teşvikatma
mukabil Emıehiler’de bir umursamazlık vardı. Hiç bir Ermeni Padişah’a karşı
isyan fiilinde bulunmuyordu. Dört yüz senelik bir mâzi Enneniler’in istiklâl
fikirlerini imha etmişti. Milkon da bu ciheti itiraf ediyordu: ‘Bütün mesaim
heba oldu. Hiç kimseye meram anlatamk mümkün değil... Buradaki Hristiyanlar
başka bir soyda, itikatta kalmışlar’diyordu." 93
Doğu
Anadolu’da, 187778 TürkRus Harbi’nde Rusya’nın tahriklerine pek az Ermeni
kanmış, Enneniler’in büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’ne sâdık kalmışlardı. Çünkü, bu bölgede Müslüman nüfusa oranı % 20 olan Enneni
azınlığı huzur ve refah içerisinde yaşıyordu. Bunu, Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda
itiraf eden Enneniler’in Halep mebusu Monak Efendi ile Erzurum mebusu Hamazosb
Elendi, Rusya’nın himâyesine hiç bir zaman muhtaç olmadıklannı açıklıyorlardı.94
187778
TürkRus Harbi’nde Türkiye’nin yenilmesi, Ermenicilik hareketinin baş
tahrikçilerinden İstanbul’daki Enneni Patrikhanesi’ni harekete geçirmişti.
Patrik Nerses, andlaşma görüşmeleri için Rus delegeleri Ayastefanos’a
(Yeşilköy) geldikleri sırada Rusya Sefiri General İgnatiyef’in huzuruna çıkarak
ondan, Doğu Anadolu’nun "Ermenistan" adı altında Rusya’nın
himâyesinde bağımsız olmasını istiyor, bü olmaz ise, andlaşmaya bölgedeki
Ermeniler’le ilgili ıslahat maddesinin konulmasını talep ediyordu. Patrik’in bu
isteği yerine getirilmiş, Ayastefanos Andlaşması’na Enneni ıslahatlan ile
ilgili bir madde konulmuştu. 95 Daha
sonra bu madde, 1878 Berlin Andlaşması’na da 61. madde olarak girdi.
1878
Berlin Andlâşması’nı müteakip bütün Ennenicilik olaylan bü 61. madde üzerine
kuruldu. Emıeniler, bahsedilen maddenin uygulanması halinde, bunun kendilerini
bağımsızlığa götüreceğine inanıyorlardı. Nitekim,
Enneni ihtilâlcilerinden Nurias Ceras, 1879’da yayınladığı bir broşürde bu
babtan olarak şunları yazıyordu:"... Gerçi Avrupa biz özgürlük vermedi,
ama bize öyle bir madde bağışladı ki, bu bizi, erişmek için yanıp tutuştuğumuz
amacımıza ulaştıracaktır."96 97 Sultan
II. Abdülhamid de bu gerçeği bildiği için şunları söylüyordu: "Bizden
Sırbistan, Yunanistan ve Romanya’yı almakla Avmpa ellerimizi ve bacaklarımızı
kesmişti. Bütün bunlara karşı Ösnıanlı milleti sessiz kalmıştır. Fakat, bir Ermeni sorunu yaratmak ile bağrımızı deşmek
istiyorlar. İşte buna dayanamayız. Kendimizi savunmak zorundayız ve
savunacağız."
Sultan
II. Abdülhamid, Ermenilerle ilgili 61. maddeyi uygulamayınca, bu sefer de
onların ve onları destekleyen Büyük Devletler’in boy hedefi haline geldi.
Suİtan’ı ıslahata zorlamak uğrunda 1890’h yıllarda Doğu Anadolu’da dışarıdan
kaynaklı Ermeni isyanları başladı. Bu isyanları organize eden ihtilâl
cemiyetleri Taşnak, Hıncak, Ramgavar Hmcak v.s. gibi cemiyetlerdi. Bu
cemiyetler, İngiltere ve Rusya’da kurulmuş, adı geçen devletler tarafından
finanse edilmişti. Rusya’nın rolü ile ilgili olarak II. Abdülhamid
hatıralarında şunları yazar: "Ermcniler’in bizden hiç şikayetleri
yoktu. Fakat Ruslar, Bulgaristan üzerindeki emellerine ulaşınca, Osmanlı
İmparatorluğu’ndan yeni bir parça daha koparmak için Ermeniler’i pannaklarma
doladılar. Gönderdikleri ajanlarla, önce papazları, öğretmenleri ele
geçirdiler; sonra da bunları, macera düşkünü Enneniler’i bizim aleyhimize
çevirdiler." 98 Şunlar
da bu uğurda bir Ermeni’nin itiraflarıdır: "Hatırlanmalıdır kİ, Enneni
sorunun doğuşundan beri illerde ve hükümet merkezlerinde yapılan gösteriler,
daima Kafkasya Ennenileri’nden olan şahıslar tarafından yapılmıştır. İhtilâl
vaatleri, fikirlerini de Rusya Ermenileri’ne borçluyuz." 99 E.Granville
de şunlan yazar:" ‘Enneni Meselesi’, Avrupa’ya uygarlık dışı Müslüman
taassubu ile Batı’ya yaklaşmak için çırpman Enneniler arasında yüz yıllık bir
çatışma şeklinde tanıtılmıştır. Gerçekte bu düşmanlık, yabancı entrikaların
ürünü bir sonuçtur. Geçmişteki TürkErmcni ilişkilerine bir göz atılacak
olursak, bu iki ırkın yüzyıllar boyunca en ufak bir anlaşmazlığa düşmeden
dostça yaşadıktan görülür.100
1878
Berlin Andlaşması’nı müteakip İngiltere’nin de Ermeni Meselesi’ne kendi
emelleri doğrultusunda hızla sanlması, bunu menfaatlerine aykırı bulan
Rusya’nın 1890’11 yıllarda adı geçen mesele karşısında gerilediği görüldü.
Fakat Osmanlı Devleti, 1914 Ekimi’nde Almanya’nın safında İtilaf Devletleri’ne
(İngiltere, Fransa ve Rusya) karşı savaşa girince, adı geçen devletler,
özellikle Rusya Ermeni Meselesi’ni yeniden gündeme getirdi. Ermeniler’i,
Türkiye’yi içten çökertmek için kullanmayı planlamışlardı: "İtilaf
Devletleri, Enneniler’e pek çok ümit bağlamışlardı. Ötedenberi siyasi
çıkarlanna âlet ettikleri bu unsuru, bu defa da Osmanlı hükümeti aleyhine
kullanmak için tahrik ve teşvike başladılar. " 101 102 103 Bilhassa, Rusya
ile Doğu Anadolu’da sınırlarımız olması sebebiyle bu devletin Türkiye
Ennenileri üzerindeki tahriki en ileri safhada idi. Türkiye I. Dünya Harbi’ne
girer girmez Rus Çan Tillis’e gelerek, buradan Türkiye’deki Ermeniler’e hitaben
bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride, "Enneniler! Beş asırdan beri
birçoklarınızın, altında ezildiği ye hâlâ ezilmekte olduğu istibdattan kurtulup
hürriyete kavuşacağınız saat geldi’" deniliyor, Ermeniler’in Rus
ordularına hizmet etmeleri halinde onlara bağımsızlık vaadediyordu. “
Rus
Çarı’nın tahriklerine aldanan Enneniler’in Ruslar’ın yanında yeraldıklan
görüldü. Enneni ihtilâl komitelerinden Taşnak Cemiyeti’nin Enneni halka hitaben
yayınladığı bir bildiride bu babtan olarak şunlardan bahsediliyordu: "Rus
ordusu hududda ilerler ve Osmanlı ordusu çekilirse, her tarafta birden,, eldeki vasıtalarla ayaklanılacaktır. Osmanlı ordusu iki
ateş arasında bırakılacaktır. Resmi müesseseler ve binalar bombalarla uçurulacak
ve yakılacaktır. Hükümet kuvvetleri içeride meşgul edilecek ve levazım
birlikleri vurulacaktır. Eğer Osmanlı ordusu ilerleyecek olursa, Ermeni
askerleri, silahlarıyla birlikte Ruslar’a intikal edecek, kıtalanndan kaçıp
çeteler kuracaklardır..."
Yabancı
kaynaklarda da Doğu Anadolu’da RusErmeni işbirliği ile ilgili olarak şunlar yer
alır: "Harpten önceki Rus polilikası, Milli, Ermeni Hareketi’ni, Osmanlı
saltanatının parçalanmasını kolaylaştırmak ve Rusya’nın Şarki Anadolu
vilayetlerini ele geçirmesini hızlandıracak bir vasıta olarak görmüş, ve hatta bu hareketi kısmen bizzat kendisi meydana
getirmiştir." 104 "Hareket
bölgesindeki Ermeniler, açıktan açığa Ruslar’la işbirliği yapıyorlardı...
Ermeni gönülleri sık sık Türk geri kollarına ve yalnız başına gidenlere
saldınyorlardı."105
106
Ermeniler’in
Rusjar’a yardım etmeleri sonucu, Doğu Anadolu’daki Osmanlı askeri birlikleri
kötü durumlara düşürülmüş, bunun sonucu, bu bölgenin büyük bir kısmı Ruslar’ın
eline geçmişti. Osmanlı hükümeti, daha feci halleri önlemek için ErmeniRus
işbirliğini kırmak uğruda 14 Mayıs 1915’de "Tehçir Kanunu" nu
çıkararak, haklı olarak Ermeniler’i harp bölgelerinden uzaklaştırmıştır. Bu
sırada, İtilaf Devletleri arasında yapılan Türkiye?yi
paylaşım andlaşmalaiıyla, Türkler’e isyan etmeleri karşılığı Ermeniler’e
verileceği vaadedilen Doğu Anadolu bölgesindeki Rus işgal bölgeleri Rusya’ya
ilhak edilmiş, Enneniler, emperyalist devletler tarafından bir kere daha
aldatılmış ve kullanılmıştır. Bir kere başta Rusya, Doğu Anadolu’da bağımsız
bir Ermeni devletinin kurulmasını istemezdi. "Zira,
bu halde kendi tebaasından olan milyonlarca Ermeni tabii olarak hemcinsleriyle
birleşmek isteyeceklerdi. " Bu konuda II. Abdülhamid de şunları
yazar: "Aslına bakılacak olursa Ruslar, Türkiye’de müstakil bir Ermenistan
kurulmasından yana değildiler. Çünkü kendi sınırlan içinde de Ermeniler vardı.
O zaman bunlar da bu bağımsız Emıcniler’e katılmak isteyeceklerdi. Ruslar’ın
hesabı, kendi Ennenileri’nin ağzına bir parmak bal çalmak, Türkler’in başına
bir gaile çıkarmaktan ibaretti." 107
I.
Petro’dan beri Rusya’nın Ermeniler’i Türkiye’ye karşı kullanmaktan bütün emeli
şu idi: "Bir gün Ermenistan’ı ele geçireceğini ve bu suretle Anadolu
içinden geçerek Akdeniz’e ineceğini ümit ediyordu."108
Rusya’da
1917’de Çarlık Rejimi yıkılıp, yerine Komünist Rejim kurulunca, bu rejimin de
yukarıdaki aynı politikayı takip etmek istediği görüldü. Komünist Rus şefleri
ile Türk delegeleri arasında BrestLitovsky'de sulh görüşmeleri devam ederken,
Pravda gazetesinin 13 Ocak 1918 tarihli nüshasında Lenin ve Stalin imzalı
"13 Nolu Dehre" adıyla bir bildiri yayınlanmıştı. Bildiri, Doğu
Anadolu’daki Ermeniler’le ilgili komünistlerin görüşlerini ihtiva ediyordu.
Bildiride, askeri birliklerin "Türk Ermenistanı" ndan çekilmesinden
sonra, bölgede "Ermeni milisleri" kurulması, sürülmüş ve göç elmiş
Ermeniler’in buraya geri dönmesi, seçilmiş mebuslardan kurulu bir geçici
"Ermine hükümeti" nin teşkili v.s isteniliyordu. Bu bildiri ile
komünistlerin amacı, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Emıeni devleti kurmak, bunu,
sonunda Sovyet Ermenistanı’na ilhak edip Akdeniz’e yaklaşmaktı. Osmanlı
delegeleri, yukandaki istekleri şiddetle reddettiler.109
Komünist
İhtilâl’i müteakip, Çarlık Rusyası’nın orduları Doğu Anadolu’dan çekilmeye
başlamışlardı. Rus askerleri çekilirken, onların varlığından cesaret alan
Ermeniler, Erzincan, Erzurum, Kars ve Ağrı’da büyük katliamlara giriştiler.
Bunları tenkil için Milli Mücadelc’yi yürüten Ankara Hükümeti, Kâzım
Karabekir’i görevlendirdi. 24 Eylül 1929’de Ermeni çetelerinin üzerine yürüyen
Türk Ordusu, Kars’a kadar olan bütün alanı Ermeniler’den geri âldı. 3 Aralık
1920’deKâzlm Karabekir’le Ermeniler arasında Gümrü Anlaşması imzalandı. Bu
andlaşma sonucu Ermeniler, Sevr Andlaşması ile Doğu Anadolu’da kendilerine
verilen bütün vilayetlerden vazgeçtiler.
İSYANLARDA
FRANSA’NIN PARMAĞI
Misyoner Faaliyetlerinin Başlaması
Fransa,
Türkiye’yi içten yıkmaya yönelik faaliyetlere 17. asrın ilk çeyreğinde Misyoner
faaliyetleriyle başladı. Bunun, esasını, aynı dinden olması sebebiyle. Osmanlı
Devleti’nin Hristiyan tebaasının dinî hislerini tahrikle, onları kendisine
çekip, emelleri doğrultusunda kullanmak teşkil ediyordu. Fransızlar, bu uğurda
kendileri de Katolik olmaları sebebiyle Katolik Mezhebi’nin iki tarikatı
Cezvitler ve Fransiskenler’i kullandılar. Özellikle Cezvitler’in faaliyetleri
en ileri safihada olmuş, 1563’de Türkiye’ye giren bu tarikat, 1773’e kadar tam
190 yıl Fransız büyükelçilerinin himâyesinde faaliyet göstermiştir.
Fransa’nın
ilk Misyoner faaliyetleri, Lübnan’da oturan Maruniler
üzerinde 15. asrın girişinde başlamıştı. 1 Daha sonra bu faaliyet,
bütün yerli Katolikler ve giderek Ortodoks Hristiyanlar üzerinde de
yaygınlaştırıldı. Hele, Kral XIV. Louis (16431715)
zamanında Osmanlı İmparatorluğu’nun varlık ve 110 bütünlüğü, CezvitFransız işbirliğinden
kaynaklanan ciddi ve yıkıcı Misyonlerlik faaliyetleri ile karşı karşıya geldi,
Cezvitler,
İstanbul, İzmir, Ege Adaları, Halep, Kıbrıs, Irak, Suriye Filistin’de Fransız
sefirlerinin himayesinde yoğun bir Katolik propagandasına girişmişlerdi.
"Türkiye’deki Hristiyanlar’ın Katolikleştirilmesi, onların Türkiye’ye
karşı rabıtalarını kesmek, doğrudan doğruya Katolik hâkimi Kral’ın (XIV. Louis)
nüfuzu altına sokmak, icabında onların hukukunu müdafaa için Bâbıâli nezdinde
teşebbüsatta bulunmak selâhiyetini istemek demekti. Binaenaleyh Türkiye’de
yaşayan reayadan Katolikliği kabul edenler, Padişah’tan ziyâde XIV. Louis’e
tâbi bulunacaklardı.
Avrupa’da
Türkiye’yi parçalamak için çareler düşünülüyordu. Bu parlak zaferi elde edebilecek
de kendilerinin fıkrince, ancak XIV. Louis olabilirdi. Efkârın bu teveccühü Loüis’in
de zafer emellerini okşamıyor değildi. Keza, Türkiye’de oturan Hristiyanlar da
Louis’i bü gayeye teşvik ediyorlardı. Fransa’nın Türkiye’deki eli kolu misyoner
papazlardı. Onların Türkiye’de Katolik propagandası yapmaları, Osmanlı
İmparatorluğu’nun fethi için muhlisâne (dostlukla) bir usuldü. Daha doğrusu
bunlar, Albert Vandal’ın dediği gibi Fransız ordusunun keşşaflarıydı.
Fransa’nın şevket (büyüklük) ve sütûd (övülmüş) efsaneleriyle Şark Hristiyanlan’nın
kafalarını dolduran, kalplerine Türkler’den kurtuluş emellerini veren onlardı.
Bu emellerle canlanan patrikler, XIV. Louis’e kadar istirhamnâmeler yazmaya
cesaret ediyorlardı. Antalya Rum Patriği, ‘bir gün olupta halâsımızı
(kurtuluşumuzu) Allah’dan ve Zatı Haşmetânelerinden bekliyoruz’ diye yazmıştı.
Halep Ermeni Patriği de uzun methiyelerden sonra, Ermeniler’e vâki olan dinî
tebşirattan (müjdelemeden) birini zikrederek: ‘Ermenistan, Fransa’nın en
kudretli bir kralı tarafından kurulacaktır’ diye yazmıştı. Kral IV. Louis, bu
dinî tebşiratı üzerine almaktan büyük bir haz duydu."111
Fransız
tarihçi Albert Vandal da Fransa’nın Türkiye’deki Misyoner faaliyetleri ile
ilgili olarak şunları yazar: "Reaya arasında kendi mevcudiyetlerini idrak
ederek istikbâlden ümitvar olanlar, milletimize teveccüh ediyorlar ve onu
beklenen halâskâran olarak görüyorlardı. Rusya’nın parlak bir surette deruhte
ettiği vazifeyi 112 kalben
bize tahmil (yükleme) ediyorlardı. Bu devirde bir Rum, Ermeni veya İslav
reayası, ırkının halâsını tasvir eder etmez, bütün tasavvurlarını Fransa’ya
açıyor, bizden onun icrasınıbekliyordu. Bu nevi bir çok
temayülleri hülasa eden bir kitapta, Hristiyan Türkiye Büyük Louis’in
himâyesinde olarak gösterilmiştir. Bu himâyenin geleceği tafsil de edilmiştir.
Ermeni Patriği, Louis’i ’Yeni Konstantin’ ünvaniyle tebcil eylemiştir.
Katoliklerle beraber Rumlar da bir gün gelip Ayasofya’nın mihrabı üzerine Latin
haçının, kilisenin büyük evladı eli ile parlayacağını bekliyorlardı.
Misyonerler, bir müddet bu umumi itimadı kuvvetlendirmeğe çalıştılar.113
Fransa'nın
Osmanlı sefiri Marqius De Bonnac da Kral XIV. Louis’e hitaben yazdığrbir
raporunda, Misyoner faaliyetleriyle Türkiye’de elde etmek istedikleri
hedeflerle ilgili olarak şunlardan bahseder: "Türkiye’de mukaddes
dinimizin ilerlemesi için üç büyük gaye vardır: Türkler’in
Hristiyanlaştınlması, mütezile (Katoliklik’ten çıkmış, Ortodoks olmuş
Hristiyanlar) Rumlar’la Ermeniler’in birleştirilmesi, cehaletin ve kabalığın,
bu iki kiliseye hissedilmeden soktuğu hataların veya salaletlerin kaldırılması.
Türkler’in
din hakkmdaki kanunları o kadar sıkı ve itikatları o derece güçlüdür ki,
Türkler’e bunlardan bahsetmeyi papazlar bile Misyonlerler’e mâni (engel)
eylemişlerdir.
Misyonerler’in
tesis ve terakkisini temin için iki usûl vardır: Birincisi, Padişah’ın ve
erkânının nüfuzu, İkincisi de iki kilise (Rum ve Ermeni kiliseleri) reislerinin
idaresi ve onlarla müzâkere. Bu iki usulün birincisi, bence daima tehlikeli ve
tatbiki mümkün değildir. Hiçbir hükümdar yoktur ki, diğer bir hükümdarla ne
kadar samimi ilişkisi olursa olsun, kendi reayasını ilgilendiren bir işine onun
doğrudan doğruya kırışmasını hoş görsün ve huzursuz olmasın. Türkler de bu
meselede diğerleri kadar hassastırlar. Ermenilerle Rumlar’in telkinatı yüzünden
bu hassasiyet kesin bir kıskançlığa dönüşmüştür. Binaenaleyh dinî meseleleri bu
noktalardan tutturmak imkansız gibidir... Bana
kalırsa, Rumlar ve Ermenilerle bizim aramızda olacak ihtilâflar için, son
derece lüzum hasıl olmadıkça, doğrudan doğruya
Türkler’e mürâcaat etmemektir. Bizim için tutulacak yegane yol, Rum ve Ermeni
kiliselerinin reislerini idare etmek ve hâkimiyetlerine ve örflerine doğrudan
doğruya müdahale edilmeyeceğine ve cismani veya şahsi hiç bir menfaatin
mesleklerine dahil olmadığına, bununla beraber uzun
bir esaretin milletlerini mahkum ettiği cehaletten müteessir olarak, Papa ile
Misyonerler’in kendilerine verdikleri talimattan maksat, işleri muhtelif
zümreler için bir birleşmeye ve iyi idare edildiği takdirde de kendilerinin
felâketlerini tahfif (hafifletme) ve Türkler’in zâlimane boyunduruğundan umumi
bir kurtuluşa müncer olabilecek veçhe ile bütün işleri hissedilmeden umumi bir
birleşmeye vardırarak ve aramızı ayıran engelleri azaltarak yekdiğerimizi
hissolunmadan birbirine yaklaştırmaktan ibaret olduğuna onları ikna etmekten
ibarettir."114
Fransız
Misyonerleri’nin faaliyetlerinin büyük bir kısmı, özellikle Ortodoks
Ermeniler’i Katolikleştirmek üzerinde yoğunlaşmıştı. 18. asnn başlarında,
İstanbul’da otuz bin Ermeni’yi Katolik yaptıklarından bahsedilir. Bu durum,
Bâbıâli’yi alarma geçirmiş, Cezviüer sıkı takibata alınmaya, hatta yakalanıp
sınır dışı edilmeye başlanmıştı. Bunlar, Osmanlı Devleti’ni "tehdit edici
gizli bir düşman" olarak görülüyordu. 115Hammer’in yazdıklarına göre de,
"Cezvitler, Osmanlı hükümetine düşman olmak ve her tarafta nifak tohumlan
ekmekle suçlanmışlar ve mahkeme olunmak üzere Divanı Hümâyûn’a
çağrılmışlardı." 116 Böyle
zamanlarda onlan himâye eden yine Fransız sefirleri oldu. Bir defasında Sefir
Filip de Harlec, Bâbıâli’ye, eğer Fransız Misyonerleri yargılanıp, sınır dışı
edilirse, pasaportunu isteyip Türkiye’yi terketmek tehdidinde bulunmuştu. 117Bâbıâli, çoğu
zaman bu tehditler sebebiyle Misyonerler’e dokunamadı. Rusya’nın Osmanlı
Devleti’nin Hristiyan tebaasını tahrik ederek bu zümrenin zihninde yaktığı
"istiklâl ateşi", yukanda anlattığımız şekilde ilkin Fransız
Misyonerleri tarafından yakılmış olunuyordu. Bu Misyonerler’in yıkıcı
faaliyetleri, 1789 Fransız İhtilâli’ne kadar sürdü. Bu ihtilâli müteakip ise,
Türkiye’de din esasından çok "milliyet, ırk" esasına dayalı olarak
Fransa’nın yeni bir yıkıcı tahrik hareketi başladı.
·
I. Napolyon’un Tahrikleri
1789
Fransız İhtilâli fikirlerini yaymak, dünya üzerine Fransız hâkimiyetini kurmak
için harekete geçen Fransız İmparatoru I. Napolyon, 19. asnn başlarında bütün
devletler için büyük bir korku unsuru haline gelmişti. İlkin Avrupa’daki
savaşlarıyla pek çok devleti mağlup edip, bunlar üzerinde hâkimiyet ve nüfuzunu
kurduktan sonra, bu kıta dışında yeni bir mücadeleye atılıyordu. Buna sebep,
büyük ölçüde İngiltere idi. I. Napolyon, bu devleti Avrupa’da mağlup edememiş,
onu en kârlı sömürgesi Hindistan’da çökertmeyi kendisine emel edinmişti. Buna
bir merhale için ilkin Mısır’a yerleşmeyi akima koymuştu.118 119
I.
Napolyon, Mısır’ı ele geçirmek için 19 Mayıs 1789’da Toulon limanından Fransız
donanmasıyla hareket elti. İngiliz donanmasının takibinden korktuğu ve Osm anlı
Devleti’nin tetbir almasından çekindiği için seferin hedefi ve donanmanın
hareket yönünü gizli tutmuştu. Temmuz ayı başlarında İskenderiye önlerine gelen
I. Napolyon, karaya asker çıkararak 6 Temmuz’da İskenderiye Kalesi’ni ele
geçirdi. I. Napolyon, daha bu sırada halkı idaresinde tutabilmek için hile ve
desistere başvurmaya başladı. İskenderiye halkına hitaben yayınladığı bildiride
şunlar yeralıyordu: "Ben memleketinizi tahrip ve yağma etmek ve Osmanlı
idaresinden çıkarmak için gelmedim. Maksadım sizi Memlüklüler’in zulmünden
kurtannak ve Fransızlar’a ettikleri hakaretin intikamını almaktır. Mahalli
memurlarınız yerinde kalacak, .cami ve mescitleriniz kâmilen açık bulunacak ve
her fert 5
10
ırz,
can ve malından emin olarak ibadetine devam edecektir." Aynı bildiride,
Müslümanlar’ı aldatmak için şunlardan da bahsediliyordu: "Ey şeyhler,
imamlar, çorbacılar ve memleketin iteri gelenleri, halka deyiniz ki, Fransızlar
da hakiki Müslümandır. Bunu isbat eden şey, onların, Roma’ya girip
Müslümanlarla harp yapılmasını durmadan tahrik eden Papa’nın tahtını devirmesi,
Allah’ın, İslâmiyet’te mücadele etmelerini istediği iddiasındaki Şövalyelcr’i
Malta’dan kovmuş olması ve Osmanlılar’ın şevketli Padişahı’nın her zaman dostu
ve düşmanlarının düşmanı bulunmasıdır." 11
I.
Napolyon, Bâbıâli’ya yazdığı hile dolu mektubunda ise, Mısır seferinin Osmanlı
Devleti’nin aleyhine olmadığını, Memlüklüler’in zulmüne son verdikten sonra
burasının Osmanlı hâkimiyetine bırakılacağını bildiriyordu.120 121
1
Ağustos 1798’de Fransız donanmasının İngiliz donanması tarafından Ebubekir
Koyu’nda yakılması I.Napolyon’u iyice jtelaşa düşürmüştü. Onun artık, Fransa
ile olan bağlan kesilmişti. 23 Temmuz’da Kahire’yi de ele geçirmesi sonucu Mu
sır’a yerleşen I. Napolyon, bundan böyle ne yapacaksa emrindeki 40 bin kişilik
Fransız kuvvetiyle yapacaktı. Bu kuvvetle Mısır’ı elde tutabilmek için halkın
desteğine sahip olmak gerekiyordu. Donanmasını kaybetmesi sonucu, "bu
Mısır Seferi’nin sonunun fena olacağını düşünerek sarsılmıştı. Üzüntü içinde
idi. Hristiyanlığı tanımayıp, İslâm olduğunu bildirerek Osmanlılar’ı epeyce
aldatmıştı... Ebukir Olayı’ndan sonra Osmanlılar ve Müslümanlar’ı. kendisine
çekip, çevirmek, onlara yaklaşmak kaydına düşmüştü." 122
Ulema
ve halkı kendisine çekmek için Kur’an okuyor, hatta camiye gidip namaz kıldığı
bile oluyordu. Bu hareketleri sonucu I. Napolyon, Mısır’daki varlığını tasdik
ettirmek için Ulemâ’dan fetva almak yoluna bile gelmişti." ...Ulemâ’dan şu
yolda bir fetva almaya muvaffak olmuştur: "Madem ki
Bonapart vahdaniyet ve Hz. Peygamber’i tasdik ediyor ve madem ki İslâm’a riayet
ve ortan Memlüklüler’in zulmünden kurtanyor, hâkimiyeti Şer’an caizdir."123
I.
Napolyon, takip ettiği makyavelist politika sonucu Mısır halkını aldatmayı
başarmıştı. Mısır’da durumunu sağlamlaştırdıktan sonra, gerek burasım elde
tutabilmek gerekse Hindistan Yolu’nu açmak için Suriye seferine hazırlanmaya
başladı. Bu sırada, Mısır’daki Fransız işgaline karşı Osmanlı Devleti,
İngiltere ve Rusya ile üçlü ittifak kurulmuş, Fransızlar’ı Mısır’dan çıkarmak
için ortak askeri hareket başlamıştı.
I.
Napolyon, Mısır’dan yanına 12 bin Fransız askeri alarak Suriye seferine çıktı.
El Ariş ve Yafa kalelerini aldıktan sonra, 19 Mart 1799’da Akka Kalesi örterine
gelip burasını kuşatmaya başladı. Kaleyi Osmanlı Komutanı Cezzar Ahmet Paşa
savunuyor, bir İngiliz filosu da sahilden ona yardım ediyordu. I. Napolyon’un
kaleyi düşürmek uğrundaki bütün hücumları başarısız kalmıştı. Asker sayısı,
yiyecek ve mühimmatı giderek azalıyordu. Tam bu sırada I. Napolyon, bölgedeki Osmanlı
hâkimiyetini yıkmak ve kendi durumunu kuvvetlendirmeyi hedef alan yeni faaliyet
şekilleri geliştirmeye başladı. Bunların esasını, bölge halkını Osmanlı
idaresine karşı ırkçılık ve mezhep ayrılığı esaslarından hareketle kışkırtmak
ve onlara bağımsızlık vaadinde bulunmak teşkil ediyordu.
I.
Napolyon, Akka’dan ilkin Lübnan’daki Katolik Maruniler’e yazdığı bir mektupta,
Haçlı Seferleri’ni yeniden canlandırmayı üzerine aldığından bahisle, onları
ordusuna gönüllü olarak katılmaya çağırıyordu. Fakat bu çağnya Maruniler’den
çok az sayıda kişinin katıldığı görüldü.124
Dürzi
Hâkimi Emir Beşir’e yazdığı bir mektupta ise, şunlardan bahsediyordu:
"Maksadım, Dürzi milletini müstakil kılmak, vergiden kurtarmak ve ticareti
için elzem olan Beyrut ile diğer şehirleri kendisine vermektir. Müşterek
düşmanlarımızdan kurtulmak için, beni mümkün olduğu kadar çabuk görmek üzere
bizzat gelmenizi veyahut birisini yollamanızı dilerim"125
I.
Napolyon, Fransa’ya yardımları karşılığı Filistin’de bir "Yahudi
Devleti" kurmak vaadiyle Yahudiler’i de tahrik etmişti. 22 Mayıs 1799
tarihli Moniteur Üniversel gazetesinda Asya ve Afrika Yahudileri’ne hitaben
yayınladığı bildiride, bu isteğini ojolara duyuruyordu.126 Yahudiler de I. Napolyon’un tahriklerine
aldanıp Osmanlı Devleti ’ne isyan etmediler.
I.
Napolyon, Mekke Şerifi ve Vahhabiler’in lideri Abdülvahab’ı da tahrikten geri
kalmadı. Mekke Şerifi’ne gönderdiği mektubunda, bazı Arap kabileleri ile
birlikte Fransa’yla ittifak yapması halinde ona bağımsızlık vaadinde
bulunuyordu.127 128 Kendisiyle
işbirliğine gitmesi durumunda Abdülvahab’a daaynı teklifi yapmıştı, 9
I.
Napolyon’un, Akka’dan civarındaki bölgelerde yaşayan ırk ve mezhep mensuplarını
kışkırtmaya yönelik faaliyetlerinin Osmanlı Devleti aleyhine bir etkisi görülmedi.
Bütün bu Fransız hileleri ve yıkıçıhğma karşı Osmanlı Devleti de karşı
tetbirlerini almıştı: "Bâbıâli, Mekke Şerifi, Halep Kadısı, Trabluşşam
(Beyrut) Beylerbeyi ve Şam, Mısır valilerine Araplar arasında dağıtılmak için
yolladığı bir beyannâmede, Fransızlar’ın hakiki mahiyetlerini, prensiplerini
din bakımından çürütmekte ve İs
*70
lâmlar’ı onlara karşı
cihada davet etmekteydi." “ Akka önlerinde mağlup edilen I. Napolyon,
Mısır’a dönmek zorunda kalmıştı.
Haziran
1799 ayı başlarında Mısır’a gelen I. Napolyon’un, burada yeni bir yıkıcı
faaliyet olarak Mısır milliyetçiliğini tahrik ettiği görüldü. Bu uğurda ortaya
attağı baş slogan "Mısır Mısırlılann’dır" olmuştu. Buna fiili bir
başlangıç olarak, Mısır’a Osmanlı Devleti tarafından atanan memurları azlederek,
yerlerine Mısırlılar’dan memurlar atama faaliyetine girişti. Bu, "Mısır’ın
Osmanlı idaresinden ayrılmasına resmen atılmış bir adım demekti." 129 130 Nitekim, gerek bunun gerekse Fransız kültürü ve nüfuzunun
Mısır’a yerleşmesinin en kötü tesiri, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır valiliği
sırasında görüldü. 131 Fransızlar,
OsmanlıİngilizRus ittifakıyla 1802’de Mısır’dan çıkarıldılar ama,
I.Napolyon’un Mısır’a ektiği Mısır milliyetçiliği tohumları sonucu çıkan M.Ali
Paşa’nın 1830’hı yıllardaki isyanı, Mısır’a muhtariyat verilerek, burasının Osmanlı
Devleti’nden büyük ölçüde kopmasına yolaçtı.
Balkanlar’da Tahrikler
I.
Napolyon’un, Osmanlı İmparatorluğu’nu içten yıkmak uğrunda bir diğer tahrik
alanı da Balkanlar oldu. Fransız İmparatoru’nun hedefi, Akdeniz’ bir
"Fransız Gölü" haline getirmekti. Bu hedefi gerçekleştirmek uğrunda
Fas, Tunus, Cezayir, Mısır ve Suriye’ye yerleşmek, İtalya’yı hâkimiyetine
almak, Balkanlar’ın deniz sahillerinde ise kendi nüfuzunda Yunanistan,
Arnavutluk ve İlliryan devletleri kurmak istiyordu.
Avusturya’yı
mağlup eden I.Napolyon bu devletle 17 Ekim 1799’da Campo Formio Andlaşması’nı
yaparak Venedik Cumhuriyeti’ni onunla paylaşmıştı. Yedi Ada (İyonya Adaları) ve
Venedik’in Dalmaçya kıyısındaki Butrinko, Parga, Artö ve Preveze Fransa’nın
hissesine düşmüştü. 132 Böylece
Fransa, Türkiye ile sınırlan olan bir devlet haline geliyordu.
Fransa’nın
Osmanlı Devleti ile komşuluğu, bu devlet için iyi olmadı. Fransa’ya, Türkiye
topraklan üzerinde yayılma ve nüfuzunu artınna imkanları
verdi. İyonya Adaları, bu uğurda Fransa’nın Balkan milletlerini tahrikte bir
merkez olarak kullanıldı. I. Napolyon, "İyonya Adalan’na yerleşmesinden
faydalanarak, Rumlar’ı Osmanlı hükümetine karşı kışkırtmaya başladı.
Komutanlanna verdiği bir emirde, çalışmalannm amacını şu satırlarla belirtti: ‘Halkı
kazanmak için elinizden geleni yapınız. Eğer halkın bağımsızlığa eğilimi varsa,
bağımsızlık duygusunu körükleyiniz." 133 I.Napolyon, Kortu Adası’ndaki generali
Gentili’ye gönderdiği bir mektupta, Yunan milliyetçiliğinin uyandınlmasından
bahisle, "resmen vukuu bulacak muhtelif tebligatınızda Yunanistan, Atina
ve İsparta’dan bahis etmekte kusur etmeyiniz" diyordu. Driault’a göre,
Fransa’nın bu tahrikleri sonucu, "Yunanistan’ın tecdid ve ihyası meselesi
ortaya çıkmıştı."134
Mora’daki
"...Manyotlar’ın yambaşlanna (İyonya Adalan’na) dikilen Fransız
Cumhuriyeti’nin üç renkli bayrağını, bu enerjik dağlılar, kendi hürriyetleri
için kutsal bir sembol olarak görüyorlardı" 135 Fransızlar’dan cesaret alan Manyotlar’ın
lideri, oğlu Gligaraki’yi gizlice Fransızlar nezdine göndererek, onlardan,
planlanan Rum isyanına askeri destek istemişti. I. Napolyon ise, bu isteğe
cevap için Stefanopoli isimli bir Rum elçisini Manyotlar nezdine göndererek,
isteklerinin yerine getirilmeye çalışılacağını bildiriyordu. Bundan iyice
şımaran Rumlar, "Bonapart, altı bin askerle gelsin, bize, kadınlarımıza ve
dinimize hürmet edeceğini ve elimizdeki silahlarımızı almayacağını vaadetsin, o
zaman Türk İmparatorluğu’na hâkim olacaktır’ demişlerdi."136
Fransa’nın
tahrikçi ajanları, Mora Yarımadası yanında Ege Adalan’nda da cirit atıyorlardı.
I. Napolyon, "Ege Adalan’na gizli ajanlar gönderdi. Buralardaki mümtaz bir
edibin vazifeleri, İsparta va Atina’nın unutulmuş geçmişini canlandırmak ve
eski Yunan’ın şanını kendilerine hatırlatarak ve bu şan ve şerefi ihyâya onları
teşvik ederek, efendilerine karşı ayaklandırmak için beyannâmeler hazırlamaktı.
(I. Napolyon) imparator olarak da aynı tahriklere devam etti."137
Osmanlı
Devleti’nin Fransa Sefiri Halet Efendi, Paris’ten Bâbıâli’ye gönderdiği
raporlarda, Fransızca, Rumca, Ermenice ve Türkçe neşriyat hazırlanıp, bunların
Akdeniz Adalan’nda dağıtılarak "fesat ihdas" edilmek istenildiğinden
bahsediyor, bunun önüne geçilmesi için tedbir alınmasını istiyordu. Bu ikaz
üzerine, Fener Rum Patrikhanesi’nin dikkati çekilmiş, Rumlar’ın fesat dolu bu
beyannamelere âlet olmamalan istenmişti. 138
Balkanlar’da,
I.Napolyon’un bir diğer tahrik bölgesi de Dalmaçya olmuştu. Bunun esasını,
Karadağlılar ve Sırplar’ı kullanmak teşkil ediyordu. I. Napolyon,
"İlliryan Devleti" idealini tahrik ederek, 20. asırda ortaya çıkan
Yugoslovya Devleti’nin de fikrinin erkenden uyanmasına sebep olmuştu.
Fransa’nın bölgede kurmaya çalıştığı bu devletten amacı, Ortadoğu yolu üzerinde
İtalya, Avusturya, Rusya, İngiltere ve Türkiye’yi kontrolü altında
bulundurmaktı. 139I.Napolyon’un bu emelinden
korkan Rusya, Sırplar ve Karadağlılar üzerindeki nüfuzunu daha da artırmak
yoluna giderek, sonunda Sırplar’ın Osm anlı Devleti’ne isyan etmelerine sebep
oldu: "1805'den sonra Dalmaçya’da yerleşen Fransızlar, İlliryan eyaleti
adını verdikleri bu havalide, ihk tilâl fikirlerine uygun mektepler açarak
tebaa arasında milli hislerin uyanmasına âmil oldular.
Fransa’nın
Balkanlar’daki nüfuzundan endişe eden Rusi ya, Sırbistan ve Karadağ’ı mahmi
(himâye gören) bir devlet haL line getirerek Rusya’ya bağlamak istedi. Bütün bu
teşviklerin sonunda Sırplar istiklâl davâsıyla isyana kalkıştılar." 140 Rusî ya’ınn
emeli, Sırplar’ın kullanımını Fransa’nın elinden almak, onları sömürgecilik emelleri
uğrunda kendisi kullanmaktı. Bu sırada, Osmanlı’ya karşı başlatılan Sırp
isyanının lideri olan Kara Yorgi, ikili oynuyor, başarısı için hem Rusya hem de
Fransa’dan yardım istiyordu. Ağustos 1809’da I.Napolyon’a yazdığı bir mektupta,
kendisine yardım yapılmasına karşılık, onun himâyesine gireceği, hatta bir iki
Sırp kalesinin Fransa’ya bırakılacağı vaadinde bulunuyordu. 141 I.
Napolyon’un Sırplar’a yardımı, sözlü tahrikten ileri gidemedi. Bu arada,
Karadağlılar nezdine de heyetler gönderen I. Napolyon, onları da Osmanlı
Devleti aleyhine tahrikten geri kalmadı. Bu tahrikler sonucu Karadağlılar,
Fransa’ya "koruyucu" olarak bakmaya başlamışlardı.142
I.
Napolyon, Amavutlar’ı da Osmanlı Devleti aleyhine tahrik etti. Bu tahrik, hem
Katolik hem de Müslüman Amavutlar nezdinde olmuştu. Müslümanlar nezdinde, Yanya
Valisi Tepedelenli Ali Paşa’yı yanına çekmek, onu Osmanlı Devleti’ne karşı
kullanmak istiyordu. 143 144 Fransa’nın
Müslüman Amavutlar’ı tahriki bir netice vermedi. Ama,
Hristiyan Amavutlar’ı tahrikinin sonuçlan görüldü. Rumlar’la birleşen bu
Amavutlar, isyan ettiler. Bunların üzerine yürüyen Tepedelenli Ali Paşa, onları
Nikopolis’de mağlup etti.
Yunan İsyanı ve Fransa
Fransa’nın
Yunanlılar’ı Osmanlı Devleti’ne karşı isyana tahrikleri, I. Napolyon iktidardan
uzaklaştırıldıktan sonra da devam etti. Bunun sebebi, Yunanlılar’ın kullanımını
Rusya ve İngiltere ’nin elinden çekip almaktı. 145
1821’de
Yunan isyanı başlayınca, bu isyancılara en büyük sempati ve destek ilkin
Fransız kamuoyundan geldi. Şubat 1825’de Paris’te Yunansever şair, yazar ve
bürokratları içine alan "Paris Greek Commite" kuruldu. Komite,
Yunanlılar’a yardım kampanyası açtı. Hatta, Fransa’dan
Yunanistan’a gönüllü savaşçılar gönderilmeye başlandı. Bunun organizatörlüğünü,
Komite’nin üyelerinden General Roche yapıyordu. Victor Hugo, Aleksandr Dumas,
Chateaubriand gibi Fransız Şair ve yazarları da yazdıkları şiir ve yazılarıyla
Fransız ve Yunan halkını istiklâl uğrunda tahrik ediyorlardı.146
Fransız
Generali Charles Fabrier ise, Mora’ya gönüllü olarak gitmiş, burada Yunan
isyancılanna gizlice askeri eğitim yaptırmıştı. 147
Fransız
hükümetinin, gerek kamuoyunun baskısı, gerekse Yunanhlar’ın kullanımım kendi
insiyatifine almak uğranda Yunan isyancılanna aktif destek vermeye başladığı
görüldü. 1827 yılındaİngiltere ve Rusya arasında yapılan ve Yunanistan’ın
muhtariyetini esas alan "Londra Protokolü" ne o da imza koymuştu. Osmanlı
Devleti, bu protokolü kabul etmeyince, adı geçen üç devletin donanmalan Ekim
1827’de Osmanlı donanmasını Navarin’de yaktılar. Bu olay, Fransa’da büyük
sevinç meydana getirmiş, "Navarin muvaffakiyeti, Fransa’da efkân umumiyenin
muzafferiydi olmuştur, denilmiştir." 148
Fransa
da artık, Yunanistan Meselesi’nde Yunanlılar lehine aktif tavrını ortaya
koymuştu. Bu sırada Fransa’nın Yunanlılar’a en büyük desteği, Yunanistan’da
bulunan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın kuvvetlerini çıkartmak için General Maison
komutasında buraya 14 bin asker sevkelmesi oldu. Bu sırada TürkRus Harbi de
başlamıştı. 9 Eylül 1828’de Modon limanından karaya asker çıkaran Maison, Mısır
kuvvetlerinin Mora’yı terkim istedi. Türkler, fazal bir direniş gösteremediler.
Birkaç gün içinde kaleler birer birer Fransızlar’ın eline geçti.
Türkler,
Anadolu’ya göçmeye başladılar. 149 Böylece, Yunan istiklâline Rusya’dan
sonra en büyük hizmeti Fransa yapmış oldu.
M.A1i
Paşa İsyanı ve Fransa
Mısır
Valisi Mehmet Ali Paşa, 1832’de Osmanlı Devleti’ne isyan edince, Fransa’nın
M.Ali Paşa’nın yanında yeraldığı görüldü. Buna sebep, M.Ali Paşa’nın Fransa’ya
olan sempatisiydi. Paşa, ı.Napolyon Mısır’da iken Mısır milliyetçiliğine bir
başlangıç olarak ortaya attığı "Mısır Mısırlılarındır" sloganının
etkisinde kalmış, Mısır ve Suriye’de müstakil bir "Arap i’
Devleti"
kurmayı akima koymuştu. Bu uğurda bir Fransız tarihçi
şunları
yazar: "Fransızlar Yunan isyanı için nasıl büyük destek verdilerse, bu
defa da M. Ali Paşa’ya bir milli kahraman nazariyle bakmaya başladılar.
Napolyon gibi askerlikten yetişmiş
Mısır
Valisi’nin yine Napolyon’un neticesiz kalan Suriye seferini tekrar etmesi,
fakat bu defa muvaffakiyetle tekrar etmesi, o sırada Bonapart taraftarlarının
teşvikatı neticesi olarak Napolyon’un muzafferi yetini zihinlerinde büyüten
Fransızlar’ı Mehmet Ali’ye meftun etti." 150 Mısır askerinin Anadolu’daki basanı
lan, Fransa hükümdarı Lui Filip tarafından tebrik edilmişti.151
Fransa,
M. Ali Paşa’yı desteklerken, Rusya ve İngiltere’nin ona cephe aldığı görüldü.
Bu iki devlet, Mısır’da Fransa’nın himâyesinde kuvvetli, bağımsız
bir devlet kurulma
sini menfaatlarma aykırı buluyordu. Sonunda M. Ali Paşa’yı Anadolu’dan
Mısır’a geri kovmak için Rusya ve İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında
ittifak andlaşmalan yapıldı. Bu sırada Fransa, iki ateş arasında kalmaya
başladı. İngiltere ve Rusya’nın kendisinin aleyhine Bâbıâli nezdinde nüfuz
sahibi olmasından korkarak, Osmanlı Devleti’ne de şirin görünmeye çalıştı. M.
Ali Paşa’yı da gizlice desteklemekten geri kalmadı. Bu uğurda, Mısır’daki
Fransız konsolosları büyük rol oynadılar.
Eylül
1840’da OsmanlıİngilizRus müttefik donanmasının Mısır kuvvetlerini Suriye’den
çıkarması, Fransız kamuoyunda aleyhte galeyana sebep oldu."Bütün
gazeteler, Lui Filip’i ve milleti harbe davet ediyordu."152
Yapılan
andlaşm a sonucu M.Ali Paşa, Mısır valiliği ile yetinmek zorunda kalmış, Fransa
da İngiltere ve Rusya ile başedemeyeceğini anlayınca sonunda bunu
kabullenmişti.
Di. Napolyon’un Tahrikleri
185455
Kırım Harbi, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni hâkimiyetine almak emelinden
doğmuştu. Bu hâkimiyeti menfaatlarine aykırı bulan İngiltere, Fransa ve
Sardunya, Osmanlı Devleti ile müttefik olup, Rusya’ya 1855’de Sivastopol’da
ağır bir darbe indirerek, onu yukarıdaki emelinden vazgeçilmişlerdi. Harbin
sonunda imzalanan Paris Andlaşması’yla Rusya Karadeniz’den tecrit edilmiş, üstelik, Balkanlardaki Hristiyanlar’ın himâyesi, andlaşmaya
taraftar bütün devletlerin müşterek kefaletine alınarak, uzun yıllardan beri
süren Rusya’ınn bölgedeki bu imtiyazlı durumu da elinden alınmıştı.
Kırım
Harbi ve 1856 Paris Andlaşması’nın Türkiye’ye görünürde faydası olduğu
sanılırsa da, esasında zararı dokundu. En büyük zararı, Rusya’nın
hâkimiyetinden kurtulayım derken Avrupa devletlerinin hâkimiyetine girmesi
oldu. Gerek bunu, gerekse Karadeniz’den tecridini hazmedemeyen Rusya’nın ise,
bunlardan kurtulmak için bu sefer de Osmanlı İmparatorluğu’nu içten kışkırtarak
yıkma faaliyetlerini hızlandırdığı görüldü. Balkanlarda Romencilik,
Bulgarcılık, Sırpcılık v.s. gibi aynlıkcı hareketleri tahrik etti. Bu tahrik,
ardından Fransa’nın tahrikini getirdi. Bölgede, âdeta FransaRusya rekâbeti
başladı. "Fransa, Türk dostu görünmesine rağmen Fransız İmparatoru
Napolyon
·
II., milliyet fikirlerinin tesiriyle Türkler’in Avrupa’dan
kovulmasını isteyecek kadar Türk düşmanı kesilmişti, imparator, Balkanlarda
milliyet fikirlerinin yayılmasını, milliyet isyanlarının çıkmasını ve milli
devletlerin kurulmasını Rusya’nın ve Avusturya’nın bu bölgedeki nüfuzlarını
baltalamak için de faydalı buluyordu."153
·
III. Napolyon, 1856 Paris Andlaşması’nı
müteakip Balkanlarda milliyetçilik hareketlerini tahrik ve milli devletler
kurma faaliyeti uğrunda ilkin Romanya meselesini ele aldı. Fransız
İmparatoru’nun Romanya üzerindeki bütün ilgisi, Rusya’nın Akdeniz’e doğru olan yayılmasını
önlemek için Karadeniz’in Romanya bölgesinde kuvvetli bir "Romanya
Devleti" kurmak idealinden kaynaklanıyordu. 154 Sonra, Romen milliyetçiliği öteden beri
Fransa’nın insiyatifinde idi. Bunu, 1789 Fransız ihtilâli fikirleri etkilemiş, Osmanlı
Devleti’nden ayrılmak emeli taşıyan bütün Romen ayrılıkçıları, Fransız
okullarında yetişmişlerdi. Fransa’nın nüfuzunda kurulacak bir Romanya Devleti,
Fransa’ya büyük faydalar sağlayacaktı.
Rusya,
bunları bildiği için ilkin, Osmanlı Devleti’ne muhtar prenslikler olarak bağlı
olan Eflak ve Boğdan Prenslikleri’nin "Romanya" adı altında
birleşmesine karşı çıktı. Avusturya da hem III. Napolyon’un politikasına zıt
olması, hem de sınırlarında kuvvetli bir Romanya doğmasına muhalif bulunduğundan
birleşmeye cephe aldı, İngiltere ise, bu sırada Türkiye’nin toprak bütünlüğünü
koruma politikası takip ettiği için birleşmeye taraftar değildi. Osmanlı
Develti’de birleşmeye, Romanya’nın bağımsızlığına yolaçacağı gerekçesiyle daha
işin başından beri karşı idi. 4
Bütün
devletlerin karşı çıkmasına rağmen Fransa, Eflak ve Boğdan’ın birleşmesi
politikasını sonuna kadar sürdürdü. Nihayet, Rusya ve İngiltere’yi safına
çekmeyi başardı. Rusya’nın onu destekleme sebebi, Romanya’nın birleşmesi
bahanesi ile Paris Andlaşması’nı yeniden müzâkereye alıp, onu lehine
değiştirmekti. İngiltere ise, Rusya’nın Güney’e doğru yayılmacı yolu üzerine
kuvvetli bir Romanya dikileceği için II. Napolyon’u desteklemişti. En nihayet,
bu devletlerin baskılarıyla Osm anlı Devleti de Eflak ve Boğdan’ın Romanya adı
altında birleşmesini kabul etti. Bütün bu gelişmeler sonucu, bu birleşmenin kâr
hanesi büyük ölçüde Fransa’nın lehine yazılmıştı.
Romenler’i
birleştirip, Romanya üzerinde nüfuzunu kuran Fransa’nın, bundan cesaretle 1860’h
yıllarda Lübnan Meselesi’ne de elattığı görüldü.
Lübnan,
Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olup, Maruniler’le, Dürziler’in yaşadığı bir
alandı. Marunileri, Katolik ve Ortodokslaşmış
Keldaniler ve Nasturiler meydana getiriyorlardı. Bunlar, hiç bir zaman
Müslümanların hâkimiyetini kabul etmek istememişler, dağlara çekilerek, bu
hâkimiyete direnmişlerdi. Katolik Fransa, Osmanlı Devleti’nin Katolik Hristiyan
tebaasını Himâyesi uğrunda çok erkenden Maruniler’i himâveye başlamış, bunlar
nezdinde Fransa’nın itibarı iyice artmıştı. 4 155 156
19.
asırda dünyada Batı’nın sömürgecilik faaliyetleri hızlanınca, Osmanlı
İmparatorluğu bünyesindeki ırk ve mezhep esasına dayalı tahriklerin de arttığı
görüldü. Bu cümleden olarak Lübnan’da da bir hareketlenme başladı. Fransa,
Maruniler’i daha aktif olarak kullanma yolunu tuttu: "Mısır meselesinden prestijine ağır darbe yiyen Fransa Krallığı, Lübnan’da bir
çıbanbaşı koparmak isteğindeydi. Bu maksatla Maruniler’i, Dürziler ve Osmanlı
idaresine kışkırtmakla kalmıyor, maddi şekilde yardım ediyordu."157
Fransa’nın
tahrikleri sonucu Osmanlı Devleti’ni uzun bir süre meşgul edecek olan Lübnan
olayları, daha 1845’de başlamıştı. Fransızlar, Maruniler’i bir arada
yaşadıkları Dürziler üzerine tahrik ettiler. Fransa’nın Maruniler’i kullanarak
bölgede nüfuz sahibi olmasından korkan İngiltere’nin de Dürziler’e istinat
ederek onları kullanmaya başladığı görüldü. 1845’li yıllarda Beyrut’taki Osmanlı
idarecilerinden gelen raporlarda, bölgedeki Fransız ve İngiliz konsoloslarının
halkı tahrikteki rolleri anlatılıyordu. Şekip Efendi’nin I Ekim 1845 tarihli
raporunda, "Cebeli Lübnan’daki bozuklukların, İngiliz ve Fransız
devletleri konsoloslarının birbirine zıt olarak yaptıkları tahrikattan
ileri geldiği, konsolosların Cebel’ den çıkarılmadıkça, ileride de sükûn ve
asayişin devamının kabil olmayacağı" belirtiliyordu.158 Şekip Efendi’nin gayretleriyle, Maruniler ve
Dürziler arasındaki çatışmaları durdurmak için iki ayrı kaymakamlık kurularak,
bunların idaresi kendi kaymakamlarına bağlanınca olaylar yatıştı.
1860’11
yıllarda Lübnan Meselesi yeniden gündeme geldi. Batı’h kaynaklarda buna sebep
olarak, 1856 Islahat Fermanı’nin Müslümanlarla Hristiyanlar’ın eşitliğini esas
alan prensiplerini Müslümanlar’ın hazmedemeyip Mayıs 1869’da Şam’da Hristiyanlar’a
saldırılan gösterilir.
Olaylar,
Şam’dan Lübnan’a sıçrayınca, buradaki ManiniDürzi çatışması Temmuz 1860’da
yeniden başladı. Bu sefer Lübnan konusunda Fransa, daha aktif bir harekete
girişti. III. Napolyon, olaylar üzerine 17 Temmuz’da Lübnan’a asker sevk karan
aldı. Fransız İmparatoru’nun şuuru altında yatan, bölgede Fransa’nın nüfuzunda
bir "Kilise Hükümeti" kurmaktı. 159 160 III.
Napolyon’un bu hareketi, İngiltere’yi korkuttu. Onun, I. Napolyon’un Mısır
seferini yeniden ihyâ ile Hindistan’daki hâkimiyetinifî tehdid edileceğinden
endişelendi. 161 Bu
sebepten, Lübnan’a sevkedilen Fransız kuvvetlerinin derhal geri çekilmesini
istedi.
Meseleyi
çözmek için Büyük Devletler arasında ortak bir
komüsyon kuruldu. Fransa, daima kendi emelleri doğrultusunda çözümler dikte
etmeye çalıştı. Tekliflerinin esasını, bir maruni valinin idaresinde Lübnan’ın
muhtar bir prenslik haline getirilmesi teşkil ediyorduk. 162 Sonunda, bir nevi Fransa’nın savunduğu
tez gerçekleşti. Bâbıâli tarafından 9 Haziran 1861 ’de kabul edilen
"Lübnan nizamnâmesi"yle Lübnan’a bir Hristiyan valinin idaresinde
muhtariyet veriliyordu. Bunu müteakip Fransız askerleri Lübnan’dan çekildi. Osmanlı
Devleti’nin yıkılışından sonra kurulacak olan bağımsız Lübnan Devleti’nin
temelleri böylece atılmış oldu.
·
III. Napolyon, Balkanlar’da halkı kendi
nüfuzuna alıp kullanmak faaliyetlerine de girişti. Kının Harbi’ni müteakip,
"Rusya’nın Balkanlardaki nüfuzuna mirasçı çıkan Fransa, Karadağ’ın
başkendi olan Çetine’de bir viskonsolosluk açtı. Bu tarihten (1855) itibaren
Paris kabinesi Karadağ Prensi’nin hâmisi ye dostu durumunu almaya başladı.
" 163 Ahmet
Cevdet Paşa eserinde, bir TürkKaradağ ihtilâfında Fransa'nın Karadağ’ın yanında
nasıl yeraldığını şöyle anlatır:"...İspiç nahiyesini Karadağ hükümetine
ilhak etmek sevdasına düşüp, Fransah dahi bunu terviç (destekleme) etmekte idi.
Hatta İşkodra’da bulunan Fransız konsolosu Hecquard, İspiç nahiyesini Karadağ
hükümetine ilhak ettireceğine dair Karadağhlar’a kesin söz vermişti. O vakit
Fransalı’nın her tarafta nüfuzu cari olmakla Bâbıâfi dahi bu türlü şeyler için
Fransa Devleti’ne karşı sert lisan kullanmadığı cihetle Karadağlılar İspiç
nahiyesini bağteten (birdenbire) basıp da istilâ edivermeleri müsamaha olunmak
ağlebi melhuz (hayret edilecek durum) idi."164
1856
Paris Andlaşması’yla muhtariyeti yeniden tasdik edilen, fakat bağımsızlık
idealinden vazgeçmeyip 1858’de Osmanlı Devleti’ne harp ilân eden Karadağ’ın bu
hareketi karşısında Fransa, bu prensliğin yanında yeralmıştı. "Bu sırada
Adriyatik Denizi’ne harp gemileri gönderen Fransa hükümeti, Paris Andlaşması’na
rağmen Karadağlılar’ı açıktan açığa teşvik ve himâye etmiş ve bu suretle İslav
dostluğu güderek Rusya’ya yaklaşma siyasetini takip etmiştir." 165 ,
Sırbistan
Prensliği ile Osmanlı Devleti arasında ihtilâflarda da Sırbistan’ın yanında
yeralan Fransa, Sırbistan’da Osmanlılar’ın elinde bulunan son beş kalenin
Sırplar’a devredilmesi konusunda da Sırbistan’ı destekledi. 1868’de bu kaleler
elimizden çıktı. BosnaHersek’e de elatan Fransa, buraya hulûl için konsoloslarının
himâyesinde Katolik okulları açtı. **
Kırım
Harbi’nden sonra Bulgaristan ve Makedonya üzerinde de faaliyetlere girişen
Fransa, buralardaki Rus nüfuzunu kırmak için Ortodoksluğa karşı Katolikliği
ileri sürdü. "Buraya çok sayıda papaz gönderen Fransa, 30 bin Bulgar’ın
Katolikleşme'sinc sebep oldu. Fakat, Rusya’nın ve
Bulgarlar’ın baskısı sonucu, Bâbıâli 1871’de Bulgar Eksarhlığı’nın kurulmasını
onaylayınca, Fransa’nın Katolikleştinne faaliyetlerinin gerilediği görüldü.” 166 167 168 Filibe’deki Fransız konsolosu
M.Champoiseau’nun bir raporunda bû babtan olarak şunlar yeralıyordu:
"Bulgurlar her devlete gözlerini çeviriyorlar... Bir defa bu devlet (Rusya),
umut bağlayabilecekleri tek devlet olarak Bulgarlar’a tanıtıldı... Eğer Fransa,
eğer İngiltere yüzyıllardan beri aynı dili kullanmış olsalardı, Bulgarlar’ın
dilekleri onlara dönerdi... Bulgarlık davâsını tatmin etmek gerekir." 169
187076
yılları arasında Balkanlar’da ve Avrupa’da hızlanan Panislavist tahrik,
İngiltere gibi Fransa’yı da Türkiye’den tecrit etmiş, bu devlet, İslavlar’a
sempatisi sebebiyle 187778 TürkRus Harbi’nde sessiz kalmıştı.
III.
Napolyon, TürkYunan ihtilâfları karşısında da, ona nüfuz edip kullanmak uğruda
Yunanistan’ın yanında yeraldı. Bu yeralış, I. Dünya Harbi sonunda Osmanlr
Devleti yıkılana kadar devam etti. 1866’da Rusya’nın kışkırtmalarıyla Girit
isyanı başlayınca, III. Napolyon, Sultan Abdülaziz’den burasının Yunanistan’a
bağlanmasını istemiş, Sultan bunu şiddetle reddetmişti. 170 188O’de Tesalya, büyük ölçüde Fransa’nın
desteği ile Yunanistan’a bırakıldı. 171 1721884’de
Rumlar Girit’te yeniden isyan çıkarınca, Fransa onları desteklemek için buraya
bir filo göndermişti. 63 1897’deki Girit isyanında da Fransızlar,
Türkiye’nin aleyhinde bulundular. "O sırada Hanya’da bulunmuş olan Fransız
konsolosu Blanc, Türklüğe aşın derecede karşı çıkan ecnebilerin en ileri
gelenlerinden idi... Blanc, Fransa’nın Dışişleri Bakanlığı’na çektiği bir
telgrafla, İstiye civarında meydana gelen feci katliamın güya Türkler
tarafından Hristiyanlar’a karşı yapıldığı yolunda bir malûmât vermek gibi,
alçakça bir harekete tevessül etmişti. Blanc’ın çektiği bu telgraf, ânı bir
bomba tesiriyle Fransız kamuoyunu Türkler aleyhine galeyana getirdi ve o gün
Paris Üniversitesi’ndeki Türk öğrencilerine saldırıda bulunuldu." 173 Blanc,
birLord Byron (1821 Yunan isyanında, Yunanlılar’ı destekleyen İngiliz şairi)
rolü oynamak istiyor, Hristiyanlık histeriyle, Rum eşkiyayı Osmanlı Devleti
aleyhine tahrik ediyordu.174
Fransızlar’ın
1912 Balkan Harbi’nde de Yunanlılar’a bü yük yardımları olmuştu. Yunan ordusu,
Fransız silahlan ite donatılmış, Yunan subaylan, Fransa’dan gönderilen
"Fransız askeri heyeti" tarafından eğitilmişti. 175
Ermeniler’in Tahrik ve Kullanımı
Fransa’nın
sömürgecilik emelleri uğrunda kullandığı bir diğer unsur da Ermeniler oldu. Bu
kullanım, daha 186O’lı yıllarda ortaya çıkmış, giderek artmış, Fransa’nın
Güneydoğu Anadolu’yu işgali yıllarında zirveye çıkmıştı.
1861’de
Lübnan’a verilen nmuhtariyetten cesaret alan Fransa, Zeytun’daki Efmeniler’i
isyana kışkırtarak, burada muhtar bir Ermeni prensliği kurmak için harekete
geçmiş, Osmanlı Devleti’nin sert tepkisi üzerine bunu başaramamıştı.0
1890’h
yıllarda Doğu Anadolu’da Enneni isyanları başlayınca, 1821 Yunan İsyanı’nda
olduğu gibi Fransız kamuoyunun Ermeniler’in yanında yeraldığı görüldü. Bu
sırada, Fransa’da yayınlanan ProArmenia dergisinde ünlü Fransızlar’dan Cİemenceau,
sosyalist lider Jaures ve yazar Anatoel France, Ermeniler’in bağımsızlığını
destekleyen makaleler yazılıyorlardı.176 177
Fransızlar
tarafından Ermeniler’i asıl kullanım, 1919’da Mersin, Adana, Kahramanmaraş,
Gaziantep, Hatay ve Urfa’yı işgalleri ile başladı. Buna sebep, adı geçen
şehirlere yerleşmede kendi kuvvetlerini yeterli görmeyen Fransa’nın,
Ermeniler’e bağımsızlık vaadederek, onları yedek kuvvet olarak kullanmak isteği
idi. "Ekim 1919’da Yüksek komiser ve Suriye ile Kilikya kuvvetleri
Başkumandanlığı’na atanan General Gouraund’un Arâlık 1920’de açıkladığına göre,
Fransa 1919’da Çukurova’da ‘Ermeni Politikası’ izlemişti. Gouraund’un emrindeki
altı tabundan üçü Ermeniler’den meydana gelmişti. Ermeni alayı kurmaktan amaç,
Ermeniler’i Kilikya’nın kurtuluşuna iştirak ettirmek ve böylece orüann milli
emellerinin gerçekleşmesi için yeni deliller ve destekler sağlamaktı. Ermeni
gönüllülen, Fransız bayrağı altında ve Ermeni ünifonnası ile çarpışıyorlardı.
Fakat özel bir sancaktan da vardı."178
Fransız
hükümetinin çağnsı üzerine Adana’ya 200 bin civannda Ermeni gelip yerleşmişti.179 Ermeniler,
Fransız himâyesine güvenerek Türkler’i bütün Fransız işgal bölgelerinde katliama
başlamışlardı. 180
Fransızlar’ın
Ermeniler’i yoğun olarak kullandıktan işgal bölgesi Adana olmuştu. Buraya
atanan Fransız valisi, şehirdeki memuriyetlere Ermeniler’i getinneye başlamış,
şehire Türk bayrağının asılması yasaklanırken, Ermeni bayraklannm asılmasına
ses çıkarılmamıştı. 181 Adana’dan
sonra, Kahramanmaraş ve Gaziantep’de de Enneniler, Fransızlar’ın kullanımına
girmişlerdi. FransızErmeni işbirliğinin zulmüne dayanamayan bu şehirler halkı,
bölgesel milli direniş hareketleri geliştirerek, Fransız işgal kuvvetleri ve
onlarla işbirliği yapan Enneniler’i şehirlerinden çıkarmışlardır.
'
İSYANLARDA
İNGİLTERE’NİN PARMAĞI
Yunan İsyanı ve İngiltere
Osmanlı
Devleti’nin 19. asır tarihi, bu devletin bir nevi "İngiliz asrı"
oldu. Çünkü bu asırda, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki pek çok şeyi İngiliz
politikası tayin etmiştir.
İngiltere’nin
Türkiye politikasını tayinde iki önemli faktör rol oynadı: Bunlar, Kuzey’den
gelen Rus tehdidine karşı Hindistan Yolu’nun ve Türkiye’deki İngiliz ekonomik
çıkarlarının korunmasıdır. Ekonomik çıkarların korunması, Rus tehdidi ile
yakından ilgili idi. Bu sebepten İngiltere, bu tehdide karşı 18. asrın son
çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı koruma politikası takibe
başladı. Bu politikanın şampiyonu, 1790’h yıllarda başbakanlık yapan William
Pitt idi. Rusya’nın Güney’e doğru yayılmacılığı karşısında Osmanlı Devleti’ni,
bunu engelleyen bir "sed" veya "yangın duvarı" özelliğinde
gören Pitt, "İngiltere için, Osmanlı İmparatorluğu’nun ayakta kalması bir
ölümkalım meselesidir. Bunun aksini söyleyen kimselerle tartışmaya ginnem"
diyordu.182
Böylece W.Pitt’le İngiltere’de Rus tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’nin toprak
bütünlüğünü koruma politikası başlıyordu.
Fakat
İngiltere’nin bu politikası, 1821 Yunan İsyanı’na kadar sürdü. İngiltere’nin
yeni Türkiye politikasının ortaya çıkmasına yine Rusya faktörü sebep oldu.
Rusya, Sıcak Denizler’e inmek uğrunda Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını
onun aleyhine kışkırtarak kullanmak istiyordu. Bundan emeli, ya yeni topraklar
kazanmak veya kendi nüfuzunda kuracağı devletçikleri kullanmaktı. 1821’de
başlayan Yunan İsyanı da bu sebeplerden Rusya’nın desteğiyle ortaya çıkmıştı,
Osmanlı
Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması çerçevesinde ilkin bu isyana cephe
alan İngiltere’nin, daha sonra Yunan isyancılannın yanında yeraldığı görüldü.
1822 Ağustos’unda İngiliz Hariciye Nâzırlığı’na getirilen "Canning’e göre,
Yunan ayaklanması bir Hristiyanlık davâsı haline getirilmiştir. Bu davânın
liderliğini de Rusya yapmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu ise, bu ayaklanmayı bir
türlü bastıramamaktadır. Bu duruma göre Yunanlılar ergeç bağımsızlıklarını
alacaklar ve Rusya’ya minnettar kalacaklardır. Bu ise Yunanistan’da Rus
nüfuzunun kuvvetlenmesi ve Rusya’nın Akdeniz’e sarkması demek olacaktır.
Binaenaleyh, İngiltere Yunan davâsma hizmet etmeli ve kurulacak olan bağımsız
Yunanistan Rusya’ya değil, İngiltere’ye minnettar olmalı ve bu suretle
Rusya’nın Güney’e sarkması önlenmelidir."
Yunan
İsyanı sebebiyle "Haçlılık Ruhu", İngiliz kamuoyunda da uyanmış,
Yunan isyancılarına para, gönüllü subay ve asker yardımı akmaya başlamıştı. 183 184 İngiliz hükümeti
üzerinde, gerek kamuoyunun baskısı ve gerekse Yunanlılar’ın kullanımının
Rusya’nın elinden çekilip alınması isteği, İngiliz politikasının Yunan
bağımsızlık hareketi yanında yer sebep almasına oldu. 185 1861942,
S.55 Bundan böyle Osmanlı iç isyanları karşısında İngiltere’nin politikasının
temelini, bu isyanları kendisinin de tahrik etmek veya Rusya ve başka devletler
tarafından tahrik edilen bu isyanlara destek vererek, Rusya’nın Güney’e doğru
yayılmacryolu üzerinde nüfuzunda tampon devletler kurmak teşkil edecektir.
İngiltere’nin,
Yunanistan’ın muhtariyetini esas alan 1827 Londra Protokolü’ne katılması, Osmanlı
Devleti bunu kabul etmeyince, Ekim 1827’de Osmanlı donanmasını Navarin’de yakan
müttefik donanmada yeralması, hep Yunanlılar’ın kullanımını Rusya’nın elinden
almak içindi. Hele 1829 Edirne Andlaşması’yla Yunanistan’a Rusya tarafından
muhtariyet verilmesini, Yunanistan’ın kullanımının Rusya’ya kaptırılması
şeklinde değerlendiren İngiltere’nin, bu kullanımı onun elinden almak uğrunda,
Rusya’dan daha atak davranarak Yunanistan’ın bağımsızlığını istediği görüldü.
183O’da İngiltere’de, "Yunanistan’da krallığın kurulması için verilen
karar, Rus emellerine taraftar ve Çar’ın eski bürokratlarından İoannas
Kapudistirya’yı iş başından uzaklaştırmak amacını taşıyordu." 3
London, 1969, s. 23 Nitekim Yunanistan, İngiltere’nin gayretleriyle bağımsız
olunca, Yunanistan Krallığı ’nın Rusya’dan ziyâde İngiltere ve Fransa’ya
meylettiği görüldü. Bundan böyle Yunanistan, Ortadoğu’nun girişinde İngiliz
politikası için bir denge unsuru ve "jandarma devlet" haline
geliyordu. Bu sebepten İngiltere, Yunanistan’ın Türkiye ve diğer devletlerle olan
ihtilâflarında daima onun yanında yeraldı." Bir dostluk nişanesi olarak,
İyonya Adaları’nı (1802’de Fransa’dan aldığı Yedi Ada) 1864’de Yunanistan’a
verdi. Yine bu sırada yıkılışa yüz tutan Osmanlı İmparatorluğu iç ve dış
baskılara dayanma gücünü yitirdiğinden İngiltere, Yunanistan’ı İslav
devletlerine karşı güçlendirme amacındaydı." 187 Mart 1878’de Rusya ile Türkiye arasında
yapılan Ayaslefanos Andlaşması’yla kurulan ve Tuna’dan Ege Denizi’ne kadar
sınırları olan "Büyük Bulgaristan" i, bunun için, adı geçen
andlaşmayı Temmuz 1878’de tadil eden Berlin Andlaşması’yla güdük hale
getirerek, onu Balkan Dağlan’nın kuzeyine atmıştı.
1878’de
İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleşmesi de Yunanistan’ın lehine oldu. Burada Rum
halka istinat etmeyi menfaatlanna daha uygun bulan İngiltere, Türkler’e baskı
yapıp onları buradan uzaklaştınnak politikası uyguladı. 1880’de yapılan TürkYunan
sınır tashihi görüşmelerinde de İngiltere’nin Yunanistan’ın yanında yeraldığı
görüldü. İngiltere, 1898 TürkRus Harbi’nde de Yunanistan’ı destekledi. Çünkü bu
devlet, Balkanlar’da tam kullanımında olan Yunanistan’ın ezilmesini
istemiyordu. Bu sırada İngiltere’de Türk düşmanlığı ayyuka çıkmış,
Yunanistan’daki Türk zaferi karşısında İngiliz Başbakanı Lord Salisbury,
"Avrupa, evvelce Salip’in girdiği bir memlekete Hilâl’in girmesine asla
izin veremez" sözlerini sarfetmişti. 188 Diğer Büyük Devletler de Türkiye’ye
cephe alınca, Atina yolunda bulunan Türk ordusu geri çekilmişti.
İngiltere’nin
Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı asıl kullanımı, I. Dünya Harbi ve bu harbin
sonunda oldu. 23 Ocak 1915’de İngiltere, Yunanistan’ın kendisi safında I. Dünya
Harbi’he girmesi karşılığı ona, Batı Anadolu’da toprak vaadinde bulundu. 189 Bu vaat
karşısında, Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kunnak idealiyle heyecanlanan
Yunanistan Başbakanı Venizelos, İtilaf Devletleri yanında I. Dünya Harbi ’ne
katıldı.
Osmanlı
Devleti, I. Dünya Harbi’nden mağlup çıkınca. Venizelos, İngiltere’nin
Yunanistan’a olan vaadini hatırlatarak Batı Anadolu’yu işgal planını gündeme
getirdi. Yaptıkları vaadi tutucaklannı bildiren İngiliz Başbakanı Lloyd George,
Yunanistan’ı "Osmanlı împaratorluğu’nun yerini almaya lâyık olacak tek
devlet" olarak göstermiş, Anadolu’da başlayan Milli Mücadele hareketini
kırmak ve Arap dünyasındaki İngiliz hâkimiyetini korumak uğrunda Yunanistan’ı
kullanmayı planlamıştı.190
Lloyd
George, Ortadoğu’da İngiliz sömürgeciliğinin kuruı lup, korunması uğrunda
Yunanistan’ın jandannalığına o derece inanmıştı ki, "İngiltere’yle dost
yeni bir Yunan İmparatorluğu kurulacak ve Doğu’daki bütün çıkarlarımıza yardım
edecektir" diyordu.191
Bu
sebepledir ki, Mayıs 1919’da Yunan askerleri, sırf L.George’un büyük çabalan
sonucu İzmir’e çıkarılmıştı. Fakat r Milli Mücadele hareketimiz, hem Yunanistan
’ın hem de İngiliz. İcr’in Milletimiz’! yoketme, vatanımızı elimizden alma
ideallerini Anadolu topraklannâ gömmüştür.
Bulgarlar’ı Tahrik
İngiltere,
Bulgar isyanı konusunda da Yunan isyanı konusundaki tutumunun aynısını
sergiledi. İlkin, Osmanlı toprak bütünlüğünü korumak uğrunda İslav isyanlarına,
cephe alan İngiltere, 1870’li yıllara gelindiğinde "Bulgarlar’ı sözde Rus
nüfuzundan kurtarmak için himâye etmeye" başlamıştır. (Panislavistler’in)
Londra’da komiteler kurmalarına, bu komitelerin tertip ve teşvikiyle Türkler’in
aleyhine bir çete harbi yapmalarına müsaade etmiş ve Türkler’in bu çeteleri
ortadan kaldırmalarına itirazcı kesilmiştir. "n Bıî sırada
Rusya’nın da bütün isteği, Türkiye’ye harp ilân edebilmek için İngiltere’yi
Türkiye’den tecritti. İngiltere’de, Türk yanlısı, antiRus politika takip eden Muhafazakar Pârti’nin lideri Disraeli başbakandı. Liberal
Parti’nin lideri Lord Gladiston ise, muhalefette bulunuyordu. Nisan 1876’da
Bulgar isyanı başlayınca, Gladiston’un Disraeli’nin iktidarını yıpratmak için
Bulgaristan’daki Panislavist vahşetleri desteklemeye başladığı görüldü. Bu
uğurda, "Bulgar Terörü ve Şark Meselesi" isimli bir broşür yazdı. İki
yüz binlik ilk baskısı birkaç ay içinde tükenen ve bunu müteakip yeni baskılan
yapılan bu broşürün, İngiltere kamuoyu ve hükümetini Osmanlı Devleti aleyhine
çevirmede büyük rolü oldu.192
193 194
Panislavistler’in
para verip lehlerine1 yayın yaptırdıkları Daily News, Daily
Telegraph gibi gazetelerin yanında, İngiltere’nin büyük şehirlerinde
Panislavist Konıitcler’in yaptıkları mitingler de işin içine girince, İngiliz
hükümetinin Türkiye’den tecrit olduğu görüldü. İngiliz Hariciye Nazın Lord
Debry, 22 Ağustos 1876’da İstanbul sefirleri Henry Elliot’a gönderdiği bir
telgrafta, Bulgaristan olaylan sebebiyle İngiliz halkı nezdinde Türkiye’ye
karşı duyulan kızgınlığın, bir TürkRus harbi karşısında İngiltere’yi Türkiye’yi
desteklemekten alıkoyacağını bildiriyordu. 3
Lord
Gladiston, Rus tezine yaklaşarak Bulgaristan için otonomi (muhtariyet)
istiyordu. 1 Aralık 1876’da İstanbul’da Balkan meselelerine bir hal
çaresi bulmak için toplanan konferansta, İngiliz delegesi Salisbury da
Gladiston’un tezini destekleyince, Rusya iyice şımarıyor, işleri daha da yokuşa
sürerek, Osmanlı Devleti’nin kabul edemeyceği tekliflerde bulunuyordu. Bunun
sonu harp demekti. Rusya’nın istediği bu idi. Nihayet harp kopmuş, İngiltere
tarafsızlığını ilân etmiş, harpte Osmanlı Devleti yenilip, Rus orduları
Yeşilköy’e kadar gelince, İngiltere bu sefer de telaşa düşerek donanmasını
harekete geçirmişti. Hele^Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Andlaşması sonucu
Rusya’nın Tuna’dan Ege Denizi’ne kadar uzanan "Büyük Buk garistan"ı
kurması, İngiltere’yi büsbütün endişelendirmişti. Çünkü Rusya, nüfuzundaki
kuvvetli bir Bulgaristanla Sıcak Denizler’e inmiş oluyordu, büyük Bulgaristan’ı
menfaaüarma yakın bulan İngiltere, onu, Temmuz 1878’de Ayastefanos Andlaşması’nı
tâdil eden Berlin Andlaşması’yla Balkan Dağlan’nın kuzeyine attı. Bu dağlarla
Ege Denizi arasındaki alan "Makedonya" adıyla Osmanlı Devleti’ne
bırakılmıştı. Yine Büyük Bulgaristan’dan ayrılan "Şarki Rumeli" de Osmanlı
Devleti’ne muhtar bir vilayet olarak bağlanmıştı.
İngiltere,
bir TürkRus harbi sonunda Rusya’nın yardımlan sonucu kurulan Yunanistan gibi,
Ruslar’ın desteği ile kurulan Bulgaristan’ı da Rusya’ya yâretmedi. Onu
Rusya’nın kullanımından çekip almak için Berlin Andlaşması’nı müteakip hemen
harekete geçti. Hele, 1885’de Şarki Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhakında başrolü
oynaması, bu ülkedeki nüfuz mücadelesini İngiltere’nin lehine çevirdi 195
Bundan
sonra İngiltere’nin Bulgaristan politikasının esasını, Muhtar Bulgaristan’ı
bağımsız hale getirmek teşkil etti. Ba ğımsız, kuvvetli Bulgaristan’dan
emeli, Rusya’nın Ege De nizi’ne inmesini önlemekti.196
Ermeniler’in
Kullanımı
Ingiltere’nin,
Rusya’nın Sıcak Denizler’e doğru yayılmacılığını durdurmak uğrunda Bulgarlar’dan
sonra kullandığı bir diğer Hristiyan unsun Ermeniler oldu. Daha Berlin
Andlaşması yapılırken, Ermeniler’e hulûl edip onları kullanmak
uğrunda, İngiltere ve Rusya arasında rekabet başlamış, Büyük Devletler’in
gözetiminde
Doğu Anadolu’daki Ermeniler üzerinde ıslahat ya pılması, Osmanlı
Devleti’ne kabul ettirilmiş ve bu adı geçen andlaşmaya 61. madde olarak
girmişti.
Berlin
Andlaşması’ın müteakip İngiltere, Doğu Anadolu’da yapılacak ıslahatlara nezaret
için buraya konsoloslar ataj maya başladı. 1878 güzünde Sivas’a Albay Wilson,
Erzurum’a Binbaşı
Trotter, Van’a Yüzbaşı Clayton, Kayseri’ye Yüzbaşı
Cooper
v.s. atanmıştı. Bu konsoloslar, gittikleri her yerde Ermeniler tarafından büyük
bir coşku ile karşılanıyorlar, bu durum |
Rusya’nın gözünden kaçmıyordu.
Bu gelişmeler sonucu Rusya,Ermeniler’i kullanımı
İngiltere’ye kaptırdığını görerek, onlara | i olan desteğini daha 1880’li
yılların başından itibaren çekmeye. |
başladı.
"İngiltere hükümeti, Enneniler’e muhtariyet (veya ba ğımsızlık)
verilirse, Rusya'nın Kafkasya’dan aşağılara doğru inmeşine engel olacağım
düşünüyordu. Rusya ise, Emeni mesele sinde İngiltere’ye muhalif
bulunuyordu. Başvekil Prens Luba nof,‘yeni bir Ermeni Bulgaristan'ı teşkil
eünek istemiyoruz’demişti." 197 Ruslar, kendi yardımlarıyla kurulan
Bulgaristan’ı İngiltere’ye kaptırdıktansonra, aynı şekilde kurulacak bir Ermenistanı
da kaptırmaktan korktuklarından bu şekilde politika geliştiriyorlardı.
"İngiltere’ye
gelince o, Londra’ya iltica etmiş olan Enneni ihtilâlcilerini açıktan açığa
tutuyordu. Maksadı da Türkiye’yi Mısır işgalini (İngiltere, 1882’de Mısır’ı
işgal eüniş, bu işgali Osmanlı Devleti tanımamıştı) tanımaya sevketmek ve günün
birinde bir nevi Bulgaristan gibi, bir Ermeni teşekkülünün ihdası ile
neticelenecek bir Avrupa müdahalesi vücuda getirmekti. Bu suretle Rusya’nın
İskenderun’a doğru ilerlemesinin önüne geçilmiş olacaktı." 198
İngilizler,
sömürgecilik emelleri uğrunda kullanılmak üzere "Bağımsız Ermenistan
Devleti" nin nasıl kurulacağının planlarını daha Berlin Andlaşması’nın
hemen ertesinde yapmışlardı. 29 Kasın 1879’da Londra’ya bir rapor gönderen
İngiltere’nin Van Konsolosu Clayton, raporunda, Enneni Devleti’nin ya hiç
kurutmamasını, kurulacaksa Rusya’ya yem olmayacak şekilde kurulmasını istiyor,
son şekliyle kurulması hakkında özetle şunlardan bahsediyordu: "...
İngiliz Konsolosu, Osmanlı Devleti’nin yıkılacağı inancındaydı. Öyleyse
reformlar, İngiliz veya Avrupa protektorası (himâyesi) altında bir Enneni
Devleti’nin kurulmasına doğru yönlendirilmeliydi. İngiliz düşüncesine göre bu
şöyle olacaktı:
Önce,
Ermeniler, İngiliz veya Avrupa protektorası altında serpilecek, güçlenecekler
ve siyasal bakımdan hazırlanacaklardı. Soma, dışarıdan Doğu Anadolu’ya Ermeni
nüfusu getirilecekti. Böylece bölgede Enneni nüfusu artırılacaktı. 199 Ama ne
kadar artarsa artsın yine azınlıkta kalacaklardı. Bunun için ikinci adım
olarak, Türk nüfusu Doğu Anadolu’dan peyderpey uzaklaştırılacaktı. Geriye
Kürtler ve Süryaniler kalacaktı. Süryanilerle, Ermenilerle mezhep ayrılıklarını
bir yana bırakıp kaynaşacaklardı. Kürtler ise, ‘silah zoruyla hizaya
getirilecek’, Enneniler’le birlikte yaşamaya zorlanacaklardı. Bütün bunlar, Osmanlı
yönetimi altında, reformların uygulanması olarak yapılacaktı. Zamanı gelip Osmanlı
Devleti çökünce de Ermeniler’e ayn bir devlet kurulacaktı. Ama bu iğreti
devlet, kendi kendine yaşayamayacağı için, bunun üzerinde ‘güçlü bir İngiliz
himâyesi’ kurulacaktı.
İngiliz
görüşüne göre, Rusya’nın Güney’e doğru yayılması ancak böyle önlenebilirdi.
Yani, Doğu Anadolu’da güçlü bîr İngiliz himâyesi kurarak Rus yayılmasına bir
set çekilebilirdi. Bütün reform yolları, İngiliz himâyesine çıkıyordu."200
Sultan
II. Abdülhamid, İngilizler’in ıslahat isteklerinin içyüzünü bildiği için
"ıslahatı kabul etmektense ölümü tercih ederim" diyor, bunları
uygulamıyordu. Sultan, İngiltere’nin liderliğinde Büyük Develter’in kendisine
dikte etmeye çalıştıkları yukarıdaki reform programını uygulamayınca, bu
seferde Doğu Anadolu’da Ermeni Komitacıları ‘nın şiddet hareketlerine
başladıkları görüldü. Bundan amaçları, Bulgarlâr’ı taklitle bağımsızlıklarını
kazanmaktı. "Birçok komitacı şunları söylüyordu: Bulgarlar, Rusya’nın
müdahalesi sonucu hürriyetlerine kavuştular. Ermeniler de niçin İngiliz
yardımları ile hürriyetlerine kavuşmasınlar!" 201
İngiltere
de "Bulgaristan misâli" Doğu Anadolu’yu Türkiye’den koparmak planına
sarılınca, 189398 yıllan arasında Doğu Anadolu’da Ermeni şiddet olayları
başladı. Bölgedeki yabancı görgü tanıklarının yazdıklarına göre, Ermeni
Komitacıları, İngiliz konsoloslarıyla gizlice temasta idiler. Bunu, Rusya’nın
Van konsolosu General Maywesky eserinde yazar. 202 203 Ermeni
İsyanlarının en civcivli zamanı 1896’da Doğu Anadolu’yu gezen Amerikalı
gazeteci George H. Hepworth da hatıralarında, İngilizErmeni ilişkilerinden
bahseder. Bölgede Müslümanlar’la Ermeniler arasındaki kanlı olayların asıl
sebebinin yurt dışından gelen Ermeni Komitacıları olduğundan bahsettikten sonra
şöyle devam eder: "Arada bir Enneni komitacılarının tecavüzlerini
yenilemeleri mümkündür. Onlar, maksatlarını açıkça söylüyorlardı. Kendileri
olaylann gerisinde, Türkler’le Enneniler’i birbirlerini öldürmeye teşvik
ederlerse, Avrupa’nın kuvvete başvurarak' müdahale edeceğine ve ondan sonra
kendileriıiin Enneni Krallığı ’nı yeniden kuracaklanna inanıyorlard
ı.
Bu ileriyi göremeyen durumları, hilekârlıklarıyla İngiltere ve Rusya tarafından
tahrik edilen Enneniler, yanlış kararlara varıyorlardı. İngiltere, onları yeni
çabalan için övüyor ve teşvik ediyordu. İngilizler, gece karanlığı ortalığı
sannca, şehirlerin içindeki yollardan gizlice hareket ederek, kendilerini
destekleyeceklere söz venneleri halinde, hükümetlerinin onlann yardımına
koşacağını söylüyorlardı." 1896’da Ermeniler, Liverpol’de büyük bir miting
düzenlemişler, mitinge katılan Lord Gladiston, uzun bir konuşma yaparak Enneniler’i
tahrik eden ifadeler kullanmıştı. 204 Dünya’da ve Doğu Anadolu’da
İngiltere’nin Ermeni tahrikçiliği zirveye çıkmıştı. William L. Langer’e göre de
Türkiye’de "hunharca akıtılan kanlardan, daha ziyâde İngiltere mesuldü."205
Sultan
II. Abdülhamid de hatıralarında, İstanbul’daki İngiliz Sefiri’nin Ermeni
Patrikhanesi’ne giderek Enneniler’i kışkırttığını yazar. 206 207 Hatta
bu sırada İngiltere, Türkiye aleyhine daha da ileri giderek, kendi çıkardığı
kanlı olaylardan "bizzat Hünkârı mesul tutarak Abdülhamid’in hal’i için
Büyük Devletler’in hükümetlerine resmi bir teklifte bulunduysa da Almanya ve
Rusya’nın karşı çıkması sebebiyle bu maksadını gerçekleştirememişti. 1,26
Bu sırada Almanya, Türkiye’ye hulûl eüneye çalıştığı, Rusya ise, Enneniler’in
kullanımını İngiltere’ye kaptırdığından Ermeniler ve İngiltere’ye destek
vermekten uzak kalmıştı. İngiltere, tezgahladığı
Enneni isyanlan ile biraz da Sultan’ın Almanya’ya meyilli politikasından
intikam almak istiyordu.
Ingiliz
tahrikleriyle Doğu Anadolu’da başarılı olmayan Enneniler’in şiddet olaylannı
İstanbul’a kaydırdıktan görüldü. Buna sebep, Avrupa devletlerinin dikkatlerini,
daha etkili olacak bir alana çekmekti, Bu cümleden olarak, 1896’da İngilizFransız
ortaklığının malı Osmanlı Bankası’nın İstanbul Şubesi’ni bastılar. Olay üzerine
derhal harekete geçen İngiltere, peşine Fransa ve Rusya’yı da takarak,
Bâbıâli’ye Enneni ıslahattan ile ilgili nota verdi. II. Abdülhamid, bu
tehditlere aldırmadı. Üstelik, Banka Baskını’nda
Enneni komitacılanyla işbirliği yapan Patrik İzmirliyan’ı Kudüs’e sürdü.208
Ermeni
Komitacıları’nın 1905’de Yıldız Camii’nde II. Abdülhamid’i öldünne
girişimlerinin arkasında da İngiliz parmağı vardı: "Ermeni komitacılarına
Yıldız’da bomba atıp Sultan Hamid’i öldürmek için İngiliz Kralı Edward 13 bin
altın vermiş, Siyonistler’in maksatları için yardım edip ecnebi bankalarından krediler
açmıştı." 209
I.
Dünya Harbi günlerine gelindiğinde, İngiltere’nin yanında müttefikleri Rusya ve
Fransa, Türkiye’yi içten yıkmak için Enneniler’i kullanma faaliyetlerini en üst
düzeye çıkannışlardı. Osmanlı Devleti’ne karşı harp ilân etmeleri halinde
onlara bağımsızlık vaadediyortardı.210
İtilaf
Devletleri’nin âleti olarak Osmanlı Devleti’ne ihanet eden Doğu Anadolu
Ermenileri’nin nasıl tehcir edildiklerini yakandaki bahislerde izah etmiştik.
Harp süresince, Enneniler’i Türkler’e karşı kullanmanın dışında bir hesabı
olmayan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Doğu Anadolu’da "Ermeni
Devleti" kurma vaatlerinin hilâfına, burasını kendi aralarında 1916 İlkbahan’nda
yapılan andlaşmalarla paylaştıklan görüldü. Doğu Anadolu’da
"Ennenistan" olarak tâbir edilen ve Rusya’nın işgalindeki alan bu
ülkeye ilhak edilmişti.
Rusya’da
1917 Bolşevik İhtilâli çıkıp, bu ihtilâl sonucu Rusya harpten çekilince, Doğu
Anadolu’yu da boşaltmak zorunda kalmış, bu sebepten burasını üç devlet arasında
paylaşmayı esas alan andlaşmalar da suya düşmüştü. Tam bu sırada İngilizler ve
Fransızlar, "Bağımsız Ennenistan" projelerini yeniden gündeme
getirdiler. Hatta bu uğurda Ağustos 1920’de imzalanan ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun bağımsız devletlere parçalanmasını esas alan Sevr
Andlaşması’na bu proje bir madde olarak girmişti. İngilizler’in bundan hesabı,
politikalanndan korkmaya başladıkları Bolşevikler’in Irak’da İngiliz
kontrolünde bulunan petrol bölgelerine sarkmalarını önlemek için "Bağımsız
Ermenistan"! Rusya ile kendileri arasına bir "set devlet" olarak
dikmeti.
Ankara
Hükümeti, Sevr Andlaşması’nı tanımadığını bildirince, İngiltere’nin bu sefer de
onu sıkıştırıp isteklerini kabul ettirmek için Batı’da Yunanlılar’ı, Doğu’da
ise Enneniler’i Türkiye’ye karşı bir şiddet unsuru olarak kullanmaya kalkıştığı
görüldü. "İngilizler, Kafkasya’dan İskenderun Körfezi’ne kadar bir
karışıklık mıntıkası vücuda getirmek ve bu cihetlerden Yunanlılar’la harp etmekte olan Türkler’in yan taraflarına mütemadiyen
hücumlar tertip etmek maksadıyle yeni Enneni hükümetini dünkü efendileri
aleyhine tahrik ve teşvik ettiler."211
Milli
Mücadele Hareketimiz’in başarıya ulaşması, Ermeniler, Yunanlılar ve onları
destekleyen İngilizler’in oyunlarını bozdu. İngilizler, Lozan Sulh
Görüşmeleri’nde, Doğu Anadolu’da bağımsız bir "Ennenistan Devleti"
projesini yeniden gündeme getirdilerse de Türkiye’nin buna şiddetle karşı
çıkması sonucu başarılı olamadılar. Böylece, ülkemizi yarım asırlık bir süreden
beri işgal eden ve emperyalist devletlerin sömürgecilik âleti olarak kullanılmaya
çalışılan Enneni Meselesi ’de tarihe gömülmüş oldu.
Araplar’ın Kullanılması
20.
asnn başlarına gelindiğinde İngilizler, Cebeli tank Boğazı’ndan Hürmüz
Boğazı’na kadar uzanan geniş bir alana yayılmış olan Arap ülkelerine nasıl bir
statü vermek istiyorlardı? Bunu büyük ölçüde İngiltere’nin 17. asırda
Hindistan’ı en kârlı sömürge alanı haline getirmesi tayin etmişti. Zira, bu sömürgesine giden en kestirme yol, Akdeniz yoluyla
Mısır ve Basra Körfezi üzerinden giden yoldu. İngiltere, Asya’daki
sömürgelerini rahatlıkla elinde tutabilmek ve sömürge alanlarını daha da
genişletmek için adı geçen yolu kendi hâkimiyetinde bulundurmak istiyordu.
Bunun için, Fransız İmparatoru I. Napolyon’un 1789’da Mısır’a yerleşme
girişimini engellemiş, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu üzerinden Güney’e doğru
yayılmasına daima karşı çıkmıştı.
İngiltere,
uzun bir süre Hindistan yolunun emniyetini, kendi nüfuzunda olmasını istediği
zayıf bir Osmanlı Devleti’ne korutmak politikası takip etmişti. Bunun için,
çoğu kez bu devletin toprak bütünlüğünü koruyacak tavırlar aldı. Osmanlı
İmparatorluğu’nun 19. asırda yıkılmaya yüz tutması üzerine ise, onun
parçalanmasından doğacak bağımsız devletlerle Hindistan Yolu’nu koruma
politikasına sarıldı. Balkanlar’da bağımsız Romanya ve Bulgaristan, Doğu Anadolu’da
bağımsız Ermenistan'ı savunmasının amacı, sömürgecilikte rakibi Rusya’nın adı
geçen yola ve petrol bölgesine inmesini önlemekti.
İngiltere,
nüfuzunda küçük devletler kurma politikası yaranda, bizzat kendisi de Hindistan
Yolu üzerinde toprak işgalleri emeliyle bu yolu daha iyi bir garanti altına
almak faaliyetlerinden de geri kalmadı. Bu cümleden olarak, Batı’da Hindistan
Yolu’nun başlangıcı Cebelitarık Boğazı’na 1813’de yerleşti. 18O2’de de Malta
Adası’nı ele geçirdi. 16 Ocak 1839’da ise, adı geçen yolun Doğu’ya çıkış kapısı
Aden Boğazı’nı kontrol eden Aden şehrini işgal etti.
Tarihte,
İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında ilk ciddi askeri çatışma belirtileri,
onun şeyhleri para ile kandırarak Aden liman şehrine yerleşmesi ile kendisini
göstermişti. Çünkü, Aden’i içerisine alan Yemen bir Osmanlı
vilayeti idi. İngiltere, adı geçen şehirde tutunabilmek için kuzey doğudaki
Yemen topraklarında sağlam dayanaklar aramaya başlamıştı. "İngiltere
Aden’e yerleştikten sonra, KuzeyDoğu’ya doğru toprak işgallerine devam ederek,
bu verimli topraklan ele geçinnek için her çareye başvurdu. Bu amaçla, ‘ Arap
kıyafetine bürünerek, Arapça konuşarak, onlan aldatıp bağımsızlıktan söz
ederek, fakat her şeyden evvel, kendi adalarının çıkarlarını, göz önünde
tutarak çalıştılar. " 212 İşte, Osmanlı tarihinde ünlü "Yemen
İsyanlan" bu sebepten başlamıştı. Bu isyanları bastıımak için Osmanlı
Devleti, burada, kolordu ve II. Abdülhamid zamanında da ordu seviyesinde askeri
birlikler kullandı. Askerlerimiz, çok güç şartlar altında mücadele verdiler.
Yemen’e gidenlerin çoğu dönmedi. Bu durum, "burası Yemendir, giden
gelmiyor acep nedendir?" şeklinde türkülere konu oldu.
İngilizler’in
Yemen’de istinat ettikleri en büyük zümre Zeydiler olmuştu. Zeydilik, Ehli
Sünnet dışı bir mezhep olup, Halife’nin himayesini tanımıyordu. İngiltere,
Zeydinler’in bu özelliğinden istifade ile onları alabildiğine kullandı. Bu
kullanım, I. Dünya Harbi’nde zirveye çıktı. Yerli kabilelerle birleşerek
Türkler’in üzerine saldıran İngilizler, burada bir tugay kullandılar. Osmanlı
komutanı Ali Said Bey, yedi taburluk kuvvetleriyle Arapİngiliz müttefik
kuvvetlerini Aden’e kadar kovaladı. Burasını, I. Dünya Harbi’nin bitimine kadar
tam kırk ay muhasarada tuttu. Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’ni yapıp
harpten çekilince, bu muhasara kaldı nldı.213
İngilizler,
Hindistan Yolu üzerinde mutlak hâkimiyetlerini kurmak uğrunda 1878’de Kıbrıs,
1882’de Mısır’a yerleştiler. Basra Körfezi’ne yerleşmek uğrunda da 18701900 yıllan arasında buradaki Kuveyt, Maskat, Katar,
Bahreyn v.s. şeyhlikleri ile Osmanlı Devleti aleyhine olarak himâye andlaşmalan
imzadadılar. I. Dünya Harbi günlerine gelindiğinde İngiltere, Hindistan
Yolu’nun en uç noktalarına yerleşmiş, yerleşemediği alanlar olarak Filistin,
Suriye, Irak, Arabistan ve Yemen kalmıştı. Bunlar, Osmanlı Devleti’ne sıkı
sıkıya bağlı vilayetlerdi. 20 asrın başlarında bu alanlarda petrol varlığının
ortaya çıkması, İngiltere açısından bölgenin stratejik ve askeri önemi yanında,
ekonomik önemini de iyice artırmış, giderek bu beş alana da yerleşmek İngiliz
politikasının yeni hedefi haline gelmişti.
Adı
geçen beş bölgeye yerleşmek için buraların halkı Araplar’a istinat etmek
gerekiyordu. Buralarda, özellikle Suriye’de Tanzimat Devri’nde açılmaya
başlanan Misyoner Okulları ve Mason Locaları tarafından Araplar, Türkler
aleyhine bağımsızlık idealiyle doldurulmaya başlanmış, ilk Arap ayrılıkçı
hareketi bu tahrikler sonucu Sultan II. Abdülhamit zamanında ortaya çıkmıştı.
Fakat Sultan, bunlara göz açınmadı. II. Meşrutiyet ilân edilince, bu sistemin
getirdiği serbesti ortamından faydalanan ve hepside İngiliz, Fransız gibi
devletlerin tahrikleri ve finansesi sonucu Arap ayrılıkçısı ElAhdı El Arabi, ElMukteki
El Edebi, ElKahtaniye, ElAhd, ElHazete v.s. her tarafta mantar gibi ortaya
çıktıkları görüldü.
$>ıbı
cemıyetlenn
Yukarıda,
adı geçen cemiyetlerin hazırladığı ortamda en büyük rolü, Mekke Şerif Hüseyin
ve oğullan oynadı. İngiltere’yi, Araplar’ın bağımsızlığını sağlamakda en büyük
yardımcı devlet olarak gönneye başlayan Şerif Hüseyin, bu devletle daha Sultan
II. Abdülhamid zamanında gizli temaslara başlamış, İngiltere’nin İstanbul’daki
sefiri ile gizli görüşmelere girişmişti. 4 Şerif Hüseyin’in
tehlikeli emellerini sezen JL Abdülhamid, onu 1893’den itibaren oğullan ile
birlikte İstanbul’da "göz hap 214 215 si"nde
tutmaya başlamıştı. Fakat Jön Türkler, 1908 ihtilali ’ni yapıp, Sultan II.
Abdülhamid’i iktidardan uzaklaştırınca, Sultan’ın yaptıklarının tersini yaparak
doğru yolu bulacaklarına yönelik yanlış kanaatları sonucu, Şerif Hüseyin’in
Mekke Şerifi olmak isteğine "evet" dediler. Abdülhanıid, Selânik’te
sürgünde, bulunurken, İttihatcılar’ın bu kararını duyunca çok üzülmüş, hatta
onları ikaz ederek, Şerif Hüseyin’in atama kararnamesinin iptalini istemiş,
fakat onu dinleyen olmamıştı. 216 217
I.
Dünya Harbi günlerinde Şerif Hüseyinİngiliz ilişkileri zirveye çıktı.
İngiltere, Almanya’nın yanında kendisine harp ilân eden Osmanlı Devleti’ni
içten zayıflatıp yıkmak uğrunda, Ermeniler ve Siyonist Yahudiler’i kullandığı
gibi, Arapları’da kullanmayı planlamıştı. Şerif Hüseyin in de İngilizler’le
işbirliği yapmaktan hesabı, Osmanlı Devleti ile mücadelede tek başına başarılı
olamayacağı için İhgilizler’in yardımını alarak bağımsız olmaktı.
İngiltere’nin,
"18. yüzyıldan beri, sömürgecilik için uyguladığı politikanın esasları,... ahlâkı bozmak, jumalistlik, entrika, yerli halkın
bölünerek birbirine düşman gruplara ayrılmasıydı.
Bu
politikanın uygulama vasıtaları, yerli halk arasından seçilmiş hainlerden
oluşturulmuş birinci sınıf bir haber alma servisi, harekat
sahasının zeminini iyice bilen Hristiyanlar, bolca dağıtılan, paralar,
aralarına nifak sokularak birbirinden ayırma, milli değerleri olan şahsiyetler
hakkında ortaya en kötü iftiralar atma ve yayma. Bütün bunlarla istenilen sonuç
alınmazsa, kaba kuvvet ve askeri harekata başvunnak ki
bu, âsilere er veya geçIngiliz gücü karşısında boyun eğeceklerini
anlatacaktı." işte İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nu dağılmak uğrunda I.
Dünya Harbi süresince bu yıkıcı planlarını uyguladı.
Birbirlerini
kullanım çerçevesinde Araplar’la İngilizler arasında ilk temaslar daha Şubat
1914’de başlamıştı. Şerif Hüseyin’in "Dışişleri Bakam" statüsünde
bulunan ve Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda mebus olarak görev yapan Emir Abdullah,
İstanbul dönüşü Kahire’ye uğramış, burada İngiliz Yüksek Komiseri Lord
Kitchener ile bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme, birbirlerini Türklere karşı
kullanmak uğrunda nabız yoklaması mâhiyetinde bir görüşme olmuş, İngilizler,
Emir Abdullah’ın sözlerini TürkArap uyuşmazlığına bir başlangıç olarak
değerlendirmişlerdi. 218 219
Bir
ara kesilen İngilizArap görüşmelerinin Ağustos 1914’de yeniden başladığı
görüldü. Buna sebep, adı geçen ayın başlarında TürkAlmân İttifak Andlaşması’nın
imzalanmasıdır. Bu andlaşmayı menfaatlarına aykırı bulan İngilizler, Arapcılığı
Türkler’e karşı bir silah olarak kullanma karan almışlardı. Nihayet İngiltere,
Araplar’ın Şubat 1914’den beri bekledikleri cevabı Emir Abdullah’a iletiyordu.
Cevapta, I. Dünya Harbi süresince, Araplar’ın İngilizler’e yardım etmeleri
halinde onlara bağımsızlık vaadinde bulunuluyordu.220
Hele,
Osmanlı Devleti’nin Ekim 1914 ayı sonunda Almanya safında İtilaf Devletleri’ne
karşı harbi başlatıp, Kasım 1914’de de cihat ilânı, İngilizler’i büsbütün
korkutmuş, onları Türkiye’nin zaferini önleyecek bütün tedbirleri almaya sevketmişti.
İngilizler, özellikle, cihat ilânından korkmuşlar, bunu etkisiz hale getirmek
için hemen harekete geçmişlerdi.
İlk
merhalede, Araplar’ı Türkler’e düşman edecek yolları aradılar. Arap ülkelerine
dağılan İngiliz ajanları Türkler’i "fes giyen gavurlar"
olarak tanıtıyorlar, Almanya ve Avusturya gibi Hristiyan devletlerle yaptıkları
ittifakın cihata engel olduğunu yayıyorlardı. Ayrıca, "Hilâfeti Arap"
propagandası ile Halifeliği Türkler’in elinden alıp Araplar’a vermek
istiyorlardı.221
Tam
bu sırada, Araplar’ın Türkler’e karşı nasıl kullanılacağı konusunda Mısır’daki
İngiliz yöneticileri ile Hindistan’daki İngiliz yöneticileri arasında ihtilâf
çıkmıştı. Cihat ilânının etkisiz hale getirilmesine "evet" diyen
Hindistan yöneticileri, bir "Arap Halifeliği" nin ihdasını
istemiyorlardı. Çünkü, Türkler’e Araplar’dan daha çok
bağlı olan Hindistan Müslümanlar’ı bunu kabul etmezlerdi. Hindistan Dış
Politika Sekreteri Graat, Mısır Yüksek Komiseri Kitchener’e verdiği cevapta,
"kuvvetli bir Arap Halifeliği meydana getirilmesi, kesinlikle
İngiltere’nin arzulan dahilinde olamaz" diyordu. 222 Graat ayrıca,
İngiliz menfaatleri doğrultusunda Arap ülkelerine verilecek idari ve siyasi
statüyü de şöyle çiziyordu: "Biz, birleşik bir Arap devleti istemeyiz. Araplar,
zayıf ve parçalanmış bir statüde bulunmalıdırlar. Bizim hâkimiyetimiz altında,
mümkün olduğu kadar küçük prensliklere ayalmiş olduklan halde, İngiltere’ye
karşı zayıf mukavemetli, fakat Batı’ınn Büyük Devleüeri’ne karşı tampon bir
statüde kalmalıdırlar"223
I.
Dünya Harbi günlerinde İngilizler’in Araplar’a ve Hilâfet makamına vermek
istedikleri statü hakkında bir diğer Batı’h kaynakta şunlar yeralır:
"Rahat rahat hükümran olmak için, tefrika ve nifak icat etmek yolundaki
eski politikalarına sâdık olan İngilizler, mültehid (birleşmiş) ye kudretli bir
büyük (Arap) imparatorluğunu, ne pahasına olursa olsun, katiyyen arzu
etmiyorlardı. Çünkü
böyle bir imparatorluğun hükümdarı, behemehal müstakil
kalmak arzuluna düşecekti. İngilizler, küçük devletlerden mürekkep federasyonu
dalıa ziyâde arzu ediyorlardı. Bu sâyede, muhtelif şeyler arasında çıkacak
ihtilâflarda hakemlik etmek için, İngilizler’e lüzum hissolunacaktı.
İngilizler, büyük bir Arap imparatorluğu lehine Kuveyt, Bahreyn, Maskat,
Hadramut Emirlikleri üzerindeki hâkimiyet haklarından vazgeçmek fikrinde d£
değillerdi. Diğer taraftan hilâfet meselesi, İngiltere için pek nâzikti.
İngiltere, Hindistan Müslümanları’nın hissiyatını da hesaba katmak
mecburiyetinde idi, Hindistan Müslümanları ise, Araplar’dan ziyâde Türklcr’c
taraftardılar. İstanbul halifesine bağlı kalmak istiyorlardı." 224 225 Görülüyor ki,
yüz milyonluk Arap âlemi, sınırlan ihtilâflarla dolu olarak çizilerek 16 Arap
devletçiğine, L Dünya Harbi yıllannda İngiliz sömürgeciliğine hizmet doğrultusunda
parçalanmıştı.
İngilizler,
bir "Arap Halifeliği" nden vazgeçmişlerdi. Fakat,
Osmanlı Devleti’nden koparılacak olan Arap dünyasının sınırlan nasıl
çizilecekti? Şerif Hüseyin’le İngilizler arasındaki en çekişmeli konuyu bu
teşkil etti. Şerif Hüseyin’in oğlu Emir. Faysal, Mayıs
1915’de İstanbul dönüşü Şam’a uğramış, burada ElFatat, ElAhd gibi Arap
ayrılıkçısı teşkilatların yöneticileri ile görüşerek, İngilizler’e teklif
edilecek, "Büyük Arap Devleti" nin sınırlan, Güneydoğu Anadolu’da dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Hind Denizi
ve Kızıl Dcniz’in Araplar’la meskûn sahillerini içine alacak şekilde
çizilmişti. İngiltere, bu sınırlan kabul ederse, onunla Türklcr’c karşı ittifak
andlaşması imzalanacaktı. .
Araplar
arasında adına "Şam Protokolü" denilen yukarıdaki sınır isteklerini
İngilizler’e iletmek üzere Şerif Hüseyin, ajanı Muhammed Afer ibni Uralayn’ı 15
Temmuz 1915’de İngilizler’in Mısır Yüksek Komiseri MacMahon’un yanına gönderdi.
MacMahon, 30 Ağustos 1915’de verdiği cevapta, Arap bağımsızlık hareketinin
kendileri tarafından onaylandığını bildiriyor, fakat çizilen sınırlar konusunda
Araplar’ı tatmin edecek ifadeler kullanmıyordu. Şerif Hüseyin, sınırlarla
ilgili kesin cevap isteyince, 9 Kasım 1915’de yeni bir İngiliz cevabı geldi.
Cevapta, Anadolu ve Suriye ile ilgili isteklerin protokolden çıkarılması
ileniliyordu. Çünkü, Suriye ve Güneydoğu Anadolu
Fransa’nın nüfuz bölgesine bırakıldığından, Fransa İngiltere’yi sıkıştırarak
Araplar’a red cevabı verdirmişti. Verilen İngiliz cevabında ayrıca, Mukaddes
Yerler’in (Mekke ve Medine) dış saldırılardan korunacağı, İngiltere’nin Irak’a
olan özel ilgisinin dikkate alınması, Körfez Emirlikleri üzerindeki nüfuzunun
tanınması bildiriliyordu. Bütün bunlara karşılık, Arap bağımsızlık hareketine
destek verilecekti.226
Araplar,
bu cevaptan da memnun olmamışlardı. Karşılıklı yazışmalar, Mart 1916’ya kadar
sürdü. Araplar, Suriye’den vazgeçmiyorlar, ‘Irak’ın da ancak İngilİzler
taralından geçici işgaline gözyumabileceklerini bildiriyorlardı...227
İngilizler’in,
Araplar’la sürüp giden sınır görüşmelerine fazla tahammülleri kalmamıştı.
Üstelik Osmanlı Devleti tarafından Gelibolu’da yenilmişler, Irak’da
Kütülamare’de kuşatmaya alınmışlar, Mısır’da da durumları iyi değildi.
Üzerlerindeki Türk askeri yükünü hafifletmek için Araplar’ın isyanını pek
gerekli görüyorlardı. 228 Nihayet
Şerif Hüseyin, İngilizler’in ısrarlı tutmaları karşısında Ağustos 1916’da
isyanı başlatacak şekilde hazıtlıklara giriştiğini onlara bildirdi. Bu sırada
sınırlar, henüz net olarak çizilmiş değildi. İngilizler için bunun önemi yoktu.
Araplar'dan sakladıkları gizli planlan gereği, Hicaz mıntıkası hariç, bütün
Arap dünyasını sömürgeleri haline getireceklerdi. Onlar için önemli olan,
Araplar’ın biran evvel Osmanlı Devleti’ne karşı harekete geçmesiydi. Şerif
Hüseyin de emellerinin gerçekleşmesinde İngiliz yardımını pek gerekli gördüğü
için sınır ihtilâflannın çözümünü, harpte kazanılacak zaferin ümitli ortamına
bırakmıştı. Hele bu sırada, Cemal Paşa’nın İngilizler ve Fransızlar ile
işbirliği yaptıkları için çok sayıda Arap ayrılıkçısını Şam’da idam ettirmesi,
Araplar’ı Türkler aleyhine iyice galeyana getirmiş, isyanın aranan psikolojik
ortamı da doğmuştu.
Şerif
Hüseyin, ilk isyan hareketini Suriye’de başlatmak istiyordu. İdamlar sebebiyle,
isyanın psikolojik ortamı, her yerden çok burada mevcuttu. Sonra, Osmanlı
Dcvleti’ni Hicaz’a bağlayan yollar Suriye’den geçiyordu. Şerif Hüseyin,
MacMahon’la da yaptığı yazışmalarda Arap isyanına başlangıç çerçevesinde,
İngiliz birliklerinin Suriye kıyılarına çıkarılarak, Türkler’in Anadolu ile
olan ilişkilerinin kesilmesini istemişti. Şerif, bu sırada Suriye’de Türk
askeri birliklerinde bulunan Arap asıllı askerleri firara zorlamak ve halkı da
gizlice isyana tahrik etmek için oğlu Emir Faysal’ı Suriye’ye göndermişti. 229 İngilizler,
Suriye kıyılarına asker çıkarmak istemediler. Suriye Arapları da isyana cesaret
edemediler. Çünkü burada Osmanlı Devleti’nin çok kuvvetli garnizonları
bulunuyordu. En sonunda, Arap İsyanı’nın Hicaz’da başlatılmasına karar verildi.
Ağustos
1916’da yürürlüğe konulması planlanan Arap isyanının Haziran 1916’da başladığı
görüldü. Buna sebep, Alman subaylarının da katılmasıyla büyük bir Türk askeri
birliğinin Hicaz Demiryolu ile Hicaz’a sevkedilmesi girişimi idi. Şerif
Hüseyin, bu birliğin kendi isyanını önleyebileceği korkusuyla 10 Haziran
1916’da isyan etli. 230 Anılan
tarihte, Mekke’nin yarısı, Taif’den gelen Arap takviye kuvvetleriyle Araplar’ın
kontorlüne geçmişti. Araplar’ın ağır topları yoktu. İngilizlcr, Sudan’da üç
ağır topu Kızıl Deniz yolu ile Mekke’ye getirdiler. Ayrıca, bunların kullanımı
için de topçu subayları gönderdiler. Mekke düştükten sonra, Şerif Hüseyin 3500
kabile adamı ile Cidde liman şehrini de ele geçirdi. Limandaki İngiliz harp
gemileri de Araplar’a yardımcı olmuşlar, Türk garnizonunu bombalamışlardı. 231
Eylül
ayı sonuna kadar Mekke’nin güneyi tamamen ele geçirilmiş, 5000 Türk askeri esir
düşmüştü. Şimdi yeni hedef, Medine’nin alınması idi. Buraya yapılan birkaç
saldın, şehrin muhafızı Fahrettin Paşa tarafından püskürtüldü. Medine
cihetinden Türkler’in en büyük avantajı, Hicaz Demiryolu idi. Çünkü bu yol
vasıtasıyla Medine’deki Türk garnizonu Anadolu’dan devamlı takviye alıyordu.
Araplar, bu yolu tahrip etmedikçe Medine’yi düşüremeyeceklerini anlamışlardı.
Emir Abdullah, Hicaz Demiryolu’nun tahribi için Cidde’de İngilizlerle bir
görüşme yaptı. Görüşmede ünlü İngiliz casusu Lawrcns de bulunuyordu.
"Abdullah çok ciddi bir tavır takınarak: ‘İngiliz dostlarımıza açıkça
sitem edeceğim... dedi. Sizler, Hicaz Demiryolu’nu
kesmeliydiniz. Türkler Medine’yi, zaptı mümkün olmayacak şekilde tahkim
ediyorlar. Diğer taraftan bize kâfi derecede silah ve mühimmat yardımı da
yapmıyorsunuz. Türkler, Mekke’ye doğru bir taarruza hazırlanıyorlar. Eğer
İngilizler bize yardım etmezlerse, milletimizin son nefesine kadar Mukaddes
Şehir’in (Medine) önünde çarpışarak can vermesinden başka çare kalmayacak.."232
İşte
Araplar’ın bü çaresizliği karşısında İngiiizler, Lawrens’i devreye soktular.
Suriye ile Medine arasındaki isyancı Arap kuvvetleri Lawrens’in komutasına
girdi. "Arap cengaverlerinin bakımları gayet iyi idi.
İngiliz hâzinesinden her ay iki sterlin maaş alıyorlardı." “ Lâwrcns’in
başlıca gayesi, Arap ihtilâlini Suriye’ye doğru, yaymaktı. Bu uğurda emrindeki
kuvvetlerle, Yanbu şehri vb Uveys limanı gibi stratejik yerleri ele geçirdi.
Bundan sonra demiryolunun tahribine girişildi. Köprüler ve raylara sabotajlar
düzenlendi. Türk trenleri yağmalandı. 233 234 Bunun
sonucu, Filistin’in güneyindeki İngiliz kuvvetlerinin bulunduğu alangjkadar
olan bölgedeki Türk garnizonları etkisiz hale getirildi. İngiiizler şimdi,
güneylerinden emin olarak Filistin ve Suriye’yi işgal edebilirlerdi. Şerif
Hüseyin de tam bu sırada, kendisini, Türkler karşısında daha güvenli hissettiği
için "Araplar’ın Kralı" olarak ilân etti (Ekim 1916) İngiiizler bunu
tanımadılar. Yalnız "Hicaz kralı" olduğunu bildirdiler.235
Filistin’de
İngiliz Generali Allenby’in kuvvetleriyle birleşen Arap âsi kuvvetleri,
yanlarında beş bin kişilik Siyonist bir birlik de olduğu halde, Filistin’i
işgale başladılar. Kudüs’ün düşüşü Şam’ın düşüşünü izledi. 1918 yılı sonuna
gelindiğinde Filistin ve Suriye tamamen İngilizlcr’in eline geçmişti
Lawrens,
şimdi artık övünebilirdi. Nitekim de hatıralarında şöyle övünecektir:
"Allenby’in zaferini ben hazırladım. Ben, Araplar’ı Türkler’den öylesine
ayırdım ki, İngiliz orduları bir seyahat yürüyüşü yaptılar. " 236 Allcnby de
hatıralarında LawrensTe ilgili olarak şunlari yazar: "Lavvrens, parlak bir
harp adamı, Arap ihtilâli ’nin bir meşalesi, hakiki ve esrarrengiz bir filozof've
bir Emir idi." 237
İngiliz
Başbakanı. W. Churchill de Lawrens’in İngiltere’ye hizmetleri konusunda şunlan
söylemiştir: "Devrinizin en büyük adamlarından biri... Bizi, Petrole ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun mirasına eriştiren odur. Hizmeti ve şahsını hayranlıkla
takdir ederim..." 238 Lawrens’in
kendisi de İngiltere’ye olan hizmetlerini şöyle noktalar: "Onları
(Araplar’ı) birleştirerek bu yola sokmakla (Türkler’e isyan ettirmekle)
İmparatorluk’da (İngiliz İmparatorluğu) bir Arap dominyonu (sömürgesi) ihdas
ettim." 239
İngilizler,
Araplar’a verdikleri bağımsızlık vaatlerini I. Dünya Harbi’nin bitiminde yerine
getirmediler. Zâten bu vaat, Araplar’ı Türkler’e karşı isyan etlinnek için
verilmiş sahte bir vaatti. Bağımsız bir Arap alanı olarak, Mekke ve Medine
şehirlerini içine alan Hicaz bölgesini kabul etmişler, Şerif Hüseyin’i de
burasının kralı olarak tanımışlardı, Hicaz’ı da Araplar’a yâretmezlerdi. Fakat, bu iki şehir Müslümanlarca kutsal olduğu için,
buralara Hristiyanlar’ın girmesi yasaktı. Mekke ve Medine’nin de İngilizler
tarafından işgali, bütün İslâm dünyasının tepkisini İngilizler üzerine
çekebilir, bu da çoğu İngiliz sömürgesi olan İslâm ülkelerinde İngilizler’i güç
durumlarda bırakabilirdi.
I.
Dünya Harbi’nin sonunda, Ürdün de dahil Filistin, Irak
ve Yemen İngiliz sömürgecilik, Suriye de Fransız sömürgecilik alanına dahil
edilmiş, Şerif Hüseyin ailesinin idealleri suya düşmüştü. Şerifin oğlu Emir
Faysal, İngilizler’in kendilerine olan sahte vaatleri karşısında şöyle
hayıllamyordu:"Müslüman dünyasının önüne çıkamayacağım. Kendilerinden
Halife’ye karşı savaşmalarım, fedâkârlık yapmalarım istedim. Oysa şimdi
görüyorum ki, amaçlarına hizmet etliğimiz Avrupa devletleri, Arap ülkelerini
bölüyorlar.”240
Araplar’ln
Türkler’e ihânetlcrinin cezası, İngiliz ve Fransız sömürgesine düşmek olacak,
Araplar ancak, yine İngilizler ve Fransızlar’ın çizdikleri ihtilaflı sınırlarla
II. Dünya Harbi’nden sonra bağımsızlıklarına kavuşacaklardır. Fakat, bu bağımsızlık tam anlamıyla bağımsızlık olmayacak,
İngiltere ve Fransa’da eğitilerek Arap ülkelerine sömürgeci devletlerin
kuklaları olarak gönderilen Araplar’a yabancılaşmış bir avuç Arap, buralarda
idareci yapılarak, dünkü sömürgeci devletlerin sömürgesi sinsi bir şekilde
sürdürülmeye devanı edilecektir. Bugünkü Arap dünyasının içinde bulunduğu durum
bundan ibarettir
İSYANLARDA
DİĞER DEVLETLERİN PARMAĞI
Osmanlı
Devleti’ni parçalamaya yönel ik isyanlarda Rusya, Fransa ve İngiltere’nin
yanında Avusturya, İtalya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ gibi
devletlerin de büyük rolü olmuş, bu tahrikler kendisini özellikle 1878 Berlin
Andlaşması’ndan sonra Balkanlar’da ortaya çıkan Arnavutluk ve Makedonya
meselelerinde göstenniştir.
Avusturya’nın
Tahrikleri
Avusturya,
Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını bu devlet aleyhine kışkırtan ilk
devletlerdendir. Osmanlı Devleti, Orta Avrupa içlerine doğru fetih
girişimlerinde daima Avusturya ile karşılaşmış, tarihte TürkAvusturya harpleri,
Türkler’in Rumeli’ye geçişinden itibaren başlayarak 1791’0 kadar sünnüştür.
Avusturya
ile olan harplerde sürekli çatışma alanı Sırbistan olmuştur. Bu sebeplen
Avusturya’nın Osmanlı Devleti’nin Hristiyan tebaasını onun aleyhine tahrik
olayları genellikle Sırbistan’da cereyan etmiştir. Sırplar’ın Ortodoks,
Avusturyalılar’ın (Cermen menşeylilcrin) Katolik oluşu ve Ortodoksların,
Katolik devletlerin zulmüne maruz kalmaları sonucu, Osmanlı idaresini kurtarıcı
olarak karşılamaları sebebiyle, Avusturya’nın Sırplar üzerindeki tahrikleri
ilkin pek etkili olmamıştır.
v
Avusturya, Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine kullanmak uğrunda daha işin
başından beri, gerek'Türkiye’den kaçan İslav muhacirleri, gerekse ülkesindeki
yerli İslavlar’ı TürkAvusturya sınınna özel bir statüde yerleştinne plan ve
teşkilatları vücuda getirmiştir: "Kendilerine toprak verilerek, bu suretle
Almanya zâbitlerinin emir ve komutası altında teşkilatlandırılan bu yarı asker
ve yan çiftçi muhacirler, 16 yaşından 60 yaşına kadar bütün erkekleri asker
olan imtiyazlı bir hudut boyu adamı olarak Türkler’e karşı yapılan akutlara
iştirak ettikleri gibi, memleketin müdafâasında da canla başla çalışmakta
menfaat sahibiydiler. Bu teşkilat, 1871 tarihine kadar mevcuttu."1
18.
asnn başlarına gelindiğinde Avusturya’nın Sırplar üzerindeki tahriklerinin
iyice arttığı görüldü. Türkler’in 1683 Viyana Bozgunu’nu müteakip Avusturya
karşı taarruza geçmiş, Sırbistan’da TürkAvusturya harpleri başlamıştı.
Avusturya İm \ paratoru I. Leopold, gerek ülkesindeki gerekse Sırbistan’daki
Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine tahrik ediyor, Avusturya "ordularına
yardımcı olmaları halinde onlara muhtariyet idaresi vaadinde bulunuyordu. '
Sırplar’ın bu tahriklere gelmedikleri görüldü. Bu sırada, Türkler’i
Avusturyalılar’a tercih ediyorlardı.
1718’de
Türkiye ile Avusturya arasında yapılan Pasarofca Andlaşması’yla Osmanlı
idaresindeki Kalolikler’in himâyesinih Avusturya’ya verilmesi, bu devletin
Türkiye’deki yıkıcı faaliyetlerinin iyice artmasına sebep olmuştu. Avusturya,
bu uğurda Fransisken rahiplerinden büyük ölçüde faydalandı. Adı geçen
andlaşmayı müteakip, "Avusturya hükümetinin’himâye ve teşvikleriyle
Fransisken rahipleri yavaş yavaş Amavutluk’a soku 241 242 larak
meş’um propagandalarına başlamışlardı... Misyonerler, işlerinde çabuk muvaffak
olmak için Incil’i Arnavutça’nın her lehçesine tercüme ettirmişlerdi. Köylerde
dolaşarak, kasabalarda mektepler ve hastaneler açarak fakirlere para dağıtarak,
Hristiyanlık propagandası yapan bu keşişlerin gidgidc faaliyetlerinin ne kadar
arttığına dair" bölgedeki Osmanlı valilerinden İstanbul’a raporlar
gönderiliyor, tetbir alınması isteniliyordu. Bilhassa 19. asırda,
Amavutluk’daki Katolik Hristiyanlar üzerindeki Avusturya tahrikleri iyice
artmış, Osmanlı hâkimiyetini tehdit edecek hale gelmişti. 243
,,
Avusturya’nın Sırplar’ı Osmanlı Devleti aleyhine kullanma girişimlerinden
birisi de 178891 TürkAvusturya Harbi sırasında oldu. Adı gecen harp, Sırbistan
toprakları üzerinde cereyan etmiş, bu harplerde Katolik kiliscsenin Sırplar’ı
tahriki sonucu Sırp milli uyanışının temelleri atılmıştı. Bağımsızlık
Vaatleriyle aldatılan pek çok Sırp gönüllü, Avusturya ordusunda Türkler’e karşı
düzensiz askeri birlikler halinde çarpışıyorlardı. Koca Andjelkovic isimli bir
Sırp da Avusturya’nın tahriklerinden cesaret alarak bağımsızlık idealiyle
Türkler’e karşı başarısız bir isyan girişiminde bulunmuştu. 244 Bu isyan,
Rusya’nın tahrikleri sonucu 1806’da Kara Yorgi’nin liderliğinde başlayacak olan
asıl büyük Sırp isyanının öncüsü bir isyan olmuştu.
Avusturya,
1821 Yunan İsyanı karşısında ise, bu isyanın sonuna kadar genelde Osmanlı
Devleti’nin yanında yeraldı. Buna sebep, Rusya’nın Yunanlılar’a yardım edip,
Balkanlar’da kuvvetli bir duruma gelmesinden korkması ve kendisinin ülkesinde
de birçok ırkın bulunmasından dolayı, bunlardan kaynaklanan "müdahale
sistemi" ne karşı çıkmasıydı. 245 Sonra; Avusturya Balkanlar’da bağımsız
bir Yunanistan’ın varlığını, bölgedeki nüfuzu ve yayılmacı emelleri için
zararlı görüyordu.
Rus
Çarı I. Aleksandr’ı, Yunan İsyan’nı açık ve resmi olarak desteklemekten
Avusturya Başbakanı Mettemich alıkoymuştu. Mettemich, Avusturya’nın İtalyan
milliyetçilerini etkisiz hale getirmeye çalıştığı bir sırada, Yunan İsyanı’nın
teşvik edilmesinin kendileri için de tehlikeli olacağını Çar’a söylemişti. 246
."Rum
isyanın ilk yıllarında ve daha sonra, Avusturya samimi olarak Türkler’e
taraftardı. Bilhassa, Avusturya gemileri, Bâbıâli için taburlar ve harp
malzemeleri naklinde düzenli olarak kullanılıyordu. Öyle ki, 1826’da yüzün
üzerinde Avusturya gemisi, Yunanlılar tarafından ya zaptcdilmiş ya da
batırılmıştır."247
Ahmet
Lütfi’nin yazdıklarına göre de Yunan İsyanı’nda Türkiye taraftarı bir politika
izleyen Avusturya, .Yunan eşkiyasının durumu ve Rusya’nın harp hazırlıkları
hakkında Bâbiâli’ye değerli bilgiler vererek, tetbir alınmasını istemişti.
İngiltere’nin bir İngiliz generali emrinde 34 bin askeri Yunan eşkiyasına
yardım için gönderdiğine dair haber de Avusturya’nın BâbıâlPye verdiği bilgiler
arasında yeniliyordu.248
.
Avusturya Başbakanı Mettemich, Yunan İsyanı’nın sonlanna doğru onun biran evvel
sona erdirilmesi doğrultusunda tavır aldı. "Mettemich, Yunanlılar’a
bağımsızlık verilmesine asla yanaşmamak ve Sultan’ın egemenliğini zedelememek
şartıyla Yunanistan’da bazı ıslahat yapılmasını uygun karşılamaya hazırdı.
Yeter ki, Rusya’nın Yunan dav âsim Türkiye aleyhine genişleme emelleri için bir
bahane olarak kullanmasına engel olabilsin.." 249 Sonunda,
Yunan Meselesi, konusunda Rusya, İngiltere ve Fransa’nın dedikleri oluyor,
Yunanistan bağımsızlığını elde ediyordu.
Avusturya’nın,
Türkiye’ye verdiği zararlar çerçevesinde Bağımsız Sırbistan’ı 1878 Berlin
Andlaşması’ndan sonra Makedonya’ya doğru tahrik ettiği görüldü. Buna sebep, adı
geçen andlaşmayla BosnaHersek’in yönetiminin Avusturya’ya bırakıl: maşıydı.
Sırbistan’ın da gözü burada olduğu için, bu karan hazmedemiyordu. Avusturya,
Sırbistan’ı ikna ve tatmin için onu bir Osmanlı vilayeti Makedonya üzerinde
yayılmaya tahrik etti. 1881’de imzalanan AvusturyaSırp Andlaşması’na göre,
Sırbistan’ın buradaki yayılmacılığı Avusturya tarafından lastik edilmişti.
Andlaşmayı imzalayan Avusturya Dışişleri Bakanı Baron Haynerle, Sırplı
meslekdaşına bu babtan olarak şunları söylüyordu: "Kosova vilayeti ve
Makedonya üzerinde hak iddia edecek Sırbistan’ı biz dcstcklcmcy şimdiden
hazırız"250 251
Sırbistan,
Avusturya’dan aldığı bu cesaretle Bulgaristan ve Yunanistan’ın yanında Makedonya’nın
mirasından pay almak mücadelesine hızla sarılıyor, bu mücadeleyi yürütmek
uğrunda ISSöMa Saint Sava Cemiyeti’ni kuruyordu.11
Arnavutlar’ın
Tahrik Edilmesi
Arnavutluk,
Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da nüfuzunun çoğu Müslüman olan bir vilayeti idi.
Amavutlar, Osmanlı Türkleri tarafından Müslümanlaştırılmışlar, Halife’ye dini
bağlılıkları sebebiyle* uzun bir süre bölgede Osmanlı Devleti’ne sâdık
kalmışlardı. XIX. asında Avrupa’da milliyetçilik ve milli bâğımsızlık
hareketleri başlayınca, bu durum Amavutlar’ı da etkilemiş, onlar da giderek Osmanlı
Devleti’nden ayrılıp bağımsız olmak emeline düşmüşlerdi.
Arnavutluk
ayrılıkçı hareketi uğrunda ilk ciddi olay 1878’de vukubuldu. Buna sebep,
Ayastefanos Andlaşması’yla Rusya’nın baskıları sonucu Amavutluk’un
şehirlerinden olan Ülgün ve Bar liman şehirlerinin Karadağ’a verilmesiydi. 10
Haziran 1878’de Prizren’de bir kongre toplayım Amavutİar, bu karan asla
tanımayacaklarını bildirdiler. Sultan II. Abdülhamid de Osmanlı Devleti’ne
zorla kabul ettirilen bu iki şehrin Karadağ’a verilmesini istemediği için
Amavutlar’ı elaltından tahrik etti. 1878 Berlin Andlaşması’yla Bar şehri
Karadağ’ın elinden geri alındı. Ülgün’ü de isteyen Amavutİar, bundan tatmin
olmadılar. Buna sebep, Osmanlı Devleti ’ni görerek ona isyan ettiler. II.
Abdülhamid, isyanı bastırmak için Amavutluk’a Derviş Paşa komutasında büyük bir
askeri kuvvet gönderdi. İsyan bastırılıyor, Arnavutluk ayrılıkçıları yurt
dışına kaçıyorlardı. Bunu müteakip Sultan, Amavutlar’ı memnun edecek bütün
tetbirleri aldı. Amavutİar, Onun iktidarı süresince Osmanlı Devleti’ne sâdık
birer vatandaş olarak huzur içerisinde yaşadılar.
1908
Jön Türk İhtilâli’ni müteakip, Arnavutluk ayrılıkçı hareketinin yeniden
canlandığı görüldü. Buna sebep, ayrılıkçıların Meşrutiyet ortamında rahatça
çalışma imkanı bulmaları, Türkİtalyan Harbi,
Avusturya’nın BosnaHersek’i ilhakı sonucu Sırbistan’la arasında çıkan ihtilâf
ve Makedonya’daki şiddet olayları idi.
İtalya,
1870’li yıllarda birliğini kurduktan sonra, sömürgecilik mücadelesine atılmış,
Adriyatik Denizi’ni bir "İtalyan Denizi" haline getirmek uğrunda
Amavutluk’a da elatmıştı. İtalya, ilkin buraya okullar, bankalar ve
ticarethaneler açarak hülûl etmeye çalıştı.
İtalya’nın
Trablusgarp’a yerleşmek uğrunda Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne harp ilâm,
Türkiye’yi güç durumlarda bırakmak için Amavutlar üzerindeki İtalyan
tahriklerinin daha da hızlanmasına sebep oldu. İtalya’nın gizli ajanları,
Katolik Amavutlar’ı Türkiye aleyhine tahrik ediyorlardı. 252 İtalyanların amacı, "umumi bir
hoşnutsuzluk yaratarak Osmanlılar’ı Rumeli’den çıkarmaktı."253 Arnavutluk
ayrılıkçılarına, İtalya’dan sürekli para ve silah geliyordu.
Osmanlı
Devleti’nden ayrılarak bağımsız birer devlet haline gelen Karadağ, Sırbistan,
Yunanistan ve Bulgaristan’ın Arnavutlar üzerindeki emelleri ve tahriklerine
gelince: Bu dört Balkan devleti, Amavutluk’u kendi topraklarına dahil etmek politikası takip ediyorlardı. Karadağ’ın hedefi,
İşkodra idi. Burasını kendisi için iyi bir başkent olarak düşünüyordu.
Sırbistan’ın emelleri, Kosova üzerinde yoğunlaşmıştı. Burasını, "Eski
Sırbistan" in bir parçası olarak görüyor, Adriyatik Denizi’ne çıkmada
"atlama tahtası" olarak değerlendiriyordu. Yunanlılar’ın Yanya,
Bulgarlar’ın ise Manastır’da gözü vardı.254
II.Meşnıtiyet
devrinde Arnavutluk’ta ilk isyan, Karadağ’ın Arnavutluk’daki Katolik
Malisorları silahlandırması ve tahrikleri sonucu çıkmıştı. İsyan, Mahmut Şevket
Paşa komutasında gönderilen büyük bir askeri birlik tarafından bastırılmıştı.
"M.Şevket Paşa’nın ilk isyanları bastırırken gösterdiği şiddet,
milliyetçilere yeni taraftarlar kazandırdı. Karadağ, isyancıları savunuyor,
yalnızca Arnavutluk göçmenlerini koruyup silahlandırmakla yetinmeyip, Avrupa’da
davâlarını dile getiriyor, Padişah’ın genel af ilân etmesini, el koyduğu silah
ve malların bedelini ödemesini ve bölgedeki bütün belediye ve sancak başkanlannın
Arnavut olmalarını istiyordu." 13
Arnavutluk
ayrılıkçılarını tahrik eden bir diğer devlet Sırbistan ise, 1909 İsyanı’nı
müteakip Karael Teşkilatı vasıtasıyla Arnavutluk isyancılarına her türlü
yardımı yapıyordu. Arnavutluk ayrılıkçı liderlerinden İsa Bolalin’in bü
teşkilatla olan ilişkileri ileri düzeydeydi.255 256
Bulgaristan
ve Yunanistan’ın Arnavutluk ayrılıkçılarını desteklemesine gelince: Bunların
bütün hesabı, Müslüman olmaları sebebiyle Balkanlar’da Osmanlı hâkimiyetini
korumada önemli bir istinat teşkil eden Amavulluk’u Türkiye’den koparmak,
Makedonya mirasından pay almak için ileride kopması muhtemel bir Balkan
Harbi’nde arkalarını emniyete almaktı.
Büyük
Devletler de Amavutlar’ı, İttifak ve İtilaf Bloklan’nda oluşlarına göre
destekliyorlardı. Bu cümleden olarak Almanya, müttefiki Avusturya’nın,
İngiltere ve Fransa ise, Rusya’nın politikasını takip ediyorlardı. Avusturya,
Arnavutluk’tın Karadağ, Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan arasında
paylaşılmasına karşı idi. 1912’dc Balkan Harbi patlak verince
.bu devlet, İtalya ile birlikte "Bağımsız Arnavutluk" projesini
destekledi. Arnavutluk Devleti’ni, bölgedeki İslav ve Elen yayılmacılığına
karşı bir denge unsuru olarak görüyorlardı. Rusya ise, burasının Sırbistan,
Karadağ ve Bulgaristan arasında taksimine taraftardı.
Amavutlar’ı
Türkler’e düşman etmek uğrunda bir diğer tahrikten de bahsetmek gerekir. Bu,
Siyonist tahriktir. SiyonisÜer, Sultan II. Abdülhamid’c kabul ettiremedikleri
Filistin’de bir "Yuhadi Milli Yurdu" projesini, Jön Türklcr’c de
kabul cltircmeyince, Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Filistin’e sahip
olmak planlan geliştirmişlerdi. Jön Türkler içinde Siyonist emeller
doğrultusunda etkili görevler yapan Emanuel Karasso, Amavutlar’ı tahrikte büyük
rol oynamıştı. 257 Jön
Türklcr’den Mehmet Selahattin’in yazdıklarına göre de, Balkan Harbi günlerinde
"hoca kıyafetindeki Yahudilcr’in tclkinalı hainaneleri yüzünden ordumuz
bozulmaya başlamıştı."258
Amavutlar,
Osmanlı Devleti’nin Balkan Harbi’nde mağlup olmasını müteakip bağımsızlıklarını
elde ettiler.
Makedonya Meselesi’nde Tahrikler
Makedonya
Meselesi, 1878 Berlin Andlaşması’ndan sonra ortaya çıkmış bir meseledir.
Hatırlanacağı üzere, Ayastelanos Andlaşması’yla Tuna Nehri’nden Ege Dcnizi’nc
kadar uzanan "Büyük Bulgaristan Prensliği" kurulmuş, fakat, Berlin Andlaşması’ya adı geçen prenslik küçültülerek,
Ege Denizi ile Balkan Dağlan arasında yeralan Selanik, Üsküp ve Manastır
vilayetleri Osmanlı Devleti’ne geri verilmiş, bu üç vilayetin kapsadığı alana,
bundan böyle "Makedonya" denilmeye başlanmıştı.
Makedonya,
nüfus itibariyle tam bir milletler mozayiği özelliği gösteriyordu. Nüfusun
yarıdan az fazlası Türktü. Geri kalanını çoğunluk sırasına göre Bulgarlar,
Rumlar, Sırplar ve iflahlar (Romenler) meydana getiriyorlardı. Makedonya’da, gerek
bu Hristiyan nüfusun varlığı gerekse çevresinde bu nüfusa sahip çıkarak,
bürasını kendi ülkesine ilhak etmek isteyen Hristiyan devletlerin mevcudiyeti,
1880’li yıllardan başlamak üzere Osmanlı Devleti’nin başına "Makedonya
Meselesi" adıyla anılan bir mesele sarmıştı.
Makedonya
Meselesi’ni, ilkin Bulgaristan ve onun desteğindeki Makedonya Bulgarları
başlatmışlardı. Buna sebep, Bulgaristan’ın Ayastefanos Andlaşmaşı’yla kendisine
verilen Makedonya’nın, Berlin Andlaşması’yla elinden alınmasını hazmedememesi
ve 1885’de "Muhtar Şarki Rumeli" vilayetini ülkesine ilhaktan aldığı
cesaretti. Bulgaristan, eski Bulgar Çar’ı Simeon’un "Büyük
Bulgaristan" ını kunnayı milli ideali haline getirmişti.
Bulgarlar’ın
Makedonya’yı Bulgaristan’a ilhak uğrunda mücadele için kurdukları iki ihtilâl
teşkilatı şunlardı: Makedonya Dahili İhtilâl Komitesi
ve Makedonya Yüksek Komitesi. Dahili Komite, 1893’de
Resne’de komitacı liderlerden Damian Gruev tarafından kuruldu. Birkaç yıl
içinde bütün Makedonya’da teşkilatlanan ve mücadele için Bulgar halkı tahrike
ve silah stoku şevkine başlayan komite, görünüşte Makedonya’nın muhtariyetini
savunuyordu. 259 Dahili Komite, bu tavrı ile Bulgaristan’la ilkin hiçbir
ilişkisi bulunmadığını gizlice sürdürüyorliştirdiği stratejiye göre, buraya
önce muhtariyet verilecek, bunun ardında da 1885’de Şarki Rumeli’nin ilhakında
olduğu gibi Makedonya Bulgaristan’a ilhak edilecekti.260
Bu
iki Bulgar komitesinin Makedonya’da faaliyete geçmesi, burasının.kendilerine
ilhakı uğrunda Sırbistan ve Yunanistan’ı da tahrik etti. 261 Sırplar’ın ilgi akını daha ziyâde Kuzey
Makedonya’da yeralan Kosova ve Üsküp vilayetleri oldu. Buradan giderek,
Selanik’i de "Belgrad’a liman ittihaz etmek hevesinde" idiler. 262 Sırplar,
Makedonya’daki mücadelelerini yürütmek için Saint Sava Cemiyeti’ni kurdular. 263 264 265 Makedonya’yı Megalo İdea uğrunda
Yunanistan’a ilhak emeliyle de adı geçen devletin Etniki Eterya’sı 1894’de
burada faaliyete başladı.
Görülüyor
ki, 1900’lü yılların başına gelindiğinde Makedonya’da, hem birbirleri hem de Osmanlı
Devleti ile mücadele edecek olan Makedonya’daki ayrılıkçı ve ilhakçı unsurların
isyan ve ihtilâl komiteleri ortaya çıkmıştı. Makedonya’da ilk mücadele, bu
komiteler arasında başladı. Buna sebep, buradaki Hristiyan nüfusu kendi
saflarına çekmek mevcut kilise ve okullan da aralarında paylaşmaktı. Osrhanlı
Devleti ise, hem bunların kendi aralarındaki kavgaları durdunnak hem de
ayrılıkçı ve ilhakçı emellerini akım bırakmak için harekete geçince mücadele
iyice kızıştı.
Makedonya’da
ilk şiddet olayları da yine Bulgarlar tarafından başlatıldı. Sultan II.
Abdülhamid, Berlin Andlaşması’nın Makedonya’da ıslahat ile ilgili 23.
Maddesi’ni, burasını Osmanlı Devleti’nden koparmaya götüreceği gerekçesiyle
uygulamak istemiyordu. Bulgar komiteleri, kendilerine Emıeniler’İn
katılmasıyla, Kasım 1894’de Sofya’da büyük bir miting düzenleyerek 23.
Madde’nin uygulanmasını ve Makedonya’ya muhtariyet verilmesini istediler. ~5
Sultan’ı buna zorlamak için Bulgar sınırından soktukları silahlı komitacılarla
Haziran 1895’de Makedonya’da ilk şiddet olaylarını çıkardılar. Hesaplarına
göre, şiddet olaylan sonucu Büyük Devletler lehlerine müdahalede
bulunacaklardı. • Rusya, Uzakdoğu’da uğraştığı için Bulgurlar lehine müdahalede
bulunamadı. Statükonun korunmasını isledi. Diğer devletler de pasif davranınca,
Bulgar komitacıları islediklerini elde edemediler.
1897’den
sonra Makedonya mücadeleleri daha da hızlandı. Ön saflarda yine Bulgarlar
vardı. 1902 yılına gelindiğinde Dahili Komite, Avrupa
Devletleri’nin dikkatlerini Makedonya üzerine daha kolay çekebilmek için bu
seter saldırılarını buradaki yabancı kuruluşlar üzerine çevirmişti. Bu babtan
olarak, Selanik’teki Osmanlı Bankası bombalanarak nisan
1903’de havaya uçuruldu. Aynı zamanda, tren istasyonları, Alınan okulları,
Avrupa otellerine saldırıldı. Ayrıca, Selanik limanında bir Fransız gemisi
yakıldı. Bu olaylarda çok sayıda kişi ölmüş, büyük maddi hasar meydana
gelmişti. Nihayet, Bulgar Komitacıları’nın bekledikleri olmuş, başta Avusturya
ve Rusya olmak üzere bütün büyük devletler, Makedonya meselesine müdahele
ederek, yeni ıslahat tekliflerinde bulunmaya başlamışlardı. Osmanlı Devleti,
komitacılara karşı sert tetbirler almak zorunda kalıyor ve Büyük Devletler’in
dikte ettiği ıslahatları yürütmek i^in Hüseyin Hilmi Paşa’yı bölgeye Genel Vali
olarak atıyordu. “7
H.Hilnıiî
Paşa’nın, Büyük Devlctlcr’in jandannaları nezaretinde ıslahat programım
uygulamasının da komitacıların şiddet olaylarının durdurulmasına bir faydası
olmadı. Yapılan ıslahatlar ne derece iyi olursa olsun, Bulgar, Sırp ve Yunan
komitacılarını tatmin edemezdi. Onları tatmin edecek tek çözüm, Makedonya’nın
bu adlarla anılan devletlere ilhakı idi. Bu sırada, İngiltere’nin tutumu da
komitacıları Osmanlı Devleti aleyhine iyice cesaretlendiriyordu. Doğu
Anadolu’da Ermcnilcr’i tahrik eden İngiltere, Makedonya’da da komitacıları
tahrik ederek, Sultan II. 266 267
Abdülhamid’in
kendisi aleyhine gördüğü politikasını etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. I.
McşruliyCl’in ilânı arelesinde yazılan bir İngiliz raporunda Makedonya Meselesi
ile ilgili olarak şınlar yeralıyordu: "1878’deki Berlin Andlaşması’na
göre, İngiltere moral bakımından Makedonya rçlönnlarınm öncüsü olmuştur.
Türkler bunü, bu bölgenin kendilerinden ayrılışı saymaktadırlar. Şüphesiz
Türkler, bu görüşlerinde haklıdırlar. İngiliz hükümet > leri, ister
liberal, isterse muhafazakar olsun, Makedonya’daki
tutumlarına devam etmelidirler." 268
lönTürkler’den
Tahsin Üzer de Makedonya olaylarındaki İngiliz rolü ile ilgili olarak
hatıralarında şunları yazar: "Londra' Balkan Komitesi’nin ve özellikle bu
komitenin başkanı olan Lorda Boxstone’nun Makedonya kaderinde pek önemli rolü
vardır. Boxstone, Bulgar Kralı Fcrdinand’ın samimi dostu, Bulgar Devleti ileri
gelenlerinin ve bu arada, Rumeli’deki "Makedonya Komitesi" erkânının
da gözbebeği İdi. Londra Balkan Komitesi, Makedonya Konıilcsi’ylc (Dahili Komite) işbirliği yaparak çalışmalara giriştiler.
Lord
Boxstone, durmadan Bulgaristan’da, Makedonya’da gezip tozarak gördüklerini ve
öğrendiklerini sıcağı sıcağına'İngiltere’nin başındaki politikacılara
duyulmaktaydı. Rumeli’de bulunan Büyük Devletler konsoloslarıyla, sıkı fıkı
ilişki ve dostluklar kurmakta, Bulgarlar’a bu davranışlarıyla ümit vermekte ve
bize karşı düşmanlık namına ne mümkünse yapmaktaydılar. Makedonya ve Rumeli’nin
akibetini ele alan tarih incelenirken, Lord Boxstone’un alçaklık ve kötülüğünü
doğrudan görmemek, kabil değildir."269
Makedonya
Meselesi sonunda, II. Meşrutiyet devrinde 1912 Balkan Harbi ile noktalanmıştır.
Bu harpte, bölgedeki Bulgar, Yunan ve Sırp komitacıları da bu adlarla anılan
devletlerin orduları safında Türkiye’ye karşı savaştılar. Adı geçen harpte
Oşmanlı Devleti’nin yenilmesi sonucu Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan ve
Sırbistan arasında paylaşılarak elimizden çıktı.
FAYDANILAN
KAYNAKLAR
·
—
Abbott G.F., Turkey, Greece and the Great
Powers, Robert jScott; Roxburghe House Paternoster Row E.C., London, 1962
·
—
Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri, Matbaai
Amire,
İstanbul,
1339
·
—
Abdülhamid II., Hatıra Defteri, Haz:
İ.Bozdağ, Kervan Yy., İstanbul, 1975 Hareket Yy., İstanbul, 1974
Devlet
ve Memleket Görüşlerin^ Çığır Yy., İstanbul, 1976 0:46,
Haz:A D.GündayM.Çevik, Üçdil Neşriyatı, İstanbul, 1983 Mâruzât,
Haz:Y.Halaçoğlu, Çağrı Yy., İstanbul, 1980
Tezâkir,
Haz:. B.S. Baykal, TürkTarih Kurumu Yy., Ankara, 1967
·
—
Ahmet Mithat, Kâinat, Kırkambar Mat.,
İstanbul, 1295
Üssi
İnkılâp, C:l, Takvimi Vakayi Mat., İstanbul, 1295
·
—
Ahmet Rasim, Osmanlı Tarihi, C:4, Matbaai Ebülziya, İstanbul, 1328
I
·
—
Ahmet Refik, Baltacı Mehmet Paşa ve Büyük Petro,
Matbaai
Hayriye, İstanbul, 1327
Türkiye’de
Katolik Propagandası, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, No:5(82), Eylül 1340
·
—
Ahmet Saib, Tarihi Meşrutiyet ve Şark Meselesi Hazirası, İstanbul, 1329
·
—
Akcura Prof. Dr. Yusuf, Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri,
TürkTarih Kurumu Yy., İstanbul, 1940
·
—
Akyüz Prof.Dr. Yahya, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 19191922
Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1988
·
—
Anderson M.S., The Eastern Ouestion, Macmillan
Co.,
New
York, 1966
·
—
Antonıus George, The Arap Avvakemng, Hamısh Hamilton, London 1938
·
—
Arberty A.J., Religion ın the Mıddle East,
Vol:l, Cambrıdge Unıversıty Press, Cambrıdge, 1969
·
—
Armaoğlu Fahir, Siyası Tarih 17891919, Ank.Ü.S.B.F. Yy.,
Ankara, 1961
·
—
Aubry Octave, The Scond Empire, J.E. Lıppıncott Co.,* Phıladelphıa and Newyork, 1960
·
—
Bally Frank Edgar, Brıtısh Polıcy ant the Turkısh Reform Movement18261853,
Harvard Unıversıty Press, Cambrıdge, 1942
·
—
Barkan Prof.Dr. Ömer Lütfi, Türkiye’nin Toprak Meselesi, Gözlem Yy., İstanbul, 1980
r
Bayur Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi, C:llI,K:111, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1957
·
—
Bischoff N. von, Ankara Türkiye’de Yeni Bir Oluşumun İzahı, Ulus
B.evi, Ankara, 1936
·
—
Bourgeois VVilly, Lavvrence, Çev.'N.Kuruoğlp, Rektur Kitap Servisi,
İstanbul, 1967
·
—
Brailsford H.N., Macedonıa Its Races and
Theır Future, Methuen and Co., London, 1906
·
—
Busch Brıtaın Cooper, Brıtaın Indıa and the Arabs 19141921,
Unıversty of .Colıfornıa Press, Berkeley, 1917
·
—
Çannıng Lord Stratford, Türkiye Hatıraları, Çev:C.Yücel, T.i.Bankası
Kültür Yy., Ankara. 1959
·
—
Cheknezi Constantıne, Albanıa Part and Present, The Macmıllan Co., New York, 1919
·
—
ClaırCharles S.C.B..A Prophy Twelve Years Study
of the Eastern Ouestıon ın Bulgarıa,
Chapman and Hali, London, 1877
·
—
Claır VVilliam St., The Greece Mıght Stili
Be Free, Oxford Unıversty Press, London, 1972
·
—
Creasy Edward, Hıstory of the Ottoman Turks, Khayats, Bırut, 1961
·
—
Cukolas Konstantin, GreekTragedy, London, 1969
·
—
Danişmend İsmail Hami, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C:4, Türkiye
Y.evi, İstanbul, 1971
·
—
Davey Rıchard, The Sultan and His Subjects, Vol:2,Chapman and Hail Ltd., London, 1897
·
—
Drıault Edovvard, Şark Meselesi, Çev: Nafiz, Muhtar Halit
Kitaphanesi, . İstanbul, 1238
·
—
EbüzziyaTevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, C:llll, Kervan Yy., İstanbul, 1971
·
—
Ermeni Komitacılarının Âmâl ve Harekatı
İhtilâliyesi, Matbaai Âmire, İstanbul, 1332
·
—
Evans Laurance, Türkiye’nin Paylaşılması 19141924, Çev:T. Alanay,
Milliyet Yy., İstanbul, 1972
·
—
Fournier August, Napoleon the First A Biography, Henry Holt and Co., New York, 1903
—
GeorgeşGaulis Berthe, Kurtuluş Savaşı Sırasında TürkMilliyetçiliği,
Rado.Yy., İstanbul, 1981
·
—
Gorce La, Çağlar Boyunca Yunanlılar, Belge Yy.,
İstanbul, 1986
—Gökbilgin
Tayyip, Cebeli Lübnan Meselesi ve Dürziler, Belleten, C:X Sayı
:3740
·
—
Granville Edward, Çarlık Rusyası’hın Türkiye’deki Oyunları, Yarın
Yy., Ankara, 1967
·
—
Graves Philip P., The Ouestion of the
Straıtıs, London, 1912
·
—
Halil Halit, Türk Hâkimiyeti ve İngiliz Cihangirliği, Yeni Matbaa,
İstanbul, 1341
·
—
Halim Giray, Gülbeni Hanan Yahut Kırım Tarihi, Neçmi İstikbal Matb.
İstanbul, 1322
·
—
Hammer Baron Josep von, Osmanlı Devleti Tarihi, Haz:M.ÇevikE.
Çelik, Üçdal Neş., İstanbul, 1983
·
—
Hanovi Gabriel, 191213 Balkan Harbi ve Avrupa, Çev: R.Rıfkı, Artin
Asadprya Mat., İstanbul, 1332
·
—
Harris david, Brıtaın and the Bulgarıa Horrors of 1876, Theof
Chicago Unıversıty Press, Chicago, 1339
·
—
Hasliph Jean, Bilinmeyen Taraflarıyla Abdüihamid, Çev:N. Kuruoğlu,
Toker Mat., İstanbul, 1961
·
—
Helmreıch ErnestChrıstıan, The Dıplomacy of the BalkanWars 191213,
Harvard Unıversıty Press, Cambrıdge, 1938
·
—
Henderson Percy H., A Brıtısh Offıcer in the
Balkans, Seeley and Ltd., London, 1909
·
—
Hepworth George H„ Through Armenıa on Horsback, E.P.
Duttan,
New York, 1899
·
—
Hıttı Philip k\
Lebanon ın Hıstory, Macmıllan and Co. Ltd., New York,
1957
·
—
Holt P.H., Egygt and the Fertile Crescent
A Political 15161922, Cornell Unıv.ersfy Press, Ithaca, New York, 1967
·
—
Hopwood Derek, The Russıa Presence ın Syrıa and Palestıne 18431919, Clarendon Press, Oxford, 1969
·
—
Issued Hıstoûcalof the Foreıgn Office, Hıstorıcal Part:2, Vol: İv,
No: 22, Bulgarıa
·
—
İnan M.Kemal, Son Sadrazamlar, C:lV,Dergah Yy.,
İstanbul, 1983
·
—
İslâm Ansiklopedisi, C:l14,M.E. Bakanlığı Yy.,
İstanbul, 1958
·
—
Jaeschke Gotthard, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri,
Çev: C.Köprülü Türk Tarih Kurumu Yy.', Arjkara, 1971
·
—
Jelavıch Barbara and Charles, The Balkans, Prentical hail İne., New York, 1965 TheThe Estabtishment of the Balkan
National States 18401920,Unıversty of VVashıngton Press, Washıngton, 1977
·
—
Karabekir Kâzım, Cihan Harbi’neNeden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare
Ettik? Tecelli Mat., İstanbul, 1937
·
—
Kâmil Paşa, Tarihi Siyasi Deyleti Âliyye’i Osmaniye, C:llll, Matbaai
Ahmet İhsan, İstanbul, 1325
·
—
Karal Ord.Prof. Dr. Enver Ziya, OsmanlıTarihi, C:VVIII, Türk Tarih
Kurumu Yy., Ankara, 1962 ve 1968 FransaMısır ve Osmanlı
İmparatorluğu, Milli MecmuaB;evi, İstanbul, 1938 Halet Efendi’nin Paris
Büyükelçiliği 18021806, Kenan B.evi, İstanbul, 1940
·
—
Karasapan Celal Tevfik, Filistin ve Şarkül Ürdün, C:III, Ahmet
Ihsan Mat. İstanbul, 1942
·
—
Kedourie Elie, Avrupa’da Milliyetçilik, Çev:M.H.Timurtaş,
‘ınilli Eğitim B.evi, İstanbul, 1971
·
—
Kelekyan Diran, XIX. Asırda Tarihi Siyasi Umumi, Cihan Mat., İstanbul, 1329
·
—
KinghtySimpon, Lawrens’in Gizli Hayatı, Sebil Yy.,
İstanbul, 1978
·
—
Kocabaş Süleyman, Paris’in "Doğu Yolu" nda Yaptıkları Tarihte
Türkler ve Fransızlar, Vatan Yy., Kayseri, 1990 Hindistan
Yolu ve Petrol Uğruna Yapılanlar Türkiye ve İngiltere, Vatan Yy., Kayseri, 1985
·
—
Krayiblis Prof. Nikerland, Rusya’nın Şark Siyaseti ve Vilayeti
Şarkiyye Meselesi, Çev:H.Adem, Dersaadet Mat.,
İstanbul, 1332
·
—
Krıkorıan M.K., Armenıans ın Time Service of the
Ottoman Empire 18601908, Roudledge and Kegal Paul, London, 1977
·
—
Kuran Ahmet Bedevi, Osmanlı İmparatorluğu’nda İnkılâp Hareketleri ve
Milli Mücadele, Baha Mat., İstanbul, 1956
·
—
Kurat Prof. Dr. Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, D.T.C.F. Yy., Ankara, 1970 Sayı:1Ö, Eylül 1969
·
—
Kutay Cemal, Sohbetler,Lawrens'e Karşı Kuşcubaşı, kalem Mat., İstanbul, 1978
·
—
Külçe Süleyman, Osmanlı Devrinde Arnavutluk, Ticaret Mat., İzmir, 1941
·
—
Kürkcüoğlu Ömer, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap r" Bağımsızlık
Hareketi, S.B.F.Yy., Ankara, 1982
·
—
Langer VVilliam L, The Dıplomacy of Imperıalızm 18901902,
Alfred A. Knopf, New York, 1972
·
—
LanePoole Stanley,Turkey, T. FısherÜnwın,New
York, 1892
·
—
Levn Jean, Daim Hilekâr, C:lll, Çev:A.Reşad,
Kanaat K. evi, İstanbul, 1339
·
—
Lütfi Simavi, Devri İnkılâp, Mahmut Bey Mat.,
İstanbul, 1336
—•
MacDermott Mercia, A Hıstory of Bulgarıa 13931885,
Frederıch Prager Publısher, New York, 1962
·
—
MacKenzıe David, The Serbs and Russıan Panslavizm
•
18711876, Cornell Unıversty Press, New York, 1967
·
—
Mahmut Celalettin Paşa, Miratı Hakikat, Haz: i. Miroğlu, Berekât Yy., İstanbul, 1983Mange Alyce Adythe, The Near Eastern Polıcy
ot the Emperor Napoleon III., The Unıversty of Illinois Press, Urbana,
1940
·
—
Marrıot R., The Eastern Ouestion An
Hıstorıcal Study İn European Dıplomacy, At The Clarendon Press, Oxford, 1951
·
—
Hason Herbert, Reflections and the Mıddle East Crısıs, Haquex,
Mounton, Paris, 1970
·
—
Maywesky General, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiği,
Matbaai Askeriye, İstanbul, 1330
·
—
Mithat Paşa, Tabsıratı İbret, Hilâl Mat.,
İstanbul 1325Miratı Hayret, Hilâl Mat., İstanbul, 1325
·
—
Mehmet Mansur, Rum Fetreti, Çamlıhan Mat.,
İstanbul, 1328
·
—
Mehmet Sefahattin, Bildiklerim, Hindiye Mat.,
Kahire, 1334
·
—
Miller William, The Balkans Roumanıa Bulgarıa Servıa and Montenegro, G,.P. Puthams Sons and Co., London, 1908
·
—
Mustafa Basri, Arnavutluk ve Buhranı Osmani, İstanbul, 1329
·
—
Mustafa Nuri Paşa, Netayiç ÜlVukuat, Haz:N.Çağatay, Türk Tarih
Kurumu Yy., Ankara, 1987
·
—
Narsen Of. Fndtjo, Armema and the Mear East, George Ailen and Unwın Ltd., London, 1928
—
Öke Kemal, İngiliz Casusu Prof. Armmus Vambery’inGizli Raporlarında II.
Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal neş., İstanbul, 1983
·
—
Öztuna Yılmaz, Türkiye Tarihi, C:12, Hayat kitapları,İstanbul,
1964
·
—
Pears Edwın, Turkey ant Its People, Menthuen Co. Ltd., London,1911 '
·
—
Pichön Jean, Cihan Harbi’nin Şark’a Ait Kaynakları, Çev'.H.C.
Yalçın, Kanaat K.evi, İstanbul, 1939
·
—
Rize Mebusu Esat, Adana’nın Kurtuluş Mücâdelesi Hatıraları, Ülkü Mat., İstanbul, 1934
·
—
Rostovsky Andreı A., Russıa and Europe 17891825,
Buk Unıversty Press, Durhamg N.C., 1947
·
—
Sait Paşa. Anılar, Haz:Ş.Kutlu, Hürriyet
Yy, İstanbul, 1977
·
—
Sami Sabit, Mısır’da Napolyon, Arakis Mat.,
İstanbul, 1327
·
—
SetonWatson Hugh, The Deciıne of Imperial Russıa 18551914,
Frederıch A.PRaegef, New York, 1961
·
—
SetonWatsön R.W., Dısraeli Gladstöne ant the
Eastern Ûuestion, Barnes and Noble İne., New York, 1,962
The
Rıse of Natıonalıty ın the Balkans, Hovvard Fertıng, New York, 1966
·
—
Seıgnobos Prof. Charles, Asrı Hâzırda Avrupa Siyasi Tarihi, Çev:A.Reşad, C:llll, Kanaat K.evi, İstanbul,T325
·
—
Sırma İhsan Sürreyya, Osmanlı Devleti’nin Yıkılışında Yemen
İsyanları, Düşünce Yy., İstanbul, 1980
·
—
Shannon R.T., Gladstöne ant the Bulgartan
Agıtatıon 1876, The Harvester Press, London, 1975
·
—
Shaw Stanfort J., Osmanlı İmparatorluğu ve
Modern Türkiye, C:lll,E Yy, İstanbul, 1982
·
—
Slade S. Aduphus, Kaptan Paşa, boğazici Yy.,
İstanbul, 1976
·
—
SmithMıchaei Llevvellyn, Anadolu Üzerindeki Göz, Çev:H.İnal,
Hürriyet Yy., İstanbul, 1978
·
—
Sosyal İsmail, Fransız İhtilâli ve TürkFransız Diplomasi
Münasebetleri 17891802, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara,
1987
·
—
Spagnolo John P., France and Ottoman Lebanon
18611914, The Mıddle EastCentre St., Antonys, College Oxford, Ithaca Press,
London, 1977
·
—
Staurianos L.S., Balkan Federatıon A
Hıstory of the Movement Toward Balkan Unıty ın Modern Times, Archon Books,
HanaderiConnectıcut, 1964 The Balkans 18151914, Holt, Rinehart and VVınston,
New York 1966
·
—
Sumner b.H., Peter the Great and the Ottoman
Empıre, Basıl Balckwell, oxford, 1937
A
Short Hıstory of Russıa, A Harvest Book, New York, 1949
Russıa
and the Balkans 18701876, At the Clarendon Press,
Oxford, 1949
·
—
Süleyman Penah Efendi, Penah Efendi Mecmuası (Mora
İhtilâli
Tarihçesi), Tarih Vesikaları Dergisi, Ç:ll, Sayı: 7,
Haziran 1942
—
Şanizâde Tarihi, C:4, Ceridei Havadis Gazatesi Mat., İstanbul, 1299
·
—
Şimşir Bilâl, Rumeli’den Türk Göçleri, C:lll, Türk Kültürünü,
Araştırma Enstitüsü Yy., Ankara, 1967
·
—
Şorel Albert, 18. Asırda Meselei Şarkiyye, Çev:Y.
Ziya Matbaai Hayriye, İstanbul, 1911
·
—
Tasmihcizâde, Girit Hatıraları, 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977
·
—
Tarihi Asım, C:l, Ceridei Havadis Gazetesi Mat.,
İstanbul, T.yok
·
—
Tarihi Lütfi, C:l, Matbaai Amire, İstanbul, 1292
·
—
Tıbawı A.L., Hıstory of Syrıa Includıng Lebanon
and , Palestıne, Macmıllan St., Martıns's Press, London, 0969
·
—
Tunalı Hilmi, Makedonya, Mazisi Hali İstikbâli, Kahire, 1326
·
—
Turan Mustafa, 31 Mart Faciası, Üçdal Neş.,
İstanbul, 1966
·
—
Türkgeldi Ali Fuat, Mesaili Mühimmei Siyasiye, C:IH, Türk Tarih
Kurumu Yy., Ankara, 1967
·
—
Ulubelen Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Mat.,. İstanbul, 1965
·
—
Uras Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yy., İstanbul, 1976
·
—
Us Hakkı Tarık, Meclisi Mebusan 1293 (1877) ZabıtCeridesi, C:l,
Vakit Mat., İstanbul, 1939
·
—
Üzer Tahsin, Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk
Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1979
·
—
Uzunçarşılı İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C:4, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1975
·
—
Yorg a, Osmanlı Tarihi, Çev:B.Ş. Saykal, 0:5, AnkaraÜniversitesi Yy., Ankara, 1948
SÜLEYMAN
KOCABAŞ ’IN VATAN
YAYINLARI’NDAN
ÇIKAN
KİTAPLARI
·
I
TÜRKİYE ÜZERİNE ERMENİ SERİSİ:
·
1
ERMENİ MESELESİ NEDİR NE DEĞİLDİR?
·
2
Tarihte ve Günümüzde TÜRKYUNAN MÜCADELESİ
·
3
Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna Yapılanlar TÜRKİYE VE İNGİLTERE
·
4
Avrupa
Türkiyesi'nin kaybı ve BALKANLARDA PANİSLAVİZM
·
5
Filistin İçin Mücadele TÜRKİYE ve SİYONİZM
·
6
Tarihte TÜRKLER ve ALMANLAR
·
7
Tarihte TÜRKRÜS MÜCADELESİ
·
8
Tarihte TÜRKLER VE FRANSIZLAR
II
TÜRKİYE’NİN SOSYAL VE SİYASAL DEĞİŞİMİ SERİSİ:
1
Kendi İtiraflarıyla JÖN TÜRKLER NEREDE YANILDI?
KONULARINDA
KAYNAK ESERLER OLAN BU KİTAPLARI MUTLAKA OKUYUNUZ
Dirân
Kelekyan, XIX. Asırda Tarihi Siyasi Umumi, Cihan Mat.,
İstanbul, 1329, s. 142143
B.
H. Sumner, Peter the Great and the Ottoman Empire, Basil Blackwell Oxford,
1937, s. 2728
Philip
P. Graves The Ouestion of the Straits, London 1912, s. 73
B.
H. Sumner, A Short History of Russia, A, Harvest Book, New York 1949 s. 227
İ.
Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C: 4, Türk Tarih Kurumu Yy.,
Ankara 1975, s. 70
Sumner,
Peter the Great..., s. 45
Ahmet
Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele,
Baha Mat., İstanbul, 1956, s. 45
David
MacKenzie, The Serbs and Russian Panslavizm 18711876,
Cornell University Press, New York, 1967, s. 47
Sumner,
Peter the Great..., s. 47
William
Miller, The Balkans Romania, Bulgaria, Servia and MOntenegro, G. P. Puthams
Sons and Co., Londan, 1908, s. 399400
Ahmet
Refik, Baltacı Mehmet Paşa ve Büyük Petro, Matbaai Hayriye, İstanbul, 1327, s.
65
Mehmet
Ağa Silahtar, Nusretnâme, C: 2, Haz: i. Parmaksızoğlu, M. E. Bak. Yy. İstanbul,
1962, s. 320
Richard
Davey, The Sultan and His Subject, Vol: 2, Chapman and Hail Ltd., London, 1897, s. İ27128
R;
Marriot The Eastern Ouestion and Historical Study in European Diptomacy, At the
Clarendon Press, Oxford, 1951, s. 144
Graves,
s. 7778
Davey,
s. 129
Edovart
Driault, Şark Meselesi, Çev: Nafiz, Muhtar Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1328,
s. 79
Süleyman
Penah Efendi, Penah Efendi Mecmuası (Mora İhtilâli, Tarihçesi), Tarih
Vesikaları Dergisi, C: II, Sayı: 7, Haziran 1942, s. 6667
Kâmil
Paşa, Tarihi Siyasi Devleti Âliyye’i Osmaniye, C: II, Matbaai Ahmet Ihsan,
İstanbul, 1325, s. 425
Edward
Creasy, History of the Öttoman Turks, Khayats, Beirut, 1961, s.391
Yılmaz,
Öztuna, Türkiye Tarihi, C: XI, Hayat Kitapları, İstanbul, 1964, s. 77
Derek
Hopwood, The Russia Presence in Syria and Palestine 18431919,
Glarendon Press, Oxford, 1969, s. 1112
Creasy,
s, 386
Mercİa
MacDermott, A History ûf Bulgaria 13931885, Frederıçha
Praeger Publisher, New York, 1962, s. 104
Albert
Sorel, 18. Asırda Meselei Şarkiyye, Çev: Y. Ziya, Matbaai Hayriye, İstanbul,
1911, s. 35
Prof.
Dr. A. Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, D. T, C. F. Yy.,
Ankara, 1970, s. 30
Uzunçarşılı,
s. 406407
Mustafa
Nuri Paşa, Netayiç ülVukuat, Haz: N. Çağatay, T. Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1987, s. 66
i. Hami Danişment, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C:4, Türkiye
Yayınevi, İstanbul, 1971, s. 44
Ahmet
Mithat Efendi, Kâinat, Kırkambar Matbaası, İstanbul, 1295, s. 182
Halim
Giray, Gülbeni Hanan Yahut Kırım Tarihi, Necmi istikbal Mat.,
İstanbul, 1322, s. 211212
Barbara
Jelavich and Charles, The Balkans, PrenticeHall İne.,
New York, 1965, s. 47
Ahmet
Cevdet Paşa, Tarihi Cevdet, C: 4 Haz: D. GündayM. Çevik, Üçdal Neşriyatı,
İstanbul, 1983, s. 1968
MacKenzie,
s. 3
M.
S. Anderson, The Eastern Ouestion, Macmillan Co., New
York, 1966, s. 4849
La
Gbrce, Çağlar Boyunca Yunanlılar, Belge Yy., İstanbul,
1986, s. 242243
S.
Aduphus Slade, Kaptan Paşa, Boğaziçi Yy., İstanbul,
1976, s. 31
MacDermott,
s. III
SetonWatson
Hügh, The Decline of Imperial Russia 18551914,
FrederickA. Praeger, New York, 1961, s. 301302
A.
Cevdet Paşa, C: 6, s. 2709
Kâmil
Paşa, C:2, s. 59
Gorce,
s. 286287
Kâmil
Paşa, C: 3, s. 59
Fahir
Armaoğlu, Siyasi Tarih 17891919, Ankara Ü. S. B. F. Yy.,
Ankara, 1961, s. 128
Andrei
A. Rostovsky, Russia and Europe 17891825, Büke University Press, Durham, N. C., 1947, s. 409
Şanizâde
Tarihi, C: 4, Ceridei Havadis Gazetesi Mat., İstanbul,
1299, s. 75
Gorce,
s. 282
Mehmet
Mansur, Rum Fetreti, Çamhhan Mat., İstanbul, 1328, s.
9
Ahmet
Rasim, Osmanlı Tarihi, C: 4, Matbaai Ebulziya, İstanbul, 1328, s. 17861787 ve M. Mansur, s. 9
A.
Rasim, C: 4, s. 1759
William
Miller, The Ottoman Empire 18011913, Cambridge
Historical Series, Cambridge, 1959, s. 339
Slade,
s. 252253
Barbara
Jelavich, The Ottotnan Empire the Great Powers and the Straits Ouestion 18701887, Indıano University Press, Blooming and London,
1960, s. 910
Anderson,
s. 170171
M.
Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C: I, Dergâh Yy.,
İstanbul, 1983, s. 29
Ebuzziya
Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, C: III, Kervan Yy.,
İstanbul, 1971,5.29
Ahmet
Cevdet Paşa, Marûzât, Haz: Y. Halaçoğlu, Çağrı Yy.,
İstanbul, 1980, s. 220
Abdurrahman
Şeref, Tarih Musâhebeleri, Matbaai Âmire, İstanbul, 1939, s. 137
Mithat
Paşa, Tabsıratı İbret, Hilâl Mat., İstanbul, 1325, s.
43
E.
Tevfik, C: II, s. 118
Mithat
Paşa, Tabsıratı İbret, s. 128
Mithat
Paşa, Miratı Hayret, Hilal Mat., İstanbul, 1325, s. 26
William
L. Langer, The Diplomacy of Imperıalizm 18901902,
Alfred A.
Knopf,
New York, 1972, s. 305
Ahmet
Mithat, Üssi İnkılâp, C: I, Takvimi Vakayı Mat.,
İstanbul, 1295, s. 188
A.
Cevdet, Marûzât, s. 223
Danişment,
C: 4, s. 298
Miller,
The Balkans...., s. 457
.
A. g. e.,s. 453
MacKenzie,
s. 10
Ali
Fuat Türk geldi, Mesaili Mühimmei Siyasiye, C: (II, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1967, s.1214
B.
H. Sumner, Russia and The Balkans 1870*1876, At the Clarendon Press, Oxford,
1949, s. 110
Bilâl
Şimşir, Rumeliden Türk Göçleri, C: II, Türk Kültürünü Araştırma Ens., Yy., Anakra, 1967, s. Lll
Issued
Historical of The Foreign Office, Historical Part: 2, Vol: İV, No:
22,
Bulgaria, s. 16
S.
C. B. ClairCharies, A Prophy Twelve Years Study of the Eastern Ouestion in
Bulgaria, Chapman and Hail, London, 1877, s. 231
Danişment,
C: 4, s. 247
Jean
Hasliph, Bilinmeyen Taraflarıyla Abdülhamid, Çev: N. Kuruoğlu, TokerMat., İstanbul, 1964, s. 67
Miller,
Ottoman Etnpire, s. 363364
A.
g. e., s. 461
Lütfi
Simavi, Devri İnkilâp, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1336, s. 2022
Şimşir,
C:ll, s. XCIV
A.
Şeref, s. 180
David
Harris, Britain and the Bulgarian Horrors of 1876, The Chicago
University
Press, Chicago, 1939, s. 27
Mahmut
Celalettin Paşa, Mırat ı Hakikat, Haz: I. Miroğlu, Berekât Yy.,
İstanbul, 1983, s. 82
R.
W. SetonWatson, Disraeli, Gladstone and the the Eastern Ouestion, Barnes and
Nobie İne., New York, 1966, s. 105
R.
W. SetonWatson, The Rise of Nationality in the Bâlkans, Howard Ferting, New
York, 1966, s. 105
Miller,
Ottoman Empire, s. 367
Stanley
LanePoole, Turkey, T. Fisher Unwin, New York, 1892, s. 361
Prof.
Dr. Yusuf Akcura, Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri, Türk Tarih Kurumu Yy., İstanbul, 1940, s. 23
Kurat,
Türkiye ve Rusya, s. III, 113
Dr.
Frıdtjof Narsen, Armenia and the Near East, George Allan and Unwing Ltd . London, 1928, s. 280281
Kurat,
Türkiye ve Rusya, s. 112
A.
g. e., s. 114
Prof.
Nikerland Krayiblis, Rusya’nın Şark Siyaseti ve Vilayeti Şarkiyye Meselesi,
Çev: H. Adem, Dersaadet Matbaası, İstanbul, 1332, s.
172173
Hakkı
Tarık Us, Meclisi Mebusan 1293 (1877) Zabıt Ceridesi, C: I, Vakit Mat., İstanbul, 1939, s. 172175
M.
K. |<rıkorian, Armenians in Time Service of the Ottoman Empire J8601908j
Roudledge and Kegal Paul, London, 1977, s. 6
Bilâl
Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri, Milliyet Gazetesi, 6 Nisan
1983, s. 5
Kemal
Öke, İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’in Gizli Raporlarında II. Abdülhamid
ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983, s. 104
Sultan
İL Abdülhamid’in Hatıra Defteri, Haz: i. Bozdağ, Kervan Yy.,
İstanbul,
1975, s. 55
.
Esat
Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yy.,
İstanbul, 1976, s. 424 (S. Kaprielyan, Ermeni Bunalımı ve Tekrar Doğuşu, 1905,
Boston,s. 75’den alınmıştır.)
Edward
Granville, Çarlık Rusya’sının Türkiye’deki Oyunları, Yarın Yy.,
Ankara, 1967, s. 17
Ermeni
Komitacılarının Amal ve Harekatı İhtilâliyesi, Matbaaı
Âmire,
İstanbul, 1332, s. 108
A.
g. e.,s. 105
A.
g. e., s. 9697
N.
Von Biscoff, Ankara Türkiye’de Yeni Bir Oluşumun İzahı, Çev: B.
Belge,
Ulus B. Evi, Ankara, 1936, p. 218
Hikmet
Bâyur, Türk İnkilâbı Tarihi, C: III, K: III, Türk Tarih Kurumu Yy.,1 Ankara, 1957, s. 7
Prof.
Charles Seignobos, Asrı Hâzırda Avrupa Siyası Târihi, Çev: A. Reşat, C: II,
Kanaat Kitaphanesi, İstanbul, 1325, s. 411
II.
Abdülhamid’in Hatıra Defteri, s. 56
Jean
Pichon, Cihan Harbi’nin Şark’a Ait Kaynakları, Çev: H. C.
Yalçın,
Kanaat K. evi, İstanbul, 1939, s. 137
Bayur,
C: III, K: İV, s. 130131
John
P. Spagnolo, France and Ottoman Lebanon 18611914, The
Middle East Centre St. Antonys, College Oxford, Ithaca Press, London, 1977, s.
8
Ahmet
Refik, Türkiye’de Katolik Propagandası, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası, No: 5,
(82), Eylül 1340, s. 259
Rusya,
17. asrın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin Hristiyan Tebaasının
"hamiliği” ve "kurtarıcılığımın şampiyonluğunu yapmağa başlamıştı. Bu
rolü daha önce Fransa üstlenmişti.
A.
g. e., s. 261
A.
g. e., s. 269270
G.
F. Abbott, Turkey, Greece and the Great Powers, Robert Scott
Roxburge
House Paternoster Row E. C., London, 1962, s. 21
.
Baron
Josep von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, C: 7, Haz: M. ÇevikE. Çelik, Üçdal
Neşriyat, İstanbul, 1983,, s. 125
A.
g. e., s. C:IX, s. 93
Süleyman
Kocabaş, Paris’in Doğu Yolunda Yaptıkları Tarihte Türkler veFransızlar, Vatan
Yy., 1990, Kayseri, s. 130131
Sami
Sabit, Mısır’da Napolyon, Arakıs Mat., İstanbul, 1327,
s.13
İsmail
Soysal, Fransız İhtilali ve Türk Fransız Diplomasi Münasebetleri 17891802, Türk Tarih Kurumu Yy, Ankara, 1987, s. 225
August
Fournier, Napoleon the First A Biogıraphy, Henry Holt and
Company,
New York, 1903, s. 1691 .
A.
Cevdet Paşa, C:lll, s. 1691
S.
Sabit, s. 23
A.
L. Tıbawi, A Modern Hıstory of Syria Includıng Lebanon and Palestine, Macmillan
St. Martın’s Press, London, 1969, s. 37
Enver
Ziya Karal, FransaMısır ve Osmanlı İmparatorluğu, Milli Mecmua B. evi., İstanbul, 1938, s. 115
Herbert
Mason, Reflectıons and the Middle East Crisis, Haguex, Mounton, Paris, 1970, s.
4344
S.
Sabit, s. 29
Tarihi
Asım, C:l, Ceridei Havadis Mat., İstanbul, T. Yok, s.
61
Karal,
FransaMısır..., s.108
A.g.e.,s.118
P.
H. Holt, Egypt and the Fertile Crescent A Political 15161922,
Cornell University Press, Ithaca, New York, 1967, s. 160
Kocabaş,
Türkler ve Fransızlar, s. 126
E.
Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C: V, Türk Tarih Kurumu Yy.,
Ankara, 1962, s. 101
Driault,
s. 106
Yorga,
Osmanlı Tarihi, Çev: B. S. Baykal, C: V, Ank. Ü. Yy.,
Ankara, 1948, s.125
Soysal,
s. 169
Elle
Kedourie, Avrupa’da Milliyetçilik, Çev: M. H. Timurtaş, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul, 1971, s. 87
Enver
Ziya Karal, Halet Efendi’nin Paris Büyükelçiliği 18021806,
Kenan B. evi, İstanbul, 1940, s. 57
L.
S. Staurianos, Balkan Federatıon A History of the Movement Toward Balkan Unıty
in Modern Times, Archon Books, HanadenConnecticut, 1964, s. 2324
İslâm
Ansiklopedisi, C: II, Tanzimat Maddesi, s. 713
Anderson,
s. 49
Miller,
The Balkans..., s. 413
Driault,
s. 106
Ahmet
Müfit, Tepedelenli Ali Paşa, Matbaai Ahmet İhsan, İstanbul, 1324, s. 8283
Driault,
s. 179
Wİlliam
St. Clair, The Greece Might Stili Be Free, Oxförd Unıversıty Press, London,
1972, s. 269272
Driault,
s. 167 ve Clair, s. 247
Jasques
Bainville, Fransa Tarihi, Çev: H. C. Yalçın, C: II, Kanaat K. evi, İstanbul,
1938, s. 437
Driault,
s. 174175 ve Yorga, s. 344
Seignobos,
C: III, s. 119
A.
g. e., s. 120
·
43)'
A. g. e., 143
Karal,
Osmanlı Tarihi, C: VI, s. 68
Edwin
Pears, Turkey and Its People, Menthuen Go. Ltd.,
London, 1911, s. 197
·
46)
L. S. Staurianos, The Balkana 18151914, Holt,
Rinehartand Winston, New York, 1966, s. 66
·
47)
A. J. Arbery, (Editör) Religion in the Middle East, Vol: I, Cambridge
University Press, Cambridge, 1969, s. 375
Yılmaz
Öztuna, Türkiye Tarihi, C: II, Hayat Yy., İstanbul,
1967, s. 197
Tayyib
Gökbilgin, Cebeli Lübnan Meselesi ve Dürziler, Belleten, C: X, Sayı: 3740, s.
675
Octave
Aubry, The Second Empire, J. E. Lippincott Co„ Philadelphia and New York, 1960,
s. 243 ve Driault, s. 261
Alyce
Adythe Manğe, The Near Eastern Polıcy of the Emperor Napoleon III., The Unıversıty of Illinois Press, Urbana, 1940, s. 92
Driault,
s. 264
Philip
K. Kıttı, Lebanon in History, Macmillan and Co., Ltd.,
New York, 1957, s. 440
Karal,
Oâmanlı Tarihi, C: VI, s. 74
Ahmet
Cevdet Paşa, Tezâkir (1320), Haz: B. S. Baykal, Türk Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1967, s. 163
Danişment,
C: IV, s. 188
A.
Cevdet Paşa, Tezâkir (1320), s. 114
Percy
E. Henderson, A Brjtish Officier in the Balkans, Seeley and Limited, London,
1909, s. 272
Tunalı
Hilmi, Makedonya, Mazisi, Hali, İstikbali, Kahire, 1326, s. 1415
Şimşir,
s. LX
M.
Celaleddin Paşa, s. 39
Abbott,
s. 322
Sait
Paşa, Anılar, Haz; Ş. Kutlu, Hürriyet Yy., İstanbul
1982, s. 63
Tasmihcizâde,
Girit Hatıraları, 1001 Temel Eser, İstanbul, 1977, s. 40
A.
g. e., s. 40
Jean
Levn, Daima Hilekâr, Çev: A. Reşat, C: I Kanaat Kitaphanesi,
1339,
İstanbul, s. 104
Uras,
s. 184 ve A. Cevdet, Tezâkir (2139), s. 120
Anderson,
s. 274
Prof.
Dr. Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 19191922, Türk Tarih
Kurumu Yy., Ankara, 1988, s. 181
Narsan,
s. 317
Gotthard
Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Çev: O. Köprülü, Türk
Tarih Kurumu Yy., Ankara, 1971, s. 47
Rize
Mebusu Esat, Adana’nın Kurtuluş Mücadelesi Hatıraları, Ülkü Mat., İstanbul, 1934, s. 120123
Süleyman
Kocabaş, Hindistan Yolu ve Petrol Uğruna yapılanlar
Türkiye
ve İngiltere, Vatan Yy., Kayseri, 1985, s. 18
Armaoğlu,
s. 190
Ahmet
Cevdet Paşa, Tarihi Cevdet, C: VI, s. 2997
Frank
Edgar Bally, British Policy and the Turkish Reform Movement 18261853,
Harvard Unıversty Press, Cambndge, 1942,s.55
Konstantin
Cukalas, Greek Tragedy,
A.
g. e., s. 26
Bayur,
C: III, K: III, s. 33
Michael
Llewellyn Smith, Anadolu Üzerideki Göz, Çev: H. İnal, Hürriyet Yy., İstanbul, 1978, s. 45
Kont
Carlo Sforza, Bir Italyan Politikacısının Kaleminden Kurtuluş Savaşı nın Bir
Tahlili, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 12, Aralık 1975, s. 5052
Smith,
s. 249
Karal,
Osmanlı Tarihi, C: 8,1988, s. 188
Anderson,
s. 184
R.
T. Shannon, Giadstone and the Bulgarian Agitation 1876, The Harvester Press,
London, 1975, s. 6869
·
14)
Harris, s. 133
Sultan
II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Hareket Yy.,
İstanbul, 1974, s. 150
Seignobos,
C: II, s. 417
Pichon,
s. 138
Bu
plan, tıpkı 1880 lı yıllarda Siyonistler’in Yahudi Devleti kurma planlarına
benziyordu.
Bilâl
Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenilerl, Milliyet
Gazetesi,
7 Nisan 1983, s.9
Langer,
s. 152
General
Maywesky, Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiği, Matbaai Askeriye,
İstanbul, 1330, s. 141
George
H. Hepworth, Through Ermenia on Horsback, E. P. Dutton, New York, 1899, s. 339342
Halil
Halit, Türk Hâkimiyeti ve İngiliz Cihangirliği, Yeni Mat.,
İstanbul, 1341, s. 26
Langer,
s. 159
,
İL
Abdülhamit, Devlet ve Memleket Görüşlerim, Haz: A. A. Çetin B. Yıldız, Çığır Yy., İstanbul, 1976, s. 101102
Ahmet
Saib, Tarihi Meşrutiyet ve Şark Meselesi Hâzırası, Gayret Kitaphanesi,
İstanbul, 1329, s. 55
Danişment,
C:4,s. 336
Mustafa
Turan, 31 Mart Faciası, Üçdal Neş., İstanbul, 1966, s.
II
Narsan,
s. 322
Levn.'C:
II, s. 181
Ihsan
Süreyya Sırma, Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları, Düşünce Yy., 1980, s. 8789
Mithat
Sertoğlu, Yemen Macerası, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı: 6, Haziran 1975, s. 36
·
33)
Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, s. 179181
·
34)
George Antonıus, The Arap Awakenıng, Hamish Hamilton, London, 1938, s; 175
Ömer
Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi 19081918, Ank., Ü. S. B. F. Yy., Anklara, 1982, s. 68
Celal
Tevfik Karasapan, Filistin ve Şarkül Ürdün, C: I, Ahmet Ihsan Mat., İstanbul, 1942, s. 123
Berthe
GeorgesGaulis, Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği, Rado Yy., İstanbul, 1981, s. 4142
Britain
Cooper Busch, Britain Indıa and the Arabs 1914*1921, Unıversıty of California
Press, Berkeley, 1917, s. 57
A.
g. e., s. 5758
Kazım
Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl
İdare
Ettik?, Tecelli Mat., İstanbul, 1937, s. 4142
A.
g. e.,ş. 61
A.
g. e.,s. 62
Pichon,
s. 152
Antonıus,
s. 159
A.
g. e., s. 171
Busch,
s. 9192.
Antonıus,
s. 1Ş4
A.
g. e., 189192
Anderson,
s. 337
Antonıus,
s. 199
Willy
Bourgeois, Lawrence, Çev: N. Kuruoğlu, Rektur Kitap Servisi, İstanbul, 1967, s.
30 .
A.
g. e., s. 35
Antonıus,
s. 216
Anderson,
s.339
Cemal
Kutay, Sohbetler, Sayı: 10, Eylül 1969, s. 74
Bourgeoiş,
s. 100
Cemal
Kutay, L.awrence Karşı Kuşcubaşı, Kalem Mat.,
İstanbul, 1978,
s.
ıı
:
KnightySimpon,
Lawrence’in Gizli Hayatı, Sebil Yy., İstanbul, 1978,. s. 190
Laurence
Evans, Türkiye’nin Paylaşılması 19141924, Çev: T. Alanay, Milliyet Yy., İstanbul, 1972, s. 219
Ömer
Lütfi Barkan, Türkiye’nin Toprak Meselesi, Gözlem Yy.,
İstanbul 1980, s. 400
Staurianos,
The Balkan Federâtİon..., s. 1516
Prof.
Mehmet Ali Aynî, Milliyetçilik, Maarif B. evi, İstanbul, 1943, s. 260269
Barbara
Jelavich, The Establishment of the Balkan National States 18401920,
Unıversıty of Washington Press, Washington, 1977, s. 27
Armaoğlu,
s. 139
Seignobos,
C:2, s. 442
Anderson,
s. 59
Tarihi
Lütfi, C: I, Matbaai Âmire, İstanbul, 1292, s. 110112
Lord
Stratfort Cannıng, Türkiye Hatıraları, Çev: C. Yücel, Türkiye iş
Bankası
Yy., Ankara, 1959, s. 41
Langer,
s. 306
Staurianos,
The Balkans..., s. 100
Gab’riel
Hanovi, 191213 Balkan Harbi ve Avrupa, Çev: R. Rıfkı, Artin Asadoryan Mat., İstanbul, 1332, s. 25
Süleyman
Külçe, Osmanlı Devrinde Arnavutluk, Ticaret Mat.,
İzmir, 1941, s. 278
Constantine
Cheknezi, Albania Part and Present, The Macmillan Co.,
New York, 1919, s. 74
Stanfort
J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, 0: 2, E Yy.,
İstanbul, 1982, s. 347
Erneşt
Christİan Helmreich, The Diplömacy of the Balkan Wars 191213, Harvard Unıversıty
Press, Cambridge, 1938, s. 45
Mustafa
Basri, Arnavutluk ve Buhranı Osriıani, İstanbul, 1329, s. 100
Mehmet
Sefahattin, Bildiklerim, Hindiye Mat., Kahire, 1334,
s. 54
Langer,
s. 312
Helmreiçh,
s. 36
Langer,
s. 313
Driault,
s. 371
Jelavich,
The Balkan Federation..., s: 133
Anderson,
s. 270
Langer,
s. 313
A.
g. e., s.314
H.
N. Brailsford, Macedonia its Races and Their Future, Methen and Co., London, 1906, s. 120137
Erol
Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Yaylacık Mat.,
Ankara, 196.5, s. 58
Tahsin
Üzer, Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Türk tarihKurumu Yy., Ankara, 1979, s. 85 ,
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar