DİNLERDE MEHDİ TASAVVURLARI
Kur’ân-ı
Kerim’e göre ahir zamanda beklenen Mesih veya mehdi gelmiştir, ismi de Hz. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve
sellem)’dir.
Mehdi inancı zamanımızın ve geçmişin büyük dinlerinde
görüldüğü gibi, ilkel dinlerde de görülmektedir. Bu inanç tarihin çeşitli
devirlerinde dinî-siyasî hareketlerin enerji kaynağı olmuştur. Günümüzde de dünyanın çeşitli yerlerinde ve çeşitli
dinlerinde etkisini göstermektedir. Ülkemizdeki çeşitli dînî cereyanlarda da bu
inancın büyük rol oynadığına, onların enerji kaynağını teşkil ettiğine şahit
oluyoruz. Güncel önemini geçmişte olduğu gibi günümüzde de koruyan bu önemli
konu hakkında, ülkemizdeki çeşitli dînî yazılarda dogmatik bilgilere tesadüf
ediliyorsa da konuyla ilgili köklü, bilimsel araştırma eserlerine rastlamak çok
güçtür.
Ancak Hristiyanlığın kendisi mehdi (Mesih) inancı
ve tasavvuru üzerine bina edildiği için Hristiyan âlimlerince bu konu üzerinde
fazlaca durulduğuna şahit oluyoruz. Fakat bu çalışmalar genellikle
Yahudilik ve Hristiyanlıktaki Mesih inancı etrafında yoğunlaştığı
görülmektedir. Bununla beraber, az sayıda da olsa bazı araştırıcılar diğer
dinlerdeki mehdilik inançlarını araştırmışlar ve temel kaynaklarını kendi
dillerine tercüme etmişlerdir.
MEHDİ KAVRAMI
Mehdi kavramı çeşitli dinlerde ve dillerde muhtelif
kelimelerle ifade edilmektedir. İlkel din mensuplarından Yeni Gine halkı
bekledikleri kurtarıcının Mensren olduğunu söylerler. Ancak
Avrupalı araştırıcılar mehdi inancım ve mehdilik hareketlerini içine alan bir
kavram olarak Yeni Gine yerlileri kültürü için “Kargo-Kültü”
deyimini kullanmışlardır. Kargo, “gemi yükü” anlamına gelmektedir.
Yerliler de bir kült kahramanının ata ruhları ile beraber, zenginliklerle dolu
bir gemi ile istikbalde geleceğine ve kendilerini yabancı hâkimiyetinden
kurtararak refah ve selâmet yolunu göstereceğine inanıyorlardı. Kuzey Amerika
yerlilerinden Algonkin’lerin Montagnai kabilesinin müstakbel
kurtarıcısı, efsanevi kült kahramanları olan Tsekabec'dir.
Fakat bu isim Montagnai kabilesi dışında kullanılmaz. Batılı araştırıcılar
Kuzey Amerika yerlileri arasındaki mehdi inanç ve hareketlerinin genel ifadesi
olarak “Ghost-Danc” deyimini kullanmışlardır. Buna gerekçe olarak
da yerlilerin, kült kahramanlarım, ilkel mehdilerini davet ve bekleme esnasında
ibadet olarak bol bol dans etmeleri ve eğlenmeleri gösterilmektedir. Bu iki
deyimin dışında mehdi kavramını ifade eden başka kelimelere rastlamıyoruz.
Eski Amerika yerlilerinden Azteklerde müstakbel
kurtarıcı, İlâhî hükümdar Quetzalcoatl’dır. Kelime ‘yeşil
tüylü, kanatlı yılan” anlamına gelir. Maya’lardaki
karşılığı ise “Kukulkan”dır. Kendisine Tanrı olarak inanıldığı gibi
istikbalde geleceğine, kendilerini düşmanlardan kurtararak ilâhî adaleti hâkim
kılacağına inanıyorlardı.
Eski Mısırlılarda mehdi, Tanrı Re’nin
göndereceği Ameni isimli bir hükümdar olacaktı. Bu müstakbel
hükümdarda mehdi tasavvuru görülüyorsa da, henüz özel bir kavram gelişmemiştir.
Hindularda mehdi kavramı çok gelişmemiştir. Ahir
zamanda geleceğine inanılan muhteşem hükümdar mehdi Kalki’ dir.
Kalki kelimesi Arya dilinin bir ürünüdür. Bazan “Kalkin” veya
“Kalkih” olarak rivayet edilir. Hindologlara göre bu kelime Arya dilindeki "kir,
leke” veya “herhangi bir şeyi kirletmek” anlamına
gelen “kalka” kelimesinden türemiş olmalıdır. Bu kirletme veya
kirlenme “günah işleme, günah” mânâsını da ihtiva eder.
Eğer bu tâbir başlangıçtan beri müstakbel bir mehdi için kullanılmışsa, o zaman
“kalki” kelimesi dysphemik (Psikolojide herhangi bir konuşma bozukluğu ..) bir
tâbirdir. Yani dünyanın kirlerini, günahlarını (kalka’yı) temizleyecek kimse
olarak, bu isim kendisine verilmiştir. Kalki kelimesi tarihi bir isim de
olabilir. Rama veya Krişna, Vışnu’nun geçmişteki avataraları
[1]olduğu, gibi, Kalki de
Vişnu’nun müstakbel avatarasıdır. Cayna’lara göre dünyanın çöküş devirlerinde
kötü krallar, (kalkiler ve upakalki’ler) gelecek ve bunlar Kutsal
Cayna müminlerini tâkip edip, eziyet edeceklerdir. Tabir Vişnuizm’den
çıktıysa, bu kelimenin Caynalarca ters anlamda kullanılmasının izahı açıktır:
Vışnucularla Vayşavalar arasındaki düşmanlık olmalıdır.
Budizmde mehdi kavramım ifade eden kelime “Maytreya”
dır. Sanskritçe “mâyitr” kelimesinden türemiştir. Mâytrî kökü
dostluk, merhamet, Maytreya kelimesi ise merhametli, sevimli anlamındadır.
Kelime bunlara ilâveten “takdis olunmuş, mesut, hamdeden”
mânâlarını da ihtiva eder. Kelime çeşitli dillerde telâffuz değişikliklerine
uğramıştır: Singalce “maytri”, Siamca “metray” Moğolca “maydari”,
Japonca “miroko” gibi. Maytreya için Çinliler “mi le phu sa”
veya “tse shi” Tibetliler de “Byamps pa”(telâffuzu:
campa veya çampa) kelimesini kullanırlar. Maytreya mehdinin soyadıdır. Esas,
yani ön ismi ise “yenilmez, şefaatçi” anlamına gelen Ayita
olacaktır.
Mehdi tasavvuru Konfuçyanizm ve Taoizmde de görmekle
beraber bu tasavvuru ifade eden özel bir kelimeye rastlanılmamaktadır. Mehdi
büyük bir aziz, kutsal bir kimse olacaktır, fakat henüz isim belli değildir.
Mecusîlikte ise mehdi kavramım ifade eden kelime “saoşyant”dır.
Kelime, ‘yardımcı, yardım edici” anlamına gelir. Yasna LXI,5, de şöyle
bir beyit de vardır: “Saoşyantlar olarak druy”u (yalanı, kötülüğü)
bertaraf edeceğiz. Onu dünyanın yedi bucağından süreceğiz” Istılah olarak ise
bu kelime, âhir zamanda gelip yeryüzünde ilâhı adaleti hâkim kılacağına
inanılan, Zerdüşt soyundan bir kurtarıcıyı, bir hükümdarı ifade için
kullanılır.
Yahudi ve Hristiyanlıkdaki mehdi tasavvurunu ifade
eden Mesih kelimesi, İbranca (ham)maşîah ve Aramca meşiha
kelimelerinin Arapça şeklidir. Kelime “yağ sürülmüş, mesh edilmiş,
temizlenmiş” anlamına gelir. Bu kelimenin Avrupa dillerindeki karşılığı
(maşiah’nın Yunanca tercümesi olan) “christos” tabirinden türemedir. Başlangıçta mesih
tâbiri İsrail Kralları için kullanılırken, sonradan başrahip ve rahipler için
de kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü krallar tahta çıkarken, başrahip ve
rahipler de tayinlerinde kutsal yağ ile mesh ediliyorlardı. Bu tür bir törenle
onlara özel bir güç ve kutsiyetin geçtiğine, inanılıyordu. Hatta daha sonraları
peygamberler de mesh edilmeye başlandı. Yâni mesh işlemi Tanrı ile yakından
ilgili herkese yapılıyordu. Bütün bunlardan, “mesih” kelimesinin Tanrı ile
yakından ilgisi olan kimseler için kullanıldığı sonucu çıkmaktadır.
Bu eserde incelemek üzere ele aldığımız “mesih”
kelimesinin ıstılah mânası yukarıdaki tarihî anlamları da kapsamakla beraber, âhir
zamanda Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilecek ve yeryüzünü hâkimiyeti altına
alarak, insanlara doğru yolu gösterecek bir peygamber veya dînî lider
şeklinde tarif edilebilecek özel bir anlamı da ihtiva etmektedir. Kelime âhir
zamana yönelik manasını, Fohrer’e göre Babil esaretinden sonra, Rehm ve Zobel’e
göre Hristiyanlıktan bir kaç asır önce, Gressmann’a göre Hristiyanlıkla beraber
kazanmıştır.
Müslümanların kullanmış olduğu mehdi kelimesi
Arapça bir kelimedir ve “hadâ” kökünden türemiştir. Bu kök “birine yol
göstermek, birini doğru yola veya doğru inanca sevk etmek mânâsına gelir.
Allah Teâlâ’nın isimlerinden el-Hâdî
kelimesi de bu kökten türemiştir. Hidayet edici, kurtuluşa ulaştırıcı, rehber
anlamındadır. El-Mehdî kelimesi ise “kendisine rehberlik edilen”
demek olup, Allah Teâlâ tarafından yol gösterilen, yani hususî bir
tarzda Allah Teâlâ’nın hidayetine nâil olan kimse veya kişi mânâsına
gelmektedir. Hz Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme de, insanlara doğru
yolu gösterdiği, Tanrıya kulluk etmeye çağırdığı için “mehdi” lâkabı
verilmiştir. Istılah olarak ise, âhir zamanda Allah tarafından
gönderileceğine ve Müslüman bir dünya imparatorluğu kuracağına inanılan bir
şahıs, bir hükümdardır.
Yukarıda açıkladığımız çeşitli dinlerdeki mehdi
kavramını ifade eden kelimeler arasında etimolojik bir benzerlik bulmak mümkün
değildir. Hepsi de kavram olarak âhir zamanda geleceği tasavvur edilen bir
kurtarıcıyı ifade etmekle beraber kelime anlamlan birbirlerinden ayrılmaktadır.
Mensren, Mesih, Mehdi ve Maytreya gibi “M” harfi ile başlayan
kelimelerin aynı mefhumu ifade etmeleri ise, bir tesadüf olmalıdır. Aynı
kavramın çeşitli dinlerdeki muhtelif ifadeleri, mehdi tasavvurlarının
birbirlerinden ayrı, her dinin kendi içinde doğuşunun bir işareti olabilir.
MEHDİ İNANCININ MENŞEİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
Hristiyan dininin temelini mehdi inancı teşkil ettiği
için mehdilik inancının kökleri ve gelişmesi konusu batılı araştırıcılar
tarafından büyük ilgi görmüştür. Bu konunun tekrar araştırılması gâyemiz
olmadığı için daha önce yapılan çeşitli araştırmaların neticesi olan iki ana
görüşü kısaca zikretmekle yetineceğiz:
a)
Mehdi inancının ilk defa Sümerlilerde doğduğu, Babillilerde ve Mısırlılarda
gelişmeye devam ettiği ve bu iki kanaldan dünyaya yayıldığı teorisidir. Bu
görüşün tek temsilcisi olan Alfred Jeremias, mehdi inancının izlerini
Sumerlilerde ve Babillilerde görmüş ve diğer dinlerdeki mehdi inançlarının
doğuşuyla bağlantılar kurmuştur. Jeremias’a göre, amanın günden güne kötüleşeceği,
günahların dünyayı saracağı, halkın beklediği kurtuluşu ise, Tanrının kendisi
veya göndereceği bir hükümdarın gerçekleştireceği, dünyayı tekrar düzelteceği
inancı Mezopotamya’da yaygındı. Bu sebeple Kral I. Sargon (M.Ö. 2350 yılları)
kendini beklenen hükümdar olarak ilan etmiş ve kendisi hakkında efsaneler
söyletmişti. Aynı şekilde Hamurabi de (M.Ö. 1728-1686) beklenen kurtarıcının
kendisi olduğunu ve Tanrı Şamaş’ın oğlu olarak dünyaya geldiğini açıklamış,
ülkede adaleti hâkim kılmanın, kötüleri ve zâlimleri yok etmenin kendi vazifesi
olduğuna inanmıştı. Taraftarları onun ölümünden sonra tekrar geri dönmesini
beklemişlerdi.
Mezopotamya’daki bu inanç, M.Ö. 2000 yıllarında
Mısır’ı tesiri altına almıştır. M.Ö. 1950 yılından kalma bir papirüs metnine göre
Kral Snefru kâhinine Mısır’ın istikbalini sorduğunda, kâhin önce zamanın günden
güne kötüleşeceğim, Mısır’ın başına büyük felâketler geleceğini, nihayet
güneyden çıkacak Ameni isimli hükümdarın Mısır’ın kaderini değiştireceğini,
adaleti hâkim kılacağını haber vermiştir. Gerçekten tarihte ilk defa istikbale
yönelik bir bekleyişi Mısır’da görüyoruz. Jeremias’a göre bu inanç Mısır'dan
İsrailoğullarına, Babil’den İran’a oradan da Hindistan’a geçmiştir. Daha önce
Çin’de bir hidayetçi görüş yok iken, Budizm’in Çin’e yayılmasından sonra
Konfuçyanizmde bir mehdi tasavvuru görülmüştür.
W. Staerk ise Jeremias’ın genel görüşüne itiraz
etmemekle beraber, mesih inancının Yahudiliğe Mısır’dan değil, Mecusilikten
geçtiğini iddia etmektedir. Staerk’e
göre bu tesir, Yahudilerin Mecusilikteki mehdi inancını aynen benimseyerek
değil, ancak inancın ilk elementlerini alarak ve kendi içerisinde geliştirerek
olmuştur. Bu tesir Mecusi halk inancının Yahudiliğe tesiri olarak da
değerlendirilebilir.
Jeremias’ın mehdi inancının Yahudilikteki menşei
görüşüne itiraz edenlerden biri de Hugo Gressmann’dır. Der Messias isimli
eserinde Yahudilerin mesih inancını Mısırlılardan değil, Amurrilerden almış
olabileceklerini iddia etmiştir. Gressmann’a göre Yahudiler Amurrilerden ilk
hükümdar tasavvurunu almışlar ve Melhizedek’i ilk Kudüs hükümdarı olarak
kabul etmişlerdir. Bu ilk hükümdar tasavvuru son hükümdar tasavvurunu doğurmuş
ve bu tasavvurdan Yahudilik içindeki mesih inancı ortaya çıkmıştır.
b)
Mehdi inancının kökleri hakkındaki ikinci görüşe göre ise, mehdi inancı her
dinin kendi içinde, kendi tarihî, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre
doğmuş ve gelişmiştir. Bir dindeki mehdi inancının diğer dindeki mehdi inancına
etkisi yoktur. Hinduizm, Budizm ve Zerdüştîlikteki mehdi inançları konusunda
kıymetli araştırması bulunan Abegg’e göre, Hinduizm’de mehdiliğin menşei Tanrı
Vişnu’nun müstakbel avatarası inancıdır. Budizm’de ise Buda Şakyamunî’den önce
Budaların dünyaya geldiği gibi, istikbalde de bir Buda’nın geleceği tasavvuru
bu inancı doğurmuştur. Bunda Bodisatva (Bodhisattva) inancının da rolü
olmuştur. Zerdüştîlikteki mehdi inancı ise kurucusunun şahsiyetiyle yakından
ilgilidir. Köklerini Avesta’ın çekirdeği sayılan Gathalar teşkil eder.
Yahudilikteki mesih inancı da, Martin Relim, Lorenz
Dürr ve Hocam H. J. Schoeps’e göre, kendi içinde Kral Dâvud özleminden ve
Tanrı’nın ona, hükümdarlığının ebedi olacağı hakkındaki vaadinin istikbalde
gerçekleşeceği ümidinden doğmuş bu inancın ortaya çıkmasında dış dünyanın
tesiri olmamıştır.
İslâmiyet’teki mehdi inancı, İbn Haldun ve
Margoliouth’a göre ise, Hulefa-i Râşidîn devri sonundaki Müslümanlar iç
harbinin tarihî ve psikolojik neticesidir. Mehdi ismi ilk defa Muhtar b. Ebî
Ubeyd es-Sakafî tarafından Muhammed Hanefi adına kullanılmıştır.
DİNLERDE ZAMAN TASAVVURU
Dînî tecrübede mekân kadar zaman da önemlidir. Çeşitli
dînî telâkkiler, görüşler ve münâsebetler zaman içinde teşekkül etmekle ve
gerekirse fiîle dönüşmekte, dolayısıyla kutsal zaman tasavvuru da ortaya
çıkmaktadır. Zamanın başlangıcı ve sonu problemi, eski yüksek dinlerde de
görüldüğü gibi, çok eskilere dayanır. Eski Mısır’da her firavunun tahta
çıkışında yeni bir devrin başladığından söz edilirdi. M.Ö. 14.yüzyılda
IV.Amenophis (Echnaton) bu telâkkî doğrultusunda kendi hükümranlığı ile yeni bir
dünya devrinin başladığını ileri sürmüştü. Artık her tahta çıkışta, dünyanın
bir devri arkada kalıyor ve yenisi başlıyordu. Yeniden başlama fikri insanlara
daha sevimli geliyordu. İlâhî senelerin sonsuzluğunda bir devir bitiyor, daha
ümit vericisi başlıyordu.
Bu dünya devirleri öğretisinin en eski sistemleşmiş
şeklini Sümer dini metinlerinde görüyoruz. Buna göre insanlık tarihinin iki
devri vardır. Bunlar tarihen birbirini tâkip eden hükümdarlıklardır. Birinci
devir, hükümdarlığın gökten inmesiyle başlar ve Tufan’a kadar 241.200 sene
sürer, yânî bir kaosla, tufanla son bulur. Bundan sonra ikinci devir
başlamıştır. Bu yeni devir insanlarının kaderi de birincilerinkinden farklı
olmayacaktır. Yani dünya devirleri bir ahenk içinde başlıyor, ardından bir lânet
devir geçiriyor ve tekrar rahmet devrine dönüyor. Tabîi bunun temelinde takvim
yılındaki ölüm ve hayatın ebedi ahengi bulunmaktadır. Kışı, bahar ve yazın
tâkip ettiği gibi, insanlığın ve tabiatın bozulmasını da yeni bir yenileme
devri tâkip edecektir. Bu bir dâirevî dönüştür. Her devir yaratılışla başlar,
bir kaos, bütün elementlerin karışması ve bir kıyametle son bulur.
Eski Amerika yerlilerinden Aztekler’e göre dünyamız
yaratılışından bu yana tabiat felâketleri ile son bulan dört devir geçirmiştir.
Birincisi “su güneşi”, su felâketi ile yani
tufanla,
İkincisi “kaplan güneşi”, kaplanların güneşi
yemesiyle,
Üçüncüsü “ateş güneşi”, gökten ve volkanlardan
gelen ateş ile,
Dördüncüsü “rüzgar güneşi”, fırtına ile dünya
devirleri son bulmuştu.
Şimdiki dünya devri ise sonuncu olup, zelzele ile
nihayete erecektir. Her ne kadar daha önceki felâketlerde tanrılar yeni bir
dünya görmek için fiîlen yardım etmişlerse de, bu defa böyle bir yardım
olmayacak ve dünya yenilenmeyecektir.
Hinduizmin zaman tasavvuru dairevîdir.[2] Kâinatın yaratıcısı Tanrı Brahma’nın hayatı
311.040.000.000.000 Brahma senesi sürer. Bu uzun süre de birbirini tâkip eden
gece ve gündüzlere ayrılır ve her biri kalpa ismi verilen uzun
sürelerden oluşur. Bir kalpa 4.320.000.000 senedir. Her bir kalpa da bin büyük
dünya yaşını ihata eder. Bunlardan her biri de yuga ismi verilen dört
devreye ayrılır. Sırasıyla: Krita-, Tretâ- , Dvâpara- ve Kaliyuga olarak
isimlendirilirler. Yine sırasıyla süreleri 4000, 3000, 2000, 1000 Tanrı yılı
devam eder. Bir Tanrı yılı ise 360 insan yılıdır. Her bir yuganın onda biri
kadarı doğuş ve onda biri kadarı da batış süresidir. Bunlardan Kritayuga
başlangıç ve altın devridir. İnsanlar bu devirde 4000 sene yaşarlar. Kast
ayrımı ve çalışma yoktur. Arzu ettiklerini hemen önlerinde bulurlar Fakat
zaman günden güne kötüye gider ve nihayet kaliyuga gelir. Şimdi biz bu
devrin sabah kızıllığında bulunuyoruz. Yaşadığımız Mahayugada; Kaliyuga
Krişna’nın ölümü M.Ö. 17 Şubat 3102 dir. Bununla kaliyuganın sabah kızıllığı
başlamıştır. Artık gün günden daha kötü gelecektir. İyi bir devir için biz daha
binlerce yıl bekleyeceğiz. Kaliyuga Mehdi Kalki ile sona erer ermez
dünyanın kaderi hemen değişecek, bozulan ilişkiler ideal şekliyle kritayugada
geri dönecektir. Yağmurlar zamanında yağacak, burçlar saadet durumunu
gösterecek, gezegenler normal nizamına dönecek, eşya ilk halini alacaktır.
Budizm’in zaman tasavvurunda ise, Hinduizm’ın
yugasının yerini kalpalar alır. Zaman dört asankhya-kalpaya (sayısız
kalpalara) ayrılır. Fakat Budizm’de varlığın ezeli başlangıcı fikri
yoktur. Yükselme ve gerileme zamanları periyodik olarak birbirlerini
tâkip ederler. İçinde bulunduğumuz zaman gerileme devridir. Artık gün günden
kötü gelmektedir. Bu durum daha bir süre devam edecek ve insanların ömürleri
kısalarak on seneye kadar inecektir. Bundan sonra zaman tekrar düzelmeye
başlayacak ve ömürler uzayarak 80.000 seneyi bulacaktır. Dünyadan hastalık ve
yokluk kalkacak, etraf güllük gülistanlık olacaktır.
Mecusilerce dünyanın ömrü 12.000 yıldır. Zaman dairevi
değil, doğrusal (lineal)dır. Bir defaya mahsus olarak bir doğrultu
istikâmetinde akar gider. 12.000 sene dört eşit parçaya ayrılmıştır. Zerdüşt’ün
kendisi 6000 yılında dünyaya gelmiştir. Bundan sonra her bin senede
oğullarından biri dünyaya gelecek ve öğretiyi yenileyecektir. Nihayet âhir
zaman diyebileceğimiz üçüncü bin yılın sonunda mehdi Saoşyant dünyaya gelecek
ve onun bin yıllık hükümranlığından sonra hâkimiyet Ahuramazda’ya teslim
edilecek ve âhiret hayatı başlayacaktır.
Yahudilerce dünya devirleri ve tarih anlayışı, zamanın
bir doğrultu boyunca akıp gitmesi şeklindedir. Dünyanın sonunda beklenen
kıyamet de bu akan zamanın sonunda meydana gelecektir. Hatırasını yaşadıkları
evvel zamanın saadet devri, âhir zamanda aynen tekrar etmemekle beraber kendisine
has yeni bir saadet devri gerçekleşecektir. Bu saadet devri doğrudan doğruya
mesihin tezahürüne bağlıdır; dünyanın sonuna kadar devam edip kıyametle
son bulur.
Yahudi âlimlerine göre, haftanın yedi gün olduğu gibi
dünyanın genel ömrü de her günü bin sene olan yedi gündür. Bunun altı günü
çalışma, yedinci günü dinlenmedir. Aynı şekilde dünyadaki hata faal şekilde
6000 senedir, yedinci bin ise sâkin geçecektir. Çünkü insanların devri altı bin
yıldır, yedinci bin yıl ise sabatın (cumartesinin) karşılığıdır ve o rabbindir.
Eliyyahu ekolüne göre dünyanın ömrü olan altıbin senenin ilk iki bin senesi
karışıklık devri, ikinci iki bin senesi hikmet ve şeriat devri, üçüncü ikibin
senesi ise mesih devridir. Fakat insanların fazla günahlarından dolayı bu
sürenin bir kısmı iptal edilmiştir. Dünyanın süresi 4250 yıldan daha az
olmayacak ve sonunda mesih görünecektir. Kıyamet ise yedinci binin geçmesiyle
kopacaktır.
Hristiyanlıktaki zaman tasavvuru Yahudilerinkine
benzemekle beraber, Âdem ve Mesih tasavvuruyla da birleştirilmiştir. Çünkü yaratılış
ve hidâyet, Âdem ve Mesih aynı fikre aittirler. Zamanın başı ve sonu
aynıdır. Haggada’ya göre Âdem altıncı günün dokuzuncu saatinde cennete
yerleşmiş ve oniki saatte de günah işleyerek cennetten sürülmüştür. Buna uygun
olarak İsa Mesih de dokuzuncu saatte cennete girmiştir. Çünkü İsa altıncı
saatte çarmıha gerilmiş, üç saat cehennemde kalmış ve ondan sonra cennete
girmiştir. Evvel ve âhir zamanı birleştiren gün Cuma günüdür. Âdem ve Havva
Cuma günü cennetten çıkarılmıştır. Mesih de Cuma günü mezara konmuş ve o,
Âdem’i işlediği günahtan kurtarmak için cehenneme inmiştir. Âdem Cuma günü
dokuzuncu saatte cennetten dünyaya indirilmiş ve Mesih de Cuma günü dokuzuncu
saatte çarmıhtan toprağa indirilmiştir. Âdem yaratıldığı gün olan Cuma günü
ölmüştür. Ölümü, cennetten çıkarıldığı ay olan Nisan’ın 14. günü, dokuzuncu
saatte olmuştur. Bu saat İsa Mesih’in de ölüm saatidir. Evveliyattaki sulh ve
sükûn devri, âhir zamanda da tekrar edilecektir. Ahir zaman evvel zamana
uyacaktır. Tabiat hadiselerindeki, hayat-ölüm-hayat sırrı, kaos içine düşen
eski âlemin Mesih ile yeniden yaratılması şeklinde dünya devirlerinde tezahür
edecektir. Hristiyanlardaki bu zaman spekülasyonu Staerk’e göre Hinduizm’in
avatara öğretisinin İran yoluyla Hristiyanlığa tesiridir.
İslâmiyet’e göre, zamanın başlangıcı olduğu gibi, bir
sonu da olacaktır. Dünya altı günde yaratılmıştır. Âdem ile beraber dünyada
insanlık tarihi başlamıştır. Ne kadar süreceğini Allah’tan başka kimse bilmez.
Hz.Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin peygamberler zincirinin son halkası
olması, dünyanın ömrünün azaldığının bir işaretidir. Onunla âhir zaman
başlamıştır. Dünyanın sosyal nizamı günden güne kötüye gidecektir. Bir müddet
Mehdi hükümranlığı ile düzelecekse de, onu süratle geriye gidiş tâkip
edecektir. Dünyadaki son Müslümanın ölmesiyle de kıyamet kopacaktır. Bunu haşir
ve âhiret hayatı tâkip edecektir.
Yukarda ana hatlarıyla ele aldığımız dinlerdeki zaman
tasavvurlarını özetlersek:
1.
Bazı dinlerde zaman rahmet-felaket devirleri olarak, dairevî bir şekilde
ebediyen tekrar eder.
2.
Bazı dinlere göre de zaman bir doğrultu istikâmetinde, rahmet devrinden
felâket devrine doğru bir defaya mahsus olmak üzere akar gider ve kıyametle son
bulur.
3.
Bütün zaman tasavvurlarına göre, devirler bir felâket veya kıyametle son
bulur.
4.
Dâima felâket devrini kapayacak veya kıyametten önce bir ıslahat
hareketinde bulunacak bir şahıs tasavvur edilir. İşte biz bu eschatolojik
şahsa (âhir zaman kurtarıcısına) MEHDİ diyoruz.
Mevsimlerin birbirlerini tâkibi, gece ve gündüzün
periyodik akışı, insanları öylesine etkilemiş ki, mehdi ile ilgili zaman
tasavvurlarında da bunların izlerine rastlamaktayız. Kış mevsiminden yaza
geçişte, baharın; bir öncü, yaklaşan yaz mevsiminin bir işareti kabul edilmesi,
yaz mevsimini güz ve kış mevsimlerinin tâkip etmesi, bu sıradaki ahenk ve devri
dâimin cazibesi, mehdi devrinin öncesi, bu devrin yaklaşması ve son bulmasıyla
ilgili birtakım zaman tasavvurlarına anolojik (benzer-andıran) bir etkide
bulunmuştur.
1. Mehdi Öncesi Devir
Mehdi öncesi devir genellikle aydınlanacak bir günün
öncesindeki gittikçe karanlıklaşan korkunç bir gece olarak tasavvur edilir ve
bu karanlık süre sosyal, dînî, ahlâkî v.s. gibi yönlerden tasvir edilir. Eski
Mısırlılara göre mehdi öncesi devirde Nil Nehri kuruyacak, insanlar nehri
yürüyerek geçeceklerdir. Göller, içindeki balıklar ve etrafındaki kuşlarla
birlikte kaybolacaktır. Ülkeyi bedeviler ve Asyalılar istilâ edecek, memleket
kargaşalık içinde olacak ve kimse birbirini tanımayacaktır. Herkes silâhına
sarılarak kendini düşünecektir. Gülüşler birer ızdırap gülüşü olacak, oğul
babasına düşman, kardeşine muhalif olacak ve ölenlere kimse acımayacaktır.
Güneş kendini insanlardan uzaklaştıracak, günde yalnız bir saat görünecek ve
öğle vaktinin olduğunu kimse fark edemeyecektir.
Hindulara göre mehdi devrinden önceki devir
kaliyugadır. Bu devirde kötülükler süratle artar ve sonunda zirveye ulaşır.
Eski telâkkiye göre kaliyuga bin insan yılı, yeni telâkkiye göre pek çok Tanrı
yılı olarak devam eder. Ülke barbarlar tarafından istilâ edilir, dharma (dinin
öğretisi) yok olur. 'Yangının etrafı sardığı gibi, cinler de etrafı öyle sarar.
Ülkeye Sakalar, Kuşanlar, Hunlar gibi yabancılar hâkim olurlar. Budizm ve
İslâmiyet Hindistan’da yayılır. Ülke Şudra (Hint sosyal sınıflarının en hakir
görüleni) ve barbar hükümdarların idaresine geçer. Halkı soymaktan başka birşey
düşünmezler. Halkın kıymetli şeylerini, karılarını, kızlarını ellerinden
alırlar. Çocukları ve inekleri öldürürler. Asaletin tek şartı zenginlik olur.
Adaleti hâkim kılmak isteyen hükümdarlar çok yaşamazlar, hukuk yalanla
yürütülmeye çalışılır.
Tabiatın düzeni bozulur, mevsimlerin ahengi kalmaz.
İndra, zamanında yağmur göndermez, yağan yağmur da fırtına ve kumla karışık
olur, nehirler, dereler kurur. İnsanlar kıtlık korkusuyla yaşarlar, ekin
tarlaları az mahsul verir, onun da kuvveti olmaz. Halk beslenmek için nehir
yataklarında ot yetiştirir. En iyi tahıl arpa olur. Güzel kokulu, lezzetli
yiyecekler tadım kaybederler. Devrin sonuna doğru ağaçlar otlara dönüşür.
İnsanların ömürleri kısalır, pek çoğu henüz ana rahminde iken ölürler,
doğanların da büyük bir kısmı yaşamaz. Kızlar 5-7 yaşlarında anne, erkekler
8-10 yaşlarında baba olurlar. 12 yaşında
insanların saçları ağarır, 20 yaşını
kimse geçemez.
İnsanlar ahlâken sükût ederler, Brahman kanunları,
dharma hemen hemen kaybolur. İnsanlar küfür içinde yüzerler, zulüm ve
ahlâksızlık her yeri kaplar. Vedalar hayatî geçerliliğini kaybeder ve para ile
öğretilirler. Ziyaret yerleri para ile gezdirilir. Ahirete kimse inanmaz,
sofizm ve materyalizm rağbet kazanır. Şudralar sarı mintan giyip Budizme girerler ve
Brahmanizmin kutsal yerlerini bırakıp Budizmin kutsal yerlerini ziyaret
ederler. İneklere hürmet kalmaz, sadece sütü için kıymet verilir.
Aile bağları çözülür, kastlara dikkat edilmez, isteyen
istediği kasttan evlenir. Kimse evlenmek için bâkire aramaz. Kadınlar koca
ararlar ve kocalarına sadakat göstermezler. Çocukları henüz rahimlerinde iken
öldürürler. Şehvetlerinin galibiyetinden dolayı kendilerini köle ve hayvanlarla
tatmin ederler. Hiçbir dul kendisini kocası ile beraber yaktırmaz. Aileye kadın
hâkim olur. Kadınların sayıları da erkeklerden çok olur.
Budistlerce de mehdi öncesi devirde, ahlâk tamamen
yozlaşacak, dünya hırs, öfke, cehalet ve sapıklıkla dolacaktır. İnsanlar anne
ve babalarına, rahiplere hürmet etmeyeceklerdir. Rahipliğe talebe bulunmayacak,
kutsal yazıların mânâları kaybolacaktır. Devrin hükümdarı Buda’dan bir beyit
bilene bir fil yükü akçe vaad edecek, fakat verecek kimse bulunmayacaktır.
Rahipler evlenecek, çocuk sahibi olacak, geçimini ticaret ve ziraatten
sağlayacaktır. Buda’nın reliquienlerine (kutsal eşyalarına) hürmet kalmayacak,
nihayet reliquienler de ateşe dönüşüp dünyadan kaybolacaktır.
Nihayet tabiatın düzeni bozulacak, yağmurlar zamanında
yağmayacak, ekinler büyümeyecektir. İnsanların ömürleri günden güne azalacak,
15-18 seneye kadar inecektir. Kız beş yaşında evlenecek, on yaşında ihtiyar
olacaktır. İnsanlar arasında genel bir düşmanlık yayılacak ve yedi gün sürecek
bir kılıç devrinde birbirlerini hayvanlar gibi boğazlayacaklardır. Kalanlar da
dağlara çekilecekler, yabânî bitki ve ağaç kökleri ile yaşayacaklardır.
Zerdüştîlerce Saoşyant devrinden önce dünyaya druy
(yalan ve kötülük) hâkim olacak, küfür ve ahlâksızlık yayılacaktır. İnsanlar
kutsal sözleri değil, parayı tercih edeceklerdir. Horasan'dan sayısız küfür
ehli İran’a hücum edecektir. Büyü ile İran’a hâkim olup her şeyi yakıp
yıkacaklardır. Şehirler köye, köyler bir aile otağına dönüşecektir. Zulüm
ve yalan ülkeye hâkim olacaktır. Ülkede neşe ve sürür kalmayacak, yer kalbini
açacak, mücevher ve madenlerini gün ışığına çıkaracaktır. Hâkimiyet İranlı
olmayanların, barbarların eline geçecektir. Ülkeyi güvensizlik ve sadakatsizlik
saracaktır. Dostlar gruplara ayrılacak, hürmet, sadakat ve ümit dünyadan
kaybolacaktır. Baba, oğul ve kardeşler birbirlerine yabancılaşacaklardır.
Çeşitli mezhepler çıkacak, dîne zarar vereceklerdir. İnsanlar vahyi küçük
göreceklerdir. Ahlâksızlıklarıyla gayrı tabiî (sodomi ve homoseksüellik v.s.
gibi) tatmin yollarına gidecekler, âdet gören kadınlara yaklaşmayı âdet
edineceklerdir.
Tabiat değişecek, güneşte ışıktan çok, lekeler
görülecektir. Seneler, aylar ve günler gitgide kısalacak, yer verimsizleşecek,
ekinler büyümez olacaktır. İnsanlar da vücut bakımından küçülecek, güçleri ve
kabiliyetleri azalacaktır.
Yahudilerce de mesih devri öncesinde dünyaya dinsizlik
ve ahlâksızlık hâkim olacak ve Allah Teâlâ’nın düşmanı olan kuvvetler Kudüs’e
saldıracaklardır. İnsanlarda utanma hissi azalacak, pahalılık artacaktır. Ülke
zındıklığa dönüşecek, hakka fazla kulak verilmeyecektir. Âlimlerin meclisi
fahişeler yuvası olacaktır. Tevrat âlimlerinde bilgi kalmayacak, günahtan
çekinenler küçük görülecek, büyüklere saygı kalmayacak, oğul babasının şerefini
düşürecek, kız annesine, gelin kaynanasına karşı gelecektir.
Felâketler birbirini kovalayacak, savaşlar,
hastalıklar ve pahalılık insanları saracaktır. Dünyanın verimi azalacak, ülke
çöle dönecek, tarla ve bağlar bakımsız kalıp dikenler, çalılar yetişecektir. Kudüs
harab olacak, yabanî eşeklerin gezinti yeri, sürülerin otlağı olacaktır. Sınır
halkları sefalet içinde, şehirden şehire dolaşacak, yüzlerine bakan
olmayacaktır. Bâbilliler İsrail ülkelerine ayak basacak, Fars atları İsrail
mezarlarını çiğneyecektir.
İslâmiyet’e göre de mehdi öncesi devirde dünyayı zulüm
ve adaletsizlik dolduracaktır. İsyan ve küfür yayılacak, emanete hıyanet, içki
ve bid’atler çoğalacak, idare işleri ehil olmayanlara verilecektir. Erkekler
azalacak, kadınlar çoğalacaktır. Erkekler karısına itaat edip annesine isyan
edecek, dostuna iyilik, babasına eziyet edecektir. Ayak takımları başa geçecek,
kişiye şerrinden korkulduğu için hürmet edilecek ve sonraki gelen evvelki
geleni kötüleyecektir. Zelzele ve harp felâketleri görülecektir.
Yukarıda incelediğimiz mehdi öncesi devirle ilgili
tasavvurları özetlersek:
· Mehdi gelmeden önce dünyayı tabîi
felâketler saracaktır.
· Ülkeleri yabancılar istîlâ edecektir.
· Ülkelere iç karışıklık ve sosyal
bozukluklar hâkim olacaktır.
· Dînî inanç ve ibâdetler, kültler çök
zayıflayacak veya kaybolacaktır.
MEHDİ DEVRİNİN YAKLAŞMA İŞARETLERİ
Mehdinin gelmesi yaklaştığı zaman, onun ayak sesleri
sayılabilecek birtakım işaretler görülecektir. Bunlar genellikle kozmik
hareketlerdir. Yeni Gine’de Milne-Bai hareketinde (1893),
mehdinin gelmesi yaklaştığında zelzele, fırtına ve tufanlar meydana gelerek
beyazları imha edeceği haber verilmiştir. Yahudilerce mehdinin gelmesi
yaklaştığında güneş kararacak, Ürdün Nehri’nin suları kana dönüşecektir. Dünya
milletleri birbirlerine saldıracaklar, Fars kralı Arabistan’a hücum edecek,
Arabistan kralı da Roma’yı vuracaktır. İnsanların nesilleri kesilecektir.
Müslümanlarca mehdinin gelmekte olduğunu gösteren
işaretlerden biri, Fırat Nehri’nin yarılarak altındaki bir dağdan altın
çıkmasıdır. Diğer bir işaret, ramazan ayının ilk gecesinde ay, onbeşinci
gününde de güneş tutulmasıdır. Yine her tarafı aydınlatan bir kuyruklu yıldızın
doğması, onu takiben doğu tarafından çıkacak bir dumanın dünyayı sararak kırk
gün etrafı karanlığın kaplaması veya doğudan çıkacak bir dumanın dünyayı
sararak kırk gün etrafı karanlık kaplaması gibi tabiat olaylarıdır. Ayrıca Şam
yakınlarında “Harista” veya “el-Câbiya” isimli bir köyün batması, semadan gelen bir
sesle mehdi isminin çağrılması ve bu sesi bütün dünyanın duyması, sık sık
depremlerin vuku bulması, mehdinin yaklaşma işaretleri sayılır.
Yalnız ilkel dinlerle, Yahudi ve İslâm dinlerinde görebildiğimiz mehdi
devrinin yaklaşma işaretlerini şöyle özetleyebiliriz:
·
Dünya harbinin çıkması,
·
Olağanüstü tabiî hadiselerin meydana gelmesi,
·
Çeşitli tabiî felâketlerin görülmesidir.
MEHDİ DEVRİNİN BAŞLAMASI
Mehdi devrinin başlaması ile ilgili tasavvurlar da
birtakım kozmik hareketlerle paralellik göstermektedir.Hinduizmde Kalki, Güneş
ve Ay’ın, Tisya ve Jübiter’ın birbirlerine kavuştukları zaman
görünecektir. Başka bir rivayete göre
Kalki, kaliyuganın sonunda görünecek ve çıktığında Güneş kova burcunda
olacaktır. Kritayugayı, Brahmanların bütün düşmanlarını öldürdükten sonra açacaktır.
Budizm’in bu konudaki haberleri ise çelişkilidir.
Rivayetin birine göre Maytreya, Buda’nın nirvanaya girişinden beşbin sene
sonra, yâni M.S. 4457 yılında doğacaktır. Diğerine göre ise insanların
ömrü uzayarak 80.000 veya 84.000 seneye yükseldiğinde Maytreya gelecektir ki,
Budistlerin hesaplarına göre Buda Şakyamuni’den 5.670.000.000 sene sonra
olmaktadır.
Mecusilerce Saoşyant, Zerdüşt’ün oğullarından Avşetarmah
devrinin bitmesine otuz sene kala doğacakta Otuz yaşına girince, güneş otuz gün
ve otuz gece semanın ortasında duracak, sonunda tekrar eski yerine dönecektir.
Mecusilerin hesabına göre, Zerdüşt’ten 4000 sene sonra, yâni Zerdüşt’ten
sonraki üçüncü bin yılın sonunda, Saoşyant devri başlayacaktır.
Yahudilerce Eliyyahu ekolüne göre dünyanın ömrü en az
4250 veya 4291 yıl olacağı için, Mesih devri de bu tarihlerden sonra
başlayacaktır. Hahamların hesaplarına göre Mesih M.S. 240 veya 471 yılında gelecekti. Bazıları ise bu
tarihlere itiraz ederek üç şeyin beklenmedik zamanda geleceğini söylemişlerdir.
Bunlar: Akrep, define ve Mesihdir. Buna rağmen Mesih’in geleceği ayı,
günü hesab edenler de eksik olmamıştır. Bunlara göre Mesih NİSAN AYININ 14.
GECESİNDE gelecektir. Çünkü Allah İsrailoğullarını Mısır’dan bu ayda ve bu
günde kurtarmıştır. Şimdiye kadar vaad edilen devrin gelmemesinin sebebi, halkın
günahkârlığıdır. Bir veya iki sabt (cumartesi) gününe gerçekten riayet etseler
Mesih hemen gelecektir. Bu geliş nisan veya tişri’ye (eylül- ekim) tesadüf
edecektir. Çünkü dünya nisan veya tişri ayında yaratılmıştır. Yahudilerin
kurtuluşu da bu ayda olacaktır.
Hristiyanlara göre ise, İsa Mesih birinci gelişinde
hidayet kapısını açmıştır. İkinci gelişinde dünya hâkimiyetini kuracaktır ve bu
gelişi nisan ayma tesadüf edecektir. Paulus’a göre o hemen yarın gelebilir.
Mâdem ki o ölümden uyandı, diğer Hristiyanları da uyandırmak için hemen geri
gelecektir. Beklenen Mesih devri başlamıştır. Semaya çıkan Mesih’in inmesi ve
dünyanın idaresini eline alması bir an meselesidir. İsa da kendisiyle beraber
özlenen Mesih devrinin başladığına inanıyordu. Talebelerinin bir suali üzerine:
"İşte beklediğiniz geldi, fakat siz onu tanımıyorsunuz"
demişti. Taraftarları da buna inanıyorlardı. Fakat tasavvur edilen zaman
gelmeyince, önce Mesihin ölüm yılı olarak kabul edilen 6.000 yılı, doğum yılı
olarak yorumlanmaya ve kabul edilmeye başlandı. Çünkü 6.000 yılında devrin
başlaması gerekiyordu. Mesih gelmekle beraber zaman henüz
olgunlaşmadığı için beklenen devri açmıyordu. Beklenen devrin daha sonra da
başlamaması üzerine, İsa Mesih’in doğum için 5.500-6.000 arasında muhtelif tarihler
tespit edildi. Üçüncü yüzyılın kilise babalarından Cyprian 6.000 yılının pek
yakın olduğunu haber vermişti. Fakat İsa beklenen zamanda yine de gelmeyince,
Aziz Hieronymus onun doğum tarihini 5.198’e indirdi. Şimdi ise İsa’nın ikinci
gelişi her sene yalnız Paskalya bayramında beklenmektedir. Geldiği günün
ortasında hava kararacak, ne geceye, ne gündüze benzeyecektir. Geceleyin de
aydınlık olacaktır. Yine o gün beklenmedik bir soğuk, arkasından beklenmedik
bir sıcak olacaktır. İsa’nın beklenen devri açmasıyla beraber Hristiyanlıktan
nasibi olmayanlar hemen öleceklerdir.
Müslümanlar mehdi devrinin başlaması hususunda pek
zaman hesaplarına girmemişlerdir. Bunun yerini birtakım hadiselerin vukuu
almaktadır. Buna göre, mehdi devri Süfyânî’nin (Emevilerin) Medine’yi kasıp
kavurmasından ve Beydâ denilen yerde askerlerinin helâk olmasından sonra
başlayacaktır. Diğer bir rivayette, Mehdi, Nefsü’z-Zekiyye’nin
öldürülmesinden yâni H.143 senesinden sonra zuhur edecekti ve gökten bir
ses “emîriniz filândır, o mehdidir” diye onun gelişini îlan
edecekti. İbn Arabi’nin hesabına göre mehdi hicretten HYF senesinin
geçmesiyle (H=600 +F80= +Y=3 =683) yani hicri 7. yüzyılda görünecekti.
Bu tarihin geçmesinden sonra taraftarları, bu tarihi mehdinin doğum tarihi
olarak kabul ettiler ve mehdinin h.710/ m. 1310 yılında vazifeye başlayacağını
savundular.
Eski Şîa rivayetlerine göre mehdi, 12. İmamın gaybı
ihtiyar edişinden 60 gün veya 60 ay veya 60 sene sonra tekrar görünerek
hâkimiyeti eline alması, beklenen devri başlatması gerekiyordu.
Yukarıdaki mehdi devrinin başlaması ile ilgili çeşitli
dinlerdeki ortak zaman tasavvurlarını şöyle özetleyebiliriz:
·
Bazı burçların ve Güneş’in özel duruma girmesi,
·
Evvelce tespit edilen sürenin dolması;
·
Kutsal bir ay ve günün olması,
·
Mehdi düşmanlarının kısmen imhasıdır.
Sonuncu maddedeki tasavvur yalnız Hinduizm,
Hristiyanlık ve İslâmiyet’te mevcuttur. İlkel ve ölü dinlerdeki mehdi
tasavvurlarında, henüz gelişmemiş olmalı ki, mehdi devrinin başlaması ile
ilgili bir düşünceye rastlamıyoruz.
MEHDİ DEVRİNİN SÜRESİ
Mehdi devrinin süresi genellikle bin yıl olarak
tasavvur ediliyorsa da bu süre çeşitli dinlere göre değişmektedir. Hindularca
Kalki’nin ömrü bin yıl olacaktır. Bu sürenin dolmasına ya km, Kalki dört oğluna
tahtını ve ülkesini bırakarak Himalayalarda Ganj kenarında bir ormanda inzivaya
çekilecek, oradan da semaya yükselecektir.
Budistlerce Maytreya 60.000 veya 84.000 sene dünyada
kalarak vazifesini sürdürecektir.
Mecusilerce ise Saooşyant’ın hükümranlığı bin sene
devam, edecek, süresinin bitmesine 57 yıl kala şeytanî varlıklar ve Ehriman
yok edilecektir. Devrin sonunda insanlar manevî hayata başlayacaklardır.
Yahudilere göre Mesih devri genel olarak 400 sene
sürecek ve Mesih’in ölümüyle son bulacaktır. Eliyyahu ekolünde ise Mesih
devrinin 2000 sene süreceği, fakat bu sürenin bir kısmının insanların günahları
yüzünden iptal edildiği kanaati hâkimdir. Bununla beraber 6000-4291 = 1709 sene veya 6000-4250 = 1750 seneden az olmayacaktır. Haham Elieser’e
göre ise, Mesih devri 40 sene, Rabbi Elezer ben Azeryah’ya göre 70 sene
sürecektir. Bir görüş birliğine varmak mümkün değildir.
Hristiyanlara göre İsa Mesih’ın başında bulunacağı
İlâhî devlet ve Mesih’ın saltanatı bin sene sürecektir. Kilise bir müddet için
bu bin seneyi, Mesih’ın ilk görünüşüyle tekrar dönüşü arasındaki zaman olarak
tefsir ettiyse de, zamanın geçmesiyle vazgeçmiştir. Bugün ise bin senelik İlâhî
devlet inancım (chliasmus) özellikle küçük mezhepler muhafaza etmektedir. Bin
senenin sona ermesiyle ise, bu sürede bağlanan Şeytan tekrar serbest
bırakılacaktır. Fakat Allah Teâlâ,
“şeytan”ın askerlerini imha edecek, kendisini de ateşe atacaktır:
Müslümanlarca Mehdi’nin hâkimiyet devri ve süresi
hakkında çeşitli rivayetler vardır. Hadislerde bu devrin iki, üç, beş, yedi,
sekiz, dokuz, veya on sene süreceği hususunda çeşitli rakamlar
verilmektedir. Yine mehdi devrinin süresiyle ilgili olarak, ondokuz yıl ve
bir kaç ay veya yirmi, yirmidört yahut da kırk yıl gibi bir süre
tahmininde bulunulmaktadır. Örneğin el-Huseynî haber verilen yedi seneyi,
mehdinin dünya hâkimiyetini sağladıktan bütün fetihleri bitirdikten sonraki
saltanat süresi olarak yorumlamaktadır.
Yukarıda incelediğimiz mehdi devrinin süresi ile
ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarını şöyle özetleyebiliriz:
·
Mehdi devri Hinduizm, Zerdüştîlik ve Hristiyanlığa göre 1000 sene,
·
Budistlerce 60 000 veya 84 000 sene
·
Yahudilerce 400 sene veya daha fazla (2000 yıl)
·
Müslümanlarca 7 veya 40 sene olacağı kanaati genellikle yaygındır.
Mehdi devrinin süresiyle ilgili olarak ne dinler
arasında, ne de dinlerin kendisi içinde bir birlik vardır. Birleştikleri tek
nokta, mehdi için belirli bir süre düşünmüş olmalarıdır.
MEHDİ SONRASI DEVİR
Mehdi sonrası devir, parlak bir günü tâkip eden, bir
akşam ve karanlık bir gece gibi tasavvur edilir. Hindularca Kalki’nin açtığı
yeni kritayugayı treta, dvapara ve kaliyuga tâkip edecektir. Bu devirler
boyunca tabiat ve insanların durumları dâima kötüye gidecektir. Tretayuga’da
öğretinin ve insan hayatının dörtte biri eksilecektir. Dvaparayuga’da
öğretinin dörtte biri daha eksilecek ve ayrıca Vedaların dörtte biri
kaybolacaktır. İnsanlar arasında birtakım maddi ve manevî hastalık ve
kötülükler salgın hale gelecektir. Devrin sonuna doğru gökte yedi ve oniki
güneş doğacak, bütün insanları öldürecek, nehirleri ve denizleri kurutacak,
otları ve ağaçları yakacaktır. Gökten yağmur gibi taş yağacaktır. Bunları
kuvvetli bir rüzgârla Samvartaka Ateşi (kâinatı yakan ateş) tâkip
edecek, oralarda kalması muhtemel, her türlü canlıyı da yok edecektir. Belirli
bir süre geçtikten sonra, dünya tekrar yenilenecek ve yeni bir kritayuga
başlayacak, zamanın bu dâirevî periyodik akışı ebediyete doğru uzayıp
gidecektir.
Budistlerce Maytreya’dan sonra öğreti 80.000 veya
60.000 sene daha aynen yaşayacaktır. Bundan sonra devirler yavaş yavaş bozulmaya,
öğreti eksilmeye başlayacak ve bu durum kaliyugada zirveye ulaşacaktır. Bu
suretle zamanın iyilikten kötülüğe, kötülükten iyiliğe doğru periyodik akışı
ebediyen devam edecektir.
Mecusilerce Saoşyant devrinin sonuna doğru bütün
işleri Ahura- Mazda kendi üzerine alacaktır. Daha önce ölenleri de
diriltecektir. Sonra genel bir muhakeme kurularak, bütün insanlar bu
muhakemeden geçirilecektir. Günahsızlar ebedî saadete kavuşurlarken,
günahkârlar erimiş maden içine atılarak üzerlerindeki kötülükler yok edilinceye
kadar orada kalacaklar, sonunda onlar da ebedî saadete kavuşacaklardır.
Yahudilere göre Mesih’in ölümünden sonra bütün
insanlar da ölecektir. Dünya yedi gün sessizlik içinde kalacak, artık hiçbir
canlı bulunmayacak, belirli bir zaman sonra haşir ve hesap günü gelecektir.
Hristiyanlara göre Mesih’in bin senelik hâkimiyetinden
sonra Şeytan’ın bağları çözülerek serbest bırakılacaktır. Şeytan, tekrar
taraftarlar kazanarak onları Hristiyanlar üzerine saldırtacaktır. Fakat Allah
Teâlâ mücadele ederek Şeytan’ı tesirsiz hale getirecek, askerlerini de imha
edecektir. Bunu umûmî haşir ve hesap günü tâkip edecektir.
İslâm’a göre mehdinin halefi Yemen’de Kahtan’dan
bir kimse olacaktır. İdaresizliği ile kısa zamanda ülkede karışıklıkların
meydana çıkmasına sebep olacak, dünyada küfür ve zulüm süratle yayılacaktır.
Nihayet hafızların zihinlerinden Kur’an silinecek, İnsanlar putlara tapmaya
başlayacaklardır. Ye’cüc ve Me’cüc denen kavimler çıkarak dünyayı harabeye
çevireceklerdir. Süratle Müslümanların sayısı da azalacak, bir tek Müslüman
kalmayınca, kıyamet kopacaktır.
Yukarıdaki mehdi sonrası devirle ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarım
özetlersek:
·
Zaman tekrar kötüleşmeye başlayacaktır.
·
Tabiatın ve sosyal hayatın düzeni tekrar bozulacaktır.
·
Dînî inanç ve ibâdetler kaybolacaktır.
·
Zaman tasavvuru dâirevî olan dinlerde,
kötülüklerin zirveye ulaşmasından sonra tekrar düzelme başlayacaktır.
- Zaman tasavvuru
lineal (çizgisel, doğrudan doğruya olan) dinlerde, dünya kıyametle son
bulacaktır.
Mehdi devrinin tasavvur edilen ihtişâmının yalnız
politik, sosyal ve dînî sahalara münhasır kalmayıp, içinde yaşadığı tabiî
çevreye ve bölgeye de tesir edeceği, tabiatta birtakım değişiklikler meydana
getireceği de düşünülmektedir. Bu tabiî çevre tasavvurları genellikle cennet
tasavvurları ile paralellik arz etmektedir.
CANSIZ ÇEVRE
Yer, insanlar, hayvanlar ve bitkiler için ana kucağı,
gök de üzerine bir örtü, bir rahmet kaynağıdır. Mehdi devrinde, yer ve göğün
daha önce bozulan ahengi tekrar eski hâlini alacak, içinde yaşayanlara saadet
otağı olacaktır. Eski Mısırlıların Mehdi Ameni devrinde mevsimlerin
bozulan düzeni tekrar iyileşecek, yağmurlar yağacak, Nil Nehri’nin suları
yükselecek, kararan Ay ve Güneş tekrar parlayacak ve dünyayı ısıtacak, her
taraftan hayat ve mahsul fışkıracaktır.
Hindulara göre Kalki zamanında da yeryüzü bolluk ve
bereketle dolacaktır. Yağmurlar zamanında yağacak, mahsul kendiliğinden
yetişecektir. Sular birer sıhhat kaynağı olacak, Kalki ve refakatçıları kutsallaşan
sularda yıkanacaklardır. Bu sulardan biri de halen Naimisa Ormanında bir
ziyaret yeri olan Cakratirtha Gölü’dür.
Budistlerce de Maytreya zamanında dünyanın bolluk ve
bereketi zirveye ulaşacaktır. Yağmurlar zamanında yağacak, sular bollaşacak,
nehirler ve su kaynaklan sekiz kat daha artacak, bu sular lezzetli ve dertlere
deva olacaktır. Çevrede bir pislik v.s. olursa, yer kendiliğinden açılarak onu
içine alıp yok edecektir.
Konfuçyanizme göre mehdi yere, göğe, dağlara,
nehirlere hâkimdir. Onun tesiriyle Güneş ve Ay kararmayacak, deniz yerini
değiştirmeyecek, nehirler ülkeye taşmayacaktır. Göller ve nehirler
kuramayacaktır. Dağlar yıkılmayacak, yer yükselmeyecektir.
Yahudilerin inancına göre Mesih devrinde çöllerden
sular fışkıracak, steplerden dereler akacaktır. Derelerde göller meydana
gelecektir. O gün dağlar tatlı şarap damlatacak, tepeler süt akıtacak, Rabb’in
evinde bir kaynak çıkacak ve Şittim Vâdisi’ni sulayacaktır. Çöller dahi
Eden bahçelerine dönecek, Âdem’in günahıyla değişen tabîat eski hâlini
alacaktır. Ayın ışığı güneşinki gibi parlak olacak, güneşin ışıkları ise
şimdikinin yedi katı daha artacaktır.
İslâm Hadis literatürüne göre de, Mehdi devrinde Allah
Teâlâ bol bol yağmur verecek, yer bütün nebatlarını ve zenginliklerini ortaya
çıkaracak, bolluk ve zenginliklerin sınırı olmayacaktır. Sular Mûsâ Peygambere
yol verdikleri gibi mehdiye de yol verecekler, Müslümanlar denizleri yürüyerek
geçebileceklerdir.
Mehdi devrinde bazı dağ, nehir, göl ve diğer bazı
suların mehdilerle özel ilişkileri dolayısıyla kendilerine has bir kutsiyet
kazandıkları görülür:
a. KUTSAL DAĞLAR
Dağlar ve tepeler çok eski zamanlardan beri kuvvet
merkezi olarak tasavvur edilirler. Bilhassa volkanik ve karlı dağlarda İlâhî
bir güç görülür, onlara hürmet edilir. Kalki hayatının sonuna doğru
Himalayalara çekilecek ve oradan semaya çıkacaktır. Buda’nın talebelerinden
Mahakaşyapa Maytreyayı Kuttutapa dağında veya Magadha sınırında Grdhrakuta
dağında bekleyecektir. Maytreya’ya Buda’nın gönderdiği elbiseyi verecektir.
Zerdüştîlerce Saoşyantı meydana getirecek tohumu saklayan Hâmun gölünü (diğer
bir rivayette bu göl Kansava’dır) sularıyla besleyen Tanrı Dağıdır Avestada bu
dağın ismi Uşida’dır. Yahudilerce Sion önemli bir yere sahiptir. Mesih Rabb’ın
evini bu tepeye inşa edecektir. Bütün milletler ona koşacaklar ve “gelin
Rabbin dağına, Yakup’un Allah‘ının evim çıkalım, şeriat Sion’dan çıkacaktır” diye
bağıracaklardır. Mesih devrinde Mabed Dağı Sion yükselecek ve
ihtişamı diğer dağlardan daha fazla olacaktır.
Hristiyanlarca Amorea dağlarındaki Moriya dağı
(Kudüsteki Mabed dağı), Mesihin çarmıhının dikildiği dağdır. Âdem de cennetten
bu dağa inmiş ve öldüğünde bu dağa gömülmüştü. Hz. İbrahim oğlu İshak’ı
(Yahudi ve Hristiyanlarca kurban edilmek istenen İsmail değildir) bu dağda
kurban etmek istemiş, kutsal mihrabını burada kurmuştu. Yine Zeytin dağı da
Mesih’in dolaştığı, vaaz ettiği yer olması sebebiyle Hristiyanlarca kutsal
sayılır.
Şîilerden Keysaniye mezhebi sâlikleri de, Muhammed el-
Hanefıye’nin ölmediğine, Redva Dağında gizlendiğine, meleklerle sohbet
ederek zuhur edeceği günü beklediğine inanıyorlardı.
b. KUTSAL SULAR
Kutsal suların başında âbıhayat gelmektedir. Bu
su hakkındaki efsanelere Sümerlilerden beri rastlanmakta ve mehdilerle de yakın
ilişkisi görülmektedir. Mecusilerce Saoşyant âbıhayatı Ardvîsur suyu kaynağında
yetişen Beyaz Höm bitkisinden elde edecektir. Hristiyanlarca ise âbıhayat,
insanları Âdem’in günahından kurtaran İsa Mesih’ın kanı ve vaftiz süyudur.
Âdem, Tanrı’dan âbıhayatı istediğinde, Tanrı ona âbıhayatı Mesih kanının
Golgata toprağında kafasını vaftiz etmesiyle vereceğini söylemiştir. Mesih’in
mızrak yarasından akan kan ve su, altında gömülü olan Âdem’ın ağzına akmış ve
onu vaftiz etmiştir. Bu süratle Âdem günahından kurtularak ölümsüzlüğe
kavuşmuştur.
Suları kutsal ile temas eden nehir, dere veya göller
de kutsal sayılırlar. Maytreya’nın şehri Ketumati’nin ortasında küçük bir göl
bulunacak ve dört bir yanım mücevherden merdivenler çevirecektir. Her gece
yarısı bu gölcük, Mangala taşıyan bir insana dönüşerek, şehre güzel kokulu
gülleri serpecek, tozlarını uzaklaştıracaktır. Zerdüştîlerce Saoşyant’ın
tohumunu saklayan Hâmun veya Kansava gölü kutsaldır. Çünkü müstakbel mehdiyi
kötü kuvvetlere karşı saklamaktadır. Zerdüşt müminleri senenin birinci gününde yıkanmaları
ve Saoşyanta’ya hamile kalmaları için bu göle kızlarını gönderirler. Bir kısmı
da Hindistan’ın yakınlarında bir suya girerek midyenin Semavî damladan inciye
gebe kaldığı gibi, Saoşyanta’ya hamile kalmak isterler. Müslümanlarca da
Taberiye gölü kutsaldır.
Mehdi bu gölün içinde saklı Tâbutu’s-Sekine’yi
ortaya çıkaracak ve bunu gören Yahudilerin çoğu İslâmiyeti kabul edeceklerdir.
Kutsal nehirlerin başında Nil Nehri gelmektedir.
Nil’in sulan Mehdi Ameni zamanında artacak, üzerinden geçenler batıp
bozulmayacaklardır. Hristiyanlarca Ürdün Nehri’nde İsa Mesih vaftiz olmuştur ve
Kutsal Ruh orada kendisine nüfuz etmiştir. Müslümanlarca da Fırat Nehri,
mehdinin gelmekte olduğunu müjdelemek için, yarılarak altında gizli olan altın
madenlerini ortaya koyacaktır.
Yukarıda incelediğimiz mehdi devrinin cansız
çevresiyle ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Evvelce düzeni bozulan kozmik varlıklar normale dönecektir.
·
Toprağın bereketi artacaktır.
·
Sular çoğalacak ve şifa kaynağı olacaklardır.
·
Bazı dağlar ve sular mehdilerle özel ilişkileri nedeniyle kutsiyet
kazanacaklardır.
Yukarıdaki incelememizde isimlerini zikrettiğimiz
kutsal dağlar ve suların başka dînî sebeplerle de kutsal sayıldıklarını
görüyoruz. Muhtemelen önceden mevcut bu kutsal objelerle mehdi tasavvurları
arasında sonradan ilişkiler kurulmuş ve kutsiyetleri artırılmış olmalıdır.
BİTKİLER
Mehdi devrinin tabiattaki ihtişamı, bitkilerde de
görülecektir. Maytreya’nın şehri Ketumati güzel kokulu lotos çiçekleri ile
dolacaktır. Çiçekler bütün sene boyunca
açacaklar ve tazeliklerini kaybetmeyeceklerdir. Ketumati şehrinin dört
kapısında dilek çiçekleri bulunacak ve isteğe göre bu çiçekler semavî
elbiseler, mücevherler ve yemekler vereceklerdir. Şehrin ortasında bir dilek
ağacı yükselecek, isteğe göre, pamuklu, ketenli bezler ve kumaşlar, musiki
âletleri ve mücevherler gönderecektir. Tarlalarda kendiliğinden kullanılmaya
hazır pirinçler yetişecek, yere düşen bir tohum iki fıçı mahsul verecektir.
Maytreya ülkesinde (jambudvipa) dikenli bitkiler yetişmeyecek, yalnız faydalı
ve güzel bitkiler, yeşil çayırlar yetişecektir. Ağaçların yüksekliği üç ses
mesafesi olacak ve altın renginde ışıklar saçacaktır.
Yahudilere göre Mesih devrinde Arz-ı Mevûd, cennet
bahçelerine benzeyecektir.[3]
Mahsulün son derece artması Mesih’in yaratacağı dînî- ahlâkî hayatın bir
mükâfatı olacaktır. Lübnan bahçeleri ormandan farksız olacak, çöllerde
akasyalar, zeytinler, serviler yetişecek, ağaçlar devamlı meyva verecektir.
Yeryüzü, bitkilerin aromatik kokularıyla dolacak, hububat bol ve yerdeki otlar
gibi çok olacaktır.
Müslümanlarca da bu devir bereket devri olacaktır.
Hadislerin ifadesine göre “yer nebatlarını gizlemeyecektir”.
Mehdi tasavvurlarıyla ilişkileri sebebiyle bazı
bitkiler özel bir anlam kazanmışlardır. Budizme göre, Buda’nın incir ağacı
altında hakîkata kavuştuğu gibi Maytreya da Nâga-ağacı altında hakîkata
kavuşacaktır. Bu ağaca Bodhi ağacı Nâgapuspa da denir. Bu ağaç Ketumati
şehri yakınında Puspavana bahçesindedir.
Nâgapuspa’nın gövdesinin kalınlığı 120 arşın olacak, 2000 dalı bulunacak ve tepesi çiçeklerle
kaplı olarak kabarmış tavus kuşu gibi muhteşem görünecektir. Çiçekleri araba
tekerleği gibi büyük olacak ve on mil uzaklığa kokusu gidecektir. Dallan
mücevher salkımları gibi olacak, her bir çiçek, her bir yaprak yedi mücevher
rengini gösterecek, bu ağacın benzeri yerde ve gökte bulunmayacaktır. Ülkenin
dört kastına mensup şehir ve köy halkları Maytreya’nın aydınlandığım duyup onun
vaazım dinlemek için bu ağacın altında toplanacaklardır.
Zerdüştîlerce Saoşyant’ın âbıhayatı elde edeceği bitki
Beyaz Hôm’dur. Buna Gökart ağacı da denir.
Vourukaşa gölünün bir adasında Ardvîsura suyunun
kaynağında yetişir. Bu bitkiden yiyenler ölümsüz olurlar.
Hristiyanlarca cennetteki “Hayat Ağacı” ile İsa
Mesih’in çarmıhı arasında büyük bağlar vardır. Dünyanın ortasına dikilen
çarmıh, cennetteki ağacın bir örneğidir. Hakiki çarmıh ağacı, ölüleri
canlandırır. Bunun için İmparator Konstantin’in annesi Helena çarmıh ağacının
kalıntılarını aratmıştır. Çünkü çarmıh ağacının gücü cennetteki hayat ağacından
gelmektedir. Rivayete göre, Âdem 932 sene Hebron vâdisinde (Kudüs’ün 36 km. güneyinde) yaşadıktan sonra, ecel
hastalığına yakalanınca oğlu Şit’i (Seth) rahmet yağını getirmesi için cennete
göndermiştir. Cennet kapıcısı melek de ona, Âdem’i günahından oğullarından
Mesih’in kurtaracağını müjdeleyerek Şit’e, hayat ağacının üç çekirdeğini vermiş
ve onları Âdem’in diline koymasını söylemiştir. Ölümünden sonra, Âdem’in diline
konan bu üç çekirdek Hebron vâdisinde yetişerek üç ağaç olmuştur. Hz. Davud İlâhî
emirle o ağaçlan Kudüs’e getirtmiştir. Daha sonra Mesih’in çarmıhı bu üç ağacın
kerestesinden yapılmıştır. Âdemin mezarının başına dikilen bu çarmıhta İsa
Mesih ölmüş ve kanı Âdem’in kafasına dökülerek onu vaftiz etmiş ve işlediği
günahtan kurtarmıştır.
Katoliklerce İsa’nın mesh edilme sembolü zeytin dalı,
ölümden dirilişinin sembolü ise palmiye dalıdır. Kuzey Avrupa ülkelerinde
Palmiye dalının yerini söğüt çiçeği almıştır. Gizemli bir mânâ atfedilerek,
evlerde çarmıh işaretinin altına asılır.
Yukarıda incelediğimiz mehdi devrinin çeşitli
dinlerdeki bitkilerle ilgili tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdi devrini bitkiler güzel çiçek ve kokularıyla süsleyecekler;
·
Bitkiler bol mahsulleriyle mehdi ve cemeatlerini besleyeceklerdir.
·
Bazı bitkiler mehdilere çalışmalarında yardımcı oldukları, hizmet ettikleri
için;
·
Bazı bitkiler de çeşitli yönlerden mehdileri temsil ettikleri için kutsiyet
kazanırlar.
Mehdi devrinin önemli özelliklerinden birini teşkil
eden ilk iki maddeyi yalnız Budistlerde, Yahudi ve Müslümanlarda görmekteyiz.
Bu tasavvur diğer dinlerde ya gelişmemiş veya mehdi devrinin ihtişamını anlatan
genel ifadeler arasında kaybolmuş olabilir. Malenezya’da görülen mehdilik
hareketlerindeki tasavvurlarda, her şeyin kendi üzerlerinde hazır olacağı,
çalışmadan bütün ihtiyaçlarının karşılanacağı görüşleri kanaatimize destek
vermektedir.
HAYVANLAR
Mehdi devrinde hayvanların tabiatında meydana gelecek
değişiklikler inancının ilkel izlerine Mısırlılarda rastlamaktayız. Kutsal
günde hayvanlardaki vahşîlik kaybolacak ve sığırlar kırlarda korkusuzca,
çobansız dolaşacaklardır. Konfüçyanizm’de de mehdi zamanında
yırtıcı hayvanlar ve kuşlar vahşiliklerini unutacaklardır. Arılar ve akrepler
küçük çocukları sokmayacak, sinekler ve böcekler ısırmayacaklardır. Özellikle
Yahudilerde bu tasavvur diğer dinlere nazaran daha fazla gelişmiştir.
Hayvanların vahşilikleri kaybolunca kurt kuzu ile beraber oturacak, kaplan
oğlakla beraber yatacak, buzağı, genç aslan ve besili sığır bir arada bulunacak
ve bunları küçük bir çocuk otlatacaktır. Ayı ve aslan, sığır gibi ot ve
saman yiyecektir. Çocuklar karayılanın deliğinde oynayacaklar, ellerini
engereğin deliğine, kovuğuna soktukları halde hiçbir zarar görmeyeceklerdir.
Yılanın ekmeği toz olacaktır. Rabb “benim kutsal dağlarımda kötülük
olmayacak” diyecek ve hayvanlar
da bu emre itaat edeceklerdir. Âdem günah işlemeden önce cennette hüküm
sürmekte idi, ancak bundan sonra hayvanlar değiştiler, insanlara itaat etmez
oldular. Bu sulh hayatı mehdinin kutsal devrinde tekrar geri gelecektir. Kitabı
Mukaddes’in diğer haberlerinde ise tabu değişikliğe uğramadan aslan ve diğer
vahşi hayvanların kutsal ülkeyi terk edecekleri veya yok edilecekleri haber
verilmektedir.
Hayvanlardaki genel tabiat değişikliği bütün dinlerde
görülmemekle birlikte bazı hayvanların mehdi tasavvurlarıyla yakın ilişkilerine
şâhit olmaktayız. Bunların başında at gelmektedir. At, Kalki’nin binek
hayvanıdır ve tasvirlerinde beyaz bir at üzerinde görülmektedir. Bu at Kalki’ye
Tanrı Şiva tarafından hediye edilen efsanevi kanatlı bir attır. Arzuya göre
koşacak, istenilen yere en süratli bir şekilde gidecektir. Kalki ile beraber
harplere girecek, ısırarak, çifteler savurarak Kalkiye yardım edecektir. Her ne
kadar Tevrat Mesih’in tevazu alâmeti olarak eşek üzerinde dolaşacağım haber
veriyorsa da Hristiyanlar onu bir at üzerine binmiş olarak tasvir ederler,
çünkü Mesih onlarca semâvî ordunun muzaffer komutanıdır. Şîiler de İsfahan’da,
Mehdi ve yaveri İsa (aleyhisselâm) için koşulu iki atı hazır bulundururlardı.
Papağan ise Kalki’nin elçisi ve habercisidir. Bu
efsanevî papağanı kendisine atla beraber Şiva hediye edecektir. Papağan
Vedaları ve diğer kutsal kitapları bilir. Dünyanın çeşitli yerlerine uçarak
bilgi toplar ve Kalki’ye getirir.
GÜVERCİN HRİSTİYANLARCA MESİH’E HULÛL EDEN KUTSAL RUH’UN SEMBOLÜDÜR. Şîiler de kutsal ruhu kuş şeklinde tasavvur ederler.
Mehdi Muhammed b. Hasan doğduğunda etrafını kuşlar sarmış ve babası onu kuşlara
vermiş ve onlara: “ona iyi bakın ve her kırk günde bir getirin” demiştir.
İmamdan kuşun mahiyeti sorulduğunda o da kuşun KUTSAL RUH olduğunu,
çocuğu korumakla görevli bulunduğunu, Allah’la İmamlar arasında elçilik
yaptığını söylemiştir.
Azteklerin mehdisi Quetzalcoatl,
kelime olarak tüylü yılan anlamına geldiğine göre, yılanla
Quetzalcoatl arasında bir ilişki olmalıdır. Quetzalcoatl’a
atfedilen mâbedin sütunları tüylü yılan kabartmalarıyla süslenmiştir. Eski
Mısırlılarca Mehdi Ameni’nin alnında hükümdarlık yılanı bulunacaktı ve
kendisine itaat etmeyenleri bununla teskin edip, sindirecekti. Budizm’e göre
Maytreya doğduğu zaman kozmik yılanlar soğuk sular yağdıracaktır.
İNEK Hindistan ve İran’da kutsal sayılır. İdrar ve dışkısı dahi temizleyici bir kuvvet olarak tasavvur edilir.
Saoşyant abıhayatı hazırlarken Hadayaoş adındaki kutsal ineği kurban
edecek, yağını yardımcı malzeme olarak kullanacaktır. Yahudilerce Mesih’in
geldiği gün, bin dağ üzerine yayılan büyük bir öküz kurbanıyla devir
açılacaktır. Hristiyanlarca Mesih’in doğduğunu çift sürmekte olan bir öküz
böğürerek sahibine haber vermiştir.
KUZU Yohanna İnciline göre, Mesih’in sembolüdür. Mısır’da Kral Bokcharis
devrinde (M.Ö.718-712) bir kuzu mehdinin geleceğini haber vermişti.
ASLAN, Hristiyanlarca Mesih hükümranlığının
sembolüdür.
Şîilerden Keysaniye mezhebine göre, Mehdi Muhammed
elHanefıye’yi Redva dağında aslan ve leoparlar koruyordu.
Yukarıda incelediğimiz mehdi devrinin
hayvanlarla ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdi devrinde hayvanların tabiatları değişerek vahşîlikleri ve zararları
kalkacaktır.
·
Hayvanlar insanlara itaat edecekler veya mehdi cemaatına zarar vermemek
için ülkeyi terk edeceklerdir.
·
Bazı hayvanlar mehdilere olan çeşitli hizmetleri dolayısıyla kutsiyet
kazanacaklar veya kutsiyetleri artacaktır. Çünkü yukarıda mehdilerle
ilişkilerinde isimlerini zikrettiğimiz hayvanlar, ait oldukları dinlerce daha
önce de kutsal sayılmaktadırlar. Muhtemelen mehdiler ve kutsal hayvanlarla
ilgili tasavvurlar birleştirilerek bu hayvanların mevcut kutsiyetleri daha da
artırılmış olabilir.
MEHDİLERİN DOĞUM ÖNCESİ YERLERİ
Genellikle gök, mehdilerin doğum öncesi, bekleme
mekânları olarak tasavvur edilir. Mehdiler âhir zamanda yeryüzüne gelinceye
kadar gökte beklerler. Algonkin’lerden Montagnai kabilesine göre, kült
kahramanları Tsekabec annesini ve karısını yanına alarak semaya
çıkmıştır. Ahir zamanda kavmine yardım için semadan yeryüzüne inecektir.
Azteklerce Quetzalcoatl’ın ülkesini terk ettikten sonra doğuya gittiğine ve
semaya çıktığına, halen semada kendisini yakarak Seher yıldızı olarak
görüldüğüne inanılırdı. Günün birinde geri gelerek kendilerini kurtaracaktı.
Bu sebeple Kristof Kolomb Amerika’ya geldiğinde, yerliler onu beklenen
kurtarıcı sanarak büyük hürmet göstermişlerdi. Gerçeği anladıklarında ise
çok geç kalmışlardı.
Hindularca Kalki, Tanrı Vişnu’dur. Şu anda gökde
bulunmakta ve dünyaya geleceği günü beklemektedir.
Budizm’e göre Buda’lar insan olarak yeryüzüne gelmeden
önce göğün Tuşita katında yaşarlar. Maytreya da halen Tuşita göğünde
yaşamaktadır. Yeryüzüne ininceye kadar da oranın sâkinlerine Budizm 'i vaaz
edecektir.
Bazı Yahudilerce de Mesih gökte bulunmaktadır. Hz.
Danyal, Mesih’i, yanında bir grup semavî varlıkla gökten inecek bir kimse
olarak tasavvur etmişti. Henoch (Hz.İdris) daha da ileri giderek
Mesih’in halen semada İlâhî taht üzerinde oturmakta ve dünyayı idare edeceği
zamanı beklemekte olduğunu söylemişti.
Hristiyanlar ve Müslümanlar, İsa Mesih’in semaya
gittiğine ve halen orada bulunduğuna inanırlar. Hristiyanlar âhir zamanda onun
tekrar yeryüzüne inerek bin senelik İlâhî imparatorluğunu Filistin’de
kuracağına inanırlar. Müslümanlara göre ise O, Şam’da BEYAZ MİNARE’den
yeryüzüne inecek, o anda camide sabah namazını kılmaya hazırlanan mehdi ile
karşılaşacak ve mehdiye tâbi olacaktır.
Bazı Şii mezheplerinin inançlarına göre ise mehdi
ölmemiş, yalnız gözden kaybolmuştur. O, göklerde bulutlar arasında dolaşmakta
ve dünyada görüneceği günü beklemektedir.
Yukarıdaki tasavvurlardan da anlaşılacağı üzere,
mehdilikleri kabul edilen şahsiyetler gökte oturmaktadırlar ve günü geldiğinde
gökten yere ineceklerdir. Fakat burada zikredilen tasavvurlar, ancak Algonkin
Kızılderililerinde, Azteklerde, Hindularda, Budistlerde, Hristiyanlarda ve
bazı Şîa mezheplerinde bulunmaktadır. Bu beklenen kimseler, zikredilen dinlere
göre tarihin çeşitli devirlerinde dünyada yaşamış tarihî şahsiyetlerdir. Gelmesi
beklenen, fakat henüz tarihî şahsiyetler olmayan, Konfuçyanizm, Taoizm,
Zerdüştîlik, Yahudilik ve Sünnî Müslümanlığın mehdileri yukardaki görüşe dâhil
değildirler. Hz. İdris (Henoch) ve Danyal’a atfedilen görüşler ise ancak bir
kısım Yahudilerce kabul edilir. Dolayısıyla, mehdilerin semada
vazife gününü bekledikleri inancının, yalnız mehdi olarak geri döneceğine
inanılan tarihî şahsiyetlerin bulunduğu dinlerde mevcut olduğunu ve bu inancın
bu din mensuplarında gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz.
MEHDİLERİN YAŞAYACAKLARI ÇEVRELER
Mehdiler her ne kadar genelde müstakbel dünya
imparatoru olarak tasavvur ediliyorlarsa da, faaliyet sahaları her dinde kendi
merkezî bölgelerine münhasır kalmaktadır. Kendilerine seçecekleri başkentleri
de bu merkezî bölgeler içinde bulunmaktadır. Azteklerin kutsal şehri Tolan’dı.
Bu şehri Quetzalcoatl kurmuştu ve istikbalde de bu şehre dönecek ve burayı
refah ve saadetle dolduracaktı. Tolan bugün Meksika şehrinin 80 km.
kuzeyindedir.
Eski Mısırlılarca mehdi Ameni Yukarı Mısır’da Hn-hn’da
doğacak ve kendisine Memphis’ı başkent seçecektir. Şehri refah ve saadetle
dolduracaktır.
Hindularca Kalki Hindistan’da Sambhala şehrinde
doğacaktır. Kendisine Sambhala’yı başkent edinecek, kardeşleri, oğulları ve
diğer akrabaları ile orada saltanat sürecek, şehri pazarlarla, saraylarla,
renkli bayraklarla süsleyecektir. Şehre Kalki’nin günahsız ayakları dokunduğu
için, bu şehirden ölüm kalkacaktır. Şehrin etrafım ormanlar, korular ve renkli
çiçekler süsleyecektir. Kalki’nin karısı Patmavati ise Simhala adasındaki
Kârumati şehrinde doğup büyüyecektir. Bugün Hinduların ziyaret yerlerinden biri
olan Ayodhaya (Oudh) da, Kalki’nin faaliyet sahalarından biri olacaktır.
Budistlerce Maytreya, bugünkü Beneras şehri
yerinde kurulacak olan Ketumati şehrinde doğacak ve faaliyetlerini bu şehirde
sürdürecektir. İstikbalde bu şehrin etrafına 84.000 şehir daha kurulacaktır.
Müstakbel Ketumati 12 mil uzunluğunda, yedi mil genişliğinde olacaktır.
Etrafını yedi tane altın madeninden örülmüş, yedi renkten surlar çevirecek ve
surların yüksekliği ve boyu yedi palmiye boyu olacaktır. Ketumuti’nin taşını,
toprağını altın, gümüş ve diğer mücevherler teşkil edecektir. Ketumatinin taşı
toprağı; altın, gümüş ve diğer mücevherlerden oluşacaktır.
Zerdüştılerce Saoşyant, Kansava gölünde yıkanarak
hamile kalacak olan bir kızdan doğacağına göre, doğacağı ve yaşayacağı çevre da
Kansava bölgesi, yânî Zerdüşt’ün de yaşadığı İran ve Afganistan havalisi
olacaktır.
Yahudilerce Tanrı, rahmetini Davud Evi üzerine, yâni
Mesih ve Kudüs’de oturanlar üzerine indirecektir. Tanrı evini Sion’a kuracak,
Mesih de Sion’un bulunduğu Kudüs Şehrine Galile’den gelerek Kudüs’ü
başkent edinecektir. Kudüs cennet bahçeleri ile dolacak ve hatta ilâhî rahmetle
sahil şehri olacaktır. Etrafını, 12
kapısı bulunan ateşten bir sur çevirecek ve içeriye girmek isteyen düşmanları
yok edecektir. Şehir, inci ve mücevherlerle süslenecektir. Dağılmış cemaat
burada toplanacak ve tozlar içinde muazzam bir ihtişam yükselecektir. Caddeler,
evler ve surlar, mücevherlerden inşa edilecektir. Saadet şehrinde Tanrı'nın
ebedî ihtişamı ışık olarak şehrin üzerinde parlayacak, güneş ve avm ışığına
ihtiyaç kalmayacaktır. Şehir genişleyecek, Şam kapılarına ulaşacaktır.
Hristiyanlarca Betlehem, Galile ve Kudüs, İsa
Mesih'in faaliyet alanıdır. İsa’nın tekrar dönüşü de bu bölgeye olacak, dünya
imparatorluğu Yahudilerde olduğu gibi Kudüs’de kurulacaktır.
Müslümanlarca mehdi, Medineli olacak ve Mekke’ye
sığınacaktır. Kendisine Kâbe’de Haceru’l-Esved ile
Makâm-ı İbrahim arasında biat edilecek ve vazifeye buradan başlayacaktır. İbn
Haldun’un Taberanî’den naklettiği bir hadîse ise göre mehdi, Kudüs’te
oturacaktır. Mehdinin Buhara’dan çıkacağı rivayeti de vardır. Mehdinin Şam’da
İsa aleyhisselâm ile buluşacağı, Süfyanî (Emeviler) ile Hicaz bölgesinde
harbler edeceği ve İstanbul’u feth edeceği rivayetleri de göz önüne alınırsa,
mehdinin faaliyet sahasının Arabistan ve Anadolu olacağı açıktır.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerle ilgili
çeşitli dinlerin çevre tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdilerin genellikle yaşayacakları ve faaliyetlerini gösterecekleri
bölgeler, mensup oldukları dinlerin merkez veya yayılma sahalarıdır.
·
Tolan, Memphis, Sambhala, Ketumati (Benares), Kudüs ve Mekke gibi kutsal
şehirler mehdi zamanında da ona hizmet ederek kutsallıklarını devam
ettireceklerdir.
·
Mehdilerin dünya hâkimi olacağı söylenirse de, faaliyetleri ile ilgili
tasavvurlarda, yalnız mensup oldukları dinin belirli çevreleri zikredilir,
bunun dışına çıkılmaz.
Mehdilerin şahısları hakkındaki tasavvurlar öyle
gelişmiştir ki, yalnız faaliyetleri değil, onların âileleri ve soyları,
doğumları, sıfatlan, yetişmeleri ve vazife şuurunun kendilerinde doğuşu dahi
düşünülmüştür.
AİLE VE SOYLARI
Kuzey Amerika yerlilerinden Montagnai kabilesine göre
mehdi diyebileceğimiz Tskabec dünyanın ilk zamanında dünyada yaşayan ihtiyar
bir kadın ve erkekten dünyaya gelmiştir. Sauk’larca mehdi olarak geri döneceği
beklenen Wisakae, Tanrı’nın dünyada yarattığı ilk insandır. Bütün insanlar
ondan türemiştir. Menomi kabilesinin tekrar geri döneceğine inanılan kült
kahramanı Manubush da ilk insandır ve yerkızı Nokomis’den meydana gelmiştir.
Azteklerce Quetzalcoatl, bâkire bir kız olan Chimalmo
‘nun yeşil bir mücevher taşını yutmasıyla hâmile kalmasından babasız olarak
meydana gelmiştir. Dolayısıyla Azteklerin tasavvurlarınca mehdinin baba tarafı
tanrılara dayandırılmaktadır.
Eski Mısırlılarca mehdi Ameni Hn-hn şehrinde Nubyalı
(Sudanlı) bir kadından doğacaktır. Tasavvur henüz gelişmediği için anne ve
babasının ismine rastlanmıyor. Hindularca Kalki Sambhala Şehrinde (Delhi’nin
takriben 130 km. doğusunda) Yâjnavalkya
mezhebine ait bir Brahman âilesinden doğacaktır.? Babasının ismi Vişnuyaşas,
annesinin ismi Sumati veya Vişnukirti olacaktır. Kalki âilenin dördüncü oğlu
olarak dünyaya gelecektir. Üç büyük kardeşi ise Kavi, Prâyna ve Sumantu’dur.
Bunlar da Vişnu’nun muayyen kısımlarından meydana gelmişlerdir, Vişnu’nun kısmî
inkamasyonudurlar.
Kalki gençlik çağma gelince, önce Seylan Kralı
Brhadraha’nın kızı Patmavati ile sonra da Bhallâta şehri hükümdan
Şaşidhvaya’nın kızı Rama ile evlenecektir. Patmavati’den Yaya ve Viyaya isimli,
Rama’dan Meglamâla ve Valâkaha isimli oğulları doğacaktır. Kalki maceralarla
dolu bin senelik bir hayat geçirecektir. Nihayet başta Brahma olmak üzere
tanrılar kendisine gelerek, artık dünyayı bırakarak Vaykuntha semasına
gelmesini ve yüksek hakikat ve faziletleri kendilerine de öğretmesini rica
edeceklerdir. Bunun üzerine hâkimiyetini dört oğluna bırakarak önce
Himalayalarda inzivaya çekilecek ve oradan da semaya çıkacaktır.
Maytreya dünyaya son defa Ayita Beyi, Ayatasultus’un
oğlu olarak Buda Şakyamuni zamanında gelmiş ve büyük talebeleri arasmda
yeralmıştı. İstikbalde Ketumati şehri hükümdan Sankha’nın başrahibi Brahmayu
veya Subrahmave karısı Brahmavati’nin oğlu olarak dünyaya gelecektir. Esas ismi
Ayita ve soy ismi de Maytreya olacaktır. Doğacağı Brahman âilesi, devrin ileri
gelen, zengin, kusursuz, asîl bir âilesi olacaktır. Gençlik çağma geldiğinde
haremi, yüzbin kadınla dolacak ve başhanımı Candamukhi olacak ve Maytreya’ya
Brahmavaddhana isminde bir oğlan doğuracaktır. Zevk u safâ ile 8.000 yıl
geçirecek ve' sonunda hakikata kavuşacaktır. Hizmetlerle dolu bir ömürle
Maytreya 60.000 veya 84.000 sene yaşayarak hayatının sonunda bir alev şeklinde
vücudu çözülerek nirvanaya gidecektir.
Saôşyant Zerdüşt’ün soyundan gelecektir. Zerdüşt
üçüncü karısı Hvôvî’ye üç defa yaklaşmış, fakat her defasında tohumu yere
düşmüştür. Bu tohumların gücü ve nuru Fravaşiler tarafından hemen alınarak
Vourukaşa (veya Kansava) gölüne götürülmüş ve orada saklanmaktadır. Kendisinden
sonra her bin senede bu tohumlardan biri hayat bulacaktır. Üçüncü bin yılın
sonunda 30 sene kalarak Gôvak- pit adında bir kız bu göle giderek yıkanacaktır.
Banyo esnasında Zerdüşt’ün üçüncü tohumu henüz 15 yaşındaki bu bâkire kıza
nüfuz edecek ve onu hâmile bırakacaktır. Saoşyant bu kızdan doğacaktır.
Saoşyant’ın annesi olacak Gôvak-pit Zerdüşt’ün Frâya ismindeki karısından doğan
Vohuraoça isimli oğlunun soyundan gelecektir. Yani Saoşyant’ın anne ve baba
tarafının soyları da Zerdüşt’e dayanacaktır.
Yahudilere göre Mesih, Davud soyundan gelecek ve
Betlehemde doğacaktır. İsmi İmmanuel (Allah bizimle) olacaktır. Mesih’in Yahudi
olmayan bir kavimden geleceği hususunda bir rivayet varsa da pek rağbet
bulmamıştır.
Mesih, genç bir kadından veya bâkire bir kızdan (almâh)
doğacaktır. Pek meşhur olmayan bir rivayette ise Mesih’in Betlehem’de
doğduğu, isminin Menahem, babasının isminin Hiskia, annesinin isminin ise
Amiels olduğu bildirilmiştir, Bu isimdeki bir kimse M. S. 66 yılında Romalılara
karşı ayaklanma suçundan öldürülmüştür.
Hristiyanlarca
Yahudilerin beklediği ve Eski Ahid’de haber verilen Mesih, Davud
soyundan gelen bâkire Meryem’den doğmuştur. Petrus kendisine beklenen Mesih
olduğunu İsa’ya söylediğinde O reddetmemiştir. O, Tanrı’nın oğludur, kendini
Şeytan ‘dan gizlemek için insan suretinde görünmüştür. Protestanlarca ise,
İsa’nın babası Dülger Yusuf’tur. Meryem’ın bâkire olduğu inancı İbranice “almah” kelimesinin yanlış
anlaşılmasından doğmuştur. Ebonit Ter de Protestanların bugünkü görüşünü
Hristiyanlığın ilk devirlerinde savunmuşlardır. Ebionitlere göre İsa, Meryem’ın
erkek ve kız çocuklarından biriydi, kendisine İsa’yı doğurduğunda bâkire olduğu
isnadı almah kelimesinin bâkire olarak tefsirinden ve Eski Ahid’ın
kehanetine uydurmak gayretinden ortaya çıkmıştır. Hatta kardeşlerinden Yakub,
ilk Hristiyan cemaatının İsa’dan sonra başkanı olmuştur.
Müslümanlarca mehdinin ismi Muhammed
(veya Ahmed), babasının ismi Abdullah olacaktır. Hz. Muhammed’ın soyundan,
Fâtıma evlâdından gelecektir. Abbas oğullarından geleceği veya mehdinin Meryem oğlu İsa aleyhisselâm
olacağı şeklinde rivayetler de vardır. Mehdinin Çin ülkesine gideceği ve orada
evlenerek bir oğlu olacağı, bu oğlanın dünyada doğacak son erkek çocuk olacağı
rivayetler arasındadır. Nihayet mehdi vazifesinin sonunda normal bir şekilde
Kudüs’te ölecektir. ,
Şîi Müslümanlarca ise, mehdi gelmiştir. Fakat mehdinin
şahsı hakkındaki görüşleri ihtilaflıdır. Keysaniye’ye göre mehdi, Muhammed ibn
Hanefiye’dir, ölmemiştir. Hâlen Radva dağında gizlenmektedir. Oniki İmam
mezhebine göre ise mehdi, Onbirinci İmam Haşan el- Askerî’nin oğludur. Babası
onun mehdi olacağını bildiği için Samarra’da gizli olarak yaşamıştır. Bizans
imparatorunun kızı Nargis Hatunla evlenmiştir. Nargis İslâmî kabul
ettikten sonra imamın evine girebilmek için kendini köle olarak Hasan
el-Askerî’ye satmış ve bu evlilikten 12. imam Muhammed Mehdi doğmuştur.
Muhammed Mehdi babasının ölümünden sonra gaybeti ihtiyar etmiştir. H.260/
m.873-h.329/m.940 yılları arasında nâibleri vasıtasıyla Şii cemaatım idare
etmişse de, daha sonra “ğaybatu’l-kubra”ya girerek gözden
kaybolmuştur. Halen görüneceği uygun zamanı beklemektedir.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin kimlikleri ile
ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdi ya Sünnî Müslümanlarda olduğu gibi müstakbel bir şahsiyettir veya Şîi
Müslümanlarda olduğu gibi tarihî ve müstakbel bir şahsiyettir.
·
Genellikle kendi isimleri, anne ve babalarının isimleri belirlenmiştir.
Fakat aralarında birlik yoktur. Her dînin kendi kuruluş ve tarihi gelişme
özelliğini taşımaktadır.
·
Soyları, mensup oldukları dînin peygamberinin veya bir büyük rahibinin veya
tanrıların soyuna dayanır.
DOĞUMLARI
Pek çok peygamberin doğumunda anlatılan olağanüstü
hâdiselerin benzerlerine mehdilerin doğumlarında da rastlanır. Azteklerce
Quetzalcoatl, yeşil bir mücevher taşını yutarak hâmile kalan Chimalmo isimli
bir bakireden doğmuştu.
Hindularca Kalki'nin ana rahmine düşmesi üzerine
nehirler ve dağlar, semavî varlıklar ve Tanrılar, ata ruhları sevinçlerinden
şarkılar söyleyecek ve oynayacaklardır. Doğduğunda göbeğini Mahasasti
(Durga’nın tezahür şekli) keserek dadısı olacaktır. Sâvitri, çocuğu Ganj suyu
ile yıkayacaktır. Yer Tanrıçası ana sütünün hayat özünü şifalı sözlerle
verecektir. Haberi işiten Brahma, Kalki’ye dört kollu şeklini bırakarak normal
insan suretini alması için haber gönderecektir. Annesi Sumati sevincinden
rahiplere yüz inek bağışlayacaktır. Vişnuyasa da oğluna Vedaların istediği
şekilde merasimle isim verecektir. İsim verme merasimine Râma, Kripa, Vyâsa ve
Drauni gibi ilâhlar, dilenci şeklinde genç hariyi görmeye gelip önünde diz
çökecekler ve merasimden sonra da gözden kaybolacaklardır.
Budistlerce Ayita Maytreya’nm annesi Brahmavati,
hâmileliğinin onuncu ayında bir çiçek bahçesine gidecek ve orada bir çiçek
ağacının yanında dururken, hiç acı duymadan Ayitâ’dan kurtulacaktır.
Ayita, annesinin normal rahim yolundan değil, kamının sağ tarafından güneşin
buluttan çıktığı gibi dünyaya çıkıverecektir. Anne vücudunun kirleriyle kirlenmeyecektir.
Saçtığı nur üç âlemi aydınlatacak ve sanki yeni doğmamış gibi yürüyüp yedi adım
atacaktır. Ayağını bastığı yerde ise mücevher lotos çiçekleri fışkıracaktır.
Göğün çeşitli istikâmetlerine bakarak, Bu benim son vücudumdur, artık
hiçbir doğumun olmayacağı, nirvanaya gireceğim diyecektir. Bu arada
nagalar bu yeni doğmuş çocuğa taze sular ve güzel çiçekler serpeceklerdir.
Maytreya’nm doğum günü hâmile olan bütün kadınlar da zeki erkek çocuklar
doğuracaklardır.
Saoşyant’ın annesi Gôvak-Pit, midyenin inciye hâmile
kaldığı gibi, gölde yıkanmasıyla Saoşyant’a hâmile kalacak ve onu bâkire olarak
doğuracaktır.
Mesih’in doğum günü kutsal mabed yıkılacaktır.
Doğumunu Mîkâil dünyaya ilân edecektir.
Hristiyanlarca İsa Mesih, İlâhi kelimeden hâmile kalan
bâkire Meryem’den doğmuştur ve Eski Ahid’in kehaneti gerçekleşmiştir. Üç hakîm
veya müneccim Mesih’in doğumunu yıldızların durumundan anlayarak biat için
Betlehem’e gelmişler ve bebek Mesih’in önünde diz çökerek, ona altın ve günlük
hediye etmişlerdir. Mesih’in doğumunu öğrenen Kral Hirodes korkarak çocuğu
öldürtmek istemişse de, Allah, meleği vasıtasıyla Dülger Yusuf’u uyarıp Mısır’a
kaçmasını emretmiştir. Betlehemde doğan bütün erkek çocuklar öldürüldüğü halde,
Meryem ve Yusuf’un Mısır’a kaçmasıyla İsa Mesih ölümden kurtulmuştur.
Şîilerce 12. İmam Muhammed Mehdi’nin doğumuyla
mucizeler birbirini tâkip etmiştir. Doğduğu zaman orada bulunan halası
Hakîme, bebeğin Tanıklık ederim ki Allahtan başka Tanrı yoktur, dedem
Allah’ın resulu idi, babam da mü’minlerin emîri ve Allahın dostudur,
dediğini işitmiştir. Babası yeni doğmuş oğlunu görmek için içeri girdiğinde,
onu sünnet edilmiş olarak bulmuştur. Babası ile mükemmel Arapça konuşmuştur. O
sırada etrafını kuşlar sarmış. Babası çocuğu kuşlara verip, “Ona iyi bakın ve
her kırk günde bir getirin” demiş, kuşlar da çocuğu alarak semada
kaybolmuşlardır. Annesi Nergis Hatun endişeyle sorunca, babası onun süt
emmeyeceğini, kuşun da Kutsal Ruh olduğunu söylemiştir. Kırk gün
sonra eve gelen Halime, çocuğu bir yaşında gibi büyümüş ve yürüyor görmüştür.
Çocuk kısa zamanda büyüyüp olgunlaşmıştır.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin doğumları ile ilgili
çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Quetzalcoatl, Saoşyant ve İsa
babasız olarak olağanüstü bir şekilde hâmile kalan bâkire kızlardan doğarlar.
·
Mehdilerin doğumlarında
olağanüstü hâdiseler görülür.
·
Doğan bebeği ziyaret için semavî
varlıklar veya yüksek şahsiyetler, bilge kişiler gelirler.
·
Doğan bebekler hemen mucize gösterirler.
Yalnız bu görüşler yukarıda zikredilen, genellikle
mehdileri tarihî şahsiyetler olan dinlere aittirler. Konfuçyanizm, Taoizm ve
Sünnî İslâm’da bu konuyla ilgili tasavvurlar mevcut değildir.
VARLIK VE SIFATLARI
Mehdilerin varlıkları bazen normal insanlarınkinden
ayrı, sıfatlan daha olağanüstü olarak tasavvur edilmektedir. Quetzalcoatl
beyaz sakallı ve beyaz renkli, yabancı bir kıyafet giymiş bir adam olarak
tasavvur edilir. Sonra gizliliği ihtiyar etmiş ve döneceği günü
beklemektedir. Seher yıldızı olarak gökte tasavvur edildiğine göre, ilâhî
varlığına da inanılmış olmalıdır.
Kalki, Tanrı Vişnu’nun müstakbel avatarasıdır.
Tanrı’nm bir Brahman âilesindeki inkamasyonudur. Mahiyet bakımından o bir
tanrıdır. Beyaz bir at üzerinde, silâhlı, etrafa korku saçan bir süvari
şeklinde tasavvur edilir. Vücudundan güzel bir koku yayılır. Ruhu açıklık,
iyilik ve hikmetle doludur. Sarı kahverengi bir cildi vardır. Ay gibi
parlaktır, nurundan görenlerin gözü kamaşır.
Maytreya kâmil bir aydınlatıcı, bütün ilimleri ve
doğru yolları bilen yüksek bir Buda’dır. O, tanrıların ve insanların
kurtarıcısıdır. Sonsuz bir merhamete sahiptir. Vücudunda esas, pek çok yan
alâmetleri vardır. Cildi altın rengindedir, üzerine toz yapışmaz. Etrafına ışık
saçar. Kâmil bir güzelliğe sahiptir. Boyu 28 arşın uzunluğunda, göğsü 25 arşın
enindedir. Gözleri büyük, mavi ve parlaktır. Gece ve gündüz açık durur. 12 millik bir dâirede büyük, küçük her şeyi
görür. Vücudunun nuru 25 mil mesafeyi aydınlatır. Onun nuru bir şimşek gibi
parlaktır. Ayağım bastığı yerden lotos çiçekleri fışkırır. İsteğine göre
vücudunu büyültür veya küçültebilir, hatta görünmez yapabilir. Bir anda on yöne
sıçrayabilir. Portrelerinde şişman, güler yüzlü, bir elinde gül, diğer elinde
inci tutan bir kimse olarak tasvir edilir. Tibetliler ise onu, sandalyesine
oturmuş etrafına kanun vaz eden bir prens şeklinde tasvir ederler.
Konfuçyanizmde mehdi, yüksek bir azizdir. O, gayet
berrak görür, her şeyi işitir, her şeyi bilir. Geniş kalpli, açık ellidir.
Yumuşak huyludur. Buna mukabil çok kuvvetli ve cesaretlidir. O, semaya göre
yaratılmıştır. O, hakikati kavramış ve ona nüfuz etmiştir. Onun, örneği
gökyüzü; üstadı hakikattir. O, fazilet içinde kaybolmuştur. İsterse kendini
herhangi bir eşyaya dönüştürebilir. Ruhu, yeri göğü doldurur, kâinatı ihata
eder. Onun nereden geldiği, nereye gittiği bilinmez. O öyle büyüktür kî,
haricinde hiç bir şey yoktur. O, yüksek Tao vahyinin taşıyıcısıdır.
Taoizm’e göre ise kutsal Vâhid’i (Kutsal Bir’i) ihata
eder. Bu ihatada, ihata edilenin varlığı “Bir’in varlığına, yâni Tao’ın
varlığına nüfûz eder. Böylece kutsal kimsenin varlığı, Tao’ı tasvir eden
kelimelerle anlatılabilir. Bu gerçeği ise ancak negatif kelimeler ifade
edebilir kî, O en yüksek ve ezeli gerçektir. O, bir varlık veya var olmuş
değildir, O boşluktur, “ben”in yokluğudur. Normal insanın nefret ettiği
terkedilme ve yalnız kalma azlıktır. Yumuşaklık ve zayıflık, çocukluk ve
sadelik, Tao’da olduğu gibi Taoizm’in mehdisinin, kurtarıcısının alâmetidir.
Onun ahlâkının esası ise, sevgi, kanaat ve fazilettir.
Saoşyant da İlâhî vasıflara sahiptir. Ahura-Mazda’nın
ilk yaratıklarındandır ve ölümsüz kutsallardandır. Mânevi yiyeceklerle yaşar.
Vücudu güneş gibi parlaktır. Üstün bir güce sahiptir ve etrafı altı gözle
görür. Bununla beraber bir insan olarak tasavvur edilir.
Yahudilerce Mesih bir insanoğludur, İnsanî bir tabiata
sahiptir. Fakat o meshedilmesi dolayısıyla kutsal bir güce sahip olur.
Tanrı’nın himâyesi sayesinde o günah işlemez, masumdur, günahsızdır. Tanrı onu
her an günahtan korur. Mesih’i diğer insanlardan ayıran husus, onun Tanrı’nın
yeryüzündeki vekili olması, Tanrı’nın özel lütfuna sahip bulunmasıdır.
Hristiyanlarca Mesih, Meryem oğlu İsa’dır. O, Davud
soyundan olmakla beraber, gerçekte normal bir insan değil, insan şekline girmiş
ilâhî bir ruhdur. İnsanlardan ayrı bir tabiata sahiptir. O, Tanrı’nın oğlu,
ilâhî ruhun inkamasyonudur. Işıktan olma bir ışıktır. Çarmıha gerildikten sonra
göklere gitmiştir. Fakat vazifesini tamamlamadığı için tekrar gelecektir. O,
nûranî bir varlık olup, Tanrı’nın cevheriyle onun cevheri aynıdır. Görünüş
bakımından o, Âdem’e benzer. Çünkü o ikinci
Âdem’dir. Âdem’in kaybettiği nuru, ebedî hayatı geri getirecektir. Ruh
bakımından da Âdem’in ruhuyla aynıdır. Saf, lekesiz bir cevherden, semavî
elementlerden yaratılmıştır. İlâhî tabiata sahip olduğu için, manevî güçlerle
donanmıştır. Bu yönden o, insanlardan ayrılmıştır. İnsanları kurtarmak için acı
çekmiştir.
Müslümanlara göre mehdi, peygamber soyundan bir kimse
olacaktır. Mahiyet bakımından o, normal bir insandır. Yaratılış ve ahlâk
yönünden Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme çok benzeyecektir. Onun
gibi, açık alanlı, kartal burunlu, iri gözlü, kaşları kavisli, dişleri parlak
ve seyrek olacaktır. Yüzünde bir ben bulunacak, sakalı sık olacak ve omuzunda
Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin nübüvvet nişanına benzer bir nişan
bulunacaktır. Orta boylu, uylukları uzun, rengi esmer, Arap rengi olacaktır.
Dilinde ağırlık bulunacak, yavaş ve ağır konuşacaktır. Vazifeye 30-40
yaşlarında başlayacak, son derece dindar ve gönlü, Tanrı sevgisi ve korkusuyla
dolu olacaktır. Üzerinde pamuklu bir aba taşıyacaktır. İlim ve hikmet sahibi
olacak, hatta kuşların ve diğer bütün hayvanların dilinden anlayacaktır.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin varlık ve sıfatlan
ile ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdiler normal insan şeklinde görülmekle beraber, gerçekte onların ilâhı
bir kişiliğe sahip olduğuna veya üzerlerinde Tanrı’nın özel rahmetinin
bulunduğuna inanılır.
·
Üstün bir zekâ, cesaret ve güzelliğe
sahiptirler.
·
Olağanüstü bir ilim ve iman sahibidirler.
·
Genellikle mensup oldukları dînin kurucusuna benzerler.
·
Günahsızdırlar, hata
yapmazlar.
·
Diledikleri zaman mucize gösterirler.
EĞİTİM VE İRŞAT KAYNAKLARI
İnsanların çocukluk ve gençlik devirlerinde aldıkları
eğitim ve öğretimin meslek hayatlarındaki kuvvetli tesiri, mehdiler için de
düşünülmüş olmalıdır kî, mehdilerin eğitim ve öğretimleri ile ilgili
tasavvurlar, temel prensipler bakımından bütün dinlerde paralellik
arzetmektedir. Hinduizmde Kalki, öğrenim yaşına gelince Hinduizmin kutsal
kitaplarından olan Vedalan Guru Rama Yamadagnya yanında tahsile başlayacak ve
kutsal kitapları öğrenecektir. Yine 64
türlü yay kullanmasını ve diğer harb sanatlarını öğrenecektir. Bunlar,
müstakbel hayatında daima yolunu aydınlatacak, müşkilâta düşünce de tanrıların
vahyi kendisine ulaşacak, yol gösterecektir. Meselâ, Koka ile yapacağı kutsal
savaşta onu silâhıyla öldüremeyecek ve müşkil bir vaziyete düşecektir. O anda
Tanrı Brahma, Koka’nın silâhla değil, aynı anda vurulacak iki yumruk darbesiyle
öldürülebileceğini Kalki’ye vahyedecektir. Bu vahyi alan Kalki, savaşı
kazanacaktır. Yılanların şehrine yapacağı seferde olacağı gibi, semavî sesler
kendisine ve askerlerine tehlike anlarında yardım edecektir.
Budistlerce Maytreya, selefi Buda gibi refah içinde
büyüyecektir. Ailesi, oğullarının çeşitli mevsimlerde rahat edebilmesi için
dört ayrı saray yaptıracaktır. Maytreya’nın hareminde hiç bir organında noksanı
olmayan, mücevherlerle süslü, uzun, orta ve kısa boylu tam yüzbin kadın
bulunacaktır. Zaman zaman eğlenmek için parkta dolaşmaya çıkacaktır. Bir
gezintisinde, Buda Şakyamuni’de olduğu gibi bir yaşlıya, diğerinde bir hastaya,
üçüncüsünde bir cenazeye rastlayarak dünyanın zevklerinin fânî olduğunu
anlayacaktır. Kral Sangha’nın hediye ettiği mücevher koltuğun Brahmanlar
tarafından bir anda parçalandığını görmesi bardağı taşıran son damla olacak ve
sarayını terk ederek Ketumati şehri yakınında bir ormanda bulunan NâgaPuspa
ağacı altında düşünmeye başlayacaktır ve daha önce Şakyamuni’nin kavuştuğu
hakikate o da kavuşacaktır. Buda’nın öğretisiyle Maytreya’nın ki arasında bir
fark bulunmayacaktır. Maytreya da Budizm’in dört kutsal hakikatim ilân
edecektir.
Konfüçyüs de diğer din kurucuları gibi kendisinden
sonra gelecek müstakbel kurtarıcının, mehdinin kendi sözlerini
değiştirmeyeceğini, kendisini tasdik edeceğini haber vermiştir. Mehdi, üstün
kabiliyetleriyle görme, işitme, hissetme ve tanıma gücüyle gerçeğe nüfûz
edecek, gözlem ve zekâsıyla mutlak hakikati bulacaktır. Artık o, göğün bir
aynası olacak, açıkladığı her şeye halk hemen inanıp amel edecektir.
Mecusilerce Saoşyant’a Avesta rehber olacaktır. O,
Zerdüşt’ün öğretilerini iyice öğrenecektir Şeriatının yasaklarım tutacak, yalan
ve kötülüğü kaldıracaktır. Bunların dışında karşılaşacağı zorluklarda kendisine
Ahura-Mazda’nın vahyi yardımcı olacaktır.
Yahudiler de Mesih’in eğitim ve öğretimiyle ilgili
açık bir ifadeye rastlamıyoruz. Belki de iyi bir Müslüman için Kur’an ve
hadisleri öğrenmek ne derece tabiî ise, Yahudiler için de dînî bir önderin Eski
Ahid’i, Talmud ve Midraş’ı tahsili, öğrenmesi tabiî görülmüş ve ifadeye ihtiyaç
duyulmamış olabilir. Zaten vaaz edeceği hakîkatlar Tevrat, Talmud ve Midraş
gibi kutsal kitaplara dayanacaktır. O, yeni bir şeriat getirmeyecek, ancak
mevcut şeriatı zamana göre tefsir edecek ve uygulayacaktır.
İsa Mesih’in, Yahudiliğin bir mezhebi olan Essenî’ler
arasında yetişmiş olabileceği kanaati yaygındır. Üstadı vaftizci Hz. Yahya,
Essenî mezhebindendi. İsa, kendisinin yeni bir şeriat getirmediğini, eski
Yahudi şeriatını tamamlamak için geldiğini, Yahudiliğin kutsal kitaplarına tâbî
olduğunu ifade etmiştir. Dindar bir Yahudi olarak ömür sürmüş, yazılı bir şey
bırakmamıştır. Paulus ve taraftarlarınca ise, İsa’nın sözlerinin tamamen
aksine, onun Yahudi şeriatını kaldırdığı, dünyaya kanun ve günah bağlarından
uzak bir serbestlik getirdiği iddia edilmiştir.
Müslümanlarca Allah, mehdiyi bir gecede vazifesine
lâyık kılacaktır. Artık mehdi Kur ‘an ve Sünneti kendisine rehber edinecek,
ihya etmedik sünnet, kaldırmadık bid’at bırakmayacaktır. Kur ‘an’ı iyi
anlayacak, mânasını iyi bilecektir.
Şîilerce imamlar, özellikle 12.İ mam Muhammed Mehdi,
Tanrı’nın özel bir lütfuna sahiptir. Daha ana rahminde iken konuşmasını,
ibâdeti ve Kur’an okumasını öğrenir, çocukken de meleklerden öğrenimine devam
eder. Kutsal Ruh onu hatadan korur. Mehdi yeni bir şeriat getirmez, ancak o,
mevcut şeriatın bâtınî mânasını zamana göre açıklar ve halka gizli ilimleri
öğretir.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin çeşitli dinlerdeki
yetişme ve irşat kaynaklarım özetlersek:
·
Mehdiler mensup oldukları dinlerin kutsal kitaplarını eğitim çağlarında en
iyi şekilde tahsil ederler.
·
Harb ve silâh kullanma sanatlarını öğrenirler.
·
İrşat kaynakları mensup oldukları dinlerin kutsal kitaplarıdır. Yeni bir
problemle karşılaştıklarında Tanrı onları vahiy ve ilhamıyla irşat eder, onlara
doğru yolu gösterir.
VAZİFE ŞUURUNUN DOĞUŞU
Yeni Gine Yerlileri arasında 1893 yılında meydana
gelen Milne Bai hareketinde, genç mehdi, kendisinin Mukaddes Ruh tarafından
vazifeye çağrıldığını, ölmüş atalarının ruhlarıyla ilişki kurduğunu açıklamışta 1940 yılında
Filo hareketinde ise bayan mehdi, rüyasında Gök Tanrı’nın hitabına
mazhar olduğunu ilân ederek faaliyetine başlamıştı. 1933-1936 hareketinin
kahramanı Mehdi Marafi ise vahyini Şeytan’dan aldığını ve kendilerine
yardım vaat ettiğini açıklamıştır.
Yine, Yeni Gine ElopSolop bölgesindeki mehdi
harekâtının kahramanı, kendisinin ata ruhları tarafından vazifeye çağrıldığım,
vahiy aldığını söylemiştir. Amerika’da Cartago şehri yakınındaki Quimbaya köyü
yerlilerinin 1546 yılındaki ayaklanmasında da harekâtın kahramanı, kendisine
ata ruhlarının vahyettiklerini vc emir verdiklerini söylemişti. 1921 yılında
Afrika’da Yukarı Nil bölgesinde Dinka kabilesinin mehdisi de kendisini, Gök
Tanrıdan vahiy aldığını, vazifeye çağrıldığını iddia etmişti.
Hindularca Kalki’nin hocası Rama, Kalki’ye Vedaları ve
diğer kutsal bilgileri öğrettikten sonra, kendisinden ayrılmadan önce
talebesine hayatının amacını ve görevini açıklayacak, onun kaliyuganın
kirlerini temizlemek için geldiğini, dünyada adaleti hâkim kılacağını, Şiva’nın
ona sihirli bir at, bir papağan ve harb aletleri hediye edeceğini haber
verecektir. Bu suretle Kalki gerçek kimliğini ve görevlerini öğrenecektir.
Sonra Şiva’ya dönerek dua edecek ve duasının sonunda Şiva kendisine bir
at, bir papağan ve silâhlarını hediye edecektir. Artık bundan sonra Kalki
kimliğinin ve vazifelerinin şuuruna ermiş olarak seferlerine başlayacaktır.
Budistlerce Kral Sangha, günün birinde Maytreya’ya
mücevher bir koltuk hediye edecektir. Maytreya da onu Brahmanlara verecektir.
Brahmanlar ise koltuğu Maytreya’nın gözleri önünde parçalayıp aralarında
bölüşeceklerdir. Bu güzel koltuğun bir anda parçalandığını gören Maytreya,
dünyadaki her şeyin böyle fanî olduğunu bütün çıplaklığı ile hissedecek ve
düşünmeye başlayacaktır. Bu düşünce, kendisini öyle rahatsız edecektir kî, gece
yarısı sarayını terk ederek Bodhi ağacı Nagapuspa altına giderek oturmaya ve
düşünmeye başlayacaktır. Yine aynı gece henüz sabah olmadan mutlak hakikate
ulaşacaktır. Maytreya, etrafını bir kalabalığın sardığını görecek ve hepsinin
Buddha Dharma’yı öğrenmeye geldiklerini, çünkü Buda Şakyamuni’nin daha önce
haber verdiği, halkın beklediği kimsenin kendisi olduğunu anlayacaktır. Artık
bundan sonra Maytreya tebligata başlayacaktır.
Hristiyanlarca İsa, Vaftizci Yahya’nın
talebelerindendi. Yahya’nın temel görüşü, kıyametin yaklaşmakta olduğu ve
beklenen Mesih’in hemen görüneceği idi. Bu görüşünü halka da ilân ediyor,
yakında gelecek felâketlerden kurtulmaları ve mesih devrinin seçkinleri arasına
katılmaları için isteyenleri vaftiz ediyordu. Yahya'nın yaptığı bu vaftiz, bir
nevi İslamiyet'teki boy abdesti gibi bir taharet işlemi idi. Yahya, kendisini
beklenen devrin öncüsü olarak görüyordu. Vaftiz olmaya gelenler arasında İsa da
vardı. Sıra ona gelince: "Ben senin tarafından vaftiz olmaya
muhtacım, sen bana mı geliyorsun?" diyerek İsa’nın önüne geçmek
istedi. Fakat İsa’nın ısrarı üzerine Yahya, İsa’yı vaftiz etti. İsa vaftizden
hemen sonra Kutsal Ruh’un bir güvercin şeklinde kendisine geldiğini gördü ve
gökten sesler işitti. Bu olaydan sarsılan İsa, çöle giderek inzivaya çekildi ve
olanları anlamaya çalıştı. Kısa bir inzivadan sonra İsa, kendisinin beklenen
Mesih olduğu şuuruna ulaştı ve tebligata başladı. Hatta baş hahamın Sen
Mesih misin? sorusuna, “ben oyum” cevabını verdi.
Müslümanlarca mehdinin kendini ve vazifesini idrak
etmesi hususunu “Mehdi, bizden yani, ehli beyttendir. Allah onu bir
gecede ıslah eder” hadisinde görüyoruz. Hadisteki ‘yuslihuhû ”
kelimesini İbn-i Mâce’nin şârihi esSindî, rüştünü ilham eder şeklinde
mânalandırmaktadır. Ali b. Muhammed el-Kârî ve müsteşrik Rosenthal da aynı
mânayı anlamaktadır. Biz buradan Allah Teâlâ’nın bir gece mehdiye ilhamda
bulunarak, kendisinin mehdi olduğunu ve bu vazife için olgunlaştığı şuuruna
eriştireceği mânâsını anlamaktayız.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerde vazife şuurunun
doğuşu hakkındaki çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdilik vazifesine dâvet Tanrı veya ruhlardan gelir.
·
Mehdinin hocasından gelir.
·
Budizm’de olduğu gibi mehdi,
vazife şuuru kendi içinde doğar ve buna tahsilinde edindiği bilgiler de
yardımcı olur.
Mehdilerin faaliyetleri genellikle güçlü bir hükümdar
ve kumandan olarak dış düşmanlara karşı ülkesini koruyucu, içte ise milletine
cennet saadetini tattıracak ideal bir sosyal reformcu, devlet adamı, ülkede
ideal bir dinî hayatı gerçekleştirecek bir peygamber, bir rahip olarak tasavvur
edilmektedir. Bu faaliyetlerinde bazı yardımcılarının ve dostlarının, muhalif
ve düşmanlarının da bulunacağı düşüncesi de ihmal edilmemiştir.
SİYASÎ FAALİYETLERİ
Budizm dışında mehdi tasavvurunun bulunduğu dinlerde,
mehdilerin faaliyetlerinin ağırlık merkezlerini, onlardan beklenen siyasî
başarılar teşkil etmektedir. Yeni Gine de Keram Nehri civarı halkı, gelecekteki
yerli bir hükümdarın yabancıları ülkelerinden kovacağına, daha sonra ülkeye
refah ve saadet getireceğine inanırlar. Kızılderililer de istikbalde bir
hükümdarın geleceğine, beyazları ülkelerinden çıkaracağına inanırlar. Yine
Kuzey Amerika yerlileri arasında tezahür eden “Ghost- Danc”
hareketlerinde, müstakbel mehdi diyebileceğimiz hükümdarların gelerek,
ülkelerini yabancılardan kurtaracağına, onları imha edeceğine, daha sonra da
sosyal reformlara girişeceğine inanılmaktadır. Eski Amerika yerlilerinden Aztekler
de Quetzalcoatl’ın geri dönerek idareyi tekrar eline alacağına, ülkeyi şer
güçlerden kurtaracağına inanıyorlardı.
Eski Mısırlılarca Ameni, Yukarı Mısır tahtına oturacak
ve ülkesini Aşağı Mısır’la birleştirecek, düşmanlarım sindirecekti. Ülkesine
göz diken Asyalıları ve Libyalıları yok edecekti. Etrafına hâkimiyetini öyle
kabul ettirecekti ki, kimse saldırmaya cesaret edemeyecekti. Kaleler askersiz
olacak, çeşmeler açık bulunacaktı.
Hindularca Kalki, hükümdarlık tacını giyecek ve
çevresi kendisine bîat edecektir. Daha sonra Kalki silâhlarını kuşanıp atma
binecek ve dalâlet ülkelerine seferlere girişecektir. Düşmanlarının başında
Budistler gelecek ve büyük bir Budist ordusunu çetin savaşlardan sonra imha
edecektir. Sonra Himalayalardaki devlerle ve Hindistan sınırlarını zorlayan
vahşi milletlerle (Türkler ve diğerleri) savaşarak, hepsini imha edecek ve
dünyayı şerlerinden kurtaracaktır. Zehirli kızın yaşadığı yılanlar ülkesi
Kâneani’ye hücum ederek, kızın ve ülkenin tılsımını bozacaktır. Yeraltı
dünyasının küfürbaz kralı Baliyi bozguna uğratacaktır. Bu suretle yeraltında
veya yerüstündeki günah ülkelerine yirmi sene içinde son verecektir.
Buda’nın siyasi faaliyetleri olmadığı gibi,
Maytreya’nın da siyasî faaliyetleri olmayacaktır. Fakat diğer dinlerdeki mehdilerin
siyasî ve sosyal faaliyetlerini Maytreya devrinin faziletli hükümdarı Sankha ve
oğulları yerine getirecek, ülkenin düşmanlarını yok edecektir. Ülkenin
sınırlarım denizlere ulaştıracaktır.
Konfüçyanizm’de mehdi bir hükümdar olacaktır. Aynı
zamanda O bir kutsaldır. Kendi içinde taşıdığı Tao’ın varlığına ve insanların
ve eşyanın varlığına nüfuz edebilir, gök ve yer gibi yaratıcı güce sahiptir. O,
varlık kalabalığının üzerine başım kaldırınca, bütün ülkeye sükûnet gelir. O,
insanlara, hayvanlara, eşyaya yânî bütün tabiata müessirdir. O, her şeye ciddi
ve gerçek olarak hâkimdir. Onun tesirinden kimse kendini kurtaramaz. O, bu
hâkimiyetiyle bütün varlıkları kemalâta, doğruya sevk eder.
Taoizm’de mehdinin aktif bir hükümdarlığından,
faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü dînin temeli pasiflik üzerine
kurulmuştur. Mehdi ulvî hedeflerine aktif olarak değil, pasif olarak, faaliyet
göstermeden varır. Kim kavga etmezse, onunla dünyada kimse kavga etmez.
Mehdinin varlığının cevherinde yoğunlaşmış olan kuvvetten, Tao ve Te’nin
sessizlik ve boşluğa çekilmiş kuvvetlerinden mehdiye kuvvet akın eder ve ondan
dışarı fışkırır. Bütün eksikleri doldurur, eğrileri doğrultur, boşları
doldurur, eskileri yeniler. Bu kuvvet tamamen kendi kendine tesir eder. Mehdi
ise pasifliğini dâima muhafaza eder. Mehdinin aydınlığı ve berraklığı kuvveti
taşır, kuvveti aktarır. Onun faaliyeti faaliyetsizliktir. Konuşması susmaktır.
Mehdi konuşmadan doğruyu bulur, düşünmeden hedefine varır. Çünkü onun ruhu gök
ve yere nüfuz eder. Onun anlayışı kâinatı ihata eder. Eşyalar onun karşısında
emrine ve hizmetine hazır olarak durmak zorundadır. Onun tesir sahası bütün
yeryüzüdür. O, herkese yardım eder. Ölü ruhlarının insanlara kötülük etmelerine
mâni olur. Mehdi inzivada olmaz, O tahtında ve kendisine götürülen sosyal
vazifelerin içinde olur. Fakat O, insanlara aktif olarak tesir etmez. O,
kendinin Tao ile dolu misâliyle müessir olur. Halk kendisine olan itimadı
hisseder ve dolayısıyla kendini serbest görmez. Mehdinin muazzam gücünü görür
ve onu sever. Mehdinin tesiri öyle saftır kî, sıfatı yoktur. O herkese
müessirdir.
Mecusilerce Saoşyant gerçek bir hükümdar olacak,
dördüncü bin yılında dünyayı hâkimiyeti altına alacak ve karanlık kuvvetleri
imha edecektir. Nihayet dördüncü bin yılın hâkimiyetini Tanrı Ahura- Mazdaya
devredecektir.
Yahudilere göre Mesih, Tanrının yeryüzündeki
vekilidir. Bu sebeple o hem Yahudi milletine, hem de Yahudi olmayan milletlere
hâkim olacaktır. Bir dünya imparatoru olarak müminlere
Tanrı’nın rahmetini, küfurbazlara da lânetini getirecektir. Hâkimiyetini kabul
etmeyenler karşılarında İlâhî cezayı bulacaklardır. Mesih âdil bir hükümdar
olarak Davud’un tahtından ülkeyi idare edecektir. Halkını ve ülkesini
düşmanlara karşı koruyacak, ülkesinin sınırlarını kuzeyde ve güneyde denizlerden
denizlere, doğuda nehirlere, batıda dünyanın ucuna (okyanusa) ulaştıracaktır.
Zâlim hükümdarları perişan edecek, Kudüs’ü putperestlerden temizleyecek,
günahkârları toprak çanak gibi paramparça edecektir. Dağılmış İsrailoğullarını
tekrar toplayacak, Roma’yı fethedecek, Habeşistan, Mısır ve Arapları vergiye
bağlayacaktır.
İsa da bir Yahudi olarak yukarıda zikrettiğimiz
tasavvurlara sahipti. Talebeleri, üstatlarının Yahudiliğin beklediği hükümdar
olduğuna, vaat edilenin yakın bir zamanda kendisine verileceğine inanıyorlardı.
İsa da aynı kanaatta idi. Bir gün şakirtlerinin bu iddiasına tahammül edemeyen
Ferisilerden bazıları İsa’ya, “Muallim, Şakirtlerini azarla”,
demişlerdi. İsa da onlara, ‘eğer bunlar susarlarsa, taşlar bağıracaktır”,
diyerek onları reddetmişti. Daha Sonra Kudüs’teki Roma Valisinin, “sen
Yahudilerin Kralı mısın?” sorusuna İsa, “söylediğin gibidir
“, diyerek cevap vermişti. Beklenen gerçekleşmeyince, Hristiyanlar Mesih’in
eksik kalan vazifesini tamamlamak için tekrar geleceğine, daha önce ölmüş
Hristiyanları da, o günün ihtişamından nasiplerini almaları için dirilteceğine
inanırlar.
Müslümanlara göre mehdi, dünya hâkimi bir hükümdar
olacak, Hint hükümdarları kendisine boyun eğecektir. Mekke ve Medine arasında “Beyda”
mevkiinde kendisine hücum eden bir orduyu mağlûp edecektir. Arabistan
yarımadasında hükümdarlık iddiasında bulunacak olan Süfyânî’nin ordusuyla
müteaddit defalar karşılaşacak ve sonunda onları tamamen imha edecektir. Mehdi,
Bizans orduları ile savaşacak ve nihayet İstanbul’a kadar ilerleyerek
İstanbul’u fethedecektir. Mehdinin harplerdeki gayesi, Müslüman olmayanları
İslâm’a dâvet olacaktır. Bunun için İslâm’ı dünyaya yayıncaya kadar
savaşacaktır.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin siyasî faaliyetleri
hakkındaki çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdiler devlet reisi olarak ülkelerinin idaresini ellerine alacaklardır.
·
Ülkelerini istilâ eden yabancıları çıkaracak veya ülkesine saldıran
düşmanlan sindirecektir.
·
Ülkelerinin bütünlüğünü ve sulhunu bozan iç düşmanlarla savaşarak onlan
bertaraf edeceklerdir.
·
Rivayetlerde, mehdilerin ülkelerinin hudutlarını yeryüzüne yayacakları, bir
dünya imparatorluğu kuracakları bildirilirse de, anlatılan faaliyet sahaları
mensup oldukları dînin yayılma sahaları dışına çıkmaz.
·
Taoizm hariç bütün dinlerde mehdiler, hedeflerine aktif faaliyetlerle
varırlar.
SOSYAL FAALİYETLERİ
İlkel kavimlerde birdenbire ortaya çıkan İlâhî
kahraman, insanlara kültür vasıtalarını vermekte, ziraatı öğretmekte, kanunlar
vaz etmekte ve nihayet tekrar geleceğini vaad ederek gizli bir şekilde
kaybolmaktadır. Yeni Gine Biak adası yerlilerince eski kültlerinin kahramanı
Mansren, bir gün tekrar geri dönecek ve adada adaleti hâkim kılarak çalışmayı,
sefaleti ve ölümü ortadan kaldıracaktır. Kızılderililerce de müstakbel hükümdar
ülkede adaleti hâkim kılacak, ülkeye refah ve saadet getirecektir. Yine Kuzey
Amerika’da, bütün “Ghost-Dance” hareketlerinde müstakbel kurtarıcının ülkeden
hastalıkları ve sefaletleri kaldıracağına ve milletini refaha kavuşturacağına
inanılmaktadır. Bu sosyal tasavvurlar, Eski Amerika yerlilerinden Azteklerde de
vardı.
Eski Mısırlılarca da Ameni, ülkeye mutlak adaleti
getirerek, zulmü ortadan kaldıracaktır. Ülkeye sulh ve sükûn hâkim olacak,
sığırlar tarlalarda çobansız dolaşacak, geceleri kimse bağırıp çağırmayacak ve
ülkede üzüntülü kimse kalmayacaktır.
Hindularca da Kalki, dünyada mutlak sulhu hâkim
kılacak, gıda maddelerini çoğaltacak, hastalıkları kaldıracaktır. Artık dünyada
hırsız ve haydutlar kalmayacak, bozulan kast sistemleri yeniden kurulacak ve
her biri kendi derecelerine göre vazifelerini yapacaklardır. Kalki, cemiyetin
selâmeti için her türlü sarhoşluk veren maddeleri, et yemeklerini ve ziyam
kaldıracaktır.
Diğer dinlerdeki mehdilerin sosyal faaliyetlerini,
Budistlere göre Maytreya devrinin dindar hükümdarı yapacaktır. Ülkesinde
adaleti ve sulhu hâkim kılacak, ülkeyi saraylarla, eşi görülmemiş çeşitli
zenginlik ve ihtişamla donatacaktır.
Konfuçyanizmde mehdi, yere, göğe, dağlara ve
nehirlere, tanrılara ve ruhlara hâkimdir. O, mânevî gücüyle, hastalıkları,
anormal yaratılışları ve nizamsızlığı ortadan kaldıracaktır. Ahlâkî açıklamalar
yapacak, yeni bir kültür düzeni kuracak ve yaşadığı çağı düzeltecektir.
O, insanları
uygun mevkilere getirecek ve kendi ruhî gücüyle onları içten idare edecektir.
Mecusilerce Saoşyant ülkesini ilâhî kanunlara göre
idare edecek insanların tabiatlarını değiştirecektir. Hastalıkları, ihtiyarlığı
ve ölümü dünyadan kaldıracaktır. Artık dördüncü bin yılın sonuna doğru insanlar
yalnız sıvı yiyeceklerle beslenecekler, yalan ve karanlık kısımlarım yok
edeceklerdir.
Yahudilerce Mesih, ülkesini ilâhî kanunlara göre idare
edecek ve ülkesindeki bütün milletleri sulh ve refah içinde yaşatacaktır. Dünyadan
harbi kaldıracak, kılıç ve mızrak gibi savaş aletlerini ziraat aletlerine
dönüştürecektir.[4] Savaş arabaları, ok ve yay
kırılacak, kanlı çizme ve elbiseler yakılacaktır. Dünyadan her türlü zulmü
kaldıracak, adaleti hâkim kılacaktır. Halkını sefaletten kurtaracak, fakirlere
yardım edecek, ülkenin topraklarım güllük ve gülistanlığa çevirecektir.
Ülkesini zelzele, açlık ve hastalık gibi her türlü felâketlerden emin
kılacaktır. Onun ülkesine hâkim kılacaktır. Devrinde mesut olmayan kimse
kalmayacaktır. Hatta hadımlara dahi evlenme, çocuk sahibi olma imkânı
sağlayacaktır.
Müslümanlarca da mehdi, hâkimiyeti süresince adaletten
ayrılmayacak, her işi hak ve adalet ölçüsüyle yapacaktır. Böylece ondan yer ve
gök ehli razı olacaktır. Devlet ve millet refah içinde yüzecek, hazine yardım
etmek için ihtiyaç sahibi kimseyi bulamayacaktır. Cemiyetin düzeni için zinayı,
müskiratı ve bütün kötü alışkanlıkları kaldıracaktır. İyileri
mükâfatlandıracak, kötüleri cezalandıracak, yeryüzünü emniyet ve sulha
kavuşturacaktır. Mehdi bütün hareketlerinde Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve
sellemin yolunu takip edecek, ülkesinde adaleti hâkim kılacaktır.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin sosyal faaliyetleri
hakkındaki çeşitli dinlerin tasavvurlarım özetlersek:
·
Mehdiler ülkelerinde mutlak adaleti ve sulhu hâkim kılacaklar;
·
Sefaleti önleyecek ve ülkelerini refaha kavuşturacaklar;
·
Hastalıkları ortadan kaldıracaklar;
·
İnsanlar arasındaki sosyal ilişkileri düzene koyacaklar;
·
Ülkelerini îmar ederek ihtişamını artıracaklardır.
DÎNÎ FAALİYETLERİ
İnsan, kalben ulühiyetle temasa geçmek, o güç ve
ihtişamdan hissedar olmak ister. Tanrı ile ilişki kurmayı, Tanrı’nın kendisiyle
ilgilenmesini arzu eder. Tanrı’dan bir şeyler beklerken O ‘na da bir şeyler
vermek ister. Bu karşılıklı davranışların müşahhas şekli kültlerdir. Fakat
hiçbir din, mevcut kültlerinin yerine getirilmesinden tatmin olmaz. Ancak
bunların mehdi zamanında, onun zoruyla ideal tatbikatım bulacağını ümit eder.
Mehdiler bir peygamber gibi dînin zayıflayan öğretisini yenileyerek
güçlendirecek, bir rahip gibi de ihmal edilen kültlerin yerine getirilmesini
sağlayacaktır.
Eski Mısırlılarca Ameni, hakikati tebliğ edecek,
yalanı kaldıracak ve dîni ihya edecektir. Tanrıların memnun olacağı işleri
yapacak, onların rızasını kazanacaktı.
Hindularca Kalki, Kaliyugada kaybolan Brahmasutra’lan,
Veda’ları ve Purana’ları tekrar ortaya koyup açıklayacak, kaybolan kast
kanunlarım ilân edecektir. Yeni Kritayuga insanlarının ruhlarına berraklık
getirecek, kalblerini iyilik ve hikmetle dolduracaktır. Kaybolan dharmayı
(öğretiyi) yeniden ortaya koyacak, bu suretle insanlar Hinduizmi doğru şekilde
öğreneceklerdir.
Kalki, bir rahip gibi hayatın gayelerine göre kurban
takdimlerinde bulunacaktır. Babasının ölümünde cenaze merasimim bizzat kendisi
icra edecektir. Veda tahsilini ve sadakaları yeniden düzene koyacaktır.
İnsanların ibadetlerini yerine getirmelerini, mabet yapmalarını, kurban
sunmalarını sağlayacaktır. Artık Kalki’nin icraatıyla devrin rahipleri Veda
âlimi olacaklardır. Kadınlar adaklarına sadık kalacaklar, tanrılara hürmeti
elden bırakmayacaklar, bol bol kurban takdiminde bulunacaklar ve kocalarına
sadakat göstereceklerdir. Kşatriyalar kurban işlerine gereken önemi
vereceklerdir. Vaişyalar Vişnuya olan vazifelerini ihmal etmeyeceklerdir.
Sudra’lar ise kastlara hürmet ve hizmet ederek hizmetlerinin karşılığı olarak
Kalki’nin efsanelerini dinleme şansına sahip olacaklardır. Bütün insanlar
Samsaradan (ruh göçünden) kurtulmak için tapa (zühd) temrinleri yapacaklardır. Kalki
kutsal kanunlara uymayanlarla, ibâdeti terkedenlerle savaşacak, dini, hayata
hâkim kılacaktır.
Budizm’de, Maytreya inzivadan sonra hakîkata
kavuşarak, geri kalan hayatım hakîkatların tebligatıyla geçirecektir. Bu
hakikatler; sadaka vermek, davranışlarda ahlâkî kurallara uymak, tefekkür
etmek, kutsal şeylere hürmet, büyüklere hizmette bulunmak ve dünyaya sırt çevirmektir.
Bunlar, hayatın ızdırap olduğu, ızdırabın menşei,
ızdıraba gâlib gelme hakikatlerini kişiye öğreten vasıtalardır. Maytreya
tebligatıyla milyonlarca, milyarlarca kişiyi irşat edecektir. Hatta zamanın
kral ve kraliçesi de saraylarım bırakarak zâhitliğe başlayacaklardır. Maytreya
bazen talebeleri ile şehirde sadaka toplayacak ve tarikatın temel
prensiplerinden birini yerine getirmiş olacaktır. Maytreya yalnız zamanının
insanlarım hidayete kavuşturmakla kalmayacak, daha önce ölerek cehenneme gitmiş
varlıkların ızdıraplarını da duyarak onları da hidayete kavuşturacak,
cehennemden kurtaracaktır.
Zerdüştîlerce Saoşyant, insanlara Ahura-Mazda dinini
öğretecektir. O rahiplerin en yükseğidir, kutsal işleri eksiksiz yapacaktır.
Yahudilerce Mesih’in en önemli vazifesi Allah’a iman
mevzuunu öğretmek, O’nun varlığını, kâinata hâkimiyetini, tarihin yöneticisi
olduğunu insanlara anlatmaktır. Hakkı ve doğruyu tebliğdir. O, Tevrat’ı yalnız
Yahudilere değil, Yahudiler dışındaki bütün-milletlere de
öğretecek, adaleti ve hakikati konuşacaktır. Yehova ona her sabah ilâhî
hakikatları vahyedecek, o da gündüz bunları halka tebliğ edecektir. İnsanlara
doğru yolu gösterecektir. O, İsrailoğullarına otuz kanun daha getirecektir.
Bütün insanların Allah’a kulluk etmelerini sağlayacak, İsrailoğullarının affı
için kefaret olarak oruç tutacak, hatta kendini hadım edecektir. Zamanında
mabet tekrar yaptırılacaktır. Devamlı vaazlar yapılacak, şeriat harfıyyen
tatbik edilecektir. Kudüs dışındaki insanlar seneden seneye Kudüsü ziyaret edecek
ve Kulube bayramını (Sukkoth) kutlayacaklardır. Günah İsrailoğullarından
kalkacak ve halk birbirlerine adaletle muamele edecek, hürmet gösterecektir.
Çünkü, ilâhî ruh halka dökülecek ve halkın kalbleri yenilenecektir. Denizin su
ile dolduğu gibi, ülke imanla dolacak, ihtiyar, genç, kadın, erkek herkes
hikmetli sözler konuşacaktır. Allah Teâlâ’nın İsrailoğullarıyla yapacağı yeni
bir ahit, artık kâğıt üzerine değil, insanların kalplerine yazılacaktır.
Hristiyanlığın ilk zamanlarında İsa Mesih Peygamber
olarak kabul ediliyordu. İsa da aynı kanaatteydi ve vazifesini şöyle sayıyordu:
“Rabbin Ruhu üzerimdedir,
Çünkü fakirlere müjdeyi
Vazetmek için beni meshetti.
Beni esirlere azatlık ve körlere
Gözlerinin açılmasını ilân etmeye,
Ezilenleri kurtuluşa kavuşturmaya
Rabbin makbul yılını ilân etmeye gönderdi.
Bir peygamber olarak da tabuttaki bir gencin ölüsünü
diriltmek, kuyu başında rastladığı kadının gizli sırlarını açıklamak gibi
birtakım mucizeler göstermiştir. Vaazlarında ise ibadet ve inançla ilgili
konularda talebelerini aydınlatıyordu.
Müslümanlarca mehdi, Hz.Muhammed sallallâhü aleyhi ve
sellemin yolunu takip edecek, bütün sünnetleri ihya edecek, Müslümanlar
arasındaki çöküntüyü bertaraf edecektir. Kendisi bir hata yapmayacaktır, çünkü
bir melek daima onu hatadan koruyacaktır. O, mezhepleri kaldıracak, saf dinden
başka bir şey bırakmayacaktır. Mehdi peygamber gibi mucizeler gösterecektir.
Diktiği kuru bir kamış, anında yeşerip yapraklanacaktır. Havada uçan kuşa
işaret edince, kuş eline düşüverecektir. Tâbutu’s- Sekine’yi meydana
çıkararak, Tevrat’ın aslını bulacaktır. Dînî önder olarak bulunduğu yerde
imameti kendi üzerine alacaktır. Hatta Hz. İsa onun arkasında namaz kılacaktır.
Sâlih amelleriyle Allah Teâlâ’nın rızasını kazanacak, ülkesini İlâhî rahmete
boğacaktır.
Yukanda incelediğimiz mehdilerin dînî faaliyetleri ile
ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarım özetlersek:
·
Tâbi oldukları dinlerin öğreti ve
kültlerine uyacaklar;
·
Zayıflayan veya kaybolan eski dînin inanç ve ibadetlerini tebliğ ederek
eski dîni yeniden canlandıracaklar;
·
Kutsal kitaplarım zamana göre tefsir
edecekler;
·
Dînî kültleri kendileri yerine getirdikleri gibi, tebalarının da yerine
getirmelerini sağlayacaklar;
·
Şeriatı (dîni kanunları) ülkelerine hâkim kılacaklar;
·
Gerektiğinde mucizeler göstererek faaliyetlerinin tesirini artıracaklardır.
ÖNCÜ VE YARDIMCILARI
Mehdilerin siyasî önder durumunda olmaları sebebiyle
kendileri ve iktidarları için birtakım ortam hazırlayıcılar ve yardımcılar da
tasavvur edilmiştir.
a. Öncüleri ve Ortam Hazırlayıcıları
Yeni Gine Numfoor adasındaki mehdilik hareketinde
(1911), Koreri ismindeki yerli, kendisinin müstakbel mehdi Mansren’in öncüsü
olduğunu ve beklenen günün yaklaştığını söylemiştir. Fakat mehdi öncüsü Koreri
Hollandalılar tarafından yakalanarak çalışma kampına gönderilmiştir.
Hindularca kaliyuganın akşam kızıllığı başlayınca, Ay
Sülâlesi’nin Bhrgu Ailesinden Pramiti isminde bir kimse çıkacak ve kötülüklerin
düşmanı olacaktır. Etrafındaki yüzbinlerce silâhlı Brahman’ın kumandanı olarak
barbarlara hücum edecek, Şudra Krallarını ve Hindu olmayanları imha edecektir.
Pramiti bütün dünyaya hâkim olacaktır. Kendine başkent olarak Ganj ve Yamuna
arasındaki bölgeyi seçecek ve Kalki için uygun ortam hazırlayacaktır.
Budistlerce Maytreya’nın öncüsü Buda Şakyamuni ‘dir.
Buda kendisinden sonra Maytreya’nın geleceğini, onun zamanında doğabilmenin
şartlarını, devrin ihtişamını ve Maytreya’nın gücünü haber vermiştir. Hatta
talebelerinin Mahakaşyapa’ya elbisesini vererek, elbiseyi Maytreya’ya vermesini
emretmiştir.
Saoşyant’ın öncüleri ise kendisi gibi Zerdüşt’ün
neslinden birinci binin ve ikinci binin sonunda gelecek olan Hoşedar
(Viştaspa=Uchşyatereta) veHoşedarmah (Fraşauştra=Uchşyatnemah)dır. Hoşedar’ın
annesi Nâmık-pit’ın soyu, Zerdüşt’ün Aurvij ismindeki karısından doğan cğlu Isatvâstra’ya,
Hoşedarmah’nın annesi Veh-pit’in soyu ise yine Zerdüşt’ün Aurvij ismindeki
karısından doğan Franya adındaki oğluna dayanacaktır. Zamanı gelince
Zerdüşt’ten sonra birinci binin sonuna doğru Namık-pit, ikinci binin sonuna
doğru Veh-pit Kansava gölüne giderek banyo esnasında gölde gizli olan
Zerdüşt’ün tohumlarından hâmile kalacaklar ve Saoşyant’ın öncülerini
doğuracaklardır. Bunlar otuz yaşına girdiklerinde karanlık güçlerle mücadele
edecekler ve Mecusiliği kuvvetlendirmeye çalışacaklardır.
Yahudilerce Mesih’ın Öncüsü İlya (Eliyyahu)dır
Peygamber Malaki mesihden biraz önce İlya’nın geleceğini müjdelemiştir: İşte,
Rabbin büyük ve korkunç günü gelmeden önce, ben size peygamber İlya ‘yı
göndereceğim İlya”nın bu gelişi
her hangi bir bayram gününe tesadüf etmeyecektir. Çünkü O, kavminin bayram
hazırlığını bozmak istemeyecektir. O, Mesih’in gelmesinden üç gün önce Filistin
dağlarında görünecek ve Mesih’in gelmesini müjdeleyecektir. Daha sonra Mesih’e
başrahip olarak hizmet edecek, Yahudilerin âile hayatlarını düzenleyecek, şer’î
ve dînî meseleleri halledecektir. Kudret helvasını, kutsal suyu ve kutsal mesh
yağım, Harun’un asasım (sopasını) geri getirecektir.
Hristiyanlarca İsa Mesih’in öncüsü Vaftizci Yahya’dır.
O, vadedilen günün yaklaştığım hissederek bunu tebliğe başlamıştı. Yahya, tövbe
edin, çünkü göklerin melekûtu yakındır,' diyerek Ürdün Nehri kenarında
kendine gelenleri vaftiz ediyordu. Bu arada İsa’yı da vaftiz etmişti. İsa, onun
hakkında: ‘Âdem’den Vaftizci Yahya’ya kadar doğanlar arasında, Vaftizci
Yahya’dan daha büyük kimse yoktur, diyerek onun büyüklüğünü
anlatmıştır.
İslâmiyet’in sünnî kaynaklarına göre mehdinin
öncüleri, başlarında el-Hâris b. Harrat’ın bulunacağı doğudan çıkacak siyah
bayraklılardır. Şîilerce genellikle benimsenen görüşe göre, mehdi 12. İmam
Muhammed b. Hasan olduğuna göre, 11 . İmam Haşan el- Askerî onun öncüsü
sayılır. Tabiî bu öncüler 12, imam
zincirinin ilk halkası olan Hz. Ali b. Ebî Tâlib kerremallâhü vecheye
kadar götürülebilir.
Yukanda incelediğimiz mehdi öncüleri hakkındaki
çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdi ve öncüleri arasındaki zaman farkı çeşitli dinlere göre
değişmektedir.
·
Mehdi öncüleri, mehdilerden önce
gelerek mehdilere uygun vazife ortamını hazırlayacaklardır.
·
Mehdilerin gelmekte olduklarını müjdeleyeceklerdir.
·
Öncüler, mehdilerin vazifelerini, mehdilere göre daha küçük oranda
yapacaklar veya Budizm’de ve Hristiyanlık ’ta olduğu gibi yapmışlardır.
YARDIMCILARI
Kuzey Amerika yerlilerinden Algonkinlerin Montagnai
kabilesince Tsekebec, âhir zamanda gökten dünyaya geri dönüşünde herkese
görünmeyecektir. O, kendisine bazı kimseleri yardımcı olarak seçecek ve onlara
görünecektir. Bu kimseler dünyanın ileri gelenleri olacaklardır. Tsekabec ne
yapılması gerektiğini onlara söyleyecek ve onlar vasıtasıyla dünyadan
kötülükleri kaldıracak, adaleti hâkim kılacaktır.
Hindularca Kalkinin bütün seferlerinde kardeşleri ve
akrabaları kendisinin yanında yer alacaklardır. Daha sonra Kral Maruve Kral
Devâpi de Kalkiye bîat ederek seferlerinde ona yardım edeceklerdir. Kalki’nin
en büyük yardımcısı ise Tanrı Şiva’nın kendisine hediye edeceği atı ve papağanı
olacaktır. Atı onu her arzu ettiği yere götürecek ve savaşlarda onunla beraber
savaşacaktır. Papağanı ise dünyanın çeşitli yerlerinde olup bitenler hakkında
Kalkiye haberler getirecektir.
Konfuçyanizm’e göre mehdinin, insanların ve eşyanın
varlığına nüfuz etme kabiliyeti, onu hayvanların da cevheri yapar. Tüylü
hayvanların cevheri “KİLİN”dir. Kanatlıların cevheri anka kuşudur.
Kabukluların cevheri kaplumbağa, pulluların cevheri ise ejderhadır.
Bunlar kutsal hayvanlardır. Mehdinin yardımcılarıdır. Mehdi bu
hayvanlarla göğe, yere, dağlara ve nehirlere hâkim olur, onlara düzen verir.
Mecusilerce Saoşyant’ın onbeş erkek ve onbeş kızdan
oluşan bir yardımcılar grubunun olacağından haber verilmektedir. Saoşyant’ın
şeytanî güçlerle mücadelesinde ve diğer ıslah hareketlerinde yardımcılarının
sayısı çeşitli rivayetlere göre değişmektedir. Bunlar: altı ölümsüzler, yedi
veya onbir yadımcı erkek, bin erkek ve bin kız yardımcılardır. Bunların
içinde en meşhuru kahraman Sâma- Keresaspadır. Dabbetu’l-Arz misali ejderha Azi
Dahâka’nın Demavend dağı altındaki hapsinden kurtulması üzerine, onunla son
savaşını yaparak Azi Dahâka’yı öldürecektir.
Hristiyanlıkta İsa Mesih’in yardımcıları olarak oniki
havarisini görüyoruz. Onun dünyadan ayrılmasından sonra Hristiyanlığın
Yahudilikten ayrılıp yeni bir din olmasını sağlayan, geliştiren havarileridir.
Fakat yeryüzüne tekrar gelişinde kendisinin yardımcıları melekler olacak,
Mesih’in yanında muhaliflerine karşı savaşacaklardır. Bu muhalifler dünyevî
hükümdarlar ve hayvanlardır. Hayvanların muhalifler arasında gösterilmesinin
sebebi, onların şeytanın emrinde olduklarına dâir bir inançtan gelmektedir.
Müslümanlarca mehdinin en büyük yardımcısı Hz.
İsa’dır. Dünyaya inişinde onun cilt rengi beyaz, saçları siyah ve uzun, yüzünde
pek çok ben bulunacaktır. Bir bedevî kadınıyla evlenerek ondan bir çocuğu
olacaktır. Kırk sene yaşayacak ve Medine’de ölerek Hz Muhammed sallallâhü
aleyhi ve sellemin yanına gömülecektir. Hz İsa, mehdinin yardımcısı olarak
Deccal’i öldürecek, domuzları imha edip haçları kıracaktır. Yahudi ve
Hristiyanların İslâmî kabulünü sağlayacak. Ye’cüc ve Me’cüc ordusunu
duasıyla imha edecektir. Yani Allah, mehdinin duası üzerine, mehdiyi yormadan,
lûtfu ilâhisiyle onları yok edecektir.
Mehdiyi gerçekten anlayanlar Küfe ariflerinden dokuz
kişi olacaktır. Bunlar mehdinin vezirleri olacaklar ve
kendisine her bakımdan yardım ederek, ülke ve devlet işlerinin ağırlığını
paylaşacaklardır. Mehdinin yardımcıları genellikle Arap olmayan milletlerden
olmakla birlikte Arapça konuşacaklardır. Bunların sayılan Bedir savaşma
iştirak edenlerin sayısı kadar, yâni 313 kişi olacaktır. Ayrıca Ashab-ı Kehf’in
de Muhammed Ümmeti olma şerefine ulaşabilmek için mehdinin yardımcıları arasına
katılacağı rivayet edilir. Mehdinin muhafızları ise Cebrâil ve Mikâil
olacaklardır. Yani mehdinin içinde bulunduğu sosyal ve fiziki çevre, aynen
peygamberin sosyal ve fiziki çevresi gibi olacaktır.
Şîilerce, onikinci imam Mehdi Muhammed b. Hasan’ın
yardımcılarına sefir (elçi, temsilci) denir. Mehdi halkın
suallerine, ihtiyaçlarına elçi ve temsilcileri vasıtasıyla cevap verirdi.
Bunların ilki Osman b. Said Ömer’dir. Onu oğlu Muhammed b. Osman tâkip
etmiştir. Daha sonra Ebu’l-Kasım Huseyn b. Rûhî
Navbahtî ve Ali b. Muhammed Saman elçilik vazifesini üzerlerine
almışlardır. Muhtaru’s- Sakafî de kendini Mehdi Muhammed el-Hanefî’nin
yardımcısı olarak îlân etmişti.
Yukarıda incelediğimiz mehdi yardımcılan hakkındaki
çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdilerin yardımcıları insan, hayvan veya meleklerden meydana gelirler.
·
Mehdilere her türlü din ve dünya işlerinde yardımcı olurlar.
·
Mehdi yardımcılarının hizmet
ağırlığını genellikle savaşlar teşkil eder. Mücadelelerinde mehdiyi yalnız
bırakmazlar.
Yani mehdinin yardımcılarının mahiyet ve işleri,
peygamberlerin yardımcılarının mahiyet ve işlerine benzemekle birlikte,
hayvanların da etkinliği düşünülürse, daha da genişlemiş görünüyor.
Peygamberlerin zaman ötesinde daha da güçlendirilmiş paralelleri
görünümündedirler.
MUHALİF VE DÜŞMANLARI
Dünyada bütün insanların mutlak surette memnun
olabilecekleri bir idareyi tasavvur etmek mümkün fakat tesis etmek mümkün
değildir. Bir idare ne kadar iyi ve ideal olursa olsun, bundan tatmin olmayan
bir muhalefetin, hatta bir düşmanlar grubunun bulunması tabiîdir. Nitekim
peygamberlerin de açık veya gizli düşmanları olmuştur. Aynı husus mehdiler için
de tasavvur edilmiş ve mehdilerin muhalifleri ve düşmanlarının kimler
olabileceği henüz onlar gelmeden tesbit edilmiştir. İlkel kabileler arasında
gördüğümüz mehdilik hareketlerindeki düşmanlar genellikle ülkelerim istila
etmiş Hristiyan sömürgecileri ve misyonerleridir. Mehdilerin bu ortak
düşmanlarını Tahiti, Yeni Zelenda, Havâi ve Fici adalarında, Yeni Gine, Kuzey
Amerika ve Güney Amerika yerlileri arasında, nihayet Afrika yerlilerinde
görüyoruz.
Eski Amerika yerlilerinden Azteklerce Quetzalcoatl’ın
muhalifi Gece ve Harb Tanrısı Tezkatlipoca idi. Onun büyücü' ve entrikacılığı
ile Quetzalcoatl ülkesini terke mecbur kalmıştı.
Eski Mısırlılarca mehdi Ameni'nin düşmanı ise, Mısır’a
sık sık saldıran Asyalılar ve LibyalIlardır. Mehdi Ameni Asyalıları kılıcı,
Libyalıları ise ateşi ile yok edecekti.
Hindularca Kalki’nin muhalif ve düşmanları Hindu
olmayanlardır. Bunların başında Hinduizm’i ve Vedaları terk etmiş Kikata’lar
gelmektedir. Bunlar muhtemelen Budizm’i kabul etmiş Arya ırkından olmayan Güney
Hindistan halkı olmalıdır. Hindulara göre bunlar, asiller ve diğer kast
sınıflarını kaldırarak para, kadın ve nefsanî zevklere kendilerini vermişlerdi.
Yine Kalki’nin en büyük düşmanı Budistlerin şahs-ı mânevîsi olan Buda’dır.
Kalki’nin Buda ile yapacağı savaşlar ve zaferleri romantik bir ifade ile
anlatılır.
Kalki’nin diğer büyük düşmanı, Kaliyuganın şahsı
mânevisi Kali ve Yeraltı âleminin hâkimi Bali'dir, Bunlar Kuzey ve Batı
Hindistan’ın, Hindu olmayan halklarının reisleridir. Kalki bunlarla savaşarak
Hinduizm’i yeryüzüne hâkim kılacaktır.
Budistlerce Maytreya henüz Tuşita semasından yeryüzüne
inerken Şambala’da Budizm’in düşmanlarıyla büyük bir savaşa girişecek ve
hepsini mağlub edecektir. Bu düşmanlar, Hindular ve Müslümanlardır. Budaların
en büyük düşmanı Mara'vı ise Maytreya imana getirecektir. Mara da kötülükleri
bırakıp Budistlere yardıma koşacaktır.
Mecusilerce Saoşyant’ın iki düşmanı olacaktır: Druy
(yalan) ve onun lideri Angra-Mainyu (şeytan). Saoşyant Angra-Mainyu’yu güçsüz
hale sokacak, druy’u dünyadan kaldıracaktır. İki ayaklı cinsin bütün
şeytanlarını imha edecektir.
Yahudilerde kötülüklerin ve Mesih muhalefetinin
önderliğini ifade eden bir kavramla karşılaşmıyoruz. Ancak Mesih’in düşmanı
olarak İsrail’in komşularını görüyoruz. Bunlardan Fars krallarını, melekler,
tahtlarında yakalayarak sürüye saldıran aç kurtlar gibi parçalayacaklardır.
Yine Asurlular da Mesih’in düşmanı olarak Allah tarafından imha edileceklerdir.
Moab ve Şit (Seth) oğulları parçalanacaktır. Ye’cüc ve Me’cüc ise Kudüs’ü 12 ay süreyle kuşatacak, fakat Allah onları
ateş, hastalık, yağmur ve dolu ile imha edecek, leşlerini vahşi hayvanlar ve
kuşlar temizleyecektir. Silâhlarının ağaç kısımlarından İsrailoğullarının yedi
senelik yakacakları çıkacaktır. Yânî o günde Tanrı, olağan dışı bir mücadele
ile kendi lütfu ile Mesih muhaliflerini bertaraf edecektir. Mehdinin
yorulmasına pek ihtiyaç kalmayacaktır.
Hristiyanlarca Mesih’in düşmanı Deccal’dır. Fakat
Deccal mefhumu İsa’ya muhalefet edecek bir şahıs olmaktan ziyade Hristiyan
olmayanları, Hristiyanlığa muhalefet eden herkesi içine alır. İsa Mesih’in
istikbaldeki birinci derece düşmanları, dünyevî hükümdar ve hayvanlardır. Çünkü
her ikisi de Şeytan’ın hizmetindedirler. Bunun için de melekler tarafından yok
edileceklerdir. Şeytan, bir melek tarafından bağlanarak 1000 senelik Mesih
devrinde hapsedilecek ve insanları aldatmasına engel olunacaktır. Mesih’ten
beklenen icraatı, melekler yapacaktır. O, bir nevi düğmeye basıp zamanı
başlatandır. Ancak bin senenin sonunda şeytan bağlarından kurtularak serbest
kalacak, taraftarlar toplayacak ve bozgunculuğuna tekrar başlayacak,
askerleriyle Kudüs’ü kuşatacaktır. Fakat dünyanın süresinin dolması sebebiyle
Allah, şeytan askerlerini imha edecek, kendim de ateşe atacaktır.
Müslümanlarca mehdinin muhalif ve düşmanları, Arabistan’da
hükümdarlık iddia edecek olan Süfyânî (Ebu Süfyan’ın soyundan gelen Emeviler), Bizans
İmparatorluğu ve Deccal’dır. Süfyânî büyük cüsseli, yüzünden cesaret alâmetleri
fışkıran bir kimse olacaktır. Soyca Hz. Ali kerremallâhü veche ile de
akrabalığı bulunacaktır. Önce Şam’ı ele geçirecek, orada ordular hazırlayarak
bütün Arabistan’a hâkim olmaya çalışacak ve orduları mehdinin ordularıyla pek
çok defalar çarpışacaktır. Süfyânî küfür ve ahlâksızlığı da yaymaya çalışacak
ve Şam mescidinde bir kadınla açıkça zina edecektir. Sonunda mehdinin askerleri
tarafından yakalanarak Bâbu’r Rahme (veya Ceyrun Kapısı) denen yerde
mehdinin emriyle katledilecektir. Burada işaret edilen, Emevi hânedanı ve
liderlerinden biri olmalıdır. Özellikle Şam’dan bahsedilmesi, merkezlerinin Şam
oluşundan kaynaklanmış olabilir.
Mehdiye muhalif (yabancı) devlet olarak Bizans’ı
görüyoruz. Mehdinin ordusu Bizans ordusuyla defalarca savaşacak, nihayet onları
mağlûp ederek İstanbul’a kadar ilerleyecek ve şehri fethedecektir. Çünkü
rivayetlerin ortaya çıktığı devirlerde Sasani devleti çökmüş, tek muhalif
otorite Bizans kalmıştı.
İstanbul’un fethinden yedi yıl sonra Deccal
çıkacaktır. İBN ARABİ DECCAL’IN H.743/M.1342-43
YILINDA ÇIKACAĞINI HABER VERMİŞTİ. Deccal’ın çıkacağı yer hakkında çeşitli
rivayetler vardır. Bunlara göre o, Şam ve Irak arasında “Ha” mevkiinden
veya Merv Yahudileri arasından veya Horasan’dan veya Kûtât’dan veya Matule
denen denizdeki ESBAHAN ADASI’ndan çıkacaktır. Deccal birtakım
tabiatüstü güçlere sahip olacak, istediğinde buluttan yağmur yağdıracak, çölde
ot bitirecek ve ölüleri diriltecektir. Bu üstün kabiliyetiyle peygamberliğini
ve sonra da ulûhiyetini iddia ederek halkı İslâm’dan uzaklaştırmaya
çalışacaktır. Bir gözü kör olacak ve alnında kefere yazacaktır.
Bunu yalnız Müslümanlar okuyabilecektir. Saçları kıvırcık olacaktır. Deccal
halen Umman denizinde bir adada hapistir. Dünyadaki ömrü kırk sene veya
kırk ay veya kırk gün olacaktır. Öyle görünüyor ki bu rakamlar kehanetin birer
çokluk ifadesidir ve kimin neye göre bu kehanette bulunduğunu anlamak da
oldukça zordur. Deccalı öldürme görevi ise Hz İsa’ya ait olacaktır. İsa,
Deccalı LÜDDİN kapısında (Kudüs yakınlarında bir köy) veya TELİ
(Beni Kilab bölgesinde küçük bir nehir) harbinde öldürecektir. Mehdinin diğer
bir düşmanı geleneksel düzenin savunucusu gibi görünen, fukaha olacaktır. Çünkü
Mehdi gelince bütün sorunları kendisi çözecek ve mezhepleri kaldıracak,
fukahanın imtiyazı kalmayacaktır. Fakihler onun ölümüne fetva vermek isteyecek
fakat kılıcından korktukları için susacaklardır. Kalben nefret edecekler, buna
rağmen hükümlerini de kabul edeceklerdir.
Yukarıda incelediğimiz mehdilerin düşman ve
muhalifleri ile ilgili çeşitli dinlerin tasavvurlarını özetlersek:
·
Mehdi muhalifi Aztekler de olduğu gibi bir Tanrı veya kötü bir ruhtur.
·
Ülkeyi istila eden yabancılardır.
·
Bu kimseler mehdinin temsil ettiği dinden olmayanlardır.
·
Sosyal nizamın ve sulhun bozucuları olarak görülen siyasi muhaliflerdir.
V. MEHDİLERLE İLGİLİ SEMBOLLER
Bazı eşya veya mefhumlar kutsalla olan temasları
dolayısıyla muhtevalarım teşkil eden varlıklardan ayrılarak özel bir kutsiyet
ve yeni bir mana kazanırlar. Meselâ Hristiyanlarda görülen küçük bir çarmıh
tahtası, o şekil verilmeden önce basit iki çubuk parçası iken, bu çubukların
birbirine dik olarak üst üste konmasından sonra, anlamı birdenbire değişmekte,
kendisine hürmet edilen, tesadüfen yere düşse endişe edilen, büyük günah
işlenildiği endişesiyle, tövbe için özel âyin ve ibâdetler düzenlenen bir nesne
olmakta ve özel anlam kazanmaktadır. Matematiğin üç sayısı Hristiyanlarca
ulûhiyet ifadesiyle kutsallaşıp, sembolleşirken, Müslümanlarca bir
sayısı onun yerini almaktadır. Bir rakamının Arapça karşılığı olan vâhid
ve ehad kelimeleri Allah’ın isim ve sıfatlarından sayılmaktadır.
SUN’Î
NESNELER
Yeni Gine
ve Malenezya’da kutsal devir, ata ruhlarım ve mehdiyi getirecek Cargo gemisi ile açılacaktır.
Bu gemi her türlü zenginlikleri de beraberinde getirecektir. Bu gelişi
kolaylaştırmak için yerliler kutsal Cargo evleri inşa etmişlerdir. Müstakbel gemiyi temsil
eden eşya ve evler kutsal sayılır. Savaş aletlerinin kutsiyetine özellikle
inanılmakta ve bazı yeminler bu silahların yanında yapılmaktadır. Kalki,
Şiva’nın kendisine hediye edeceği kılıcı ve zırhı kullanacak, İndra’nın hediye
edeceği savaş arabasına binecektir. Müslümanlarca mehdi seferlerinde Hz.
Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin kılıcını ve gömleğini, taşıyacaktır.
Muhtemelen gömlek, zırh vazifesini görecek olmalıdır.
Sopanın (âsâ) da büyük güç taşıdığına inanılır. Önceleri bir ağaç ve silâh
kültüyle ilgili olmalıdır. Hz. Musa’nın mucizevî sopası meşhurdur. Efsaneye göre Başhaham, Meryem’e koca seçmek
istediğinde üçbin talib çıkar. Taliplere birer kuru sopa verilir. İçlerinden yalnız Dülger Yusuf un sopası yeşerir. Bunun üzerine
Meryem Yusuf la nişanlanır. İsa Mesih’in de ölüleri dirilten bir sopasının
olduğu rivâyet edilir.
Bayrak, ulûhiyetin güncel sembolüdür. Mısır
hiyerogliflerinde tanrı olarak mânâlandırılmıştır. Buda, kendisine bayrak
hediye edenlerin Maytreya zamanında tekrar dünyaya gelecek ve Maytreya’ya
cemaat olabileceklerini müjdelemiştir. Mehdi ile ilgili hadislerde de bayrağı
İlâhî rahmetin, mehdinin gelişinin sembolü olarak görüyoruz. Doğudan çıkacak
Siyah Bayraklılarla (Abbasilere işaretti) mehdi hâkimiyeti kurulacaktı. Bu
bayrak Allah yolunda mücadele eden bir cemaatin sembolü olduğu gibi, Hz.Ali
kerremallâhü veche soyunun da acılı işareti olmaktadır.
Hristiyanlarca Mesih’ın üzerinde can verdiği çarmıh
kutsaldır. Çünkü o cennet ağacından yapılmıştı. Yine onun sembolü olarak
yapılan haç işaretleri bugün bütün kilise ve Hristiyan evlerinin süsüdür.
Bunların mucizevî güçleri hakkında pek çok hikâyeler anlatılır.
Mehdilerle ilgili kutsal objelerden biri de
elbiselerdir. O, yalnız bir örtünme vasıtası değil, gizli bir güce sahip olan
cinsi organların muhafazasıdır. Taşıyıcısında olan ruh gücü elbiseye
geçmektedir. Buda Şakyamuni kendi keşişlik elbisesini talebelerinden Kaşyapa
ile Maytreya'ya göndermiştir. Maytreya da bu kutsal elbiseyi almak için
Kaşyapa’yı arayacaktır. İsa Mesih tekrar geldiğinde Tanrı ona muhteşem bir
elbise tediye edecek ve onun parıltısı dünyanın diğer ucundan görülecektir.
Mehdi ise Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin gömleğini bularak onu
seferlerinde zırh gibi taşıyacak, bu gömleğin manevî gücünden yararlanacaktır.
Mehdilerin heykel ve resimleri de kutsal nesneler
arasındadır. Kalki, başına hükümdarlık tacını giymiş, elinde kılıç, arkasında
beyaz atıyla duran bir hükümdar olarak tasvir edilir. Maytreya ise elinde bir
lotos çiçeğiyle veya Tibet resimlerinde olduğu gibi lotos üzerine oturmuş
olarak tasvir edilir. Hindistan’daki tasvirlerinde o sandalyeye oturmuş, ders
anlatan bir öğretmen görünümündedir. Elinde bir su kabı ve teşbih tutar veya
sadece bir lotos çiçeği taşır.
Kutsal Maytreya heykellerinin en meşhuru İndus
kenarında Ta- Li-Lo (Darel veya Darda) denen yerde yapılmıştı. Rivayete göre
ağaçtan yapılan bu heykelin yüksekliği
arşın idi: Burası uzun zaman ziyaretgâh olarak rağbet görmüştü. Kore’de
South Chusei (Chung Chong) vilayetinde Kwanckokji mabedinde takriben bin
sene önce yapılmış Maytreya’nın taş heykelinin yüksekliği 55 fit, eni 30 fit’dir.
Burası Budistlerin önemli ziyaretgâhlarından biridir. Çin’deki
Maytreya heykelleri mütebessim, şişman bir adam şeklindedir ve elinde bir
saadet paketi taşır.
Hristiyanlığın başlangıcında sûret yapmak
yasaklanmıştı. Fakat bu din, Gnostisizmin (Batınîliğin ?) gizemli etkisine
fazla direnememiş, sûret yapma geleneği yeniden yayılmış ve kutsallaşmıştı. Bu
suretlerin en yaygını, İsa Mesih ve annesi Meryem’ın suretleriydi. Zamanla
resim ve heykellerin temsil ettikleri kişilerin manevî gücüne sahip olduğu ve
onların ruhlarını içlerinde taşıdıkları inancı yaygınlık kazanmıştır. Bunların
mucizelerinden sık sık bahsedilir, bu suretlere özel ibâdetler, dualar yapılır,
kurbanlar sunulur: Bu sûretler çiçek ve mumlarla süslenir. Özellikle komünyon
âyininde Mesihin kanı olarak kabul edilen ekmek büyük hürmet görür.
Ulûhiyetin, o ekmek ve şarap içine hulûl ettiğine inanılır.
Yahudilerin Mesih devriyle ilgili tasvirleri son
devirlerde yapılmaya başlanmıştır. Bunlar da genellikle Mesih devrinin üç
kutsal hayvanı sayılan efsanevî balık (leviatha), efsanevî boğa (behemoth) ve
efsanevî kuşun (ziz) çeşitli kompozisyonlarıdır.
Yukarıda incelediğimiz çeşitli dinlerdeki sembol
nesnelerle ilgili tasavvurları özetlersek:
·
Mehdilere hizmet eden alet ve eşyalar,
·
Mehdileri temsil eden resim, heykel ve işaretler kutsal sayılırlar.
KUTSAL SAYILAR
Sayıların bir kutsiyet ve değere sahip olduğu inancı
çok eski devirlere dayanmakta, bu inancın kökleri Sümerliler ve Babillilere
kadar inmektedir. Sayıların, ezelden beri rivayet edilen şeyler arasında
Tanrı’dan sudûr ettiğine inanılır. Bu sayı mistiği ve sembolleri Hint, İran ve
Yunan kültürlerine da tesir etmiştir. Bütün dînî sahalarda görüldüğü gibi,
mehdi tasavvurlarıyla sayılar arasında da özel ilişkiler kurulmuştur.
Sayıların zirvesinde bir rakamı
bulunmaktadır. Bu aslında ezeli Birin (Vahdaniyetin), Ulûhiyet'in
sembolüdür.
Bir ve onlu katları: Budistlerce Maytreya’ın aydınlanma ağacı Nagapuspa 1 mil yüksekliğinde
olacaktır. Zamanın hükümdarının 1000 oğlu olacaktır. Ketumati şehrini süsleyecek mücevher sütun
1000 ayak yüksekliğinde olacak ve şehir kalesinin 1000 burcu bulunacaktır.
Devrin hükümdarı Maytreya’ya bir konak hediye edecek, bunun 1000 mücevherden
perdesi, mücevherden çatısı, 1000 mücevherden çanları, 1000 mücevherden
bayrakları, 1000 mücevherden
kapları, 1000 mücevherden eşyaları
bulunacaktır. Mecusilere ve Hristiyanlara göre mesih devri 1000 sene
sürecektir. Budistlerce mehdi devrinin saadetinden coşan tanrılar 100.000
musiki aletiyle göklerde nağmeler çalacak, Cambudvipa ülkesinin neşesine neşe
katacaktır. Maytreya Mahakaşyapa’yı ziyaretinde gördükleri mucizeler üzerine
100.000 kötü insan hidayete ulaşacaktır. Cambudvipa ülkesi enine ve boyuna
100.000 mil genişliğinde olacak ve ülkede çeşit çiçek ve şifalı sular bulunacaktır.
İki ve onlu katları: Kalki’nin iki karısı olacaktır. Bazı hadislere göre mehdi 2 yıl saltanat
sürecektir. Maytreya’nın omuz genişliği 20 ayak olacaktır. Bazı Yahudilerce
Mesih devri 2000 yıl sürecektir.
Üc ve onlu katları: Hristiyanlarca Mesih üçgen şeklinde tasavvur edilen ulûhiyetin bir
köşesidir. Bazı rivayetlere göre Mehdi devri 3 yıl sürecektir.
Dört ve onlu katları: Kalki’nin oğlu olacaktır. Maytreya
zamanında 4 büyük hükümdar bulunacak ve dünyanın 4 tarafına hâkim olacaklardır.
Bazı Yahudi ve Hristiyanlara göre Mesih devri 40 sene sürecektir. Bazı İslâm
rivayetlerine göre de Mehdi devri 40 sene sürecektir. Bazı Yahudilerce Mesih
devri 400 sene sürecektir.
Bes ve onlu katları: Mehdi’nin saltanatı bazı rivayetlerce 5 sene sürecektir. Rivayetlerden birine
göre Maytreya’nın aydınlanma ağacı 50 mil yüksekliğinde olacaktır. Ağacın eni
500 ayak olacaktır.
Maytreya devrinde kızlar 500 yaşında evlenme çağma
gireceklerdir. Yahudilerce Mesih 5000 senesinde dünyaya
gelecektir.
Altı ve onlu katları: Bir rivayete göre Mehdi 60 sene veya 60 ay veya 60 gün saltanat
sürecektir. Bazı rivayetlere göre Maytreya 60.000 sene yaşayacak ve öğretisi
kendisinden 60.000 sene sonra daha etkisini sürdürecektir.
Yedi ve onlu katları: Maytreya’nın haberini işiten komşu ülke kralı Mahasena 7 gün ve 7 gece
hareketsiz ve mutlak sükûnet ve vecd içinde kalacaktır. Mesih’in gelmesi
yaklaştığında alâmetleri 7 sene önceden görülecek ve kendisi yılda gelecektir.
Saltanatı bir rivâyete göre 7 veya 70 hafta sürecektir. Müslümanlarca da mehdinin
saltanatı 7 sene veya 70 sene sürecektir.
Sekiz ve onlu katları: Bazı rivayetlere göre mehdinin saltanat süresi 8 yıl olacaktır.
Maytreya’nın hocası Brahmayus’un 8.000 talebesi, Maytreya’nın 80.000 talebesi
olacaktır. Zamanın hükümdarı 80.000 kale kumandanıyla, karısı da 80.000 kadnın
refakatiyle Maytreya’ya mürit olacaklar ve inzivaya çekileceklerdir. Maytreya
devrinde insanlar 80.000 sene yaşayacaklardır. Yukarıdaki 80.000 rakamlı
rivayetlerin varyantları ise 84.000 dir.
Dokuz: Mehdinin saltanat süresi bazı rivayetlere göre 9 senedir.
Oniki: Maytreya’nın yüzünün uzunluğu 12 ayaktır. Ketumati şehrinin uzunluğu da 12
mildir. Caddelerinin genişliği 12 arşın olacaktır. İsa Mesihin havarilerinin
sayısı 12 dir. Şia’ya göre Mehdi 12. İmamdır.
Otuziki: Maytreya’nın kutsal işaretlerinin sayısı 32 dir.
Yukarıda incelediğimiz kutsal sayılarla ilgili çeşitli
dinlerin tasavvurlarını özetlersek;
Genellikle 7, 40 ve 1000 sayılarının mehdilerle ilgili
kutsal değerler olduğunu söyleyebiliriz. Bu sayılar ve yukarda zikrettiğimiz
sayıların büyük bir kısmı, dinlerde daha önce de mevcut olan kutsal sayılardır.
Çokluk ifade eden kavramlardır. Bunlar mehdilerle ilgili tasavvurlarla da
birleştirilerek kutsiyetleri bir kat daha artırılırken, mehdilere de
kendilerinde mevcut kutsiyetten bahsetmiş olmaktadırlar.
SONUÇ
Araştırmamız, konu ile ilgili geniş bir literatürün
bir özeti olarak görülmemelidir. Biz bu araştırmamızda mehdi tasavvur ve
inancının dünya dinlerinin ortak bir malı, ortak bir objesi olduğunu, temel
yapı ve elementlerinin birbirine benzediğini tespit edip ortak yönlerini
gösterdik. Yorumsuz bilgi muhtevası şeklinde sunduğumuz konuların yorumunu
okuyucularımıza bıraktık. Yorumsuz tasvirlerimizi sürdürürsek:
1.
Ahir zamanda geleceği ümit edilen kurtarıcı tasavvuru, Şintoizm dışındaki
zamanımızın bütün dinlerinde mevcut olduğu gibi, Eski Mısır ve Eski Amerika
dinleri gibi eski politeist (Çok tanrılı) kültürlerde de mevcuttur.
Şintoizmde bulunmamasının sebebi muhtemelen, Japon
İmparatoruna, Tanrı oğlu olarak, Tanrı’nın yeryüzündeki çağdaş ve mevcut
temsilcisi olarak inanılmasından ileri gelebilir. Çünkü bir Şinto mümini
İmparatorun her hareketinin iyi olduğuna inanmak ve ondan kalben memnun olmak
zorundadır. Karşı düşüncelerde bulunmak Tanrı’ya isyan olarak kabul edilir. İlâhî
bir varlığın yeryüzünde mevcut olması bir diğerinin gelmesine ihtiyaç
bırakmamış ve böylece istikbâle yönelik bir kurtarıcının geleceği ümidinin
doğmasını psikolojik olarak önlemiş olabilir. [5]
Bazı istisnalar dışında mehdi inancının bütün dinlerde
bulunuşu, bu tasavvurun Tanrı inancı gibi, dinlerin müşterek objesi, müşterek
fenomeni olduğunu göstermektedir. Bu müşterek fenomenin yapısı ve elementleri
ana hatları ile bütün dinlerde birbirine benzemekle beraber teferruat ve
ölçülerde her dinin kendi özelliğini taşımaktadır.
2.
Mehdiler, âhir zamanda dünyaya gelecek, insanları hidayet ve kurtuluş
yoluna yöneltecek, müstakbel ve son kurtarıcı olacaklardır.
Tenasüh inancının kabul edilmediği Çin dinleri,
Zerdüştîlik, Yahudilik ve Sünnî İslâmiyete göre, müstakbel mehdiler henüz
dünyaya gelmemişlerdir. Diğerlerine göre ise müstakbel mehdiler daha önce
dünyada yaşamış kült kahramanlarıdırlar. Geçici olarak dünyadan ayrılmışlar,
görevlerini tamamlamak için âhir zamanda tekrar geri geleceklerdir.
3.
Budizm, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâmiyette mehdi kavramım ifâde eden
Maytreya, Mesih, Mehdi gibi kelimelerin baş harflerindeki benzerlik bir tesadüf
olmalıdır. Kelimelerin birbirleriyle etimolojik ilişkileri görülmemektedir. Bu
husus mehdi tasavvurunun, her dinin kendi içinde ve kendi şartlarına göre doğup
geliştiğinin bir işareti olabilir.
4.
Mehdiler, genellikle mensup oldukları dinin kurucusunun veya büyük bir
önderinin soyundan gelirler. Kutsal bir şahıs için yine kutsallığına ve yüksek
soyluluğuna inanılan bir âile lâyık görülür.
5.
Mehdilerin doğumları dünyevî ve semavî olağanüstülükler gösterir. İnsanlar
tarihte sevdikleri ve kutsiyetine inandıkları bütün şahısların doğumları
hakkında mucizeler tasavvur ettikleri gibi, mehdilerin doğumları hakkında da
olağanüstü olaylar tasavvur etmişlerdir; bu husus her dînin kendi özelliğini
taşır. Bu olağanüstülüklerde din kurucusuyla ilgili efsaneler etkendir.
6.
Daha önce dünyada yaşadığına ve âhir zamanda geri döneceğine inanılan
tarihi mehdiler, genellikle babasız olarak hâmile kalan bâkire kızlardan
doğarlar.
7.
Normal insanlara nazaran üstün kabiliyetlere sahiptirler.
8.
Yahudilik ve İslâmiyet gibi monoteist dinler dışındaki dinlerde mevcut olan
mehdiler İlâhî bir cevhere sahiptirler.
Yahudi ve İslâm dinlerinin mehdilerini normal birer
insan olarak tasavvur etmeleri, her iki dînin temelini teşkil eden Tanrının
mutlak birliği prensibine zıt düşmemek için olmalıdır.
9.
Mehdiler zamanlarının bütün ilim ve sanatlarını bilirler.
10.
Mehdiler hata ve günah işlemezler. Onları semavî varlıklar her türlü yanılmadan
korurlar.
11.
Zor durumlara düştükleri zaman kendilerine Tanrı’nın yardımı ulaşır.
Mehdilerin İlâhî cevhere sahip olduğuna inanılan
dinlerce bazan mehdilerine zaafıyet isnat etmeleri, mehdilerini yaratıcı
Tanrı’nın dışında tasavvur etmelerinden kaynaklanmış olmalıdır.
12.
Mehdiler, vazifelerine, Tanrının veya semavî bir varlığın uyarı ve
davetiyle başlarlar.
Mehdiler, dünyaya insan suretinde gelecekleri için,
kendilerinin mehdilikle görevli olduklarını kendi kendilerine
anlayamamaktadırlar. Bu vazife için olgunlaştıkları zaman Tanrı veya semavî
varlıklar veya üstatları tarafından uyarılarak vazifeye çağrılacaklardır.
13.
Mehdiler, tabiî ve sosyal felâketlerin zirveye ulaştığı, kötülüklerin
dünyayı çepeçevre sardığı bir zamanda dünyaya gelerek bütün kötülüklere son
vereceklerdir.
Dilimizdeki “kul bunalmayınca Hızır erişmez”
tâbiri, her sıkıntının arkasından bir ferahlığın geleceği ümidini ifade eden en
güzel sözlerden biridir. Sıkıntı ve güçlüklerin çekilmez bir devreye girdiği
zamanlarda İlâhî yardımların insanlara ulaşacağı, sıkıntıların son bulacağı
inancının bütün dinlerde olduğu ve insanlara yaşama sevinci ve ümit verdiği
görülmektedir.
Tabiî hadiselerin sosyal hayata paralelliği tasavvuru
ise Tanrı’nın rahmet ve gazabının da insanların dînî ve dünyevî davranışlarına
bağlı olduğu inancından kaynaklanmış olabilir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’a isyan
eden ve Allah Teâlâ’nın öfkesini kazanan milletlerin tabiî felâketlerle nasıl
cezalandırıldığına, Allah’a itaat edip rızasını kazananların da nasıl
mükâfatlandırıldığına dair pek çok misaller görmekteyiz. Bu sebeple, sosyal
bozuklukları tabiî felâketlerin takip edeceği inanışında olduğu gibi, mehdinin
kuracağı ideal sosyal ve dînî hayatın meyvelerinin de ideal bir tabiat olacağı
tasavvuru doğmuş olabilir.
14.
Mehdilerin dünyaya gelmesi yaklaştığında olağanüstü tabiî hadiseler
görülecek ve bu hadiseler mehdilerin gelmekte olduğunu müjdeleyecektir.
15.
Mehdi devrinde gökten rahmet yağar, yerden bereket fışkırır. Dünya cennet
bahçelerine döner.
Genellikle, dinlerde görülen ortak bir inanca göre,
ilk insanın veya onun neslinin günahlarından dolayı tabiatın düzeni
bozulmuştur. İlk zamanların bereketi dünyadan kaybolmuş, yağmurlar azalmış, pek
çok nehirler ve göller kurumuş, verim azalmış, dünyada çöller meydana
gelmiştir. Mehdinin insanları tekrar doğru yola sevk etmesi, küfrü kaldırıp
adaleti hâkim kılması, kapanan rahmet kapılarının tekrar açılmasına sebep
olacaktır. Dünya yeniden cennet bahçelerine dönecektir. Dünyadan çöller
kaybolacak, yerlerini ormanlar ve meyve bahçeleri alacaktır. Dünyanın kısırlığı
ortadan kalkacaktır.
16.
Mehdilere canlı cansız bütün varlıklar itaat edeceklerdir.
Bazı dinlerdeki bir inanca göre ilk insan veya
neslinin günahıyla canlı ve cansız varlıkların tabiatı değişmiş, hayvanlar
insanlara itaat etmez olmuşlardır. Aslan parçalamaya, yılan sokmaya
başlamıştır. Mehdinin dünyada sulh ve adaleti hâkim kılmasıyla tabiatın eski
düzeni geri gelecek, taş ve demirin yaralayıcı ve öldürücü gücü kaybolacak,
hayvanların vahşilikleri ortadan kalkacak, yılan ve akrep dahi kendileriyle
oynayan çocuklara zarar vermeyecektir. Bütün varlıklar insanların hizmetinde
olacaktır.
17.
Mehdiler ülkelerini içte ve dışta mutlak sulh ve adalete
kavuşturacaklardır. Ülkelerinin iç ve dış emniyetini sağlamaları, mehdilerin
vazifelerinin başında gelmektedir. Bütün dinler özellikle bu konu üzerinde
durmaktadır. Müstakbel mehdiler, daima ülkeyi dıştan rahatsız eden komşu
milletlerle ve içte istenmeyen gruplarla savaştırılmaktadır. Meselâ
Müslümanlar, mehdiyi, dışta Bizans’la, içte Emevî saltanatının temsilcisi olan
Süfyani ile savaştırırlar ki, bu husus mehdi tasavvurunun doğuş ve
gelişmesindeki siyasî sebeplere kuvvetle ışık tutmakta ve devrin siyasî
akımlarının etkisini dile getirmektedir.
18.
Mehdilerin hâkimiyetlerinin bir dünya hâkimiyeti olacağı daima ifade
edilirse de, tasavvur edilen siyasî olaylar o dînin yayılma sahaları dışına
çıkmaz. Mehdiler, genellikle anılan dinin komşu ülkeleriyle ve dindarların içte
memnun olmadıkları gruplarla savaştırılırlar. Eski devirlerin bilinen uzak
ülkelerinden dahi söz edilmez. Bu hususlar evrensel bilgiden çok, mahalli
şartları ve etkenleri hatıra getirmektedir.
19.
Mehdiler, ülkelerinde adaleti ve sulhu hâkim kılarlar. Sefaleti,
hastalıkları önlerler. Mensup oldukları dînin inanç ve ibadetlerini, şer’î
kanunlarını ülkelerine yerleştirirler.
Mehdilerden gerçekleştirilmesi beklenen bu arzu ve
ümitlerden anlaşıldığına göre, tasavvurun çıkış ve gelişme devirlerinde ilgili
ülkeler siyasî karışıklıklar, sefalet ve hastalıklar içinde olmalıdırlar. Dînî
inanç ve ibadetler zayıflamış olmalıdır. Mehdi tasavvuru genellikle savaşların,
yabancı baskı ve hâkimiyetlerin mevcut olduğu, ekonomik bozuklukların hüküm
sürdüğü devirlere isabet etmektedir. Bunun tipik örneklerini zamanımızdaki Messianizm
hareketlerinde görmekteyiz. Özellikle Avrupa sömürgelerinde yerlileri çepeçevre
kuşatan adaletsizlikler, ekonomik bozukluklar, hastalıklar, yabancı din ve
kültürlerin istilâsı, yerlileri kurtuluş yollarını aramaya sevk etmiş ve pek
çok Messianizm hareketini doğurmuştur.
20.
Mehdiler dünyaya gelmeden önce, öncüleri gelerek mehdilerin faaliyetleri
için uygun ortamı hazırlayacaklardır.
Bu tasavvurun da köklerinin siyasî olaylar ve gayeler
içinde bulunduğunu, ona uygun ortamı hazırlamakla görevli olduğunu iddia ederek
siyasî kazançlar sağlamaya çalışan pek çok kişi ve grupların olduğu tarihte
sıkça görülmektedir. Rivayetlerin ardında daima belirli şahıs ve akımların
varlığı hissedilmektedir.
21.
Mehdilerin muhalifleri ve düşmanları olacağı gibi, dost ve yardımcıları da
bulunacaktır. Bunlar mehdilerin çeşitli faaliyetlerinde görev alarak onların
başarılarına yardımcı olacaklardır.
Bu tasavvurun da köklerinin siyasî sebeplere dayandığı
şüphesizdir. Bunun en güzel misallerinden birini İslâm Tarihinde
Muhtaru’s-Sakafî’de görmekteyiz. Muhtar, kendisini Mehdi Muhammed Hanefiye’nin
yardımcısı ilân ederek, Muhammed Hanefî adına halifeliği ele geçirme yollarını
aramıştır.
22.
Mehdi sonrası devir de, mehdi öncesi devir gibi kötülük ve felâketlerle
dolacak, nihayet dünya kıyametle son bulacaktır.
Her gündüzü bir gecenin takip edeceği gibi, her rahmet
devrini de bir felâket devrinin takip edeceği tasavvuru bütün dinlerde
mevcuttur. Bir cennet hayatıyla mukayese edilebilecek mehdi devrini de aynı
şiddetteki karanlık bir devrin takip edeceği tasavvuru, yukarıdaki prensibin
neticesi olmalıdır.
23,
Mehdilerle ilgili nesne ve sayılar kutsaldırlar. Mehdilerle ilişkileri
kurulan nesne ve sayıların genellikle ait oldukları dinlerce daha önce de
kutsal sayıldıkları görülür. Bu kutsal nesne ve sayılarla mehdiler arasında
ilişkiler kurulurken mehdilere nesne ve sayıların kutsiyeti kazandırılmak
istenmiş olabilir. Buna mukabil nesne ve sayıların da mehdilerle ilişkilerinden
dolayı mevcut kutsiyetleri artmış veya yeni kutsiyetler kazanmış olabilirler.
İSLÂM’DAKİ MEHDİ TASAVVURU ÜZERİNE
Bütün bu bilgilerden sonra, mehdilik anlayışının
İslâmî bir yorumunun yapılması gerektiği kanaatini taşımaktayız. Bir Dinler
Tarihçisi olmakla beraber aynı zamanda bir ilâhiyatçı olduğumuzdan bu anlayışın
herkesin anlayabileceği dille bir değerlendirmesini sunmak istiyoruz. Çeşitli
dinlerdeki mehdilik anlayışları çok değişik unsurlar taşıdığından muhtelif ilim
dallarının yorumlarım zaruri kılmaktadır. Bu gerçeği ifade ettikten sonra
aşağıdaki hususları söz konusu edebiliriz:
İslâm dünyasında konunun ortaya çıkması, peygamber
sonrası yönetimi ele alan halifelerden Hz. Osman ve Hz. Ali radiyallâhü anhüma
devirlerini tâkip eden siyasî, sosyal kargaşalara rastlamaktadır. Daha önce çeşitli dinlere mensup Mehdi-Mesih
tasavvurlarıyla Müslüman olan yeni din mensupları, kargaşaların sıkıntısında
eski bilgilerini yeni dinin ışığında yorumlamaya başlamışlar, sosyal
sarsıntılarla ümitleri kırılan cemaatlarına manevî güç ve ümit vermek için, iyi
niyetle Hz. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) adına hadisler dahi
uydurmaktan kendilerini alamamışlardır.
Bazıları, Kur’an’da Mesih veya Mehdi gelecek diye bir
bilgi olmadığı halde, hadis rivayeti şeklinde eski tasavvurlarını İslam
kültürüne katmışlardır. Hâlbuki Kur’an, İslam öncesi çeşitli dinlerde ahir
zamanda beklenen hidayet önderinin geldiğini ve O zatın Hz. Muhammed olduğu
gerçeğine
“Kendilerine Kitab verdiklerimiz, onu, (Muhammed’i)
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar, ama yine de onlardan bir grup, bile bile
gerçeği gizlerler. ”(Bakara, 146)
“Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil 'de yazılı
buldukları O Elçi’ye, o ümmi Peygamber’e uyarlar. O (Peygamber) ki, kendilerine
iyiliği emreder, kendilerini kötülükten men eder, onlara güzel şeyleri helâl,
çirkin şeyleri haram kılan üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri
kaldırıp atar. O ‘na inanan, destekleyerek O ‘na saygı gösteren, O’na yardım
eden ve O’nunla beraber indirilen nûra uyanlar, işte felaha erenler onlardır”(Araf, 157),
âyetleriyle ışık tutmasına rağmen, mehdi
tasavvurlarında gördüğümüz ve kendilerinin bekledikleri tabii ve sosyal
olağanüstülükleri bulamadıkları için, yeni Mehdi veya Mesihler aramaya
başlamışlardır. Hâlbuki ahir zamanda gelecek, tebliği Kıyamet’e kadar geçerli
olacak zâtın Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem olduğu bilinmesine
rağmen, hayallerindeki olağanüstülükleri yaşatacak müstakbel bir kurtarıcı
beklentilerini muhafaza etmişlerdir. Kur’an’a aykırı da olsa, İslâm’la
sentezleyerek eski inançlarını değişik isimlerde sürdürmeye devam etmişlerdir.
KUR’AN’A GÖRE AHİR ZAMANDA BEKLENEN MESİH VEYA MEHDİ
GELMİŞTİR, İSMİ DE HZ. MUHAMMED (sallallâhü aleyhi ve sellem)’DİR.
Kaynakça
Prof. Dr.
Ekrem SARIKÇIOĞLU, Dinlerde Mehdi Tasavvurları [Kitap]. - Sidre Yay-Samsun,
1997.
[1] Avatar:
Hint mitolojisine göre tanrıların yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekillerdir.
Balarama, Sri, Varaha gibi isimler alan avatarlar, hikayelere konu olmuştur.
Jetix'te yayınlanan Oban Star Racer adlı animasyon filminde ki gibi avatarlar
bazı eski dinlerde inanılan tanrıların değişik bir şekil veya maddenin içine
girerek görünmesidir.
[2] İslam
Tasavvufunda da aynı şekildedir.
[3] Ortadoğu’da
Atom bombası hiçbir zaman patlamayacağı gibi, nükleer tesisin yapılmasına
Yahudiler izin vermeyecektir.
[4] Yeşiller
hareketinin temel fikri Mehdiye dünyayı hazırlamak.
[5] Japonların
mehdi beklentisinin olmaması onların mecburen çalışkan olmaya sevk etmektedir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar